Zihin Oyunları: Sınır

By yazarsnm

323K 27.7K 6.8K

Dünya gerçekten sandığımız gibi bir yer midir, bildiğimizi sandığımızın ardında gizli bir bilinmeyen yok mudu... More

Zihin Oyunları
İzlenmek
1.Bölüm: Giriş
2. Bölüm: Başlangıç
3. Bölüm: Deliler
4. Bölüm: Gerçek
6. Bölüm : Alışma Evresi
7. Bölüm: Korkular
8. Bölüm: Sihir
9. Bölüm: Su
10. Bölüm: Mesaj
11. Bölüm: Kabus
12. Bölüm:Eğitim
13. Bölüm: Çığlık
14. Bölüm: Hayat ağacı
15. Bölüm: Enerji
16. Bölüm: Kara büyü
17. Bölüm: Kaybolmuş anılar
18. Bölüm: Eski acılar
19. Bölüm: Abriana
20. Bölüm: Kararlar
21. Bölüm: Kalp
22. Bölüm: Kontrol
Zihin oyunları
23.Bölüm: İkinci şans
24. Bölüm: Düşmanlar
25. Bölüm: Neden?
26. Bölüm: Kahraman
27. Bölüm: Kandırılmış
Karakterler
28. Bölüm: Buz Kristali
29. Bölüm: Dostlar
30. Bölüm: Fırtına
31. Bölüm: Buzul
32. Bölüm: Terslik
33. Bölüm: Hipotermi
34. Bölüm: Şehir
35. Bölüm: Yalancılar
36. Bölüm: Zihin Koruma
37. Bölüm: Buzdan Saray
38. Bölüm: Heykel
39. Bölüm: Alaska
40. Bölüm: Anne
41. Bölüm: Buzdan adam
42. Bölüm: Dolunaylı gece
43. Bölüm: Güzel
44. Bölüm: Sorular
45. Bölüm: Şüpheler ve cevaplar
46. Bölüm: Savaş
47. Bölüm: Ruh eşi
48. Bölüm: Darbe
49. Bölüm: Ters
50. Bölüm: Birine Güven
51. Bölüm: Potansiyel-1
52. Bölüm: Potansiyel-2
53. Bölüm: Yavru
54. Bölüm: Kardeş
55. Bölüm: Yüzleşme
56. Bölüm: Işık Üstadı
57. Bölüm: Bulutlar
58. Bölüm: Denizin sesi
59. Bölüm:Mağara
60. Bölüm: Deja-vu
61. Bölüm: Bilmiyorum
62. Bölüm: Veliaht
63. Bölüm: Kan
64. Bölüm: Taç
65. Bölüm: Efsanevi
66. Bölüm: İhanet
67. Bölüm: Seçim
68. Bölüm: Güç
69. Bölüm: Su savaşı
70. Bölüm: Kan ve gözyaşı
71. Bölüm: Arkanda
72. Bölüm: Sona son adım
Yeni Açıklama
Final Bölüm 1
DUYURU! 2. Kitap
Final Bölüm 2
Final Son Bölüm
Düzenleme
Tanıtım🤍
Özel bölüm geldi!!

5. Bölüm: Tanışma

5.8K 457 71
By yazarsnm


  "Hoş geldin Duygu, aramızda yeni bir usta görmek güzel." 

Ne demek istediğini anlamayarak adamın yüzüne bakmaya devam ettim. Saçlarının fazlasıyla parlak ve güzel durduğu dikkatimi çekmişti, aralarında beyazlar olsa da iyi duruyordu. Aslında burada ben hariç herkes iyi giyimli, bakımlı ve özgüvenliydi. Bende hiçbir zaman olmayan üç şey. 

"Bir açıklama bekliyorsundur." Artık sinirlenmeye başlıyordum. Çok uzamıştı ve kendimi büyük bir boşluğun içinde hissediyordum. Boynumda asılı duran çantanın sapını sıktım. 

"Doğal olarak..." Dudaklarımdan dökülen harflerin birbirine çarpıp titremesini beklerdim ama gayet net, hatta biraz da sinirli çıkmışlardı. Ortamdaki gerilim hissedilir durumdaydı yada ben öyle düşünüyordum. 

"Haklısın , sana her şeyi açıklamadan önce kendimizi tanıtmamıza izin ver." Bunu guruptaki kızlardan biri söylemişti. Yumuşacık sakinleştirici bir sesi vardı. Dönüp baktığımda uzun dalgalı kızıl saçları, yeşil gözleri olan güzel bir kızın konuştuğunu gördüm. Sakinlik aşılayan gülümsemesiyle bana bakıyordu. 

"Sizi tanımak isterim." Zorla kurabildiğim bu cümle tamamen yalandan ibaretti. Zaten tıslama gibi çıkan cümleden anlaşılabilirdi. Tek istediğim üzerimdeki kıyafetlerden kurtulmak ve yüzümü yıkamaktı. bu yaşananlara inanmak çok güçtü, hala rüyada olabilir miydim? yada verdikleri ilacın etkisinde. Öyle olmasını isterdim. 

"Pekala çocuklar Çağan, önce sen başla. Duygu," Bu coşkulu sese karşı bayılacak gibi olmuştum. Benim ruh halime tezat, herkes gözüme sokar gibi gülümsüyordu. Sesin sahibine yani aramızdaki tek yetişkine baktım. "Kim olduklarıyla beraber yeteneklerini de öğreneceksin ama göstermeleri için biraz zaman geçmeli." Kurduğu son cümle onlara hitaben olmalıydı. 

Ağır hareketlerle başımı gençlere doğru çevirdim. Zaten adını bildiğim Çağan öne bir adım attı. 

"Çağan, saf su kontrolü." Bu kadar kısa bir cümleyle kendini tanıtmasına inanamayarak ona baktım. Saf su kontrolü mü demişti o? Geriye doğru bir adım attı ve arkasını dönerek dev yapının içine girdi. 

Onun hemen yanında duran kızıl saçlı, kahve rengi gözlü, atletik yapılı ve geldiğimden beri sırıtan çocuğa baktım. 

"Ateş, saf ateş kontrolü, iyi şanslar Duygu." Göz kırparken geri adım atıp Çağan'ın yaptığını yaptı ve binaya ilerledi. 

Onun yanındaki, az önce kendilerini tanıtmaları gerektiğini söyleyen kız öne bir adım atıp gülümsedi. 

"Ben Doğa, bitkilerle konuşabilir, onların büyümesini hızlandırabilirim. Ateş ise.. biz kardeşiz." Sevimli bir gülümsemeyle eşlik edip binaya yöneldi. Bahçedeki insan sayısı her geçen saniye azalırken benim içimdeki korku ve heyecanda tam tersi her an bir artış vardı. 

Sıradaki kişi siyah gür saçları, düzgün beyaz tenli bir yüzü, yeşil gözleri olan geldiğimden beri dikkatimi çekmeyen ama şu anda güzelliğini fark ettiğim kız vardı. Öne bir adım attı ve içinden güç fışkıran yeşil bakışlarla gözlerime baktı. 

"Kontrolsüz. Saf güç." Tek bir kelime daha etmeden arkasını döndü ve dev adımlarla eve yöneldi. Hala onun verdiği şoku yaşıyordum adını söylememişti, saf güç derken neyden bahsettiğini anlamamıştım. Sıradaki kişin konuşmaya başladığını son anda fark ettim. 

"O pek konuşmaz. Ben aslı, saf hız." Bakışlarımda ve duruşumda bariz bir değişim belirirken kızın üzüldüğünü görebiliyordum. Bu az kalsın aklımı iyice kaçırmama neden olacak hızlı kızdı. 

"Duygu, henüz kendimi kontrol edemiyorum o an..." 

"Kişisel meseleleri konuşacak vaktiniz olacak Aslı lütfen diğerlerine izin ver." Bu zamana kadar hiçbirine karışmayan yanımda dikilip bizi gözlemleyen öğretmen olduğunu düşündüğüm adamın da sinirlendiğini hissedebiliyordum. Belki de yaptıklarının bir hata olduğunu düşünüyordu. Ki hataydı da zaten. 

Aslı, omuzlarını düşürüp son kez bana baktıktan sonra onun yanındaki sarışın, mavi gözlü çocuk öne bir adım attı. 

"Aramıza hoş geldin. Uğur, Telekinezi." Son kez gülümseyerek ona göre normal ama ondan kısalara, yani herkese göre, büyük adımlarla binaya girdi. Başım ve ayaklarım ağrımaya başlamıştı. Geriye kalan üç kişi kendilerini ortaladılar ve sıradaki kız öne adım attı. Şu beş dakika içinde bir kez olsun gülümsemeyen tek kişi oydu ve öne attığı adımla ondan kötü bir enerji hissetmeye başlamıştım bile. Buna anlam veremiyordum. Beynimin arka kısmında rahatsızlık vermeyen ama kendini belli etmek için epey çabalayan bir sızı vardı. Bana attığı bakışlarla karşısında eriyecek gibi oluyor arkamı dönüp koşarak uzaklaşma isteği duyuyordum. 

"Boşuna uğraşma Zeina, zihin ustasına zihin oyunu işlemez." Bunu yanında kalan tek kişi olan kumral çocuk söylemişti. Çoğu zaman olduğu gibi ne demek istediğini yine anlamamıştım. Zeina, bu kızın nereli olduğunu anlayamazdım ama duruşu ve bakışlarıyla bu dünyaya ait gibi bile durmuyordu. 

"Zeina, insan beynine acı verebilirim." Başını hızla yanına çevirdi ve kumral çocuk başını tutarak yere diz çöktü. 

"Zeina! odana çık ve gün boyunca orada kal." Yanımdaki adam tekrar otoritesini konuşturmuş ve kızın sarı uzun saçlarını savurarak binaya koşmasına sebep olmuştu. Kızın yabancı olduğunu bilmeme rağmen düzgün Türkçe konuşuyordu. Ve, gözleri kırmızı mıydı onun? 

Son olarak kumral çocuk eğildiği yerden kalktı ve gülümsedi. "Ben Poyraz, saf hava kontrolü." Ellerini geriye bir şey kalmadığını belli edercesine kaldırdı. Arkasını dönüp kendinden emin şekilde binanın iki kanatlı, mat altın rengindeki kapısından içeri girdi. Sanki az önce acı ile yere çöken kişi o değildi. 

Sonuç olarak bahçede sadece iki kişi kalmıştık. Kafamı çevirmeye gerek kalmadan adam önüme geçti ve gülümsedi. 

"Kusurlarına bakma, hepsi çok toylar." Yere baktıktan sonra eliyle bahçeyi gösterdi ve o tarafa doğru yürümeye başladık. Daha doğrusu o yürüyor ben sürünüyordum. Uzun saçlarım arkamda savruluyor ve bazen önüme geliyordu. Omuzlarım çoğu zaman olduğu gibi önümdeydi ve tam bir ezik görüntüsü veriyordum. 

"Adım William, bana usta da derler." Susmasını istemiyordum. Anlatmalı, anlatmalı ve beni bu durumdan kurtarmalıydı. içimdeki sıkıntı tarifsizdi ve kulaklarımın meşgul olması beynimi de meşgul ediyordu. Derin bir nefes aldım. 

"Seni buraya 12 yaşındayken getirmeliydik." Başımı duvarlara çarpmak üzereyken beni annemin kurtardığı yıl. Gözlerimi sinirle kapadım ve durdum. Nefesim ve kalp atışlarım hızlanmıştı. Birilerini yumruklamak istiyordum. 

"Sizi engelleyen şey neydi? Buraya delirmeden gelmiş olmam mucize! Belki de delirmişimdir!" Son kelimeler ağzımdan çığlık eşliğinde dökülüyordu. 

"Kim olduğunu bilmediğimiz düşmanların var Duygu, seni bebekken gerçek ailenden aldılar ve başkalarına verdiler. Seni öyle bir gizlediler ki zamanı gelince kendileri bile bulamadılar." Tekrar yılların acısını belki suçlu olmayan, belki de baş suçludan çıkarmaya devam ettim. 

"Neden böyle bir şey istesinler!? Neden beni bebekken almadılar!? Sana neden inanayım!?" Bacaklarımdaki enerji aniden kesilmiş gibi sol tarafımda gördüğüm beyaz renkteki banka kendimi attım. William da yanıma oturmuş ve omuzlarındaki büyük yük altında ezilerek bana bakıyordu. 

"Zamanla bana inanman gerektiğini kendin anlayacaksın, neden bunların olduğunu gelince; 

Sen özelsin Duygu. Zihin Ustası'sın. Gurubundakileri fark etmiş olmalısın. Hepsi Usta. Zeina hariç. O da bir zihin oyuncusu ancak saf olamaz. Ustalar kendi çağlarında sadece bir taneyken, zihin ustaları asırlar arasında tektir. Sen bir mucizesin. Düşmanların olduğu kadar dostların da çok olacak. Öğrenmen gereken çok şey var. Senin güçlerinin ne olduğunu ben bile bilemem. Çünkü zihin ustaları güçlerini daima gizlerler. Geçmişten bir şey anlamak güç. Ancak diğer zihin oyuncularının gücünü görmemiz bile senin ne kadar güçlü olacağının kanıtıdır. Bu güç doğduğun günden beri eğitim gerektiren bir güç. Yaşadıkları bu yüzden, eğitimsiz bir usta güçlerini dizginlemeyi bilmez güçlerin çok fazla ve taşımakta güçlük çekmen doğal. 

Bizim kim olduğumuzu ise sen biraz dinlenip buraya alıştıktan sonra anlatabilirim. İstersen sana odanı göstereyim. İhtiyacın olabilecek her şey orada var."  

William zarifçe ayağa kalkarak bir elini geride bırakmış olduğumuz kapıyı gösterdi ve cesaret verircesine gülümsedi. Önüne geçerken sırtımı sıvazlaması ile kendimi gerçekten güvende hissetmiştim. 

Bir eli sırtımdayken düşmememe yardımcı oluyor gibiydi. İki kanatlı dev kapıdan içeri ilk adımımda gördüğüm şey asalet olmuştu. Altın ve gümüş rengi ağırlıklı modern ve klasik tarzda döşenmiş büyük bir giriş. Saf bakışlarla etrafı incelerken ikinci bir kapıdan geçtik. Bu seferki üzerinde gümüş işlemeler olan daha küçük beyaz bir kapıydı. Bu odanın tasarımına baktığımda daha modern bir şekilde olduğunu gördüm. Bir köşesinde dev bir televizyon ve koltuk takımı bile vardı. Bu yapının içi dışından çok daha geniş gibiydi.

Hiçbir yere sapmadan yürümeye devam ederken ayak seslerimizin odada yankılanması ve benim hala bu beyaz kıyafetlerin içinde olduğumu bilmem rahatsız ediciydi ama neyse ki etrafta kimse yoktu. 

Tırabzanları altın işlemeli olan dönen bir merdivenden çıkmaya başladık. Yukarı çıktıkça nefesim daralmaya, başım dönmeye başlıyordu. ikinci kata geldiğimizde sonunda düz ilerlemeye başlamıştık. 

Beyaz, alt kattakilere göre daha sade ama yine de işlemeli olan bir kapının önünde durdu ve gülümsedi. Sabit, yıkılmak üzere olan bakışlarla yetindim. Kapıyı açıp içeri bir adım attı ve kenara çekildi. Ürkek adımlarla ben de içeri girdim ve arkamızdan kapattığı kapıya baktım. Hiçbir şey hissetmiyordum. 

"Burası senin odan." Gözlerimi William'dan alıp odayı incelemeye başladım. Sol tarafta yatak başlığı duvara dayalı olan, iki yanında onunla aynı renk komodinler bulunan altın sarısı örtüsü bulunan bir yatak, yatağın sol tarafında beyaz, altın işlemeli bir dolap vardı. Tam karşımda duran tavandan yere kadar uzanan gümüş rengi işlemeli bir perde dikkatimi çekti. Odanın ortasına doğru bir adım daha attım ve ağzımdan nefes verdim. Bu oda eski evimin salonu kadardı. 

"Beğendin mi?" İsteksizce kafa salladım, beğenmemek mümkün değildi ama bu koca odada kabuslarım ile nasıl uyuyacağım da merak ettiklerim arasındaydı.  

"İstersen dinlenebilir, üzerini değiştirebilir yada duş alabilirsin. Dolabın sana uyacak kıyafetlerle dolu." Yorgun bakışlarımı bir kez daha adama çevirip baş hareketleriyle onu onayladım. 

"Bu günü dinlenerek geçirmek isteyebilirsin. Orada yaşadıklarını duydum." Ünüm buralara kadar gelmişti demek. 

"Kızlardan birini göndermemi ister misin?" 

"Hayır." Pürüzlü çıkan sesimle beraber kendimden biraz daha nefret etmiştim. 

Kapıya doğru iki adım attı ve arkasını dönüp gözlerime baktı. Bu hareketiyle sakinleştiğimi hissetmiştim. 

"Sadece seslenmen yeterli," Bu sefer onaylama gereği bile duymadan onun odadan çıkışını izledim. 

Odadan çıkar çıkmaz koşup kapıyı kilitledim. Yüz ifadem anında değişmiş ve ağlamaklı hale gelmişti. Dudaklarım titrerken gözlerim çoktan artan göz yaşlarını akıtmaya başlamıştı bile. Titrek bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama olmuyordu. Odanın sağ karşı köşesinde gördüğüm çöp kutusunu gözüme kestirip ayağımdakilerden kurtuldum. 

Kalbimdeki baskı yine galip gelmişti. Kötü duygular içimdeki zaten adam akıllı yaşayamamış olan çocuğu öldürmeye çalışıyor ve bunda gayet iyi ilerliyorlardı. Duvara yaslanıp yere çöktüm ve dizlerimi kendime çektim. Bu benim genelde yaptığım cenin pozisyonuydu. Bir süre sonra sağa doğru kaydım ve yerde ufacık bir yer kaplayarak ağlamaya başladım. 

Benim iradem dışındaydı tüm bunlar. Kaçırılma denen olaydan önce yaşadıklarımı hatırlamak istemiyordum. Göz yaşlarım geçtikleri yerde acı izi bırakarak akmaya devam ediyordu. 

Göz yaşlarım yerde küçük bir gölcük oluşturmuşken sonunda ayağa kalkmayı başardım ve yürümeye başladım. 

Yatağa doğru ilerlerken kapının yanında, sarmaşık motifli gümüş aynada kendimi görmemle yere çökmem bir oldu. Gördüğüm şey buydu; beyaz devasa kıyafetlerin arasında küçücük kalmış, siyah uzun saçları darmadağan bir şekilde tepesinde duran, gözleri ağlamaktan devleşmiş, yani kısacası deli hastenesindeki delilerden farklı bir halim yoktu. 

İki dakikanın ardından ayağa kalktım ve üzerindekileri yırtarcasına çıkardım. Çantayı da bir kenara fırlatmıştım. Yere çöküp bir kez daha hıçkırıklara boğuldum. 

Odanın ortasında öylece dururken sonunda dolaba doğru ilerledim ve kapaklarını açtım. Göz yaşlarım sonunda durmuştu ancak gözlerimin şu anki halini düşünemiyordum bile. Dolapta asılı olan elbiselerin yüzüne bile bakmadan siyah desensiz bir gömleği üzerime geçirdim. Pantolon olarak yine siyah kot giyip dolabı kapattım. 

William'ın dediği banyo kapısı neredeydi acaba? 

Odada göz gezdirirken Sağ duvardaki bembeyaz kapıyı fark ettim. Ne oldukları umurumda olmayan eşyaların arasından geçip kapıya ulaştım ve içeri girdim. Beyaz ve gri rengin hakim olduğu sade bir banyoydu. 

Suratıma bakma cesaretini gösteremeyerek lavaboda yüzümü yıkadım. Soğuk su şişmiş gözlerime iyi gelmişti. Aynaya göz ucuyla baktığımda beklediğim kadar kötü görünmediğimi fark ettim. Banyodaki dolapta bulduğum kullanılmamış bir tarakla saçlarımı dizginledikten sonra bir toka aradım ama görünürde bir şey yoktu. 

Odaya geri döndüğümde kapının yanında siyah ve beyaz iki çift spor ayakkabı fark ettim. Buraya nasıl geldiklerini düşünmeyerek siyah olanı aldım. 

Bir kez daha sarmaşık motifli aynaya baktığımda insana benziyordum. Odada dağıttıklarımı üstün körü toplayıp çantamdan bebeğimi kurtardım ve sarıldım. ardından büyük yatağın bir köşesine oturdum. 

Nasıl olabilirdi bu? yıllar boyunca, tam 18 yıldır kimse gelip gitmemişken aniden etrafımda birçok insan belirmişti. Tanımadığım bir kardeşimin, düşmanlarımın ve dostlarımın olduğunu öğrenmiştim. Üstelik bir zihin ustası... Terk edilmiş ve deli muamelesi görmüştüm. Gerçi bunda haklı olabilirlerdi ama terk etmek zorunda değildiler. 

Yerdeki halının desenini ezberlercesine incelerken kapının tıklatılmasıyla ayağa fırladım. Kalbim deli gibi atıyordu. Tüm bu yaşananlar sinir sistemimi alt üst etmişti. Gözlerime tırmanmaya çalışan göz yaşlarını güçlükle geri gönderdim. 

"Yemek yemek istersen sofra hazır." Ses Doğa'ya aitti. Olumsuz anlamda cevap verecekken midemden gelen çığlıklar beni bu fikrimden vazgeçirdi. 

"Geliyorum." Ses tellerimin arasından tırmanarak dışarıya kadar çıkabilmiş olan harfler özgürce dışarıya çıkarken kapının önünde durdum. Derin bir nefes alıp kapı kolunu tuttum. Bu benim için zor bir başlangıç olacaktı. 

Bu gün geçmişin sonu, 

Geleceğin başlangıcı. 

Yeni hayatımın başladığı  

Eskisinin bittiği nokta. 

Bu gün artık ben varım bir usta olarak. 

Bu gün geri kalan hayatımın ilk günü...

***

Gelecek bölümde daha fazla şey açıklığa kavuşacak. 

Gelecek bölümde görüşmek üzere.. 

:) 






Continue Reading

You'll Also Like

1.2K 850 4
"Neden Siyah Kuğu ?" "Eski zamanlarda tüm kuğuların beyaz olduğuna dair bir düşünce varmış. Bu sebeple, "Siyah Kuğu" imkansızlığı temsil ediyor ve "o...
3.6K 241 14
Zamanın ötesine uzanan bir efsane... Türk mitinin iki demirbaşı Bükrek ile Sangal'ın savaşı Asya'daki dokuz ulusta yeniden hayat buluyor. Işığın ve k...
3.1K 401 23
"İmkansız mı? " Hah dercesine bir ses çıkardım. "Hiç bir şey imkansız değildir. Çünkü, imkansız benim." Sadece bir hizmetçi, aşağılanan bir kız ola...
3.6M 299K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...