KÖRDÜĞÜM

By Blacksendrom

78.9K 3.4K 1.1K

A:"Kalbinin neden öyle attığını biliyor musun baş belası?" Aniden gelen sesle sıçrayarak arkama döndüm ve kor... More

2...Baş Belası
3..Anlaşma
4....Oyun
5...Sahte
6...Korku
7..Hastahane
8...Bar
9...Senin Yüzünden
10...Gerçekler
11. Aşk mı? Nefret mi?

İlk Bölüm

18.2K 730 309
By Blacksendrom

Hava artık fazlasıyla kararmış ve bende eve geri dönmek için sanırım biraz geç kalmıştım. Ailemin uyarılarını dikkate almadığım  için annem bana hep kızsa da üstüme gelmezdiler. Bu kadar yorucu geçen ikinci bir maç daha yapmamıştık bugüne kadar. Evet ben bir kız ola bilirdim fakat babam beni hep erkek çocuğu gibi büyütmüştü. Ailenin ilk çocuğu olduğum için babam benimle kendi hayallerinde kurduğu gibi büyümüştü. Annem ve babam evlendiklerinde ikisinin de yaşı az olduğu için babam hep benimle ve kardeşimle beraber büyüdüğünü söylerdi. Düşüncelerim yüzünden yüzümdeki gülümseme genişlemeye başlarken yorgunluğumun da azaldığını hissediyordum. Biraz hava almak iyi gelmişti. Az önceki maçta her iki takımdan olanlar da güçlü olduğu için bayağı yorulmuştuk. Ama onların bize karşı açmış oldukları savaşı da bir güzel kazanarak onları bozguna uğratmayı da başarmıştık.

Tabi karşı takımdaki gerizekalı oyuncu bana laf atınca da her iki takımdakiler biri birilerine girmiş ve  ortalık karışmıştı. Emreler kavgaya karışmadan hemen önce ilk ben atlamıştım kavgaya. Benim Emreni çekeceğim sırada onlar benim kolumdan tutup elimden almaya çalışıyorlardı çocuğu. Durduk yere Emrelerin de başını belaya sokmuştum. Evet ben kavgadan asla çekinmeyen ama bu yüzden de hep hem kendi başını hem de arkadaşlarının başını belaya sokmayı başaran bir insandı.

Ben Miray Çetin. Daha 18yaşıma yeni girdim. Ailemin maddi durumu iyi olsa bile asla bununla hava atıp inanları aşağı gören insanlar olmamaları sanırım benim bu hayattaki şansımdı ama büyüdükçe üzerimde olan baskıları da azalmış ve pekte beni umursayan bir aile yapısına sahip olamamıştım. Burada umursamaktan kastım beni yormamaları ve bir şeyleri yapmam için zorlamamalarıydı.

Emreler de benim çocukluk arkadaşlarımdı. Emre,  Can ve Deniz bu dünya üzerinde sahip olduğum kardeşim ve Işıldan sonra en mükemmel arkadaşlardı. Işıl ise sanırım bu hayatta iyi anlaştığım yegane kız arkadaşımdı. Kendisi benim aksime şirin, elbiseleri ve pastel renklerini çok seven, derslerinde hep başarılı olmayı beceren, kalbi de kendisi gibi güzel ve masmavi deniz gözleri olan bir kızdı. Emre sanırım arkadaş grubunda her zaman benim yanımda olan ve beni hep belalardan koruyandı. Onunla annelerimiz de arkadaşlardı ve biz beraber büyümüştük. Sonradan ise aramıza Can ve Deniz katılmışlardı. İkisi de ikiz olmalarına rağmen biri birilerinin zıtında bir karaktere sahiplerdi. Can eğlenceli, dünya yansa umurunda olmayan ve derslerini her ne kadar okumadığını söylese de notları iyi olan birisiydi. Deniz ise dışarıdan soğuk ve sert bakışları ile insanları uzaklaştıra da aslında pamuk gibi birisiydi. Siyah rengi ve korku hikayelerini, mangaları ve seri filmleri izlemeyi çok severdi. Ve ben. Mahallede olan kavga mı büyüyordu? Sebebi kesinlikle bendim çünkü insanları gazlamak konusunda üzerime asla tanımazdım.

Renkler ve müzikler benim için o gün olduğum ruh haliydi. Ama dünya üzerinde lila rengi sanırım benim cennet dediğim renkti. Renkli giyinmeyi pek sevmesem de renklere de asla düşman değildim. Bana göre her rengin ve tonun kendi hikayesi ve güzelliği vardı. Mesela kırmızı sadece tutkunun ve aşkın değil, aynı zamanda da içimizde olan gizli duyguların ve fedakarlığın da rengiydi. Beyaz ise sadece barışın ve özgürlüğün değil aynı zamanda saflığın  ve ölümün de rengiydi bana göre. Seri katil dosyalarını ve aksiyon filmlerini izlemeyi, pek fazla bilinmeyen ama kesinlikle şaheser olan grup ve şarkıcıları dinlemeyi ve yemek yemeyi fazla seven birisiydim. Arkadaşlarım enim ikinci ailem hatta ailemden daha fazla zaman geçirdiğim insanlardılar. . Her şeyi onlarla öğrenmiştim ben. Düşüncelerimle beraber karanlık ve arka sokakların olduğu evime doğru yürümeye devam ediyordum. Tam o sırada sesler duymaya başladım. Ara sokaklardan geliyordu sesler. Ve tabi ki bende merakıma engel olamadım ve seslerin geldiği yere doğru gittim. Ağaçların arkasına saklanarak neler olduğunu izlemeye başladım. Dört godoman gibi iri yarı adamlar ellerinde sopa ve silah ile sandalyeye bağlı olan ve yalvaran gözlerle önündeki adamlara bakan çocuğun tepesinde durmuşlardı. Vay şerefsizler vay.

"Abi ne olur bırakın beni"

"Kime yanlış yanlış yapacağına dikkat edecektin koçum. Şimdi mi aklına geldi yalvarmak lan!"

"Abi ben bir şey yapmadım ne olursunuz bırakın beni"

Neler oluyordu burada?. Dört kişinin gücü sadece sıska birine yetmişte ona dalmışlardı. Nasıl bir adaletti bu ya.  Ama benim bu işe bir el atmam lazımdı yoksa göz göre göre çocuğu öldüreceklerdi. Onlara doğru fark etmeyecekleri bir sessizlikte yürüyüp ilerleyip 10 metre kala duvarın arkasında durdum ve beklemeye başladım. Fakat adam elindeki silahın tetiğini çekmeye başladığı anda daha fazla dayanamadım ve içimdeki cesaretin fişek yaptığı bir kaç saniye içinde kendimi ortaya attım.

"Lan dövdüğünüz adamın üç katısınız. Dört kişisiniz bir adama dalmışsınız. Yaptığınız resmen piçlik"

Hepsi aynı anda bana döndüler. Neye uğradıklarını şaşırmış ve suya düşen işleri yüzünden hevesleri kursaklarında kalmış bir ifade oluşmuştu yüzlerinde. En baştaki çocuğun kafasına silah dayayan adam bir süre beni izledikten sonra elindeki silahı çocuğun kafasının üzerinden çekmiş ve diğer üçüne "SU KIZI ALIN BURAYA GETİRİN "diye emir verince hepsi bana doğru gelmeye başlamışlardı. 

Sanırım hesaba katmadığım şeylerden birisi de onların fazla benim tek, ve onların silahlı benim ise boş olmamdı. Fakat zeka ve çeviklik her türlü silahtan daha keskin ve güçlüydü bana göre. Bu yüzden de kıvrak zekamı anında çalıştırdım ve  hemen koşmaya başladım. Bu sokakları tanıdığım için kestirmeden bir yol bulup onları arkamda bırakmıştı. Koşmak her zaman sana ekstradan zaman ve plan yapmak için taktik kazandırırdı. Çok hızlı koştuğum için ciğerlerim ağrımaya başlamıştı. Bu yüzden de ara sokaklardan birinin çöp konteynerlerinden birinin yanında durdum nefesimi düzene sokup tekrar ara sokaklardan az önceki yere gitmeye başladım.

Bana beni yakalamalarını emreden adam şu anda telefonla konuşuyordu. Etrafıma baktığımda yerde bir sopa gördüm ve hemen onu alıp adamın arkasından dolanarak kafasına geçirdim. Sopa adamın kafasına isabet ettiği anda kafası kırılacak sanmıştım fakat adamın kafası değil de sopa kırılmıştı. Bir elimdeki iki parçaya ayrılan sopaya bir de elini kafasına tutup bana öldürecekmiş gibi bakan adama tüm şaşkınlığım ile bakmaya başladım. Oha lan herif adam değil bildiğin çelik kasa çıkmıştı ve ben sanırım naneyi yemiştim. Ama  yaptığım hamle hız ve darbenin ağırlığı yüzünden işe yaramıştı. Adam kafasını tutarak bana baktığı sırada dengesini koruyamamış ve yere düşmüştü. Bende hemen bunu fırsat bilip elleri bağlı sandalyede oturan adamın ellerini çözmeye başlamıştım. Çocuk yüzüme garip ve korkmuş bir ifadeyle baksa da umursamadım ve ellerini çözdükten sonra adam arkasına bile bakmadan koşmaya ve uzaklaşmaya başladı. Yerde baygın yatan adamın elindeki silahı yerde bulduğum poşet ile almıştım. Tam o sırada az önceki adamlar koşarak gelmiş ve bir yerdeki adama bir boş sandalyeye bir de bana bakmaya başlamışlardı. 

Adamlardan birisi hırlayarak üzerime gelmeye başlayınca elimdeki silah ile havaya iki el ateş etmiştim. Ama bu adamları durduracak gibi görünmüyordu. Tam beni yakalamak için tekrar hareket edecekleri sırada etrafta polis arabalarının siren sesleri duyulmaya başlamıştı. İşte şimdi gerçekten de boka basmıştım. Polis arabasından inen polisler ellerinde silah olan üç adamı ve yerde kendine yeni yeni gelmeye başlayan adamla beraber beni de polis arabasına almışlardı. Ah hayır ya yine başlıyorduk işte. Neye mi?

"Kızım sen uslanmayacak mısın ha. Bugün senin buraya kaçıncı gelişin. Bir rahat dur  be kızım artık. Neden kavga çıkarıyorsun hep. Her Allahın günü buradasın. Her seferinde beni kavgalarınla şaşırtmayı nasıl başarıyorsun Allah aşkına Miray kızım. Zanlılardan fazla senin yüzünü görüyorum şu polis dairesinde yeter valla yeter biz yorulduk seni görmekten sen yorulmadın kavgalardan. Senin erkeklerle derdin ne "

"Ahmet amca valla bu sefer benim bir sucum yok.  Tamam diğerlerinde ortalığı karıştıran, ya da kavgayı çığırından çıkaran ben olmuş ola bilirim ama bu sefer suçsuzum ben valla. Bu dördü almışlar bir kişiyi aralarına dövüyorlardı. Bende ona acıdım yardım ettim. Suç bende değil şu gördüğün mallarda"

Ahmet amca Can ve Denizin babasıydı ve benim kavgalarımın en büyük şahidi oydu sanırım. Adamlara doğru döndü ve onlara ters bir şekilde bakmaya başladı.

"Doğrumu söylüyor kız"

"Komiserim kız yanlış anlamış bizi valla. Biz orada arkadaşımıza  şaka yapıyorduk sadece o da bizim arkadaşımız zaten burada büyütülecek ne var ki."

"Hıh. Şaka mı. Ciddi misiniz siz? Silah ve sopalarla şaka yapıyordunuz adama öyle mi? Karşınızda keriz mi var sizin. Boyunuzdan posunuzdan utanın be üç katısınız  dövdüğünüz  adamın  birde gelmiş şaka diyorsunuz. Böyle şaka mı olur.  Valla ben bunlara dalarım komiserim"

''Ya bacım sen bizi yanlış anlamışsın biz orada arkadaşımız bizi kandırdığı için orada ona şaka yapmıştık birazcık korkutmak için hepsi bu''

''Ya siz nasıl şerefsiz insanlarsınız be! Bari yaptığınızı kabullenin de daha fazla gereksiz durumuna düşmeyin ya yeter!''

"Yeter Miray bağırma artık burası kavga ettiğin mahalle değil bende oradaki insanlardan değilim. Herkes bize bakıyor otur yerine ve biraz sakinleş. Daha sonra da seni evine bıraksınlar. Bir daha bu olay tekrarlanırsa ben karışmam"

"Ama komiserim siz bunlara ceza verseniz  falan diyorum yani belki ne dersiniz ha. ?"

"Miray çık hadi kızım"

"Ama"

"Miray çık hadi odadan. Hadi."

Komiserime bak ya beni resmen odasından kovmuştu. Birde polisler suçluları cezalandırır demişler hani nerde ben göremiyorum da ceza aldıklarını falan. Suçluları ayağına kadar getirmişim bir de beni odasından çıkarıyordu onlara ceza verip te hesap soracağı yerde olaya bak ya.

Karakoldan çıkıp yürümeye başlamıştım. Çok garip olaylar yaşamıştım bugün gerçekten de. Az önce kazanmanın vermiş olduğu mutluluğu yaşarken şuan hem sinir hem de korku hissini aynı anda yaşıyordum. Evet korkmuştum çünkü bu magandalardan her şey beklenirdi. O karakoldan ellerini kollarını sallayarak hiç bir ceza almadan çıkacakları takdirde benim peşime düşeceklerinden adım gibi emindim ama hadi hayırlısı.

Ateş Arslan

Telefonu sinirle kapatıp koltuğa fırlatmıştı genç adam. Sinirli bir halde adamlarına emir verdiği ve yapacakları görevleri onlara anlattığı sırada karşı tarafın telefonun onun yüzüne kapatması sinirini daha da alevlendirmişti.  Bu yaptıklarının cezasını onlara ödetmek için adeta sabırsızlanıyordu. Tam o sırada adamlarından en güvenilir olduğu Samet içeriye girmişti.

"Patron adamlarımızı karakola götürmüşler. "

"Ne karakolu SAMET1 . NE DİYORSUN SEN!?"

"Patron az önce aradılar karakoldan geldi. Ortalık karışmış. Polis te bizimkileri  de alarak karakola götürmüş"

"Lan bir işi de ben olmadan  beceremez misiniz lan siz! . Beceriksiz herifler. Bunun hesabını sormaz mıyım ben size ha söylesene! "

Genç adam elindeki telefonu sinirinden dolayı yere fırlatınca telefonun parçalanarak etrafa saçılması saniyeler almıştı. Evden çıkıp arabaya doğru sinirle yürürken aynadaki yansımasına gözleri takılmıştı bir kaç saniyelik . Kanlı hayatından zevk alan bir insandı o. Ellerinde kendi hayatının kanı olan birisi. Duvara yaslanmış sehpanın üzerinde duran köstekli saati alarak evden çıkmıştı. Hayatının dönüm noktasında yakarak kül ettiği hayatından bugünkü hayatına doğru uçup gelen yegane kül parçası o köstekli saati idi. Tüm hayatını ve kendi benliğini bile yaktığı o yangından. Elindeki saat ile birlikte arabasına ilerlemiş ve arabasını çalıştırarak son hızda asfaltı inletecek bir şekilde karakola doğru sürmeye başlamıştı. Sinirden direksiyonu sıkmasını sadece parmak  boğumları beyaza dönünce fark etmişti. Arabasını etrafı polisler ve sinir bozucu siren sesleri olan polis arabaları ile çevrilmiş olan binanın önünde durdurunca  arabadan inmiş ve içeri doğru yürümeye başlamıştı. Yüzüne her zamanki nezaketinden ödün vermeyen ve sahte ifadesini takınıp komiserin yanına girmişti.

A: Merhabalar komiserim. Benim adamları yine alı koymuşsunuz

K: Oo Ateş beyimiz teşrif etmişler. Ne arzu edersiniz?

A: Bir bardak kahvenin  her zaman40 yıl hatırı olduğu söylenilir . Alırım acı bir kahvenizi

K: Lan sen benimle dalga mı geçiyorsun?. Sana bir daha adamlarını yakalarsam senin için hiç iyi olmaz demedim mi ben!?

Genç sinirden delirmemek adına kendisini ola bildiğince ele almaya çalışıyordu .Ayağa kalkıp takım elbisesinin önünü iliklemiş, ardından ise komiserin tam önünde durmuştu. Karşısında ellerini biri birine kilitleyerek ona bakan ellili yaşlarında ve beyazlamaya yüz tutan saçları olan adama bakmaya başladı bir süre. Elini belindeki silahına götürerek hızla almış ve tam alnına doğrultup tetiğini de çekmişti. Yüzündeki korkmuş ifadesi genç adamın  bu günkü eğlencesi olmuştu ona göre. Bir anda silahı sağ tarafında duvarda asılı olan ve üzerinde kanunlarla ilgili yazılar olan tabloya nişan aldı ve BAM!

A: Ben de size dikkatli olmanızı söylemiştim. MazaAllah kalbiniz kaldırmaz ve şuracıkta  kalpten gidersiniz!. Sizi düşündüğümden..!

Arkasını dönüp kapının koluna elini koydu ama açacakken arkasını döndü ve

A: Bu sefer tabloyu parçalamış ola bilir silahım ama kendisi çok yaramaz. Hani diyorum olurda gelecek sefer size döndürmesin hedefini. Dikkatli olun!

Kapıyı çarparak çıkmış ve adamlarının tutulduğu nezarethaneye doğru yanındaki polis memuru ile beraber yürümeye başlamıştı. Memur elindeki anahtarı ile nezarethanenin kapısını açmış ve genç adamlarının yanına girmişti. Adamlarını öldürmemek için içinden kendisini sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Lan bir işi bile hall edemediniz. Elinize yüzünüze bulaştırdınız bütün olayı.  Ben sizi gebertmez miyim ha. Şu halinize bakın. Beyinsizler! Ben size o kadar parayı beni rezil edin ve bir işi bile beceremeyin diye mi ödüyorum LAN!  Kim bu hale getirdi sizi"

"Patron valla bizim bir suçumuz yok. Biz adamı tam hall edecektik.  O sırada baş belası bir kız nereden çıktı anlamadık ama bizi  dolandırdı baya. Daha sonrasında ise adamın kaçmasına neden oldu birde Adem abiyi yaraladı. En son havaya onun silahı ile ateş açınca polisler bastı ve sonra halimiz ortada.

"Bir kız mı sizi bu hale getirdi lan. Benimle dalga mı geçiyorsunuz lan siz! Ne deme bir kızın sizi dolandırması ya. Bu kadar iri adamın gücü yok mu. Siz nasıl utanmaz heriflersiniz lan!. Bide geçmiş karşım bizi bu hale bir kız getirdi diyorsunuz. Sizi bu hale getiren kız kım!

"Patron bizde bilmiyoruz kim olduğunu. Nasıl oldu bizi orda buldu da işe karıştı anlayamadık bile .Ama bizi peşinden koştururken kimliğini düşürmüş bizde onun kimliğini aldık."

Demek adın Miray Çetin.18 yaşını yeni doldurmuş bir kız benim adamlarımı perişan hale getiriyor ve işimizi yarım bırakıyor öyle mi! Görüşeceğiz senle ufaklık. Bakalım kimsin

MİRAYIN Çetin

Bugün gerçekten yaşamadığım kadar olay yaşamıştım. Ailem gün içinde iki kez karakolluk olduğumu öğrenseler acaba nasıl bir tepki verirdiler. Galiba tepki vermezdiler. Beni umursayan var mı beni merak eden de olsun diye düşünüyordum son zamanlarda. Son zamanlarda ailemin artan iş görüşmeleri yüzünden onların yüzünü ayda bir görür olmuştum ve bu benim onlarla arama hem mesafe anlamında hem de duygusal bağ olarak girmeye başlamıştı. Bu olay beni üzüyordu çünkü onları özlüyordum. Kardeşim okuldan geldikten sonra beni bekleyemeden yorgunluktan kanepede uyuya kalmıştı. Onu uyandırmaya kıyamadığım için elime aldığım battaniye ile onu uyandırmamaya özen göstererek üzerini örtmüştüm. Son sınıfa geldiğim için artık derslerime daha fazla odaklanmam gerekiyordu fakat ben ders okumaya başlayınca sıkılan ve odaklanamayan bir insandım. En büyük hayalim ise bilgisayar ve şifreler, hacklemekti. Elime aldığım matematik testinde çalışmam gereken kısımları işaretleyerek kendime kahve aldım ve çalışmaya başladım. Rakamlar, işlemler ve problemler sanırım benim zayıf noktamdı. Uğraşmayı, problem çözmeyi ve cevabı bulmayı çok seviyordum. Beynimdeki tüm düşüncelerden uzaklaşmamı ve daha iyi odaklanmamı, beynimin daha hızlı çalışmasını sağlıyordu sanırım. Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama saate bakınca zamanın uçtuğunu ve gecenin 2 si olduğunu farketmiştim. Masanın başından gözlerimi ovarak kalktım ve odama doğru gittim. Kardeşim de kalkıp kendi yerine yatmıştı. Üzerime pizzalı pijamalarımı geçirip yatağa yattım ve unutmadan alarmı kurarak kendimi uykunun o mükemmel kollarına bıraktım. Sabah zilin sinir bozucu ve inatla çalmaya devam ederek bana işkence veren sesiyle gözlerimi yeni bir güne açtım. Yataktan çıkmak istemesem de zorunda olduğum ve okula da geç kalmak istemediğim için  kalkıp banyoya gittim. Yüzümü yıkayıp odama geri döndüm. Dağılmış saçlar, uyku yüzünden şişmiş suratımla dolabın önüne geçtim ve bugün serbest gün olduğu için siyah eşofman altını ve siyah arkasında yazıları olan sweatimi alarak üzerime geçirdim. Havalar soğumaya yüz tuttuğu için üzerime artık kalın şeyler giyinmeye başlamıştım. Saçlarımı da at kuyruğu topladıktan sonra yüzümdeki izleri kapatmak için pudra ve dudağıma da okulda karşı oldukları için sadece parlatıcı sürerek en son olarak ta parfüm sıkıp odamdan çıktım ve mutfağa gittim. Yine masa üzerinde olan lezzetli kahvaltı ve birde kardeşimin benim için yazdığı not. Aşina olduğum yazıyı okuyup masa üzerine koydum ve yemek yemeden evden çıktım. Başka zaman olsa yemek yemeden bırak evden çıkmayı, masadan kalkmazdım ama eğer biraz daha geç kalmış olsaydım okulda yapmış olduğum devamsızlıklar yüzünden bu sefer gerçekten de okuldan atılırdım.  Okul... Benim cehennemimdi kendisi.  Ama bu sefer şeytana uymayacaktım bu yüzden de doğru okula gittim. İşlenen derslerin sıkıcı olmasından mı bahsetsem, yoksa sevmediğim insanlar yüzünden nefret ettiğim sınıfımdan mı. Allahtan Emre ve Işıl benimle aynı sınıftaydı yoka gerçekten çekilmezdi bu okul benim için. Dersler bitince almam gereken çıktılar olduğu için çocuklardan önce çıktım ve işlerimi hallettim. Ama bu sefer direkt olarak eve dönmedim ve kendi cennetime doğru yol almaya başladım.  Cennetime baktım dışarıdan. Ve ağaç üzerinde yapılmış eve merdivenlerden çıkarak içine girdim. Dışarıya açılan kapısından görünen manzarasının huzuruna bıraktım kendimi. Her kesten ve her şeyden kaçmak istediğimde yaptığım şeyi yaptım yine. Nefesim tükeninceye kadar bağırdım ağaç evden dışarıya açılan kapıdan ormanın derinliklerine doğru. Manzara karşısında büyülenmemek ve huzur bulmamak neredeyse imkansızdı. Bu ağaç evi babam çocukken keşfetmiş ve tüm gençlik yıllarında bile canı sıkıldığında burada takılmış. Annemle burada buluşmaya gelirlermiş o zamanlar. Daha sonra bize göstermişti burasını. Bir kez daha bağırmıştım içten bir şekilde.

''SENDEN KORKMUYORUM HAYAT!!. BENİ ASLA YIKAMAZSINNNNNN!!''

Sesimin yankı yapılışı bile mükemmeldi benim için . İçimdeki nefreti hep bağırarak kusardım. Kulübede biraz daha oyalandıktan sonra havanın kararması ve telefonuma gelen sayısız mesaj ve aranma sonucu eve gitmek için oradan ayrıldım ve evin yolunu tuttum. Telefonuma bakma gereği duymamıştım çünkü bizimkilerin olduğunu ve şuan bizde olduklarını biliyordum. Lanet! Girdiğim karanlık ara sokaktan geri dönüp çıkmak üzereyken arkamdan gelen ve leş kokan adamın sesini duymam üzerine yerimde kala kalmıştım. Anılarım beni ele geçirirken vücuduma dokunan elleri ile ayakta zor durar hale gelmiştim. Kendimi topladım ve yine erkek kimseden korkmayan halime  büründüm

"Bu ne güzellik be. Hey yavrum be. ŞŞtt baksana sana diyorum. Gel beraber takılalım"

Arkamdan gelen sarhoş yüzünden korkarak yürümeye devam ederken o ise susmadan laf atmaya devam ediyordu.

''Sana diyorum bebek baksana hey! Allah neler yaratıyor bee! Güzelliğini benimle paylaş bu gece!''

Ne diyordu lan bu . Allahım sen bana sabır ver. Ağzını burnunu dağıtmamak için kendimi şuan zor tutuyorum. Tamam Miray sakin sakin. Tam o sırada kolumu tutmasıyla bir tane yumruk geçirdim yüzüne. Dengesini kaybedip  yere düşünce bende üzerine atlayıp yüzüne yumruk vurmaya başladım. Tam o sırada nereden geldiğini anlayamadığım darbeyle dengemi kaybedip  yere düşmüştüm.  Başıma aldığım darbe yüzünden gözüm kapanmaya başlıyordu. Elimi başıma götürdüğümde kanadığını gördüm. Taşla kafama vurmuşlardı. Elini ikinci kez kaldırdığı zaman tekrar vuracağını anlamıştım.  Tam o sırada göremesem de birisi ellerini havada yakalamıştı. Bense artık dengemi sağlayamayarak yere yığıldım. Gözlerim bana inat karanlığa teslim olmuştu bile .

Evvettt. Canım okuyucular. Güzel bir hikayeyle karşınızdayım. Desteklerınızı bekliyorum. Okuyan ve votelayan herkese opucukler. Sımdıden tesekkurler. Vote ve yorumlarınızı beklerım.

Continue Reading

You'll Also Like

429K 28.1K 25
17 yıl önce bir kötülük yapıldı, bu kötülük herkesin ruhunda unutulmayacak yaralar bıraktı. Yara alanlar, asıl yaralıya yeni yaralar açmayı umursama...
94.3K 4.4K 12
Yeniden yazılıyor 🥀 Ama bazen yeniden başlamak lazım; O hayatta yaşama sevinci olmayanlardandı. Tek dayanağı abisi olmuştu, annesi'nin sadece öldüğ...
729K 45.4K 50
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
647K 19K 26
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...