KALBİMDEKİ LEKE #Wattys2017

By -Moon_Light

144K 6K 781

16. yüzyılın ortaları... Çirkin bir kız ve onu oyuncağa çevirmiş bir dük. Kahramanımız dayanamayıp, i... More

TANITIM
ÖNEMLİ DUYURU *WATTYS2017*
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10 BÖLÜM
11. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM *Yeni Bölüm*
15. BÖLÜM* YENİ BÖLÜM*

12. BÖLÜM

5.8K 264 18
By -Moon_Light


❀Düzenlendi❀


- Kiminle? diye sordu Emma kafası karışık bir şekilde.

Düşes, Emma'nın sorunusu yanıtlamadan hemen odadan çıktı. Daha ne olduğunu anlayamadan kapı kitleme sesini duydu Emma. Düşes onu odaya kitlemişti. Olayın şokunu atlatabildiğinde hemen kapıya yöneldi.

Kapıyı açmaya çalıştı ama ne yazık ki olmadı. Kapı kilitliydi. "Düşes!" diye bağırdı ama cevap alamadı. Kapının altında Düşes'in gölgesini görebiliyordu. "Orada olduğunuzu biliyorum!" dedi Emma sinirli bir şekilde. Bu kadın onun sınırlarını zorluyordu. Bir süre sonra ayak seslerinin uzaklaştığını duydu. Gölge de gitmişti. Lanet olasıca Düşes onu bu odaya kitleyip gitmişti!

Buradan Düşes olmadan çıkamayacağını biliyordu. Lakin neden onubu odaya kitlediğini hala anlayamamıştı. Bir süre sonra etrafa göz atmaya başladı. Odanın başında kahve tonlarında ahşap bir çalışma masası ile mürdüm rengi bir sandalye vardı. Masanın tam karşısında ise, karşılıklı yine mürdüm rengi iki tane sandalye yer alıyordu. Gümüş renginde perde ise yere kadar uzanıyordu. Zemini ise orta büyüklükte gri ve yumuşak bir halı kaplıyordu.

Biraz daha göz gezdirdikten sonra gözüne bir şey takıldı. Kenarda duran bej tonundaki kanepede biri uzanıyordu. Kim olduğunu öğrenmek için biraz yaklaştı Emma.

Fakat hâlâ yüzünü göremiyordu. Biraz daha yaklaştı Emma. Gördükleri karşısında şok oldu. Bu, bu Dük'tü! Kahretsin, onunla bu odada kalmak zorundaydı. Uyuduğu için biraz daha sessiz olmaya özen gösterdi. Büyük ihtimal burada uyuya kalmıştı yoksa neden odasında uyuyor olmasın ki ?

Asıl sorun şuan gerçekten ne yapması gerektiğini bilemiyor olmasıydı. Bu odadan çıkma imkanı da yoktu. Anahtarı da Düşes almıştı. Çekmecelerin birinde yedek bir anahtar olabilirdi. Fakat karıştırması pek doğru olmazdı.

Belki de Dük'ü uyandırmamalıydı ama bilemiyordu. Fakat Dük'ün uyanana kadar da bekleyemezdi. Daha fazla burada kalmak istemiyordu. Onu uyandırmaya karar verdi. Sessizce yanına yaklaştı.

- Dük Hazretleri lütfen uyanın, dedi Emma lakin maalesef Dük uyanmadı. Tekrar "Dük Hazretleri uyanın" dedi daha yüksek sesle.

"Ne kadar da derin bir uykusu var" diye düşündü Emma. Bu sefer onu hafifçe dürttü. Dük'ün yavaş yavaş gözlerini açtığını gören Emma kendini biraz geriye çekti.

Dük, yanında Emma'yı görünce birden bire ayağa fırlardı.

- Senin burada ne işin var ? diye sordu yüksek ve sert bir şekilde sordu.

- Şey, Düşes..

- Düşes ne ? dedi Dük. Gerçekten çok sinirliydi. Bu kız odasına nasıl girebilirdi ? Aklı almıyordu.

Emma ise aniden Dük'ün ona bağırmasına karşın biraz ürkmüştü. Yapması gereken en doğru şeyi yaptı ve baştan sona her şeyi söylemeye karar verdi.

- Öncelikle Dük Hazretleri bana bağırmaya hakkınız yok! O güzel uykunuzu bölmek istemezdim ama başka çarem yoktu. Düşes beni buraya getirdi. Açıkçası buranın sizin çalışma odanız olduğunu ve burada olduğunuzu da bilmiyordum. Düşes odaya girmemi söyledi. Daha ne olduğunu anlayamadan beni buraya kitledi. Daha doğrusu ikimizi de buraya kitledi.

- Ne yani burada kitli mi kaldık ?

- Evet, dedi Emma suratını asarak.

- Lanet olsun! Annem olmasa ona yapacağımı bilirdim ama her neyse. Hele bir çıkalım burdan.

- Nasıl çıkacağız ? Kapı kitli ama tabi başka bir tane daha anahtar yoksa...

- Ahh, tabi ya. Aklınla bin yaşa Isabel. Jenna adında bir hizmetçimiz var. O uzun zamandır burada çalıştığı için güvenimizi kazanmış biri ve bu kalenin bütün anahtarlarının bir kopyası da onda var.

Bunu duyan Emma hemen kapıya yöneldi ve tüm gücüyle "Jenna" diye bağırmaya başladı. Sesini kimseye duyuramıyordu. Dük'ün köşede durduğunu gören Emma sinirlendi ve:

- Ne duruyorsun sende bağırsana, dedi James'e.

Dük "Of, tamam." dedi ve o da Emma ile bağırmaya başladı.

****

Jenna ise sanki "Jenna" diye birilerinin bağırdığını duyduğunu sandı ama yanlış duymuş olabileceğini düşünerek işine devam etti. Ama birkaç kere daha duyduğundan emin olunca sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladı.

Ses üst kattan geliyordu. Hemen üst kata çıktı. Tam çalışma odasına doğru giderken Düşes önünü kesti.

- Majesteleri, dedi Jenna.

- Dük'ün çalışma odasına mı gidiyorsun Jenna ?

- Evet. Sanırım sesi siz de duyuyor olmalısınız. Odada birisi "Jenna" diye bağırıyor. İzninizle gideyim.

- Sorun yok Jenna. Sadece Isabel ile James'i odaya kitledim, dedi Düşes Victoria sakin bir şekilde.

- Ne yaptınız ? dedi Jenna şaşkın bir şekilde.

- Odada kalırsalar tanışacaklarını düşündüm. Biliyorsun, James inatçının teki. Ama bu onun evlenmeyeceği anlamına gelmiyor. O yüzden Jenna, onların yanına gitmemeni öneririm. İstedikleri kadar bağırsınlar. Birazdan susarlar.

Jenna ne kadar Emma'ya yardım etmek istesede Düşes'e karşı gelemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden tekrar iş başına dönmek için reverans yapıp Düşes'in yanından ayrıldı.

****

- Jenna neden gelmiyor? diye sordu Emma.

- Bilmiyorum, dedi James omuz silkerek.

- Ben bağırmaktan yoruldum. Kimsenin bizi buradan çıkaracağı da yok, dedi Emma kenarda duran kanepeye otururken.

- Annem bir kere bir şeyi kafasına koydu mu kesin yapar. Bunda ikimizin evlenmesi de geçerli. Dük olduğum halde hâlâ benim yerime o karar vermeye çalışıyor. Gerçekten bıktım.

- Dük olman onun çocuğu olmadığınız anlamına gelmez Dük Hazretleri, dedi Emma.

- Peki ya sen benimle evlenmek istiyor musun Isabel ? diye sordu James.

Bu soru üzerine Emma affalansada kısa bir süre içerisinde kendine gelmeyi başardı. Hemen cevap verdi:

- Herkesin en büyük hayali sizinle evlenmek.

- Peki ya senin hayalin nedir ? diye sordu James Emma'nın yanına oturarak.

Emma nedensiz bir şekilde kalp atışlarının hızlandığını hissetti. James yüzünden miydi bu yoksa ? Ah, tabii ki de hayır. Bunun olması imkansızdı. O kimdi ki ? Neden onun yüzünden kalp atışları hızlanabilirdi ki?

Kısa bir süre sonra cevap verdi Emma:

- Benim tek hayalim gerçekten mutlu olabilmek, dedi.

James güldü. Ona göre o kız mutlu görünyordu. Mutlu olmasa bile bu güzelliği ile mutluluğu kolayca kavuşabileceğine inanıyordu.

- Peki ya sizin en büyük hayaliniz nedir Dük Hazretleri? diye sordu Emma.

- Sanırım benim de en büyük hayalim mutlu olmak.

- Gerçekten mi ? diye sordu Emma şaşkın bir şekilde.

- Evet, neden bu kadar şaşırdın ki ?

- Siz Dük'sünüz. Her istediğin zaten olmuyor mu ? diye sordu Emma. Ses tonunda ne kadar şaşırdığı belli oluyordu.

- Orası öyle ama ne yazık ki mutlu değilim. Mutluluk da satın alınabilecek bir şey değil, dedi James gülümseyerek.

- Belki de aşk gibi bir şeye ihtiyacınız vardır. Parayla alınamaz belki ama sihri hiç bitmez.

Aslında böyle konuşurken James'in sandığından daha iyi olduğunu düşündü. Onun da belki sadece mutlu olmaya ihtiyacı vardı. Keşke daha farklı şekilde karşılaşabilseydi. Belki de intikam almamalıydı. Ama yaptıkları, ona onca yaşattığı acılar yanına kar mı kalacaktı ?

Bunlar hep Jenna'nın işleriydi. Aklını karıştırmıştı.

- Belki de haklısındır Isabel. Artık aşık olmanın vakti gelmiştir. Ne dersin? diye sordu James sırıtarak.

Emma James'in ne dediğini tam olarak anlayamamıştı. Aşık olmak mı ? Kime? Ne zaman? Niçin? Nasıl?... Aklında bir sürü soru dönüp duruyordu.

James ise belkide artık aşkın olduğuna inanması gerektiğini düşünüyordu. Ne kadar inanmak istemesede annesi haklıydı. Eğer mutluluğun yolu buysa belki de artık birisi ile evlenip mutluluğa kavuşmalıydı.

Isabel söyleyince gerçeği anlamıştı. Onun da mutluluğa ihtiyacı vardı. Hayatında onca şey ona yeteri kadar mutluluk veremiyordu. Hep bir tarafı eksikti. Bunu hayatının her anında hissedebiliyordu.

- Isabel, dedi James.

- Efendim ?

-Benim de tıpkı senin gibi mutluluğa ihtiyacım var. Hep bir tarafım eksik gibi, dedi James.

Bunları demesinin ardından Emma'nın dudağına küçük bir öpücük kondurdu.

Düke göre ilk görüşte aşk diye bir şey yoktu. Fakat gördüğü masum güzellik ona vurulmasına neden olmuştu.

Emma ne yapacağını bilemiyordu. James onu öpmüştü! Hep intikam alacağı günü beklediği kişi ona aşık mı olmaya başlıyordu ? Yanaklarının domates gibi kızardığını hissedebiliyordu.

- Bu kadar utanacağını bilseydim öpmezdim Isabel, dedi James kahkaha atarak. Daha sonra konuşmasına devam etti. Seni her öptüğümde böyle domates gibi kızaracak mısın ?

- Her öptüğünde mi ? dedi Emma şaşkın bir şekilde.

- Evet, hatırlatırım biz yakında evleneceğiz.

Bir süre sessizlik oluştu. Bu kısa sessizliğin ardından Düşes kapıyı açtı. James ile Isabel'i yan yana otururken gören Düşes gülümsedi.

- Sanırım planım işe yaramış, dedi Düşes.

- Yan yana oturunca planın başarılı mı oluyor anne ? diye sordu James.

- Daha fazlası da olabilir, dedi Düşes küçük bir çocuk gibi sırıtarak.

- Bir daha bizi kitlersen annem falan demem seni mahvederim haberin olsun, dedi Jemes.

- Pekala. İstediğim olduğuna göre ben gideyim, dedi Düşes odadan ayrılarak.

Emma ise sessizce oturuyordu. Düşes'in odadan çıkmasının ardından " Dük Hazretleri ben artık izninizle odama gideyim" dedi. James başını onaylar anlamda sallayınca Emma reverans yapıp odadan çıktı.

Odadan çıktığında parmakları dudağına yöneldi. Kalbi hala küt küt atıyordu. James imkansızı sevmeye başlamıştı. "O odun adamında demek ki bir kalbi varmış" diye düşündü Emma. Bunun üzerine hafifçe tebessüm etti.

Bir süre sonra bir hizmetçi yanına geldi.

- Leydim, izninizle odanızı göstereyim, dedi hizmetçi.

Emma "Tamam" anlamında başını salladı. Bunun üzerine hizmetçi odayı göstermek üzere ilerlemeye başladı. Emma'da hizmetçiyi takip ediyordu. Odasının önüne geldiklerinde:

- Leydim, burası sizin odanız, dedi hizmetçi kız odanın kapısını açarak.

- Teşekkür ederim, dedi Emma ve odaya girdi.

Emma'nın odaya girmesinin ardından hizmetçi kız odadan ayrıldı.

Emma odasını incelemeye başladı. Oldukça büyük bir odayı. Odanın ortasında büyük bir yatak, yanlarında ise kahverengi komidin vardı. Sol komidinin üzerinde bir tane gaz lambası vardı.

Turkuaz rengi perdeler ise yere kadar uzanıyordu ve güneş ışığının içeriye süzülmesi için sonuna kadar açılmıştı. Yatağının üzerinde tıpkı perdeler gibi turkuaz rengi bir örtü vardı.

Zemini beyaz bir halı kaplıyordu. Yatağın sol tarafında ise gardrop vardı. Gardrobunun kapağını açtı Emma. Bavulundakı kıyafetleri çoktan gardrobuna yerleştirilmişti. Bavulu ise gardrobunun üzerinde yer alıyordu.

Bir süre sonra gardrobunun kapağını kapatıp, yatağının kenarına oturdu. Hâla olanları düşünüyordu. Bugünlük bu kadar macera onun için çok fazlaydı. James'in ona aşık olmasına da hala inanamıyordu. Evet, belki biraz abartmış olabilirdi. Buna aşk denilemezdi ama yinede aralarında bir kıvılcım oluşmuştu.

Fakat yinede hâlâ intikam için hazır olduğundan emin değildi. Ama artık bunun bir önemi de yoktu. Sonuçta artık bu tehlikeli oyuna başlamıştı. Ayrıca ne olursa olsun her günü diğerinden daha berbat geçiyordu. Annesi ve babasının vefatından beri bir gün beri mutlu olamamıştı. Ailesi hayattayken en azından onu seven birileri vardı ama artık onları da kaybetmişti.

Bu hayatta yaşamanın bir anlamı da yoktu. Ne kardeşi, ne de bir akrabası vardı.

Birden aklına eski anılar geldi.

" 'Anne' dedi küçük Emma, annesinin dizlerinin üzerine yaslanırken. Babası ise kenarda eskimiş olan şömineye odun atıyordu.

Kızı için atkı ören annesi onun alnına küçük bir öpücük bıraktı.

- Efendim meleğim ? diye sordu.

- Neden benim de diğer çocuklar gibi bir akrabam yok anne ?

Emma'nın bu sorusu üzerine annesi ve babası bir an göz göze geldiler. Bir süre sonra:

- Çünkü tatlım, biz bize yetiyoruz, dedi babası konuşmaya dahil olarak.

- Yani bizim de akrabalarımız var, dedi Emma gözleri ışıl ışıl olurken.

Babası bir iç çekti. Daha sonra konuşmaya devam etti:

- Bak benim küçük kelebeğim, maalesef bizim bir akrabamız yok. Onlar şuan çok daha iyi yerdeler tatlım. Lakin üzülme. Sadece biz varız. Ama sonuçta mutluyuz. Önemli olan da bu değil mi ? dedi babası.

- Sanırım öyle, dedi Emma hayal kırıklığına uğramış bir şekilde."

O zamanlar daha 7-8 yaşındaydı Emma. O anların tekrar gelmesini her şeyden çok isterdi. Tekrar ailesinin yanında olabilmek, onlara sarılıp, öpebilmek.

Babası haklıydı. Önemli olan mutlu olabilmekti. Hayatı boyunca hep ailesini örnek almıştı. Onların aşkını, dürüstlüğünü ve olan her şeye rağmen dimdik ayakta durmalarını.

Ama ne kadar çabalasa da onlar gibi olamıyordu. Çok yorulmuştu. Bu kadar şey onun için çok fazlaydı. Artık ona destek olabilecek kimse de yoktu. Hiç kimse ailesinin yerini dolduramıyordu. Kan bağı olduğu da hiç kimse yoktu. Ailesi ona akrabalarının öldüğünü söylemişti ve ailesine her zaman güvenirdi.

Artık yalnız başındaydı. Tüm olanlara rağmen dimdik durmalı, güçlü olmalıydı. Fakat olmuyordu. Bunu beceremiyordu. Bu yaşananlar onun için çok fazlaydı.

İntikam artık umrunda bile değildi. Tek istediği mutlu olabilmekti. Belkide artık ailesinin yanına gitmeliydi. Onlarla birlikte olmalıydı. Burada hayata tutanabileceği ne vardı ki ?

O saçma intikam mı ?

Ona ne kazandıracaktı ?

Mutluluk mu?

Mutluluğun sadece bir yolu vardı.

O da sadece "Ölmek" idi.

Ayağa kalktı ve pencereye doğru yürümeye başladı. Artık gözü hiçbir şey görmüyordu. Tek istediği ailesine kavuşabilmekti ve bunun için her şeyi yapabilirdi. Artık her şeyden bıkmıştı. Mutlu değildi. Ailesini özlemişti. Pencereye açtı ve aşağıya baktı. Yerden baya yüksekteydi. Eğer buradan atlarsa ölmesi muhtemeldi.

Pencereye çıktı ve derin bir nefes aldı. Daha sonra gözlerini kapattı kendini boşluğa bıraktı. 

Continue Reading

You'll Also Like

algon By algon

Historical Fiction

21.2K 843 28
Algonsuz hayat hayat mıdır lov -Segiii
208K 30.3K 50
Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğunda Eda artık bir gerçeği kabul etmek zor...
1.1M 115K 68
| WATTYS 2021 KAZANANI | Melis Aksoy, her yerde görebileceğiniz türde sıradanlığa sahip bir genç kızdı. Onu diğerlerinden ayıran mükemmel bir dış gör...
91.4K 6.5K 32
Sırlarla dolu bir geçmiş, aşka engel olabilir mi? İskoçya'nın en büyük klanlarından birinin lideri olan Kaiden MacDonald, Kralın emriyle çıktığı yolc...