Kurt Kız

Por Edaztun

956K 48.3K 10.7K

Teresa Ballantyne, adım buydu. Ben küçükken annemle babam ölmüştü. Onların ölümünden sonra amcam tarafından N... Más

Ardsley Lisesi
Oda arkadaşım
Gölge
Bir Vampirle Karşılaşmak-1
Bir Vampirle Karşılaşmak-2
Tehtit
Yarış
Kan
Gizli Bir Günlük
Kontrol Kimde?
Zehir
Sürgün
İçimdeki Ses
Yükseklik Korkusu(?)
Dışlanmış Büyücü
Ivan
Kopuk Kanatlar
Taşıyıcı
Ayin
Oyun
Eski Bir Dost
Lethe Nehri
Tutuklama Kararı
Kahin
Kaçış
Köpek(?)
Hüzünlü Gözyaşları
Seni Buldum!!!
Gizli Teklif
Final
Ek Bölüm
Ek Bölüm 2

Yeni Arkadaş

25.6K 1.2K 160
Por Edaztun

İçimde yankılanan sese onca seslenişimden sonra hüsrana uğramıştım doğrusu. Ne kadar içimden ona seslensemde bana bir türlü cevap vermiyordu. Hatta bi ara ona seslenmeye devam ederken az daha takip ettiğim gemiyi kaybediyordum. Bir gemi nasıl kaybedilir diyorsunuzdur şimdi ama cidden de kaybediliyor işte. Ufuk çizgisinde görülen bacası ve tüten dumanı sayesinde onu bulmuştum. Gariptir ki zihnimde duyduğum o sesin tınısı çok hoşuma gitmişti. Kalın bir ses gibi değildi ama ince de değildi. Biraz kalına çalan bir sesti...

Geminin çalan kalın düdüğüyle düşüncelerim yarıda kesildi. Gemi iskeleye yanaşmak üzereydi. Geminin tepesinde daire biçiminde uçmaya başladım. Hava bulutlu olduğundan insanlar beni bu yükseklikte görmeleri zorlaşacaktı. Gemi çapasını denize sallamış, halatlar iskeleye bağlanmıştı. İçerideki insanlar yavaş yavaş geminin güvertesine akın etmeye başlamıştı. En sonunda güverteden iskeleye atlayan bir görevli kenarda duran pekte sağlam görünmeyen tahta parçasını gemiyle iskele arasına yerleştirip yolcuların geçmesi için kenara çekildi. Bütün yolcular itişip kakışarak iskeleye adımını attığında, bende gözlerimle Madison'ı aramaya koyuldum.

En sonunda gözüme çalan kızıl saçlarla onu takip etmeye başladım. Olabildiğince ıssız bir yer arıyordu sanırım çünkü insanların topladığı bölgeden epey uzaklaşmıştı. Etrafına kolaçan edip, kimsenin olmadığını anlayınca bana eliyle işaret verdi. Alçalıp Madison'un önünde bağdaş kurup oturdum. Aslında 8 saat aralıksız uçtuğum için yorulmam gerekirdi ama nedense ufak bir sızı bile hissetmiyordum. Ben bunların üzerine kafa yorarken Madison çoktan konuşmaya başlamıştı bile.

"Akşam olmak üzere bu yüzden bir otelde konaklamamız gerekiyor. Asıl sorun ise seni otele nasıl sokacağımız ama ben bunu da düşündüm elbette. Bu yüzden ben balkonu olan bir oda bulup orada kalacağım. Balkonun kapısını açık bırakıp uyuyacağım. Sende gece çöktüğünde kimsenin seni görmemesine dikkat ederek balkondan otel odasına geleceksin. Tek kişilik bir oda alacağım o kocaman kanatlarla muhtemelen bir yatakta yatamazsın. Bu yüzden otel görevlilerinden ek bir yastık ve yorgan alıp yere sereceğim. Böylece yerde rahatça uyuyabilirsin. Küçük tavşanın gölge ise o da seninle beraber yerde yatabilir sonuçta. Sabah ise senin erkenden kalkman gerekiyor. Bu yüzden telefonuna alarm kurabilirsin. Sabah kalktığında benim çantamın içindeki suyu ve bir kaç dilim kek alıp otelin tepesinde daire biçiminde uçarak beni bekle. Sabah ben kahvaltımı ettikten sonra sana da bir kaç tane hazır yiyecek alacağım. Sonrada onları sana verebilmek için otelin çatısına çıkacağım. Senin karnını da doyurmuş olunca, yolumuza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Anlaşılmayan bir şey?"

"Bunların hepsini şimdi mi planladın?"

"Hayır tabiki de. Gemideyken düşünecek çok vaktim vardı ne de olsa."

"He bir de bunları söylerken hiç nefes almaya tenezzül ettim mi acaba?"

Madison bana kaşlarını kaldırıp bakınca gülmemek için kendimi zor tuttum. Çünkü küçük ve şirin yüzü kaşlarını kaldırınca sanki ciddi olmaya çalışan ama bir türlü beceremeyen birine benziyordu. Gülmemek için yanağımı dişliyordum ki komikliğinin farkına varmışçasına kahkaha atmaya başladı. Bende dayanamayıp onun kahkahasına eşlik ettim. İkimizinde kahkahasını bölen şeyse Gölge'nin küçük çırpınma sesleriydi. Çantama eğilip fermuarını açtım. Beni gören Gölge hemen üzerime sıçradı. Gölgeyi kucağıma alıp o yumuşacık tüylerine dokundum. O kadar yumuşaktı ki yanağımı tüylerine sürtmekten kendimi alamıyordum. Bi ara gözlerimiz Madisonla buluştu. Bana 'ne yapıyorsun sen söyle' bakışını atmakla meşguldü. Gölgeyi tekrar almak üzere çantamın gözüne koyup kocaman siyah kanatlarımı açarak yükselmeye başladım. İyice yükseldikten sonra elimi sallayarak Madison'a gitmesi için onay verdim.

Madison insanların daha çoğunlukta olacağı tarafa doğru yürümeye başladı. Bir caddenin önünde durup taksi çağırdı. Madison taksiye bindikten sonra taksiyi takip etmeye başladım. Taksiyi çok trafik olduğundan yaklaşık olarak iki saat kadar takip etmek zorunda kalmıştım.

Taksi en sonunda çok gösterişli bir otelin önünde durunca şaşırmadan edememiştim. Madison burada nasıl kalacaktı ki şimdi? Yanında o kadar fazla para getirdiğini zannetmiyordum doğrusu. Madison taksiden inince otelin kapısına kadar taksici onun valizlerini taşıdı. Valizleri kenara bırakan taksici Madison'dan parasını aldıktan sonra taksisine binip uzaklaşmaya başladı. Madison valizleri alıp her ne kadarda göremesemde tahminen resepsiyona gidip kayıt işlemlerini yapacaktı. Cebimde duran telefonun titremesiyle telefonuma baktım. Madisondan mesaj gelmişti. Telefonum şifresini girip mesajını okumaya başladım.

'Odanın numarası 2583. Odaya girdikten sonra balkona çıkıp telefonla sana mesaj atacağım. Ayrıca küçük bir sorunumuzda olabilir. Sana odaya çıkınca anlatacağım. Yani telefonunu sakın kapatma anlayacağın.'

Küçük bir sorun mu? Gene neler karıştırıyordu bu kız. Madison odasına çıkmış olmalı ki bir balkonda kızıl saçlı biri bana elini sallıyordu. Telefonumun titremesiyle telefonuma gelen mesajı okudum.

'Değerli müşterimiz bakiyeniz kısa sürede bitecektir. Lütfen en yakın ..... merkezinden kontör yükleyiniz. İyi günler dileriz.'

Gerçekten mi? Bunca olayın arasından şimdi bu mesaj mı geliyordu. Şaka yapıyor olmalılar. Bakiyem az olduğundan Madison'u çaldırıp kapattım. Durumumu anlamış olan Madison beni aramaya başladı. Telefonu açtım.

"Hiç bir şey söyleme, bakiyen mi bitti?"

"..."

"Ahahahaah... tamam ben anlıyacağımı anladım. Direkt olarak konuya geçiyorum o zaman. Şimdi benim bavullarımı yukarı taşıyan çocuk bir kurt ve benim kokumu aldı. Yani akşam yanıma gelip bana onların bölgesinde ne aradığımın hesabını soracağından %100 eminim. Bu yüzden bu çocuğa ya durumumuzu anlatacağız ya da öldüreceğiz. Seçim senin."

"Öldürmek mi? Kızın sen manyak mısın? Sencede bu çok büyük bir ilgi çekmez mi? Bir de o çocuk buranın çalışanı, çok kısa sürede öldürüldüğünü anlarlar."

"O zaman ona durumumuzu anlatmamız gerekecek çünkü bir kurtun pençeleri arasında öldürülmeye hiç meraklı değilim dostum... bekle bir dakika kapı çalıyor."

"Kimmiş gelen?"

"Teresa, bu o! Ben şimdi ne yapacağım. Burada olduğumu kokumdan biliyor. Kapıyı açmazsan benden şüphelenir."

"Şimdi sakin ol ve kapıyı açıp onu içeri davet et. Merak etme yanına geliyorum." diyip konuşmasına bile izin vermeden telefonu yüzüne kapattım.

Madison'un odasının balkonuna doğru hızla alçalıp içeri geçtim. İçeride olan manzara hep hoş değildi. Gerçekten de hoş değildi gümüş rengi bir koltuk mu? Cidden o ne öyle ya? Oda da olan her şey bana o kadar abartı gelmişti ki öğürmeden edememiştim. Odayı incelemeyi bırakıp Madison'ı duvara yaslamış bir şekilde ona hesap soran kurt çocuğu yeni fark etmiştim. Onlara doğru yaklaşıp konuşmalarını dinlemeye karar verdim.

"Bildiğin üzere burası bizim bölgemiz, elini kolunu sallayarak her bölgeye giremezsin seni küçük pislik. Şuan seni şurada öldürsem kimsenin umuru bile olmaz. Bunun farkındasındır umarım."

Bu kadar dinlediğim bile bana yeterdi. Araya girme ihtiyacı duyup konuşmaya başladım.

"O benimle birlikte. Onu buraya kadar gelmesi için ben zorladım. Onun bir suçu yok, bir suçlu istiyorsan buradaki tek suçlu benim kurt çocuk."

Dikkatini çekmiş olmalıyım ki bana baktı. Bana bakmasıyla yüzünden bir şok dalgası geçmesi bir oldu. Yani kanatlarım bu kadar mı kötüydü? Bense çok havalı bulmuştum. Yani söylesenize kim bir kanadı olsun istemez ki? Öyle değil mi?

"S-sen nasıl bir yaratıksın öyle ya?"

"He ben mi?" Sol elimi kaldırıp ona şeytanın mührünü gösterdim.

Durumumu anlamış olmalı ki sesli bir şekilde yutkunup Madison'un yakasını bırakıp. Yatağın üzerine oturdu.

"Şey ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Senden aynı zamanda kurtlara özgü o kokuyu alıyorum ama aynı zamanda bir iblis tarafından işaretlenmişsin..."

"Bunun üzerine de içimde bir iblis var. Bu kanatlar da o iblisin kanatları. O iblisin özelliklerini fiziksel olarak gösteriyorum işte."

"Hmm şimdi daha iyi anlıyorum. Peki bu vampir senin yetkin altında mı?"

"Benim yetkim altında derken?"

"Yani onun yaptığı her hareketten senin sorumlu olacağın anlamına geliyor. Eğer bir vampir bir kurdun yetkisi altındaysa kurtların bölgesine girebilir."

"Şeyy, evet o benim yetkim altında."

"Peki o zaman, böyle yetki altına alma olayları pek fazla olmaz. Bu şekilde nereye gittiğinizi sorabilir miyim acaba?"

"Aslında büyücülerin malikanesine gidiyoruz. Benim şu kanatlarım her ne kadar çok havalı olsa da bazı zamanlar bana çok zorluk çıkarıyor. O yüzden büyücülerin arasından dışlanmış olan büyücü Amy'nin bize seve seve yardım edeceğini zannediyoruz. Bu yüzden onu bulmamız gerek. Bu arada bize hala adını söylemedin kurt çocuk."

Bana bakıp pis pis sırıtarak.

"Bu kadar çok mu öğrenmek istiyorsun adımı?"

Bunu demesiyle Madisonla beraber ikimizde aynı anda kusuyormuş numarası yaptık. Bu yaptığımıza karşılık küçük bir kahkaha duymamızla kurt çocuğa baktım. Gamzeleri olduğundan gülüşü daha bir güzeldi, buna ek olarak gülünce gözlerinin yanında bir kaç kırışıklık oluşuyordu. Bu haliyle hayallerimde ki erkeğe o kadar çok benziyordu ki. Şaşırmadan edememiştim doğrusu.

Kurt çocuk bana bakıp göz kırpıp gülümsedi. Bana? Göz kırpmak? Bayılsam mı ne? Bu bakışlarımdan rahatsız olmuş gibi bana bakınca gerçek dünyaya dönmek zorunda kaldım.

"Adım Mason. Mason Hernandez. Sizlerinkini de öğrenme ihtimalim var mı acaba?"

"Ben Teresa Ballantyne. Bu da arkadaşım Madison Grace."

"Memnun oldum bayanlar. Ama size bir şey söylemem gerek sürüm sizin kokunuzu aldı. Sizi öldürmek için bir kaç kişi buraya doğru geliyor. Bizim sürümüzün iblislerle ilgili küçük bir anlaşmazsızlığı var. Bu yüzden ikinizi de öldürecekler. Normalde benimde sizi öldürmem gerekirdi. Ama gerçekten bu tür olaylardan hiç memnun değilim. Sürekli ellerine başkalarının kanının bulaşması falan. Bu yüzden size kaçmanız için yardım edeceğim. Şimdi sadece beni takip edin. Teresa gitmeden önce kanatlarını kapatması için banyodan bir havlu al."

Başımı sallayarak onay verdim. Havluyu alıp bir pelerin misali boynuma bağladıktan sonra çantalarımızı Mason'a taşıttırarak onu takip etmeye başladık. Mason bize yardım ederken tek düşündüğüm şey bunun karşılıksız olmayacağıydı. Bizden ne isteyebilirdi ki? Daha fazla dayanamayıp bunu Mason'a sormaya karar verdim.

"Mason, bu yardımının karşılıksız kalmayacağını biliyoruz. Bizden ne istiyorsun?"

Mason bana bakarak pis pis sırıtmaya başladı.

"Sevgilim olmanı."

"Neee!?!"

"Ahahahah.. sadece şakaydı merak etme. Aslında uzun zamandır hayatımdan sıkılıyordum. Sizin maceranıza ortak olmayı çok isterim. Tabi siz istemezseniz o ayrı konu ama..."

Madison gülerek Mason'un omzuna şakasına vurdu.

"Tabi beni öldürmezsen neden olmasın."

"Pekala o zaman,ortak."

"Ortak? O ne öyle ya adımla seslensene bana şapşal."

Bu durum karşısında gülümsemeden edemedim. Bu şapşalla iyi anlaşabilirdim. Ama ya Madison? İkisi birbirine çok zıtlardı, anlaşmaları o kadar kolay olmayacaktı. Ama belkide çok yakın arkadaş olabilirlerdi.

Düşüncelerin arkamda olan duvara bir bedenin çarpmasıyla durdu. Arkama baktığımda iki iri yarı kurdun üçümüze olan öldürücü bakışlarıyla karşılaştım. Galiba işimiz bitti. Çünkü bu iki iri yarı kurtla boy bile ölçülemezdik.

Mason, Madison ve beni kolumdan tutarak koşmaya başlamasa. Kim bilir daha ne kadar orada öylece dururduk. Mason bizi kapısı açık bir odaya sokup kapıyı kilitledi. Şimdi tamamen kapana kısılmıştık işte.

YAZAR NOTU:
Bu bölümü küfür yeme korkusuyla yazdığımı hatırlıyorum. Her ne kadar (size göre) kısa da olsa yazmış bulunmaktayım. Lütfen uzun yaz bölümleri diyen okurlarım. Valla uzun yazamıyorum ki ben, bana 2 hafta verseniz 1 ayda verseniz en uzun bu kadar yazabiliyorum işte. Her neyse yeni bir karakterimiz var. -konfeti patlatır- Aramıza hoşgeldin Mason Hernandez. Multideki Tahmin ettiğiniz üzere Mason. Multide ki şarkı ise benim favori şarkılarımdan biri. Şarkının adı: Flume ft. Andrew Wyatt - Some Minds

Seguir leyendo

También te gustarán

482 111 14
Oy için yazmadım gereksiz yorum atmayın!
407K 27.4K 23
Ruh eşim vahşi bir alfaydı. omegaverse | mini fic
56.8K 3K 18
Eğer bu romanı okuyacaksanız inandığınız doğrulardan emin olup olmadığınızı sorgulayın. Çünkü romandaki kurguda kaybolurken kendinizi bir seri katil...
170K 24.2K 37
"Aslında bakarsan etrafındaki çoğu insan kimsesiz ve terk edilmiş. Sen her ilkbaharda çiçeklerle bezenen ağaçların, her sonbaharda acımasızca terk ed...