MİHRA

By Liliaceae1

575K 35.6K 7.7K

"Baba,çok korktum ben." Mirzat Bey kolları arasına aldığı kızını göğsüne yaslarken duyduğu şey ile adeta don... More

1. Bölüm
2.Bölüm
3.bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7. Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
💔
14. Bölüm
15. Bölüm
16.Bölüm
17. Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
💜Özel Bölüm💜
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36. Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm

43.Bölüm

6.3K 732 154
By Liliaceae1

💜Hoş Geldiniz Bebek kızlarım💜

Uzuun ve ateşli bir bölümle sürpriz yapmayım istedim
🤭🥳

Keyifli Okumalar

****

"Uy dedesunin usli toruni." Mihra oturdukları tahta divanda dedesinin tonton göbeğine sarılmış başını göğsüne yaslamış üzerindeki yol yorgunluğunu atmaya çalışıyor saçlarını okşayan dedesine daha çok sokuluyordu.

"Dede en uslu torunun benim değil mi?" Mihra sırayla geniş odanın her bir köşesine dağılmış abilerine bakmış daha sonra kocaman açtığı gözleriyle alttan alttan dedesine bakmıştı.

"Sensun tabi kizum al bakayum ye hayde çörekleruni bubaannen en sevdiklerunden etti.." Mihra istediği cevabı almış olmanın mutluluğuyla sırıtırken dedesinin uzattığı tabaktan bir tane daha çörek almıştı. Babaannesi gerçekten bir sürü şey hazırlamıştı. Çörekler onlardan yalnızca bir tanesiydi. Yaşlı olmasına rağmen oldukça çalışkan ve becerikli bir kadındı.

"Alacağun olsun dede ne çabuk ettun bizi kapi dışari."

"Uşağum o daha küçüktür da etma." Dedesi göz kırparak ve oldukça alçak tuttuğu sesiyle Mihra'ya duyurmadan Vuslat ile konuştuğunu sansa da maalesef sesi evin tüm odalarından duyulacak kadar yüksekti. Mihra dedesinin bu halini sevimli bulmuş olacak ki içten içe kıkırdasa da sesini çıkartmamıştı. Abilerinin de ondan bir farkı yoktu.

Arslanoğlu ailesi yaklaşık üç saat önce Trabzon'a varmışlardı ve hiç oyalanmadan doğruca eve geçmişlerdi. Mihra aslında önce Yağmur'lara gitmek istese de onların akşama doğru yanlarına geleceğini öğrendiği için vazgeçmişti. Mihra hariç herkesin üzerinde uzun yolun verdiği bir yorgunluk vardı. Ateş ve Kartal abisi uyuyor, İnci ablası ve annesi ise babaannesi ile beraber İstanbul'dan getirdikleri eşyaları yerleştiriyorlardı. Rüzgar ise dedesi ile beraber köyü geziyordu. Geriye kalanlarsa yani Yiğit ve Vuslat abisi ise kendi köşelerine çekilmiş dinleniyorlardı. Anlayacağınız herkes kendi halindeydi.

"Annem gelin hadi çay demledim içiniz ısınız."

"Of o çayı öyle bir özledim ki eline sağlık annem ver sen bana." Yiğit annesini fark eder etmez ayaklanmış çaydanlığı elinden almıştı. Karadeniz çayı bir başkaydı. Belki de İstanbul'da eksikliğini en çok çektikleri şeydi. Her ne kadar kullandıkları çay Trabzon'dan geliyor olsa da artık havadan mı yoksa sudan mı bilinmez İstanbul'da içtikleri çaydan buradaki tadı alamıyorlardı.

"Al benden de o kadar gel annem ellerin buz gibi olmuş buraya otur." İstanbul'da bile havalar serinlemişken buranın elbette ki çok daha soğuk olacağını bildiklerinden hepsi kışlık kıyafetler getirmişlerdi. Ancak yine de buranın iklimine alışık olmadıklarından üşüyorlardı.

"Leyla kizum ha bu sobayı yaksaydunuz ya ha oraya." Burası bir köy evi olmasına rağmen aslında oldukça modern dizayn edilmişti. Kışın her ne kadar soba yakılıyor olsa da evin tüm odalarında kurulu elektrikli ısıtıcılar vardı.

"Yaktık baba sıcaktı içerisi su soğuktu ondan üşüdü ellerim merak etme sen." Leyla Hanım kendi evinde tabiri caizse prensesler gibi yaşasa da aslında oldukça marifetli bir kadındı. O daha çok kocasının korkusundan elini pek bir şeye süremiyordu. Ancak Trabzon'dayken tüm gelinlik marifetlerini göstermekten çekinmezdi. Çünkü burada kocasına bir şekilde lafını geçirebilecek bir Ayşen Sultan vardı.

Ayşen Hanım gerçekten eli maşalı bir Trabzon kadınıydı.

"Uy sanki ettu bi şey ha ben onun kibi gelunken tek başuma hem evumi pakalar hem çay kırardum." Ayşen Hanım söylene söylene başındaki yemenisini savurmuş kocasının yanına oturmuştu.

"Babam izin vermez ki babaanne." Mihra, Yiğit abisinin eline tutuşturduğu fincandan bir yudum alırken saf saf konuşmuştu. Babası gerçekten izin vermiyordu. Beyler hatta Leyla Hanım Mihra'nın konuşmasıyla gülerken Ayşen Hanım çattığı kaşlarıyla burma bileziklerini sıraladığı kollarını bağlamıştı. "Uşaklarumin hepsi oldi kari delisi." Yaşlı kadın her ne kadar huysuzluk etse de aslında gelinlerini çok severdi. Gelinleri de onun karakterini bildiklerinden bugüne kadar birbirlerine saygısızlık etmemişlerdi.

"İnci gel annem yanıma sular çok soğuktu üşütürsün bak." İnci, Rüzgar'a ek gıda vermeye başladığından oğlunun en sevdiği sebze çorbalarından birini pişirmişti. Yarım saat sonra yemek saatiydi.

İnci, Leyla Hanım'ın çağrısıyla tam ısıtıcının yanındaki koltuğa doğru adımlarken Vuslat yengesinin rahat etmesi için hemen karşıya Yiğit abisinin yanına geçmişti. İnci, Vuslat'ın kalktığı yere otururken genç adam minnetle gülümsemeyi de ihmal etmemişti.

"Uşağun çorbasi piştu mi kizum."

"Evet babaanne pişti yarım saat sonra yedireceğim." İnci'nin bu köye ikinci gelişiydi. İlk gelişine göre artık çok daha rahattı. Ancak yine de Leyla annesinin evindeki gibi değildi. Hala biraz çekiniyordu.

"Aferum kizum elune sağlık." Ayşen Hanım, İnci'yi ilk gördüğü andan beri çok sevmişti. Hanım hanımcık saygılı bir kızdı. Bu durumun farkında olan Leyla Hanım ise ister istemez gelini ile gurur duyuyordu.

"Mihra patiklerini niye giymedin kızım sen." Kendi halinde çayını yudumlayan Mihra, annesinin konuşmasıyla kalın pembe çoraplarına bakmıştı. "Anne benim çoraplarım zaten çok kalın hem ben hiç üşümedim burası çok sıcak." Mihra eve geldiğinden beri bavulunu boşaltmak hariç bu odadan hiç çıkmamıştı.

"Annem olmaz öyle nereye koydun patiklerini hemen gidip giyiyorsun." Mihra annesinin keskin konuşmasıyla oflaya oflaya ayaklanmıştı. Patikleri yukarıdaydı.

Merdivenleri bir bir tırmanan genç kız dedesi ve babaannesinin kendisi için hazırladıkları odaya doğru giderken adım attıkça çıtırdayan tahta zemini inceliyordu. İlk geldikleri zamanlar sanki her an kırılıp düşecekmiş gibi hissetse de artık buna alışmıştı.

Ahşap kapıyı aralayıp çiçekli yorgan ile örtülü çift kişilik rahat yatağın üzerine zıplarken hemen yatağın başına bıraktığı krem ve pembe renkli yumuşak patikleri ayağına geçirmişti. Siyah termal taytı neredeyse diz kapaklarının altına ulaşan pembe çorap ve patikleri ile çok komik görünse de hiç aldırış etmeden üzerindeki hırkanın cebindeki telefonunu kontrol etmişti. Bir değişiklik yoktu.

Trabzon'a varır varmaz ilk işi Ali Asaf'ı aramak olmuştu. Çünkü yolda ailesi varken arayamamıştı. Ancak maalesef ki Ali Asaf'a ulaşamamıştı. Daha doğrusu telefonunu meşgule atmış ve hemen arkasından toplantıda olduğunu ve daha sonra arayacağını belirten bir mesaj almıştı.

Mihra yol boyunca Yiğit abisinin söylediklerini düşünmüştü. Ali Asaf'a Trabzon'a geldiğini haber vermemesinin kasıtlı bir sebebi yoktu. Yani gerçekten aklına gelmemişti. Çünkü bunun onu çokta ilgilendiren bir şey olmadığını düşünmüştü. Sonuçta iki günlüğüne gidip geri döneceklerdi. Onun bundan haberi bile olmayacaktı. Söylemesine de gerek yoktu. Hem yabancı insanlarla da birlikte değildi ki ailesi ile beraberdi.

Kendince haklı sebepleri vardı. Fakat yine de içinde garip bir his vardı. Kendisini haklı bulmasına rağmen sanırım biraz suçlu hissediyordu. Bunun sebebi belki de Ali Asaf'ın son attığı mesajda güzelim yazmamasıydı.

Toplantıdayım, acil değilse çıkınca seni arayacağım.

Gerçekten kızmış olabilir miydi?

"Mihra kuşum affedersin ama sen salak mısın? Tabii ki kızmıştır adam." Yağmur ve Mihra mutfak masasında aspiratörden yansıyan sarı ışık eşliğinde kahvelerini yudumlarken bugün olan biteni konuşuyorlardı.

"Ama ben ondan gizlemek için yapmadım ki?"Mihra'nın niyeti gerçekten gizli saklı bir şeyler yapmak değildi. Sadece, sadece böyle olacağını düşünememişti.

"Ya zaten mesele gizlemek falan değil ki bak mesela Ali Asaf bugün sana kızmasına rağmen yine de toplantıda olduğunu haber verdi. Niye çünkü onu merak etmemen için sanki seni çok mu ilgilendiriyor o toplantı." Tabii ki ilgilendirmiyordu. Hatta neredeyse Ali Asaf'ın işi hakkında hiç konuşmamışlardı. Ancak Yağmur haklıydı. Ali Asaf gerçekten her şeyi ama her şeyi kendisine haber veriyordu.

"Of ya ben nereden bileyim hem zaten abim ile konuşmasaydı ben ona Trabzon'a varınca haber verecektim ki şimdi böyle olunca sanki ondan bir şeyler saklamaya çalışıyormuşum gibi oldu." Ali Asaf umarım yanlış anlamamıştır diye düşünüyordu genç kız. Hem ona güzelim de dememişti. Çok kızmasaydı derdi.

"Neyse tamam ya sen yine de üzme kendini sonuçta Ali Asaf seni tanıyor değil mi? Bence hatanın farkında olduğunu bilirse bir şey olmaz."

"Ali Asaf bana kızmaz ki zaten ama yine de.." Mihra aklına gelen düşüncelerle dudaklarını kemirmeye başlamıştı. Kızmazdı. Ancak acaba kendisini sevmekten bıkar mıydı? Onu yorduğunun farkındaydı bir kere açık açık seni seviyorum dediğinde bile ne söyleyeceğini bilememişti. Şimdi de bu haber verme meselesi çıkmıştı. Bazen çok çocukça davrandığının farkındaydı ancak ne ne yapabilirdi ki böyleydi. Muhtemelen Ali Asaf bir süre sonra onun bu halinden sıkılacak ve uğraşmak istemeyecekti.

"Ne yine de"

"Bilmiyorum Yağmur kafam gerçekten çok karışık." Yağmur oturduğu yerden uzanarak kuzeninin yanağından bir makas almıştı.

"Of kızım tamam ya sen gemileri batır diye mi konuştuk biz burada merak etme sen eniştem sana fazla kızmaz sen sadece hatanı bil diye söyledim ben." Kuzeninin gerçekten üzüldüğünü fark eden Yağmur ortamı yumuşatmak adına konuşmuştu. "Hem taş gibi hatunsun iki gülüşle alırsın sen onun gönlünü." Mihra kuzeninin ima dolu bakışlarıyla kapalı olmasına rağmen hızlıca kapıya bakmış ardından kızarak yanaklarıyla Yağmur'a dönmüştü.

"Yağmur birisi duyacak şimdi çok ayıp hem biz öyle şeyler yapmıyoruz." Yağmur kuzeninin fısıltıyla konuşmasına küçük bir kahkaha ile yanıt vermişti.

"Hiih Yağmur sussana ya şimdi babaannem tepemize dikilirse görürsün." Yağmur ağzına yasladığı eliyle gülüşünü bastırmaya çalışırken konuşmuştu.

"Mesela nasıl şeyler yapmıyorsunuz kuzen."

"Yağmur uğraşmasana benimle." Mihra bu konularda gerçekten çok utanıyordu. Karşısındaki kişi her kim olursa olsun renkten renge giriyordu.

"Of ne ya hem biz kuzen değil miyiz ne var yani biraz anlatsan gerçekten hiç öpmedi mi seni." Mihra kırmızıdan mora dönen rengiyle avuçlarını yanaklarına yaslarken kaçırdığı gözleriyle "Yağmur dedim." huysuzca mırıldanmıştı.

"Bir dakika bir dakika sen şaka yapıyorsun." Yağmur kuzeninin kaçırdığı gözlerine ve utançtan domatese dönmüş yüzüne bakarken şok ile oturduğu yerden kalkmış olduğu yerde birkaç kez turlamıştı. "Bunu bana söylemediğine inanamıyorum Ali Asaf seni öptü mü?" Mihra kuzeninin heyecanlı tavrıyla oflarken sürekli kapıyı kontrol etmekten bir hal olmuştu.

"Yağmur ya bak şimdi gerçekten birisi duyacak." Yağmur bu defa hızlıca Mihra'nın yanındaki sandalyeye oturmuş ve hızlıca bağdaş kurmuştu. "Hemen anlat bana seni öldüreceğim." Mihra ondan kaçış olmadığını bildiğinden oturduğu yerde iyice küçülerek mırıldanmıştı.

"Sadece bir defa oldu." Ali Asaf bu konuda gerçekten çok dikkatliydi. Kendisine asla izni olmadan dokunmuyor rahatsız olabileceği hiçbir eylemde bulunmuyordu. İlk sarılmaları da Ali Asaf'ın onu ilk öpüşü de Mihra'nın izni ile olmuştu.

Mihra onun dokunuşlarından da kendisini öpmesinden de rahatsız olmamıştı. Ali Asaf'ın kendisine karşı yaklaşımının özellikle son birkaç haftadır daha farklı olduğunu görebiliyordu. Bunu nasıl tarif edeceğini bilemese de onun bakışlarının çok daha farklı olduğunu ve bu bakışlardan utandığını itiraf edebilirdi. Ama aynı zamanda onun ilgisini çekiyor olmanın verdiği his genç kızın içinde kelebekler uçuruyordu.

"Mihra sana inanamıyorum böyle bir şeyi nasıl bana söylemezsin ayy nasıl hissettin nasıl bir duyguydu." Yağmur tüm rahatlığına ve onlarca kişiyle flört etmesine rağmen ilk öpücüğünü hala koruyordu. İşin garip yanı bundan aylar önce Mihra'nın ilk öpücüğünü kendisinden önce vereceğini söyleseler asla inanmazdı. Minik sarı civcivi yere bakan yürek yakan çıkmıştı.

"Ya buna bu kadar heyecanlanacağını nereden bileyim ben bile senin kadar yükselmemiştim ki." Mihra utançla solurken kuzeninin bahsettiği şeyin kendi yaşadıkları kadar masum bir öpücük olmadığını anlayamamıştı.

Ali Asaf onu alnından öpmüştü.

"Mihra sanki her gün olan bir şey mi bu nasıl yükselmedin ya." Yağmur ağzına birkaç tane jelibon atarken Mihra'ya da vermişti.

"Ya yükselmedim derken heyecanlandım ama of Yağmur bu konuyu daha fazla konuşmasak."  Mihra çok daha masum bir şeyden bahsederken bile utanırken kim bilir Yağmur'un hayal ettiği şeyi bilse ne yapardı.

"Ay tamam tamam zorlamayacağım seni sarı ateşim." Yağmur, Mihra'nın kalın taytı üzerinde işaret parmağını hafifçe gezdirirken muzipçe göz kırpmıştı.

"Yağmuur!" Mihra bacağında dolanan eline uyarırcasına vururken onun kendisine attığı imalı bakışlarla dayanamayıp gülmüştü. Tam bir çatlaktı. Onun dilinden uzun bir süre kurtulamayacağına emindi.

"Daha aramadı değil mi?" Mihra olumsuzca başını sallamıştı. Uzun bir süredir Türkiye'de olduğu için toplantıları birikmişti. Ve hepsini birkaç güne sığdırabilmek için gerçekten çok uzun saatler boyunca çalışıyordu.

"Otele gidince arar sanırım." Yağmur sessiz kalırken bu defa konuşan Mihra olmuştu. "Pazar günü ne giyeceksin düğünde." Mihra kendisi için siyah şık bir elbise seçmişti.

"Ya çok kararsız kaldım ama sanırım geçen gün fuardan aldığım elbiseyi giyeceğim." Mihra o elbiseyi biliyordu. Gayet güzel bir elbiseydi. "Aa aynen çok güzel olur bence sana çok yakışmıştı." Mihra biten kahve bardaklarını kaldırırken bir yandan da samimiyetle konuşmuştu.

"Ama takı almam lazım yarın benimle çarşıya gelsene Miraç'a söyleriz götürür bizi." Mihra bu teklifi anında kabul ederken eklemişti. "Belki ben de kendime ince bir künye alırım." İstanbul'da da sürekli aklında olsa da bir türlü gitmeye fırsatı olmadığından alamamıştı.

"Olur o zaman anlaştık yarın sabahtan gidelim akşama doğru amcamlara geçeceğiz zaten." Düğün pazar günü olduğundan cumartesi günü akşamdan yardım etmeye gideceklerdi. Düğün kapalı bir salonda olmayacaktı. Açık alanda güzel bir organizasyon yapılacak ve Trabzon'daki tüm tanıdıklar davet edilecekti. Üstelik kuzeninin evleneceği kadında Trabzon'lydu. Yani pazar günü neredeyse tüm Trabzon'un katılacağı bir düğün olacaktı.

"Anlaştık ama ben burada biraz üşümeye başladım Yağmur." Mihra iki kahve fincanını ve birkaç tabağı hızlıca yıkayıp kenara bırakırken üşüyen ellerini üzerindeki hırkanın içine hapsetmişti.

"Gel o zaman yukarı odaya çıkalım yorganın altında ısınırız biraz ben de üşüdüm." İki kız peş peşe ses çıkartmamaya özen göstererek yukarı çıkarken sohbetlerinin beşinci dakikasında uyuyakalacaklarından habersizlerdi.

Mihra&Yağmur

Mihra koluna astığı ancak montundan dolayı sürekli kayıp duran çantasını oflayarak yedi yüzüncü kez sabitlerken karşısındaki bin bir çeşit künyeleri inceliyordu. Burası oldukça fazla çeşit takının bulunduğu güzel bir gümüş dükkanıydı.

"Mihra bu kolye nasıl sence çok mu ağır olur." Mihra, Yağmur'un boynuna tuttuğu kalın zincir modelli kolyeyle yüzünü buruşturmuştu.

"Yağmur ya bu kolyeler tasma gibi duruyor bence çok kötü olmaz tabi ki." Gerçekten çok çirkin bir kolyeydi ancak son günlerde oldukça popüler olmalıydı. Çünkü kadın erkek birçok kişide görmüştü.

"Ay ben de beğenmemiştim zaten." Yağmur kuzeninin benzetmesiyle anında kolyeden soğurken aldığı yere bırakması bir olmuştu.

"Kızlar bitmedi mi işiniz ya kaç saat oldu alacağınız iki zincir altı üstü." Miraç ve Yağız bugün iki kız tarafından karambole düşürülmüştü. Tabi bir de bonus olarak peşlerine takılan Can vardı. Sabah Sürmene'de ettikleri güzel bir kahvaltıdan sonra neredeyse beş dakika bile durmadan alışverişe koyulmuşlardı. Beylerin göreviyse şoförlük ve poşet taşımaktı.

"Miraç ya toplasan iki üç mağaza gezmişizdir abartmasana." Yağmur parmağına taktığı yüzükleri incelerken söylenmişti.

"İki üç mü Allah'tan kork kızım ya." En az on farklı mağazaya girmiş olabilirlerdi. "Hem siz sadece takı toka almayacak mıydınız?" Çünkü şimdiye kadar kıyafet olmak üzere envai çeşit şey almışlardı.

"İkizim kızları bu kadar tanımıyor oluşun beni utandırıyor ya doğru söyle sen İstanbul'da mağarada falan mı yaşıyorsun." Yağız ailenin Kazanova'sı olarak kim bilir hayatı boyunca kaç kızı beklemişse bugün en stressiz olan oydu.

"Herkesi kendin gibi maymun iştahlı sanma canım." Yağmur beş parmağına taktığı yüzüklerden ikisinde karar kılmış olacak ki Yağız'a lafını sokuşturup satıcıya dönmüştü. "Şu ikisini de ayırabilir miyiz?"

"Centilmenlik ne zamandır maymun iştahlılık oldu kızım." Yağız üzerine giydiği salaş kazağın yakasını çekiştirerek sırıtmıştı.

"Yağız abi vurdu gol oldu." Bir köşeye oturmuş elindeki telefonu ile ilgilenen daha doğrusu tiktok videoları kaydırıp duran Can ise her zamanki görevi olan ortalığı kızıştırma görevini icra ediyordu.

"Can elimin tersindesin bak." Yağmur'un öldürücü bakışlarının hedefi olan genç adam anında telefonuna geri dönerken kuzeninin şaka yapmadığının bilincinde olarak sessiz kalmıştı. Yağmur gerçek bir psikopattı.

"Of tamam ya söylenmeyin artık hem burası sondu işte." Mihra elindeki melek figürlü parıltılı bileklikte karar kılmıştı. "Bu nasıl sizce?"

"Güzel." Üç adam kızların kendilerine sordukları her ürüne verdikleri yanıtın aynısını verirken Mihra başını olumsuzca sallamış bu defa emin olmak istercesine Yağmur'a bakmıştı.

"Çok güzel aşkım." Mihra gülümserken aklına gelen şey ile heyecanla Yağmur'a bakmıştı. "Yağmur sana da alalım mı bundan ikimizin ortak bilekliği olur." Bu fikir Yağmur'un da hoşuna gitmiş olacak ki anında kabul etmişti. "Ayy çok güzel oldu Mihra." İki kız bileklerindeki bilekliklere aşk dolu gözlerle bakıyorlardı.

"Bu kızlar niye böyle abi ya biz erkek arkadaşlarımızla şöyle şeyler yapsak gay diye Trabzon'a sokmazlar yemin ederim." Can kızların gün boyu kol kola dolanmasını her fırsatta birbirine sarılıp öpmelerini, hayatlarında ne olup bitiyorsa anında birbirlerine anlatmalarını anlayamıyordu.

"Hadi lan oradan tiktok videoları için kıvırtırken öyle demiyorsun ama." Miraç kuzeninin ensesine bir tane geçirmişti.

"Ya abi şimdi onunla bunun ne alakası var hem o bir dans ne var bunda herkes yapıyor."

"Oğlum herkes bir tarafını verse sen de mi vereceksin." Miraç anlaşıldığı üzerine bu tiktok ve akım işlerine pek sıcak yaklaşmayan  gruptandı.

"Abi sen de bizi iyice pezevenk yaptın ya ne var yani hem ben fenomenim günde kaç kız yazıyor bana biliyor musun?" Can başındaki beyaz şapkası, salaş pantolonu, beyaz uzun çorapları ve oversize sweatshirt'ü ile tam olarak z kuşağını temsil ediyordu.

"Marifete bak anasını satayım." Miraç buruşturduğu yüzüyle başını olumsuzca sallarken Yağız saçlarını havalı bir edayla karıştırmış "Oğlum mesele kıçını başını sallamadan kızları düşürmek." demişti. Hareketlerine bakılacak olursa bahsettiği kişi kendisi oluyordu.

"Yağız abi bırak bu işleri ya senin taktiklerin çok eski bir kere şimdiki kızlar öyle çok güzelsiniz cennetten mi düştünüz laflarına düşmüyor maalesef."

"Lan sen bana yaşlı mı diyorsun." Yağız büyük bir hakarete uğramışçasına gözlerini büyütmüş kuzeninin üzerine doğru adımlamıştı ki yanlarına gelen hanımlar ile boğuşmaları düşüncede kalmıştı.

"Ya siz yine mi kavga ediyorsunuz." Mihra elindeki küçük alışveriş poşeti ile Yağız'ın koluna girerken Yağmur'da Can'ın yanına geçmişti.

"Kocaman insanlarsınız boş bıraktığımız her an kavga etmeyi nasıl başarıyorsunuz anlamıyorum gerçekten." Mihra elindeki poşeti alan Yağız'a izin verirken söylenmeyi de ihmal etmemişti.

"Bu hıyar bana yaşlı diyor boncuğum bu hakareti nasıl kaldırabilirim." Mihra, Yağız'ın küçük bir çocuk edasıyla konuşmasıyla kıkırdamıştı.

"Sen yaşlı değilsin Yağız, Can daha çocuk." Can bu yıl 19 yaşına yeni girecekti. "Yok artık Mihra abla nerem çocuk benim." Mihra'nın çocuk dediği kişiye başını kaldırarak bakıyor oluşu da ironikti doğrusu. Can gerçekten oldukça uzun ve yapılı bir çocuktu. Gerçi şu an onun yaşındaki herkes öyleydi. Anlamsız bir şekilde z kuşağı çok yapılıydı.

"Ay hadi tamam yürüyün artık çıkalım şuradan tartışmanıza arabada devam edersiniz." Yağmur herkesi aşıp kuzenlerinin önünden giderek mekandan çıkmıştı.

"Buna ne oluyor yine ya sanki tüm gün onun yüzünden dolanmamışız gibi bir de atar yapıyor." Yağız giden kuzeninin arkasından söylenirken hep beraber sonunda arabaya geçebilmişlerdi.

Saat neredeyse beşe gelmek üzereydi. "Eve gitmeden önce bir şeyler mi içsek ya." Arabayı kullanan Miraç'ın hemen yanında oturan Yağız sorarcasına kızlara bakmıştı.

"Bana uyar." Mihra kuzenleriyle vakit geçirmeyi çok sevdiğinden ve onları çok özlediğinden hemen kabul etmişti bile. "Bana zaten uyar." Zaten diğerleri içinde önemli olan Mihra'nın isteğiydi. Onlar zaten sürekli beraberlerdi.

"O zaman gidiyoruz hanımlar." Kızların arasında oturan Can görünmez muamelesi gördüğü için somurtarak konuşmuştu.

"Bana niye hiçbir şey sorulmuyor bu arada."

"Can sen kendin takılmadın mı ablacım peşimize misafir umduğunu değil bulduğunu yer misali uyum sağlamak zorundasın." Yağmur sırıtarak kuzeninin omzunu sıkmış ardından Mihra'ya göz kırpmıştı.

"Yazıklar olsun size." Mihra hayıflanarak kendilerine bakan kuzenine kıyamayıp sarılmıştı.

"Kıyamam ya uğraşmasanıza çocukla." Yağız, Yağmur ve Miraç Can ile uğraşmaktan büyük bir zevk alsalarda onu daha az gören Mihra her zaman biraz daha ılımlıydı.

"Görün görün insan görün." Can kuzeninin arkasından attığı koluyla onu kendisine çekerken söylenmiş ardından Mihra'ya dönmüştü. "Mihra abla seninle bir video paylaşıp hesabını etiketleyeyim mi takipçilerime söylerim anında takip ederler seni bu kıyağımda sadece sana." Teklifinin ardından ne kaybettiğinize bakın işte dercesine diğerlerine bakmıştı.

"Aynen kardeşim sen o kıyağını yap yap ki hayatındaki son kıyak olarak tarihe geçsin." Miraç yüzündeki sinsi sırıtmayla dikiz aynasından arkada oturan çocukla göz göze gelmişti.

"Ne alaka ya ben Mihra ablama sonsuz kıyak yaparım bir kere."

"O yüzden değil zaten oğlum abileri seni vurur bir daha kimseye kıyak yapamazsın diye dedim." Miraç'ın konuşmasıyla herkes kahkaha atarken bu bilginin aslında oldukça gerçek oluşu da can sıkıcıydı.

"Teklifin için teşekkür ederim Can ama bence de ikimiz içinde yapmaman daha iyi." Mihra yüzündeki gülümsemeyle konuşurken yolun geri kalanında Can'ın hesabındaki videoları izlemişlerdi. Aslında çokta kötü değildi. Can gerçekten güzel dans ediyordu hem söylediği kadarıyla burada bir kursa da gidiyordu. Sadece bazı videoları gerçekten cringe idi.

Mihra daha önce gelmediği oldukça güzel manzaralı bir mekanın önünde duran araba ile hayranlıkla etrafa bakınmıştı.

"Burası harikaa." Gençler burayı yeni keşfetmişlerdi. Mihra'dan önce de birkaç sefer gelmişlerdi. "Evet aşkım sana geçenlerde bahsetmiştim ya yeni bir yer bulduk işte işte burasıydı." Mihra her ne kadar İstanbul'da yaşıyor olsa da kuzenleri ile gerçekten de güzel bir bağları vardı. Bu sebeple hepsiyle sıkça görüşüyordu. Hatta kendinden büyük diğer kuzenleri ile de ara sıra telefonlaşıyorlardı.

"Ama ben birkaç fotoğraf çekmeden içeri giremem ki şu güzelliğe bak." Mihra okuldan fırsat bulduğu kadarıyla çok daha profesyonel fotoğraf çekimleri yapıyor ve bunun için oluşturduğu hesaptan paylaşımlar yapıyordu. Bu onun hobilerindendi. Memleketi diye demiyordu ancak her bir köşesi gerçekten cennet gibiydi. Sırf bu yüzden de Trabzon'a her gelişinde kamerasını mutlaka yanında getirir boynundan düşürmezdi.

Bugün de kuzenleri ile fotoğraf çekmek niyeti ile kamerasını da yanına almıştı. Öylede yapmışlardı bir sürü anı kalacak fotoğraf çekmişlerdi. Hatta hepsi birer tane post bile paylaşmışlardı.


"Valla benim halim kalmadı hanımlar." Yağız bu fikri onaylamadığını tüm beden diliyle ifade edercesine yüzünü buruşturmuştu.

"Ben de aynı şekildeyim ayaklarım ağrıyor resmen Mihra abla çıkışta çeksen olmaz mı ya." Can yalvarırcasına bakıyordu.

"Ya ama o zamana kadar hava kararır hem siz geçsenize içeri ben birkaç çekim yapıp gelirim." Mihra onlara gelin dememişti ki.

"Hayatta olmaz o hatayı bir kere yaptım başımıza gelmeyen kalmadı tek başına mümkün değil güzelim." Miraç aklına gelen berbat gün ile derin bir nefes alırken kendinden oldukça emin bir şekilde Mihra'yı kolunun altına çekmişti.

"Şöyle yapalım siz geçin sipariş verin biz de şu işi halledip gelelim." Kuzeninin kalbini kıracağına kafasını kırardı. "Yaa Miraçişkom."

"Miraçişko mu?" Miraç duyduğu şey ile kaşlarını çatarken yüzünü buruşturmuştu. "Mihra kendine gel güzelim bu manyaklarla fazla takılmak kafa yaptı herhalde." Genç adam oldum olası bu tarz lakaplardan hoşlanmazdı. Mihra da aslında ona sırf bunu bildiği için takılmaktan zevk alıyordu.

"O zaman Mirçişko biz geçiyoruz içeri kardeşim." Yağız sırıtarak kardeşine bakarken Miraç'ın bir anda üzerine doğru "Yağız elimde kalma kardeşim." atılmasıyla içeriye koşturmuştu.

"Ben de sizinle geleyim ya bu ikilinin yanında kalınca düşük IQ zehirlenmesi yaşıyorum." Yağmur, Mihra'nın koluna girerken koluna astığı büyük krem çantasını Can'a uzatmıştı. "Can benim çantamı da götürü müsün?" Genç adam çantayı alırken neredeyse bir bavul genişliğindeki çantanın ağırlığıyla gözlerini büyütmüştü. "Oha Yağmur abla bu ne böyle tüm evi kendinle mi taşıyorsun ne yapıyorsun." Yağmur bu konuda biraz takıntılı olabilirdi. Dışarı çıkarken her türlü ihtimali düşünür yanında yedek tişörte kadar her şeyi taşırdı.

"Hepsi ihtiyaç canım ne yapayım." Aslında diş fırçası, yedek çoraplar veya tarak ihtiyaç olmayabilirdi ancak kimsenin bu kadarını bilmesine gerek yoktu değil mi?

"İyi be demedik bir şey Mihra abla istersen sen de ver." Mihra'nın çantası küçüktü. Hatta o kadar küçüktü ki içerisine yalnızca telefonu ve kredi kartı sığıyordu. Ancak yine de vermişti. "Benim ki ağırlık yapmıyor ama olsun götür yine de sürekli montumdan kayıp duruyor." Küçük çantalarında böyle bir sorunu vardı. Şişme mont giyince asla yerinde durmuyordu.

Sonunda herkesi yollayıp durdukları orman içi gibi bölgenin derinliklerine doğru ilerleyen gençler Mihra'nın istediği görüntüyü yakalayana kadar gezip durmuşlardı. Mihra neredeyse onlarca fotoğraf çekmişti ve hepsi birbirinden harikaydı. Filtresiz halleri bile insana keyif veriyordu. Tamamen saf bir doğa güzelliğiydi.

"Mihra beni de şurada çeksene ya profil fotoğrafı yaparım." Mihra elbette ki Yağmur'un nerdeyse tüm profil fotoğraflarının sahibiydi. Yağmur Mihra ile her görüşmesinde mutlaka yeni bir fotoğrafını çektiriyordu. Tabii çektirecekti fotoğrafçı kuzen bulmuştu etinden sütünden faydalanmayacaktı da ne yapacaktı. Hem daha bu neydi ki mezun olduktan sonra ona burnunu yaptırmayı düşünüyordu.

"Çekeyim canım." Mihra içinse bu zaten büyük bir keyifti. İnsanların fotoğraflarını çekmeyi çok seviyordu. Özellikle de abilerinin fotoğraflarını çekmek onun için büyük bir zevkti.

Miraç ise bir ağacın dibinde oturmuş kara kara kızların işlerinin ne zaman biteceğini düşünüyordu. Oradan oraya koşturan kızları seyrederken kendisini kuzuları korumaya çalışan bir çoban köpeği gibi hissetmişti. Daha sonra bu düşündükleri o iki cadı tarafından duyulsa geçecekleri dalgayı düşünüp kendi kendine eğlenmişti.

Neyse ki bu defa alışveriş gibi olmamış kısa bir süre sonra kızlar işlerini bitirmişlerdi. Zaten havada gittikçe serinlemeye başlamıştı. Akşamları çok daha soğuk oluyordu. Gençler mekana doğru yürürken aralarındaki sohbeti bölen Miraç'ın telefonu olmuştu. Vuslat arıyordu.

"Alov Miraç kardeşimi yine kaçırtmadın değil mi lan?"

"Vuslat abi bir kere bir şey oldu diye üç yıldır Mihra her yanıma geldiğinde şüphelenmen ayıp olmuyor mu ya" Vuslat gerçekten de o günden sonra Mihra ne zaman Miraç'ın yanına giderse gitsin birkaç kez arar mutlaka sorgulardı. Bu onun travmalarındandı.

"Olmuyor tabi lan sen dua et kuzenimsin yoksa haritadan silerdim oğlum seni." Abisinin yüksek sesi telefonun dışından duyulduğu için Mihra yüzündeki sırıtmayla ahizeye yaklaşmış "Merak etme abicim hala buradayım." demişti. Neşesi sesinden bile okunuyordu.

"Oy abisinun ballısi o şerefsuzden ayrılma çok tamam mı?" Vuslat Miraç'a takılıyor olsa da tıpkı abileri gibi ona da güveniyordu. Hoş aksi olsa Mihra'nın onunla bu kadar samimi olmasına müsaade etmeyeceğini herkes gibi Miraç'ta biliyordu.

"Abi ya merak etme gerçekten bir şey yok kimse de beni kaçırmaya falan çalışmıyor." Ailesi ile geçirdiği üç koca yılda birçok şeyi aşmışlardı ancak hala şu kaybetme korkusundan kurtulamamışlardı. Bu tüm aile bireyleri için geçerliydi.

"Tamam gülüm tamam hadi eğlenmenize bakın. Ha Miraç."

"Efendim Vuslat abi."

"Çok geç kalmayın aslanım."

"Eyvallah abi geliriz birkaç saate." Kapanan telefonun ardından kol kola giren iki kız önden Miraç ise hemen arkalarından sonunda mekana girebilmişlerdi.

Yağız ve Can teras bölümünde camekanlı bölümde oturuyorlardı. Ve oturdukları yerde manzara gerçekten çok güzeldi.

"Nerede kaldınız oğlum çaylarınız buz gibi oldu." Gençler yerlerine yerleşirken Yağız çoktan garsonu çayları tazelemesi üzerine çağırmıştı.

"Şey ben çay yerine ıhlamur alabilir miyim?" Mihra bitki çayı içmeyi normal çaydan daha fazla seviyor olabilirdi. Her türlü bitki çayını içebilirdi. Ve canı şu an ıhlamur çekiyordu.  Herkesin siparişini vermesi üzerine uzaklaşan garsonun ardından Mihra'nın dikkati masanın üzerinde duran telefonuna kaymıştı.

"Telefonum mu çaldı yoksa." Aklına gelen şey ile heyecanla telefonuna uzanmış son aramalara bakacaktı ki açılmayan ekran ile telefonunun kapandığını anlamıştı. Oysa ki sonunda Ali Asaf ile konuşabileceği için heyecanlanmıştı.

Evet dünden beri hala konuşamamışlardı. Dün gece bir buçuk gibi Ali Asaf aramış ancak o saatte uyudukları için aramasını yanıtlayamamıştı. Mihra sabah uyandığındaysa saat çok erken olduğu için onu arayıp uyandırmak istememiş öğlene doğru aramıştı fakat bu defa telefonu Ömer açmış ve Ali Asaf'ın önemli bir toplantıda olduğunu haber vermişti. Yani resmen neredeyse iki koca gündür görüşemiyorlardı.

"Hm Ali Asaf Bey'in selamı vardı." Mihra, Ali Asaf ile görüşememenin mutsuzluğu ile telefonuna bakarken Can'ın söylediği şey ile far görmüş tavşan gibi kalakalmıştı. Onlara Ali Asaf'tan bahsetmediğine emindi.

"Sen, nasıl yani?"

"Mihra abla aşk olsun yani manita yapıyorsun ve bize söylemiyor musun? Ben sana ortaokuldaki sevgililerimi bile anlatmıştım alındım gücendim." Mihra şok ile kuzeninin söylediklerine bakıyordu.

"Nasıl yani sen o adam ile sevgili mi oldun Mihra?" Miraç, Ali Asaf'ı biliyordu ancak onları Mihra ile yalnızca arkadaş sanıyordu.

"Evet, yani hayır galiba daha değil. Of ben ne diyorum ya Can sen bunu nereden çıkarttın şimdi." Gerçekten Ali Asaf aramış ve onu görmüş olabilirdi. En azından bu en iyi ihtimaldi çünkü Can'dan gerçekten her şeyi beklerdi.

"Boncuğum eğer öyleyse geçmiş olsun artık bir manitan yok."

"Lan oğlum manita falan ne alaka hangi ara oldu bu kızım söylesene." Miraç hala duyduklarının şokuyla Mihra'ya bakıyordu.

"Ya şunu doğru dürüst anlatsanıza bir." Yağmur iyice anlamsızlaşan olaya hafifçe(!) yükselttiği sesi ile el koymuş etraflarındaki birkaç masanın kendilerine çevrilmesini umursamadan merakla ellerini çenesinin altında birleştirmişti.

"Mihra yemin ederim benim bir suçum yok güzelim hepsi bu salağın işi." Yağız ellerini teslim oluyormuşçasına havaya kaldırmıştı.

"Şimdi şöyle ki biz siparişleri verirken senin telefonun çaldı ben de belki amcamlar arıyordur falan diye bir bakayım dedim bir de ne göreyim Ali Asaf diye biri arıyor." Mihra kendisini duyacağı şeye hazırlarken gözlerini sıkıca yummuştu.

"Sonra ben de eniştem olduğunu tahmin ettiğim kişiyle tanışmadan önce bir şaka yapayım dedim. Biliyorsunuz şakacı bir ruha sahibim." Can ortamı yumuşatmak adına lafını dolandırdıkça dolandırıyordu.

"Uzatmasana lan." Yağız garsonun elindeki tepsi ile gelip bardakları bırakmasının hemen ardından araya girmişti.

"Bu salak adama dedi ki ben Mihra'nın buradaki dalgası sayılırım asıl sen kimsin." Miraç duyduğu şey ile gözlerini büyütürken oturduğu yerden uzanıp çocuğun ensesine bir tane geçirmişti.

"Dalgaymış ulan şerefsiz kuzeninle ilgili öyle şakalar yapmaya utanmıyor musun?" Miraç olaya çok başka bir yerden yaklaştığı için takıldığı nokta da Can'ın yaptığı şaka olmuştu. Şaka bile olsa bir insanın kuzeni hakkında böyle konuşması ona göre yanlıştı.

"Sonra?" Mihra dumura uğramış olacak ki sessiz kalırken Yağmur merakla sormuştu. "Sonra ne olacak ben bu salağın elinden telefonu alıp adam gibi açıklayacakken Mihra'nın şarjı bitti. Öyle kapandı telefon." Yağmur ağzına yasladığı avucuyla arkasına yaslanırken içinden eyvah demişti. Araları zaten limoni gibiyken böyle salak bir şaka gerçekten de sırası mıydı?

"Can sen ne yaptın?" Mihra ne yapacağını bilemez şekilde elindeki kapalı telefonuna bakıyordu. "Benim telefonumu nasıl açarsın ya hiç mi saygı duymuyorsun bana." Genç kız tamamen bozulan moraliyle solumuştu. Her şey iyice eline yüzüne bulaşmıştı.

"Mihra abla ben sadece şaka olsun diye yapmıştım. Hem gerçekten telefon kapanmasaydı ona doğruyu söyleyecektim. Telefon ben daha konuşamadan kapandı." Can'ın az önceki muzip tavrı Mihra'nın kırılgan ses tonu ile tamamen kaybolurken anında ciddileşmişti. Niyeti sadece şaka yapmaktı.

"Can böyle şaka mı olur ya?" Yağmur sinirle söylenirken yanı başında oturan Mihra'nın dizine elini yaslamıştı. "Merak etme yanımda şarj aleti var şimdi telefonunu şarja takar Ali Asaf'ı ararsın." Mihra'nın yüzü öyle bir hal almıştı ki masadaki herkesin tadı ister istemez kaçmıştı.

"Mihra abla özür dilerim yemin ederim kapanacağını düşünmemiştim telefonun istersen telefonunun açılınca ben arayıp konuşayım ondan da özür dilerim senin hiçbir suçunun olmadığını da söylerim." Can gerçekten yaptığı çocukça şey yüzünden kuzenini üzdüğü için kendisini çok kötü hissetmişti.

"Gerek yok Can bir daha telefonlarımı izinsiz açma yeterli. Yağmur telefonumu şarja takabilir miyiz?" Mihra kırıldığı her halinden anlaşılan ses tonu ile Yağmur'un uzattığı şarj aletini alıp masanın kenarındaki prize takarken Can suçlulukla gözlerini kaçırmıştı.

"Can çocuk musun lan sen ne diye açıyorsun kızın telefonunu. Yağız sana da helal olsun kardeşim hadi bu salak sen ne diye izin veriyorsun anasını satayım." Miraç hala bu sevgililik muhabbetini sindiremese de Mihra'nın bir anda bu kadar üzülmesiyle bunu sorgulamayı bir kenara bırakmıştı. "Oğlum ben ne yapayım telefonu alana kadar kapandı zaten." Yağız da karakter olarak çok ciddi, ağırbaşlı bir adam sayılmazdı ancak bu konularda ikizinden farksızdı. Hatta Can'ı en başında Mihra'nın çantasını açmaması konusunda bile uyarmıştı.

Mihra şarja taktığı telefonunun açılmasını beklerken Yağmur öldürücü bakışlarını Can' a göndermekten vazgeçmiyor Miraç ve Yağız'a ise ağızlarını açmamaları için kaş göz işareti yapıyordu.

Genç kız dakikaların ardından açılan telefonu ile hiç beklemeden Ali Asaf'ın adına tıklarken soluğunu tutmuştu. Acaba çok kızmış mıydı? Ah kesinlikle kızmış olmalıydı. Onun yerinde olsa muhtemelen çoktan ortalığı ayağa kaldırırdı. Bu kesinlikle iğrenç bir şakaydı. Ve maalesef Trabzon'a gelişini ona söylememesinin de sanki kasıtlı yaptığı bir şeymiş gibi anlaşılmasına da sebep olabilirdi. Hadi ama gerçekten böyle düşünmüş olamazdı değil mi? Lütfen düşünmesindi.

Dakikalar boyunca çalan telefonun açılmayışıyla hiç beklemeden ikinci defa arayan Mihra maalesef bu defa da aynı sonuçla karşılaşmıştı. Ali Asaf aramasını yanıtlamamıştı. Bir umut belki toplantı da olduğunu haber veren bir mesaj almayı beklese de dakikalar geçmesine rağmen o mesajı da alamayışıyla üzgünce arkasına yaslanmış telefonunu masaya bırakmıştı.

Her şey mahvolmuştu işte.

"Açmıyor." Mihra durgun sesiyle konuşmuş ardından Yağmur'a ne yapacağım şimdi dercesine bakmıştı. "Kuşum bir sakin ol belki toplantıdadır hem sen çok yoğun çalışıyor dememiş miydin?" Mihra olumsuzca başını sallamıştı. "Toplantı da olsa bile bana mesaj atardı ama." Yağmur defa derin bir nefes alarak başka bir fikir öne sürmüştü. "O zaman belki de sinirini atmaya çalışıyordur. Bu adam sonuçta küçük bir çocuk değil ki senden kaçsın elbette seni arayacaktır." Yağmur kuzeninin üzülmesine ondan daha çok üzüldüğü için onu rahatlatacak türlü şey sıralamıştı.

"Yağmur doğru söylüyor hem bu salağın sesinden daha çocuk olduğunu anlamış bile olabilir belki de ciddiye bile almamıştır boncuk göz sıkma canını." Yağız, Yağmur'u desteklercesine konuşmuş ardından bir şeyler söylemesi için Miraç'a bakmıştı.

"Aynen tabi ya hem erkekler böyledir kızım kıskandıkları zaman önce sakinleşmeyi beklerler sevdiklerinin kalbini kırmamak için o kesin sakinleşmek için hava falan almaya çıkmıştır." Miraç aslında sıfır bilgiye sahip olduğu konu hakkında konuşurken kendinden çok eminmişçesine göğsünü kabartmıştı.

Mihra ise onların söylediklerini yalnızca dinliyor ve öyle olmasını ummaktan başka bir şey yapamıyordu.

"Mihra aşkım istersen mesaj at. Onları toplantıda bile olsa görür sonuçta değil mi?" Mihra Yağmur'un söylediği şey ile anında telefonuna sarılırken hızlıca yazmaya başlamıştı.

"Ali Asaf ben özür dilerim."

"Kuzenlerimle dışarı çıkmıştım. Ben yanlarında yokken bir şaka yapmak istemişler ancak şarjım bitince kendilerini açıklayamamışlar."

"Seninle konuşan kuzenim Can hani sana bahsetmiştim ya kendince şaka yapmak istemiş sadece."

"Özür dilerim, çok kızdın mı bana?"

"Lütfen mesajlarımı görünce bana dön."

"Seninle konuşmak istiyorum."

Bir sürü mesaj yazmış aklına gelen her şeyi hiç düşünmeden sıralamıştı. Onların her şeyi yanlış anlamalar yüzünden çok daha kötü bir hal aldığından bu defa aynı şeyin yaşanmasını istemiyordu. Bu olaya bu kadar üzülmesinin sebebi de buydu.

"Kalkalım mı artık? Ben artık eve gitmek istiyorum." Mihra tamamen modu düşmüş bir şekilde ıhlamurunu içmiş daha doğrusu mecburen birkaç yudum almıştı.

"Olur kalkalım." Zaten herkesin keyfi kaçmıştı. Beyler bu Ali Asaf denen adamın Mihra için hiçte öyle sıradan bir arkadaş olmadığından da neredeyse emin olmuşlardı. Ancak kimse -en azından şu anlık- ağzını açıp bir şey soramıyordu.

Can ise hissettiği mahcupluk ile ağzına hiçbir şey sürmemiş suçlulukla Mihra'ya bakıp duruyordu. Fakat Mihra bir kere bile onun bakışlarına karşılık vermemişti. Çünkü şu an Can'a gerçekten çok sinirliydi. Evet şaka yapmaya çalıştığının farkındaydı ancak bu şaka gerçekten çok anlamsızdı. Onun kalbini kırmamak adına sessiz kalmayı ve sinirinin biraz geçmesini beklemeyi tercih etmişti.

Eve gidene kadar hiç kimsenin ağzından tek bir kelime dahi çıkmamış tüm günkü enerjilerinin yanında adeta ölüm sessizliğiyle eve dönmüşlerdi. Daha doğrusu amcalarının evlerine dönmüşlerdi. Yarın ki düğün için hazırlıklar başlamıştı bile.

Mihra arabadan inerken koluna giren Yağmur ile beraber yürürken kara kara düşünüyordu. Ali Asaf'tan hala bir haber yoktu acaba mesajlarını görmemiş olabilir miydi?

"Mihra tamam ya en ufak şeyde kendini böyle bırakacaksan eyvah yani bir sakin olsana kızım." Yağmur kuzeninin durgunluğuyla isyan edercesine konuşmuştu.

"Yağmur ne yapayım ya baksana mesajlarıma dönmedi bile."

"Aşkım döner belli ki müsait değil hem sen demiyor muydun o bana kızmaz diye." Mihra başını aşağı yukarı sallarken oflamıştı. "Umarım öyledir Yağmur."

"Oo hanımlar hoş geldiniz gözümüz yollarda kaldı." Mihra kapıyı açan yengesinin başına doladığı tülbentten fışkıran saçlarına ve yağlı ellerine bakarken tüm keyifsizliğine rağmen gülümsemişti. "Yarın düğün var bizim zilliler gezmelerde çabuk yıkayın ellerinizi yardıma gelin bakayım sarma saracağız." Senem yengesi Yağmur'un annesiydi. Ve en sevdiği yengelerinden birisiydi. Çok cana yakın dobra bir kadındı. Yağmur kesinlikle annesine benziyordu.

"Anne ya ne yapalım zaten ayda yılda bir görüşüyoruz." Yağmur ayakkabılarını çıkartıp içeri geçerken Mihra'da hemen peşinden adımlamıştı. "Hemen elimizi yıkayıp geliyoruz yenge." Mihra ellerini havaya kaldırıp şirince gülümsemişti.

"Gel buraya cadı seni hoş geldin özlettin kendini." Mihra yengesine sarılırken aynı şekilde gülmüştü. "Ben de sizi özledim yenge ne yapayım okul sınavlar derken bir türlü gelemedim ki Trabzon'a" Gerçekten de öyleydi. O yüzden bir an önce yaz tatilinin gelmesini bekliyordu. "Yaz tatilinde kaçışın yok ona göre." Mihra gülümserken başını sallamıştı. "Yok tabi söz en çok sizde kalacağım ama diğer yengemler duymasın tamam mı?" Mihra kıstığı sesiyle göz kırpmıştı. Yengesi onun bu haline gülerken peşi sıra mutfağa hanımların yanına geri dönmüştü.

Mihra ve Yağmur ise tıpkı söz verdikleri gibi ellerini yıkadıkları gibi yardıma koşmuşlardı. Tabi Mihra'nın sardığı sarmalar ne kadar güzel olmuştu orası ayrı bir meseleydi. Yağmur'un eli yatkın olduğundan tıpkı yengeleri ve annesi gibi incecik sarabiliyordu ancak Mihra'nın sarmaları resmen bir faciaydı. Herkesin sarmaları kalem gibiyken Mihra'nın sarmaları daha çok dolma kalem gibiydi.

Bir süre sarma ile cebelleşse de hanımlar onun yapamayacağına kanaat getirmiş olacaklar ki Mihra babaannesi ile beraber börek yapımına transfer olmuştu. Aslında düğün için dışarıdan yemek yaptırmışlardı ancak onların adetlerine göre ki bunu Mihra da yeni öğreniyordu. Düğün sahibi evini açar ve misafirlerini düğünden sonra evinde de ağırlardı. Ayrıca başka şehirlerden gelen akrabaları da onlarda kalacağı için bu hafta oldukça yoğun olacaktı. İşte bu yüzdende hep bir elden bir şeyler hazırlıyorlardı.

Akşama kadar hazırlıklarla uğraşan hanımlara yardım eden kızlar gün sonunda yorgunlukla kendilerini yataklarına atmışlardı. Bu gece ev çok kalabalık olduğundan erkekler diğer evde hanımlar da burada kalacaktı. Mihra'nın aklıysa hala Ali Asaf'taydı.

"Hala beni aramadı." Mihra sırt üstü uzandığı yatakta tavanı seyrederken hemen yanında aynı şekilde uzanan Yağmur merakla sormuştu.

"Tekrar aradın mı?" Aramıştı. Yaklaşık iki saat önce bir kere daha aramıştı ancak bu defa da telefonuna ulaşılamıyordu.

"Telefonu kapalı." Sıkıntılı bir şekilde konuşmuş ardından gün boyu aklını kemiren şeyi dökülmüştü.

"Yağmur, Ali Asaf bana çok kızıp beni bırakmaz değil mi?" İstemsizce düğümlenen boğazıyla yutkunma gereği hissetmişti.

"Mihra delirme kuşum." Yağmur uzandığı yerden doğrulup yatağın üzerinde bağdaş kurarken tamamen Mihra'ya dönmüştü. "O adam senin için hayatını değiştirmeyi göze aldı böyle küçük bir şey için mi bırakacak." Yağmur bunu yalnızca Mihra'yı rahatlatmak için söylemiyordu. Gerçekten bu fikirdeydi.

"Ne bileyim iki gündür konuşamadık üstüne bir de bu olunca.." Mihra'da tıpkı Yağmur gibi oturmuş ve hafifçe titreyen dudağını ısırmıştı. "Of Yağmur o çok mükemmel bir adam ama ben sürekli küçük bir çocuk gibiyim. Baksana onunla konuşmaya başlayalı çok az bir zaman olmasına rağmen sürekli bir sorun çıkıyor." Mihra gözünden süzülen bir damlayı hızlıca silmişti. "Beni sevdiğini biliyorum ama bir gün bundan sıkılırsa diye korkuyorum. Onun çevresindeki kadınları gördüm ben çok güzeller, herkes çok güzel beni bıraksın istemiyorum Yağmur." Mihra hafifçe büktüğü dudağı ile Yağmur'a sığınırken genç kız neye uğradığını şaşırmış şekilde kolları arasındaki kuzeninin saçlarını okşamıştı.

Daha on dakika önce tüm kadınlarla beraber çay içip normal bir şekilde sohbet ediyorlardı. Şimdiyse tamamen harap olmuş bir haldeydi. Anlaşılan tüm gece içi içini yiyip durmuş Ali Asaf'tan cevap alamadıkça en kötüsünü kurmuştu. Şimdiyse dayanamamış ve patlamıştı.

"Mihra aşkım kendini boşuna üzüyorsun Ali Asaf seni asla bırakmaz bunu ben bile biliyorum lütfen biraz sakin olup düşünür müsün?"

"Niye telefonlarımı açmıyor o zaman kim bilir oralarda neler yapıyordur şimdi." Mihra burnunu çekerek isyanla konuşmuştu.

"Kızım adam sana sinirlendiği için konuşmak istemiyor olabilir. Sen niye hemen konuyu oralara çekiyorsun ki hem zaten en ufak şeyde öyle şeyler yapacaksa defolsun gitsin zaten öyle adamdan hayır gelmez." Mihra kuzeninin öfkeli sesiyle gözlerini gelişi güzel silerken kendisini bir anda onu ikna ederken bulmuştu.

"Yok yok defolup gitmesin Ali Asaf öyle bir şey yapmaz ki."

"Yapar demiyorum kuşum yaparsa eğer bizimle işi yok diyorum."

"Olsun yine de öyle demeyelim hem o yapmaz öyle ben biliyorum." Mihra başını Yağmur'u ikna etmek istercesine sallarken aslında bir yandan kendini de ikna etmeye çalıştığından habersizdi. Bir şekilde durulan ikili yine  az önceki pozisyonlarına geri dönerek sırt üstü uzanırlarken Yağmur baş ucundaki ışığı kapatarak odanın karanlığa bürünmesini sağlamıştı.

"Yağmur."

"Hm."

"Sence Ali Asaf beni arar mı?"

"Allah'ım sen bana sabır ver." Yağmur elini alnına vururken söylenişti. "Arar aşkım hatta bence yarın kesin arayacak gör bak." Mihra derin bir nefes alırken "Umarım öyle olur." demişti.

Mihra bu iki günde yaşadığı şeylerden sonra Ali Asaf'ı kaybetmek istemediğini çok daha iyi anlamıştı. Onun yanında olmaya onunla konuşmaya çok alışmıştı. Onu seviyordu. Sevmeseydi bu kadar üzülmezdi değil mi? Onu kaybetme fikri bu kadar canını yakmazdı.

"Yağmur." Ne kadar süre karanlık odada düşünüp durmuş, kendi hayal aleminde binlerce senaryo kurmuş yüzlerce sezonluk diziler çevirmişti bilmiyordu.

"Hmm." Mihra, Yağmur'un boğuk sesiyle uzandığı yerde yan dönmüş ve doğrudan Yağmur'a bakmaya başlamıştı ancak oda çok karanlık olduğundan yüzünü göremiyordu.

"Uydun mu?"

"I-ıh uyumadım." Sesi hiç öyle gelmese de Mihra tamamen topladığı cesaretiyle sıktığı yumrukları ve yumduğu gözleriyle heyecanla konuşmuştu.

"Ben Ali Asaf'ı seviyorum Yağmur."

"Hm hm." Mihra heyecanına karşılık Yağmur'dan aynı heyecanı bekliyorken aldığı yanıtla kaşlarını çatmıştı.

"Ya Ali Asaf'ı seviyorum diyorum anlamıyor musun Yağmur."

"Mihra bunu zaten biliyorum kuşum hadi uyu artık Allah aşkına sabah erkenden kuaföre gideceğiz." Mihra sözü biter bitmez kendisine poposunu dönüp uyuyan kuzenine şok ile baksa da elinden bir şey gelmediği için mecburen gözlerini kapatmak zorunda kalmıştı.

Sabah neredeyse ezan ile beraber kalkan kızlar oldukça yoğun olacaklarını bildikleri bir güne hızlı bir kahvaltı ederek başlamış ardından gelin ile beraber kuaföre gitmek üzere giyecekleri kıyafetleri de evden çıkmışlardı. Gelin arabasını Yiğit abisi kullanacağı için sabah kuaföre giderken Yağmur, Melih abisi, Yiğit abisi ve Melih abisinin eşi ve kız kardeşi olmak üzere beş kişilerdi. Beyler hanımları kuaföre bıraktıktan sonra arabayı süsletmeye gitmişlerdi. Kızları kuaförden aldıktan sonra da çekime gideceklerdi. Saat dörtte resmi nikah kıyılacak daha sonra düğün merasimi başlayacaktı.

Kızlar Melih abisinin eşini çok sevmişlerdi. İsmi İrem'di. Çok tatlı bir kızdı ve gayet iyi anlaşmışlardı. Onun saç ve makyajı yapılırken kızlar kendi aralarında konuşuyor nasıl bir makyaj yaptıracaklarını düşünüyorlardı. Çünkü gelinin hazırlığı uzun sürdüğünden kendileri acele etmemiş onun hazır olmasına yakın makyajlarını yaptırmaya karar vermişlerdi. Gelin başı denilen bu şey gerçekten çok uzun sürüyordu. Bir de türbanlı olunca ekstra uzun sürüyor olmalıydı.  İrem ablasının başında neredeyse yüz tane iğne vardı. Mihra saymaya çalışsa da bir süre sonra pes etmişti. Onları nasıl geri çıkaracağını düşünemiyordu.

Mihra'nın bakışlarıysa her an telefonundaydı. Ancak artık umudunu kaybetmeye başlamıştı. Çünkü hala ne bir arama ne de bir mesaj vardı.

Reklamlar🎬🎬

Oylarımızı atmayı unutmayalım efendim teşekkür ederim. 💜🐣

Mihra🔥

"Ben çok hafif bir makyaj istiyorum." Mihra sıranın kendisine gelmesiyle makyaj koltuğuna büyük bir tedirginlikle oturmuştu çünkü kuaförlere güveni maalesef ki sıfırdı.

"Aa niye canım fıstık gibi kızsın şöyle güzel bir göz makyajı yapalım bence." Mihra başını olumsuzca sallamıştı. Yoğun makyajdan gerçekten hoşlanmıyordu.

"Hayır gerçekten istemiyorum. Sadece dumanlı bir göz makyajı yapabiliriz ancak çok koyu olmasın kirpik falanda istemiyorum maskara kullansak yeterli." Neyse ki bu defa şaşırılacak şekilde makyajı tam da istediği gibi yapılmıştı. Mihra göz makyajına beğeniyle bakarken korktuğu şeyin başına gelmediği içinde şükretmişti. Sonuçta bu masadan Afrodit olarak da kalkabilirdi.

"Ruj nasıl olsun canım."

"Şeftali tonları olabilir." Mihra'nın en çok kullandığı tonlardı. Dolayısıyla düşünmeden yanıtlamıştı.

"Ay yok artık yemin ederim elbisene yazık bu kıyafete şeftali ruj mu olur hiç." Mihra kadının şok ile aralanan gözlerine bakarken omuz silkmişti.

"Niye olmasın ya gayette güzel olur."

"Ne oluyor ya." Yağmur tartışan ikilinin yanına bitmiş makyajı ile gelmişti. Işıltılı lacivert yoğunluklu makyajı ve tepesinden salaş topuz yaptırdığı saçlarıyla gerçekten çok güzel görünüyordu.

"Güzel kızım sen bir bak hadi sence bu makyaja bu elbiseye şeftali tonları gider mi hiç?" Orta yaşlı kadın Yağmur'a Mihra'nın fondötenden dolayı iyice renksiz görünen dudaklarını işaret etmişti.

"Ay olmaz tabi abla sen bakma ona bence şöyle oyu bordo bir ruj harika olur."

"Bordo mu? Yağmur olmaz çok dikkat çekici bir şeyler yapmak istemiyorum." Mihra'nın itirazlarını umursamayan ikili çoktan beğendikleri ruju bir şekilde Mihra'ya sürdürmeyi başarmışlardı bile.

"Uff şu güzelliğe bak be bir de sürmem onu diyordun." Yağmur küçük bir ıslıkla makyajı bitmiş kuzenini süzerken konuşmuştu.

"Ya ben kötü demiyorum ki çok dikkat çeksin istemiyorum sadece."

"Mihra sanki bir tek sen mi makyaj yapıyorsun emin ol herkes tahmininden çok daha süslü olacağı için biz arada kaynayıp gideceğiz." Mihra aynadan kendisini süzerken her ne kadar dikkat çekici olsa da oldukça güzel bir makyaj yaptırmıştı.

Saten, etek ucu pileli, uzun kollu, mini bir elbise tercih etmişti. Göğüs dekoltesi yoktu ancak sırtında hatırı sayılır bir dekolte vardı. Ancak dalgalı bir fön çektirip serbest bıraktığı saçları sayesinde o dekoltenin kendisine bir sorun çıkartacağını sanmıyordu. Ayakkabı olaraksa bantlı parlak bir ayakkabı ve aynı şekilde parlak ufak bir çanta tercih etmişti.

Sonunda kuaförde işleri biten hanımlar sırasıyla önce çekim yapılacak alana ardından resmi nikahın kıyılacağı salona gitmişlerdi. Tüm gün boyunca süren koşuşturma sonunda düğün merasiminin başlamasıyla sona ermeye yakındı.

Tüm günün yorgunluğuyla bir kenara yığılan Mihra karnının guruldamasıyla masanın üzerindeki tabaklardan birini önüne çekmiş hızlıca bir şeyler atıştırmıştı. Resmen hala kahvaltı ile duruyordu.

Yağmur ise sanki tüm gün kendisi ile beraber koşturan kendisi değilmiş gibi horon tepiyordu. Mihra yöresel oyunlar konusundan pek başarılı olmadığından pek fazla oynamayı sevmezdi. Ancak buna rağmen yengelerinin ısrarıyla birkaç oyun havasına katılmıştı.

Düğünün ilerleyen saatlerinde Melih abisinin isteği üzerine ailenin genç erkekleri hep beraber yöresel bir horon oynamak üzerek sahneye çağırılmışlardı. Mihra abilerininde kalktığını görünce heyecanla dikkat kesilirken çalmaya başlayan kemençe ile oynamaya başlayan abilerini büyük bir hayranlık ile izliyordu.

Abileri normalde düğünlerde çok sık oynamazlardı. Ancak Melih abisi ile neredeyse kardeş gibi olduklarından onu kırmamışlardı. Ancak hepsi o kadar güzel görünüyordu ki hayran olmamak elde değildi.

Mihra hemen telefonundan açtığı kayıt ile abilerini çekerken arada bir Miraç ve Yağız'ı hatta sinirli olmasına rağmen Can'ı bile çekiyordu. Gerçekten hepsi çok iyi oynuyordu. Ve bu çok güzel bir andı. Yağmur'un abileri hatta Sena ablasının eşi bile vardı. Oturan herkes onları yüzlerindeki koca gülümseme ile seyrediyordu.

Genç kız video çekmeye devam ederken bir anda ekranda gördüğü isimle duraksayan video kaydını boşverip hızlıca oturduğu yerden ayaklanmıştı.

Sandalyelerin tersi yönüne yani organizasyonun kurulduğu bölgenin hemen arkasındaki sokağa doğru yürürken iki koca gündür beklediği aramayı hızlıca yanıtlamıştı.

"Ali Asaf." Sesi özlem, merak, öfke, pişmanlık kısacası her bir duyguyu ayrı ayrı içeriyordu.

"Neredesin sen." Mihra duyduğu keskin ses ile kaşlarını çatmıştı.

"Trabzon'dayım." Bunu zaten bilmiyor muydu?

"Trabzon'da neredesin Mihra ben dedenlerin evinin önündeyim." Mihra sonuna kadar araladığı gözleriyle hızlıca biraz ilerideki düğün alanına bakarken adımları çoktan bedeninden bağımsızca hareket etmeye başlamıştı bile.

"Senin ne işin var burada Ali Asaf ya birisi görürse."

"Mihra sabrım artık taşmak üzere güzelim nerede olduğunu söyleyecek misin yoksa ben bütün köyü ayağa kaldırayım mı?"

"Dur tamam dur orada ben geliyorum yanına sakın ses çıkartma."

"Sen nereden geliyorsun bu saatte yalnız mısın? Gelme orada kal söyle bana ben gelirim." Mihra karşı taraftan gelen ikaz dolu ses ile oflarken sürekli takılıp yürümesini engelleyen topuklu ayakkabılarını eğilip çıkartmış ardından konuşmuştu.

"Kuzenimin düğünü vardı bugün amcamların evine yakın bir yerdeyim sen dur ama orada gelme sakın." Mihra onun burada olmasının şokunu atlatamadan birilerine yakalanabilme ihtimalini düşünmeye başlamıştı.

Tempolu bir şekilde yürürken ayağına takılan bir dal parçası yüzünden yüzünü buruştururken ağzından acı dolu bir inleme dökülmüştü. "Ah ayağım." Karanlık yüzünden ne olduğunu görebilmek adına hafifçe eğilirken ayağının üzerindeki küçük çiziği fark etmişti.

"Ne oldu iyi misin? Mihra sana yerinde durmanı söyledim değil mi? Lanet olsun neden hiçbir sözümü dinlemiyorsun." Mihra karşı taraftan gelen isyan ile solurken mırıldanmıştı.

"Özür dilerim."

"Kızım başlatma şimdi özründen ne oldu diyorum iyi misin?"

"İyiyim iyiyim sadece ayağım.."

"Hayırdır yaralı ceylan yardım lazım mı?" Mihra eğildiği çalılığın arasından doğrulurken biraz ileride köyün kahvehanesinin duvarına yaslanmış iki adam ile göz göze gelmişti. Kendisi ile konuşan ve oldukça sarhoş görünen bu adamı tanımasa da yanındakini birkaç sefer Yağız ve Miraç'ın yanında görmüştü.

"Sus lan gerizekalı. Kusura bakma Mihra çok içti bu gece kafası yerinde değil." Tanıdığı çocuk ayakta bile zor duran çocuğun koluna girmişti.

"Şşş kime diyorum güzellik boşta mısın bu gece gel hadi takılalım biraz." Mihra birkaç adım ötesinde konuşan çocuğun sözleriyle rahatsızca yerinde kıpırdanırken kulağındaki telefonu yere düşürdüğünün farkında bile değildi.

"Ağzına sıçayım Arif kes lan sesini." Her ne kadar yanındaki çocuğun onu tutuyor oluşu içini rahatlatsa da yine de korkuyla arkasına bakma gereği hissetmişti. Düğün alanından çok uzaklaşmıştı. Keşke tek başıma gelmek yerine en azından Yağmur'u getirseydim diye düşünmeye başlamıştı.

Olduğu yerden kıpırdayamazken korkulu gözlerle sarhoş olmayan çocuğa bakmıştı. "Ben, ben evime gideceğim." Hayatında belki de en büyük korkusu olan şey ile burun buruna olmak tüm beyin fonksiyonlarını durdurmuş gibiydi.

"Mihra özür dilerim korkma lütfen sen git hadi evine ben de zaten onu evine götürüyordum az sonra bir köşeye sızar muhtemelen." Genç adam karşılarında hareketsiz bekleyen kızı korkuttuklarının farkında olduğu için onu kendilerinden bir zarar gelmeyeceğine ikna etmeye çalışıyordu.

Mihra kararsıza arkasına baksa da en sonunda o çocuğa güvenerek yerde duran telefonunu ve diğer elindeki ayakkabılarını sıkıca kavrayarak temkinli adımlarlar ilerlemeye başlamıştı. Eve gidebilmek için onların yanından geçmesi lazımdı.

"Hadi ama güzelim amma nazlı çıktın gel kollarıma o sütun bacaklarını..." Mihra tam yanlarından geçmek üzereyken çocuğun bakışlarının bedeninde dolaştığını hissederek adımlarını hızlandırırken bir anda çocuklarla arasına bir set gibi giren karartı ile neye uğradığını şaşırmış küçük bir çığlık atmıştı.

"Ağzının yayını siktiğimin ayyaşı." Mihra şok ile sarhoş çocuğun yere serilmesine bakarken Ali Asaf'ın ona tekrardan vurmak üzere eğilmesiyle korkuyla gözlerini büyütmüştü.

"Sen kimsin amınakoyayım bir gece eğlencemiz vardı." Çocuk yediği yumruk ile yere düşmesine rağmen hala konuşmaya devam ediyordu.

"Ben sana göstereceğim kim olduğumu hiç merak etme koçum." İkinci yumruk ile korkuyla yerinde sıçrayan Mihra ne yapacağını şaşırmış şekilde Ali Asaf'ın koluna yapışmıştı.

"Ali Asaf dur ne yapıyorsun dur baksana sarhoş zaten."

"Amma abarttın be kardeşim tamam karı ikimizin olsun kavga etmeye ne gerek var bunun için." Sarhoş çocuk başını hafifçe kaldırarak sürekli kayıp duran ağzıyla önce sırıtarak hemen baş uçlarında Ali Asaf'ı tutan Mihra'ya bakmış ardından konuşmuştu.

Gözü dönen genç adam yüzüne oturan samimiyetten çok uzak gülüşle burun kemerini sıkıca kavrarken önce tehlikeli bir sakinlikle doğrulmuş hemen yanı başında duran kadını kolundan tuttuğu gibi birkaç adım geriye o iki çocuğun arkasına doğru götürmüştü. Mihra Ali Asaf'ın yüzünde ilk kez gördüğü tehlikeli ifadeyle yutkunurken çıt çıkarmadan gözlerinin içine bakıyordu.

Genç adam omuzlarını kavradığı genç kız yavaşça arkasına çevirirken sakince solumuş ardından "Sadece bir defa sözümü dinle ve burada beni bekle tamam mı güzelim." demişti. Mihra korkuyla gitmemesi için omzundaki kollardan birine dokunurken gözlerini kırpıştırmıştı. "Ali Asaf o çok sarhoş ne söylediğini bilmiyor boş ver hadi gidelim buradan." Mihra ikna etmek istercesine Ali Asaf'a baksa da onun yüzünde herhangi bir değişiklik olmamıştı. Aksine gittikçe çok daha öfkeleniyor gibiydi.

"Mihra sana burada kal dedim güzelim." Genç kız gözleri tamamen kararmış adama bakarken bu defa tedirgince başını sallarken ikinci defa alnına konan öpücükle sadece yutkunmuştu. "Aferin güzelime."

"Gel şimdi buraya sana karıyı göstereyim döl israfı şerefsiz." Mihra arkası dönük olduğundan ne olduğunu göremiyor olsa da kulağına dolan seslere olduğu yerde yüzünü buruşturmuş kulağına yasladığı avuçlarıyla en azından olanları duymamaya çalışıyordu.

"Seni öyle bir sikerim ki andım olsun ömrün boyunca kıçının üzerine oturamazsın piç kurusu." Genç adam günlerin birikmişliği ile tüm öfkesini çocuğun yüzüne indirdiği yumruklarla atıyor gibiydi. Dakikalar sonra sonunda kesilen sesler ile Ali Asaf'ın geri çekildiğini anlayan genç kız derin bir nefes verirken hala arkasına dönmeye cesaret edemiyordu.

"Al şu ibneyi de siktir olup gidin karşımdan." Köy yerinde bu kadar içmekte neydi. Karşılarında çok daha küçük bir kız çocuğu da olabilirdi. Her şeyin bir adabı vardı. Kimsenin bir gecelik sefası masum insanların belki de tüm hayatına mal olmamalıydı. Mihra hala olduğu yerde kıpırdamadan beklerken bir eliyle eteğindeki pileyi kavramış sanki ondan güç alıyormuşçasına bırakmıyordu. Dakikalar sonra omzunda tekrardan hissettiği ellerle yutkunurken Ali Asaf'ın kendisini çevirmesine müsaade etmişti. Şimdi yeniden onun göğsüyle karşı karşıyaydı.

"Beni dinlediğin için teşekkür ederim." Mihra sanki az evvel simsiyah olmuş gözlerle delirmişçesine o çocuğu döven kendisi değilmiş gibi sakince konuşan adamla sadece başını sallayabilmişti. Onu hayatında ilk kez öyle görmüştü anlaşılan Ali Asaf'ın da tersi abilerinden alıştığı kadarıyla pek hoş değildi. Pek fazla damarına basmamak lazımdı.

"O çocuğa bir şey olmaz değil mi?" Mihra her ne kadar o çocuktan bahsettiği an karşısındaki adamın kararan gözleriyle yutkunsa da sormadan edememişti. Açıkçası endişeleniyordu.

"Mihra sakinleşmeye çalışıyorum güzelim." Mihra duyduğu uyarı dolu ses ile olduğu yerde kıpırdanırken alttan alttan attığı bakışlarla "Tamam demedim bir şey sen sakinleş ama artık olur mu?" mırıldanmıştı. Onun bu haliyle daha önce tanışmadığından ne yapacağını onu nasıl sakinleştirebileceğini bilmiyordu.

Genç adam kollarının arasında yavru bir kedi gibi kendisine bakan kızın gözlerinde gördüğü ürkeklikle iç çekerken göğsünü havaya doldurmuştu. "Gel buraya başımın belası gel." Mihra kendisini tek koluyla göğsüne yaslayan adama sığınırken hiç itiraz etmeden olduğu yere sinmişti. Onu öyle çok özlemişti ki şu an ne düşünmesi gerektiğini hatta içinde bulundukları durumu bile düşünemiyordu. Tek derdi Ali Asaf'ın kendisini saran sıcak kolları arasında öylece durmaktı. Öylece durmak ve ondan özür dilemekti.

Genç adam kolları arasındaki zarif bedeni sıkıca kavrarken başını günlerdir burnunda tutan papatya kokusunun kaynağına yaslamıştı. "Niyetin beni delirtmek değil mi fıstığım." Mihra başını yasladığı sıcak göğüsten kaldırırken onun bahsettiği şeyin günlerdir yaşadıkları deli saçması olaylar olduğunu bilerek suçlulukla mırıldanmıştı. "Ali Asaf ben böyle olsun istememiştim." Hala Ali Asaf'ın kolları arasında ancak ondan bir soluk uzakta çıplak ayaklarına eğdiği başıyla küçük bir kız çocuğundan farksız görünüyordu.

"Gel hadi." Mihra bir anda elini kavrayan Ali Asaf'ın hareketlenmesiyle şaşkınca gözlerini büyütmüştü. "Nereye?" Genç adam kızın şaşkın bakışlarına aldırış etmeden eğilmiş Mihra'ya ait olduğu her halinden anlaşılan ayakkabıları tek eliyle kaldırmıştı. "Konuşacağız." Mihra, Ali Asaf'ın kendisini yönlendirdiği yere bakınca küçük bir spor araba görmüştü. Bu onun olmalıydı. "Ali Asaf olmaz, düğün bitmek üzeredir bizimkiler yokluğumu fark ederlerse çok merak ederler." Onunla gitmek istemediğinden değildi ancak ailesine haber vermeden buraya gelmişti. Eğer bir de bu saatte ortadan kaybolursa başı cidden belaya girerdi.

"Mihra." Mihra kararsızca bir Ali Asaf'a bir de arabaya bakarken bir anda duyduğu tanıdık ses ile arkasını dönüvermişti. Yağmur ve Miraç kendilerine doğru geliyordu. Mihra onları görmenin paniği ile anında Ali Asaf'tan uzaklaşıp elini bırakmaya çalışsa da genç adamın sıkıca kavradığı elini bırakmaya pek niyeti yok gibiydi.

"Güzelim sen ne diye haber vermeden ortadan kayboluyorsun." Miraç, Mihra'nın tanımadığı bir adam ile el ele olması şokuna geçmeden önce onu sapasağlam bulmuş olmanın şokunu atlatmaya çalışıyordu. Yağmur ise olaylara hakim olmanın gururu ile sinsi gülümsemesini takınmış karşılarında el ele duran çiftin ne kadar yakıştığını düşünüyordu.

"Ben haber verecektim ama.." Mihra, merakla kendisine bakan kuzenine açıklama yapmak üzereyken aklına az önceki yaşadıkları gelince bir anda panikle Ali Asaf'a dönmüştü. Yeni bir yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için "Ali Asaf tanıştırayım bu kuzenim Miraç." Demişti. Ali Asaf'ın ifadesiz bakışları Miraç'ın üzerine çevrilirken genç kız bu defa "Miraç bu da Ali Asaf hani bahsetmiştim ya." Demişti. O "bahsetmiştim ya" vurgusu aslında o kadar çok şey ifade ediyordu ki bunu anlayan Yağmur anında pembe dizi modundan çıkıp Miraç'ın koluna girmişti.

"Aaa enişte merhaba Yağmur ben de." Yağmur'un neşeli konuşması ile Miraç ve Mihra aynı anda gıcık tutmuşçasına öksürürken Ali Asaf yüzündeki ufak gülümsemeyle başını sallamıştı.

"Merhaba Yağmur."

"Enişte mi?" Miraç koluna girmiş kuzeninin kulağına doğru mırıldanırken Yağmur onu sanki hiç duymuyormuşçasına her zamanki gibi domatese dönmüş Mihra'ya dönmüştü. "Mihra kuşum yengemler düğünden sonra amcamlara geçeceklermiş merak etme seni idare ederim." Yağmur konuya bodoslama dalmıştı.

Miraç sonuna kadar araladığı gözleriyle Yağmur'a dönerken konuşmuştu. "Ne diyorsun kızım sen. Bu saatte nereye gidiyorsun Mihra." Bu saate yabancı bir adam ile ne işi olurdu. "Miraç söz veriyorum anlatacağım." Mihra, Ali Asaf'ta zorla kurtardığı eliyle birkaç adım atarak Miraç'ın koluna dokunmuştu. "Ama şimdi onunla gitmem lazım." Miraç dün yaşadıkları olay yüzünden Mihra'nın ne kadar çok üzüldüğünü görmüştü. Ona gerçekten önem veriyor olmalıydı. Miraç'ın kararsız bakışları karşısındaki ikili üzerinde dolanmıştı. "Mihra." Miraç bu adamı tanımıyordu bile muhtemelen abileri onu bu saatte o adam ile gönderdiğini duyarsa canına okurlardı.

"Kardeşim iki saat dolmadan sağ salim evine bırakacağım aklın kalmasın, ona benim yanımda bir şey olmaz." Ali Asaf sakin adımlarla Mihra'nın yanına adımlamış ve hala Miraç'ın kolunda duran elini yeniden kavramıştı. Sözünü tamamlar tamamlamaz genç kızı kolunun altına çekerken üzerlerindeki bakışlara aldırış etmeden arabaya doğru adımlaya başlamışlardı. Mihra Ali Asaf'ın kendisini götürmesine izin verirken Miraç'ı ikna etmek üzere konuşan Yağmur'a ağzını oynatarak kısa bir teşekkür etmişti. Gerçekten o olmasa ne yapardı bilmiyordu.

Genç kız geldikleri yüksek tenha tepeyi incelerken etrafta kendileri hariç hiç kimse olmadığını fark etmişti. Arabanın kapalı camlarına vuran hafif rüzgarın uğultusu ve etraftaki cırcır böceklerinin sesi huzur veriyordu. Yol boyunca ikili arasında çıt çıkmamıştı. Daha doğrusu Ali Asaf yola bakmak dışında hiçbir tepki göstermemiş Mihra ise hala hissettiği suçluluk psikolojisi ile beraber onun Trabzon'da oluşunun şaşkınlığıyla ağzını açmamıştı.

Arabanın durması ile tepenin denize bakan kısmındaki küçük çardaklara gideceklerini anlayan Mihra yanındaki adamın sessizliğini sürdürmesiyle iç çekerek eğilmiş ve hala giymediği ayakkabılarını giymişti. Tüm gün topuklularla dolaşmaktan resmen ayakları şişmişti. Üzerine bir de ayağına takılan dal parçası yüzünden sağ ayağı çok acıyordu. Ayakkabılarını giydikten sonraysa beklemeden emniyet kemerini çözmüş ve arabadan inmişti. Ancak çardaklara gitmek yerine olduğu yerde Ali Asaf'ın da inmesini beklemişti. Çünkü hem ayakları ağrıyor hem de karanlık yüzünden tek başına oraya gitmeye çekiniyordu.

Saniyeler sonra arabanın etrafından dolanıp yanına gelen Ali Asaf'ın üzerindeki ceketi çıkartıp omuzlarına bırakmasıyla sıcak cekete sarılan Mihra ona kaçamak bakışlar atmakla yetinmişti. Kızgın mıydı yoksa değil miydi anlamaya çalışıyordu ancak genç adamın hareketlerinden bir şey anlayamıyordu.

Mihra Ali Asaf'ın ceketine sarılırken utana sıkıla ona yaklaşmış ve koluna girmişti. "Şey ayaklarım biraz ağrıyor da." İçine kaçan sesiyle konuşurken ikilinin bakışları doğrudan Mihra'nın ayaklarını çevrilmişti.

"Kendine niye bu acıyı çektirmek zorunda mısın? Bunlar olmadan da yeterince güzelsin." Genç adam ayakkabılara büyük bir memnuniyetsizlikle bakarken koluna giren kızı daha çok kendisine çekmişti. "Seni taşımamı ister misin?" Mihra kararsızca eteğine bakan adam adam ile utançla solurken hızlıca başını sallamıştı. Eteği kesinlikle böyle bir şey için uygun değildi. "Y-yok ben yürüyebilirim." Genç adamın bakışları Mihra'nın elbisesinde dolandıktan sonra varla yok arası bir hızla kırmızı dudaklarında dolanmış kıstığı gözleriyle başını gökyüzüne çevirmişti.

Onun bakışlarının farkında olan Mihra ise olduğu yerde yok olmak istercesine kıvranıp duruyordu. Genç adam kendi içinde artık her ne muhasebesi yaptıysa kısa bir süre sonra nispeten daha sakin bir şekilde adımlamaya başlamıştı. Kapalı tahta kapıyı yavaşça aralayan Ali Asaf, geri çekilerek Mihra'nın geçmesi için müsaade etmişti.

Mihra oturduğu gibi çıplak bacaklarına değen soğuk tahta ile ürperse de belli etmemeye çalışarak neredeyse üst bedeninin tamamen örten cekete daha sıkı sarılmıştı. Ayrıca itiraf etmeliydi ki ceketin üzerine sinmiş tanıdık parfüm kokusunu çok özlemişti. Kendisine inanamıyordu. Ne zaman, hangi ara bir erkeğin kokusunu özleyecek kadar aklını yitirmişti bilmiyordu.

Ali Asaf'ın yanındaki boşluğa oturup bakışlarını doğrudan hemen karşılarında dalgalanan denize çevirmesiyle artık konuşması gerektiğini hisseden Mihra nazikçe boğazını temizlemişti.

"Ali Asaf ben özür dilerim." Ali Asaf'ın aramasını dünden beri bekliyordu ancak onu bir anda karşısında bulmayı beklemiyordu. Dolayısıyla şu anda konuya nereden başlayacağını o böyle yanı başında dururken derdini nasıl anlatacağını şaşırmıştı. "Dün seni defalarca kez aradım, mesaj attım." Genç kız bir tepki beklercesine sessiz kalıp Ali Asaf'a baksa da ondan bir cevap alamayışıyla iç çekerek devam etmişti.

"Biz dün kuzenlerimle berber alışverişe çıkmıştık. Az önce tanıştığın Miraç, Yağmur, Miraç'ın ikiz kardeşi Yağız ve bir de bizden yaşça küçük Can." Mihra tane tane ve düşünerek konuşmaya çalışıyordu. "Ben fotoğraf çekmek için kısa bir an eşyalarımı bırakıp yanlarından ayrılmıştım o sırada da sen arayınca Can kendince şaka yapmaya çalışmış ama sonra benim şarjım bitince. Şaka biraz şey olmuş, şeyy." Mihra tam kaka diyecekken yapacağı gafı fark edip dilini ısırmıştı. Aferin kızım adamın yanında bir kaka demediğin kalmıştı.

"Mesajlarını gördüm." Mihra hala dalgalanan denizi seyreden adamın sakince konuşmasıyla bakışlarını istemsizce dağınık görünen saçlarına çevirmişti. "Bunun için özür dileme senin bir hatan yok." Genç adam bu saçma şaka olayını o kadar da ciddiye almamıştı. Onu yüzlerce kilometre uzaklıktan buraya getiren şey çok daha başkaydı.

"Sen buna kızmadın mı?" Mihra kemirdiği dudağıyla sorgulamıştı. Yoksa daha en başından bunun bir şaka olduğunu anlamış mıydı?

"Kızdım." Genç adamın bakışları sonunda ışıl ışıl parlayan gözlere çevrilmişti. "Seni evinde zannederken başka bir şehre gittiğini abinden öğrendiğim için kızdım." Mihra hiç lafı dolandırmadan açıkça konuşan adam ile gözlerini kaçırmıştı. "Sesini duymak için bulduğum ilk fırsatta seni ararken telefonunu itin teki açtığı için kızdım." Ali Asaf'ın yavaş ve düşünerek konuşması yanlış bir şey söylemek istemediğini gösterirken Mihra hatasını bilmenin ağırlığıyla parmaklarını kucağında birleştirmişti.

"Sadece iki günlüğüne geldiğimiz için çok önemsemiştim. Hem sen de Türkiye'de değildin. Böyle şeyleri sana daha önce de hiç haber vermezdim ki." Mihra kendisini izleyen adama alttan alttan bakışlar atıyordu. "Bu kadar kızacağını düşünmemiştim." Ayrıca yabancı insanlarla değil ailesi ile beraber gitmişti. Gerçekten onu rahatsız edecek bir şey olmadığı için bu kadar rahat davranmıştı.

"Ben sana seni seviyorum dedim Mihra." Genç kız Ali Asaf'ın hafifçe yükselen ses tonu ile kaçamak bakışlarıyla onu onaylarken bir anda iki elini kavrayan iri eller ile kendisini onunla burun buruna bulmuştu. Yanaklarının yüzündeki fondötene rağmen kızardığına yemin edebilirdi. "Ama fark ettim ki sana bunun ne anlama geldiğini anlatamamışım." Mihra karşısındaki adamın yeniden kararmaya başlayan gözleriyle yutkunurken dili tutulmuş gibiydi.

"Ben senden bir şans istedim güzelim ve sen de verdin öyle değil mi?" Mihra kendisine yöneltilen soruya yalnızca başını sallayarak yanıt verebilmişti. "Güzel." Genç adam avuçlarından birini genç kızın güzel yüzüne yaslamış gözlerinin önüne düşen tutamlarını nazikçe geriye taramıştı.

"İstediğim her şeyi alırım güzelim. Seni sevmeme izin verdiğin o günden sonra bunun gerçekten bir tercih olacağını nasıl düşünürsün." Mihra anlamazca kaşlarını çatmıştı. Ne tercihinden bahsediyordu böyle. 

"Sen benim sevgilimsin Mihra." Mihra kulağına dolan ve ilk kez böyle açıkça işittiği kelimelerle tüm bedeninin kasıldığını hissederken yutkunmuştu. "Bunu kabul etmen kaç yıl, kaç ömür sürerse sürsün sen de beni isteyene kadar yakandan düşmeyeceğim." Genç adam açık açık seni bırakmayacağım diyordu. Hoş Mihra'da aksi bir şeyi istemiyordu ki.

İstemiyordu ancak anlaşılan dışarıdan öyle görünmüyordu.

"İster bir soluk uzağında ister dünyanın öbür ucunda olayım seninle ilgili her şey beni de ilgilendirir anlıyor musun güzelim." Mihra yüzünde tüy gibi dolanan parmakların göz kapaklarına değmesiyle istemsizce gözlerini yummuştu. Ali Asaf o kadar yakınında konuşuyordu ki dudaklarına vuran soluklarını hissetmek tüm vücudunun karıncalanmasını sağlıyordu.

"Seni aradığım zaman o telefonu yalnızca sen açacaksın güzelim." Mihra gözlerini aralarken Ali Asaf'ın arsızca dudaklarında dolanan bakışlarını yeni fark ediyordu. Kulakları kendini bir anda bulduğu yakınlık yüzünden uğuldamaya başlarken onun söylediklerini sanki duymuyor gibiydi.

"Anladın mı beni fıstığım." Mihra kendisine ne sorulduğuyla katiyen ilgilenmemekle beraber transa girmişçesine başını sallamıştı.

"Bu günden itibaren değil başka bir şehre gitmek benim sana haber verdiğim gibi senin de bana her anını rahatça anlatmanı istiyorum. Bir daha böyle bir olay yaşamak istemeyiz değil mi?" Mihra başını bu defa da olumsuzca bir sağa bir sola sallarken rüzgar yüzünden uçuşan saç tellerinden bir kaçı Ali Asaf'ın sakallarına çarpmış ardından özgürlüklerini ilan etmişlerdi.

"Güzel." Genç adamın bakışları bu defa uçuşan sarı tutamlara takılmış büyük bir ilgiyle onları toparlayıp tek bir yana almıştı. Bir kadının her bir detayı nasıl bu kadar can alıcı olabilirdi aklı almıyordu. Onu gördüğü an kendisine kilometrelerce yol getirten öfkesi tuzla buz oluyor güzel tenine yakın olmaktan başkasını düşünemiyordu.

Genç kız yakınında duran adamın kendisini böylesine dikkatli ve ilgiyle seyrediyor oluşuyla gözlerini kaçırırken utançla boğazını temizlemişti. "Ali Asaf." Yüzüne vuran ferah nefes düşüncelerini bir araya getirmesini zorlaştırsa da ne zamandan beri orada olduğunun farkında olmadığı eli Ali Asaf'ın üzerindeki beyaz keten gömleğe biraz daha sıkı tutunmuştu. "Hep çok sinirlenme tamam mı?" Onun bu yüzü ile ilk kez karşılaşıyordu ve açıkçası bu beklemediği tanışma genç kızda ufak bir şok etkisi yaratmıştı.

Ali Asaf duyduğu şey gülümsemesini bastırmak için başını hafifçe çevirmiş burnundan verdiği solukla dayanamayıp genç kızı tek koluyla kendine çekmişti. Bu hali genç adama çok masum gelmişti. Öbür eli anında saçları arasına karışırken başının üzerine kondurduğu öpücükle olumlu birkaç mırıltı çıkartmıştı. "Tamam yavrum."

Mihra yüzündeki gülümseme ile  Ali Asaf'a sarılışına karşılık verirken bir elini de tıpkı başı gibi göğsüne yaslamıştı. Abileri ve babasından sonra kendisini en rahat hissettiği göğüs kesinlikle burasıydı.

"Ali Asaf." Ne kadar süre öylece Ali Asaf'ın kolları arasında kalmıştı bilmiyordu ancak kendisini yaşadığı iğrenç iki koca günden sonra yenilenmiş hissediyordu. "Ben bir şey söyleyeceğim." Mihra başını kaldırırken eş zamanlı olarak saçında ve belinde dolanan ellerde geri çekilmişti. Mihra kucağına bıraktığı ellerini yumruk haline getirirken az sonra söyleyeceği şeyin gerginliğiyle göğsünün yandığını hissediyordu.

"Söyle güzelim." Mihra denize çevirdiği bakışları ve çoktan kemirmeye başladığı dudakları sakinleşmeye çalışırken hızlanan solukları hiçte yardımcı olmuyordu.

"Onları rahat bırak yavrum." Genç kız bir anda karşısında diz çöküp deniz ile kontağını kesen adamın baş ve işaret parmaklarıyla çenesini kavrayarak alt dudağını dişlerinin arasından kurtarmasıyla soluğunu tutmuştu. "Kendine zarar verme." Genç kız özellikle stresli olduğu zamanlar neredeyse kanatana kadar dudaklarını kemirmeden duramıyordu. Bunu isteyerek yapmıyordu.

Mihra hala karşısında diz çökmüş bir şekilde duran adamın gözlerine baktıkça heyecandan jöle kıvamına gelen bacaklarını zorlayarak ayaklanmış onu da elinden tutarak kendisi ile birlikte kaldırmıştı. Böylesi çok daha iyiydi. Aksi halde heyecandan konuşamayacaktı.

"Ali Asaf ben seni seviyorum." Mihra avuçlarına sapladığı tırnaklarıyla tek solukta konuşurken karşısındaki adamın konuşmasına müsaade etmeden devam etmişti. Biliyordu eğer ki şimdi konuşmazsa bir daha utancından konuşamazdı.

"Bir gün beni bırakmandan, seni kaybetmekten çok korktum ben." Mihra dün gece zihnini bulandıran düşünceleri tüm şeffaflığıyla söyleyivermişti işte." Ben of, Ali Asaf ben seni çok seviyorum ya." Mihra canının acıdığını hissettiği an yumruklarını serbest bırakırken haftalardır omuzlarında bir yük gibi taşıdığı şeyi sonunda hem kendisine hem de Ali Asaf'a itiraf etmenin rahatlığıyla gülümsemişti. 

"Sen bunun ne anlama geldiğini biliyorsun değil mi?" Genç adam muhtemelen asla beklemediği itiraf ile bozguna uğramış gibiydi. Duyduklarının gerçek olup olmadığından bile emin değildi. "Biliyorum senin sevgilin olmayı kabul ediyorum Ali Asaf." Mihra  kendinden emin olduğunu göstermek adına adama bir adım daha yaklaşmış ve ışıl ışıl parlayan gözleriyle gülümsemişti.

"Oh be söyledim işte söyledim. Ben seni se... " Mihra yüzündeki kocaman gülümseme ve hissettiği rahatlama ile yeniden konuşacaktı ki kelimelerini ağzına tıkayan şey beyninden vurulmuşa dönmesini sağlayan dudaklar olmuştu. Genç adam dudaklarını bir saniye olsun düşünmeden kızın gülüşüne yaslarken geri çekilmesi de bir olmuştu.

Mihra gözlerini bile kapatamamış sopa yutmuşçasına olduğu yerde dikilmekten başka bir şey yapamıyordu. Ali Asaf onu gülüşünden mi öpmüştü şimdi?

"Deli olacağım kızım en sonunda senin yüzünden, kafayı yedirteceksin bana." Mihra, hala az önceki öpücüğün etkisiyle saf saf Ali Asaf'a bakarken onun tutkulu sesi ve neredeyse tüm dişlerini göstererek gülümsemesi kendisine de bulaşmış olacak ki utançla kıkırdamıştı.

"O gülüşün için dünyayı yakarım bunu biliyorsun değil mi yavrum." Mihra sanki tüm dünyadan soyutlanmış ve tamamen başka bir aleme geçmiş gibiydi. Ali Asaf'ın ağzından dökülen her cümle içini kıpır kıpır ediyor deliler gibi gülmek istiyordu. Birine aşık olmak böyle bir his miydi?

"Bir daha hiç birbirimizi üzmeyelim olur mu?" Mihra fark etmişti ki Ali Asaf ile arası bozuk olduğu zamanlar yaptığı hiçbir şeyden zevk almıyor, sürekli yarım kalmış gibi hissediyordu. "Artık sözünü dinleyeceğim söz." Mihra kendini affettirmenin şımarıklığıyla gülümsemiş üç parmağını birleştirerek kaldırmıştı.

Ali Asaf'ın bakışları bu gece defalarca kez olduğu gibi doğrudan genç kızın bordo dudaklarına kayarken iç çekmişti. "Bu gece onlarla tanışamasaydım çok üzülecektim." Mihra tam ona ne söylediğini soracakken bu defa az öncekinin aksine dudaklarında hissettiği baskının kaybolmamasıyla gözlerini kapatmıştı.

Birbirlerine o kadar yakınlardı ki muhtemelen yerinden çıkacakmış gibi çarpan kalbini o da duyuyordu. Mihra üst dudağını kavrayan dudaklarla düşecekmiş gibi hissederken elini refleksle Ali Asaf'ın ensesine sarmıştı. Kesinlikle yabancısı olduğu bir diyarda elinde sepeti ile meyve toplamaya çalışan ufak bir kız çocuğu gibi ne yapacağını bilmiyor çıkacakmış gibi atan kalbi ve titreyen bacaklarıyla sabit kalmaya çalışıyordu.

Genç kızın dolgun dudaklarını nazikçe talan eden adam sarı tutamlarının arasına yasladığı eliyle kendisine daha fazla alan açmıştı. Yıllarca uzaktan sevdiği kadının tam şu anda kendi isteği ile kolları arasında oluşu tüm bedenini uyarırken bastırmaya çalıştığı arzusuyla sevgilisinin dudaklarını tadıyordu.

Mihra alt dudağında hissettiği baskıyla istemsizce dudaklarını aralarken Ali Asaf'ın genzinden yükselen boğuk mırıltı utançla kıvranmasına sebep olmuştu. Genç kız Ali Asaf'ın ensesinde asılı duran parmaklarıyla saç diplerini çekiştirirken nefes alma ihtiyacıyla kıpırdanmıştı.

Genç adam daha şimdiden tutkunu olacağını anladığı dudaklardan ayrılırken son defa masum ancak Mihra'nın aklını başından alacak ıslak bir öpücükle alnını genç kızın alnına yaslamıştı.

"Hayatıma hoş geldin Mihra Arslanoğlu."

✨✨✨✨✨

Ayy ne oluyor ne oluyor🤭

"Öyle bir içimden geldi aslında bu yoktu bu yoktu anasını satayım içimden geldi." Diyerek paylaştığım bir bölüm oldu. 🤓Aslında bu bölümü birkaç hafta sonra yayınlayacaktım ancak boşluk bulunca dayanamadım. Hemen tamamladım.

Yazım yanlışları için lütfen kusura bakmayın şu an vaktim olmadığı için yazın ilk fırsatta tüm bölümleri revize edeceğim.

On bin küsür kelimelik en uzun bölümlerden birisi oldu. Ancak bir süre yeni bölüm yayınlayamayacağım. Şimdiden bir sonraki görüşmemize kadar kendinize çok iyi bakmanız dileğiyle. 🐝🍯💜🙋🏼‍♀️

Continue Reading

You'll Also Like

437K 23.7K 39
Yaşarken ölebilir miydi insan? Ben kaç defa ölüp yeniden dirilmiştim? Yaşıyordum,bir ölüden farksız nefes alıyordum.Düşmüştüm,sürünmekten başka bir ş...
284K 23.6K 39
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
494K 25.7K 39
Çisil, ailesine bu kadar fazla değer verirken, ona zıt karakterlere sahip yeni ailesine alışabilecek miydi? Onları içinde oldukları o acınası durumda...
976 72 10
0534***: Günün birinde, kalbimin tam ortasına fark etmeden ektiğin tohumların bir gülüşünle yeşerip, çiçek açmasının yaşattığı acıyı yaşamadığın müdd...