MOR 《girl♡girl》

By iliiif

149K 5.3K 649

İki kız. Jo ve Amy. İki farklı dünya. Benzersiz bir aşk. ... More

Introduction
Bir
İki
Tanıtım Videosu
Dört
Beş
Altı
Yedi
Sekiz
Dokuz
On
On Bir
On İki
On Üç
On Dört
On Beş
On Altı
On Yedi
On Sekiz
On Dokuz
Yirmi
KÜÇÜK FİNAL :)
Yirmi Bir
Yirmi İki
Yirmi Üç
Yirmi Dört
Yirmi Beş
Yirmi Altı
Yirmi Yedi
Yirmi Sekiz
Yirmi Dokuz
Otuz

Üç

6.2K 210 25
By iliiif

"Joanne."

Normalde zaten sinir bozucu olan bu isim Amy Smart'ın 'coennnnn' diye telaffuzuyla iyice berbat bir hal alıyordu. Bunu bilerek yaptığını düşünüyordum. Saat 16'e geliyordu. Toplantıdan yeni çıkmıştı ve karamsar ruh hali daha da kararmıştı.

"Bugün mesaiye kalman gerekiyor."

"Ne için?" dedim isyan eder gibi. Zaten bütün gün kabus gibi geçmişti. Ona birkaç saat daha dayanabileceğimi sanmıyordum. Ama anlaşılan Amy Smart farklı düşünüyordu. 

"Dosyaların düzenlenmesi lazım. Ayrıca ilk iş günün için yeterince verimli olamadın."

Küstah kaltak. Ah. Bunu sesli söyleyebilmiş olmayı çok dilerdim ama dilimi ısırdım. Öyle şiddetle ısırdım ki kan tadı geldi. Başımı sakince salladım. Sanki bu konuda onunla tartışmamı bekliyormuş gibi şaşırmıştı.

"Bana söylemek istediğin bir şey var mı?"

"Yok, Bayan Smart."

Başka bir şey söylemesine fırsat vermeden yerime geçtim. Mesai bitti ve herkes evine gitti. Beklediğimin aksine Amy Smart hiçbir yere kıpırdamadı. Koltuğunda oturdu ve dosya dolabını düzenlerken beni izledi. Bunun yapacak daha iyi bir işi yok muydu? Gitmesi gereken bir buluşma? Görmesi gereken kişiler? İşkolik olabileceğini düşünmüştüm. Aslında pek bir şey yaptığı da yoktu. Bir şirketin başında olduğunuz zaman sadece çalışanların yaptıklarını kontrol etmek yeterli oluyordu demek. Kıyak işti. Benim de bir gün o kadar başarılı olup olamayacağımı merak ettim. 

"Joanne."

Farkında olmadan masadan taşıp yerlere dizilen dosyaların yanında diz çökmüştüm. Yerden kalkıp huzuruna gittim.

"Sanırım bu kadar yeter."

Gözüm saate kaydı. 18'e geliyordu. İş başında telefonla ilgilenmek yasak olduğu hiç telefonumu sessize almıştım. Max acıkmış olmalıydı. Oyun oynamak için deliriyor olmalıydı. Hatta tam şu an durmadan kuyruğunu kovalıyor olmalıydı. Onu düşününce yüzüme aptal bir sırıtma geldi.

"Komik olan ne?"

Max'in aptal halini zihnimden savuşturup Amy Smart'a baktım. Yüzünde garip bir ifade vardı. Gülümsemeye benzer. Ama kesinlikle gülümseme değil. 

"Hiçbir şey."

Gidip yerdeki dosyaları topladım ve masamın üzerine koydum. Aslında tek yaptığım doğru dizilip dizilmediklerini kontrol etmekti. Beni boşu boşuna mesaiye bırakmıştı. Buna içerlemiştim. Çantamı alıp Amy Smart'a baktım.

"İyi akşamlar Bayan Smart."

Asansörün kapısı kapanırken alçak sesle mırıldandığını duydum.

"İyi akşamlar, Jo."

Kapıyı tutamadım. Dolayısıyla onunla yüzleşemedim. Aşağı inerken sırıtıyordum. Neden bana bütün gün Joanne diyerek işkence ettiğini artık biliyordum. Beni uyuz etmek için yapıyordu. Bu yüzden bundan rahatsız olsam da ona belli etmeyecektim. Hava soğumuştu. Hemen bir taksi çevirdim ve yorgun argın evime gittim. 

Max üzerime çullandı.

"Merhaba aşkım. Merhaba. Ben de seni özledim."

Resmen beni altına almış boydan boya yalıyordu. Tabi ki çok acıkmıştı ve dışarı çıkmak istiyordu.

"Çok yorgunum, Max. Bütün gün ruhsuz bir kaltakla uğraştım."

Ona kaltak demek içimi çok rahatlatıyordu. Bunu bir gün yüzüne karşı yapmayı da hayal ediyordum. Herhalde beni yumruklardı. Sonra kovardı. Ne yapacağını kestiremiyordum. Nerede yaşadığını merak ediyordum. Yalnız bir başına bir apartman dairesinde mi kalıyordu yoksa ailesiyle müstakil bir evde mi? Yalnız mıydı yoksa geceleri yatağını ısıtan biri var mıydı? Neden bu konu hakkında böylesine katı olduğunu bilmiyordum. Sevgi paylaşılınca artardı. Mutlu değil miydi yoksa? Mesaim bittiği halde neden ben hala onu düşünüyordum ki?

Max tasmasını ağzına almış onu dışarı çıkarmam için adeta yalvarıyordu. Sokaktan yiyecek bir şeyler alırım diye düşünüp çıktım. Park her zamankinden kalabalıktı. Max özgürce koşup oynarken ben de çimenlere uzandım. Karnım gurulduyordu. Dönerken kendime biftekli sandviç alma planı yaptım. Yarın yine iş vardı. Yine meymenetsiz suratlı Amy Smart vardı. Acaba kaç saat uyuyordu? Kahvaltı yapıyor muydu? Yapıyorsa da sadece bir elma yiyordur diye düşündüm. Bana neyse.

Dönerken markete uğradım ve 6'lı bira aldım. Bu akşam televizyonda maç vardı. Onu izlemeyi umuyordum. Ama sandviçi mideye indirip 2 kutu bira bitirince televizyonun karşısında sızıp kaldım. Alarm kurmamıştım. Bu yüzden geç kalmam kaçınılmazdı. Uyandığımda saat 7.40'tı.

"Kahretsin."

Kanepeden kalkarken yere doğru sarkmış örtü ayağıma takıldı ve yere kapaklandım. Alnımı sehpanın kenarına çarptım.

"Ahh."

Bu kadar aptal olduğuma inanamıyordum. Banyoya koşturdum ve saçımı suyun altına soktum. Hızlıca şampuanlayıp duruladım. Kurutup topuz yaptım. Üzerime giyebileceğim en kötü elbiseyi giydim. Alçak topuklu bir ayakkabı buldum ve evden çıktım. Ben çıkarken olayın heyecanına kapılmış Max de hoplayıp havlıyordu. Ofise vardığımda saat 08.15'ti. Amy Smart masama dayanmış beni bekliyordu. Bu sefer kollarını göğsünde kavuşturmuştu.

"Geç kaldın. Yine."

Üzerime giydiğim ucuz elbiseyi süzdü. Anlaşılan hoşuna gitmemişti. Onu memnun etmenin ne kadar zor olduğunu düşündüm. Bunu isteyip istemediğimi bile bilmiyordum. Baş etmesi zor biriydi. Bu kaprislere değer miydi?

Koltuğuma oturdum. Şimdi doğrudan bana bakıyordu. Anlaşılan kıpırdamaya niyeti yoktu. 

"Senin yerinde bir başkası olsa çoktan kapının önüne koymuştum."

Öyleyse beni neden koymuyorsun? Bunu elbette sesli dile getirmedim. Mahcup görünmeye çalıştım. Bundan sonra uyku saatlerime dikkat edecektim. Stajın ilk iki günü resmen geç kalmıştım. Bu çok sorumsuzcaydı. Amy Smart haklıydı. 

"Bugün mesaiye kalacaksın. Yine."

Sızlanmamak için kendimi zor tutuyordum. Uysalca başımı salladım. Bugün üzerinde kırmızı beyaz kareli bir ceket vardı. Boğazına kadar ilikliydi. İçine bir şey giyip giymediğini merak ettim. Altında bacaklarını sıkıca saran siyah bir kot vardı. Ve şaşırarak düz ayakkabılar giydiğini fark ettim. Bugün Cuma olduğu için rahat giyinmiş olabilirdi. Bilemiyordum.

Masasına yürürken beline dökülen sarı saçlarının dalgalanmasını izliyordum. Bugün kabarık bir fön çekilmişti. Oldukça ilgi çekici duruyordu. O masasına yürürken kendi rezil elbiseme baktım. Üzerime zor olmuştu. Kilo almış olmalıydım. 

"Pembe senin rengin değil." dedi bana bakmadan. Ah harika. Şimdi de hangi rengin bana yakışıp yakışmadığına karışacaktı. Kontrol manyaklığı ne kadar da hastalıklı bir şeydi. Neden bana ne giymem gerektiği konusunda talimatlar vermiyordu ki? Böylece onun göz zevkini bozmamayı başarabilirdim. Ajandaya baktım ve çoktan doldurulmuş olduğunu gördüm. Ajandayı doldurmanın benim işim olduğunu sanıyordum. Anlaşılan yanılmıştım. 

Şirket telefonu çaldı.

"Bayan Smart'ın ofisi. Ben asistanı Joanne. Size nasıl yardımcı olabilirim?"

Bu metni belki elli kere ezberlemeye çalışmıştım ama yine de kağıttan okumuştum.

"Joanne. Ben Martha. Bilişimden. Cuma günleri bir bara gidip sarhoş oluruz. Bu yıllardır yapılan bir şirket geleneğidir. Gelmek ister misin?"

İstemek mi? Elbette isterdim. Ama gidemeyeceğimi biliyordum. Mesaiye kalmam gerekecekti.

"Hangi bar?"

"Zulu."

Off. Şehir merkezinde en sevdiğim yerlerden biriydi. Kafamı çevirip uyuz patronuma baktım. Pencerenin önünde dikilmiş, zombi gibi manzarayı izliyordu.

"Gelemem. Mesaiye kalmam lazım."

"Çok fazla mesaiye kalıyorsun. Pekala. Her neyse. Belki sonrasında uğrarsın. Birer bira içeriz."

Telefon kapanmıştı. Martha'nın kim olduğunu düşünürken telefon bir daha çaldı. Açtım ve standart cümlemi söyledim. Cızırtılı bir sesten sonra nefes sesi duydum ve telefon kapandı. İçimden küfürler ederek telefonu kapattım. 

"Joanne."

Hafif topuklunun üzerinde gidebileceğim kadar hızlı gittim. 

"Öğleden sonra gideceğim toplantıya senin de gelmeni istiyorum."

Ajandayı gözümün önüne getirmeye çalıştım. Nereye gidecekti ki? Ben cevap vermeyince bana döndü.

"Dernek toplantısına." dedi sanki ben gerizekalının tekiymişim gibi. Bariz olanı bilmiyormuşum gibi. Amy Smart başkalarının canını sıkmakta yüksek lisans sahibi biriydi. Ve bu, bugüne kadar yanına kar kalmıştı. Kimse ona haddini bildirmemişti. Belki de herkes paranın kölesi olmuş ve kıç yalamaya devam etmişti. Her ne kadar bu işi çok istesem de ben onlar gibi olmayacaktım. Onunla çalışacaktım. İsteklerini, makul isteklerini yerine getirecektim ama onun kölesi olmayacaktım. Kaprislerine katlanmayacaktım. 

"Kahve." dedi sabırsızca. Koltuğuna oturdu. Mutfağa gidip kahvesini yaptırdım. Fincanı tamamen doldurmalarını engelledim. Böylece hiç dökülmeyecekti. Kahvesini önüne koyduğumda suratını buruşturdu. Beni azarlayacağını sandım ama ağzını açmadı. 

"Pazarlama departmanına git. Harold'ı bul. O sana bir iş verecek."

Şimdi de beni başından savıyordu. Hareketlerine akıl sır ermiyordu. Ayaklarımı sürüye sürüye Harold denen herifi bulmaya gittim. Harold orta yaşlı, gözlüklü, ayva göbekli garip bir adamdı. Elleri klavyanin üzerinde kayarcasına hareket ediyordu. Ben gittiğimde kafasını döndürüp bana baktı ama parmakları hareket etmeye devam etti.

"Selam." dedi sırıtarak. Hala sivilce çıkarmasına bir anlam veremedim. Yaşı 30'dan fazla olmalıydı. Parmağında yüzük yoktu. Yani bekardı. Bu tiple daha uzun bir süre bekar kalacağını tahmin ediyordum. 

"Merhaba. Harold, değil mi?"

"Oh evet." dedi ellerini zorlukla durdurarak. Kalkıp elimi sıktı.

"Joanne."

"Sadece Jo."

"Memnun oldum, Jo. Bayan Smart sana ne yapman gerektiğinden bahsetti mi?"

Başımı salladım. Pazarlama departmanındaki fısıltıları duyabiliyordum. Neden bizi izlediklerini bir türlü anlamamıştım. Gerçi bu ben nereye gitsem oluyordu. Önce bunu yeni olduğuma bağladım ama sonra tuvaletteki konuşmalara şahit oldum.

"Yeni gelen kızın asistan yapılması hakkında bir dedikodum var." diyordu birisi.

"Ya söylesene. Çatlatma adamı."

Tam çıkmaya hazırlanıyordum ki vazgeçtim. Dedikoduyu duymak istiyordum.

"Smart ondan hoşlanıyormuş."

"Ne demek hoşlanıyormuş?"

"Hoşlanıyormuş işte. Onu çoktan kovması gerekirken yanında tutuyormuş. İki gündür geç geliyormuş. Sen geç gelen birinin burada kaldığını hiç gördün mü?"

Gülüştüler ve seslice tuvaleti terk ettiler. Ben klozetin üstüne çöküp kaldım. Düşüncelere dalmıştım. Bu dedikodu beni beklemediğim şekilde etkilemişti. Ne demek hoşlanmak?

"Nerelerdeydin Joanne? Sen tuvalete gideli yarım saat oldu."

Amy Smart ofisinde huysuz huysuz dolanıyordu. Şimdi ona bakınca az önce duyduklarım beni tedirgin etti. Herkes bana ayrıcalık tanındığını düşünüyordu demek. Bunu hak etmediğimi ama Amy Smart'ın ilgisini çektiğim için kaldığımı düşünüyorlardı. Bu gerçekten moral bozucuydu. Ben o ne isterse yerine getiriyordum. İyi bir asistan olmaya çalışıyordum. Belki biraz geç kalıyor olabilirdim ama iyi hizmet ettiğimi düşünüyordum. Demek ki yanılmıştım.

"Bayan Smart?"

Sözünü bölmeme şaşırdı. O sırada bana bir şeyler söylüyor olmalıydı. Ben kendi düşüncelerimden onu duyamamıştım.

"Söylediklerimi dinlemiyor muydun?" dedi öfkeyle. Masama yaklaşmıştı.

"Hayır efendim. Başka bir konuda düşünüyordum."

"Patronunu dinlememen için ne gibi bir konu beynini meşgul ediyordu Joanne?"

Yutkundum. Pes ettiğimi düşüneceklerdi. Kaçtığımı, korktuğumu. Ama bu, beni hiç rahatsız etmedi. Benim işi hak etmediğimi düşünmelerindense bir korkak olduğumu düşünmelerini tercih ederdim. 

"Bayan Smart ben işten ayrılmak istiyorum."

Amy Smart bir anda sakinleşti. Sert yüz ifadesi anında yumuşadı. Üzerini gerekmediği halde düzeltti. Kollarını göğsünde kavuşturmamak için zor duruyor gibi görünüyordu.

"Neden?" dedi keskin bir sesle. Sanki nedenini merak ediyormuş gibi. Amy Smart'ın beni umursayıp umursamadığını bilmiyordum ama umursamadığını düşünüyordum. Bana ihtiyacı yoktu. Zaten en başta neden beni işe aldığını da bilmiyordum. 

"Bana verdiğiniz bu fırsat için teşekkür ederim. Birçok kişinin bu şirkette çalışmak için nelerden vazgeçebileceğinin farkındayım. Ama..."

Yutkundum. Tekrar. Söyleyeceklerimi hiç düşünmemiştim ve ağzıma ne gelse söylüyordum.

"Bu pozisyonu hak etmediğimi düşünüyorum. The Hill'de çalışmak benim rüya işimdi. Lise yıllarımdan beri istiyordum ama..."

"Sana ne söylediler?" diye sözümü kesti. Şaşırdım. Ne diyeceğimi bilemedim.

"Hiç. Hiçbir şey. Sadece..."

"Yani kaçıyorsun."

Sanki her şeyden haberi varmış gibiydi. Her şey derken sanki duyduğum şeyleri biliyormuş gibi. Buna ne gibi bir cevap vermem gerektiğini düşündüm.

"Ben korkak değilim." diyebildim. Masama biraz daha yaklaştı. Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu.

"İspat et. Kal."

Bunu öyle bir imayla söylemişti ki. Sanki kalmamı istiyor gibiydi. Aklım karışmıştı. Kalmak istiyordum. Her şeyden çok istiyordum ama gitmem gerektiğini de biliyordum. Bana özel davrandığını düşünüyorlardı. Sanki biz... Sevgiliymişiz gibi. Bu düşünce tüylerimi diken diken etti. Bunun olma olasılığının mı yoksa olmama olasılığının mı beni ürküttüğünü bilmiyordum. Amy Smart'a hayrandım. Hatta ona tapıyor bile olabilirdim. Ama aynı zamanda ondan hoşlanmıyordum. Kabadayı olmasını ve dominant karakterini sevmiyordum. İnsanları ezmesini sevmiyordum. Kaba olmasını ve duygudan yoksun olmasını sevmiyordum.

"Kalamam." dedim başımı iki yana sallayarak. "Teşekkür ederim. Bayan Smart."

Ayağa kalkıp elimi uzattım. Bir an bile elimi sıkacağını düşünmemiştim. O da sıkmadı. Bana arkasını döndü ve masasına yürüdü. Yürürken öfkeyle nefes verdiğini duydum.

"Git o zaman!" diye bağırdı. Çantamı alıp masamın üzerindeki eşyaları içine doldurdum. Ben asansöre ilerlerken tekrar seslendi.

"Muhasebeye uğra. Paranı versinler."

Para falan istemiyordum ki. Sadece başımı salladım. Lobiye indim ve River ile karşılaştım. Ayakkabılarımı çıkarıp elime almıştım. Şimdiden ayaklarımı epey ağrıtmıştı. 

"Joanne. Nereye gidiyorsun?" dedi şüpheyle. Dedikoduları duyduğundan emindim. 

"Ayrılıyorum. Seni tanımak güzeldi, River."

El sıkıştık. Şaşırmadığını fark etmiştim. Biliyordu. Anlaşılan 2 günde dönen dedikoduları en son ben öğrenmiştim. Bu canımı sıktı ama artık The Hill ile ilişkim kalmamıştı. Kapıdan çıktım ve yağmur yağdığını fark ettim. Bir taksi bulma umuduyla caddeye indim. Ayağımda ayakkabı olmamasını ilgi çekici bulan birkaç kişi dönüp bana baktı.

Eve gittiğimde Max sıkıntıdan delirmişti. Beni erkenden evde görünce sevinçten çılgına döndü. Üzerimi çıkarıp duşa girdim ve kendimi bir süre kaynar suyla cezalandırdım. Derime değen ateş gibi su düşünmemi engellemiyordu. 

Hoşlanıyormuş.

Amy Smart gibi muhteşem bir kadın benden neden hoşlansındı ki? Hiçbir özelliğim yoktu. Basit, sıradan biriydim. Daha önce hiç sevgilim olmamıştı. Çok çirkin olduğum için değil, kimseden hoşlanamadığım içindi. Birkaç erkek bana çıkma teklif etmiş ama ben kendimi buna bir türlü ikna edememiştim. Tek randevum lisedeki bahar balosuydu. Beraber gittiğim Matt Donovan bir daha benimle konuşmamıştı. Bana çok tuhaf biri olduğumu ve benden korktuğunu söylemişti. O zaman erkeklerle olan ilişki sınırımı çekmiştim. Ben onlardan uzak durdukça onlar da benden uzaklaşmıştı. Böylece hep yalnız kalmıştım.

Erkeklerden hoşlanıp hoşlanmadığımı bile bilmiyordum. Herhangi biri bana yakışıklı ya da seksi gelmiyordu. İlgimi çekmiyordu. Belki de bende bir sorun vardı.

Max'i yürüyüşe çıkardım. Hava hala nemliydi. Islak çimlerde koşturdu, yuvarlandı, eğlendi. Anlaşılan bir tek onun keyfi yerindeydi. Hafta sonu için bulduğum bir iş vardı. Staj için daha düzgün kıyafetler alabilmek için 2 gün tezgahtarlık yapacaktım. İptal etmenin anlamı yoktu. Ekstra birkaç dolar işime yarardı. Sabah erkenden uyanıp işe gittim.

Her yer The Hill gibi değildi. Saatine 100 $ ödemiyordu. Dahası insanı deli gibi yoruyordu. Bir giyim mağazasıydı. Sabahtan akşama kadar kıyafet katlamam gerekiyordu. Müşteri kitlesi orta halli ailelerden oluşuyordu. Bir tür zincir mağazaydı. Eyaletin birçok yerinde şubeleri vardı. Bluzları bitirip pantolonlara geçtim. Sırtım ağrıyordu ve bunu sadece 20 $ için yapıyordum. Bu beni öfkelendiriyordu. Daha dün saati 100 $ a çalışıyordum.

"Joanne."

Beni mağazadaki kimse Joanne adıyla bilmiyordu. Herkese adımın Jo olduğunu söylemiştim. Şaşkınlıkla döndüğümde Amy Smart'ı karşımda buldum.

Multimedya Joanne Moore



Continue Reading

You'll Also Like

36.8K 4K 52
İflas eden babasına maddi yardım için hayallerinden vazgeçen müzisyen bir kız. Yeni semtindeki tekinsizlikten korkan Bilgi çok istemese de işine gitm...
457K 24.2K 57
Alışılmışın biraz dışında olan bir gerçek aile kurgusudur. Yani,nasıl anlatılır bilmiyorum.Ama galiba "Gül" ailesinden değilim. Biliyordum. Benim gib...
29.9K 1.8K 56
Bir hukuk öğrencisi olan Camila Cabello, her gün geçimini sağlamak için mücadele eder. Yaşındaki diğer gençlerin aksine, asla kulüplere gitmez, bu ne...
3.2K 360 13
kendi halinde takılan özlem'in hayatı, yeni sınıf arkadaşı melis'e verdiği bir dal sigaradan sonra tamamen değişmişti. gxg!!!! ❗bu kitapta argo kelim...