Kapı Komşum

By okyanus0624

452K 20.5K 2.6K

Ey kanadı kırık gül yaprağı. Hem umudum ol , hem de acım. Sonsuz dokunuşlarda ruhumu buladığım. Ansızın çıkıp... More

Tanıtım《☆☆☆》1
Tanıtım 《☆☆☆》 2
Tanıtım《☆☆☆》3
1.Bölüm《☆☆☆》 Yeni Komşu
2. Bölüm《☆☆☆》 Şüphe
4. Bölüm 《☆☆☆》 Eyvah Basıldık
5. Bölüm 《☆☆☆》 Bana Abi Dedi!
6. Bölüm 《☆☆☆》Bana Öyle Bakma !
7. Bölüm 《☆☆☆》Küçük Oyunbaz
8. Bölüm 《☆☆☆》Organize İşler
9. Bölüm 《☆☆☆》 Aşk Kapıyı Çalınca
10. Bölüm 《☆☆☆》 Arkadaş
DUYURU
11. Bölüm 《☆☆☆》İlk Adım
12. Bölüm 《☆☆☆》 Tuzlu Kahve
13. Bölüm 《☆☆☆》 Alışveriş!
14. Bölüm 《☆☆☆》Nişan
15. Bölüm 《☆☆☆》Ruh Bağı
16. Bölüm 《☆☆☆》 Aşk-ı Diyar
17. Bölüm 《☆☆☆》Yeni Bir Hayat
18. Bölüm 《☆☆☆》 İhanet
19. Bölüm 《☆☆☆》 Yaralı Kalbim
20. Bölüm 《☆☆☆》 Yangın Yeri
21. Bölüm 《☆☆☆》 Saman Alevi
22. Bölüm 《☆☆☆》 Öfke
23. Bölüm 《☆☆☆》 Senden Vazgeçmem!
24. Bölüm 《☆☆☆》 Gazap Ateşi
25. Bölüm 《☆☆☆》Aşkın Ateşi
26. Bölüm 《☆☆☆》Yorma
27. Bölüm 《☆☆☆》Bir Sebebi Var!
28. Bölüm 《☆☆☆》Bi Küçük Nikah Meselesi!
29. Bölüm《☆☆☆》Güzel Kadın
30. Bölüm 《☆☆☆》Karavan
31. Bölüm 《☆☆☆》Oğlan Bizim Kız Bizim
DUYURU
32. Bölüm 《☆☆☆》Kötü Zamanlar
33. Bölüm 《☆☆☆》 Bazen Pes Etmek Gerekir

3. Bölüm 《☆☆☆》Hey Seni Yerler

20.1K 949 138
By okyanus0624

Duvarlara doğru uzanan sarmaşık güllerinin kaplı olduğu bahçede , üzerimde ayak bileklerime kadar uzanan beyaz dökümlü elbise ile rengarenk güllerin arasında gezinirken , elimi uzattığımda parmağımdaki koca taşlı yüzüğe şaşkınlıkla baktım.

Ben ne ara evlenmiştim ve ne ara evlenecek kadar büyümüştüm ki?

Karmakarışık aklımla şaşkınca elime bakarken , güçlü bir el benim küçük elimin üzerine kapandığında , yanımda duran adama baktım. Bir fırtınayı andıran gri gözleri ve o baktığımda bütün bedenimin alev almasına sebep olan gülümsemesini bana sunarken , kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu. Ben ürkek mavilerimi ona dikmiş olanları anlamaya çalışırken , bedenimi kollarının arasına çekip yanağıma alev gibi dudaklarını değdirdi. Gözlerimi kapatıp başımı onun kaslı göğsüne yasladım. Hâlâ neler olduğunu anlayamamamın şaşkınlığı ile bir süre öylece kaldım.

Ellerini çeneme dayayıp usulca benim ona bakmam için teşfik ettiğinde , utancımdan yanaklarımın kızardığını biliyordum.

"Utanma küçüğüm... Benim gözlerime bakarken , bakışlarını kaçırma benden. Artık benden utanmamalısın. Kocanım senin. Benimsin. "

Ellerini yüzümde gezdirip gözlerime derin derin bakarken , burnuma dolan erkeksi kokusu ile inledim.

Gözlerim karanlığa alıştığı anda kendimi derin bir zifirilikte bulduğumda , ne olduğunu anlamadan bedenimin yere çarpmasıyla kendime geldim. Popom ve belim sert zemine değdiğinde yarı kapalı gözlerle etrafıma baktığımda , kendimi odamın zemininde buldum. Hâlâ gördüğüm rüyanın şokunu üzerimden atamamışken annem hızla odanın kapısını aralayıp beni yerde gördüğünde , kahkaha atmaya başladı.

"Kız Allah canını almasın Zeliş. Küçücük kalıbınla o sesi sen mi çıkardın? Deprem oldu sandım kız. "

Annemin bu sözlerine homurdanarak yerden kalkıp yanına gittiğimde , hâlâ  karnını tutmuş , göğüslerini hoplata hoplata gülüyordu. Ne vardı bu kadar gülecek bir de ben anlayabilseydim? Suratımı asıp banyoya yöneldiğimde , arkamdan konuşmasıyla yönümü ona döndüm.

"Çabuk yüzünü yıka çık , babanlar kahvaltıya bekliyor. İşi hemen bitirelim de Fahriye'ye yardıma gideceğim. Kadın tek başına yapmasın...Onca iş. "

Hâlâ uyku sersemi olsam da o adam ile ilgili bir bilgi bile dikkatimi toparlamamı sağladı. Ben uykulu gözlerle anneme bakıp konuştuğumda , o çoktan arkasını dönmüş mutfağa gidiyordu.

"Kendi yapamıyor muymuş işini? Hem fıtığım var diyorsun , hem de yandım aman diyene koşturuyorsun. Valla ben acele edemem , daha banyo yapıcam. "

Annemin sözlerimi umursamadığını bana cevap vermeye bile tenezzül etmemesinden anlamıştım. Onun bu hareketine omzumu silkip söylendim.

"Bana ne... Ne halin varsa gör. Akşama da belim diye tutturur , bütün işi bana kitlersin zaten. "

Üzerimdeki kırmızı, ufak ayıcık desenli, beyaz geceliği banyo sepetine savurup duşun altına girdiğimde , hâlâ gördüğüm rüyanın etkisiyle sersem gibiydim. Aklım öyle meşgül olmuştu ki o hödükle , bilinç altıma yerleşmişti belli ki. Duşun yanındaki demir sepetten şampuanı alıp saçlarıma sürdükten sonra o köpürürken , ben hâlâ gözlerimi kapattığım anda gözümün önüne gelen rüyamdaki o sahne ile sersemliyordum. Aceleyle duşumu alıp çıktıktan sonra üzerime siyah kot pantolonumu ve kedi baskılı tişörtümü geçirip ıslak saçlarımı havluya sardıktan sonra , mutfak masasına kurulmuş aileme günaydın diyerek yerime oturdum. İki gündür artık kusma derecesine gelen yeni kapı komşumuz ile ilgili sevimsiz sohbet de başlamıştı.

"Ne işleri varmış ki bunca yıl sonra mahallede? "

Babamın gayet düz bir tonda söylediği bu sözler normal bir soru gibi çıksa da , onun da benim gibi şüphelendiği bakışlarından belliydi. Tam karşı sandalyede oturan babamı süzdüğümde , o karşısındakine baktığında insanın içine işleyen sert bakışları ve ona uygun kalın kaşları ile bir baba figürünün fazlasını çiziyordu her görene. Yüz hatlarıyla orantılı burnu ve hafif sivri çenesi ile sertliğine sertlik katsa da , ben babamın ne kadar sevgi dolu bir adam olduğunu çok iyi biliyordum. Sinirlendiğinde öfkesi bütün mahalleyi ateşe verecek kadar büyük olsa da , babamın o otoriter ve sert görüntüsünün altında kocaman ve sevgi dolu bir kalp yatıyordu.

"Aman ne işleri olacak Mehmet. Belli ki yapamadılar o sosyetelerin arasında. Fahriye yapamaz öyle her yerde , vefalıdır benim komşum. "

Annemin bu iyi niyetli düşüncesine alayla bir kahkaha atınca , abimler ve babam bana dik dik baktığı anda kendimi toparladım. Normalde benim şen kahkalarıma alışkın olsalar da , babam kimseyle alay etmeme tahammül edemezdi. Böyle yetiştirilmiştik. Kimsenin hassas noktası ile dalga geçmemek ve kimseyi küçümsememek... Yemek yemek, yürümek gibi küçük yaşlarda öğretilirdi bize.

"Hayırdır Zeliş? Bakıyorum da sevmediğim huylar başladı sende? "

Babam tek bir bakışımla bile ne düşündüğümü bildiği için anında kendimi toparladım. Normalde mahallenin pollyannası benken , bugün görevi annem devralmıştı.

"Annemin iyi niyetine gülüyorum babacım. Ben hiç de o kadar masum düşünemiyorum malesef. "

Benim bu sözlerime babam gözlerini kısınca omuz silkip yeniden önümdeki kahvaltılıkları yemeye başladım. Onlar bugün cumartesi olduğu için ne yapacaklarını konuşurken ,ben hâlâ  rüyamın ve babamın şüpheli sözlerinin etkisindeydim. Biran önce kızları görmek için acele acele birkaç lokma yiyip ayaklandığım anda , annemin beni yerime mıhlayan bakışlarıyla kendime geldim.

"Hiç öyle kaçacağını sanma Zeliş Hanım... Bugün ev sende. Ben gidip Fahriye'ye yardım edeceğim , sen de hanım hanımcık bir kız olup evleri temizleyeceksin. "

Gözlerimi devirip kalktığım sandalyeye geri tünerken , abimin alaycı bakışlarına öfkeli gözlerle karşılık verdim. Ağzımın içinden söylenirken , annem çoktan ayaklanmış bana yapacağım işleri sıralamaya başlamıştı.

"Önce masayı toparla, sonra da evleri makineye ver. Ben dün dipten köşeden temizledim , sen yüzünden süpür yeter. Tozları falan al , sonra da birkaç kap yemek yap yanımıza getir. Onların ev dağınıktır şimdi uğraşmasınlar yemekle. Hadi bey bir diyeceğin var mı? Ben çıkıyorum. "

Annem vitesi boşa almış arabalar gibi hiç durmadan emirlerini yağdırırken , babam onunla alay edercesine konuştuğunda bile telaşlı telaşlı el sallayıp çıktı. Biz dört çift göz arkasından bir süre bakıp sonra birbirimize bakışlarımızı çevirdiğimizde , kahkahayı patlattık. Annem her anlamda dört dörtlük bir ev kadınıydı ama bu telaşe memurluğu bizi panik yapmaktan başka bir işe yaramıyordu malesef.

"Bu kadının panik atak hali beni öldürecek valla. "

Babam tatlı sert annemi şikayet etse de , ben onun gözlerinde anneme yıllardır bitmek bilmeyen aşkını her defasında görüyordum. Bazen annnem bana babamla nasıl evlendiklerini anlatırken , onlar gibi masum bir aşkın şimdilerde imkansız olduğunun da bilincindeydim.

Babam ve annem gençliklerinde bir akrabanın evinde karşılanmış ve babam annemi görür görmez 'seni alacağım' dese de annem onu terslediği için babam tek söz edememiş ilk zaman. Sonrasında ise haberleşmek için kibrit kutusuna sakladıkları mektupları ile birbirlerine aşklarını aktarmış. Dedemler annemi vermediği için de babam ile kaçarak  evlenmişler. Annem bunu bana her anlattığında kahkahalarla gülsem de , o masumiyet her zaman hoşuma gitmiştir. Yıllardır hep sırt sırta verip üç evladını büyüttükleri için onların evliliği benim için örnek teşkil etmiştir. Her ne kadar bizim yanımızda dahi birbirlerine aşk kelimeleri sarf etmeseler de , ben onların bakışlarından duygularını her defasında anlamışımdır.

Ben annem ve babamın masum aşkının hayaline dalmışken , babam çoktan ayaklanmış ,çıkış kapısına yönelmişti. Onun kalktığını fark edip hızla ben de yanına gittiğimde , gülümseyerek beni öptükten sonra çıkıp gitti. Bir süre dalgınlıkla arkasından baktım.

Bizim buralarda kadınların tek eğlencesi komşu muhabbetleriyken , erkeklerin ise kahvede okey oynamak olduğu için babamın nereye gittiğini sormaya bile gerek görmedim. Hoş bütün gün o sandalye üzerinde nasıl oturduklarını da çözememiştim ama... Abim de dış kapının yanında dururken , yanağımdan makas alıp çıktığında , onun da arkadaşları ile kesin serserilik peşinde koşturacağını bilmek için müneccim olmama gerek yoktu. Büyük abim ne kadar sakin ve kendi halinde bir insansa , küçüğü onun tam tersi , bela çeken bir paratoner gibiydi. Şimdi askerliğini yapmış bir delikanlı olsa da , biz küçük bir çocukken , annem benim millete yaptığım şakalardan yakınırken , abime "sen dışarıya çıktığın an kemiklerime kadar titriyorum Ahmet" deyişi hâlâ kulaklarımda çınlar her zaman. Yani annemin bu sözleri abimin nasıl bir çocuk olduğunun yazılı örneği gibidir.

Ben içeriye girip hızla işlere koyulurken , abim eline telefonu alıp odama kapandığında , onun da nişanlısı ile konuşma saatinin geldiğini anladım. Abimin nişanlısı da bizim mahalle de oturan ve annemlerle aynı köylü olan birinin kızıydı ve benim de mahallede ara ara yanına gittiğim mahalle arkadaşlarımdan biriydi ama benden birkaç yaş büyük olduğu için pek fazla onunla zaman geçirmesem de , yakında yengem olacağı için sevinçliydim.

Aklımdaki düşüncelerle evleri süpürüp bütün işleri düzene soktuğumda , saatin de öğleden sonraya geldiğini fark ettim. Şaşkınlıkla zamanın nasıl bu kadar çabuk geçtiğini düşünürken , annemin dışarıdan duyduğum sesi ile yeni komşularımızın bahçesini gören pencereden başımı uzatıp anneme seslendim.

"Ne oldu anne? "

"Kız yemekleri getir... Öldü millet acından. "

Annemin panik modu anlaşılan hâlâ kapanmamıştı. O sesinin kısık çıktığını sansa da , mahalleyi inlettiğini ben çok net duyabiliyordum. Söylene söylene mutfağa girip pişirdiğim yemekleri nasıl tek başıma götüreceğimi düşünürken , mutfak penceresinden fark ettiğim bir silüetle yerimden sıçradım.

"Allah seni ne yapmasın Nesrin. " Elimi kalbime götürüp sırıtan arkadaşıma sinirle bakarken , hâlâ kalp atışlarım düzene girmemişti. "Ölüyordum lan hayvan. İnsan ses verir gelirken. "

"Ayy yine kibarlığın üzerinde... Hayırdır kız akşama misafir mi var? Ne o, hayır kazanıyla yemek pişirmişsin? "

Ben tencereleri götürme planı yaparken , Nesrin hiç durmadan beni soru yağmuruna tutmaya devam edince , sinirle çıkıştım ona. Biz birbirimize ne dersek diyelim asla sözlerimize gücenmez , başkasının en ağır sözleri bile bizim aramızda normal konuşma gibi gelirdi bize. Aramızdaki samimiyetin sonucuydu sanırım bu durum.

"Nesrin vır vır konuşma da , gel azıcık yardım et. Annem yeni komşucuklarımıza yemek yaptırdı. "

O salına salına evin kapısından girerken , hâlâ alaycılığına devam ediyordu.

"Damatcığına kıyamadı desene Güllü Sultan. "

Arkadaşımın bu sözleri üzerine sert bakışlarımı ona yöneltince , anında masadan bir tencere alıp hızlı adımlarla dışarıya çıktı. Ben ise onu sözlerine takılmış ve homurdanmıştım.

"Başkasının yanında da böyle boş boş konuşma. Millet gerçek sanacak , adım çıkacak valla. "

O benim bu huysuzluğuma alayla gülerken , ben hâlâ ters ters ona bakıyordum. Hayır yakıştırdığı da bir şeye benzese içim yanmayacaktı. Elin egoisti ile ne işim olurdu benim ya?

İç sesim "He Zeliş he" diye benimle dalga geçerken , onu bir süre duymamaya karar verdim. Çünkü iki gündür sinirlerimi zıplatıyordu aptal iç sesim. Daha adından başka doğru düzgün bir şeyini bilmediğim ve abimden bile büyük olan o adamla , hiç işim olmazdı doğrusu.

Nesrin ile ellerimizde tencereler yan evinin dış kapısında mal mal birbirimize bakarken , zile basmak için neremizi kullanacağımızı düşünüyorduk. Bir süre sonra demir kapının üzerindeki çelik ipi fark edince , ağzımı devreye sokup demiri kendime doğru çekiştirdiğimde , Nesrin kahkahalarla gülüyordu. Ben kapıyı açmak için kan ter içinde kalmıştım. Tam başardım diye sevinirken , açılan kapıdan uzun bacaklar gözlerimin önüne geldiğinde , bu komik halimi kimin gördüğünü bakmak için yavaşça başımı kaldırdım. Bana bakan bir çift gri göz ile aniden ayağa kalktım. Tekin karşımda kahkaha atarken , ben ona yakalanmanın öfkesiyle sinirden kıpkırmızı kesilmiştim.

Ne vardı sanki bu öküze yakalanacak?

Ben onu ittirerek bahçeden içeriye homurdanarak girdiğimde , hâlâ arkamdan attığı kahkahalar yüzünden elimdeki tencereyi kafasına geçirmemek için zor tuttum kendimi. Nesrin de ona ortak olunca hırsla ona dönüp bütüm öfkemi kustum arkadaşıma.

"Ne var lan gülecek. Sanki mahalleyi ateşe verdik. Altı üstü ağzımla kapıyı açtım. "

"He açtın. " Hâlâ alaycılığına devam eden arkadaşıma ters ters baktığımda , yanaklarının dalgalandığını fark ettim. Eminim gülmemek için ısırıyordu.

Ben elimde tencereler, evin kapısına geldiğimde , annem de içeriden çıkıyordu. Bizi fark edince o gür sesi ile sanki kulaklarımızda duyma özrü varmışcasına bağırarak konuşmaya başladığında, suratımı buruşturmadan edemedim.

"Kız sallanamasana, millet acıktı. "

"Ay anne geldim işte. Seni gören de afrika kampına yemek yetiştiriyor sanacak. Hiç mi oruç tutmadınız? "

Ben bıkkın bir ses tonu ile konuşurken , annemin yanında biten Fahriye Teyze gülümseyerek bana bakarken , sahte bir gülücükle ben de ona karşılık verdim. Yabani bir kız değildim ama insanlara güvenmekte zorlanırdım ilk başlarda. Onlar eski komşumuz olsa da aniden buraya gelmeleri benim alıcılarımı fena halde açmış , paranoyakça onlardan şüphelenmeme sebep olmuştu. Başındaki koyu renkteki başörtüsünü tepeden toplamış üzerine de ev için bir etek ve bluz giymişti ama onlar bile buraya ait olmadığını bangır bangır bağırıyordu.

"Sıkıştırma kızı Güllü. Haklı Zeliş. Hiç mi oruç tutmadık. "

Benim sözlerimi kullanması utanmama sebep olsa da hafifçe omuz silkip geri döndüğümde , yanımda kıkırdayan arkadaşımın bu haline kaşlarımı çatarak baktım. Biz diğer malzemeleri almak için giderken , Tekin evin önündeki arabanın kaportasını açmış , bir şeylerle oyalanıyordu. Nesrin hızla yanımdan geçip eve gittiğinde , ben de ona yetişmek için hızlanınca kolumdan kavranmamla durdum. Önce koluma , sonra da yanımda duran uzun boylu adama başımı kaldırıp baktığımda , gözlerimi kısıp kolumu bırakması için sessiz bir uyarı gönderdim.

"Sakın bana yine abuk sabuk bir şaka yapma , kafanı kırarım bu defa benden demesi. "

Daha o konuşmadan gardımı almış ve ne diyecekse lafı ağzına tıkadığımı sanmıştım ama o sanki tüm sözleri ona söylememişim gibi onu ilk fark ettiğimde yaptığı gibi hafifçe dudaklarını kıvırırarak güldü. İşte o anda bedenimde oluşan titremeye anlam veremedim.

"Başka hangi becerilerin var? " Başını hafifçe yana eğip o alaycı tavrıyla ellerini göğsünde birleştirdiğinde , ben de tıpkı onun gibi yapıp karşısında omuzlarımı dikleştirerek devam etmesini bekledim. "Top oynarsın , yemek yaparsın. " düşünürmüş gibi yapsa da aslında ne demek istediğini çok iyi biliyordum. "Ha... Bir de dişlerinle kapı açarsın. " Bu sözlerin ardından attığı kahkaha boş sokakta yankılanırken , homurdanarak arkamı dönüp hâlâ sesi kulaklarıma dolan adamın yanından hızla uzaklaştım. Neden benimle uğraşıyordu hiçbir fikrim yoktu ama bana bulaştığına pişman edecektim o uyuzu.

Annemlere bütün yemekleri götürdükten sonra evin arkasındaki gölge yere geçip Nesrin'le otururken , koştur koştur yanıma gelen Gül'ün bu nefes nefese haline şaşkınca baktım. Üzerindeki bileklerindeki siyah tayt ve kalçalarını örten beyaz tişört ile küçük bir kız çocuğunu andıran arkadaşımın , neden böyle panik yaptığını anlamamıştım.

"Zeliş... Zeliş. " Nefes nefese sürekli adımı söyleyince , Nesrin'le birbirimize bakıp güldük. Ne kadar arızalı olsak da birbirimizi candan seviyorduk biz. Bütün arızalarımız bizim için kusur değil , şeçkin bir yanımızdı aslında. Tıpkı mahallemizdeki insanlar gibi... Hepimiz de farklıydık ama o farklarımız bizi birbirimize bağlıyor ve aramızda kopması imkansız bir bağ oluşturuyordu. Mahallemizde öyleydi. Alevisi , sünnisi , çerkezi , lazı ve kürtü ile bambaşka kültürlerden gelen insanlar, hep bir arada dostça yaşayıp... Birbirinin derdi ile ağlayıp birbirlerinin sevinçleri ile gülüyorlardı. Sen ben yoktu bu sokaklarda . Biz vardı. Kimse kimseyi ırkından ya da mezhebinden dolayı ayırmazdık. Herkes birbirine saygı gösterirdi. Bizi bu kadar güçlü yapan , belki de bu sevgi dolu kalplerimizdi.

"Hayırdır kız , adımı mı ezberliyorsun? "

Biz yine Nesrin ile gülerken , Gül suratını buruşturup ağzını bükerek , bize sinirle soludu.

"Aman ne komik. " Öfkesi anında geçince , haber vermenin heyecanıyla gözleri yeniden parladı. "Sinan kayalıkta seni bekliyor. Çok önemliymiş. Mutlaka gelsin dedi. "

O nefes almadan ardı ardına sözlerini sıralarken , duyduğum isimle gülen suratım aniden değişti.

"Babasının uşağımı varmış? Adama bak. Bir de emir veriyor. Hayvan. "

Ben sinirli bir şekilde yerimde oturup somurtarak etrafı izlerken , yanımdaki iki kız pür dikkat bana bakıyorlardı. Bir süre sonra ben de bir hareketlenme görmeyince , devreye girme ihtiyacı hisseden Nesrin , temkinlice bana yaklaşıp konuşmaya başladı.

"Kız inat etme. Git bakalım ne diyecek. Yazık be askere gidecek zaten. "

Ben inatla omuz silkince , bir süre daha ısrar ettikten sonra beni kandırmayı başaran kızlarla ayaklandığımda , son kez etrafıma bakıp kayalıklara doğru ilerlemeye başladım.

Oturduğumuz semt taş kayalıkların üzerine kurulu olduğu için zemin kayalıktı ama evlerden bu belli olmuyordu. Biz de evlerin bir ucunda kayalardan oluşan ve genelde gençlerin takıldığı bu alana , kayalıklar derdik. Mahalle ortasında görüşmek laf söz olacağı için sevgililer burada buluşur , birbirlerine sevgi sözcüklerini burada söylerdi ama ben Sinan ile birkaç defa dışında hiç gelmemiştim buraya. Görüşmelerimiz de kısa süreli ve küçük konuşmalar olduğu için , tam olarak buraya buluşma alanım diyeceğim bir sevgilim olmamıştı. O abimin arkadaşı olduğu için bana hep temkinli yaklaşmış , ben de ailem duyar diye korkudan ona yaklaşamamıştım. Zaten şimdiye kadar da okuldan dolayı bu tür konularla uğraşmaya pek fırsatım olmamıştı. Lise bu sene bitmiş ve üniversite sınavına girmiştim. Şimdi de sınav sonuçlarına göre hayatımın yönünü belirleyecektim ve eğer kazanıp gidersem , bir süre daha aşka , sevgiye zaman ayırmaya fırsatım olmayacaktı. Zaten bu işler de pek becerikli olduğumda söylenemezdi. Neden bilmiyorum ama o kitaplarda okuduğum midemdeki kelebekler bir türlü bana uğramamıştı. Ben bu düşüncelerle geldiğim yerde sağıma soluma bakarken , bir kayanın tepesine oturmuş beni bekleyen Sinan'ı bir süre uzaktan izledikten sonra isteksizce yaklaştım. Beni görür görmez ayaklanıp yanıma geldiğinde , yanağıma öpücük kondurmak için hamle yaptığında , sert mavilerimi onun koyu kahvelerine diktim. Bu sessiz uyarımı alınca somurtarak eski yerine oturduğunda , ben de yanındaki diğer kayaya yerleştim. Kızlar biraz ilerimizdeki bir yere oturmuş telaşla etrafı kolaçan ederken , biran önce lafa girmesi için bakışlarımı ona diktim.

"Gelmezsin sanıyordum. "

"Ne diye bekledin o zaman? "

Benim bu sert sözlerim üzerine hüzünle bakıp yeniden bakışlarını önümüzdeki boşluğa diktiğinde , bir süre sessizce bekleyip devam etti.

"Zeliş neden böyle yapıyorsun? Sana olan hislerimi bildiğin halde , neden bana sanki aramızda hiçbir şey geçmemiş gibi davranıyorsun? "

Sözleri beni etkilese de yüzüme bunu yansıtmamak için büyük bir mücadele veriyordum.

"Saçma saçma konuşma Sinan. Seninle aramızda bir şey geçtiği falan yok. Duyan da bir şey var sanacak. Başkasının yanında söyleme bu sözleri. Adımı çıkarma benim. "

Ben ona çıkışınca yeniden hafifçe başını bana çevirip acıyla baktı yüzüme. O anda gerçekten içim acıdı ama eğer böyle davranmazsam , hep benim ile ilgili bir ümidi olacaktı içinde.

"Aramızda bir şeyler var sanıyordum. "

"Yanlış hissetmişsin. Seninle hiçbir şey olamaz aramızda. Abimin arkadaşısın. Mahallemizin delikanlısısın. Hepsi bu. "

"Annem yüzünden böyle yapıyorsun. , sırf mahalledekilere köy kızı alacağım dedi diye böyle konuşuyorsun değil mi? Kırıldın. "

Kullandığı kelimeler yüreğime öyle güzel isabet etmişti ki , sanki her biri bir kurşun gibi saplandı tenime. Canımın acısı ile ona saldırdığımda , düşünmedim bile bir süre sonra askere gideceğini.

"Sen git ananın aldığı kızla evlen. Ben de bana layık olacak biriyle. Boşu boşuna da konuşmanın anlamı yok zaten. Sende bu pısırıklık varken , ne ben sana kadın olurum , ne de sen bana erkek. O yüzden herkes kendi yoluna Sinan. Zaten ortada bir şey yoktu. En iyisi bu. Bir daha sakın bana haber falan gönderme. Sana da hayırlı tezkereler. "

Daha sözlerime cevap vermeden hızlı adımlarla kızların yanına gidip uzaklaştığımda , bir an bile dönüp arkama bakmadım. Eğer bakarsam , vicdanımın beni günlerce perişan edeceğini biliyordum ve şuan da hiç vicdan azabımla uğraşamazdım. Kızlar tek söz etmeden yanımda yürürken , içim kan ağlasa da kimseye belli etmemek adına adımlarımı sıklaştırdım.

"Kızlar sonra görüşürüz. Benim evde biraz işim var. "

Onlar da benim zor durumumu anlamış ve tek söz etmemişti Allah'tan. Kendimi odama zor attım. Dolan gözlerimi kimse görsün istemedim. Daha başlamadan bitse de , yine de yüreğimi hareketlendiren adamın arkasından göz yaşı dökerken , yaşadığım hayal kırıklığı yüreğimdeki cam kırıklarının tenime batmasına sebep oluyordu. Gözlerim ağrıyana kadar ağladıktan sonra daha fazla acısına dayanamadığım için göz kapaklarımın kapandığını bile fark etmedim.

★ ★ ★

Aradan geçen günler mahallede yine her şeyin eskisi gibi olmasına , insanların kendi telaşına yeniden dönmesine sebep olmuştu. O günden sonra Tekin ortalıkta çok fazla görünmediği için de ben de artık sürekli onu düşünmekten vazgeçmiştim. Ramazan ayı yavaş yavaş yaklaşırken , mahalleli hazırlıklara girişmiş , yepyeni bir ramazan ayını karşılamak için geleneksel temizlik ve hazırlık olimpiyatları da tüm hızı ile başlamıştı.

Mahallemizde en sevdiğim aylardan biri de ramazan ayıydı. Çünkü bu ayda herkes iç içe orucunu tutar ve tüm mahalleli ile her akşam bir araya gelinip işe gitmeyenler sahura kadar şen kahkahalar eşliğinde güzel sohbetler ederdi. Daha başından itibaren herkes birbirine iftara gider ve bu güzel ay güzel paylaşımlarla daha da sıcak bir hal alırdı. Kendimi bildim bileli bizim mahalle de ramazan ayı böyle karşılanır ve kutlanırdı. Bazı akşamlar da tiyatro gösterisi yapan gençler , eskiden süre gelen geleneklerimizi sürdürerek bizi bu koca ailenin içinde olmaktan dolayı mutlu kılardı. Ben de bu telaşeye kendimi kaptırmış ve o gri gözlü egoisti aklımdan çıkarmıştım ama annem sürekli onlardan bahsettiği için de tam olarak unutmama olanak sağlamıyordu doğrusu. Her zamanki yerimizde otururken , aklım bu düşünceler ile meşgülken yanıma gelen Gül ve Gonca beni bu hülyalardan çekip aldı.

"Lan şu okul ne diye bitti ki? En azından işten yırtıyordum. Annem canımı çıkardı valla. Ramazan geliyor diye kadın evi kırklattı. "

Ben de aynı şeyleri yaşadığım için sırıtınca kızlar bana eşlik ederken , uzaktan salına salına gelen Nesrin'in de bizden pek farkı olmadığını anladım. Onun da görüntüsü bir temizlik savaşının kurbanı olduğunu gösteriyordu.

"Geçmiş olsun yavru. "

Ben daha ağzını açmadan ondan önce davranınca homurdanarak yanıma oturup derin bir nefes çektiğinde , yanılmadığımı anladım.

"Millet ramazana eğlenceyle başlar , biz yorgun argın. Bu ne allasen ya? Güya iki ablam var ama yine yorulan ben oluyorum. "

O hırçınlıkla bunları anlatırken , biz de gülmemek için yanağımızı ısırıyorduk. Hepimiz de annelerimizden nasibimizi almış görünüyorduk. İçlerinde en mağdur bendim çünkü Güller üç kız kardeş , Nesrinler de dört kız olduğu için bizim evin tüm yükü de sadece tek kız olan bana kalıyordu.

"Ne yakınıyorsun kız? Ya ben gibi olsan napcan? "

Benim bu sözlerime kahkahalarla gülen arkadaşlarıma eşlik ederken , başımı çevirdiğimde , karşımda gördüğüm adam ile gülümsemem yüzümde donup kaldı. Günlerdir onu görmemiştim ama onun gelişi mahallede olay olmuş , bütün kızlar ortaya çıkarak kendini göstermeye başlamışlardı. Yani resmen mahallenin ortasına meteor gibi düşmüştü. O evin yanındaki alanda duran arabaya atlamadan son kez bizim oturduğumuz tarafa bakıp baş selamı verdikten sonra gözden kaydolduğunda , ben başımı çevirip başka tarafa odaklanmaya çalıştım. Araba gözden kaydolduğunda , Gonca cebindeki telefonu çıkarınca , ne yaptığını anlayamasam da kulağıma dolan müzikten sonra gülümsemeye başladım.

Gonca da ablası gibi koyu kahve saçları ve beyaz teni ile göze çarpan bir güzelliğe sahipti. Kocaman siyah gözleri ile bakarken , insanın onun karşısında yalan söylemeye cesaret edemeyeceğini hissediyordu. Benden bir yaş küçük , Buket ile yaşıt olsalar da , aramızdaki birkaç yaşı sorun etmeden küçüklüğümüzden bu yana hep beraber takılırdık. Kızların hepsi ayaklandığında , ne yapacaklarını anlayıp inanmazca başımı salladım. Müziğin sesini duyan Gamze ve Buket de yanımıza gelince , sanki gizli bir anlaşma yapmışız gibi Sezen Aksu'nun Hey Seni Yerler parçasını yeni komşumuza uyarlamaya başladık.

"Sen bizim mahalleye geldin geleli canım... Bizde ne akıl kaldı ne de fikir... Bittik.... O endam eda nedir öyle hey yavrum kaç yıllık arkadaşlar birbirinizi sattık. "

Hep bir ağızdan şarkı söyleyip dans ederken , yavaş yavaş küçük çocuklar ve diğer kızlar da yanımıza gelince , olay tam bir gösteriye döndü. Ben elimdeki su şişesini mikrofon gibi ağzıma götürüp şarkıyı söylerken , kızlar da klipteki kızlar gibi dans etmeye başladığında , bizim mahallenin klasik eğlencesi de başlamış oldu. Tabi bunu bizim gruptan başka kimse Tekin için söylediğimizi bilmiyordu. Ben bir süre sonra kendimi kaptırmış olmayan eteklerimi savururken , kızlar da kahkahalarla gülüyordu. Küçük çocuklar alkışlar eşliğinde tezahürat yaparken , biz hareketlerimize devam ediyorduk.

En son başımı çevirip kızlara baktığımda , hepsinin de aniden durmasının nedeninin ne olduğunu düşünürken , arkamda duyduğum alkış sesi ile irkilip yavaşça döndüm. Gri gözlü adamın ellerini göğsüne sarmış arabanın önünde tek ayağını diğerine atıp beni izlediğini fark ettiğimde , utançla gözlerimi kapattım. Kızlar yanımdan çil yavrusu gibi dağılırken , gösterinin bittiğini anlayan çocuklar da az ilerdeki top sahasına top oynamaya gittiklerinde , o anda bulunduğum yerin yarılıp beni içine alması için dua ediyordum.

★ ★ ★

Ve yepyeni bir bölüm daha sizlerle. Zeliş ve Tekin son gaz devam ediyor birbirleri ile uğraşmaya. Sizce bunun sonu nereye varır :)))

Medyadaki resim için kbraltnsy
aşkıma teşekkür ederim :*

Bölümde bahsi geçen klibi izleyebilirsiniz :)))

Bol beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum meleklerim..

Continue Reading

You'll Also Like

GELECEK By VeraHare

General Fiction

162K 8.6K 18
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...
180K 16.5K 46
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1.9M 92.9K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
124K 2.3K 45
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.