Bölüm 8

128K 6.7K 392
                                    

Medyada henüz daha keşfedilmediğimiz zamanlarda yazılmış olan, hala gülümseyerek okuduğum yorumların kolajı var ♡

Bölüm 8

Hiçbir ses, gürültü ve hareket olmadan uyandığımda boş bir beşikle karşılaştım. Kafam o kadar doluydu ki geceyi hatırlayamadım. Ne ara gelip burada uyuduğumu bile bilmiyordum. Aniden ayağa sıçradım ve koşarak salona gittim. Toprak ve Arsu'nun olmaması içime müthiş bir korku düşürdü. Nefes alamıyormuş gibi hissettim ama sonra yatak odama bakma fikri ile koşar adımlarla oraya ilerledim. Gördüğüm manzara ile öylece kapı pervazında dikilerek elim kalbimde kalakaldım. Toprak Arsu ile birlikte yatakta uzanıyordu, uyuyorlardı... O an her şeyi unuttum ama her şeyi... Arsu ve Toprak'ın kapalı gözlerine eşlik eden, masum yüzlerini izlemeye başladım. Ve istemsizce şunu düşündüm: Yalanlar olmadan, kibirli bir Toprak ve her şeyden korkan ürken kişiliğim olmadan, onunla gerçekten normal olabildiğimizi ve Arsu'nun gerçekten benim kızım olduğunu düşündüm. Ve sonra gerçekler bir tokat gibi yüzüme çarptı. Hiçbir şey hayalimdeki gibi olmayacaktı. O düşlediğim ailesi rüyası bana çok uzaktı. Asla birine âşık olamayacaktım belki de... Toprak da benden nefret etmeye, ailesi benden tiksinmeye devam edecekti. Ben de hayatlarına dâhil olup tüm düzenlerini bozmaya... Arsu da hiçbir zaman benim gerçek kızım olmayacaktı, ben her ne kadar onu canımdan çok sevsem de...

Yaşadığım hayal kırıklığının verdiği mutsuzluk ile somurttum ve ayaklarımı sürüye sürüye odaya geri döndüm. Hüzünle koltuğa geri uzanırken telefonumun ekranı yanıp söndü. Çok halsizdim kalan gücümle telefonu elime aldım ancak gelen mesaj zaten karanlık olan dünyamı daha da karartmış ve ben daha da çok bataklığa gömülmüştüm...

Sima'nın ablası Selin geldi. Senin bebek ile bizde kaldığını ve şu an dışarıya çıktığınızı söyledim. Lütfen ara...

-Ezgi

Bir anlığına kalbim heyecanla kanat çırptı. Bu kadar şeyi atlatmışken karşıma çıkan bu sorun ile baş edebilirdim değil mi? Ezgi'ye geleceğime dair bir cevap yazdım. Yalanlarla daha ne kadar başa çıkabilirdim bilmiyorum ancak hayatımın en kötü günleri olduğunu hissettiğim şu günlerde, daha fazla dibe çökemem diye düşünüyordum. Benim için şu an her şey yalandan, sahtelikten ve hüzünden ibaretti. Başka bir yalan beni etkilemez sadece zaten berbat olan hayatıma eşlik ederdi. Üstelik Selin'in yaptıklarımı öğrendiği takdirde neler yapacağını bilmiyordum ve düşünmek dahi istemiyordum.

İçeriye geçtim ve hala uyumakta olan Arsu'yu kucağıma alıp üstüne de bir örtü aldım. Acele etmem gerekiyordu. Toprak'a son bir kez baktıktan ve derin bir nefes alıp hızla üstüme bir şey alarak, cebimdeki parayı kontrol ettikten sonra evden çıkıp caddede bir taksi beklemeye başladım. O sırada Timur, annem ve Ezgi birkaç kere aramıştı. Sürekli yaptığım bir şeyi yaparak onlara cevap vermedim. Aklım birçok düşünceyle meşgul iken, tedirginlik kalbimi sarıp sarmalamışken telefonla konuşmayı sevmezdim. Gerçi normalde de pek sevdiğim söylenemezdi... Gelen taksiye atladığımda bebeği rahat edeceği pozisyona getirerek, taksiciye adresi söyledim pürüzlü çıkan ses tonumla. Arsu gözlerini açar açmaz hıçkırıklara boğulunca hem kendimi hem de onu sakinleştirmeye çalıştım.

Dehşet verici bir tedirginlik vardı üzerimde. Selin'e ne diyecektim? Asıl soru, o neden gelmişti bunca zaman sonra? Bu kadar zamandır bebeği hiç merak etmemişler miydi? O aceleyle bebeğin mamasını unuttuğum aklıma gelince sıkıntıyla iç çektim. Ve aklıma bir şey daha geldi. Dün gece deliksiz bir uyku çekmiştim, öyle ki Toprak bebeği alıp gittiğinde ruhum bile duymamıştı. Ne düşüneceğimi bilemedim. Tek düşündüğüm şey Toprak ile birlikte olduğum vakitlerde hem kendimi güvende hissetmem hem de her an kırılacak olmamın korkusuyla diken üstüne oturuyor gibi tedirginliğin düşüncelerime hâkim olmasıydı.

Duru Bir UmutWhere stories live. Discover now