ELATHA II ZAMAN

By Amaethon

2K 338 153

Bu kitap, Elatha'nın devamı ve ikinci kitabıdır. Bir karganın kanadından düşen tüydü o; Kafesten çıkmak... More

TANITIM
Bölüm 1: Hatıralar
Bölüm 2: Geçmiş
Bölüm 4: Kal veya Kaç
Bölüm 5: Final

Bölüm 3: Tutsak

191 40 25
By Amaethon

Çok uzun zamandır yazmadığım için, gelen mesajlardan yorumlardan vs vs ilgilenmediğim içinde çok özür dilerim. Elatha'yı ve ŞKK'yi düzenleyip her ikisinede yb ekleyeceğim. Söz.

"Cantet..." diye mırıldandım, kendi etrafımda hafifçe dönüp üzerimdeki beyaz tülden elbisenin eteğini havalandırırken. "Sence nasıl görünüyorum?"

Siyah gözleri, okumakta olduğu kitabın sayfalarından ayrılıp bana döndü. "Çok güzel olmuşsun."

Yüzümün kızardığını hissetsemde kafamı çevirmek yerine ellerimi belime koyup, kaşlarımı çattım. "Zaten hep böyle söylüyorsun."

"Çünkü hep güzelsin." diyerek tamamladı cümlemi. Şimdi yanaklarım daha bir al al olmuştu, bunu karşımdaki boy aynasına baktığımda görebiliyordum. Açıkça görebildiğim bir başka şey ise güzel falan olmadığım gerçeğiydi. Düz kahverengi saçlarım, pırasayı andırıyordu. Güzel olan biri varsa o da Cantet'ti, tüm soğukluğuna karşılık asaleti ve kusursuza yakın yüz hatları vardı. İlk bakışta içinde kaybolunan simsiyah gözlerinden bahsetmiyorum bile. Ben, onun güzelliğiyle kıyaslanamazdım bile. Yine de Cantet beni seviyordu, aradan geçen onca zamana rağmen. Sahi... Elatha'da intihar ettiğimiz günden beri, ne kadar zaman geçmişti ki? Bana yıllar geçmiş gibi geliyordu, sanırım birkaç ay falan olmuştu. Sarayda zaman çabuk geçiyordu, sürekli Cantet ile birlikteydim ve keyfimde yerindeydi. Her istediğim oluyordu, elbiseler, ayakkabılar, her akşam kurulan kraliyet sofraları... Fakat böyle düşününce haftalardır saraydan dışarı hiç çıkmadığım izlenimini veriyordu. En fazla saray bahçesine çıkıp bir tur atıyordum, onda da Cantet her seferinde benimle geliyordu. Hatta bazen... Bazen Cantet'in özellikle saraydan ayrılmama engel olmaya çalıştığını düşünüyordum, beni burada tutmaya çalışıyor gibi görünüyordu.

Elbisemin eteğinin çekiştirildiğini hissettiğimde arkama dönüp Turan ile göz göze geldim. "Sakın yapma! Bu elbise daha yeni." diye çıkıştım ruhsal rehberim olan kanatlı kurda. Elbiselerimi parçalamasından bıkmıştım, hele ki ayakkabılarımdaki diş izleri... Turan havlama benzeri bir ses çıkararak yere çöktü ve yattı. Belli ki canı sıkılmıştı. Yerde birkaç tur yuvarlandıktan sonra kalktı, kanatlarını silkeledi ve açık olan camdan dışarıya uçtu. O saraydan dilediği gibi çıkıp geziyordu ve istediğinde dilediği gibi uçabiliyordu, Cantet'in bana öğrettiği uçma teknikleri sayesinde. Ama ben uçamıyordum, daha doğrusu ne zaman denemeye kalksam biraz yükseliyor, bir iki kanat çırpışın ardından dengeni kaybedip yere çakılıyordum. Cantet, boynuzlarımın ve kuyruğumun dengemi bozduğunu söylüyordu.

Aklıma gelen soruyla yüzümü buruşturdum. "Cantet, bu elbiseyi törende giymem için yaptırdın değil mi?"

Beni onaylarcasına başını salladı, bir yandan da kitabın sayfalarını çeviriyor, cümlelerde göz gezdiriyordu. Devam ettim "Tören nerede yapılacak?"

"Halk meydanında." diyerek yanıtladı, arkasındanda ekledi. "Neden sordun?"

"H-hiç..." diye mırıldandım. "Ben sadece, uzun zamandır sarayın dışına hiç çıkamadığımı fark ettim de."

Bir anlık sessizliğin ardından Cantet'in okuduğu kitabı sertçe kapatması üzerine irkilim. Belki de sormamalıydım.

"Yanında ben olacağım, yani sorun olmayacak." dedi duygusuz bir ses tonuyla. Sonra başka bir şey söylemeden odadan çıkıp gitti. Moralini mi bozmuştum? Sinirlenmiş olabilir miydi? Dahası, nasıl bir sorun çıkabileceğini düşünüyordu ki? Ben... Arun'u aylardır görmemiştim.

***

Tören sabahı, Cantet ile beraber uyuduğumuz bir geceyi geride bırakarak huzurla uyandım. Günler öncesinden ayarladığımız beyaz elbiseyi özenle giydim ve saçlarımı yapmaya başladım. Bu sırada Cantet uyumaya devam ediyordu, kanatları dolayısıyla yüz üstü yatmıştı ve kaslı sırtı kristal kanatları dolayısıyla gerilmişti. Buna rağmen küçük bir çocuğu andıracak şekilde masumca uyuyordu. Muhtemelen onu kaldırması bana kalacaktı, saraydaki hizmetliler Cantet'i uyandırmaya dahi cesaret edemiyorlardı. Çoğu ondan korkuyor gibiydi. Zaten, halk meydanına gidişimizde hiç beklediğim gibi olmamıştı. Etrafımızda onlarca asker ve özel bir arabayla gitmiştik.

Başta, fazlasıyla sıkıcıydı. Cantet'in yanındaki koltuğa oturmuş dikiliyordum. Kimse konuşmuyordu. Halktan insanlarla aramızda onlarca asker vardı ve Cantet ile bana sanki canavarmışız gibi bakıyorlardı. İşte sonrasında olan oldu...

***

İnsanların çığlıkları arasında kalakalmıştım ve Cantet'i sadece bir saniye önce yanımda gördüğüme emindim. Şimdiyse kendimi kalabalığın tam ortasında bulmuştum. Tuhaf bir sis aniden etrafı sarmıştı, insanların çoğu nefes alamıyormuş gibi görünüyordu. Yere çöken genç bir kadının gözlerinden kanlar geliyordu ve çığlıkları eşliğinde kayboluyordu. "Cantet!" diye bağırdım, ortalığa doğru. Beni bırakmazdı, değil mi? Sis gittikçe yoğunlaşıyordu ve ben önümü bile göremez olmuştum. "Cantet!" Kulaklarım insanların acı haykırışlarıyla o kadar dolmuştu ki, kendi sesimi ben bile duyamıyordum. Bir kez daha bağırmak için ağzımı açmıştım ama "Cant..." dediğimde durmak zorunda kaldım.

Tüm sesler aniden kesilmişti ve şimdi az önceki insanların hiçbiri burada değildi, Cantet de dahil kimse yoktu. Sisin ortasında yapayanlız kalmıştım. Ve Elatha da yaşadıklarım dolayı ben en büyük korkum yanlız kalmaktı. Gözlerimin dolduğunu ve kalbimin sıkıştığını hissettim. Cantet yanımdayken bunu asla hissetmezdim. Tanıdık ve bir o kadarda acı bir histi bu...

"Yoksa ağlıyor musun?"

Sislerin içinde bana doğru gelen karaltıya boş gözlerle baktım. "Malesef ağlasan bile sevgilin buraya gelip seni kurtaramaz."

Onun söylediklerini boşverip, cesur kalmaya çalışarak cevapladım. "Sende kimsin?" Bana biraz daha yaklaştığında, karşımdaki genç delikanlının kızıl saçlarını seçebilmiştim.

"Bir zamanlar evleneceğin kişiydim." diyerek cevapladı, ukala bir tavırla.

Anlayaman gözlerle ona baktım. "Sen ne saçmalıyorsun..."

Güldü. "Şu anda benim yarattığım bir illüzyon içindesin. Bu sis, tıpkı Elatha gibi klanıma ait olan özel tekniklerden bir tanesi."

Kızıl saçlar ve illüzyon teknikleri. Rubrum'un klanı olan Lupus (kurt) olduğu kesindi. Fakat benimle ne işi olduğunu anlayabilmiş değildim.

"Beni hatırlamadın bile, değil mi?" dedi yapmacık bir tavırla iç çekerek. "Gerçi o yaşlardaki küçükcük halimle kıyaslayınca çok farklı görünüyorum. Ama burası gerçek dünya."

"Neyden bahsediyorsun?" diye sordum soğukça.

"Sende çok unutkan çıktın ama..." diye fısıldadı. "Beni düğün salonun ortasında bırakıp kaçtın. Neyse, bende pek hevesli değildim. Ablamın zoruyla evleniyordum."

İşte o an, onun kim olduğuna anladım. Elatha'dayken Rubrum ile bir anlaşma yapmıştım. Eğer onun dokuz yaşındaki kardeşiyle evlenirsem, Cantet'i yaşatacağını söylemişti. Bunun nedeni onların ırkından yaşayan kimsenin kalmamasıydı. Sadece Rubrum ve onun küçük kardeşi vardı. Birde onların ırkından bir melez olan ben. Bu nedenle kardeşiyle evlenmemi istemişti. Elatha da küçük bir çocuk gibi görünen o prens, şimdi karşımda duruyordu. Onun yeşil gözlerine ve kızıl saçlarına dikkatlice baktığımda bir kez daha anlamıştım bunu.

"Ne istiyorsun?" diye sordum bu sefer, tehditkar bir tavırla. Onların klanına ait olan Elatha tekniği yüzünden, yüzlerce masum insanın ruhu iki dünya arasında sıkışıp kalmış canavarlara dönüşmüştü. Bu canavarlar ise anlayamadığım bir nedenden dolayı, kendilerini kurtarmam için hep bana gelmişlerdi. Bunun da keşfetmeyi bir türlü başaramadığım güçlerimden kaynaklandığını düşünüyordum ama... Şimdilik elimden bir sey gelmiyordu.

Karşımdaki prens, elini kıvırcık saçlarından kızıl bir tutama dolayıp parmağıyla oynamaya başladı. "Sana bir anlaşma önereceğim. Korkma, ablamdan mantıklıyımdır. Hem seninle evlenmeye de pek niyetim yok, kusura bakma."

"Öyleyse, her ne istiyorsan açık konuşman gerek." dedim sertçe.

"Irkımı katleden adamdan intikam almak istiyorum." dedi aniden ciddileşerek. "...ve bana yardım edeceğini umuyorum."

"Bunu yapmayacağım." dedi gülümseyerek. Onlara asla yardım etmezdim. Elatha da sıkışan ruhlar için her vicdan azabı duymuştum. Onların ırkı katildi.

"Elatha bizim kendimizi koruma çabamızdı. Yoksa tüm klan ve ırkımızı öldüren o kişi, ablam ve benide öldürecekti."

"Boşuna konuşma sana asla yardım etmeyeceğim." dediysemde dinlemedi.

"Yardım edeceksin. Unutun mu? Sen bizim klanımızında kanını taşıyorsun. Annen bizim klanımızdandı ve ırkımızı katleden kişi onuda kendi elleri arasında boğarak öldürdü." Ben duyduğum cümlenin şokuyla sarsılırken, beni etkilediğini fark ederek devam etti. "Baban, seni koruma çabası içindeyken aynı lanet olsaı kişinin ellerinde öldü. Halkın ve insanların onun yüzünden öldü. Hepsini o öldürdü!" İçinde yanan nefreti dışarı vurarak söylüyordu bunları. "Neden boynuzları, kuyruğu ve uçamayan kanatları olan bir ucube olduğunu kendine hiç mi sormadın?! Nita!" Adımı sıktığı dişlerinin arasından haykırırken omuzlarımdan tutup beni sarstı. "O adam bizim her şeyimizi aldı! Yardım etmeyeceğini söyleyemezsin!"

Ve korkuyla, cevabını bildiğim o soruyu sordum. "O adam, kim?"

"Cantet Alata."

***

Continue Reading

You'll Also Like

123K 7.4K 56
Buraya bak cılız okur. Senin geçirdiğin tüm o uykusuz geceler gibi yüzyıllar geçiren Carryhall Lisesi öğrencilerine bak. Bak ve elindeki loş telefon...
33.2K 436 23
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
7.7M 446K 83
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
298K 22.2K 52
WATTYS 2018 KAZANANI! (KAHRAMANLAR KATEGORİSİ) Hreak ayağa aheste bir şekilde kalktıktan sonra kenarda yayılmış geniş postları eğilerek aldı. Geniş...