VAMPİRİN GÖZYAŞLARI #Wattys20...

By mrsiceblue

42.6K 606 691

« 30 yaşındaki Jade 7 yıl önce paranormal bir şekilde öldürülen sevgilisinin katilini araştırırken bütün del... More

❝ TANITIM ❞
2. Bölüm - ''O'nu gördüm."
3. Bölüm - "Sen Kimsin, Nesin?"
4.Bölüm -"Karanlık kişilik"
5. Bölüm - "Kolye"
6.Bölüm - "Bana benziyor..."

1. Bölüm "Mektup"

12.5K 110 167
By mrsiceblue

ARKADAŞLAR YANLIŞLIKLA BÖLÜMÜ SİLDİM NOLUR DESTEK VERİN YENİDEN BEĞENİN :(

Yıl 2015 ve soğuk bir ocak ayındaydık. Blake pencereden sokağa göz gezdirirken, insanların bir karmaşa içersinde olduğunun farkındaydı. Korku içinde oraya buraya koşturan insanlar, polis arabalarının sinyal sesleri ve durmadan yanıp sönen rengarenk ışıkları. Evet, oradadaki karmaşa yine onun yüzündendi. Onlar onu arıyorlardı. Onlar, ondan gerçekten korkuyorlardı. Yok olmasını istiyorlardı. New York sakinlerinin korkulu rüyasıydı o.

Dudaklarındaki ukala gülümsemesini biraz daha büyütmüştü. Elindeki kadehten şarabının son yudumunu alırken gözlerini bir anlık olsun kapatmayı denemişti. Herşey onun gözünden çok daha farkıydı. Bizleri daha çok yiyecek gören bir varlık, ne kadar insan olabilirdi ki? Evet. O bir vampirdi.

Bu gün onun için yine ava çıkma zamanı gelmişti. Herkesin sakinleşip kendi köşesine çekildikleri zamanda ortaya çıkar, avı için yeni hedefler alırdı. Şimdi olacağı gibi.

Onsekiz katlı binanın çatısından insanları gözetlerken gözüne çarpan ve daha onbir yaşındaki bir kız çocuğu, bu sefer onun yiyeceği olacaktı. Çatıdan aşağıya hışımla atlayıp, ışık hızında çocuğu kollarına aldıktan sonra gürültülü sokaktan ayrılmıştı. Genç kan tüketirse, bu ona daha çok direnç verir diye düşünüyordu.

Kollarına aldığı çocuğun yalvarışlarını kulak ardı ederek, keskin dişlerini onun boynuna saplamıştı. Saniyeler sonra çocuğun kesilen nefesinin ardından gelen kıkırdama sesiyle hayatı son bulmuştu.

Blake kanı son damlasına kadar içtiğinden emin olduktan sonra, çocuğun boynunu dudaklarından azad etmişti. Daha sonra çocuğun başını avuçları arasına alıp seri bir şekilde boynunu kırmış, onu olduğu yere bir çöp gibi fırlatmıştı.

Elinin tersi ile dudaklarındaki kanı silmışti. "Seninle işim bitti ufaklık." Yine o pis gülüşü yüzündeydi. Ilımlı yağan kar yerde yatan çocuğun cansız bedenini usulca kaplıyorken, bir sure izlemiş ve daha sonrasında oradan yok olmuştu.

* * *

"Ah, tamam anne tamam. Telefonumu aldım. Oradan arayacağım seni." Kulağıma sağ omzumla bastırdığım telefonum, kayıp düşecekti neredeyse.

Ellerim bavulu çekiştirirken acımış, avuç içlerim kızarmıştı. "Anne! Biz boşandık bu bizim kararımız... Bana güvenmesi gerekirdi! Öne sürdüğü tek şey geçmişimi unutamamış olmam. Hı hı evet." Konuşurken bir yandan ise, bavulu arabamın bagajına yerleştirmeye çalışıyordum.

"Hayır anne kızını tanıyorsun üzülmüyorum. Aştım artık bunları. Hadi kapatıyorum ben." Küçük çaplı kahkaha atarak telefon konuşmamı bitirmiştim. Telefonu kulağımdan çektiğimde ise derin bir nefes alarak kafamı gökyüzüne doğru kaldırmıştım.

Üç yıllık eşim Jack, isimlerimizin benzerliği ile övünen ve aynı zamanda Leo öldükten sonra benim ilk psikoloğum olan kişiydi. Onu gerçekten sevdim, değer verdim. Bu dünyada en çok saygı duyduğum insandı. Ve nedense hala ona karşı saygım ve sevgim sonsuz bir şekilde devam etmekteydi. Neden mi? Çünkü ayakta durmam için çok çabalamıştı. Ağladığımda yanımda, güldüğümde ise karşımdaydı. Ne tarafa dönsem onu gördüm. Onu gerçekten sevdim. Şimdi ise, herşeyin sonuna gelmiştik.. Leo'da olduğu gibi acıtmasa da, buda acıtmıştı. Benden ayrılmasının sebebini tam söylemese de, ona duyduğum şeyin aşk olmadığını biliyordu. Her zaman ona aşık olmamı beklediğini biliyordum ama yapamamıştım. Ben Leo'dan sonra bir daha sevemezdim. Kalbim ben istemeden mühürlenmişti.

Düşünceli bir şekilde arabaya binmiştim. Direksiyona ellerimi götürdüğümde aniden evde unuttuğum bir şey olduğu düşüncesine kapılmıştım. Sanki bir şeyler beni o eve geri götürüyordu. Bu son girişim olacaktı. Şüphelerimin beni eve sürüklediğini biliyordum. Hızlı adımlarla apartmanın kapısından içeri girmiş ve hızla kendimi eve yeniden atabilmiştim. Etrafa bakınırken aklımdaki düşüncem beynimi kemiriyordu. Onun beni aldattığını düşündüğüm için bir delil bulmak istiyordum. Eşimin çalışma odasına girmiştim. Aynı zamanda beni ilk misafir olarak ağırladığı odaydı. Bu odayı seviyordum. Duvarlarına acılarımı, gözyaşlarımı ve kederlerimi kazımıştım...Buraya gelen bir çok hasta gibi.

Düşünürken bir yandan ise gözlerim birşeyler arıyordu. Dayanamayıp, hep yapmak istediğim birşeyi yapmıştım. Odayı düzenli bir şekilde taramıştım. Kendimi kusursuz bir soyguncu gibi hissediyordum. Çalışma masasına geldiğimde hızımı almadan çekmeceleri kapatıp açmıştım. Ve sonunda bir şeyler bulduğumu sanmıştım. Gözlerim iyice açıldığında şaşkın bir şekilde çekmecedeki orta boy gri kutuya kesintisiz bakmaktaydım. "Ne var bunun içinde!? Tanrım! Delirmek üzereyim kesin beni aldatıyor." Kendi kendime söylenirken, elime aldığım kutuyu açmaya çalışıyordum. Aniden açıldığında içinden birkaç parça gereksiz not defteri ve küçük not kağıtları yere saçılmıştı. Toplamaya çalışmış, her şeyi yerine bırakmıştım. Önümde duran zarfı da alıp içine koyacakken, fikir değiştirmiş ona bakmaya karar vermiştim. Okumaya başladığımda, sanki başımdan aşağı bir kova kaynar su boşaltılmıştı. Kollarım iki yanıma düşmüş, gözlerimdeki yaşları durduramamıştım.

- Leo'nun ağzından;

" Jade, benim minik meleğim... Seni öyle çok özledimki, tarifsiz duygularımı anlatacak kelimeler bulamıyorum. Affet. Sen haklıydın vampir denilen kan emiciler gerçekten var. Bütün bu olanların sebebi onlar. Sana inanıyorum artık.

Her zaman buluştuğumuz yeri biliyorsun. Mavi göl. Oraya git ve orada ismimizin kazılı olduğu ağacın altında flash belek var. Onu polise tesilm etmeni istiyorum. Lütfen bunu yap. Sakin ama sakın bilgisayardan açıp bakmayı deneme IP adresine ulaşabilir o köpek. Sevgilim, bunlar düşündüğümüzden daha tehlikeliler. Bunu benim için yap. Beni arama lütfen. Sadece seni hayatımın sonuna kadar seveceğimi bil.

Jade, ben seni asla terketmedim. Ben seni korumak istedim."

Orayı öylece dağınık bırakıp, oradan hışımla ayrılmıştım.

Olayın şokundan çıkamıyordum. Ağlamamın önüne geçemiyordum canım acıyordu. Lanet olsun kendimden nefret ediyordum. Aynı zamanda eşim Jack'i bunu benden sakladığı için öldürebilirdim. "Neden!? Neden bu kadar geç neden!?" Arabayı nereye sürdüğümü bile görmüyordum. Gözlerim doldukça arabada sesli şekilde bağırarak ağlamıştım. Sakinleyemiyordum. Kalp atışlarım ve heyecanım içimde patlamak üzere olan bir bombanın harakete geçmesini sağlamıştı sanki. Yaklaşık otuz dakika sonra Leo'nun bahs ettiği bölgeye gelmiştim.

"A a a ğacımız..."

Bir yıkım daha. Ağacımızı kesmişlerdi. Kendimden nefret ediyordum. Onun bana emaneti olan hiçbir şeye sahip çıkamamıştım. Dizlerimin üstüne çökmüştüm. Kalbimin acıdığını ve vicdanımın acımı körüklediğini hissediyordum. Hıçkırıklara boğulduğumda dudaklarımdan kesintilerle çıkan sözlerimi Leo'ya iletmek istercesine, yüzüme vuran rüzgara bağırmıştım. "Leo! Leo! Sen değil, ben seni terketmişim... Benden nefret et Leo!" başım önüme düşmüş, gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı süzülürken fısıldamıştım. "Sen beni korumak isterken.. Ben..." Telefonumdan gelen ani titreşimle dikkatim dağılmıştı.

"Efendim anne? Hayır ağlamıyorum." Annem ağlamamdan çok endişelenirdi. Çünkü Leo kaybolduktan sonra, birçok kez intihara kalkışmıştım. "Burnum dondu burnum! Ah, burası çok esiyor. Grip oldum olacağım." Cümlemin ardından çektiğim küçük çaplı kahkaha onu ınandırmışmıydı acaba? Tabiki de inanmamıştır. Ama yapacak başka bir şeyim yoktu.

Telefonu kapattıktan sonra bir şekilde sakinleşmeye çalışmıştım. Flashi bulmak için her yeri aramış, fakat hiçbir şekilde ona ulaşamamıştım. Leo benim için hayatını kurban etmiş gibi görünüyordu. Kayıplara karışmıştı. Tam tamına yedi yıl oluyordu. 2007 ve 2008deki günlerimizi hatırladıkça canım yanıyordu. Arabamın kapotuna yaslanıp başımı gökyüzüne doğru kaldırmıştım. Düşündükçe daha çok karışıyor, daha çok pişmanlıklar duyuyordum. Belki de bir ihtimal onu bulabilirdim. Aniden dikkatim dağılmıştı düşünceli bir şekilde heyecanlanmıştım. Oradan ayrılırken sonkez arabamın aynasından geriye doğru baktım. Hayır, duygusallığın sırası değildi. Arabanın hızını son hadde kullanıyordum. Acaba bir ihtimal gerçekten yaşıyor olabilir miydi? Yaşıyorsa gelememesinin nedeni ne? gerçekten vampirler tarafından esir mi alındı? Peki ya bu flash bellekte neyin nesiydi!? Tanrım adeta delirmek üzereydim.

Yaklaşık yarım saat süren karmaşık yolculuğumun sonuna gelmiştim. Derin bir nefesi ciğerlerime doldururken firene basarak öylece yerime çakılı kalmıştım. Birkaç saniye öylece bekledikten sonra seri bir şekilde arabadan dışarı fırlayıp, doğruca mahkemenin kapısından içeri girmiştim. Leo'nun dosyasına yeniden bakılması için bir dilekçe yazmıştım. Ne hikmetse bu sefer işime göz gezdireceklerinden eminiyet kazanmıştım. Elimde delil vardı. Ama yine de tuhaf giden bir şeyler vardı. Kime Leo Christopher ile cümleye başlasam, donup kalıyordu. Tanrı aşkına bu da nesi! Leo'yu çok iyi tanıdığımı umarken bana hayal kırıklığı yaşatıyorlardı. Onun nasıl bir gizemi vardı? Sanki herkes onun ölümünün ardındaki esrarengiz olayların ortaya çıkmasından korkuyor gibiydi. Bu beni daha çok işkillendiriyordu. Leo'nun yaşadığına her bir vakada daha çok inanmaya başlamıştım.

Leo... Artık kesinlikle emindim. O yaşıyordu. Peki neredeydi? Bu işin peşini bırakmayacaktım.

O günden sonra her gün iş çıkışı kütüphaneye uğruyordum. Tüm günümü orada vampirleri araştırarak geçiriyordum. Sevgilimi nasıl bir varlık kaçırmıştı bunu kesinleştirmem gerekiyordu. Leo'ya ulaşmak için tek şansım buydu. Onu kaçıran vampirleri bulacaktım. Leo hiçbir zaman vampirlerin varlığına inanmamıştı. O doğa üstü hiçbir şeye inanmazdı. İlk defa ondan onlara inandığına dair birkaç kelime duyuyordum gerçekten geç kalmıştım. Ama eğer Leo'ya birşey olduysa, işte bu ihtimali düşünmüyordum.

Sayfaları yavaşça geçerken, gözüme bir paragraf takılmıştı.

"Vampirlerin zayıflıkları neredeyse yok denilebilecek kadar az olsa da, güneş ışığı, sarımsak ve haç onların uzak durması gereken en önemli üç şeydi."

Sayfaları hızlı hızlı geçmiş, 250ci sayfada durmuştum.

"Henüz hiçbir vampirin ağladığına dair bir kanıt sunulmasa da, bir başka söylentilerde vardı. Söylentiler onların en büyük zayıflıkları ağladıkları an ortaya çıkar diye idda ediyordu. Bir vampir ağlarsa, onun tüm doğa üstü güçleri geçici olarak yok olur ve savaşacak gücü kalmaz. Tabi bunların da sarımsak, güneş ışığı ve haç kadar asılsız birer söylenti olduğunu unutmamak gerekir."

* * *

Aradan sadece bir hafta kadar kısa bir süre geçmişti. Gözlerimi araladığımda saatin kaç olduğunun farkında değildim. Vücudum adeta beni taşımak istemiyordu. Yatakta sırt üstü dönerken yukarı sıyrılan tişörtümü aşağıya doğru çekmiştim. Ayağı kalktığımda aşağıya inip annemin mutfakta bir şeyler hazırladığını görmüştüm.

Sabahları güne öyle filmlerdeki gibi mutlu başlamayan tiplerdendim ben. Somurtur ve ayılana kadar tek kelime etmezdim. Günaydın kelimesine bile zar zor cevap veren bir insandım. Kahve kokusunun güzelliği tüm evi sarmıştı. Gözlerimi anlık kapatmış, yanaklarıma doldurduğum havayı dışarı savurmuştum. Çok yorgundum.

Annem beni görünce gülümsemişti. "Günaydın!" Dedikten sonra cevap beklemeden önüme bir takap koymuştu. Halen yüzümdeki somurtkanlığım işlevine devam ediyordu. Annemin yanına yaklaşıp önce ona olanlardan bahsetmeyi düşünmüş, daha sonra ise vazgeçmiş yerime oturmuştum. Onu bu işe karıştırmayacaktım. Yeniden Leo için üzüldüğümü öğrenirse yıkılır bunları ona tekrardan yaşatamam.

Annemle beraber kahvaltı etmeye başladığımızda annem beni kendi elleriyle besliyordu. Kıyamam gerçekten Jack'ten ayrıldığım için üzgün olduğumu sanıyordu.

"Anne tamam çok koyma. Doydum bak göbeğim şişti." Gülüşmelerimiz sadece kısa süreyi almıştı. Ani çalan kapı zili ile birbirimize bakmıştık. "Ben bakarım kuzum. Sen yemeğine devam et." Annem masadan kalktığında üzerimi değiştirmek için yukarıya çıkmıştım. Üzerime siyah bol bir tişört ve altına kot pantolon giymiş odadan dışarı çıkmıştım. Bir takım erkek seslerini duymuştum birisi adımı anmıştı. Aşağıya koşarak indiğimde hızlıca onların karşısına geçmiş. Heyecanlı bir şekilde "Jade Russel ben." Elimi uzatarak onlara selam vermiştim. İçeri geçtiğimizde annemin tuhaf bakışları altındaydım. Ona gözlerimle sonra anlatıcam anlamı taşıyan işaretler verince, sinirli bir bakış atmıştı.

"Dilekçeniz gözden geçirildi." Karşımda duran esmer uzun boylu polisi heyecanlı bir şekilde dinliyordum. Masanın üzerine bir takım evraklar, Leo'nun dosyası ve bana yazdığı mektubu koymuştu. "Her şey en deriniyle araştırıldı ve delillere ulaşıldı. Hepsi bu dosyanın içinde." Bana uzattığı dosyayı birkaç saniye şaşkınlıkla izledikten sonra almıştım. İçimde garip bir his vardı. Dosyayı açtığımda onun öldüğünü kesinleştirecek hertürlü delil vardı. Üzülecek zaman bile bulamamıştım. Sinirden ayağı kalkıp onlara bağırmaya başladım. "Ne demek ya bu!? Bir haftada ne buldunuz yedi senede bulamadığınız ne buldunuz? O zaman neden yedi sene boyunca bunların üstü kapatıldı!?"

Adeta nefes almadan konuşurken elimdeki dosyayı koltuğa fırlatarak sesimin tiz noktalarına çıkmıştım. "Bakın bu kişi yedi yıl once kayıplara karıştı! Bize öldü denildi fakat hiçbir delil sunulmadı. Burada yazan şeyler sadece saçmalık. Onunla evleneceğimiz saatte neden intihar etsin? Bunu nereden uydurduğnuzu gerçekten merak ediyorum. Yedi yıl önce bana ölmeden veya kaybolmadan mı desem.. Her neyse, yazdığı mektubu buldum. Gördüğünüz gibi orada ciddi bir konudan bahsediyor. Belki de bir cinayete kurban gitmiş veya mektupta yazılı olduğu gibi vampirler tarafından rehin alınmış olabilir ama siz bana geçmiş onun ailevi nedenlerden dolayı inti-" Genç memur sözlerimin devamını getirmeme izin vermemişti. "Vampirler? Hanım efendi neden gerçekleri göz ardı ediyorsunuz? Acınızı anlayabiliyorum ama gerçek olan bunlar." Onu dinlemek istemiyordum. Sadece gözümü boyuyorlardı. Bu kadarı fazlaydı. Ağzımı onu susturacak birkaç cümle için açtığımda öbür memur sözümü keserek elindeki evraklara bakarak mırıldanmıştı. "Bir sene öncesine kadar nevroz tedavisi almışsınız.." Sinir krizimin önüne geçemiyordum. Haklıyken haksız durumuna düşecektim. Parmaklarımı saç diplerime geçirirken "Bunun bu konu ile ne alakası var!?"diye yüksek sesle inlemiştim.

"En azından sizin psikolojik tedavi aldığınızı bildiğimiz halde sizin dilekçenizi değerlendirdik." Bir an başımdan kaynar sular boşaltılmış gibi oldum. Sakinliğimi korurken sesimin titremesini durduramıyordum. "Siz bana şimdi ruh hastası mı demeye çalışıyorsunuz!? Yani bunların hepsini ben mi uydurdum!?" Diğer sarışın ve sakallı, bir o kadarda memura benzemeyen adam bana doğru yaklaşıp birşeyler gevelemeye çalışmıştı. "Bu ne cüret!" diye bağırmıştım. Cümlelerime daha sakin girdiğimde "Vampirler var! Onlarda bizim gibi görünüyorlar. Tek farkları kan içmeleri" Derken onlar beni dinlemeden kapıya doğru yürümüş ve oradan çıkmışlardı. "Beni umursamazdan geliyorsunuz ama bir gün dediklerimi size kanıtlayacağım! O lanet olası flashi bulup oraya getireceğim göreceksiniz!" Sözlerimin ardından onları gözlemlemiştim. Sarışın memur bir iki saniye duraksamıştı. Arkasını bana döndüğünde diğer memurlar dışarı çıkmıştı. Onların uzaklaştığından emin olmuş bana doğru birkaç adımda yaklaşmış ve gözlerimin içine sinsi bir şekide bakmış "Sana bir şey diyim mi? Sevgilin de senin gibi her şeyi fazla kurcalıyordu." diye fısıldamıştı. Gözlerim irice açıldığında bana pis bir şekilde sırıtıp geri geri yürüyerek kapıdan dışarı çıkmıştı. Şoku atlatamıyordum kendi kendime birkaç cümleyi kekeleyerek zor söylemiştim.

"Bu da ne demek oluyor?"

Aslında herşey yeni mi başlıyor veya bitiyor muydu bilmiyordum ama ben artık bu işe çoktan karışmıştım.

BÖLÜM SONU

( Sevgili vampir hayranları okurcanlarım okuduktan sonra eleştirilerinizi almak isterim. İyi okumalar umarım beğenirsiniz ^^)







Continue Reading

You'll Also Like

132K 4.3K 38
İki genç kız. Yedikleri haltlar yüzünden erkek lisesine gitmek zorunda kalırlarsa ne olur? Yeni aşklar? Yeni arkadaşlıklar? Ve gerçekler. Acıtan g...
2.4M 107K 45
Vampir içinde #1-15.12.2016- Vampir içinde #4-15.06.2017- Vampir içinde #2-15.06.2018- Vampir içinde #3-15.06.2019- Vampir içinde #3-15.06.2020- Başl...
12.1M 517K 75
Jenna Collins Gizemli Kasaba'ya taşındığında olacaklardan habersizdir. Birçok yeni insan tanıyacaktır. Peki ya tanıdığını sandığı insanlar gerçekte ö...
12.8K 1.7K 25
Arkadaşımla kamp yapmaya giderken ormanda girmemem gereken yere girdim girmez olaydim