DÜŞMAN OKULLAR

By DilaraKeskin2

17.8M 469K 199K

Ephesus Yayınları aracılığıyla raflarda yerini alan Düşman Okullar serisinin ilk bölümlerini buradan okuyabi... More

Bölüm 1: ''Yeni Kız''
Bölüm 2: ''Kuzey Erkekler Okulu''
Bölüm 3: ''Düşmanların Kaçamak Gecesi''
Bölüm 4: ''Ceza''
Bölüm 5: ''Beklenen Gün''
Bölüm 6: ''Rekabet Devam Ediyor''
Bölüm 7: ''Köpek Saldırısı''
Bölüm 8: ''Ruh''
Bölüm 9: Güzel Haberler
DÜŞMAN OKULLAR 2: YAPBOZ
Bölüm 1: Ne Olacak Şimdi?
Bölüm 2: ''Bir Karmaşa Buldu Bizi''
Bölüm 3: ''Grup İşi!''
Bölüm 4: ''Çözülmeye Başlayan Düğümler''
Bölüm 5: ''Bitmeyen Karmaşa''
Bölüm 6: "Korku"
Bölüm 7: ''Huzur Kokan Ruh''
DÜŞMAN OKULLAR 3: SON DERS
BÖLÜM İKİ
BÖLÜM ÜÇ

BÖLÜM BİR

283K 9.5K 1.5K
By DilaraKeskin2

Mutsuzluk,dört bir yanını kuşattığında, insan kendini bir bilinmezliğinortasında gibi hissediyor. Güneş yanında olsa bile, karanlıkta kaybolan umutlarını bulamıyor.

İşte, İrem fikrini bize sunmadan birkaç saniye önce, tam olarak bunları düşünüyordum. Fikrini ilk duyduğumda içimi mutlulukla karışık bir heyecan sardı ama Elif hemen ardından, ''Harika fikir, hazıryola çıkmışken Mısır'a da uğramayı unutmamalıyız,'' diye dalga geçerek içimdeki heyecan ve mutluluğun buhar olup havaya karışmasına neden oldu.

''Elif,neden bu kadar karamsarsın?'' dedi Sıla. Kaşları hafifçe çatılmıştı fakat bakışları ve kullandığı ses tonu öfkeden uzaktı.

''Karamsar falan değilim; gerçekçiyim,'' diyerek kendini savundu Elif.''Tamam, gidelim ama okul daha bitmedi. Ayrıca hangi parayla gideceğiz?''

''Bir şey merak ediyorum,'' diyen Bora dikkatleri üzerine çekti. ''Neden tek seçenek İzmir'e gitmekmiş gibi konuşuyorsunuz? Graham Bell dünyanın en güzel icatlarından birini bulmamış mı? Telefon etmek bu kadar zor olmasa gerek.''

''Evet,haklısın,'' dedi Sıla. ''Fakat herkes senin gibi aşka bu kadar basit bir gözle bakmıyor. Bazı şeylerin yüz yüze konuşulması gerekir.'' Bora, Sıla'nın alttan alttan yaptığı imayı görmüş ve karşılığında tam olarak içinde barındırdığı mesajı çözemediğim bir bakış göndermişti.

''Okulun bitmesine ne kaldı ki?'' dedi İrem. Sıla ve Bora'yı duymazdan gelerek doğrudan Elif'e cevap veriyordu. ''Annemin sorun edeceğini sanmıyorum. Şu sıralar ne istersem evet diyor.''

''Evet,senin açından izin konusu problem olmayabilir ama hepimizin ailesi bu kadar hoşgörülü değil,'' dedi Su. ''Ben annemden İzmir'e gitmek için para istesem o uçağı alır-'' Elif, Su'yun sözünü hafifçe öksürüyormuş gibi kesti. Su, etmek üzere olduğu küfrü sanki o an fark etmiş gibi kızardı. Çevresinde sadece arkadaşlarının olmadığını unutmuşa benziyordu.''Affedersiniz.''

''Mete zaten üniversite sınavına girmek için tekrar İstanbul'a dönmek zorunda.'' Konuşan Kuzey Erkeklerinden tanımadığım bir çocuktu.Sanki kendinde konuşma hakkı görmüyormuş, ama konuşmazsa içi içini yiyecekmiş gibi bir ifade belirmişti suratında.

''O kadar kim bekleyecek?'' dedi İrem. Üniversite sınavı okulların kapanmasından da sonraki bir tarihteydi. Nedeni bilinmez, sanki o sınav günüyle aramızda yıllar varmış gibi hissediyordum.

''Okulların kapanmasına on gün var,'' dedi Sıla. ''Şu son on günde bir şekilde para bulup İzmir'e gitsek nereden haberleri olacak ki?''

''Sen aç mısın acaba?'' dedi Elif. ''On gün içinde harcayabileceğimiz parayı az çok tahmin ediyorsundur. Bu kadar parayı ne gibi bir bahaneyle istemeyi düşünüyorsun?''

''Ben gelemem,'' dedi Arda, bakışları üstüne çekerek. ''Evdekilerden para istemek istemiyorum.''

''Cidden, yeter.'' İrem'in sesini hafifçe yükseltmesiyle birlikte ortalığı bir sessizlik sarıp sarmaladı. Gerginlik elle tutulur cinstendi. Bu durumun kaynağı olduğum için kendimi suçlu hissettim. ''Neden bir şeylerin olması için değil de, olmaması için bahane arıyorsunuz? Neden biraz olsun risk almıyorsunuz? Ölüm mü var ucunda?'' İrem böyle konuşunca aklıma Su'ya verdiği öğütler geldi. O, her zaman dikkatli olmamızı, boşa risk almanın gereksiz olduğunu vurgular dururdu. Şimdi ise benim için kendi yapısını yeniyor, hiç yapmayacağı bir şeyi yapıyordu. Böyle dostlara sahip olduğum için içimden şükrettim.

Herhalde İrem'in sitemine kimsenin verecek bir cevabı yoktu ki, herkes sessiz kalmayı tercih etmişti.

''Boş ver,'' dedim. ''Kimsenin benim için sıkıntı çekmesini istemiyorum. Bu benim sorunum, ben hallederim.'' Bunu duygu sömürüsü yapmak için söylemiyordum. Söylediklerimde samimiydim.Arkadaşlarım bu zamana kadar hep yanımda olmuştu ve yalnız hissetmeme asla izin vermemişlerdi fakat onları peşimden sürüklemeye hakkım yoktu.

Kurduğum cümleler üstüne uzun bir sessizlik bulutu çöktü üstümüze.Sonunda Kuzey Erkeklerinden biri, sanırım adı Mert'ti, ''Çocuğu bakkala gitmeyince 'Peki ben giderim.' diyen anneler gibi bir havası yok mu şu an?'' diyerek sessizliği bozdu.

''Genelde çocukların gönlü annelerinin gitmelerine razı gelmediği için kendileri giderler,'' dedi Elif. Ardından gözlerimizi buluşturdu ve dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. ''Kardeşimizi tek başına bırakacak değiliz.''

''Sizi yalnız bırakacağımızı düşünmüyorsunuz herhalde?'' dedi Fatih.

''Niye düşünmeyelim?'' dedi Elif. ''Hem, senin gelmeni istemiyorum.''

''O niyeymiş?''

''O zaman nasıl yakışıklı çocukları kesebilirim?''

''Ben keseceğim o kafanı,'' diyerek Fatih hafifçe Elif'in kafasına vurdu. Onların bu tatlı atışmaları, ortamdaki gergin havayı yumuşattı.

''Geyiği bırakın,'' dedi Sıla. ''Şimdi nereden para bulacağımızı düşünelim.''

''Hepimiz gururu bırakıp evdekilerin ayaklarını yalasak?'' Su'yun önerisine hepimiz iğrenir gibi bakınca yanaklarını utandığını belli etmek istercesine tekrar al al oldu.

''Bir hayır işi olduğunu söyleyip, evdekilerden para istesek, inanırlar mı?'' İrem'in önerisi hepimizi düşünce alevinde cayır cayır yanmaya itmişti.

''Fikrinizi balla çöpe atıyorum,'' dedi Arda. ''Ama evdekilerden parai stememek konusunda gerçekten çok ciddiydim.''

''O niyeymiş?'' dedi İrem.

''Ailemden pek para istemeyi sevmiyorum. Bilirsin, büyüdükçe bu iş daha da zorlaşıyor. Tam bir karın ağrısı.'' Gözlerindeki kararlılığı görebiliyordum. ''Bu benim aşılmaz kuralım. Aileden asla para istemek yok, nokta!''

1SAAT SONRA

''Evet baba,'' dedi Arda sıkıntılı bir şekilde. ''Van'daki bir köy okuluna yardımda bulunacağız.''

Arda'nın inadının bir balon gibi patladığını görmek normalde beni kahkaha krizine sokabilirdi ama şimdi... Garip bir şekilde gülmek istemiyordum. Kahkahayı yaralarını sarmak için bandaj olarakkullanan ben, şimdi sessizce bir köşeye sinmek ve birilerinin beni İzmir'e fırlatacağı ânı beklemek istiyordum.

Mete'nin kalbiyle birlikte kendi kalbimi de kırmış, ikimizi de oldukça üzmüştüm fakat ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Belki de içinde bulunduğumuz durum benim sorumluluğumda olduğundan,kendimi oldukça suçlu hissediyor ve daha fazla gözyaşı dökmeye hakkım olduğunu düşünmüyordum.

İstediği meblayı söyledikten sonra, ki suratının kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirdim, biraz bekleyip karşı tarafın sözlerini tamamlamasını bekledi. ''Çok mu?'' dedi gergin bir ses tonuyla.Ardından bir süre daha bekledi. ''Ne işi çevireceğim, baba?''

Arda'nın korkunç bir yalancı olduğu ve işleri berbat edeceği o kadar belliydi ki... Neyse ki telefonu telaşla kapan Bora, rahat bir nefes almamızı sağladı.

''Alo,Ayhan Abi? Ben seni hiç böyle bilmezdim be abiciğim. Oradaki çocukların ne durumda olduğunu bilmiyor musun?.'' Ardından ses tonu ağlamaklı oldu. ''Nasıl bir vicdan bu sendeki? Ya onlar yerine senin oğlun olsaydı? Niye böyle düşünmek yerine bizim bir şeyler çevirdiğimizi soruyorsun? Bizim gibi pırıl pırıl çocuklardan nasıl beklersin bunu?'' Bir süre karşı tarafın konuşmasını dinledi. ''Sus abi, sus! Çok kırdın sen benim kalbimi. Geçmiş bir de istediğimiz parayı yollayacağını söylüyorsun. İki katını yollasana!''

Bunun üstüne Arda, telefonu hızla Bora'nın elinden kapıp konuşmaya başladı: ''Baba özetle bu gün gönderirsen çok iyi olur. Hemen paketi ulaştıralım diyoruz. Ayrıca sen beni tanımamışsın. Biz böyle bir şeyi kullanacak kadar namussuz, şerefsiz, adi,düzenbaz...''

''Abartma lan,'' diye fısıldadı Çağatay. Arda'nın sözlerini üstüne alınması çok doğaldı çünkü bir nevi demagoji yaparak insanlara istediğimiz şeyi yaptırıyorduk. Bunun adı sanırım düzenbazlık olabilirdi.

''Öyle değiliz yani baba,'' dedi Arda. Ardından bir süre bekledi.''Neyse, gönderdiğinde bana haber verir misin? Çok sağ ol.''Ardından telefonu kapattı. ''Ne yaptın sen?'' dedi telefonu kapatır kapatmaz Bora'ya dönüp.

Bora,bu söylenene anlam verememiş olacak ki şaşkınlıkla: ''Yine ne yaptım?'' dedi. Muhtemelen kendisini kötü bir şeyin beklediğini zannediyordu.

''İstediğimden fazlasını yolluyor.'' Arda'nın bu beklenmeyen cevabı, ortama gülüşmelerin hakimiyet kurmasına neden oldu.

''Bende annemi arayayım,'' dedi Su telefonunu çıkararak. Rehberindeki isme tıklamadan önce gözlerini kapadı ve derin bir nefes alıp gerginliğini atmaya çalıştı. Ardından telefonu kulağına götürdü. Bizden uzaklaşırken, ''Anne, kolum koptu!'' diye bağırdığını duydum.

Öyle ya da böyle bir şekilde hepimiz bir miktar para alabildik ailemizden. Hepimiz Kuzey Erkekleri kadar şanslı değildik ve büyük miktarda harçlık koparamadık ama kara günler için biriktirdiğimiz para şükür ki yardımımıza koşmak için kavanozunda bizi bekliyordu.

Herkes ailesini aradıktan ve az çok bir şeyler yollamaya ikna ettikten sonra paralarımızı çekmek üzere dağıldık. Sonunda kızlarla baş başa kalabilmiştim.

''Defne,''dedi Su bankaya doğru yürürken. ''İyi misin?''

''Bilmiyorum,''dedim.

''Merak etme,'' dedi İrem. ''En geç birkaç güne oradayız.''

''Orada olmamız bir şeyi değiştirmeyebilir.'' Sıla, acımasız düzeyde bir dobralıkla konuşurken gözlerindeki mutsuzluğu gördüm.''Özür dilerim, seni kırmak asla istemedim ama on gün gibi kısa bir süre, kırgınlıkları telefi etmeye yetmeyebilir. Ve... Şu an onu yarı yolda bıraktığını düşünebilir.''

''Öyle olsa bile sen onunla birlikte doğmadın ki Defne,'' dedi Elif. ''Hem sen affedilecek bir şey yapmadın, ailenin peşinden gittin.Eğer bunun için seni terk ediyorsa, ne yapalım? Zaten hayatın kanunu bu. Birileri kalbini parçalar, başka birileri ise kalbini onarır... "

''Sonra onardığı kalbi daha beter parçalar,'' diyerek tamamladı Sıla.

''Şom ağızlılar açtılar yine ağızlarını,'' dedi Su. ''Defne, kesin evde kalırsın sen.''

''Öyle bir şey olmayacak,'' dedi İrem. ''Sen merak etme.Gerekirse tatlı tatlı konuşalım der, kafasına molotof atarım. Her şey kontrol altında.''

''Defne'ciğim,sen benim hayat felsefemi öğrenemedin mi?'' dedi Su. ''Çıkmaz sokağa mı girdik? Duvarı yıkarız!''

Kızların teselli verme şekli yüzümde bir gülümsemenin yer etmesine neden olmuştu. ''İşte böyle, gül biraz!'' dedi İrem bir kolunu boynuma dolayarak. Her ne olursa olsun, yanımda böyle dostlar olduğu için şükretmem gerektiğinin farkındaydım. Çoğu insan, sorunlarıyla yalnız yüzleşmek zorundaydı fakat ben oldukça şanslıydım. En azından kalkmam için elini uzatan,kalkamayacağımı hissetiklerinde benimle diz çöken dostlarım vardı.

Yürümeye devam ederken, ''Banka ile ilgili hoş olmayan anılarım canlanıyor,'' dedi Su.

''Çağatay ile ilk kez orada fan fini fon durumlarınız olmuştu, değil mi?'' diye sordu Elif. Banka soygunu mevzusundan bahsediyordu. O gün yaşadığım korkuyu hatırlayınca tüylerim diken diken oldu.

''Ama ne fan fini fon!'' dedi Su. O gün, sanki görünmez bir bağ ile aralarına zayıf bir düğüm atmıştı. Su, bunu inkar etmiyordu fakat yaşadığı şeyin kesinlikle tatlı olduğunu iddia da edemiyordu. Neticesinde... Kaç insan henüz aralarında bir çekim yokken, sevgilisi tarafından bir banka soygununda kurtarılmıştı ki?

Gülüşmeler yükselirken aklıma ilk kez Mete ile sarıldığımız an geldi. Ogün, vücudumun Antartika'da yıllarca mahkum edilmiş gibi soğuk olmasına karşılık yüreğim; magmada yüzen bir balık kadar sıcaktı. Sonra sırasıyla anılar bir bir beynimde baş gösterdi.İlk gülüşü, ilk öpüşü...

Birden aklıma düşmesinde anlam bulamamıştım. Kızlarla banka soygunu hakkında konuşurken onunla ilk sarıldığımız anın beynimde canlanması enteresan gelmişti fakat kendisiyle yalnız kalan çoğu insanın, eski sevgilisini özleyeceğini biliyordum.

Mühim olan; aşkı, kahkahaların hakim olduğu bir ortamda aklına düşürecek kadar kalbine işlemekti.

Beynimin bana hatırlattığı anılar yüreğimde bir ayı oturmuş gibi ağırlık yapmaya başlayınca, derin bir nefes alıp dikkatimi başka yöne, Mete'den uzağa, çekmeye çalıştım. Kızların sürdürdüğü muhabbete ortak olmayı deneyip, dudaklarımın kıvrılmasına izin verdim.

Ama onu aklımdan çıkarmam mümkün olmadı. Yoldan geçen küçük çocukların kahkahaları bile, anlamsız bir şekilde onun ses tonunu hatırlamama neden oluyordu. Onu düşünmeyi bıraktığım söylenemezdi lakin, arızalanan bankamatikler yüzünden bankaya gidip sıra numarası alana ve boş boş bekleyene kadar onu düşünmüyor gibi görünmeyi başardığımı zannediyorum.

''Hayat çok enteresan be,'' dedi İrem durduk yere.

''Nereden çıktı şimdi o?'' diye sordum.

''Birkaç ay öncesine kadar mutluluktan havalara uçuyordunuz. Bu gün ise parçalanmış, dağılmış hissediyorsunuz.''

Verdiği cevap üzerine sessizce başımı sallayarak onaylarken, ''Aslında hayat o kadar da ilginç değil,'' dedi Su. ''Resim yapmaya benziyor.''

İrem'in yaşadığı kafa karışıklığı, gözlerine yansıdı. ''Nasıl yani?''

Omuzlarını silkerek, ''Çok fazla benziyor işte,'' dedi Su. ''Sadece kağıdı yırtma veya yanlışı silme gibi bir şansın yok.''

''Ama böyle bir durumda ortaya güzel bir resim çıkaramayız ki,''diyerek itiraz ettim.

''Yanılıyorsun kardeşim,'' dedi bilgelikle. ''İstemeden bir daire çizdiysen, onu güneşe çevirebilirsin. İstemeden bir çizik attıysan, bunu ağaca benzetebilirsin. Sen yeter ki sanatkar ol.''

Söylediği şey üstüne Sıla, hafifçe kızın kafasına vurarak, ''Felsefe yaparak beynimi uyuşturma, gebertirim,'' diyerek bir uyarıda bulundu.

''Bak, toplum içinde bana vurma, bozuşuruz,'' dedi Su. Bakışlarından ciddiyeti rahatlıkla okunuyordu fakat aramızdaki ilişkinin samimiyeti, onun gerçekten bize kızabileceğine ihtimal vermemizi engelliyordu.

''Bozuşalım,''dedi Sıla. ''İcabında mevzuya girmesini de biliriz.''

Yine ortamı boş bir muhabbet sardı. Bu ortam bile beni eğlendirmek için pek yeterli değildi. Yaşananlar, hislerime huzursuzluk aşılıyordu ve bunu engellemenin bir yolunu bulmam, en azından şimdilik pek mümkün görünmüyordu.

Sonunda bankada işimiz bittiğinde, kapıdan çıkar çıkmaz, Su'yun telefonu çaldı. Arayan Çağatay'dı.

''Efendim,Küçük Domuzcuğum?'' Ona böyle hitap ettiğini duyunca şaşkınlıkla gözlerimiz açıldı zira Çağatay'ın küçük domuzcuğa benzediği pek söylenemezdi.

''Ondan olsa olsa gergedan olur,'' diye fısıldadı Sıla. Su, kızın koluna küçük bir çimdik attı.

''Merak etme, kimse sana böyle seslendiğimi duymadı, yalnızım,'' dedi Su. ''Sen niye aramıştın?'' Bir süre bekledikten sonra göz devirdi. ''Merak etme Çağatay, banka soyulmadı.'' Çağatay'ın cevap vermesine yetecek kadar bir süre geçtikten sonra, ''Sensin belalı!'' dedi. ''Farkındaysan tek başıma olduğum zaman günü sorunsuz atlatıyorum. Belalı olan kim, bir düşün istersen.''

''Çift olarak evrene gönderilmiş bir belasınız siz,'' dedi İrem fısıltıyla.

''Neyse Yavru Pandam, kızların yanındayım, sonra konuşuruz,'' dedi Su.Telefonu alelacele kapattıktan sonra kahkahalarına engel olamadı.Kahkahalar vücudunu sardığında, bir yandan gözlerindeki yaşı silerken, ''Kim bilir nasıl utanmıştır, geri zekalı,'' diye konuşmaya çalıştı. Ardından birkaç saniye ciddileşti.''Arkadaşlar, sizce ben kötü bir insan mıyım?''

''Su,sen aslında kötü bir insan değilsin,'' dedi Sıla. ''Çok kötüsün.''

''Bu yüzden benimle arkadaşsın.''

''Haklısın.''

Sonunda okula dönme vaktimiz geldiğinde, ''Ben de eve gideyim artık,''dedi İrem. ''Annem ile konuşamadım.''

''Umarım seninki bir sıkıntı çıkarmaz,'' dedi Su.

''Sanmıyorum,''dedi İrem. ''Çıkarmaz.'' Ardından hepimize tek tek sarılıp vedalaştıktan sonra bana dönüp, ''Ölüm olmadığı sürece her sorunun çözülmesi mümkündür,'' dedi. ''Sen gönlünü ferah tut.'' Cevap vermek yerine başımı onaylar gibi sallayıp gülümsedim.

Yollarımız ayrıldıktan sonra Elif, ''İrem'in Güney Kızlar Lisesinden mezun olamaması canımı cidden sıkıyor,'' dedi.

''Boş ver,'' dedi Sıla. ''O beton yığını Güney Kızlar Lisesi yapan şey; dostluk. Önemli olan İrem'le arkadaşlığımız, hangi okulda olduğumuz değil.''

''Kesinlikle öyle,'' diyerek katıldığını belirtti Elif. ''Sadece... Ne bileyim işte.''

Derdini anlatamasa bile onu gerçekten iyi anlıyordum. İrem'in Güney Kızlar Lisesinde kep atmasını o kadar çok isterdim ki... Ama Sıla'nın da dediği gibi, önemli olan aramızdaki bağın kuvvetiydi; hangi binada olduğumuz değil.

Sonunda okula vardıktan ve yemek yedikten sonra, yatma saatine yakın, İrem aradı Elif'i. Ona söylediğine göre Kuzey Erkekleriyle konuşmuş,ucuza otobüs bileti bulmuştu. Yarın birini yollayacak ve bilet paralarını bu şekilde alacaktı.

Elif,İrem'le konuştuklarını anlatırken yatakhanede, yatağımda oturuyorduk. ''Veresiye ekmek satar gibi bilet satıyorlar mı?''diye sordum istemeden. Daha önce otobüsle şehir içi yolculuk yapmadığım için bu konuda fikir sahibi değildim.

''Belki annesi ödemiştir,'' dedi Elif. Mantıklıydı. ''Ya da ayırtmıştır.''

''İrem niye gelmiyor acaba? Neden birini gönderiyor?'' diye mırıldandı Sıla kendi kendine. ''Umarım annesiyle sorun yaşamamıştır.''

''Babası daha dönmedi mi onun?'' dedim. ''Annesi ile sıkıntı yaşarsa,onunla konuşur.'' İrem'in babası sürekli olarak işleri nedeniyle seyahat halindeydi ve İrem'le neredeyse hiç görüşmüyorlardı.İrem'in anlattığı kadarıyla babası ilgisiz değil, sadece yoğun bir adamdı. Babasını sevdiğini gözlerinden okumak oldukça kolaydı.

''Ne zaman döndü ki?'' diye yanıtladı Su. Ne yazık ki yerinde bir yorum yapmıştı. Bu yorumun üstüne sessiz kaldık. İrem, ne kadar babasından şikayetçi olmasa da, ben kızıyla yeterince alakadar olan bir baba olduğunu sanmıyordum.

''Bu arada,'' dedim. ''Ne zaman gidiyoruz İzmir'e?''

Elif,gözlerimin içine baktıktan sonra dudaklarında yavaşça bir gülümseme belirdi.''Yarın akşam,'' dedi.

Şaşkınlığın bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak gözlerimi kocaman araladım.Hızlı olmamız gerektiğine karar verdiğimizi biliyordum ama bu kadar hız... Garip gelmişti. İrem gerçekten uğraşmış olmalıydı. Ona ve arkadaşlarıma ne kadar minnettar olduğumun büyük ihtimalle kendim bile farkında değildim.

''Gizem Hanıma ne diyeceğiz?'' dedi Su. ''Öylece çekip gitmemize izin verecek değil.''

Haklıydı.Gizem Hanım çantalarımızı sırtımıza almış çıkarken bizi görse, ''İyi tatiller!'' demezdi büyük ihtimalle.

''Onunla ben konuşmam,'' dedi Sıla ellerini teslim olan suçlular gibi kaldırarak.

''Tamam,''dedim. ''Ben halledeceğim bu meseleyi. Kimsenin konuşmasına gerek yok.''

Şaşkın gözler bana çevrilirken, ''Ne diyeceksin ki?'' diye sordu Elif.''Yani İzmir'e gittiğini onu delirtmeden ve cinayet işlemeye itmeden söylemenin pek fazla bir yolu yok da.''

''Yüz yüze konuşmayacağım zaten,'' dedim. Onlar anlamamış gibi bana bakarken ve Su bir soru sormak için dudaklarını aralamışken,''Her neyse,'' dedim. ''Uyuyalım artık.''

''Kısaca defolun gidin artık, diyor,'' dedi Sıla.

''Sonunda beni anlayan biri!''

Verdiğim cevap üzerine Su, gülerek koluma bir çimdik attı ve ardından ters takla atmaya çalışarak yataktan kalktı. Ters bir şekilde takla atmaya çalışınca, sert bir şekilde zeminin soğukluğuyla yüzleşti. Az önce şahit olduğumuz durum, bir komedi filminden alınmış, küçük bir sahne gibiydi. Güldüğümüz duyulmasın diye ellerimizi ağzımıza götürüp kızlarla birkaç saniye nefessiz kaldık.

Başını yerden kaldırmadan, ''Güldüğünüzü biliyorum,'' diye bağırdı Su. ''Ama ayağa kalktığımda ciddi duruyormuş gibi yapın!''

Derin bir nefes aldıktan sonra kalkışını izledik ve söylediği gibi,ciddiymiş numarası yaptık. Egosu tatmin olmuş bir şekilde baktıktan sonra duruşunu dikleştirdi ve sanki az önceki trajikomik düşüşü hiç yaşamamış gibi yatağına doğru ilerledi.

''İyi geceler,'' dedi Elif, Su'yun aksine normal biri gibi yataktan kalkarken. O gittikten sonra Sıla kaçamak bir bakış attı bana.

''Söz konusu yemek olmadığı zamanlarda etkileyici konuşmayı pek bilmem, biliyorsun,'' dedi. Sahiden de öyleydi. Konumuz yemek olduğu zaman içinde uyuyan bir Shakespeare olduğunu düşünebilirdim ama arkadaşlık, aşk ve aile gibi özel konularda iki cümleyi bir araya getiremezdi.

''Ama şunu bil ki,'' dedi. ''Ne olursa olsun, eğer bazı duygular gerçekse iki tarafın da yaptığı hataların bir önemi yoktur. Çünkü aşk, acımasız olduğu kadar bağışlayıcıdır da. Hem karşındakini ölümle cezalandırmak istersin, hem anne şefkatiyle sarılmak... O yüzden, mutlaka affedecektir. Çünkü sen onu zamanında affettin.''

Söylediği şey az da olsa rahatlatmıştı beni. Belki içimde açmaya niyetli olan bir umut tohumu olduğundan, belki de gerçekten haklı olduğundandı, bilmiyorum. Yüzümde bir gülümseme oluşurken bana kocaman sarıldı ve ardından uyumam için beni yalnız bıraktı.

Herkes gittikten sonra içimdeki boşluk daha da büyüdü sanki. İnsan yalnız kaldığı zaman korkarak kaçtığı ne kadar düşünce varsa aniden durup, bu düşüncelerin kendisini esir almasına izin veriyordu.

Derin bir nefes aldıktan sonra yatağımın yanındanki çantamdan bir kalem ve defter çıkarttım. İçimdeki yazara şu an gerçekten çok ihtiyacım vardı. İstemeden de olsa tebessüm ettim. Benden de ne yazar olurdu (!)

Derin bir nefes aldıktan sonra patlayan bir volkan gibi duygularımı kağıda dökmeye başladım.

Sonunda adımı yazdıktan sonra derin bir nefes aldım ve kağıdı defterinden ayırıp katladıktan sonra çantama attım. Gizem Hanımın bir eğitimci olarak yapması gereken şey, kesinlikle velilerimize haber vermek ve başımızın oldukça ağrımasına neden olmaktı fakat içimdeki umut dolu his, onun böyle bir şey yapmayacağını söylüyordu.

Başımı yastığa koyup gözlerimi kapattım ve her zamanki gibi uykunun bedenimi ele geçirmesini bekledim ama bedenimin uzun süredir uykuyla buluşmamasına rağmen saatlerce bir o yana döndüm, bir buyana. Ne zaman zihnim gerçekliği terk edecek olsa, aklımda bir sürü düşünceler sıralanıyordu.

Acaba Mete şimdi ne yapıyordu?

Bana kırgın mıydı?

Oda üzülüyor muydu?

Onunda uykuları kaçıyor muydu?

Gün içinde sürekli onu arama isteğiyle savaşmam gerekti. Sesini duymak, ''Gitmedim,'' dememek için kendimi o kadar zor tuttum ki.Telefondan konuşulacak bir mesele değildi bu. Yüz yüze, gözyaşlarımızın bedenimizin egemenliğini eline aldığı zaman konuşulması gereken bir konuydu. Belki de benimki saçma bir düşünceydi, belki de arasam her şey düzelecekti, bilmiyorum.

Tek bildiğim şey, bulutların üzerinden yere çakılmamı sağlayan bu duygunun, beni İzmir'e götürmesine izin verdiğimdi.

Onunla karşılaştığımda ne tepki vereceğini düşündüm. Beni görür görmez önce bir şaşkınlık sarıp sarmalardı duygularını,ardından yüzünde bir gülümseme oluşurdu herhalde. Hiçbir şey konuşmaz, sadece sarılırdık. Sarıldıktan sonra bana olan öfkesi aklına gelir, küçük kızını azarlar gibi azarlardı. Ardından beni anlar, kendini benim yerime koyar, beni bağışlardı.

Hoş,bağışlanacak bir şey de yapmamıştım aslında. Dengesi bozulmuş bir terazide hangi tarafın ağır bastığına karar vermem istenmişti benden. Annemi özleyecektim fakat onu sık sık görebilme imkanım olacaktı. Ben gidemesem de o gelecekti yanıma. Öte yandan arkadaşlarım için böyle bir şansım yoktu.Teknoloji çağında yaşıyorduk, evet. Saat farkı yüzünden bir taraf uykusundan feragat etmek zorunda olsa da, en azından birbirimizi görme imkanımız olacaktı.

Oldukça seyrek olsa da buraya gelebilir, arkadaşlarımı ve Mete'yi görebilirdim.

Ondan ara sıra görüşme fırsatımız olmasına rağmen ayrılma sebebim, onun iyiliğini istememdi aslında. İnsan, zor durumunda sevdiği kişilere sarılmak, onların gözlerindeki güven verici histe kaybolup rahatlamak isterdi.

Öte yandan ben gittiğimde, böyle bir şansı olmayacaktı. Onu yalnız bırakacaktım.

Babamı seçmem bazı yönlerden mantıklı, bazı yönlerden ise aptalca bir hareketti belki fakat karşımdaki adam, benim babamdı. Ne olursa olsun, hatasını anlamış ve beni geri isteyen bir insan vardı karşımda. Bu insanın babam olması, onu reddetmemi inanılmaz derecede zorlaştırıyordu.

Ben,herkes gibi babasına güvenmek isteyen bir kız çocuğuydum sadece

Ama,kendimi suçlu hissetmeden de yapamıyordum. Çünkü Mete, bir şekilde yürütebileceğimizi söylemesine ve elinden geleni yapmasına rağmen onu geri itmiştim. Onun iyiliği için olsa bile...

Babamı reddetmemdeki tek neden, arkadaşlarım, Mete ve annem değildi.Zihnimde, ben varlığını bile fark etmeden peyda olan o acımasız soruydu: Ya tekrar giderse?

Sonunda dayanamayıp telefonumu aldım ve hızla yangın merdivenlerine doğru koştum. Gecenin bir vakti kimsenin beni görmemesi için dualar ediyordum. Gün boyunca kendimi onu aramamak konusunda dayanmama rağmen aniden patlamama şaşıyordum.

Hızla yangın merdivenlerine açılan kapıyı açtım ve dışarı çıktıktan sonra aralık bırakacak şekilde kapattım.

Ellerim,heyecanın tesiriyle titrerken rehbere girip Mete'yi bulmakta zorlanmıştım. Telefonu kulağıma götürdükten sonra derin bir nefes aldım.

-Bölüm Sonu-

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 49.1K 23
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
729K 49.3K 32
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.4M 106K 62
Okulun "playboyu" ve okulun tek kapalı kızı. Lise de başlayıp hayatlarının bir çok yerinde yollarının kesiştiği bu ikilinin yaşadığı maceraları ele...
152K 10.4K 19
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...