Oh Sehun's Diary [ÇEVİRİ]

By minnikiniz

39K 2.8K 4.6K

Orijinal link: http://www.asianfanfics.com/story/view/789046 More

Önsöz
1- Giriş, İlk Günlük
2- Luhan'ın İlk Ziyareti
3- Yatı: Hangimiz Sapık? (Part 1)
4- Yatı: İki Kişilik Bir Gün (Part 2)
5- Sevgili Olacağız, Söz mü?
7- Böyle Mi Bitecek?
8- Lütfen Bizden Vazgeçme
9- Oh Sehun, Benim Küçük Kardeşim
10- Benden Mi Hoşlanıyor?
11- Senin Ağabeyinim, Sevgilin Değil
12- Hyungun Randevusunu Takip
13- Kötü Çocuk Sehunnie
14- Fırtınadan Önce
15- Yakala Beni - "Son" Günlük
16- Tek Başına
17- Dön Bana
18- Bunu Hatırlıyor Musun? Şunu Hatırlıyor Musun?
19- Canavar
20- Gerçek Son
21- Hayallerimizin Günü: Düğün
22- Hayalleri[M]izin Günü: İlk Gece
23- Lu Babiş Bebek İstiyor
24- Bebeğin Adı...
25- Son Söz - Yeni Hayat Başlıyor
26- Bonus Bölüm: Baba, Aşk Nedir?
27- Ziyu ile Arkadaşları Özel

6- Yüreğinde Hatırla

1.4K 121 151
By minnikiniz

Oh Sehun's Diary

Yazar: ducklingsoo

Çeviri: Minnie Hyung

BÖLÜM 5

12 Nisan 2004

Pazartesi

"Hey Günlük,

Doğum günümü kutla! Bugün on altı oldum ^^ Oldukça büyümüş olduğumu fark ettim, artık Luhan hyungdan sadece dokuz santim kısayım. Uzamaya devam edeceğim!

Biliyor musun? Aslında şu an sadece havalı davranmaya çalışıyorum. Bugünü tam bir yıl üç aydır bekliyorum, biliyorsun değil mi?

Dün geceden bu sabaha kadar bugünden sonra Luhan hyung ile ilişkimin ne şekilde devam edeceği konusunda endişeleniyordum. Dün gece uyuyamadım çünkü beni aradı ve ailelerimizden bahsetti. Bizim çok derin bir ilişki içinde olmamıza hiç sevinmemişlerdi, özellikle de babam, bir erkeğin başka bir erkeği romantik anlamda sevmemesi gerektiğini söyledi. Ona bu konudan geçen yıl ilk defa söz ettiğimde öfkelendi fakat ben beni anlamamış olmasına daha da öfkeliydim. Lulu hyung da annesiyle konuşmuş ve beni bugün hakkında daha çok endişelendiren şey telefonda biraz ağlamasıydı. Duyabiliyordum ancak ağlamadığı konusunda diretiyordu.

Dolayısıyla bu öğleden sonra okuldan geldiğim zaman, Luhan hyungu annesiyle birlikte evimin salonunda otururken buldum. Babamla bir şeyleri tartışıyorlardı. Bana nasıl baktıklarını görünce gerçekten neden bahsettiklerini bilmek istemedim, onlarla konuşmak istemedim bile çünkü bana kötü bir şey söyleyeceklerine emindim. Odama kaçtım ancak Luhan hyung bir şeyleri çözmek için yanıma geldi.

Bana bazı "rakiplerimiz" olduğunu söyledi ki bunlar kendi ebeveynlerimizdi.

----------------

Sehun ile ilk tanıştığımdan bu yana neredeyse iki yıl ve birbirimize o sözü vereli de bir yıldan fazla oluyordu. O zamanlar oldukça sarhoştum ancak Sehun'a o sözü verdiğim için asla pişman olmamıştım. Bu zamana kadar bir yıl üç ay beklemiştik. Sehun bana, on altıncı yaş gününde teklif edeceğini söylemişti. Şimdiyse, bir günden az bir zaman sonra on altı yaşına girecekti.

Doğum gününden bir gün önce, annemle Sehun ve onunla olan ilişkim hakkında saatlerce konuşmuştum. Aslında bu çocuk için özel şeyler hissettiğimi ona daha önce anlatmıştım. Bunu öğrendiğinde çok şaşırmıştı ancak bunun düzensiz bir ergen için büyük bir şeye dönüşmesinin mümkün olmadığı önemsiz hisler olduğunu farz etmişti, o zamanlar bunu büyük bir problem olarak değerlendirmiyordu. Ancak ona sözümüzden bahsettiğimde, aniden karşı çıkmıştı.

"Artık neredeyse yirmi yaşındasın, Xiao Lu. Küçük bir yeni yetme için vaktini boşa harcama, gidip daha olgun birini bulsan iyi edersin, belki de aynı üniversiteden bir kız olur? Bir sürü kız arkadaşın var, değil mi? Ama ille de eşcinsel olacaksan, bunu anlamaya çalışacağım çünkü sen nihayetinde benim oğlumsun. Sadece... Genç bir çocuğu böyle ciddi bir şeyin içine dahil etme, Xiao Lu."

"Ama Sehunnie artık çocuk değil. Onun ne kadar olgun olduğunu biliyorsun anne. Senin en sevdiğinden değil mi? Ondan bunu istediğinden beri seni 'anne' diye çağırıyor. Niye şimdi onu reddediyorsun? Lütfen anne, izin ver bunu yaşayalım. Bizim için gerçekten çok mühim bu, muhtemelen anlamıyorsun ama biz bunun için çok bekledik. Ailemizden biri gibi olan bu oğlan ile olmamdansa çıkıp önüme gelen bir yabancıyla mı olmamı tercih ederdin?"

"Sorun da ailemizden biri gibi olması." Annem iç çekti ve burun köprüsünü sıktı. "Önce babasıyla konuşacağım."

Ona gözlerimi kısarak baktım. "Sen ve Bay Oh hakkında bana söylemek istediğin bir şey var mı?"

Annem bakışlarımdan kaçmak için gözlerini çevirdi ve sırtını dikleştirdi. "Ne mana? Söyleyecek bir şeyim yok. Sadece onun bu konuda ne düşündüğünü bilmem gerekiyor."

"Yani onunla bir... İlişkin olmasıyla bir alakası yok mu?" Dikkatlice sordum. "Sehun onun oğlu olduğu için değil mi?"

Annem başını çevirdi ve kaşlarını çattı. "Ne diye beni sorguluyorsun şimdi? Sadece bununla ilgili değil. En başından genç bir oğlanla ilişkin olmasının yanlış olduğunu bilmen gerekirdi."

"Sadece bununla ilgili değil." Sözlerini tekrarladım. "Yani bu onunla cidden bir şeylerin olduğu anlamına geliyor, haksız mıyım? Dolayısıyla bu yüzden de Sehun ile ilişkim olamaz, yanılıyor muyum?"

Annem iç çekti ve şakağına masaj yaptı. "Odana çık, Lu Han."

Gafil avlanmıştım çünkü annem bana tam adımla seslenmişti. Onunla daha fazla kavga etmemeye çalışarak oturduğumuz koltuktan kalktım ve uzaklaştım. Bununla birlikte odayı terk etmeden önce, onu bir kez daha görmek için yürümeyi kestim.

"Üzgünüm, anne..."

Ergen bir kız gibi kendimi odama kilitledim, kendimi yatağıma fırlattım ve Sehun'u aramak için telefonumu aldım. Genelde telefondayken beni neşeli bir tonla selamlardı ama sanki ne konuda konuşacağımı biliyormuşçasına, bu sefer sesi koyu bir endişeyle geliyordu.

"A-Alo?.. Luhan hyung?"

Gözyaşlarımı tutmaya çalışırken dudağımı ısırdım ve boğazımdaki yumruyu yutkundum. "Se... Sehunnie. Baban... Ne dedi?"

Hattın öteki ucundan uzun bir iç çekiş duyabiliyordum, tam da beklediğim gibi. Babasıyla oldukça gergin geçen konuşmasını anlatmaya ve bu konudaki daha önceki kavgalarıyla aynı şekilde bittiğini anlatmaya başladı.

Ertesi gün doğum günüydü ve kutlamak için akşam yemeği planlıyorduk. Daha sonra babasının yüzüne bir daha bakıp bakamayacağımı bilmiyordum. Bana muhtemelen tiksintiyle bakacaktı ve ben de büyük ihtimalle gözlerinden kaçmak için başımı eğecektim. Oysa işleri Sehun için de garipleştirmek istemiyordum, bu onun doğum günüydü, onun eğlenmesini ve sadece mutlu olmasını istiyordum.

"Hyung, bunun beni durdurmayacağını biliyorsun, değil mi?"

"N-Ne kastediyorsun?" Titrek sesimle sordum, gözlerim şimdiden sulanmaya başlamıştı.

"Bizim için izin vermeseler bile yine de sana teklif edeceğim... Bu benim kendime sözüm. On altıncı yaş günümde... Hissettiğim her şeyi sana anlatacağım çünkü söz verdiğimizden beri aslında birbirimiz için neler hissettiğimizden hiç bahsetmedik. Farklı olacak, değil mi hyung? Yarın on altı olacağım, duygularımı geçen seneden daha iyi anlayabiliyorum. Sadece... Bilirsin, söylemem gerek. Bu konuda düşündüm, bu tabii ki zor olacak fakat ailelerimiz bize izin vermez... İse, o zaman aramızda bir şeyler olmaması gerekecek. Geçtiğimiz bir yıl üç ayı boşa harcadığımızı düşünme sakın, hayır, bu noktaya ulaşmak için yaşadık bunu. Birbirimizin gerçek hislerini bildiğimiz sürece sorun olmamalı, değil mi? Birbirimizle bir araya gelebildiğimiz sürece..."

Seyhun durakladı ve onun uzunca ve ağırca iç çektiğini duydum.

"Kabul edebilir misin, hyung? Eğer bu 'sevgili' sıfatını almamıza izin vermezlerse sorun değil. Yüreklerimizde daima sevgili olacağız, değil mi? Sadece sana dokunamayacağım çünkü o kişi olamayacağım. Bu çok kötü, di'mi?"

Dokunma kısmıyla yalnızca şaka yaptığını biliyordum ve o geceden beri bu konuda hiç konuşmamıştık ancak bundan bahsettiği için bir şekilde yine duygusallaşmıştım. Dudağımı sertçe ısırdım ama nihayet kaybetmiştim; gözyaşlarım en sonunda gözlerimden düşerken nefesim aksamıştı. Yeniden iç çekti, duymuş olmalıydı.

"Hyung... Luhan. Ağlama lütfen."

Sadece adımla seslenmişti. Sırf bu yüzden çok daha güvende ve korunmuş hissediyordum. Bu sefer onu genç bir oğlan olarak görmemiştim; yatıştırıcı derin sesi, adımı söyleyişi, sevecen, olgun bir sevgilinin sesiydi. Bu kez ondan çok daha güçsüz hissetmiştim, bir süreliğine olsun yaslanmak için omuzlarına ihtiyacım olduğunu biliyordum.

"Hayır... Hayır ağlamıyorum." Elimin tersiyle çabucak gözyaşlarımı sildim. "Niye öyle konuşuyorsun, Sehunnie? Beraber olmamızı istemiyor musun?"

"Tabii ki istiyorum ancak ailelerimize karşı gelemeyiz. Yine de bir şekilde fikirlerini değiştireceklerini umuyorum hâlâ. Şimdi neşelen, hyung. İyi olacağız. Bana yalan söyleme, orada ağladığını biliyorum. Beni hemen şu an evinize getirtme."

Aynı anda hem kıkırdayıp hem ağladım. Yaşlarımı tekrar silerken mırıldandım. "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Ağlamıyorum dedim sana. Ben iyiyim, tamam mı? Erkeğim ben."

"Yav he he." Sözlerimi sallamayarak yumuşakça güldü. "Eee... Luhan." Sesini derinleştirmişti. "Yarın görüşür müyüz? Doğum günü yemeğimde?"

Bir miktar güldüm çünkü kulağa fazlasıyla bana çıkma teklif eden yaşlı bir adam gibi geliyordu ancak sevimli peltekliği hâlâ oradaydı.

"Evet, yarın görüşeceğiz." Çarşaflarıma doğru utangaçça gülümsedim. "Seni yeniden görmek için sabırsızlanıyorum. Seni özledim."

"Çok banal." Diye kahkaha attı. "Utangaç Luhan nereye gitti?"

"Hâlâ burada."

"Güzel." Sesindeki tebessümü duyabiliyordum. "Ağlamayı bıraktın mı?"

"Evet." Amanın.

"Bir de ağlamıyorum diyordun." Kıkırdadı. "İyi geceler öpücüğüne ne dersin? Sakinleşmen için?"

Parmağımla nevresimlere hayali daireler çizerken ürpertici bir sırıtış koyuverdim. "Mmm... Olur."

Beni Japon mangalarındaki kızlar gibi kızartıp kıkırdatarak telefonda mucuk yaptı.

"İyi uykular, Lu. Yarın için endişelenme."

"Pekâlâ, bebeğim. Sen de." Of ya bunlar nasıl da kulağa çok kekoca geliyordu. Dokuz gün sonra artık bir ergen olmayacaktım. Ancak bunu sevmiştim, birbirimize özgürce şefkat gösterebiliyorduk.

Arama bittikten sonra, daha sakin bir kalple uyumaya gittim. Ergen bir kıza çok benzemiyor muydum?

Ertesi sabah annem beklenmedik bir konuşma yapmak için beni erkenden uyandırdı. Dün geceki küçük kavgamız için benden özür bile dilemişti. Görünüşe bakılırsa Sehun'un babasıyla konuşmuştu çünkü okuldan sonra erkenden eve gelmemi söylemişti, böylece onun evine gidebilirmişiz. Orada her ne olacaksa hoş şeyler olmayacağına dair içimde bir his vardı çünkü annemin beni oraya götürmekteki amacı Sehun ile oynamama izin vermek değildi. Biliyordum çünkü öğlen birde gidecektik ve o saatte Sehun da hâlâ okulda olacaktı.

Ve tahminim doğruydu. Sehunların evine geldiğimizde, babası salonda tek başına bizi bekliyordu. Az sonra ölümümle yüzleşecekmiş gibi hissediyordum, Sehun burada değilken beni öldüreceklerdi. Fena hâlde kaçmak istiyordum, Sehun'u aramak ve telefondan yardımı için yalvarmak istiyordum. Bununla tek başıma yüzleşemezdim.

Bay Oh beni hafif bir tebessümle ve sırtıma attığı yumuşak bir pat pat ile selamlasa bile, hâlâ deli gibi korkuyordum ve bunu fark etmişti tabi ki.

"Korkma, Luhan-ah. Sadece bir şeyler hakkında konuşacağız." Diyerek kıkırdadı.

Ve böylece, annem ve ben yerimize oturduk ve o 'bir şeyler' hakkında konuşmaya başladık. Beklediğim gibi, annem ve Bay Oh, Sehun ile bir ilişkimin olmasının ne kadar yanlış olduğuyla ilgili nutuk çekip durdular. Konuşma şekillerinden, buna hâlâ karşı oldukları belliydi. Kalbim kıçımda atıyordu.

Bana sadece yeni baştan aynı şeyleri anlatacaklardı ise buraya gelmemeliydim diye düşünmüştüm ancak daha sonra fikrim değişmişti. Umduğumdan fazlasını anlatmışlar, beni aynı anda hem daha iyi hem de daha kötü hissettirmişlerdi. Bu mümkün müydü?

Son kararı verinceye kadar, saat üçü vurmuş ve kapanan bir kapının sesi evin içinde yankılanmıştı. Sehun'un önümüzden geçip bizi gördüğünde donakalması için fazla beklememiz gerekmemişti. Sehun; üniforması içinde fazlasıyla yakışıklı ve erkeksi görünüyordu. Çantası bir omzuna asılıydı ve okuldan bisikletiyle döndükten sonra siyah saçları darmadağındı. Çantasının kayışına sarılarak son derece karışmış kafasıyla sessizce bize baktı. Ona hayran olmakla öyle meşguldüm ki onu selamlamayı unutmuştum. Ona seslenmek için ağzımı açtım ancak ben yapamadan odasına çıkmak için merdivenlere fırlamış ve kapısını çarpmıştı. Kapıyı tekrar açıp yumuşakça kapattığında gürültülü ses yüzünden sıçrıyor ve kaşlarımı çatıyordum. Dudaklarımda hafif bir tebessümün belirmesine izin verdim. Benim Sehunnie'm daima iyi bir çocuk olmuştu, kötü bir izlenim bırakmak istemezdi o.

"Bay Oh, Sehunnie'nin yanına gidebilir miyim?" Babasına sordum.

Bay Oh gülümseyerek cevap verdi. "Git lütfen."

Cıvıldadım ve hemen zıpladım, veda olarak anneme el salladım ve Sehun'un odasına koşar adım yürümeden önce Bay Oh'a eğildim. Kapısının önünde durdum ancak hemen çalmadım. Kulağımı kapıya dümdüz yapıştırdım ve içeride her şeyin normal olduğuna emin olduktan sonra tokmağı çevirdim ve yüzümde budala bir tebessümle kapıyı iterek açtım.

"Sehun-ah!"

"Anaaamm!" Sehun zıpladı ve derhal yatağının yanına saklandı. Yalnızca benim olduğumu gördüğünde surat astı ve yatağına kıvrıldı. Gövdesi tamamen sergilenirken yalnızca şort giyiyordu.

Kıkırdadım ve yatakta ona katıldım. "Niye üstsüzsün şu an? Gösteriş mi yapıyorsun?"

"Neyin gösterişini yapıyormuşum? Buraya geliyor olduğunu bilmiyordum bile." Yatağın köşesinde duran basketbol tişörtünü kavrarken söyledi. "Üzerimi değiştiriyordum. Beni bir daha öyle şaşırtma, hyung."

"Ayy, sen bana kızdın mı şimdi?" Kıkırdadım ve yanağını mıncırdım. "Neşeli Sehun nerede?"

Sehun tişörtünü giydi ve bana bir kaşını kaldırdı. "Hâlâ burada?"

"Güzel!" Yanağından bir makas aldım. "Peki şimdi huysuz Sehun nerede?"

"Gitti." Sehun mahcupça sırıttı ve başının arkasını kaşıdı. "Tanrım, bu çok eski moda, hyung."

"Öyle." Gülümsedim ve bir kez daha yanağından öptüm. "İyi ki doğdun, bebeğim. Bugün mutlu ol."

"Bugün bana üçüncü kez iyi ki doğdun deyişin." Gülümsedi ve o da beni öptü. "Teşekkür ederim, hyung. Az önce çocukluk ettiğim için üzgünüm. Annen bir şey dedi mi?"

"O konuda endişelenme." Sırıttım ve saçlarını karıştırdım. "Ne konuda konuşuyor olduğumuzdan korktun az önce, değil mi?"

Sehun bakışlarını indirdi ve iç çekti. "Evet, babamın seni incitebilecek bir şeyler söylemiş olabileceğini sandım. Söyledi mi? Hiç olmazsa buraya geldiğinizi mesajla söyleseydin bana, biliyorsun. Daha erken gelebilirdim eve."

"Sorun değil, bebeğim. Hayır söylemedi. Şu an iyi olduğumu görüyorsun değil mi?"

Sehun bana dikkatle baktı ve tereddütle onayladı. "Bana ne konuştuğunuzu anlat."

Başımı kaldırdım ve çeneme dokundum. "Söylemeli miyim? Çok şey var."

Sehun yastıklarına doğru kıvrıldı ve yanındaki noktayı pat patladı. İtaatkâr bir biçimde gittim ve yanına oturdum, kolunu etrafıma dolarken ve diğer elini uyluğuma koyarken yastık yığınına yaslandım. Yüzüme bakmak için başını kaldırdı ve gülümsedi, eli sinsice uyluğumu okşuyordu.

"Hemen anlat."

Gözlerimi büyüttüm ve hafifçe dudaklarımı araladım. "Şu an beni zorluyor musun sen?"

Sehun'un elinin kasığıma kadar tehlikeli bir biçimde uyluğumda kıvrıldığını hissettim. Sırıttı ve kulağıma fısıldadı. "Anlat bana."

Az önce fark etmiştim ki bu çocuk gerçekten büyüyüp tehlikeli bir şeye dönüşmüştü ve masumiyeti pencereden aşağı uçup gitmişti. Bana gerçekten oramdan dokunmayacağını biliyordum ancak fena halde bilmek istediğinden ve dahası bugün onun doğum günü olduğundan, nihayet ne konuşuyor olduğumuzu ona anlatmaya karar vermiştim.

Gözlerimi kapadım ve derin bir nefes bıraktım. "Tamam, ama elini çek lütfen. Ve ailelerimiz etrafımızdayken sana bunu anlattığımla ilgili tek söz etme."

Sehun elini çekti ve bana masum bir gülümseme fırlattı. "Teşekkür ederim, hyung."

Ve ona vardığımız son karar hariç her şeyi anlatmaya başladım çünkü ben daha o kısma ulaşamadan öfkeden deliye dönmüştü bile.

"Yani onların bir ilişkisi var diye bizim birlikte olmamıza izin vermiyorlar öyle mi?" Hoşnutsuz bir tonla sordu, kaşları ortada buluşmuştu.

"Hayır, ilişkimiz yok dediler ama epeyce yakınlaşmış oldukları bariz belli. Birbirlerine âşıklarmış gibi gülümserlerken yakaladım, hatta gizlice el ele tutuşuyorlardı ya. Dahası, buna kendimizi çok kaptırmamamızı söylediler. Aralarında bir şey var kesin. Sence de öyle değil mi?" Dedim, bir şekilde ben de öfkelenmiştim. Ailelerimiz izin vermediği için sinirlenmemiştim, annem benden bir şeyler sakladığı için sinirlenmiştim.

"Oğulları bir ilişkiyle birbirlerine bağlanırlarsa artık yakınlaşamayacaklarından korkuyor olmalılar." Sehun varsayımda bulundu. "Birimizden biri yahut iki taraf da geri çekilmek zorunda kalacak. Sanırım... Bu da bizi ailelerimizle 'rakip' yapıyor."

Sehun'un elini aldım ve onu sakinleştirmek için başparmağımla elinin üstünü okşadım. "Teknik olarak öyleyiz ama onlardan nefret etme, tamam mı? Onlar hâlâ ailemiz ve onlarla savaşamayız, tıpkı senin dün gece söylediğin gibi."

Sehun iç çekti ve burun köprüsünü çimdikledi. "Elbette. Seçeneğimiz yok. Evlatlar ailelerine itaat etmek zorundadır."

Kıkırdadım ve ona sarıldım. "Şimdi, bu kadar depresif olma." Yanağını öptüm ve sırtını sıvazladım. "Bu gece bana teklif etmek için afili cümleler hazırladın mı?"

Kulaklarımın arkasından Sehun'un kıkırdamaları, her nasılsa kalbimi hafifletmişti. "Konuyu nasıl bu kadar hızlı değiştirebilirsin? Tabi ki hazırladım. Seni mutluluktan ağlatacağım."

Somurttum ve gözlerimi devirdim. "Beni ağlatamazsın, bunun için fazla erkeksiyim."

"Bu gece göreceğiz bakalım. Belki de ağlayan ben olurum." Sehun üzgünce gülümsedi. "Beni reddettiğin zaman bunu hazmedip edemeyeceğimi bilmiyorum."

Sırf bunu dedi diye ağlayasım gelmişti. Kollarımı etrafında sıkılaştırdım ve yüzümü boyun girintisine gömdüm, en çok sevdiğim bebeksi kokusunu içime çektim.

"O zaman beraber ağlarız."

Sehun uzun, titrek bir iç çekiş koyuverdi ve sormadan önce nefesi aksadı. "Seni... Seni öpebilir miyim şimdi?"

Gözlerim pörtledi ve pembe bir renk yanaklarımdan kulaklarıma yayıldı. Öpücük? Dudaktan? Daha önce hiç o şekilde öpüşmemiştik.

"Üzgünüm, Sehun-ah..."

Sehun beni bıraktı ve utangaçça kolunu kavradı. "Özür dilerim. Sana böyle bir şey sormamalıydım. Sevgili değiliz."

"Sorun değil." Yanağından öptüm ve ona en iyi gülüşümü verdim. "Neşelen, Sehunnie, üzülme."

Gerçekten orada daha fazla zaman geçirmek istiyordum fakat ne yazık ki eve gitmek ve akşamki doğum günü yemeği için hazırlanmak zorundaydım. Bir kez daha ona sarıldım ve onu odasında yalnız bırakmadan önce saçlarını karıştırdım.

Bay Oh'un şirketi anneminkiyle ortaklığa başladığından beri, Sehun'un ailesi öncesine göre giderek varlıklı olmuştu. Bu yüzden Bay Oh oğlunun doğum gününü lüks bir restoranda kutlamak istemişti. Pahalı yemekleri ve mekânının zarafetiyle ünlü bir yerdi, bu yüzden oraya giderken şık olmam gerektiğini fark etmiştim. Çok resmî olmamakla birlikte normalden daha nezih olmalıydım. Sehun özel bir rica ile bana meydan okumuştu; tamamen pembelere bürünüp sevimli olmamı istemişti ve korktuğum gibi, iki gün önce saçımı pembeye boyamıştım. Sehun saçımı ilk gördüğünde sevimlice ciyaklamıştı. Ama tabii ki en kısa sürede rengini tekrar değiştirecektim. Bu kez perçemlerimin alnımı kapatmasına izin verdim ama dağınık olmadıklarından emin oldum. Kıyafetlerime gelince, beni neyin sevimli göstereceğini bilmiyordum, bu yüzden uzun kollu açık pembe bir gömlekte ve beyaz bir pantolonda karar kıldım. Bu şekilde çok erkeksi görünmediğimi düşünmüş bu yüzden pembelerin bir kısmını gri yeleğimle örtmeye karar vermiştim. Evet, dışarısı biraz serindi. Güzel bahane.

"Yeterince sevimli mi?" Aynaya somurturken kendi kendime sordum. Daha sonra gözlerim masanın üzerindeki gözlüklere takıldı, gözlükleri alıp takmayı denedim. "Güzel. Gösterişli görünüyorum. Gösterişliyim."

Daha önce hiç giysilerimle denenmemiştim, pembe saçlarım ve pembe gömleğimle çok ponçik göründüğümü düşünüyordum ki bu garipti ancak böyle gidecektim çünkü bu Sehun'un doğum günü ricasıydı. Ya da dürüst olmak gerekirse, meydan okuması.

"Tamamen pembeler içindeyken de erkeksi ve sevimli olabileceğini kanıtla!" Demişti. Etrafındayken elimden geldiğince erkeksi davranacaktım.

"Xiao Lu, nasıl da şekersin! İçeri girdiğin an kızları viyaklatacaksın!" Annem ellerini çırpıp bana sevgiyle gülümserken yorumladı.

"Teşekkürler ama kimseyi viyaklatmak istemiyorum." Somurttum ve saçlarımı düzeltirken yanaklarımı şişirdim. "Tanrım, tuhaf görünüyorum."

"Hayır görünmüyorsun!" Annem kıkırdadı ve bana parlak beyaz kâğıt bir çanta uzattı. "İşte, Sehunnie'nin hediyesini unutma."

"Tabii ki unutmam." Çantayı aldım ve yanağından hızlıca öpücük çaldım. "Teşekkür ederim, anne. Gerçekten."

Utangaç bir biçimde gülümsedi ve yanağını tuttu. "Evet, hı hı, kaybetme."

Ve böylece, restorana doğru yola çıktık. Minseok'a da gelmek isteyip istemediğini sormuştum ancak bir yerlere gitmesi gerektiğini bu yüzden benimle gelemeyeceğini söylemişti.

Restorana varır varmaz, bir garson bizi karşıladı ve bizi Sehun'un babasının olduğu yere götürdü. Annem, üzerime çoğunlukla kızların ve bazı yetişkinlerin bakışlarını çektiğimden dirseğimi dürtmeyi ve bana manidar bir gülümseme vermeyi sürdürdü. Fazla kendini beğenmişlik etmek istemiyordum, büyük olasılıkla dikkat çekici pembe saçım yüzünden bana bakıyorlardı. Elimden geldiği kadar erkeksi olmaya çalıştım, bir manken gibi yürüyordum bu sayede bir serseri gibi görünmeyecektim. Sırtımı dikleştirip bir elim içinde Sehun'un hediyesinin olduğu zarif, pahalı görünen kâğıt çantayı tutarken diğerini cebime soktum. Dudaklarımda pis bir sırıtma vardı, evet, harika görünüyordum. Belki de benim K-pop yıldızı olduğumu falan düşünüyorlardı.

Garson, bizi sadece dördümüz için fazla büyük olan ayrı bir odaya götürdü. İki yuvarlak masa vardı ve televizyona bakıyorlardı, karaoke odası olduğunu varsaydım. Sehun'un babasını selamladım ve bakışlarımı etrafta gezdirdim ancak hiçbir yerde doğum günü çocuğunu bulamamıştım. Bay Oh bunu fark etti ve o odadaki başka bir kapıya gitmemi söyledi.

"Luhan-ah, onunla bir meselen varsa lütfen şimdi hallet." Bay Oh, ben kapıdan çıkmadan önce gülümseyerek söyledi.

Bakışlarımı yere diktim ve gergince yutkundum. "Tamam, Bay Oh."

Kapıyı açtığımda hemen küçük, özel bir parkın manzarası tarafından karşılanmıştım. Bir balık havuzu ve ek olarak bir salıncak vardı. Havuzun yanı başında duran yakışıklı bir manken bile vardı, iki eli de ceplerindeyken sessizce havuzdaki suyun içine bakıyordu. Sadece sırtını görebiliyordum ancak kim olduğunu anlamam için ikinci kez düşünmeme gerek yoktu. Sadece uzun kollu bir gömlek ve o siyah pantolonun içinde uzun görünen bacaklarıyla kesinlikle mükemmel görünüyordu. Sırtında bir pantolon askısı fark etmiştim. Çok tatlıydı. Siyah saçları da mükemmel biçimlendirilmişti, yüzünü görmek için sabırsızlanıyordum.

Sessizce parmak uçlarımda ona yürüdüm ve arkasında durdum. Beni hâlâ fark etmemişti, görünüşe bakılırsa düşüncelerine derince gömülmüştü. Ta ki kollarımı beline dolayana ve çenemi omzuna yaslayana kadar. Nefesini tuttu ve şaşkınlıkla sıçradı ancak onu aynı pozisyonda tuttum.

"H- ?..

"Doğum günün kutlu olsun, bebeğim." Başımı kaldırdım ve burnumla boynunu okşadım. "Çok yakışıklı görünüyorsun ama yine de bir bebek gibi kokuyorsun. Bayıldım."

Sehun kollarımı belinden çözdü ve bana bakmak için döndü. "Sen... Çok tatlı görünüyorsun." Kollarını etrafıma sardı ve yüzünü omzuma gömdü. "Teşekkür ederim, hyung. Bu arada bu dördüncü. Oh, gerçekten öyle tatlısın ki bana bir tavşanı andırıyorsun! Sevimli şeyleri daha sık giymelisin."

Somurttum ve çenemi omzuna koydum. "Evet, sevimliyim. Ama genelde çok erkeksi olduğumu biliyorsun, değil mi?"

"Hayır." Kıkırdadı ve beni daha çok sıktı. "Aish, hyung, seni beklerken ne kadar gerildiğimi biliyor musun?"

Beni bıraktı ve elimi tutarak beni yolun aşağısına yönlendirdi.

"Nereye gidiyoruz, Sehunnie?" Diye sordum. Yolun kalanının bir ağacın arkasında gözden kaybolduğunu görüyordum ve arkasında ne olduğunu göremiyordum ancak gecenin karanlığında kısık bir ışığın titreştiğini görebiliyordum.

"Hmm, bir yere... Sana bir şey göstereceğim." Sehun biz yürürken çekingence mırıldandı ve bana gülümsemek için başını çevirdi. "Hazır mısın?"

Gözlerimi büyüttüm ve kalbim aniden deli gibi atmaya başladı. 'Şimdi mi teklif edecek? Hayır, hayır hayır hayır hayır, sonsuza kadar buna hazır olmayacağım!'

"E-Evet." Kekeledim ve gergince başımı salladım.

Dudağımı ısırdım ve Sehun beni titrek ışığın kaynağına yaklaştırırken zihinsel olarak ciyakladım. Büyük ağaca doğru yöneldiğimizde, nihayet arkasında neyin olduğunu görmüştüm ve çenem şaşkınlıkla düşmüştü.

Yürümeyi bırakmıştık ancak ellerimiz hâlâ birbirine kenetliydi, birbirimizin elini sıkıyorduk. Gözümü kırpmaksızın önümüzdeki manzaraya bakıyordum.

"Ben... Bunu senin için yaptım, hyung. Çok güzel olmadı üzgünüm."

Önümüzde küçük camların içinde birçok mum vardı, çimlerin üzerinde oldukça büyük bir kalp şekli oluşturacak şekilde düzgünce düzenlenmişlerdi. Kalbin içi, üzerinde bir çizimin bulunduğu beyaz bir kumla doluyken etrafı bir sürü güzel beyaz çiçekle sarılıydı. El ele tutuşup gülümseyen iki çöp adam resmiydi, bir tanesinin başının üzerinde geyik boynuzları vardı. Her birinin altında bir 'Hun' ve bir 'Han' vardı, bu yüzden çöp adamların biz, Sehun ve ben olduğunu farz ettim. Her birinin göğsünde büyük kalpler vardı. Han'ın kalbinde 'Sehun' varken Hun'un içinde 'Luhan' yazıyordu. Tüm bunlar öylesine tapılasıydı ki mutluluk gözyaşlarımı tutmak için elimle ağzımı kapamak zorunda kalmıştım. Sehun'un aşkı o kadar saf ve masumdu ki.

Sehun ellerimi ellerine aldı ve tapılası göz gülümsemesini verdi. "Beğendin mi, hyung? Babamdan beni erkenden buraya getirmesini istedim, bu sayede bunu yapabildim. Aslında tek başıma yapmak istiyordum ancak bazı garsonlar bana karşı çok nazikti, o yüzden onlar da bana yardım etti."

Alt dudağımı ısırdım ve tutkuyla başımı salladım. "Evet, evet, çok sevdim." Sesim bir miktar çatlamıştı. "Çok teşekkür ederim, Sehunnie."

Sehun başını eğdi ve utangaçça gülümsedi. Tekrar bakışlarını kaldırdı ve doğrudan gözlerimin içine baktı, kendi göğsüne; birazcık sola, kalbine yakın bir yere bastırmadan önce ellerimi öptü.

"Luhan." Dedi ve ardından ellerimi benim göğsüme itti. "Sehun."

Başlangıçta ne kastettiğini anlamamıştım ancak daha sonra bunun kumdaki resmin açıklaması olması gerektiğini fark ettim.

Avucumu tekrar göğsüne bastırdı ve konuştu. "Luhan burada." Ve ardından elimi kendi göğsüme koydu. "Ve Sehun da burada. Bunun böyle kalması gerekiyor."

Gülünç bir şekilde duygusallaşmaya başlamıştım, bu yüzden ona biraz sataşmaya karar verdim böylelikle ağlamak zorunda kalmayacaktım. "Neden? Neden o şekilde kalması gerekiyor? Oraya başkasını alamaz mıyım?"

"Hayır." Sehun başını salladı. "Beni tutmak zorundasın, beni sadece kafanda değil, yüreğinde de hatırla. Ve ben sonsuza dek orada kalacağımdan, bir başkası için orada yer olmayacak. Bu konuda bencillik ettiğim için üzgün değilim çünkü ben kendim de daima seni kalbimde tutacağım. Yüreğim seni asla unutamayacak."

Sehun bana bir adım yaklaştı ve ben şimdiden gözyaşlarına boğulacak gibi hissediyordum. "Üzgünüm, bu fazla banal olacak. Ama tüm bunları geçen yıl veya iki yıl önce söylemiş olsaydım, benden şüphe etmeni kafama takmazdım. Ama şimdi on altı yaşındayım ve senin için olgun olmak adına elimden gelenin en iyisini denedim. Şimdiye kadar birçok şeyi anladım ve kalbimi de tanıdım. Sana karşı hissettiğim tüm bu duyguların ne olduğundan emin olamıyordum fakat bunca zamandan sonra büyüdüm ve hiçbiri hâlen değişmedi, bu yüzden şu an bunun ne anlama gelebileceğini fark ediyorum. Babam bunun muhtemelen kardeşçe bir sevgi olduğunu söyledi ama bence öyle değil, hepsi çok farklı hissettiriyor. Pekâlâ, sana başka bir şeyi daha itiraf etmeme izin ver. Bu yolda şehveti de buldum, seni günahkâr bir biçimde istedim-" Gözlerimi büyüttüm ama ben daha bir şey diyemeden beni kesti. "Ama endişelenme! Artık edepsiz şeyler düşünmüyorum ve bunun sadece hormonlarım yüzünden olduğuna inanıyorum. Evet, öyle bir şey olmalı. Ama esas nokta şu ki, bu net bir biçimde kardeşçe bir sevgi değil. Bu çok çılgınca değil mi, hyung? Daha önce kimseye karşı bu kadar karmaşık şeyler hissetmemiştim. Senin için ne kadar umutsuz olduğumu biliyorsun. Kalbim sana bu kadar bağlanmış olmasaydı bunca zaman beklemezdim."

Sehun ellerimi kavradı ve gözlerini ellerime kilitledi. "Sadece... Bunu tek başıma böyle hissetmek durumunda kalmamayı diliyorum. Birçok kez yanaktan öpüştük, buna rağmen ikimiz de bu zamana kadar gerçek hislerimizden birbirimize hiç bahsetmedik. Dün gece bu konuda düşündüm; bir yıldan uzun bir süreden sonra hâlâ aynı hissettiğine nasıl emin olabilirdim? Şu an bile endişeleniyorum."

Endişelenmesi gereken bir şey olmadığını söylemek istedim, benim de hislerimin hâlâ aynı olduğunu söylemek istedim ama bana konuşmam için fırsat vermedi. Bakışlarını benim için yaptığı kalbe dikti ve ben de ona uydum, elinin cebine gittiğini ve bir şeyler çıkardığını fark edememiştim. Hemen ardından parmağıma bir şeyler kaydırdığını hissettim ve ne olduğuna bakmak için bakışlarımı kalpten ayırdım.

Sağ yüzük parmağımda plastik bir yüzük bulduğumda tek kaşımı kaldırdım. 'Bana oyuncak bir yüzük mü veriyor? Bu çocuk nasıl da tapılası böyle.'

"Hemen hayal kırıklığına uğrama." Bana nispeten gergince kıkırdadı. "Şimdi söyleyeceklerimi dinle."

Başını eğip uzun bir iç çekiş koyuverirken ona olan bakışlarım yumuşadı. "Ben... Senden epey küçük olduğumu biliyorum ama senin için daha olgun olacağıma söz veriyorum. Bunu istiyorum... Fena hâlde istiyorum." Gözlerini kapadı ve boğazındaki kalın yumruyu yutkundu. Esas olaya yaklaşıyorduk, ellerim soğuk soğuk terliyordu ve tüm bu gerginlikten kurtulmak için hunharca çığlık atmak istiyordum.

"Eğer beni kabul edersen, hyung, lütfen bu yüzüğü sol yüzük parmağına tak. Ama beni reddedersen, lütfen yapabildiğin kadar hızlı bir biçimde fırlatıp at onu."

Dürüst olmamız gerekirse, ikimiz de cevabın ne olacağını biliyorduk. Sehun'un kendini reddedilmeye hazırlarken zor anlar yaşadığına emindim. Yahu niye kendi doğum gününde kendine işkence ediyordu ki? Sırf bunu düşünmekle bile göğsümün ağırlaştığını hissetmiştim. O gün erken saatlerde babasıyla kavga etmemiş olmasını diliyordum cidden.

"Fırlatıp atmak mı?.. Bu seni incitmeyecek mi?" Tereddütle sordum.

Başını kaldırdı ve kendini gülümsemeye zorlarken dudakları titredi. "Sorun değil."

Neredeyse anında geri çekilmeden önce bir saniyeliğine bana sarılmasına izin verdim. Titrek elleriyle benimkileri tuttu ve gözlerimin ta içine baktı.

"Luhan hyung... Seni... Seni seviyorum. Sevgilim olur musun?"

Oh Tanrım nasıl da çığlık atmak, üzerine atlamak ve vahşice aç bir öpücükle dudaklarına saldırmak istiyordum ancak kendimi tutmak zorundaydım. Sehun ellerimi bıraktı ve plastik yüzüğü sağ yüzük parmağımdan çıkardı. Yüzüğü yumruğumun içinde sakladım ve Sehun'a bir bakış attım. Kalbim ikiye ayrılmıştı; hiç bu kadar kırılgan ve çaresiz görünmemişti daha önce. Ağlamanın eşiğindeydi ancak olanca kuvvetiyle başını dik tutmaya çalışıyordu.

Yumruğumu yavaşça başımın arkasına kaldırdım ve Sehun'un çenesinin gerildiğini gördüm. Sadece bunu yapmak zorunda kalmamayı dilemiştim.

"Üzgünüm, Sehunnie."

Nihayet kolumu salladım ve elimi mümkün olduğunca uzağa fırlattım. Sehun derhal başını eğmişti, yan taraflarında yumruğunu sıkıyordu ve gözlerini sımsıkı kapamıştı. Gözyaşları dökülmeye başlamıştı ve omuzları biraz titriyordu.

"Sehunnie..." Yumuşakça seslendim, yanağına dokunmak için elimi uzatmıştım.

"Üzgünüm." Nefesi aksadı. "Çok üzgünüm, ağlamayacağım diye kendime söz vermiştim."

Nazikçe başparmağımla gözyaşlarını sildim ve gözlerimiz birbirine kilitleninceye kadar yavaşça çenesini kaldırdım. Ona gülümsedim ancak yeni gözyaşları gözlerinden akmayı bırakmıyordu.

Ve ardından sol elimi göz hizasına çıkardım. Keskince nefesini verdi ve sulu gözlerini iki katı pörtletti.

"Sen... Fırlatmamışsın..." İnanamayarak fısıldadı.

"Fırlatmadım." Başımı salladım ve gülümsedim. "Ve evet, sevgilin olurum."

Sehun tekrar başını eğdi ve titreyen dudağını ısırdı, omuzları yeni baştan titremeye başlarken hızla gözlerini kırpıyordu. Koluyla gözlerini kapadı ve sertçe hıçkırmaya başladı. Hakikaten küçük bir çocuk gibi delicesine ağlıyordu, duyulur bir sesle ve hatta ufak hıçkırıklar da dâhil. Oysa teklifini kabul ettikten sonra böyle bir tepki vermesini hiç ummamıştım. Öylesine şaşkındım ki o ağlarken bir dakika boyunca sadece boş boş bakmıştım. Aklım başıma geldiğinde onu çabucak sıkıca kucakladım ve başını omzuma koydum. Biraz sakinleşene kadar sırtını okşamayı ve onu ileri geri sallamayı sürdürdüm. Başını kaldırdığında, kendimi artık tutma zahmetine girmemiştim.

Başımı eğdim ve dudaklarımız ilk defa yumuşak, mutlu bir öpücükle birleşti. Saf bir mutlulukla öpücüklerimizin içinde gülümsedik, o an nasıl hissettiğimizi tarif edecek bir kelime yoktu. Sayısız geceler boyunca hayalini kurduğum bu sahnenin nihayet gerçek olmasıyla, mutlu olmaktan çok öteydim; öylesine mutluydum ki en sonunda birkaç erkeksi damlanın biz öpüşürken yanaklarımdan düşmesine izin vermiştim. Sehun'u öpmek umduğumdan daha tatlı hissettiriyordu, dudakları benim dudaklarıma dokunan en yumuşak şeydi. Geri çekildik ve sadece kaldığımız yerden devam etmek için birbirimize aşkla gülümsedik. İkimizin de ilk öpücüğü olduğundan sadece masum olan bir öpücükle yetinmiştik. Bununla birlikte kalbim coşkun bir sıcaklıkla ve bu küçük meleğin aşkıyla dolup taşmıştı.

"Seni seviyorum." Sehun fısıldadı. "Seni seviyorum, Lulu. Benim Lulu'm."

Sehun iz bırakan yaşlarımı yanaklarımdan sildi ve elimi tuttu, sol elimi ve beni şaşırtarak oyuncak yüzüğü alıp fırlattı. Nefesimi tuttum ve gözlerimi büyüttüm.

"Sehunnie-"

"Şşş." Parmağını dudaklarına koydu ve gülümsedi, diğer elini cebine sokmuş ve koyu mavi bir kutu çıkarmıştı. Kutuyu açarak üzerine 'Hun♥Han' kazınmış beyaz altından bir yüzüğü ortaya çıkardı. Tekrar nefesimi tuttum ve ağzımı elimle kapadım.

"Sehunnie... Benim için cidden yüzük mü aldın? Oh vay, bu çok güzel." Yüzüğü kutusundan çıkarırken söyledim, sol elimi aldı ve yüzüğü yüzük parmağıma geçirdi. Mükemmel uymuştu.

"Geçen sene o sözü verdiğimizden beri para biriktiriyordum." Sırıttı. "Bu sayede sana ucuz plastik bir yüzük vermek zorunda kalmayacaktım."

Şaşkınlıkla yüzüğe göz attım ve ona baktım. "Bu gerçek altın mı?" Diye sordum ve gururla başını salladı. "Cidden çok pahalı olmalı! Tüm o parayı nereden buldun?"

"Dediğim gibi, hepsini kendim biriktirdim!" Sehun göğsünü kabarttı ve gururla sıvazladı. "Babamın her hafta verdiği cep harçlıklarımın çoğunu biriktirdim. Gerçi yine de sadece bir yüzük almaya yetti."

Küçük meleğim. Yanaklarını avuçlarımın arasına aldım ve dudaklarından hızlı bir öpücük çaldım. "Çok teşekkür ederim, bebeğim. Bu yüzüğe iyi bakacağım. Yine de kendini bu kadar sıkıntıya sokmana gerek yoktu, paranla bir sürü yiyecek alabilirdin."

"Sorun değil. Böyle yaptım çünkü seni seviyorum." Sehun kollarını sıkıca etrafıma sardı ve bir kez etrafımda döndürmeye yetecek kadar beni yerden kaldırdı. Böylesine hızla bu kadar güçlenmesine şaşırmıştım. Mutluca ciyakladım ve bir kız gibi kıkırdadım, beni yeniden ayaklarımın üzerine diktiğinde yanağından öptüm.

"Ben de seni seviyorum, Sehunnie, bebeğim. Seni çoook seviyorum." Onu kucakladım ve bu kez gelin tarzıyla onu döndürme sırası bendeydi. Onu parlayan kalbinin yanındaki büyük salıncağa taşırken sevimlice kıkırdadı ve onu oraya koydum.

"Sehunnie, burada bekle, tamam mı? Hediyeni içeride bıraktım. Hemen gidip alacağım." Eğildim ve yanağını okşadım.

"Tamam, acele et ve hemen buraya dön." Sırıttı ve bacaklarını ileri geri salladı.

Restorana açılan kapıya geri döndüm. Oraya ulaştığımda annem Bay Oh ile koltukta oturmuş muhabbet ediyordu. Bana sorgulayan bakışlar attılar ancak masanın üzerindeki hediye çantasını kavradıktan sonra onlara en parlak sırıtışımı çaktım ve iki başparmağımı kaldırdım, onlar da bana genişçe gülümsemiş ve başparmaklarını kaldırmışlardı. Hızla parka geri döndüm ve Sehun'u mutlu bir biçimde salıncakta sallanırken buldum.

Önüne hopladım ve çantayı ona doğru uzattım. "Sehun-ah, bak!"

Sehun'un ellerini çırparken ve bacaklarını mutlulukla sallarken yüzü aydınlanmıştı. "Vaaay, bu benim hediyem mi? Pahalı bir şeye benziyor!" Kıkırdadı ve hediyesini ellerimden almaya çalıştı ancak ona hemen vermedim. "Bakayım ya!"

Yanına oturdum ve yanağıma hafifçe vurdum. "Önce bir öpücük ver."

"Aigoo, seni edepsiz hyung." Sehun kahkaha attı ve yaramazca kolumu yumrukladı ancak ardından yakına eğildi ve dudaklarını yanağıma yerleştirdi. "İşte, hadi şimdi hediyemi göreyim."

O gün neredeyse bininci defa kıkırdadım ve hediye çantasını ona uzatırken birazcık kızardım. Gözleri bir çocuğunki gibi ışıldamıştı, öylesine masum ve tapılasıydı ki. Mührü açtı ve içine bir göz attı.

"Vaaay, çok şeker!" Dolgun bir oyuncağı çıkardı, kocaman bir kafası ve küçük bir vücudu olan özel, ifadesiz bir pembe ayıcıktı. "Senin gibi pembe, hyung! Ona da Lulu diyeyim mi?"

"HAYIR." Kahkaha attım. "Ona benim adımı verme. Sadece bu seferlik pembeyim çünkü sen böyle istedin."

"Pembeler içindeyken de yakışıklısın, hyung." Sırıttı ve bana göz kırptı. Manyak gibi kendi kendime güldüm. Sehun beni övmüştü, sevgilim tarafından övülmüştüm. Bu gerçek tüm vücuduma mutlu bir karıncalanma hissi vermişti, buna hâlâ zar zor inanabiliyordum.

"O zaman sadece Pinku Pinku diyeceğim." Sehun sevimlice gülümsedi ve bebeğini yanağına bastırdı. "Ama ona geceleri yatağımda Luhan diyeceğim."

"Ah, yapma şunu, utanç verici." Yaramazca uyluğunu şamarladım ve birlikte kıkırdadık.

"Hepsini görmedin, Hunnie." Beyaz kâğıt çantayı dürttüm.

"Oh, dahası mı var?" Sehun Pinku Pinku'yu kucağına yerleştirdi ve elini çantanın içine soktu. Dudağımı ısırdım ve ellerimi yumruk yaptım, Sehun elini yavaşça çıkarırken popomun üstünde biraz zıplayıp duruyordum. Bir kaşını kaldırdı ve bana güldü.

"Şu an neden benden daha çok heyecanlısın?" Eli çantadan nihayet tamamen çıkmadan önce başını salladı, kırmızı kadifeden bir kutu tutuyordu.

"Oohh, bu pahalı görünüyor! İçinde ne var?"

"Aç hadi!" Tekrar zıpladım. Sehun bana baktı ve kutuyu yavaşça açmadan önce meraklı bir tebessüm etti.

Nefesini tuttu ve gözlerini büyüttü. "Vay, çift bileklikleri! Çok güzel! Oh, platinden mi yapılmışlar?" İçerideki etiketi okudu ve ardından bön bön bana baktı. "Çok para verdin değil mi?"

Manyak gibi sırıtarak tıpatıp aynı iki bileklikten birini aldım ve sol bileğine taktım. Biraz çevirdim, böylece üzerine kazınan şeyi görebilecekti. Gözleri daha çok pörtlemişti. Üzerine 'Han♥Hun' kazılıydı.

"Vaaay, neredeyse yüzüğünle aynı!" Cıvıldadı ve mutlulukla ellerini çırptı. "Gerçekten birbirimize uyuyoruz. Bunu planlamamıştık bile ancak aynı şeyleri düşünmüşüz."

Sehun diğerini sağ bileğime taktı ve kollarımızı yan yana koydu. Çift bilekliklerimiz birlikte mükemmel görünüyordu, ayın belli belirsiz parıltısını ve yakınlardaki fenerin ışığını yansıtıyordu.

"Beğendin mi?"

"Kesinlikle. Teşekkür ederim, hyung." Sehun gülümseyerek söyledi. "Çok pahalıya mâl olmuş olmalı."

"Evet, bunu inkâr edemem." Yumuşakça güldüm. "Biraz zor oldu çünkü başlangıçta kendi paramla beyaz altından olanlardan almayı düşünüyordum ancak annem öğrendikten sonra banka hesabıma biraz para yatırdı ve platin olanlardan almamı söyledi."

"Annen öyle mi dedi?" Şaşkınlıkla sordu. "Çift bileklikleri olduğunu biliyor muydu?"

"Evet, biliyordu." Başımla onayladım ve ona bir kaşımı kaldırdım. "Niye ki?"

Sehun yere baktı ve kaşlarını çattı. "Çift bilekliği almana izin vermiş... Bu bizim sevgili olmamıza izin verdiği anlamına geliyor olabilir mi?"

Dudaklarım inanmazlıkla ayrıldı. "Evet, tabii ki! Hâlâ anlamadın mı? Ailelerimiz bize izin verdi! Vermeselerdi seni kabul edemezdim."

Sehun boş boş baktı ve sözlerimi zihninde anlamlandırmaya çalışırken birkaç kez gözlerini kırptı. "Sandım ki... Beni kabul ettiğin zaman onlara karşı çıktın." Zayıfça mırıldandı. "Yani onlara bir şey açıklamak zorunda değil miyiz? Gerçekten sevgili olmamıza izin verdiler mi? Oh Yarabbi, bir saniye. Bu çok çılgınca." Sehun gözlerini kapadı, burun köprüsünü sıktırdı ve mutlu sırıtmasını bastırmak için dudağını ısırdı. "Siz ne zaman bunu konuştunuz bakayım?"

Nasıl davrandığını görünce hafifçe güldüm. Derinde bir yerlerde tarifsiz bir biçimde mutlu olmalıydı ancak ifadelerini kontrol etmekte iyiydi. Benim aksime.

"Bugün erken saatlerde, sen okuldan gelmeden önce." Kıkırdadım.

"Ve eve geldiğimde bundan bana bahsetmedin bile!" Ciyakladı ve beni gösterdi. "İzin vermediler diye ölümüne korktum, biliyor musun? Hiç uğruna endişelenmişim!"

Kahkaha attım ve onu kucağıma çektim. "Sakinleş, bebeğim. Sadece sürpriz olsun istemiştim."

"Çok gıcıksın." Sehun kollarını sırtıma doladı ve yanağını omzuma yasladı. "Ama nasıl olabildi bu? Fikirlerini nasıl değiştirebildiler?"

"Bize bir şans vermeleri gerektiğini düşündüler." Parmağımla tembelce daireler çizerek sırtını okşarken mırıldandım. "Ve sanırım bencil olamayacaklarını da biliyorlardı. Ama yine de birbirimizden çok fazla etkilenmememizi veya buna çok kaptırmamamızı istiyorlar. Ne kastettiğimi anlıyorsun, değil mi? Fazla ileri gidemeyiz."

"Hayır." Sehun kıkırdadı. "Anlamak istemiyorum. İstediğim şey senin yatağımda olman ve gidebildiğimiz kadar ileri gitmemiz."

Geri çekildim ve ona bön bön baktım. "Kulaklarım falan mı hasar gördü? Az önce seni yanlış mı duydum?"

"Yoo." Göz kırptı, cevap olarak benden koluna yaramaz bir şaplak yemişti.

"Ne çeşit bir on altılıksın sen? Bu kadar edepsiz olma!" Mahcup bir sırıtmayla ve yüzümdeki utanç verici miktarda bir pembelikle onu azarladım. Sehun da kahkaha attı ve beni bir başka sıcak sarılmanın içine sürükledi.

"Sadece şaka yapıyorum, hyung." Dedi ve mutluca iç çekti. "İyi bir sevgili olacağıma söz veriyorum, yani seni de kendimi de incitmeyeceğim. Zihnen ve bedenen. Evet. Birbirimizin kıçını ağrıtmayacağız."

"Ya, saçmalamayı kes! Her gece uyumadan önce porno izlediğini düşündürtme bana." Yanaklarımı şişirdim ve içini dişledim, onu yeniden ciyaklatmış ve güldürmüştüm. Ne edepsiz bir veletti bu ya. Ama aynı zamanda masum bir melekti de.

"Yanı başımda uyuyan sevimli Lulu'mu izlemeyi tercih ederim. Yatıya gelmeye ne dersin? Yakında?"

"Tabii. Olur." Kesinlikle farklı hissettirecekti, sevgilimle uyuyor olacaktım. Evet, sadece uyumak, başka bir şey değil.

"Artık vücuduna da dokunabilirim, değil mi? Şimdi dokunabilir miyim?" Baştan çıkarıcı bir biçimde fısıldadı ve elini uyluğuma yerleştirdi. Sadece sataştığını biliyordum, bu yüzden elini ittim ve salıncaktan indim.

"Bana sataşmayı kes, Sehunnie. Hadi artık geri gidelim, ailelerimiz şu anda çok aç olmalı." Gülümsedim ve elini tuttum. "Onlara da teşekkür etmeyi unutma, tamam mı?"

"Tabii ki, hyung." Sehun sırıttı ve Pinku Pinku'ya da yanağımı öptürdü. Yeni bir sıfatla restorana geri döndük; ikimiz de sevgili olduğumuz için mutlu ve gururluyduk.

Ve bir anlığına yanlış odaya girdiğimizi düşündük fakat ardından odadaki tüm yüzleri tanımıştık.

"SÜRPRİİİİİİZ! İyi ki doğdun, Sehunniiee!"

"Bakın, doğum günü çocuğu ve pembiş pedofil de geri dönmüş."

"Minseok! Ne işin var burada?? Sizin de, Kris ve Tao!"

Sehun da benim kadar şaşkındı. "Chanyeol hyung, Baekhyun hyung! Oh, Jongin ve Pororo hyung bile burada..."

"Hey, beni anmayı unuttunuz!" Deve suratlı gamalak utanmazca elini kaldırdı. "Troll ustası chencing makinesi Chen!"

Annem ve Bay Oh kahkaha attılar ve küçük çocuklar gibi ellerini çırptılar. "Yaşasııın! Çocuklar, tüm arkadaşlarınız burada!"

Demek Bay Oh bu yüzden büyük bir oda rezerve etmişti. Başımı çevirdim ve Sehun'un dudaklarını ince bir çizgi hâline getirip birkaç kez göz kırptığını gördüm. Gerçekten duygulanmış görünüyordu.

"Hepinize buraya geldiğiniz için çok teşekkür ederim." Kibarca eğildi ve ben kolumu omzuna dolayıp misafirlere gülümserken içgüdüsel olarak beni yakınına çekti.

Sehun kimsenin gelmesini beklemediğinden hızlı bir teşekkür konuşması yaptı ancak bu gürültücü tuhaf çocukların orada olup onunla eğlenmelerine ve doğum günü için hatırlanacak eğlenceli anılar vermelerine kesinlikle mutlu görünüyordu. Kankam Minseok bana sataşmayı bir an bile bırakmadı çünkü benim bir pedofil olduğum nihayet kanıtlanmıştı ve onun yüzünden diğerleri de bana ve Sehun'a sataşmaya başlamıştı.

Ve yemeğin sonunda, Sehun ailelerimizin yanına gelip olduğu gibi kıymetli bir evlat olarak onlara teşekkür etti. Annemin Sehun'u hiçbir şekilde reddedemeyeceğini biliyordum; onu kim sevmezdi ki?

"Tekrar mutlu yıllar, Sehunnie." Annem Sehun'un yüzünü avuçladı ve hızlıca öptü. Bunu geçtiğimiz bir yıl boyunca sayısız kere yapmıştı, Sehun'un tıpkı ailemizden biri gibi bize ne kadar yakınlaştığını kanıtlıyordu.

Sehun utangaçça kıkırdadı ve sevimli bir göz gülümsemesi yapıverdi. "Teşekkür ederim, Lu anne. Bugün üçüncü oluyor."

"İyi bir çocuk ol, tamam mı?" Bay Oh oğlunun saçlarını karıştırdı. "Hyungun ile ilişkin olmasına izin veriyoruz çünkü ikinize güveniyoruz. İyi ve güvende olun."

Sehun kolunu belime doladı ve babasına başparmağını kaldırarak onay verdi. "Tamam, baba. İyi bir çift olacağız! Gerçekten, baba, Lu anne, bize bir şans verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizi hayal kırıklığına uğratmayacağımıza söz veriyoruz. Değil mi, Lulu hyung?"

"Aynen." Başımla onayladım ve sırıttım. "Sehunnie'nin artık yaramaz biri olmayacağından emin olacağım."

Sehun başını yana eğdi ve bana tek kaşını kaldırdı. "Ben mi? Yaramazlık mı? Bunu söylemesi gereken benim, yarmaz hyung."

"Ben yaramaz değilim, sensin." Ona dil çıkardım ve o da alayla aynını bana yaptı. Ailelerimiz bize birer kaşlarını kaldırdılar ancak ardından Sehun yanağımı hızlıca öpüp bana sıkıca sarılırken onlar da kahkaha atıp başlarını salladılar.

"Hadi yakışıklı dedeler oluncaya kadar birbirimizi sevelim, hyung."

Doğrusu, sevimli bir çift olacaktık.

---------------------

Her şeye rağmen, "rakiplerimizin" düşündüğüm kadar bencil olmadıklarına çok memnunum. Hayır, aslında onlar gelmiş geçmiş en iyi anne babalar! Eğer hâlâ hayatta olsaydı, kendi annem de dâhil. Nihayet Lulu hyung ve bana sevgili olmamız için bir şans vermeye karar verdiler! Şu an hâlâ çoooook mutluyum! Lulu hyunga teklif ederken çok korkmuştum ve onun için hazırladığım sürprizi beğenmeyeceğinden korkuyordum. Ona verdiğim oyuncak yüzüğü fırlatmış gibi yaparak beni kandırdı ve onun önünde ağladım! Hiç de erkeksi değildi. Ama nihayetinde beni kabul etti ve şu an çift eşyalarımız var! Ne kadar gururluyum biliyor musun? İlk aşkım gerçekten sevgilim oldu. Yehet!

Sana geçen yıl söz verdiğim gibi, bugünden itibaren sana her gün yazacağım ve hiç şüphesiz çoğunlukla Lulu hyungdan bahsedeceğim. Lütfen bana dayan, aşığım ben~ ^^ Buradaki boş yerleri de göz önünde bulundurduğumdan, sadece özel bir şey olduğunda bunun gibi uzun kayıtlar yazacağım, tamam mı?

Lulu hyungun sevgilisi sizlerleydi, iyi geceler! ^^

BÖLÜM SONU

Ç.N: Okuduğunuz için teşekkürler, hatalarım için üzgünüm. Bakalım Sehun ilerleyen bölümlerde ailesine karşı bu kadar minnettar olabilecek mi? :)

Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 132K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
7K 313 17
Hasta Babasi tarafindan zorla evlendirilen, Vegas Acisini Pete'den cikarmaya and diçmiş hislerini umursamayip Pete'in bu saçma evliligi sonlandirmasi...
283K 23.6K 39
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
20.9K 865 16
Vegas bilgi almak için ana ailenin baş korumasını kaçırır... "İstemiyorum" "Seçenek sunmadım zorundasın" Mozaşist-sadist