İKİ AŞK BIR KADIN

Od canankaykun_1

48.8K 2.9K 2.8K

Tezgahtar olarak çalışan Deva kendi haline baskıcı ailede yetişen,onu hor gören bir Babanın kızı idi.Bir gün... Více

Tanıtım Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Part 2
Bölüm 13
Bölüm 14

Bölüm 7

2.8K 169 228
Od canankaykun_1


Merhaba sevgili dostlar.

Geçikmiş olan bölüm ile sizlerleyiz.
Öncelikle bölümü okuduktan sonra yeni bölüm ne zaman diye sorarsanız üzülürüm. Bölümler sıra ile yazıyorum bölüm tamamlandığında sizlere sunarım. Size bu esnada bölüm kotasını doldurabilirsiniz.
Siz bu bölümü okurken ben direk Rana' ya bölüm yazmaya geçiş yapıyorum.

Vote sınır ; 120.

Yorum; 150.

Keyifle okumanızı dilerim 💐 çiçek gibi okuyucular...

Bazı şeylere senin müdahale etmen gerekmez. Öyle bir zaman gelir ki, bütün taşlar yerine oturur. Sen kılını bile kıpırdatmadan herşey yerini bulur,kendiliğinden olur. Her şeyin ve herkesin bir zamanı var. Bunu bilin bunu söyleyin, zamanı var.

"Kopuşlar acı veriyorsa bağlar hakiki demektir."

Baharın yüzünü gösterdiği güneşin etrafı saran sıcaklığı ile yeni bir gün doğmuştu. Doğan gün ve güneş ile birlikte yeni bir hayat başlayacaktı. Ne getireceği, ne götüreceği bilinmeyen bir hayat.

Deva ve Ali Sarper'in hayatı.!

Beyaz gelinlik ile baba evinden çıkmak her kızın hayali olurdu değil mi? Deva da bugün beyazlar içindeydi. Ancak baba evinden değil, gelin olarak girdiği evden çıkacaktı. Bugün de babası Osman bey kızının bedduasını ve içten içe en büyük ahını almıştı. Ne vardı, madem bu evlilik zoraki de olsa reva görüldü ise yine de gelinliği ile baba evinden çıksaydı. O kırmızı kuşağını ağabeyi Deniz bağlasaydı. Başına duvağını ablası Derya kapatsaydı. Bunları yaşamak zorunda mıydı? Ya bir insan nasıl üvey evlat muamelesine maruz kalırdı. Elbet gün gelecekti.! Osman bey ' de bu yaptıklarını hesabı verecek bedelini ödeyecek ti. Allah kulunun yaşadığını yarına bırakır ama yanına bırakmazdı. Bugün Deva'nın içinde yanan yangın, gün gelip herkesi cayır cayır yakacaktı.

Üzerine giydiği gelinlik her kıza yakıştığı gibi Deva''ya da yakışmıştı. Öyle ki onu daha güzel göstermiş daha güzel kılmıştı. O koyu laciverti andıran gözleri,kıvır kıvır olan saçları, yüzünde beliren gamzeleri uzun uzun olan kirpikleri, bugün bütün görsel güzelliğin şow'u Deva'nın üzerindeydi. Allah var bakan gözlere bir daha baktırır göz bebeklerini yuvasından çıkartırdı.

Bir gelinlik bu kadar mı güzel yakışırdı..!

Yakışırdı ama insanın bahtı güzel olmalıydı. Güzellik gelip geçici göreceli kavramdı. Ancak bahtının ve kaderinin, güzelliğine hiç bir faydası yoktu. Dışarıdan bakılınca üzerine giydiği gelinlik di. Ama o Deva için kefendi.

Sahi kefen de beyaz dı değil mi?

Eskiden kızlar gelinlik ile baba evinden çıkartıldıklarında kulaklarına küpe olacak nasihat verirlerdi. Gerçi nasihat mıydı? Yada bir nevi uyarı mıydı bilinmezdi.

"Babanın evinden gelinlik ile çıktın, Kocanın evinden de kefen ile çıkmayı nasip etsin Allah." Derlerdi. Bu nasihat mıydı? Dua mıydı? Beddua mıydı? Eğer bu bir nasihatse Allah için bir kıza bu nasihati vermesinler. Hayatın insana ne getireceği belli olur muydu? Gidenin ardından bütün kapılar kapalı tutulur mu?

Baba.!

Baba evi.!

Bir kızın en büyük güvencesi.!

En büyük gölgesi.!

En büyük hazinesi!

Olmalıydı. Arkasında sığınacak limanı olmalıydı.

Oysa evlendiğin yerde kefeni giymek ne şekilde nasip olacaktı.?

Belki de kefeni bile layık görmeyeceklerdi.! Önemli olan o kefeni nasıl giydiğindi.

Kefende beyaz dı.!

Gelinlik de beyaz dı.!

Biri ölürken giyilir, biri de yaşarken.!

Lakin yaşarken giydiğin hangi duygular, hangi ümitler için giydiğine bağlıydı. Kalbinin istediğine giyersen ömrün bahar bahçe olurdu. Mecbur bırakıldığına giyersen hayatın cehennem olurdu.

Kaderi, Deva'yı bugün yeni bir hayatın pençesine sürüklüyor du. Kader sürüklemişti ama seçenek onun elindeydi. Ya hayatını bahar bahçe yapacak, ya da yaşarken cehenneme çevirecekti. İki yol ayrımını kendisi seçecekti.

Baharı yaşamayı hangisine sunacaktı.?

Gün onlar için koşturmalı başlamıştı. Kaderin ağlarını ördüğü, Kalemin onlar için yazdığı yazgıyı yaşamanın ilk günüydü.

Bugün düğün günüydü.!

Hazırlıklar sabahtan başlamıştı. Büyükler misafirler ile ilgilenirken evlenecek olan çiftler de büyük gün için hazırlık yapıyordu. Eve gelen kuaför Deva'yı hazırlıyor, Ali Sarper de sabahtan damat hazırlığını yapmış son rütuşlarıda evde yanına gelen arkadaşları ile yapıyordu. Hazırlıkları tamamlarken arkadaşlarından biri olan Emir onu arayarak evliliğinde yaşanan bir problemi anlatmışdı. O problem bugün onun düğününde çözülecekti. Ve bunun için Ali Sarper den izin istemişdi. Arkadaşının ricasını geri çevirmedi genç adam, ne yaşanacaksa her daim arkandayım demişti.

Diğer tarafta tüm hazırlıkları yapan gelin hanım Deva'ya sabahtan yardım etmek için iş arkadaşı Selen ve ablası Derya gelmişlerdi. Onların ve kuaförün yardımı ile muazzam güzellikle hazırlandı Deva. Yüzünde gülümsemenin kırıntısı dahi yoktu genç kadının. Nasıl gülebilirdi ki, gelinliğine bile kefen olarak bakan bir kadın nasıl gülsündü?

"Ahh Deva'm nasıl güzel oldun bir bilsen. Kaderin de senin gibi güzel olsun küçük kardeşim." Derya ablasının konuşmasına buğulu gözleri ile baktığında her an ağlamaya meilli olan göz yaşlarını zorda olsa geri bastırdı. İçi yansa da bugün dik duracak,ağlayıp da aciz duruma düşmeyecek ti.

"Ablam iyi ki yanımdasın." Sımsıkı sarıldı Derya kız kardeşine, kardeşi ne kadar ağlamamak için dirense de Derya için aynı şey geçerli değildi. Zira o bugün kendilerine ağlıyordu. Acımasız,merhametsiz,sevgisiz bir babanın elinde büyüyen iki kader ortağı oluşuna ağlıyordu.

İnsan doğduğu evi kendi seçemezdi.!

Onlarda seçememiş di, kaderin onlar için seçtiği evde şevkat yüzü görmeden bu yaşa gelmişlerdi. Derya aradığı sevgiyi,şevkati evlendiği adam da bulmuştu. Deva'nın da bulmasını ümid ediyordu.

Ümit hep var dı.!!!

"Düğün saati yaklaştıkça evdeki hareketlilik te artmıştı. Gelen giden,giren çıkan, tanıdık tanımadık artık haddi hesabı yokdu. Bunların arasına karışan bir yabancı vardı ki, kimsenin o karmaşa da tanıması mümkün değildi. Gelen kişi bir kuryeydi. Kapıda kuryeyi karşılayan evin çalışanı Elga adamın kim olduğunu,kime geldiğini sormuştu. Gelen kurye bir paket hediye getirdiğini ancak gelin hanıma elden teslim etmesi gerektiğini dile getirmişti. Bunun içinde Elga yabancı adama gelin hanımın üst kattaki oda da olduğunu söyledi. Bu kadar misafirin içinde bir de bu kurye derdi ile uğraşamazdı. Madem elden teslim edecekti. Gitsin kendisi teslim etsindi.

Kurye hizmeti ile gelen genç adam, dikkat çekmeden üst kata gittiğinde açık olan kapılardan gelin odasını bulması zor olmamış kapıya yaklaşmıştı.

İçeride hazırlıkları tamamlayan kadınlar kuaförü uğurlayacağı sırada kapının tıklatılma sesi ile gelenin evdekilerden biri olduğunu düşünerek bakmadan "gel"komutunu vermişlerdi. Kapıdan içeriye bir adım atan genç adam elinde tuttuğu paketin sahibine yaklaşarak;

"Merhaba gelin sizsiniz sanırım?" Zira gelinlik olan kişiye verilmesi emredilmişti. Oda da başka gelinlikli kimse olmadığına göre...

"Deva hanım bu paket size düğün hediyesi." Paketi genç kadının elleri arasına bırakıp kim olduğu sorulmadan hızla çıkıp gitmişti. Giden adamın arkasında öylece baka kaldı kadınlar. Bu nasıl olurdu ki? Biri geliyor, bu size diyor, bir açıklama yapmadan çekip gidiyordu. Derya ve Selen kuaförleri uğurlarken Deva da elinde bulunan paketi incelemeye başlamıştı. Paketi açtığında ilk olarak içinden küçük bir not kağıdı çıkmıştı. Daha notu okumadan en altta yazan yazıya bakmış,." Doğu" yazısını gördüğü gibi paketi geriye kapatıp ablası ve arkadaşına belli etmeden hızla yan tarafında bulunan konsolun çekmecesine koymuştu. Fakat tedirgin olan hali ablasının gözünden kaçmamış durumu anlamaya çalışmıştı;

" Deva ne oldu canım, kötü bir şey mi var?" Güven veren bir gülümseme ile; "yok abla, paket bana değil Sarpere gelmiş o yüzden kaldırdım" dediğinde külliyen yalan olduğunu kendisi de biliyordu. Paket kendisine geldiğine adı kadar emindi. Lakin bunu kimsenin bilmesine gerek yokdu. İçinde her ne varsa tek kaldığında öğrenmesi daha iyi olurdu. Şu saatten sonra kimseye hesap verecek hali yoktu.

İçine edilen hayatının bir de müdahalesini mi yapacaklardı.? Onu sorgulayan en yakını, kanı canıda olsa hiç fark etmezdi. Herkes haddini bilecek di. O Pırıl pırıl enerji dolu Deva'yı el birliği ile bu hale getirmişlerdi.

Ancak önemsemez tavırla aklıdan bunları geçirirken asıl beynini kemiren soru paketin içinden ne olduğuna dair di. Deli gibi merak ediyordu. Doğu bu kadar cesaret gösterip, kimseyi umursamazca eve o paketi nasıl göndermitşi. Hem de neden gönder miştiki? Ona unut beni herşey bitti dememiş miydi?
Demişti demesine ama dilinin söylediğini kalbi bile söylemezken Doğu nasıl kabul edecekti bittiğini...

Oysa herşey yeni başlıyordu...

&&&&&&&&&&

Bayraktar ailesine mutlu doğan güneş, Özdemir ailesine simsiyah geceden farksız doğmuştu. Doğu Özdemir bugün yaşarken ölmeyi kabulleniyordu.

Gidiyordu.! en sevdiği kadın canı Cananı, bugün en yakın arkadaşım dediği adama gelin oluyordu. Bu sabah aldığı nefes haram gibiydi genç adama. Göz göre göre yaşadığı halde ölüden farksız kılıyorlardı onu. Daha çok bu halini görmezden geliyorlardı. Ailesi için bu kabullenilemez bir durumdu. El bebek göz bebek büyüttükleri oğullarının bir dediğini iki etmeyen ailesi onun sevdiği kızın bir başkasına yar olmasına göz yumuyordu. Zira adlarına leke sürdüremezlerdi...

İnsanı en çok Araf'ta kalmak yakardı.
Bir tarafı ailesi,diğer tarafı çok sevdiği yari idi. Onu seçim yapmak zorunda bırakmışlar el mecbur seçimi ailesinden yana kullanmıştı. Ancak bu sabah o kullandığı seçimine binlerce kez pişman olmuştu. Keşke kimseyi dinlemeden sevdiği kızın kolundan tutup ne olursa olsun benim olsun deseydi. Ama artık herşey için çok geçti. Keşkelerin hiç bir faydası yokdu.
Belki de öyle olduğunu düşünüyor du ama ya çok geç değilse? ya Deva'yı ne olursa olsun ikna ederse? Keza ikna edebilirse buralarda durmaz arkasına bile bakmadan çekip giderdi.

Pencerinin önünde yaktığı sigaranın dumanını ciğerlerine doğru çektiğinde gözü kulağı elinde tuttuğu telefonun sesindeydi. Telefon çalacak istediği haber gelecekti. Diye düşürken tam da öyle olmuş beklediği telefon gelmişti.

"Söyle" dediğinde kalbi ağzından çıkacak kadar hızlı atmaya başlamıştı.

"Doğu bey paket yerine ulaştı. Bizzat elden teslim ettim." Yüzünde genişleyen gülümseme ağzı kulaklarında deyimi andırdı. İstediği sonuca, sorunun ulaşmanın rahatlığı ile keskin bir nefesi dışına soluyup geri cevap verme gereği duymadan telefonu kapattı. Belki Deva''ya çok yakın olamayacaktı. Ama gönderdiği hediye ile aldığı nefese kadar haberi olacaktı. Bu yaptığı bir öğrenilse herkes tarafından ayıplanır hatta öyle ki kınanırdı. Ama bu başkasına göre yanlıştı. Doğu'ya göre doğru olandı.

Hediye yerine ulaştığına göre gönül rahatlığı ile hazırlanarak bugün o düğünde boy göstermeye gidecekti. Ne olursa olsun Ali Sarper'in karşısına dikilecek onu bakışları ile ezecekti.

Takım elbiseni giyip saçlarına şekil verdikten sonra en klas saatini koluna taktğında parfümünden de bir iki fıs sıkınıp oda dan çıktı. Merdivenlerden aşağı inerken yüzünde üzüntünün hüznün yer edinmiş olmasını bekleyen ailesi tam tersine ıslık sesinin doldurduğu melodi sesi ile inen genç adama hayretle baka kalmıştı. Yanlış görmemişlerdi biricik oğlulları jilet gibi takım elbise giyinmiş keyifle ıslık çalarak merdivenden iniyordu. Kafayı yemiş olmalıydı. Ya da yemek üzereydi.

Üzerinde dönen bakışları es geçerek masa da yerini aldığında gözlerini kaldırıp ona şaşkınca bakan ailesine bakarak;

"Günaydın sevgili ailem." Dedikten sonra gözlerini tabağına çevirdi. Biliyordu ki ailesi birazdan patlayacak bu halde nereye gidiyorsun diye soracaktı. Fırtına öncesi sessizliğin son demlerini yaşarken bari bir kaç lokma yemenin bir kaç yudum da çay içmenin faydası vardı. Bu aptalca bakışlar kopacak fırtınanın habercisiydi.

"Günaydın oğlum. Nedir bu mutluluğun sebebi?" Ali Bey'in şüpheli bakışları oğlunun üzerinde Fink atarken Duruşunu hiç bozmadan babasına baktığında aynı anda da merak dolu bakışlarla annesi ile göz göze geldi.

" Mutluluk dediğiniz şey nasıl oluyor? Ha pardoonn.!! Şu sizin ellerimin arasından çaldığınız şeydi değil mi?" Alay dolu ses tonu, herkesin sinirini bozmaya yetmişti.

"Doğuyu.!!" Diye yattığı yerden vakur sesi ile bağıran Yavuz dede torununa gittikçe daha öfkeleniyordu. Torunu eskisi gibi zarif sakin bir adam değil di. Günden güne değişiyor sürekli onları bir ima ile vuruyordu.

Dedesinin ima dolu sesi kulağına iliştiğinde elindeki çatalı sertçe masaya bıraktığında sırtını geriye yaslayıp derin bir iç çekerek;

"Ne oldu Dede, üzerine mi alındın? Bence de alınmalısın, beni buna siz mecbur ettiniz?" Ali bey anlamsızca oğluna bakıyordu. Neye mecbur etmişlerdi? Ne demek istiyordu? Hayır Ali Sarper ile adı anılan bir kızı nasıl kabullenmelerini bekliyordu? Oğlu iyice saçmalamaya başlamıştı.
Ve artık durması gereken yeri bilmeliydi.

"Ne diyorsun sen ulan? Biz mi dedik sana sevdiğin kızı kendi ellerin ile bayraktarlara emanet et diye. Aklını başına topla.! Yoksa ben o aklını tamamen alırım." Masaya inen yumruk herşeyi yerinden kaldırmıştı. Günlerdir değişmeyen bir şeylere bir çözüm olmalıydı.

Babasının söylediği sözlere histerik bir şekilde güldü genç adam. Aklını başına topla demişti. Aklı gayet yerindeydi. Aklı geri olan kendi ailesiydi. O Ziya amcasının yaptığını kendi babası yapmamış üstüne bir de onu suçlu görürdü.

"Aklım yerinde, sizin işinize gelmediği için öyle düşünüyorsunuz. Şöyle ki sevgili babacığım o gün sen beni arayıp hemen gel demeseydin bende Deva'yı kimseye emanet etmek zorunda kalmayacaktım. Oldu ki hadi bunlar yaşandı." Sakin akıl Bali olarak başlayan konuşma tamamen harlanmış ses tonu avaz avaz çıkmaya başlamıştı;

"O gün....o gün o kapıya gittiğimizde Deva'yı almamız için bize bir şans verdiler, sen ne yaptın? benim o şansımı elimden aldın. " Söylediği her söz de haklıydı genç adam. O gün babası sevdiği kızı aşağılarcasına konuşmasaydı. Dedesi Yavuz Bey'in söyleyeceklerinden çekinmeyip oğlunun arkasında olsaydı bugün bunlar yaşanmıyor olurdu.

"Hem de ne olup bittiğini anlamadan dinlemeden çirkince ithamlar da bulundun. Babasının Deva''ya karşılık para istediğinden kızın haberi bile yokmuş. Üstelik daha kızını dinlemeden öldüresiye dövüp kapıya atmış. Ne biliyordun Baba.! Ne biliyordun da beni bu ateş ile yaktın.?" Gözünden düşen yaşlar ciğerin de yanan ateşe tuz basıyordu. Öğrenmişti.!
Tüm gerçeği bir bir öğrenmişti. Lakin herşey için çok geç kalmıştı.
Ne acıdır ki bu kadar gerçeği de yine Ali Sarperin en yakınından, onun kardeşi Oğuz Alper den öğrenmişti.

Herşeyi anlatan Oğuz;

"Sen kaybettin.! Sen sevdiğine sahip çıkamayan bir adam olarak kaybettin. Bu yüzden de ağabeyimin arkasından konuşmaktan vazgeç en azından Deva'nın bu kadar iğrençlikle ortada kalmadığına şükret.! Bundan sonrası yok Doğu bey yok_" son sözlerini genç adamın yüzüne savurmuştu.

O gün bir ateş yandı.!

Ve bu yanan ateş herkesi o çembere alacaktı....

" Şimdi ben o düğüne gideceğim siz de arkamdan bakacaksınız." Döktüğü göz yaşlarını avuç içleri silmiş ardına bakmadan çıkıp gitmişti Doğu.
Yaptığı ailesine ceza vermek olduğu kadar en büyük ızdırabı da kendine verecekti. Bugün o düğüne gidecek.!

Yarini ellere gelin edişini izleyecekti.!

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

" Ali Sarper az önce Elga verdi bu zarfı üzerinde senin adın yazıyor." Arel Elganın getirdiği ve posta kutusuna bırakıldığı söylenen zarfı Ali Sarpere uzattığında ikisi de merakla bakıyordu. Ali Sarper zarfın kenarını yırtıp içinden ne çıkacağını bilmezken bir den zarfın içinde bulunan fotoğraflar yere saçılmıştı.

Yerde buluna bir fotoğrafın karesini gören arkadaşı Arel gözlerini sımsıkı kapatmış öfkeyle içinden lanet etmişti. Düğün günü bu adama yapılacak en büyük azaptı bu. Hoş bu k*lleşliği ancak tek kişi yapardı. Lakin bu kadar yarayı kanatarak olmamalıydı...

Yere saçılan fotoğraflarda gördüğü sima Ali Sarperin kalbini sızlatırken yüreğine de kor bir ateş düştü. Zangır zangır titreyen bedeni ile yere eğilip dökülen bütün fotoğrafları tek tek elleri ile toplamaya başladı. Her birine dokunurken elleri titriyor gözlerinden düşen yaşlar tane tane fotoğrafları ıslatıyordu. Islak kirpikleri arasında puslanan bakışları ile resimde gördüğü yüzü parmak uçları ile okşarak;

"Se_semiramis" fısıltı halinde döküldü isim dudakları arasından. Yıllardır sakladığı adını anmaya bile korktuğu,en derinlere gizlediği,acısını kalbine gömdüğü ölen sevgilisinin resimleri ile bugün canını yakmışlar anılarını yeniden tazelemişlerdi. Oysa Ali Sarper o anıları hafızasından silmek için yıllarca çaba sarf etmiş aklını kaybetmemek için kendi ile savaş vermişti. Verdiği o savaşa bugün yenildi.!

Bugün canını yaktılar.!

Bugün yarasını kanattılar.!

Bugün genç adamdan bir canavar yarattılar.!

Zira bunu yapanın kim olduğu ap açık belliydi. Hem de zarfın içine yazdığı nottan belliydi.!

Dizlerinin üzerine oturan genç adam içli içli ağlaması bittikten sonra resimleri bir araya toplamış zarfın içinden çıkan notu okumaya başlamıştı.;

" Nasıl Semiramis'in resimlerini görmek seni mutlu etti mi? Zavallı kızın sonu oldun, umarım Deva'nın da sonu olmazsın. Sana andım olsun ki Ali Sarper Deva'yı sana bırakmayacağım. Semiramis'in sebebi olduğun gibi onunda sonu olmana izin vermeyeceğim. DOĞU" insanlar hayatları boyunca bir çok duyguyu hisseder. Hissedilen duygulardan biri de intikam duygusudur. Madem mutluluk Doğu'ya haramdı. O da gemiyi çevirir rotayı intikam yapardı. Sarper'in yarasına basmak acısını yeniden kanatmakda intikamının gücü olmuştu. Ne var ki o kanattığı yaranın acısı bu gece çok sevdiği kadından çıkacaktı...

&&&&&&&&&

"Hadii.!! Sen güçlü adamsın topla kendini düğün saati geldi. Kalleş ile kalleş olmaya gerek yok.! Gelin hanımı al salona geçiyoruz." Moloz gibi yığılan arkadaşını sirkeleyen Arel onu kendine getirmiş bugünün iyi geçmesini istemişti. Keza bugün ne olursa olsun onun mutlu günü olmalıydı.

İnsanın acılarını depreştirmek kalleş bir adamın kendine yakıştırdığı terbiyesizce davranışdı. Ölen bir kadın ile aylarca enkaza dönen bir adamı tehdit etmek gibi..

Saatler geçmiş artık salona gitme vakti gelmişti. Salona gidene kadar gelen paketin içindeki hediyeyi bir türlü öğrenemeyen Deva, daha fazla kurcalama gereği duymadan bugünü atlatmaya odaklanmıştı. Ablası kırmızı duvağını kapatmış, kırmızı kurdelasını da eniştesi Emre bağlamıştı. Tek başına kaldığı oda da onu almaya gelecek olan.. bir iki saat sonra kocası olacak olan Sarperi bekliyordu. Tam tek kalmış fırsat bu fırsat derken yine olmamış kapının açılması ile Sarperin içeri girmesi bir olmuştu.

"Hazır mısın Deva? Evden çıkmak için vakit geldi." Gözleri kırmızı duvağın altında ışıltı saçan bir çift hareye takılarak konuştu Sarper. Ne kadar tam olarak göremese de gördüğü kadarı bile büyülenmesine yetmişti.

Ona hayran hayran bakan bakışların farkındaydı Deva. Dudaklarına kendi isteği ile yerleştirdiği tebessüm adamın kalbini bir nebze de olsa ısıtmıştı. Kafasını hafif aşağı yukarı salladığında hazır olduğunu belirtti.

Genç adam sağ kolunun dirseğini kırmış genç kadına koluna girmesini işaret etmişti.

Odanın kapısına bir adım kala Ali Sarper tüm ciddiyeti ile:

"Çok güzel olmuşsun. Üzerindeki beyaz, yeni hayatımızın saf ve temiz başlangıcına vesile olsun. Bahtın da gelinliğin ve güzelliğin kadar kar beyaz olsun." Dedi. Bakışlarını önünden ayırmadan yüzünde ki ifadesini bir gram değiştirmeden. Dilediği dilekler yerine ulaşırmıydı bilinmezdi. Ama bu kadar iltifatı Deva'nın es geçmeyeceği kesindi.;

" Teşekkür etmeyi çok isterdim Sarper. Zira bahtım beyaz olsaydı ben şu an senin kolunda olmazdım. Üzerimde olan beyaza çok takılma kefende beyaz ya hani, işte bu da benim bahtımın kefeni." Pervasızca, düşüncesizce var gücü ile batırdı Deva iğnelerini. Merdiven bitimine geldiklerinde Sarper bozguna uğramış adeta rengi sap sarı olmuştu. Zaten resimler den yaşadığı bir şok varken bir de bu kızın böyle konuşması adamı çığrından çıkaracaktı. Madem öyleydi o da Deva'nın dilinden konuşmayı bilirdi. Onlara bakan insanlara sahte bir tebessüm sunarak ağzının içinden mırıltı halinde çılgına gönderecek sözlerini tamamladı.

" Deva kefen yıkandıktan sonra giyiliyor. Bu gece seni yıkamak için sabırsızlanıyorum." Dediğinde bu kez öldürücü konuşmaya maruz kalan Deva'nın kendisi olmuştu. Şaka yapıyor olmalıydı. Ona asla elini süremezdi. Bu evlilik sadece kağıt üzerinde kalacaktı.

Yapamazdı.!

Yapmamalıydı.!

"Hayır." Diye itiraz eden kelimesi Sarperi hiç tınlatmadı. Neden hayırdı ki, onlar artık evliydi. Ve Deva herşeyi göze alarak kabul etmişti. Şu dakikadan sonra " hayır" kelimesi Sarperin lügatında yokdu. Madem öyleydi, olması gereken de böyleydi.

Yüzündeki gülümseme solduğu gibi yerine hüznün yerleştiği bakışları ile bindiği arabada yol boyunca lanetler yağdı içinden.

Allah cezasını verseydi de bugünü yaşamasaydı. Hatta yaşadığı herşeyi yaşamamış olsaydı. Keşke hiç yaşamasaydı yer yüzünden yok olsaydı.

Belki de Allah cezasını ona böyle vermişti. İstemediği bir adamın karısı olarak vermişti. Hayatı istediği ile değil, istemediği ile devam ettirerek en büyük cezayı almıştı zaten.

" Yaşatıklarının bedelini ödemeden ölme Doğu." Geldikleri salonda, alkışlar eşliğinde davetlilerin arasına katılırken son kez söylediği bedduası Doğuya olmuştu. Sahi Deva ne ara bu kadar önüne gelene lanet eden kötü kadınlar gibi olmuştu? İnsan azıcıkta olsa kaderine boyun eğen tevekkül eden olmalıydı. Nedir yani bu herkese beddua etme aşkı? Ettiği ahlar döner dolaşır insanın kendini bulur derlerdi. Bu kadar dili fütursuzca konuşan kadının da kendisini bulmasaydı bari...

Düğün başladığından bu yana saatler geçmiş takı töreni bir türlü bitmek bilmemişti. İkisinin de ayakta duracak gücü tükendiğinde son hediyelerin sahipleri de takısını taktıktan sonra asıl olan düğün merasimi başlamıştı. Bu sefer de arkadaşı Emir'in bu gece için hazırladığı plan devreye girmiş bir süre de gelen davetliler o olayları izlemişti. Neyse ki o da iyi bir sonuçla hal olmuş onun şerefine hep beraber bir halay şow başlamıştı. Saatlerce oynanamış halaylar çekilmiş güzel dilekler sunulmuştu. Düğüne Deva'nın ailesinden sadece ağabeyi Deniz,annesi Seher hanım, bir de ablası ve eniştesi katılmıştı. Ancak düğünün sonuna doğru hiç beklenmeyen,gelmemesi kesin olarak yasaklanan adam Osman bey gelmişti. Kapıda bekleyen güvenlik bu yüzsüz adamı içeri almadığı gibi Ziya bey'e de haber göndermişti. Gelen haber üzerine Yaşlı adam öfkelenerek davetlilere belli etmeden kapıya gelmişti. Basının ve iş adamlarının dolu olduğu düğünde Bayraktar soyadının dillere düşmemesi için Osman bey'i silah tehdidi ile mekanın ıssız yerine gönderdi. Kendisi de kısa bir süre içinde oraya vardığında bütün öfkesi ile karşısında duran yüzsüz adama gelişi güzel en ağırından bir yumruk indirip yüzünün kanlar içinde kalmasına sebep olmuştu.;

"Kızının hayatına rakam biçen şerefsiz utanmadan bir de düğüne gelmiş" Öfkesi harlandıkça vurduğu yumrukların sayısının haddi hesabı yokdu.

" Ziya Bayraktar ile dünür olmanın neresi şerefsizlik" Hangi baba bu kadar arsız ve yüzsüz olurdu ki? Tabi ya Osman gibi babalar olurdu. Herşeyi namus adı altında çıkara dönüştüren adam dan gurur beklemek kimin neyi neydi? Bir de dünür olmaktan bahsediyordu. Yediği yumruklar az gelmiş gibi daha fazlasını hak yemek için arsızlaşmış baygınlık geçirecek hale geldiğinde haber giden oğlu Deniz son anda yetişerek babasını Ziya beyin elinden kurtarmıştı. Kan revan içinde kalan babasını kucaklayıp geride kalan ailesinide alarak orayı terk etmişti.

Deva''ya veda etmeden, bir Allaha ısmarladık demeden. Bir çift güzel söz, bir mutluluk bile dilemeden kaçar gibi gitmişler di. Bunu da yazdı Deva, bir bir doldurduğu heybesine bu vefasızlığıda ekledi.

Ailesine karşı fedakar, zor günlerinde cefakar olan Deva gün gelecek dolan heybesini bir bir dökecekti. Hem de hiç beklemedikleri bir Deva olarak.
Bundan sonra onlara Deva olmayacak Dert olacaktı...

Güzel dilekler, mutluluk dolu temenniler ile Devam eden düğün sonlarına yaklaştığında herkesin gözü kapıdan giren adama şaşkınca baka kalmıştı. Aptal Doğu dediğini yapmış ailesinide hiçe sayarak bu düğüne gelmişti. Bir adam kendini nasıl rezil ederse istisnanız şuan kendini o derece rezil ediyordu. Osman bey'den hiçbir farkı kalmamıştı Doğu'nun. Bir nebze olsun kendini düşünseydi burada olmaması gerektiğini bilirdi.

Girdiği ortama sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranarak sırıtıyor, adımlarını zemine bastıra bastıra genç çiftin yanına doğru ilerliyor du. Emir Ve Baran genç adamın önüne geçmek istediğinde Ali Sarper ikisinden de durmasını istemişti. Madem herşeyi göz almış buralara kadar gelmişse adam olmadığını bir kez daha kanıtlamasında da sorun yokdu.

Her attığı adım biraz daha yaklaştıkça Deva'nın yüz hatları gerilmiş, kalbi ağzından çıkacak gibi atmaya başlamıştı. Yanında duran genç adamın kolunu sımsıkı tutup istemsizce tüm gücü ile sıkıyordu. "Sarper" sanki sesi boğazına kaçmış adımları geriye doğru gidiyordu.

"Sakin ol." Diye uyarı yaptı Ali Sarper.
"Do_Doğu" neden bu kadar korkuyordu Deva? Oysa ki çok sevdiği adam gelmişti düğüne. Belki de elinden tutar gel benimle derdi.

Sahi öyle deseydi gider miydi Deva?

Kadın milleti bazen düşünce yetisini kaybedince iki tatlı söze bile kanan varlıktı. Deva da düşünce yetisini kaybettiyse ardına bakmadan çeker giderdi...

"Tebrik ederim gençler,kusura bakmayın biraz geç kaldım. Assolistler geç çıkarmış sahneye, bende bu düğünün asıl Assolisti olduğuma göre geç kalmamda sorun yoktur umarım." Ukalaca gülümsemesi, küstahca sözleri,iğneli bakışları Deva'nın ve Sarperin arasında gidip geliyordu.

Kulaklarını dolduran cümlelere Ali Sarper'in dudağı tek yana kıvrıldı. Günler önce can ciğer sarmaş dolaş olan iki arkadaş iken şimdi azılı bir düşman olmuşlardı. Neden? Ortada duran kız yüzünden. Şayet günler önce biri bu duruma geleceklerini söyleseydi bu şakaya eğlenir gülerledi. Lakin bu bir şaka değil, gerçeğin en acı yüzleşmesiydi.

"Senden assolist değil olsa olsa dansöz olur. Bilirsin ki dansözler de sahneye en son çıkar, kafayı bulmuş, çakır keyfi olmuş, sarhoş adamları daha iyi eğlendirmek için boş sahneyi doldurur. Sende mağdur edebiyatı yapan dansöz rolunde gelmiş olmasın ki, kalanları eğlendirmek için. Gerçi bir kaç kamera kalmış onlar mağdur edebiyatı için işine yarayabilir."

Gerginliğin hüküm sürdüğü iyice çirkinleşmenin boyut atladığı tüm herkesin pür dikkat kesildiği o anın atmosferine araya girmeye çalışalarda dahi olmamıştı.

Yüzleşmeyse,

Yüzleşsinler di.

Hesap sormaksa,

Sorsunlardı.

Ali Sarperin sözlerinden sonra yüz hatları gerilen Doğu, öfkesini kontrol etmeye çalıştığı sırada bakışları titreyen kadını bulduğunda yumruk olan elini avuçlarına bastırdıkça bastırdı. Lakin ne kadar öfke kontrolü yapmaya çalışadada yine de kendine hakim olamıyordu. Bir adım daha öne doğru yaklaşıp Ali Sarper ve Deva'nın duyacağı şekilde eğilerek, birbirine bastırdığı dişleri arasından;,

"Dikkat et'de.! Deva'da Semiramis gibi avuçlarının arasından kayıp gitmesin. Şayet ona çok iyi bak, çünkü gün gelecek onu ellerinden ben söküp alacağım." Diye tuslayıp Ali Sarperin kulağına biraz daha eğildiğinde :

" Nihayetinde o benim sevdiğim, o benim gerçeğim. Ve onun..." bakışları Deva'ya döndü genç kadının gözlerinin içine baka baka, ima dolu gülümseyişi ile:" onun ilki benim."

Ali Saperin gözleri ardına kadar açılmış, öfke bütün bedenini esir almış şekilde kafasını Deva''ya çevirdiğinde genç kadın hakim olamadığı göz yaşlarının arasında başını hızla iki yana salladı. Yalan söylüyordu. Öyle bir şey asla olmamıştı. Daha ne kadar aşağılanabilirdi. Bu bir iftiraydı.

"Hayır,hayır yalan söylüyor." Fısıltı halinde dökülen sözler Ali Sarperin iğrenç bakışlarına engel olamamıştı.
Deva'ya karşı kaçıncı hayal kırıklığını daha yaşayacaktı.

"Yalan,yalan söylüyor,yemin ederim yalan söylüyor." Dedikçe neyi ispatlamaya çalıştığının farkında bile değildi Deva. Aklını kaybetmek üzereydi. Onu nasıl bu kadar çirkinleştirmişlerdi. Üstelik bunu yapan hala kalbinde sakladığı sevdiğiydi.

Doğu kendisi de yalan olduğunu bile bile Deva''ya en büyük kötülüğü yaptığının farkında dahi olmamıştı.

Böyle bir çirkinliğin karşısında Sarperin sakin kalmayacağını bilerek damarına basmayı başarmıştı. Öyle ki Sarper kendine daha fazla eziyet etmekten vazgeçip karşısında iğrenç halde sırıtan adama tek seferde yumruğu indirdiği gibi yere sermiş ardından Devanın bileğinden tuttuğu gibi kimseye aldırmadan sürükleyerek salonu terk etmişti. Deva'yı arabanın içine savurur gibi fırlattığında kapının dışında kalan gelinliğin kuyuruğuna bile aldırmadan arabanın kapısını sertçe kapatınca gelinliğin bir kısmı dışından kalmıştı. Korkudan tir tir titreyen ağlamaktan yüzündeki boyaların rengi birbirine karışan genç kadının tırnakları avuçlarını tamamen kanatmış korkudan avuçlarını kazıyan Deva'nın ellerinden akan akan gelinliğine renk renk işlemişti.

Arabanın son sürat geldiği yer ise yeni yaşam alanı olan evleri idi. Ziya bey'lerin hemen yan sitesi aynı bahçenin içinde bir diğer villaydı. Öfke gözünü kör eden adam hazmedememenin azizliği ile arabanın kapısını açtığı gibi "innn.!!" Diye bağırmış, ancak Deva inmemek için direnmişti. Kadının inmemesi üzerine yine kolundan çekiştirdiği gibi onu alarak eve kadar sürüklemekteydi. Fakat bu sefer ki sürükleme bambaşkaydı. Gelinliğe takılıp düşen karısını yerden kaldırmadan kolundan eve kadar getirdi. Gözüne inen perde onu canavara dönüştürmüş haldeydi.

"Ali Sarper yapma, yalvarırım yapma.! Yemin ederim yok öyle bir şey." Gözünü hırs büyüyen bir adama ne söylerseniz ikna edemezsiniz. Deva da dakikalardır odada dizlerinin üzerinde çökmüş, ayakta arkaya arkaya alkol şişesini deviren adamı iknaya etmek için göz yaşlarını sel ediyordu.

"Niye lan niye.! Madem bu haltı yediniz en başında söyleseydiniz." Adamın aklı onunla oyun oynuyordu. Hiç bir şeyi sağlıklı düşünemiyordu. Kendini iki sevenin arasına giren bir k*lleş gibi görmekten alı koyamıyordu. Sanki aşkı sadece bu ikisi yitirmiş, ya da sadece sevmeyi onlar biliyormuş gibi onu anlayan kimse yoktu. Oysa Ali Sarper de bir zamanlar deliler gibi seven bir adamdı. Sevdiğini mezara gömdüğü gibi adınıda kalbinin en derinlerine gömmüştü. Tam yedi yıl önce bir daha anmamak üzere silmişti o ismi hafızasından.

Semiramis.!!

Semiramis gittiği gün Ali Ssrperin aşka olan inancı bittiği gün olmuştu. Yedi yıldır serseri,avare, havai bir adam olmuş aşka tövbeli iken evlenmemeye yeminli olmuştu. Lakin kaderin sillesi öyle bir çarpmıştı ki, evlenmem diyen adam bugün evlenmişti. Peki madem yeminliydi neden kabul etmişti?

İnsan,yarası yarasına denk geleni seviyordu. Deva'yı kurtarmaya gittiğinde o gün, bu kızın yaralı olduğunu anlamıştı. Onu eve getirdiğinde baygın halde yatarken, saatlerce acının yer edindiği yüzüne baktığında etkilenmişti. Ziya beyin teklifide üzerine gelince yarasını Deva ile iyilşetirmek istemişti. Ancak Deva olan derman olmak yerine her dakika dert oluyordu...

" Sadece acı çeken sensin değil mi Deva? Sadece tek seven sizsiniz?" Gözleri pencereden dışarıya bakınırken arkasında içli içli ağlayan dökülen her göz yaşında kahrolan kadına sitem ediyordu.

Tek seven onlar değildi. Ama sevmiş üstünede salak saçma şeyler yüzünden ayırmışlardı onları.

Berrak bir yaşın yerine simsiyah olarak dökülen yaşlarını elinin tersi ile silmiş, burnunu çekip derin bir nefes aldıktan sonra;

"Semiramis kim?" Diye sormuştu. Salonda Doğu söylerken duyduğu ismin merakında kalan kadın adını andığı ismin adamı dehşete düşereceğini bilseydi Allah şahit asla sormazdı da anmazdı da.

Lakin geç kalmıştı...

Sorduğu soru karşında çılgına dönen adam kadını bileğinden tuttuğu gibi üst kata yatak odasına çıkarmıştı. Deva merdivenlerin trabzanlarına kilit yapmaya çalışsada başarılı olamamıştı. Kadını odaya getiren genç adam. Onu fırlatıp yatağın üzerine attığı gibi kendiside öfke ile soyunmaya başladı.

"Madem olmadı bir şey o zaman ispatına bakalım Deva hanım."

Kadın aklı başından gitmiş halde yatağın ucuna sinmiş gelinliğini avuçları arasında sıkarak:

"Dokunma bana, elini sürme, yapma Allah'a aşkına yapma.!!!" Avazı çıktığı kadar bağıran sesi odanın duvarlarında parçalara bölündü.

Kadının bağırması adama hiç bir etkisi olmadığı gibi gelinliği tek dokunuşta iki parçaya ayırmışdı. Aldığı alkolün ağır etkisi ile hiç bir şeyi umursamıyor,duymuyor, görmüyordu. Onu istemeyen kadını yatağın üzerine uzunca yatırıp ellerini başının üzerinde sabitledikten sonra bir kaç saniye içinde duyduğu ses;

"ALİ SARPERRR..!!!!! " Olmuştu.

Deva'nın acı içinde attığı çığlığı kulağına dolduğunda kendine geldi.

Geldi gelmesine ama iş işten geçmişti....

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

6.3K 1.7K 55
Herkes gidişleri yazdı bu satırlara. Ben senin gelişini yazıyorum. Merhaba adını dahi bilmediğim seveceğim, Adını dahi diyorum çünkü ne yüzünü gördüm...
1.8M 105K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
959K 56.7K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
307K 23.7K 76
Sevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini f...