TAKINTI

By suheda_zsy

3.7M 141K 50.3K

Ona hiç sarılamamıştım mesela. Hiç elini tutamamıştım. Hiç öpememiştim. Hiç koklayamamıştım. Hiç sevdiğimi sö... More

TAKINTI
1.Bölüm "OKUL"
2.Bölüm "ÖZLEM"
3.Bölüm "ŞOK"
4.Bölüm "KARMAŞIK"
5.Bölüm "ENDİŞE"
6.Bölüm "BEKLENMEYEN YOLCULUK"
7.Bölüm "ÇIKMAZ SOKAK"
8.Bölüm "ÇIĞLIK"
9.Bölüm "YALNIZLIK"
10.Bölüm "BİR HAFTA"
11.Bölüm "YÜZLEŞME"
12.Bölüm "SESSİZLİK"
13.Bölüm "CESARET"
14.Bölüm "DUYGULAR"
14.Bölüm "DUYGULAR" (2.KISIM)
15.Bölüm "PİŞMANLIK"
16.Bölüm "AİLE"
17.Bölüm "UMUT"
18.Bölüm "ARAF" (1. Kısım)
18.Bölüm "ARAF" (2.Kısım)
19.Bölüm "SARHOŞ"
20.Bölüm "SERZENİŞ"
21.Bölüm "MUCİZE"
22.Bölüm "RENKLER"
23.Bölüm "MEDCEZİR"
24.Bölüm "MEFTUN"
25.Bölüm "HİCRAN"
26.Bölüm "KAYIP"
27.Bölüm "YARI ÇIPLAK"
28.Bölüm "MESAFE"
29.Bölüm "YANKI"
30.Bölüm "NEFES"
Yazar'dan
31.Bölüm "KUMPAS" (2.KISIM)
32.Bölüm "İRTİCA"
33.Bölüm "PUNT"
34. Bölüm "İNTİKAM"
35. Bölüm
35. Bölüm "ENKAZ" (2.Kısım)
36. Bölüm "NEFRET"
37. Bölüm "AVDET"
38. Bölüm "ÇAĞRI"
39.Bölüm "VİRAJ"
40.Bölüm "İTTİHAT" (1. Kısım)
40.Bölüm "İTTİHAT" (2. Kısım)
41. Bölüm "ANDAÇ"
42. Bölüm "FORSA"
43. Bölüm "DERSAADET"
44. Bölüm "EZA"
45. Bölüm "NİHAN"
46. Bölüm "YEİS"
47. Bölüm "ELFİDA"
48. Bölüm "FEVERAN"
49. Bölüm "GİRİFT"
50. Bölüm "İZAN"
51. Bölüm "TEMAŞA"
52. Bölüm "KOYGUN"
53. Bölüm "MUNTAZAR" & ÇEKİLİŞ
54. Bölüm "MEYİL"
55. Bölüm "İLTİMAS"
56. Bölüm "GİZ"
57. Bölüm "TESHİR"
58. Bölüm "İSTİNAT"
59. Bölüm "PERESTİŞ"
60. Bölüm "FEYİZ"
61. Bölüm "KIVANÇ"
62. Bölüm "VUSLAT"
63. Bölüm "İŞTİYAK"
64. Bölüm "TEMAYÜL"
65. Bölüm "DANS"
66. Bölüm "İNTİBAH"
67. Bölüm "İNHİDAM"
68. Bölüm "DİLHUN"
69. Bölüm "HİTAM" -SON-
Yazar'dan
H.P
ÖZEL BÖLÜM DUYURUSU ✨
ÖZEL BÖLÜM YAYINDA!

31. Bölüm "KUMPAS"

29.3K 1.5K 216
By suheda_zsy



Korkudan irileşmiş gözler, en ufak bir hamlede çığlık olarak dışarı taşmayı bekleyen içime kaçmış sesim...

Bir hücreyi andıran pahalı araba ve içeride nefes nefese kalmış ufak bir kız. Kilitli olan kapılar hücrenin demir parmaklıkları, karşımdaki arabalardan inen iri yarı adamlar ise gardiyandı. Korku, vücudumda uğramadık yer bırakmazken her bölgemde etkiler bırakmaya başlıyordu. Titreyen dudaklarım, ellerim ve bacaklarım... Hayal meyal hatırlıyordum, Hakan konuşuyordu: "Peşimizdeler, biliyorsun değil mi?" Abim ise apar topar konuyu değiştiriyordu ancak aradan çok geçmeden konu bizi içine çekmiş, kendimizi alçakça düzenlenmiş bir tuzağın içinde bulmuştuk.

Karanlık, bize kurulan pusunun ürkütücülüğünü arttırırken içimdeki korku endişe ile kavruluyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum, tıpkı içinde bulunduğum durumu da hiç anlamadığım gibi. Bu adamlar kim? Onlara zarar mı verecekler? Peki ya neden? Ben ne yapabilirim?

Görünen tablo iç karartıcıydı, galiba olumsuz bir şeyler olması dahilinde hiçbir şey yapamayacaktım. Arabada mahsur kalmış ve şu ortamda bulunan en güçsüz varlık ne yapabilirdi ki? Olay ne, kim haklı kim haksız, abime ne olacak, akıllarında bir plan var mı, hiçbirini bilmiyordum. 

Bu kadar bilinmeyenin arasında acizlik ve çaresizlik kaçınılmaz bir sonuçtu. Hele uğradığım şaşkınlık elimden bir şey gelse dahi beni engelleyecek türdendi. Yutkunmayı bile beceremiyordum; bu donukluğun içinde karşımdaki adamlarla göz göze gelmemek için dua eden ancak gözleri pür dikkat onların üzerinde olan bir kız içimde varlığını sürdürüyordu. Onlarınkiler ise Hakan ve abimin. Verdiğim her nefes sırasıyla biraz daha zorlaşıyordu, boğazımda korkudan oluşmuş acıtan bir yumru belirmişti.

Abim bana omzunun üstünden kaçamak bir bakış atıyordu, adamlar henüz beni fark etmemişti çünkü araba umurlarında değildi. Her şey ağır çekimde yaşanıyormuş gibi fazlasıyla yavaştı. Sanki birileri korkumu aheste aheste çekmemi istiyordu. Bizi arabasıyla takip eden adamın suratında mide bulandırıcı bir sırıtış varken Hakan'ın yüzü hala ifadesizdi ancak içinde bulunduğu durumdan memnun olduğu da söylenemezdi. 

Arabalardan inen adamlar sürü halinde yanlarına doğru yürümeye başladıklarında ellerinde tuttukları aletlerin çoğunun ismini dahi bilmediğimi fark ettim. Onları gerçekten kullanacaklar mıydı? Ağlayamayacak kadar donmuş bir haldeydim, yolunu kaybetmiş küçük bir çocuk gibi hiçbir çare üretemiyordum ki bunun için olay ne önce onu bilmem gerekiyordu.

Hakan ağzının içinde bir şeyler geveledi , abim de öyle. Dediklerinin ne anlama geldiğini az çok tahmin edebiliyordum:Tuzağa düştüler.

Adamlar kısa sürede abim ve Hakan'ın etrafını çember şeklinde sardığında ortada kaldıkları için artık onları neredeyse göremiyordum. Bir şeyler konuşuluyor olmalıydı ki oldukları yerde duruyorlardı. Bir adam elindeki sopayı daha sıkı kavradı; başka bir adam ise kemer olduğunu tahmin ettiğim şeyi esnekliğini test eder gibi bacağına vurdu. Ciddi ciddi bir sorun vardı ve abimler savunmasız olan taraftı. Birazdan olacakları tahmin etmek bile korkudan tir tir titrememi sağlıyordu. İş işten geçmeden bir çözüm üretmeliydim; abime zarar gelmeden ve Hakan'ın canı yanmadan.

Titreyen elimi saçlarıma daldırdım ve işime yarar bir şey bulmak amacıyla gözlerimi etrafta gezdirdim. Fakat sade bir araba içiydi işte. Gözüme kestirdiğim hiçbir şey olmamıştı. Dışarıya bakmaktan ısrarla kaçınarak bakışlarımı yere diktim. O tarafa bakmak beni strese sokuyordu. Ayaklarıma diktiğim sabırsız bakışlarım yerdeki beyzbol sopasına takıldı. Yerden kapıp aşağı atlasam çemberin gözünden kaç dakika kaçabilirdim? Gerçekçi olmak gerekirse hiç umut yoktu, onlar bu işlerde usta gibi durduğundan sopayı benden alıp üstelik bana karşı kullanma ihtimalleri oldukça yüksekti. Mantıklı düşünmeliydim, mantıklı...

Ben içimdeki birbirinden faydasız düşüncelerle boğuşurken dışarıda bir hareketlilik oldu. Kafam bedenimden bağımsız olarak hemen o tarafa döndüğünde çember hala aynı yerinde duruyordu ancak tek fark adamlardan biri abimin yanına gitmişti. İlk başta ne yaptığını anlayamadım, olağan bir kavga oluşmamıştı fakat sonrasında kavradım: Kavga için abimi kışkırtmaya çalışıyordu.

Tek elini abimin omzuna vurdu ve sırıtarak bir şeyler anlatmaya devam etti. Abimin yumruklarını sıktığını görebiliyor; kendini zor tuttuğunu hissediyordum. İşin kötü tarafı sabırlı biri olduğu söylenemezdi ve kendini tutamaması dahilinde adamlara istediğini vermiş olacaktı. Abimin etrafında sırıtarak, konuşmaya devam ederek yavaş bir tur attı ve tekrar önüne geldiğinde durup yüz yüze konuşmasına devam etti. Ne diyordu bilmiyorum ama abimin canını yaktığından emindim. Can yakmak demişken, acaba fiziksel acı mı canını daha çok yakardı yoksa şimdiki mi? Birazdan olacakları gözümde canlandırmak içimi acıtıyordu. Adam ne anlatıyorsa anlatmaya büyük bir keyifle devam etti, abim ise yumruklarını sıkmaya. En sonunda biri patladı ama bu abim değildi. Hakan adamı geriye doğru öyle bir savurdu ki takip etmekte zorlandım. Sonrasında zaten beklenen bir atak gerçekleştiğinden çemberi oluşturan adamlar hiç vakit kaybetmeden mükemmel bir curcuna oluşturdu. O an karın bölgem korkuyla öyle bir kasılmıştı ki tarifi yoktu... Yaşlar görüşümü zorlaştırdı ve ben kesinlikle bu bulanık görüntüye dahi dayanamayacağıma kanaat getirdim. Canımın acısıyla kontrolsüz bir şekilde tek elimi alnıma çarptım. "Bul bir şeyler hadi, bul!"

Camdan dışarı bakmamak için epey direndim ama kulağıma gelen sesleri engellemenin bir yolu yoktu. Aşırı ürkütücüydü... En az birkaç gün peşimi bırakmayacak türden. Arabanın camına sırtımı dönerek o dehşet verici görüntüyü ısrarla reddettim. Zar zor algıladığım yeni bir sert sesle dudaklarımdan büyük bir çığlığın dökülmesi ve ellerimi kulaklarıma bastırmam aynı anda oldu. Artık göz yaşlarımı durduramadığım gibi hıçkırıklarımı da zapt edemiyordum. Buna rağmen beynim harıl harıl çalışmaya devam ediyordu. Buna mecburdu çünkü bu durumu atlatmalarına yardımcı olabilecek tek kişi bendim. Ne yapabilirdim? Ne yaparsam bu adamlar dururdu?

Karşılarına kendileri gibi birileri çıkarsa!

Peki ya nerden, hızlı bir şekilde nerden bulacaktım o kadar adamı?

Benim bulmam şart mıydı sanki? 

Burnumu çekerek titreyen ellerimi aşağı indirdim ve hızlıca tekini cebime daldırdım. Telefonu çıkartıp kilidi zar zor çizerken aynı bedenim gibi titreyen sesimle, "Aras..." diye sayıklıyordum. "Aras'ı aramalıyım..."

Güç bela numarayı çevirdiğimde sanki dışarıdaki sesler her saniye artıyordu ve midemi allak bullak ediyordu. Sistemin arama sesini dinlerken bu denli titreyen dudaklarımla kendimi ifade edebilip edemeyeceğimi düşünüyordum. Neyse ki Aras'ın sesi dışarıdaki uğultuyu bastırdığında biraz kendime geldim. "Cüce?"

Sesi aramamı garipser gibi çıkmıştı ve bu sanırım saatten dolayıydı. Konuşurken sesimin içime kaçmamasını umarak, "Aras," dedim güçsüz bir tonla. "Be-Ben çok kötüyüm Aras. Çok kötü şeyler oldu. Bu-Burası..."

Anında, "Ceren," dedi o da panikleyerek. "Sakin ol. Sakin ol, dediğinden hiçbir şey anlamıyorum."

Sesim ne kadar zorlasam da ancak bu kadar netlikte çıkabiliyordu. "A-Abimler zor durumda. Aras, Aras çabuk gel. Bir sürü, bir sürü adam..."

"Neredesiniz?" diyerek lafımı telaşla böldü. "Neredesiniz Ceren, kaç kişiler?"

"Bi-Bizim eve giden caddenin e-en başındayız. Aras çabuk gel. Yalvarırım çabuk gel."

Karşı tarafta bir hareketlenme oldu. "Çıktım bile ben. Hemen orada olurum tamam mı? Sakın korkma, sakın korkma, geçecek."

"Korkuyorum," diye mırıldandım ağlamamın arasından. Karşı taraftan araba kilit sesi yükseldi.

"Şu an dövüşüyorlar mı?" diye sordu.

"E-Evet. Kahretsin ki bakamıyorum!"

"Ceren özür dilerim, özür dilerim ama bakman gerekecek. İki dakikaya oradayım ancak sayılarını söylemen gerek. Hadi kızım, küçük bir bakış."

Ipıslak olan yüzümü arkaya çevirdim ve gördüğüm manzara sesimi içime kaçırdı, kalakaldım. Abim yerdeydi, yer de kırmızı sıvının kucağında. Her ne kadar siyah gözükse de kan kendini belli ederdi. Her yerde. Acımasızca. Hakan'ı göremiyordum, sanırım adamların yarısının hep birlikte abandığı kişi de Hakan'dı. "Ceren? Ceren iyi misin? Ses ver kızım, lütfen. Geleyim, hepsinin anasını tek tek sikeceğim merak etme. Ama söylemen gerekiyor. Kaç kişiler? Hadi, Ceren."

"Yirmi," dedim gözlerim abime kilitlenmişken. "Yirmi, otuz varlar. "

"Ne?" diye bağırdı telefonun öteki ucundan. "Abinler kaç kişi peki? Ceren, beni duyuyor musun? Abinler kaç kişi?"

"İki," diye fısıldadım. "Sadece iki."

Art arda bir sürü küfür savurdu ama algılayamadım bile. Abim karnına üst üste tekmeler yerken çok kötü gözüküyordu. Ben abime kilitlenmiş gibi bakarken ona tekme atan adamlardan biri durdu ve soluklanmaya başladı. Adeta tekme atmaktan yorulmuştu. Ellerini beline yerleştirip etrafta göz gezdirdi. Hakan'ın arabasına geldiğinde ise durdu. Beni oradan net olarak seçmesi imkansızdı ama üzerime doğru yürümeye başlayınca bunun olma ihtimali gözüme çok yakın gözüktü. Boğazımı acıtacak kadar büyük bir şekilde bağırarak ayaklarımı geriye sürdüm ve arabanın öteki tarafına kadar süründüm. "Aras! Aras üzerime geliyor!"

"Ne? Dur-Dur şimdi. Sakin ol, panik yapma." Beni teselli edecek söz bulamayınca, "Sikerim böyle işi!" diye haykırdı. "Adamlara mesaj çektim, altı araba geliyoruz güzelim. Sakin ol tamam mı? Sikeceğiz, rahat ol." Sinirlendiği zaman aşırı derecede küfür ederdi ve bunu şu an anlayabiliyordum.

Adam yolu yarılamıştı ama gözleri hala boş bakıyordu, beni fark etmemiş gibiydi. Peki ya o zaman neden geliyordu? "Bu adam beni görmedi," diye konuştum kısık sesle. "Ama gelmeye devam ediyor?"

"Sen neredesin ki?" diye sordu hızlıca. "Arabadayım. Arabanın içinde."

"Siktir. Arabayı pert edecek!"

Biraz daha geriledim ama sırtım arabanın kapısına değince kaçacak yerimin kalmadığını anladım. "Dayan güzelim, son sürat geliyorum. Dayan."

Adamın birkaç adımdan sonra kaşları çatıldı. İçeriye daha dikkatli bakmaya başladı. "Fark etti," diye fısıldadım donuk bir sesle.

Aras, "Aah," diye hırladı sinirle. "Ben bu Koray'ın beynini sikeyim. Gene ne bokluklar yaptı kim bilir! Sen soğukkanlı ol, tamam mı kızım? Ola ki kapıyı açmayı başarırsa kızlara kavgada uyguladığın her taktiği uygula."

Adam diğerlerine nazaran daha hızlı adımlar atmaya başladı. Zar zor yutkundum. "Ta-Tamam. Ama Aras, bir sorunumuz var. Bu sefer çok korkuyorum. "

"Korkma kızım," dedi sakince. "O kadar az kaldı ki... Kimse sana bir şey yapamadan geleceğim."

"Aras ne olur acele et. Korkudan ödüm patlayacak gibi hissediyorum. Abim de çok kötü durumda... Lütfen, lütfen," diye inledim.

"Sakın telefonu kapatayım deme," diye uyardı. "Ne olursa olsun hatta kal."

Bu cümleye karşılık veremedim çünkü adam artık dibimdeydi. Camın öteki tarafında. Aldığım nefesler ciğerlerimde kilolarca ağırlaşırken adam ellerini cama dayayıp ikisinin arasına yüzünü yerleştirdi ve içeriye bakmaya çalıştı. Benim ürkek bedenimi gördüğünde tahmin ettiği şeyin doğruluğundan emin olmuş gibi pis pis sırıttı. Ardından hevesle yerinde doğrulup elini kapının koluna attı. Çekiştirdiği kapı kolu ona istediği sonucu vermeyince biraz daha gücünü kullanıp tekrar denedi. Bu sefer de olmayınca kafasını yerden kaldırıp yüzüme baktı. 'Her türlü açacağım' der gibi. Kararlı bakışı kanımı dondurdu. Vücudum ise titremesini öyle bir arttırmıştı ki yerimde sabit durmam imkansızdı. "Ceren? Konuş güzelim. " dedi Aras telefonun diğer ucundan. "Ne oluyor, anlat bana."

"Şu an çok yakınımda," dedim zar zor, aşırı pürüzlü çıkan sesimle. "Kapıyı açamadı ama açacak. Bundan eminim, açacak. "

"Sen benim geleceğimden ve onları doğduklarına pişman edeceğimden emin ol. Her şeyi unut, bundan emin ol."

Adam yere eğildi ama ne yaptığını göremedim. "Bu ne yapıyor? Yere eğildi. "

Daha Aras cevap veremeden adam yerinde doğruldu ve eline yerden bir sopa aldığını gördüm. "So-Sopa. Sopa almış."

"Cam tarafından çekil,"  dedi boğuk çıkan sesi ile. "Oradan çekil, muhtemelen camı kırmaya çalışacak. "

"Ne?" diye dehşet içinde fısıldadım. Bunu söylerken aynı zamanda konumumu kontrol etmiş ve adamdan en uzak koltukta olduğumu tekrar görünce çaresizliğe sıkı sıkı sarılmıştım.

Gürültülü bir ses ve hemen ardından  kucağıma düşen cam parçaları dehşetin doğru zamanı olduğunu kanıtlamakla beraber iki katına çıkarmıştı da. Koltuğa, yerlere, arabanın her yerine bunlardan sıçradığında korkudan irileşmiş gözlerimle etrafta göz gezdirdim. Hepsi minik minik pırlantaları  andırıyordu. Işıl ışıl, parlak. Adamın arabanın içine sızan iri kolu ile beraber gözlerim cam parçalarından ayrılıp ona döndü. Şok olmuş gözlerle olanları algılamakta zorlanırken titreyen elimde güçlükle tutabildiğim telefondan Aras'ın sesleri yükselmeye devam ediyordu. "Kırdı değil mi? Orospu çocuğu!"

Adam camdan geçirdiği koluyla kapıyı açarken boğazından hırıltılı sesler çıkıyordu. "Ne yapıyorsun?" diye sordum bu sefer onunla iletişime geçip.

Kapı açıldığında adam tek dizini koltuğa atıp bana doğru gelmeye başladı. Telefon elimden kayıp yere kapaklanırken sanki kaçacak yerim varmış gibi geri geri gitmeye çalıştım. "Dur, gelme. Lütfen."

Bana cevap vermeyip kısa sürede yanıma ulaştı ve pençesini koluma geçirip kendine doğru çekmeye başladı. Gür bir çığlıkla beraber yerimde kalmak için bütün gücümle dirensem de adam beni kolayca arabadan dışarı doğru sürüklemeyi başardı.  Kendi aşağı indiğinde beni de aşağı indirecek iken boşluğundan yararlanıp kendimi tekrar arabanın içine attım. Kaçacak çok bir yer varmış gibi arabanın öteki ucuna doğru sürünürken adam elleri ile beni koltuk altlarımdan kavradı ve tekrar geriye doğru götürmeye başladı. Gücüne karşı koyamazken arabadan inmeden önce son kez yaptığım bir manevrayla yerdeki beyzbol sopasını kaptım. Arabadan çıktığımızda o sopayı adama ne kadar denk getirmeye çalışsam da sırtım onun karnına yapışık olduğundan ve beni karnımdan tuttuğundan arkamı göremediğim için savurduğum sopa ona hiç denk gelmiyordu. Karnımdaki ellerine tırnaklarımı geçirip kucağında çırpınmaya başladım. En azından ayaklarım bacaklarına isabet edebiliyordu. "Bırak beni! Bırak!"

Hareketlerimden hiç etkilenmiyormuş gibi keyifli çıkan sesi ile, "Beyler!" dedi seslice. "Bakın burada ne buldum! "

Sesi kulaklarımı tırmalarken adamların çoğu bize döndü. Abim yerde nefesi kesilmiş bir vaziyette yatıyordu. Bir de Hakan'ı aradı gözlerim. Ve buldu da. Kaşı patlamıştı,  burnu ve dudağı da kanıyordu. Nefesini toparlamaya çalıştığını fark ettim. Toparladığında herkesin baktığı tarafa, yani bize kaydı gözleri. O an bir öksürük krizi uğradı bedenine, sonra geçti. Benim hakkımda konuşulan konuşmalar ve direkt olarak atılan laflar kulağıma erişemeden yok oluyordu. Hakan'ın gözleri elimdeki sopaya kaydı ve o an aramızda imalı bir bakışma geçti. Adamlar abimlerden artık umudu kestiğinden onları bırakmışlardı ve sanırım yeni hedef bendim. Başımıza üşüşmeye başladılar ve kimse ne Hakan'ı,  ne de abimi önemsemiyordu.  Hakan yerinde doğrulduğu vakit yukarı doğru sıçrayıp elimdeki sopayı ona doğru fırlattım. Havada kaptı. Bakışlar tekrar Hakan'a döndüğü zaman beni tutan adam tek elini belimden ayırıp saçlarıma daldırdı ve en dibinden kavrayıp geriye doğru çekti. "Kaşınıyor musun sen?"

"Ah," diye acıyla inledim ve adamın bacağına tekmeler savurmaya devam ettim. "Bırak beni! Bırak!"

Saçımı geriye doğru çektiği  için kafamı da geriye yatırmıştım ve boynum açıkta kalıyordu. Eğilip dudaklarını boynuma bastırdı. Bağırarak kucağında debelenmeye devam ettim. "Bırak beni diyorum! Orospu çocuğu! Bırak!"

Göz ucuyla gördüğüm kadarıyla Hakan etrafında kalan birkaç kişiyi yere sermişti bile fakat Hakan'ın boy göstermesine karşın adamlar hala rahattı çünkü biliyorlardı ki sayıları hala  endişe etmelerini gerektirmeyecek kadar fazlaydı. Beni tutan adam kafasını havaya kaldırdı ve çenesinin ucuyla Hakan'ı göstererek, "Şunun icabına baksanıza," dedi.

"Hayır!" diye haykırdım öne atılarak. "Gitmeyin! Hayır!"

"Üzülme güzelim," dedi arkamdaki. "Seninle de ben ilgileneceğim."

Ne kadar bağırsam, çağırsam, haykırsam ve dirensem de bir süre sonra adamlar Hakan'ın yanında, ben ve beni tutan adam ise Hakan'ın arabasının arkasında yerimizi almıştık. Bacaklarımı zorla beline doladığında sırtımı, kemiklerimi kırmak istercesine  sertçe arabaya vurup öyle bıraktı. Dudaklarımdan boğuk bir inilti döküldüğünde o da tek eliyle bacağımı okşuyordu. "Söyle," dedi. "Sen kimin orospususun?" Cevap vermeyip yüzüne bakmaya devam edince, "Ona göre muamele edeceğim çünkü," diyerek açıklama yaptı. Kemikli yüz hatları ve keskin bir mizacı vardı. Yapılı vücudunun baskısı altında kıpırdayamıyordum zaten.

"Konuşsana kızım, " dedi sesini yükselterek.

Konuşmadım, konuşmayacaktım.

"Demek konuşmuyorsun," diye mırıldandı. "Pekala. "

Gözlerini ilk önce boynumda, ardından göğüslerimde gezdirdi ve dudaklarını yaladı. Sırtım arabaya, karnım ise adamın gövdesine yapışıktı. Kıpırdamak mı? Nefes dahi alamıyordum. "O zaman biz de zorla konuştururuz."

Kafasını boynuma gömmesiyle elim ensesine ve saçlarına yapıştı. "Dur! Bırak! Lütfen."

Durmayacağını anlayınca, "Abim!" diye çığlık attım. Bu sırada göz yaşlarım adamın saçlarına damlıyordu. "Koray benim abim."

Kafasını boynumun girintisinden çıkarttı ve alttan, şaşkın bir bakış attı. "Abin mi?" diye sayıkladı. Pis nefesi hala sıcak sıcak tenime değiyordu. "Evet," dedim yaşların adamın yüzünü ıslatmasına aldırış etmeden. "Evet, rahat bırak beni. Siz kimsiniz? Ne istiyorsunuz bizden? "

"Abine sor anlatsın güzelim," dedi. "Orospu çocuğu asıl kimmiş, abine sor anlatsın."

Söyledikleri afallamama sebep olurken içimi tarif edilemez bir huzur, bir güven hissi sızmaya başladı çünkü biliyordum ki caddeden yükselen tekerleklerin feryadı Aras'a aitti. Beni bu lanet yerden kurtarabilecek tek kişi olan, güvendiğim tek erkek dostuma aitti.


~

Takıntı'ya dair her şey için İnstagram adresi > @takintiwattpad

Oy ve yorumlarınıza ihtiyacım var:)

Continue Reading

You'll Also Like

2.7K 264 11
Ben Okyanus Kara. Kimileri için bir kurtarıcı, Kimileri için bir hırsız, kimileri için bir çıkış yolu, kimileri için bir katil, kimileri için bir mel...
661K 38.3K 33
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
17.4K 2.3K 50
Karşılıksız aşk, cüretkâr bir teklif ve çarpık bir intikam oyunu... Sare'nin kalbi çocukluk arkadaşı Emir'e aittir, ancak kaderin başka planları vard...
5.7M 189K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...