Zihin Oyunları: Sınır

By yazarsnm

323K 27.7K 6.8K

Dünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudu... More

Zihin Oyunları
İzlenmek
1.Bölüm: Giriş
2. Bölüm: Başlangıç
3. Bölüm: Deliler
4. Bölüm: Gerçek
5. Bölüm: Tanışma
6. Bölüm : Alışma Evresi
7. Bölüm: Korkular
8. Bölüm: Sihir
10. Bölüm: Mesaj
11. Bölüm: Kabus
12. Bölüm:Eğitim
13. Bölüm: Çığlık
14. Bölüm: Hayat ağacı
15. Bölüm: Enerji
16. Bölüm: Kara büyü
17. Bölüm: Kaybolmuş anılar
18. Bölüm: Eski acılar
19. Bölüm: Abriana
20. Bölüm: Kararlar
21. Bölüm: Kalp
22. Bölüm: Kontrol
Zihin oyunları
23.Bölüm: İkinci şans
24. Bölüm: Düşmanlar
25. Bölüm: Neden?
26. Bölüm: Kahraman
27. Bölüm: Kandırılmış
Karakterler
28. Bölüm: Buz Kristali
29. Bölüm: Dostlar
30. Bölüm: Fırtına
31. Bölüm: Buzul
32. Bölüm: Terslik
33. Bölüm: Hipotermi
34. Bölüm: Şehir
35. Bölüm: Yalancılar
36. Bölüm: Zihin Koruma
37. Bölüm: Buzdan Saray
38. Bölüm: Heykel
39. Bölüm: Alaska
40. Bölüm: Anne
41. Bölüm: Buzdan adam
42. Bölüm: Dolunaylı gece
43. Bölüm: Güzel
44. Bölüm: Sorular
45. Bölüm: Şüpheler ve cevaplar
46. Bölüm: Savaş
47. Bölüm: Ruh eşi
48. Bölüm: Darbe
49. Bölüm: Ters
50. Bölüm: Birine Güven
51. Bölüm: Potansiyel-1
52. Bölüm: Potansiyel-2
53. Bölüm: Yavru
54. Bölüm: Kardeş
55. Bölüm: Yüzleşme
56. Bölüm: Işık Üstadı
57. Bölüm: Bulutlar
58. Bölüm: Denizin sesi
59. Bölüm:Mağara
60. Bölüm: Deja-vu
61. Bölüm: Bilmiyorum
62. Bölüm: Veliaht
63. Bölüm: Kan
64. Bölüm: Taç
65. Bölüm: Efsanevi
66. Bölüm: İhanet
67. Bölüm: Seçim
68. Bölüm: Güç
69. Bölüm: Su savaşı
70. Bölüm: Kan ve gözyaşı
71. Bölüm: Arkanda
72. Bölüm: Sona son adım
Yeni Açıklama
Final Bölüm 1
DUYURU! 2. Kitap
Final Bölüm 2
Final Son Bölüm
Düzenleme
Tanıtım🤍
Özel bölüm geldi!!

9. Bölüm: Su

4.8K 430 143
By yazarsnm


   Mutfak masasına oturmuş çılgınlar gibi tıkınan gurubumu izlerken belki de evde yemek yemeyen yada yeme çabasında olmaya tek kişi bendim. 

Aslı diğer herkesi pastasından uzaklaştırmaya çalışırken Uğur gücünü kullanarak oturduğu yerden besleniyor, Doğa sakince sandviçini yerken Ateş onun ekmeğinden koparıp ağzına atıyordu. Zeina bile kendine sebze çorbası bulmuş onunla besleniyordu. Burada normal davranan tek kişi bendim, yada anormal olan, genelde bu saatte odamda kapanmış hayatımı sorguluyor olurdum, denk geldiğim günlerde her zaman bu manzara vardı. 

Onca yemek arasında tartışarak birbirlerininkine göz koyuyor olmaları aşırı samimilikten olmalıydı. Ben ve kardeşlerim de böyleydik. Sonraysa, ah her heyse. 

Sonunda pastası biten Aslı yanıma geldi. Grubun neredeyse tamamının odalarına çıkmış olduğunu da şimdi fark ediyordum. 

"Hadi Duygu gidelim!" Sadece beni kolumdan çekip mutfaktan çıkarasıya kadar tahammül etti ve sonrasında rüzgarını yüzüme çarparak odasına gitti. Öylece bakakalan ben sonunda hareket ettim ve koşar adım arkasından çıktım. 

Henüz nefes nefese odamın önüne ulaşmıştım ki Aslı'yı çoktan giyinmiş halde odamın önünde buldum. Bu kadar büyük bir yerde yaşamanın dezavantajlarını bir tek Aslı yaşamıyordu herhalde. Benimkinin bir benzeri olan siyah tulumunda benimkinin aksine sarı şeritler vardı. Her ustanın sahip olduğu renk kıyafetlere yansıyordu demek. 

Kaplumbağa adımlarıyla kapıya ulaşıp açarken sabırsızlanan sarışın beni içeri itip kapıyı kapadı. 

"Hadi ama Duygu, o tulumun içinde nasıl duracağını merak ediyorum." Beni bırakıp açık bıraktığı parlak sarı saçlarını suratıma çarparak üniformama ulaştı ve havaya kaldırıp bakmaya başladı. Mükemmel dişlerini göstererek gülümserken tekrar yanıma ulaştı ve kıyafeti üstüme tuttu. 

"Vay canına, William sana kıyak geçmiş. Bu harika." Onunkiyle arasında pek bir fark göremesem de fikirlerine saygı duyuyordum. 

Tulumu elime tutuşturup odamdaki tekli koltuğa oturdu ve tırnaklarıyla oynamaya başladı. Odadan çıkacak gibi durmadığından banyoya geçtim. Kısa süreli bir mücadelenin ardından giyinmiştim ama bu şekilde odadan çıkmaya pek niyetli değildim. Dar şeylerden hoşlanmazdım. Spor ayakkabıları da giyecektim ama Aslı'nın ayaklarının çıplak olduğunu hatırladım.

"Tatlım giyinmeyi başarabildin mi yoksa itfaiye çağırayım mı?" Tamam artık bu kadar oyalanmak yeter. Dudağımın kenarını dişlerken kapıyı açtım.

Koltuğa yayılmış ayaklarını havaya dikip başını oturulacak yere yaslamış olan Aslı kafasını kaldırdı ve gözlerini büyülterek bana bakmaya başladı. Hızla yerinden kalkıp yanıma geldi ve bir elimden tutarak beni döndürdü.

"Sanırım seni fazla hafife almışım, şu an karşımda bir manken duruyor olmalı." Dediklerinde ciddi olup olmadığından emin değildim ama gülümsedim.

"Bazen öyle giyiniyorsun ki doğduğundan beri spor yapmadığın için fazla kilolarını sakladığını düşünüyorum." Gerçekten böyle mi giyiniyordum. Oysa ben o siyah şeylerin hepsini sevmiştim. Saçlarını havalı bir şekilde arkaya atıp gülümsedi.

"Bundan sonra kesinlikle sana elbise giydireceğim." Elimi kaldırıp itiraz etmeme izin vermeden kapıya yürümeye başladı. Her neyse, hiçbir kuvvet bana zorla elbise giydiremezdi.

Koridora adım attığımız anda Aslı'nın bileğinden ışık gelmeye başladı. Şu büyü şeylerinden biri olduğunu düşünecekken bunun sadece teknoloji olduğunu anlayıp rahatladım. İyi ki zihin okuyucusu olan bendim, yoksa beynimdeki bu saçma şeyleri duyabilen bir insanın olması düşüncesi korkunçtu.

"Geç kaldınız Aslı!" Bu senin kime ait olduğunu biliyordum. Gurup liderimiz Çağan elbette. Aslı buradaki hızlı eleman olduğu için rahattı ama ben gerçekten aşırı yavaş olan kişi olarak telaşlanmalıydım.

"Rahat ol Çağan 20 saniyeye ordayız." Yüzme salonunun nerede olduğunu bilmiyordum ama yakın olmalıydı. Kendimi koşmaya hazırlarken Aslı'nın gülüşünü duydum. Daha çok zalim cadı kahkahası şeklindeydi. Arkamı dönüp ne olduğunu soracakken Aslı çoktan beni dizimin altı ve sırtımdan tutup havaya kaldırmıştı bile.

Böylesine minyon bir kızın benim gibi hayvan kaçkını birini kaldırabilmesi şaşılacak şeydi. Şok içinde kollarımı boynuna doladım. "Aslı?"

Soruma hızıyla cevap verip koşmaya başladı. Yada onun tabirinde neyse artık. Sonunda beni indirdiğinde düşmemek için ona tutundum.Buraya gelmemiz kaç saniye sürdü bilmem ama organlarımın yer değiştirmesi için yeterli zaman geçmişti. 

Kafamı kaldırdığımda bu evdeki her şey gibi büyük ve işlemeli bir kapının önündeydik. Üzerinde dalga ve deniz kızları motifleri vardı.

İçeriye girdiğimizde kapı arkamızdan gürültüyle kapandı. Zıplamamış olmayı isterdim ama istemek yeterli olmuyordu ne yazık ki. Herkes bize döndüğünde Aslı beni gösterip omuz silkti ve yerine geçti. Vay canına! Sanki mutfakta oyalanmasını ona ben söylemiştim.

Artık benim yerim gibi olan en sondaki Uğur'un yanına geçeceğimi düşünürken en sondaki Doğa'nın yanına geçmiştim. Bunlar her seferinde yer mi değiştiriyordu? Havuzun önünde dikiliyor olmamız tedirgin ediciydi. Aramızda sadece iki metre vardı.

William'ın bana kızmamasını seviyordum. Hala beni bulamadığı için suçluluk duygusu içindeydi. İçimden bir taraf suçluluk duyması gerektiğini söylerken acımasızdı.

"Çocuklar hepinizin yüzme bildiğini biliyorum ama diğer boyutta gördüğünüz sularda yüzmek o kadar da kolay değil." Yüzme bilmediğimi söylemeli miydim? Sonuçta deniz olmayan bir şehirde doğup büyümüştüm. Bunu sıra bana gelince söyleme karar verdim. "Yoğunluğu o kadar az olacak ki sizi kaldıracak bir kuvvet olmadan yüzmek zorunda kalacaksınız. Ve inanın muhafızlar olarak deniz perilerinin bulunduğu yoğunluksuz sularda yüzmek zorunda kalacağınız anlar olacaktır." Yoğunluksuz su olması mümkün müydü? Belki de bunu perilerin var olup olmama konusundan sonra düşünmeliydim.

"Yüzme tekniğinin her zamankinden farkı yok. Öğrenmeniz gereken suyun hareketi. Oradaki sular canlıdır ve bünyesinde istemediklerini dışarı atar. Sizi zararlı görmemesi için nazik olmalısınız." William'a saygılarından konuşmasalar da gerçek düşünceleri oldukça komikti. Ateş, ona çikolata alıp gönlünü kazanmaktan bahsediyordu.

Zeina ise suyu ezip geçeceği ve o perilerin saçlarından örnek alacağından. Pekala, bu kızın sorunları vardı.

"Çağan, Su Ustası olarak bize nasıl yapılacağını gösterebilirsin." Çağan keskin adımlarla büyük havuzun en başına doğru yürürken hareketlerini dikkatle izliyordum.

Belki de izleyerek yüzme öğrenirdim ha? Kendini kandırma, dedi içimdeki gıcık olduğum tarafım. Haklı olduğu konusuna gelirsek, bu konuyu daha sonra içimde tartışabilirim.

Çağan suya doğru bir adım attığında düşecek sandım ama o iki ayağı suyun üzerinde olmasına rağmen hala yüzeydeydi. Ağzım bir karış onu izlerken aslında bu tür manzaralara alışmam gerektiğini biliyordum. O su ustasıydı. 

Aniden ellerini havaya kaldıran Çağan'a odaklandım. Suyun içine düştükten hemen sonra daha önce kimsede görmediğim bir hızla yüzmeye başladı. Aslı karada neyse Çağan suda oydu demek. Önümden o kadar hızlı geçmişti ki nasıl yüzdüğünü anlayamadım bile. Sadece suyun içine kafasını sokmadığını görebilmiştim.

Çağan seri bir şekilde havuzdan çıktığında gözümü konuşmaya başlayan Willam'a çevirmek zorunda kalmıştım.

"Genç ustalar! Burada yapmamanız gereken iki şey var. İlk olarak başınızı asla suyun içine sokmayın. İkinci olarak hareketi asla kesmeyin. Diğer tarafa vardığınızda oyalanmadan sudan çıkın." Sıradaki kişi yerini alırken Doğa'nın elini nazikçe kaldırıp izin istediğini gördüm.

"Peki, suyun içine dalarsak ne olur?" Yanımdaki kişi yani diğer yanımdaki Çağan, cevap verdi. Onun hangi ara yanıma geldiğini anlamamıştım.

"Hayal görürsün. Bu su canlıdır ve içinde bulundurduklarını geri vermeyi sevmez. İçine bir kez girersen çıkman zordur." Doğa aydınlanmış olarak önüne döndüğünde ben de bakışlarımı Çağan'ın deniz mavisi şeritli üniformasından alıp sıradaki kişiye baktım.

Ateş havuzun önünde dikilmiş sıkıntılı bir yüz ifadesiyle suyu izliyordu.

"Hadi ama William sudan hoşlanmadığımı biliyorsun. Buna işkence denir." Yüz ifadesine gülümsememek elde değildi. Banyodan korkan küçük bir çocuğun yüz hatlarını taşıyordu.

"Korkusuz Ateş sudan mı korktu?" Çağan'ın otoriteden uzak sesini duymak beni şaşırtmıştı. Genelde gayet ciddi konuşurdu ama Ateş ile arasında güçlü bir bağ olduğunu görebiliyordum. Kardeş gibiydiler ve sürekli tartışıyorlardı. 

Göz ucuyla ona bakmaya çalıştığımda aynı anda o da bakışlarını bana çevirdi. Kafamı derhal başka yöne çevirmeden önce yüzündeki samimi gülümsemeyi görebilmiştim.

Ateş'e tekrar döndüğümde William'ı ikna etmeyi başarıp sırasını savdığını gördüm. O da bu tarafa yürüyüp sırıtarak Çağan'ın yanına geçti. "Arada uyanık olmanın zararı yoktur." Diyordu.

Sıradaki kişi Aslı, Çağan'dan hızlı olmasa da karşıya geçmeyi başardı ve Ateş'in yanındaki yerini aldı. Görünüşe göre kimse bone takmıyordu. 

Kontrolsüz denen ve adı olmayan kız suya atladığında bocalasa da oyalanmadan karşı kıyıya yüzmekte pek zorlanmışa benzemiyordu. 

Sıra ağır bir hızla bana doğru gelirken endişe dallarını yavaşça üzerime dolamaya başlamıştı.

Doğa bana dönüp gülümsedi ve ağır hareketlerle havuza girdi. İlk girdiğinde dibe batacak gibi olsa da ellerini kenara koydu ve soluklandı. Kızıl saçları suyun içinde dalgalanıyordu. Derin bir nefes aldı ve duvardan kendini iterek yüzmeye başladı.

Artık zamanı gelmişti, bunu yapamazdım. Ben yüzme bile bilmiyordum. Doğa diğer uca ulaşmak üzereyken geriye bir adım attım. William çok da uzak değildi.

"William ben..." cümlemi yarıda kesen şey suya düşmemdi. Havuzla aramda o kadar mesafe vardı hadi ama. Biri beni itmemişti aksine çekilme hissi yaşıyordum.

Yoğunluğunun azlığını resmen hissedebildiğim suya tamamen dalmış yukarı çıkmak için çırpınıyordum. Neden beni kimse kurtarmıyordu. Bir an gözlerimi açıp kapadığımda etrafımdaki duvarların kaybolduğunu fark ettim. Çaresizdim, buradan nasıl çıkacaktım.

Deli gibi kendi etrafımda dönerken saçlarım gözlerimin önünde savruluyordu. Durup onları kenara ittiğim anda karşımdaki kişiyi gördüm. Lacivert saçları uyum içinde yılan gibi kıvrılan, yine lacivert gözleri ışık saçan, beyaz şeritli bir üniforma giyen... 

O kişi bendim! 

Lacivert saçlı ben elini bana doğru uzatırken ağzımdan boğuk bir çığlık çıktı. Sesimi suyun içinde duyabiliyordum. 

Halüsinasyon. 

Zihnimde yankılanan kelime buydu. Bu su nasıl oluyorsa  insanlara hayal gördürüyordu değil mi.  

-Sana asla Abriana

Bu su halüsinasyon gördürmekle kalmayıp sesler de duyduruyor olmalıydı. Bu ne saçma cümleydi böyle. Ayaklarımı yansımamın olduğu duvara yaslayıp kendimi ittim ve karşıya yüzmeye başladım. Duvarı göremesem de orada bir yerde olduğunu biliyordum. 

Yüzme şeklim tuhaftı. Kulaç atarak değil de kıvrılarak yüzüyordum. Daha önce hiç yüzmemiş birine göre bu çok fazlaydı. Vücudum istem dışı da olsa uyum içinde suda kayıyordu. 

Bir anda yanımdan birinin geçtiğini hissettim ama durmadım. Durursam yönümü kaybederdim. 

Öne uzattığım ellerimi bir şeye çarptığımda bunun karşı duvar olduğunu anladım. Hala karşıdaki suları görebiliyor olmam aklımı bulandırsa da duvardan destek alarak yukarı tırmanmaya başladım. Şu anda örümcek adamın binaya tırmanırken yaptığı hareketleri yapıyordum. Beklediğimden kısa bir sürede yüzeye çıktığımda nefes nefese kendimi dışarı attım. 

Yüzüm yere bakacak şekilde yere uzanıyor ve deli gibi öksürüyordum. Su yuttuğumdan değil ama psikolojik olarak buna ihtiyacım vardı ve hala neredeydi bu millet? En sonunda kalkabildiğimde Çağan suyun içinden çıkmış ve bana bakıyordu. 

"Duygu!" Seri hareketlerle sudan çıkıp yanıma eğildi. 

"Oradan nasıl çıktın?" Deniz mavisi gözlerini gözlerime dikmişti ama cevap veremiyordum. Gözü bir ara saçlarıma kaydığında kaşlarını çattı. "Bu nasıl?.." Duyduğum ayak sesleriyle eş zamanlı olarak Çağan kalkıp çıkışa koşmaya başladı. Peşinden gitmek isterdim ama ayaklarım beni dinlemeyecek kadar sarhoştu. 

"Duygu sen iyi misin?" Bana sarılmaya çalışan Doğa ve Aslıyı engelleyemeden soru yağmuruna tutulmuştum bile. 

"Orada ne oldu öyle?" 

"Seni biri mi itti?" 

"Bu imkansız hepimiz oradaydık." 

"Senin saçlarına ne oldu?" 

"Beş dakikadır suyun içinde ne yapıyordun sen?" Dur bir dakika. 

"Beş dakika mı?" Bana en fazla otuz saniye gibi gelmişti oysa ki. Bu arada sesim ne kadar berraktı öyle. Daha önce hiç olmadığı kadar berrak ve hatta güzel. 

 William meraklı gurubumu dağıtıp diz çöktü. 

"Duygu, tam beş dakikadır suyun içindesin." William'ın bilgelik akan sesi bu sefer yanılıyor olmalıydı. Ellerimi yere koyarak ayağa kalktım ve sanki kollarımda toz varmış gibi silkeledim. 

"Orada ne olduğunu bize anlatır mısın?" William'ın toprak rengi gözlerine öylece baktım. Algılarım kapanmış gibiydi. Ne demeye çalıştığını sonradan fark ediyordum. 

"Orada... Bir şey beni çekti ve suya düştüm. Etrafımdaki duvarlar yok oldu sanki ve sonra," Cümlelerimi toparlamaya çalışıyordum ama sonuç hala anlamak için bir süre düşünülmesi gerekilen devrik cümlelerdi. "yansımamı gördüm. O duvardan kendimi itip suyun içinde yüzmeye başladım ve, buradayım." Bazı yerleri atlamış olduğumu sonradan fark etsem de düzeltme girişiminde bulunmadım. 

"Evet çocuklar, " dedi William meraklı topluluğa dönerek. "Dağılabilirsiniz." İstemsizce dağılan kalabalığa göz atıp William'a döndüm. Gözleri saçlarıma kaydığında elini çenesine götürdü ve başını yere eğdi. Saçımda ne vardı benim? 

"Orada ne olduğunu Çağan'a sormalıyız. O suyun hareketlerini görebilir ve sen kesinlikle suya yanlışlıkla düşmedin." Soru sormaya korkuyordum. Elini sırtıma koyup beni dışarı sürüklemeye başladı. Gücünü kullanarak beni sakinleştiriyordu. 

Dışarı çıktığımızda elini sürmeden sadece bakarak kapıları kapattı ve beni yürütmeye devam etti. Bu beni o kadar da şaşırtmamıştı. Alışıyordum. 

William'ın odası olduğunu bildiğim ama içine hiç girmediğim odanın önüne gelmiştik. "Beni içeride bekle." Söylediğini yapıp odasına girdim ve gördüğüm ilk koltuğa kendimi attım. Burası ofis gibi bir yerdi. Duvarda çeşitli tablolar ve kütüphane raflarında sayısız kitap vardı. Yerde yün bir halı ve kapının hemen karşısında müdür masasına benzer bir çalışma masası vardı. 

Elimi saçlarıma götürdüğümde ıslak olmadığını fark ettim. Oysa diğerlerinin saçları ıslaktı. Kaşlarımı çatıp bir tutamını önüme getirdiğimde lacivert saç görmeyi beklemiyordum. Diğer elimi ağzıma kapatarak çığlığımı bastırdım. Acaba gözlerim de.. 

Oturduğum yerden adeta fırlayarak boy aynasının önüne uçtum. 

"Yok artık!" Kumral uzun ve düz saçlarım tamamen değişerek lacivert olmuştu ve uçları dalgalıydı. Korkarak gözlerime baktığımda iki elimi ağzıma kapattım. Saçlarımdan daha açık ama lacivert gözler. Bu da neyin nesiydi böyle!? 

Kapının önünde bir ses duyduğumda ellerimi ağzımdan çekmeden o tarafa döndüm. William elinde Aslı'nın bana gösterdiği sesli kitabı -evet ona bulduğum isim buydu- tutuyor ve bir sayfasını okuyordu. Gözleri beni bulduğunda derin bir nefes aldı ve kitabı hemen kapının yanındaki kütüphaneye bıraktı. 

Ellerimi çekip aynada saçlarıma tekrar baktıktan sonra Willam'a döndüm. 

"Sanırım aramızda bir su perisi var." 

***

Bölüm daha da uzardı ama sizi yeterince beklettim. Bunun için üzgünüm, bu bölümler gelecek bölümleri anlamanızda önemli ve hareketli geçmesi için uğraşıyorum. 

Bu arada yaz sonunda geldi ve bundan sonra bölümler daha sık gelecek. :) 

İyi tatiller. :) 

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 72.7K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
103K 10.1K 51
Fantastik'de#26. Notata adında ki ilk ve tek kitaptır. Ailesinin yıllardır yaptığı meslekte kendi payını almak için sıra bekleyen Anoc, babasının ya...
2.1K 449 12
tamamlandı ✔️ günlük tutan herb, bir gün günlüğünü kaybeder ve bir kayıp ilanı verir: "günlüğüm kayıp. bulan onu yaksın ya da bana getirsin. aslında...
7.3M 278K 49
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...