RHOSİN

By maddoctorbet

9.4K 1.2K 14.6K

Rhosin diyarı sonsuz baharın eşlik ettiği büyünün canlılara miras kaldığı gerçek üstü bir dünyadır. On büyük... More

TANITIM
GİRİŞ: Sonsuz Baharın Hükmü
1. Yadigar: Harikalar Diyarı
2. Yadigar: Kabul Edilme
3. Yadigar: Kandaki Hüküm
4. Yadigar: Aile Yemeği
5. Yadigar: Gezgin'in Kızı
6. Yadigar: Yalnızlık
7. Yadigar: Hatırası Olan Yadigarlar
8. Yadigar: Pazarlık
9. Yadigar: Masalların Gerçek Yüzü
10. Yadigar: Kehanetler ve Şarkılar
11. Yadigar: Liva Nehri
12. Yadigar: Ölümün Kızıl Gözleri
13. Yadigar: Aile Sırları
14. Yadigar: Açılan Kartlar
15. Yadigar: İblis Kardeşler
16. Yadigar: Albion'da Karşılama
17. Yadigar: Skandalsız Bir Tören, Korkusuz Bir Yetim
18. Yadigar: Şaraplar ve Kuzenler
20. Yadigar: Birleşme ve Takdim
21. Yadigar: Yer ile Gök'ün Tanıştığı Gün
22. Yadigar: Kan Mahkemesi
23. Yadigar: Sadakat
24. Yadigar: Altın Dolunay
25. Yadigar: Lanetli Prens
26. Yadigar: Beklenmedik Misafir
27. Yadigar: Aşılmaz Mesafeler
28. Yadigar: Kırılmaz Kılıç

19. Yadigar: Beira'nın Başkaldırısı

232 42 443
By maddoctorbet

Selam :)

Bölüm üçe bölündü iyi mi... Kafamdakileri sığdıramıyorum resmen. Neyse...

İyi okumalar!

------

------

Beira ayağa öfkeyle fırlamış, vakit kaybetmeden Ellary'nin yakasına yapışmıştı. Levi gülümsemesini eliyle saklamaya çalışsa da bunda pek başarılı değildi.

"Söz vermiştin!" diye bağırdı Beira kuzenine doğru. Her an Ellary'yi parçalayacak gibi bir hali vardı. "Bunu bir daha dillendirmeyeceğimize, üçümüz arasında kalacağına söz vermiştin!"

"Bak işte bunu beklemiyordum, beni bile kandırmışlardı." dedi Akiel ciddi anlamda eğlenerek. Böyle kaotik anlardan fazlasıyla zevk alıyor, bunu gizleme gereği de görmüyordu. Ellary Beira'nın aksine sakindi ki sinirleri her daim gergin olan kuzenim söz konusu olunca bu çok ironikti.

"Başka türlü güvenini nasıl kazanmayı düşünüyorsun? Önündeki seçenekleri bilmeli, Gwen ya da Sherana gibi masallarda yaşayarak bizi koruyamaz."

Bu diyarı geldiğimden beri onlardan dinlemiş ve gerçekten masalsı olduğunu düşünmüştüm. Rüya gibiydi... İçinde derinlere indikçe masal adım adım karanlıklaşmış, güneş çiçeklerin üzerinden yavaş yavaş ışığını çektikçe dikenler belirginleşmişti. Ellary bu peri masalını andıran perdeye devasa bir atak yaptığında kafamın karışmaması işten bile değildi.

"Güvenini kazanmaya ihtiyacımız mı var? Sana daha önce de söylemiştim, sende Rina'nın kılıcı bende Miwa, Levi'de de Leia olduğu müddetçe biz bize yeteriz." Bunu söylerken sakinleşmesini beklemiştim ancak daha çok Ellary'nin boğazını tam anlamıyla kavramaya çalışıyordu. Ellary eş zamanlı şekilde onu incitmekten çekinircesine kibarca engellemeye çalışmasa çoktan başarmıştı da. Dürüst olmak gerekirse buradan izlendiğinde komik bir görüntüydü.

"Ellary kılıcını çekse Miwa da saldırsa kim alır acaba... Zor durumda kaldığında Rina'nın kılıcının ruhu uyanır derler. Kanlı Yeşim ormanının perilerinin tam bir baş belası olduğunu söylerdi Hiberna." dedi Akiel aralarında geçen muhabbetin benimle ilgili olduğunu umursamadan. Artık anlamıştım, sarayda yangın çıksa Akiel etrafta nefret ettiği biri yanıyor mu diye bakar söndürmeyi bırak beni kurtarmaya çalışmak aklının ucundan bile geçmezdi. Onunki öyle bir vurdumduymazlıktı. Düşüncelerime kahkahayla güldüğünde şaşırmıştım çünkü yine öfkelenir atarlanarak basıp gider diye düşünüyordum.

"Daha spesifik olmak gerekirse kıymetli Cellat'ın tutuşmuş mu diye bakar, hala yanmadıysa onu alevlerin göbeğine iterdim. Bak, bu dürüstlüğü başka kimsede bulamazsın Ophelia."

Cevap verme gereği duymadım, şu an derdim başımdan aşkındı.

"Kanında hüküm akıyor ve Clio onda Beira, o karşımızda bulmak istediğim değil yanımızda savaşırken görmeyi tercih edebileceğim bir güçte. Ya da en azından bir gün öyle olacak."

Bu iltifat sayılabilirdi, bundan cesaretlenerek dikkati kendi üstüme çekmeye karar verdim.

"Alodias gerçek deardı değil mi?" diye şaşkınlıkla dile getirdiğimde Beira Ellary'nin yakasını bırakıp bana döndü. Mavi gözleri saf öfke saçıyor, beni resmen hayatım pahasına kaçmam için uyarıyordu.

Sanırım dikkatleri üzerime çekmek kocaman bir hataydı. Yine de şok olmaktan başka ne yapabilirdim? Alodias varlığıyla bile Beira'yı öyle güzel seviyordu ki hala inanamıyordum. Beira'nın neredeyse attığı her adıma tapacakmış gibi davranan, onun sözünün ötesine geçmeyen bir erkek deardı değilse neydi? Karşımda birbirilerini yedikleri müddetçe gerçeği öğrenmeyeceğim kesindi.

"Bir daha o cümleyi veya benzerini kurarsan kim olduğunu umursamam boğazını keserim, duydun mu beni!" diye bağırdı Beira, hatta ansızın arkamda Miwa'nın altın ışıltısını hissetmiştim. Döndüğümde tam arkamda aşağıda Kenneth'in etrafında ortaya çıkan muhafızlardan birkaç tanesi dikiyordu ve boynuma doğru tehditkarca mızraklarını uzatmışlardı. Beni burada bu şekilde öldüreceğini zannetmiyordum, kuzenim fevri biri olsa bile bence henüz o motivasyonda değildi. Bu yüzden korkup paniğe kapılmak ya da aptalca bir tepki vermek gibi hata yapmamıştım. Bunu bir tık abartılı bulsam bile sakinleşmesi için makul insanı oynayacaktım fakat Levi de abartılı bulmuş olacak ki benim aksime Beira'ya kükredi.

"Herkesi özellikle de Helia'yı geldiğinden beri dilediğince uğursuzlukla suçlayıp yargılarken her şey ne kadar güzeldi değil mi kardeşim? Ne oldu, iş kendi yaptıklarına gelince duymaya bile katlanamıyor musun? Gördüğün üzere gerçekler eninde sonunda bir şekilde ortaya dökülüyor."

Beira ateş saçan bakışlarını ona çevirdiğinde mızrakların bir kısmının hedefi artık Levi'ydi. Akiel bu kaostan o kadar zevk alıyordu ki yanlışlıkla benim duygu durumuma da yansır diye her an tetikte duruyordum. Yanlışlıkla bir kahkaha falan patlatırsam Beira kesinlikle beni bu odadan canlı çıkartmazdı.

"En azından ben bir Ras buldum onunla sevişiyorum, senin gibi yokluktan yadigarımı si..."

Siktir...

Levi masaya yumruğunu vurarak ayağa fırladığında Beira'nın cümlesi yarım kalmış, Akiel de zihnimin arkasında kontrolsüz bir şekilde kahkahayla gülmeye başlamıştı. Ruh değil de bir bedene sahip olsa muhtemelen gözlerinden yaş gelirdi, o kadar eğlenmişti. Ben de elimi ağzıma bastırarak o gür kahkahaların bana yansımasına engel olmaya çalışıyor, yaşadığım ikinci şok dalgasını bastırmayı deniyordum. Şeyi kast etmiş olamazdı değil mi... Şeyi...

"Kız kardeşim asla şaşırtmıyor." dedi Akiel kahkahalarının arasında ve gülüşü giderek daha karanlık bir hal almaya başladı. Lucifer'ın uzattığı eli tutarken olduğu hali gibi, ürkütücü ancak bir o kadar da ilgi çekici... "Zavallı Levian kim bilir Leia'nın cazibesinin kaçıncı kurbanı... Yazık."

Bakışlarım şu an öfkesi bedeninden taşan kuzenime kaydı. Belki o farkında değildi ancak toplantı odasını aydınlatan mumların alevleri de onun bu kalkışıyla titreşmeye, alevleri eskisinden daha parlak yanmaya başlamıştı. Hatta renklerinin beyaza yatkınlaştığını bile söyleyebilirdim. Boynundaki ve ellerindeki damarlar belirginleşmiş, lacivert gözlerinde daha önce görmediğim bir karanlık oturmuştu. Onu hiç bu kadar sinirli görmediğimden oturduğum yerde birkaç santim geriye kaykılmak zorunda kalmıştım. Çünkü şu ana kadar tatlı olan Levi sinirlendiğinde Ellary'den bile daha korkutucu görünüyordu.

"Hele bir o cümleyi bitir.... Kediciğinle arandaki sahte bağı kurduğum gibi sonsuza dek yok etmesini de bilirim. Beni test etme Beira."

Sohbet ilerledikçe daha kötü varış noktaları seçmeye başlamıştı. Konudan tamamen uzaklaştığımızı hissettiğim için ellerimi orta yolu bulmak istercesine havaya kaldırarak,

"Tamam, kimseye bir şey söylemeyeceğim ve bir daha bu konuyu açmayacağım. Ancak yine de... Önce ne olduğunu adam akıllı bir anlatsanız iyi olacak. Böyle bir şeyi söyleyip öylece bundan kaçamazsınız." dedim. Araya girmezsem iki kardeş birbirini bıçaklayacak diye korkmaya başladım, diyemeyince böyle diyordunuz.

Miwa'nın askerleri mızraklarını indirirken Beira da yenilmişçesine Ellary'nin yanına çökmüştü. Bakışları hala direniyor olsa bile oturuşu daha teslim olmuş vaziyetteydi.

"Alodias benim başkaldırım, herkese meydan okuyuşum. Sadakatimiz ve sevgimiz birbirine ait, başka bir şey bilmene gerek yok." Gözleri şu anda kesinlikle içten içe hain ilan ettiği Ellary'ye kaydı. "Bence bu evrenin bir peri masalı olmadığı çoktan ortada, hala kavrayamadıysa zekasından şüphe duyarım."

Beira'nın dediğine olan cevap Ellary'den önce az evvel öfkeyle köpürüyor olsa dahi kendine biraz olsun çekidüzen vermiş Levian tarafından gelmişti. Açık tehdidi karşısında Beira'nın bariz geri adım atışı onu biraz olsun sakinleştirmişti. Hala gözleri ateş saçsa da ses tonunu kontrol altına alabilmişti.

"Tahmin ediyordur ancak risklerin tamamını öngöremez, aramızda bu konuda ona en iyi şekilde yardımcı olabilecek hikaye sana ait."

Ellary bunu duyduğunda sanki daha iyi bir açıklama olamaz dercesine bir tebrikle Levi'yi işaret etmişti. Akiel de zihnimin arkasında tekrar sessizleşmiş, yeni bir şey olana kadar pusuya yatmıştı. Sinsi herif... Ben de ondan ilham alarak stratejik davranmaya, birazcık güven oyu toplamaya karar verdim.

"Bu masada olan bu masada kalacak Beira, çünkü birine ağzımı açarsam gece uykumda Miwa tarafından katledileceğimin fazlasıyla farkındayım." dedim. Son anda güven kazanmaktan çok ondan yeterince korktuğumu anlatmam daha çok temenni sağlar diye düşünmüştüm. Beira dişlerini sımsıkı sıktı, bakışlarını ilk başta bizi görmezden gelerek sadece masaya dikti. Ellary destek olmak istercesine kolunu onun sandalyesinin arkasına attığında bundan rahatsız olmuşçasına ayağa fırlamış, ancak o zaman anlatmaya başlamıştı.

"Yaklaşık on sekiz yıl önceydi. Ellary ve Levi Akadna kabilesinden Julianne ile yeni dönmüşler, Levi daha yeni Leia'ya kavuşmuştu." Konuşurken bir yandan da odada turluyordu. "O yıl da yine artık yıl olduğu için fazladan olan Kurtuluş günü kutlamalarına biz de dahil olmuştuk, hem bu yeni Julianne ve Ellary ilişkisi zalim Kanlı Kumandan imajını biraz daha karanlıktan aydınlığa çeker diye düşünmüştük."

Rhosin'de bir yıl 324 gün 4 saatti ve altı yılda bir, Ehran zamanına denk gelen artık günde, Şeytanlarla olan mücadeledeki zaferi kutlamak adına tüm kabilelerden Raslar bir araya gelirdi. Kurtuluş günü olarak anılan o günün hazırlıkları haftalar öncesinden başlar, turnuvalar ayarlanırdı. Çoğunluk bir araya geldiği için bir rivayete göre Raslar genelde yadigarlarını ve deardlarını o kutlamalarda daha kolay buluyorlardı. Ancak aynı zamanda düşman kabileler arasındaki anlaşmazlıklar da hesaplaşma fırsatına dönüşüyor en çok kan dökülen törenlerden biri olarak geçiyordu. Okuduğum kitaplarda tarih druidleri bunu şu şekilde betimlemişti; kiminin rüyası şarkılarla anlatılır kiminin cenaze marşı çalınırdı ancak gün sonunda kazanan her daim istediğini almış olan Kader olurdu. Çünkü doğum da ölüm de onun ipleriyle örülmüştü, senin için atılmış olan düğümlerden kaçamazdın.

"Kieran ile ilk göz göze geldiğimiz an anlamıştım, göğsümde biri kalbime dikiş atıyormuşçasına bir ip bağlanmıştı." Tıpkı Caelan'ın içimi kıpır kıpır yapan kızıl gözleriyle ilk bakıştığım anda olduğu gibi, diye düşündüm ve Akiel bu düşünceme kendi kendine homurdandı. Beira az önce adamın adını kusmak istercesine dile getirdiği için Ellary onu durdurmak istercesine hikayeye el atmıştı.

"Olayı ayrıntılarla süslemeye gerek yok, o herifin yapabileceği pek çok seçenek varken Beira'yı ilk savunmasız yakaladığı anda ona zorla sahip olmaya çalışmıştı. Beira da onun kafasını bir taşla ezmişti." Beira hatıra zihnine bir metormuşçasına düşmüş gibi irkilmiş, odadaki bitmek bilmeyecekmiş gibi hissettiren turlarına ara vermişti. Sessizliğine bir anda kararlı bir şekilde son verirken sesi önemli bir gerçeği vurgulamak istercesine sertti.

"Beni Alodias kurtarmıştı, çığlıklarımı duyup gelen Kieran'ı son anda üstümden alan oydu." Bunu söylerken sivri çenesini gururla havaya kaldırmıştı. "Madem ona anlatacağız, müstakbel kocamın hakkını vererek anlatın."

Benim aklıma yatmayan Beira'nın tecavüze uğramak üzereyken birini öldürmesi değildi, deardının adam akıllı gelip tanışmak yerine bu yolu seçmesiydi. Ağzımı bu çok mantıklı soruyu sormak için açmıştım ancak sorumun ne olacağını hissetmiş olan Levi benden önce konuşarak bana cevabını vermişti.

"O lanet olası aptal herif Altın'a ve Albion'a tamamen düşman kabileden olduğu için Beira'yı en uğursuz konuma düşürerek varis prensesimizi lekelemeye kalkışmıştı. Böylelikle diğer erkek kardeşlerine nazaran kabile şefi olma ihtimalinin artacağını düşünmüştü. Beira üstü başı kan içinde benim çadırıma geldiğinde bir çocuk olsam bile biliyordum, düşman kabilenin oğlunu öldürmesini kenara bırak bir de üstüne deardını öldürmekle yargılanırsa işler hem onun için hem de bizim için felaket olacaktı. Yakın zamanda Julianne'i de kabilesinden kaçırırcasına saraya getirdiğimiz için pozisyonumuz zaten riskliydi. Bunun diğerleri tarafından öğrenilmesini önlememiz gerekiyordu. Ben de Ellary'ye danışmıştım, aramızda ceset sayısı rakipsiz şekilde en yüksek olan oydu."

"Annem harika bir kadın olsa bile bu deard mevzusuna çok kafayı takardı, Gwen kendi özgüvensizlikleriyle boğuşuyordu. Elaena'nın durumu zaten ortadaydı, Levi'den gidecek başka kimsem yoktu." diye kendini açıkladı Beira sanki hala kendini suçlu hissediyormuş gibi. Ellary bu suçluluk duygusunda kaybolmasını önlemek istercesine hikayeyi devam ettirdi.

"Alodias Beira'yı kurtardıktan sonra o gün ortadan kaybolmuştu, cesedi ortadan kaldırmak dışında düşman kabilenin casusu olabileceği ihtimalini de göz önüne alarak onu da bulmamız gerekiyordu. Sherana'ya çaktırmadık, eğer tahtın veliahdı olma ihtimali yüksek olan kızının deardının öldüğünü öğrenirse onu toparlayamazdık. Gwen zaten o dönem Julianne'i saraya getirdiğim için hepimize düşmandı. Elaena'nın neyi nerede söyleyeceğine de güven olmuyordu, Juli'yle ilişkimiz ona güvenemeyeceğim kadar yeniydi. Bunu üçüz halletmeye karar verdik, düşman kabilelere fırsat veremezdik."

Düşman kabile sıfatı tekrarlandıkça kafamda Beira ile balkonda olan konuşmamız canlanmıştı. Tam bana bir şey anlatacakmış gibi duraksamış sonradan vazgeçmişti.

"Bana bunu anlatacaktın sonradan kararını değiştirmiştin." dedim Beira'ya bakarak aydınlanmışçasına. Taşlar kafamda kendiliğinden yerine oturmuştu. "Kenneth kardeşinin ölümü için bizi suçlamıyordu, onu zaten biz öldürmüştük."

Levi omzuma omzuyla hafifçe vurdu ona dönmem için, bakışlarımı ona çevirdiğimde sinsice sırıtıyordu.

"Bilmem, biz mi öldürdük? Yadigarı ya da bu diyarla ilgili herhangi bir bağı bulunamadı, izi sürülemedi. Varlığı resmen sırra kadem basmıştı, herhangi biri olabilir. Sonuçta Drena kabilesi hiçbir zaman uslu duran bir kabile değildi, düşmanı da çok fazlaydı."

Ellary ışıltılı gözlerle tıpkı Desian'a olan bakışlarını aratmazcasına bana bunu söyleyen Levian'a bakıyordu. Sherana'nın deardı Levi dört beş yaşlarındayken düelloda öldürülmüştü, hatta Gwen'in tam kelimeleriyle vahşice katledilmişti. Bu yüzden Ellary aslında bir yandan da genç yaşına rağmen Levi ve Elaena için kesinlikle bir baba figürüydü. Ki konuştuğunda sesi gururlu bir babanınkinden farksızdı.

"Bunu babam bile yapamıyordu. Rhiannon'un hala Levi'nin bunu yapabileceğinden haberi yok, ona söyleme kararını ertelemeye karar vermiş Levi ile ikimiz bu konu üzerinde çalışmaya başlamıştık. Bir de tabii ki tek olay yeri tanığının izini sürüyorduk. Tabii Alodias kısmen Fomori olduğu için bir yadigarı ya da deard bağı yoktu, bu da işimizi zorlaştırıyordu."

Beira masaya bakarak farkında olmadan mırıldandı.

"Kimseyle adam akıllı konuşamıyordum, olanları anlatamazdım çünkü anlamayacaklardı. Kafamın içine hapsolmuş gibiydim, artık bir deardım olmayacağının bilincindeydim. Lanetlenmiş, uğursuzlukla lekelenmiş gibi hissetmekten kendimi alamıyordum. Sonsuza kadar yalnız ve başarısız kalacakmışım gibi... Beni rahatlatan hiçbir şey yoktu, her gün saray bahçesinde yanıma gelmeye başlayan sarman kedi dışında yanında rahat hissettiğim kimse de yoktu. Hava şartları ne olursa olsun o sarman kedi her gün bir şekilde yanıma gelmişti, konuşmasa bile yanımda olduğunu hissettirmişti. Ben kafamın içinde kaybolmak üzereyken beni o ana bağlamıştı. Hatta..." Yine duraksadı, lacivert gözlerinden göremediğimiz belki de binlerce anı akmıştı. Kendine gelmek istercesine silkelenip omuzlarını dikleştirdi. Bana baktığında kararlı hali geri dönmüştü.

"Alodias benim bu diyarda tamamen güvendiğim tek kişi, en yakın arkadaşım, armağanım. O benim Albion'a ve diyara başkaldırım, elimizi kolumuzu bağlayan kokuşmuş geleneklere karşı verdiğim savaşım. Tahta ben geçtikten sonra çocuklarımın kanına Fomori kanı geçeceği için yadigarları olmayacak ve bu sayede her şey değişecek. Kraliçe olarak büyükannemin aksine ben kuralları değiştireceğim; taht kutsal sahiplerine miras kalmayacak veya unvanlar onlara has olmayacak. Bir daha hiç kimsenin annemin ve Gwen'in kaderini yaşamasına izin vermeyeceğim. Kutsal yadigarı olan değil, hak eden veliaht olacak."

Masaya bir sessizlik çöktü. Derin bir sessizlik...

Beira'ya olan hayranlık dolu bakışlarımı onun üzerinden asla çekemiyordum. Şu ana dek hep sadece taht için savaştığını zannediyordum; kutsal sahibi olduğu için ve güç için... Doğuştan gelen hakkı olduğu için yargılamıyor saygı duyuyordum, makul geliyordu. Ancak şimdi fark ediyordum ki o tüm aile için savaşıyordu, sadece diyarla veya diğerleriyle değil Rhiannon'a karşı bile mücadele veriyordu. Vakti zamanında Clio'ya sahip olduğu halde prenseslikten ve sorumluluğundan kaçan annemin hala tacını alma hakkı varken Sherana yıllarca burada aile için savaşmış olmasına rağmen hiçbir ayrıcalığı olamayacaktı. Beira bunun intikamı için de mücadelesini veriyor kimseye fark ettirmeden gerçekten her şeye ve herkese meydan okuyordu. Omuzlarındaki yorgunluğu bu seferlik saklamadı, yürüdükçe odayı dolduran birbirine çarpan inci sesleriyle yerine geçti. Tekrar masaya oturduğunda bu kez ne Ellary'ye yakındı ne de Levian ile bize...

"Alodias'ı kabul ettirmek çok zor olmuştu, Ellary ve Levian bile ilk başta karşı çıkmışlardı. Ta ki Julianne'nin ihaneti yüzünden kaçırıldığımda herkesten önce beni yine Alodias bulana kadar... Beni yine o kurtarmıştı. Yine herkesten önce o yardımıma koşmuştu. Aşka uğursuzluk derler ya ne dedikleri umurumda dahi değildi. Ruhumun yanında güvende hissettiği, yuvaymışçasına dinlendiği tek ruh oyken uğursuz olmak umurumda değildi. Levi yardım etmeyecek olsa bile Alodias'ı bırakmayacaktım. Varsın lanetlenmiş desinler, uğursuz ilan etsinler... Bu yüzden saraya dönerken kurtarıcımla dönmüştüm, ne olursa olsun onun elini bırakmayacaktım."

Levian boğazını temizledi. Konuştuğunda huzursuzdu, bu kadar birbirinin yardımına koşan iki kişinin ilişkilerinin bu kadar karmaşık olması hayret vericiydi.

"Sonuçta kız kardeşimi iki kez kurtarmış olan adamdı o, sana hayatında gördüğü en değerli en muhteşem varlıkmışsın gibi bakan adam... Daha fazla inkar etmenin ya da aksi yönde mücadele etmenin anlamı yoktu. Barbar olsaydı bile ona olan minnet borcumu ödeyebileceğim başka yol olmayacaktı."

Masa tekrar sessizleşmişti. Levi sakince dikkatimi çekmek istercesine masanın altından elime uzanmıştı ancak bu sadece benim değil odadaki herkesin dikkatini çekmişti. Akiel'in bile...

"Kuzenin de fazla yapışkan çıktı. Rol mü yapıyor yoksa sana dokunmak için gerçekten bahane mi arıyor artık çözemiyorum."

Sesi fazlasıyla durumdan rahatsız çıkmıştı. Tanıdık ilk tanıştığımızdan beri alıştığım öfkesini hissettiğimdeyse rahatlamıştım, Caelan beni boğan birini öldürüp ortalık karıştığından beri ilk kez bir şeyle eğlenmiyordu. Ayarlarının bozulduğunu falan düşünmeye başlamıştım. Onu bilerek tekrar cevapsız bırakmıştım çünkü Levian konusunda bir açıklama yapma gereği bile görmüyordum, herkesin aksine onun bana karşı aşka veya cinselliğe dair bir duygusu olmadığından emindim.

Ellary masanın altındaki ellerimizi işaret etti.

"Bu da bizi konuşmanın en başına getiriyor sanırım. Bu bir oyun değil Levi, bu olanlar çocuk oyuncağı değil Helia. Eğer ikiniz deardsanız bu herkesin kaderini etkiliyor. Konumunuzun kritikliğinin farkına varın."

Bunu duyan Beira kollarını kavuşturup kalkanlarını çoktan tekrar kuşanmıştı. Konu hızlı değiştiğinden adapte olmakta zorlansam da pozisyonumu kafamda değerlendirmeye başladım. Beni kimseye anlatma diye tembihlemelerinin anlamı yoktu, yapmamam gerektiğinin hali hazırda farkındaydım. Bu konunun bir daha kolay kolay açılmayacağının da...

"Eğer siz deardsanız Rhiannon zaten beni gözden çıkarmaya yer arıyor, Alodias ile bağlanma törenimi bu yüzden yıllardır bilerek geciktirmişti. Böyle bir şey aniden ortaya çıkarsa beni anında gelecekteki kraliçe pozisyonundan ekarte edecektir, ona göre plan yapmamız lazım. Ama eğer ikiniz aşıksanız ya da aşık olursanız..." Beira sanki o ihtimali düşünmek istemiyormuş gibi başını iki yana salladı. Bu düşünce başını ağrıtıyormuşçasına boştaki eliyle alnını ovalamaya başladı. 

"Bu adil değil." Diye mırıldandı en sonunda.

Eğer aşıksak karışmayacaktı, bunu kast ediyordu. Levi öyle tehlikeli bir oyun başlatmıştı ki baş başa kaldığımız anda ben de tıpkı Beira'nın Ellary'ye yaptığı gibi onun boynuna yapışacaktım.

Beira'yı inceledim. İdeallerini gerçekten anlıyor ve destekliyordum. Kraliçe olması konusunda önüne çıkmaya niyetim de yoktu. Ancak... Ben bu diyarda taht dışında da kritik bir konumdaydım ve çoğu zaman neler dönüyor tam manasıyla kavrayamıyordum bile. Annem zaten Kader'e  emanetti, kim bilir başımıza özellikle de benimkine ne belalar açacaktı. Rhiannon narsist bir şekilde bana takıktı, Albion sarayından olmam haricinde sadece Kızıl hüküm taşıdığım için bile bir sürü kişinin hedefindeydim. Tüm bu kaos arasında Levian şu an elimdeki tek silahımdı, Cellat'ın deardım Akiel'in de yadigarım olduğunu kimseye söylememişti. Kendi çıkarları adına yapmış olsa bile bunu beni koruyarak yapıyordu ve olayları sindirene kadar en azından bana zaman kazandırıyordu. 

Belirsizlik kartını kimseye zarar vermeden dengede tuttuğumuz sürece bu oyun benim karıma sonuçlanacaktı.

Ellary o beklenen soruyu tekrarladı. Benim taraf seçimim olarak değerlendirilecek olan o soru toplantı odasında yankılandı. Soru karşısında Akiel'in de nefesini tuttuğunu ne yapacağımı merak ettiğini hissettim.

"Sana tekrar soracağım Helia, çünkü Levian yine net cevap vermeyecek bunu biliyorum. Levi senin deardın mı değil mi? Ya da deardına dair bir şey hissediyor musun?"

Birazdan yapacağım şey az önce dinlediklerime büyük bir saygısızlık olacaktı. Tamamen iki yüzlülüktü, bunu kabul ediyordum. Yine de şunu kimse inkar edemezdi; ikna olmak için acıklı bir hikayeyle tatlı birkaç sözden çok daha fazlasına ihtiyacım vardı. Bu diyardaki sırlar rakip tanımıyordu ve asla dile getirmeyecekleri gerçek kabak gibi ortadaydı.

Hiçbirinin önceliğinde ben yoktum.

İlk geldiğim gün her zaman önce aile demiş olsalar bile zaman içinde bu illüzyonun aslı ortaya çıkmış herkesin aile içinde kendi önceliği olduğunu yaşanmışlıklarla ispat etmişlerdi. Anlattıkları hikaye bile bu doğruyu tekrardan tesciller nitelikteydi. Sonradan geldiğim için de vazgeçilmesi en kolay ben olacağım şüphe götürmez diğer bir gerçekti. Tek gücüm kendime saklayabileceğim gerçeklerken onlardan kolayca vazgeçmeyecektim. Caelan'ın deardım olduğunu öyle kolayca itiraf etmeyecektim. Ya da yelkenleri hemen suya indirip güven kartlarımı sonuna kadar açmayacaktım. Onları bu konuda rahatlatmak, onlara bir güvence vermek zorunda değildim. Levian bile yılların ardından yaşananlara rağmen böyle gizemli davranıyorsa bir bildiği olmalıydı. Akiel zihnimin gerisinde kararım karşısında rahatlarken ben her zamankinden huzursuz olsam da belli etmedim, doğru şeyi yaptığımı düşünüyordum.

En azından öyle umuyordum.

"Hiçbir fikrim yok." dedim. Ardından da masumane bir şekilde cümlelerime devam ettim. "Henüz bunu fark edebilecek kadar diyarda ilerlemedim ancak aşağıda bana farklı hissettiren biriyle de tanışmadım. Levi'nin gücü de ortada... Bu yüzden bir fikrim yok. Levi ile yeni tanıştık, şu ana dek bana en yakın davranan en çok sahip çıkan o iken ona karşı duygularım hakkında garanti vermemi bekleyemezsiniz."

Bu cevabım uzun bir süre Beira için baş ağrısı olacaktı, bunun farkındaydım. Yaşadığı onca şeyden sonra ona hiç yardımcı olmadığımı da biliyordum ancak bu benim sorumluluğum değildi.

Cevabım karşısında beklediği sükunet çökmüş, kuzenlerim beni ve konuştuğum müddetçe taş gibi olup dışarıya duygu sızdırmayan mimiklerimi incelemeye koyulmuşlardı. Düşününce söylediklerim tamamen yalan sayılmazdı. Caelan ile aşağıda değil uzakta bir kulübede tanışmıştım ve Levian ile de gerçekten yeni tanıştığım için hakkında ne düşünmem gerektiğinden cidden emin değildim.

Levian onu seçişim karşısında gururla gülümserken Ellary pes edercesine derin bir nefes vermişti. Beira ise bakışlarıyla kafatasımı delmek ve beynimi eritmek ister gibi beni izlemeye devam ediyordu. Kendi çaplarında haklılardı, hepsi kendi çıkarını düşünüyordu ve ben onların aksi yönündeki bir yere doğru yüzmeyi tercih etmiştim.

Ellary ile Levian arasında garip bir bakışma başladı tekrar, sanki birbirilerinin ne demek istediğini anlıyorlarmış gibi bin türlü duygu akmıştı. Bunu tek fark eden neyse ki ben de değildim. Beira da bu sessiz iletişimden fazlasıyla rahatsız olmuştu.

"Artık aşağıya dönmemiz gerekiyor, annem kabileleri yatıştırmış. Helia'nın boynu da iyi görünüyor." dedi Beira buz gibi sesle onların arasındaki sessiz iletişimi bölerek. Bu Ellary'nin silkelenerek kendine gelmesine neden olmuştu.

"Elide konusunda ne yapacağız peki? Her şey normalmiş gibi davranacağız?"

Beira gözlerini devirdi tekrardan, artık bu konuya tahammülü kalmamışa benziyordu.

"Başka yapabileceğimiz bir şey var mı? Düğünüm yeterince sansasyonlar yaratmamış gibi bir de Gök Hükümdar'ın ailesini saraydan kapı dışarı mı edeyim? Tabii ki her şey normalmiş gibi davranacağız."

Ellary dişlerini sımsıkı sıktı, anlaşılan onun da aklına başka bir fikir gelmiyordu. Ancak haklı olarak gururuna da yediremiyordu. Lanet Albion gelenekleri ve diplomasi elimizi kolumuzu bağlıyordu.

"Bir skandalın izini silebilecek tek şey yeni bir skandaldır." diye mırıldandı Levi farkında olmadan. Bakışları benim üzerimde dalmış, aklından bir şeyler akıyormuş gibi görünüyordu. Ah... Bunu zaten yapmıştık, Kenneth ile olan olayın üstüne Cellat ile olan olmuş daha sonra Elide devreye girerek terör estirmişti. Ellary de benim gibi düşünmüş olacak ki,

"Ne yapacak? Bir skandal daha çıkaramaz ya..." dedi. Evet, canımı yeterince tehlikeye atmış istemediğim pozisyonlara düşmüştüm. Üstelik hala varlığını herkesten gizlediğim deardımla tek bir dans bile edememiştim. Bu fazlasıyla can sıkıcıydı çünkü bir daha dans etme fırsatı yakalayabileceğimizi zannetmiyordum. Akiel bu düşüncelerimi tekmelemek istercesine bir öfkeyle zihnime daldı.

"Gerçekten olan her şeyden sonra derdin bu mu? Aptal Ras dediğimde alınıyordun ama adam bir çuval inciri berbat etti. Sen hala..." Kalanını dinlemedim, kabalık olduğunu biliyordum ancak aklımda ansızın bir ampul yanmış zihnimde parlak bir fikir yankılanmıştı.

Evet, bu gece yeterince dikkat çekmiştim. Ama daha da dikkat çekebileceğim ve bunu yaparken güvende olabileceğim yollar yok muydu, tabii ki vardı. Aklıma yeni fikirler dolarken sinsice sırıttım.

"Sanırım ufak bir skandal daha çıkarabilirim."

Ben kafamdaki planı anlatırken Levi tereddütle kaşlarını çatarken Akiel ben konuşmaya devam ettikçe yükselen öfkesini maskelemeye çalışıyordu.

"Harika, yine başlıyoruz."

˚*・༓☾  ☽༓・*˚



Planımı tamamen duyduklarında sinsi sırıtışımı benimle ilk paylaşan ve sonuna kadar destekleyen Beira olmuştu. Aşağıda gergin iç avlu atmosferine giriş yaptığımızda Levi ilk başta elimi bırakmakta ikilemde kalmıştı, ki onun gerilme sebebi fazlasıyla açıktı.

"Hala vazgeçebilirsin, bunu yapmak zorunda değilsin."

Gözlerimi devirdim. Endişeli deardımsılık rolü canımı sıkmaya başlamış olsa da bir yanım kuzenim olduğu ve bana değer verdiği için endişelendiğini düşünmemi istemişti.

"Ölümcül bir şey yapmıyorum Levi." Yönümü tereddütsüzce Gök Hükümdar'ın ailesinin olduğu yere doğru çevirdim. "Sadece biraz daha dans edeceğim."

Levi derin bir nefes alarak elimi bıraktı, bırakırken parmağındaki yüzüğün ışıltısı istemsizce dikkatimi üzerine toplamıştı. Demek ki Leia aracılığıyla hala aynı illüzyonu uyguluyordu. Sıcak soğuk taktiğini... Başım dik bir şekilde salına salına masaların arasından bir kuğuymuşçasına abartılı bir zarafetle süzüldüm. Üzerimde olmayan gözlerin de yapacağım şeye odaklanmasını sağlarken gözümü artık karşımda duran Kraliçe Elide'dan asla ayırmamıştım.

Tharian'ın kraliyet ailesinin tam karşısında dikildiğimde mor irislerim anlık olarak Kraliçe'nin sağında, aslında Efnisien için ayrılmış yerde vekili olarak oturan Cellat'ın üzerimde merakla dolanan kızıl gözlerine değmiş olsa da dikkatimin dağılmasına izin vermedim. Kibar bir reverans yaparak söze girdim. Bakışlarımın Caelan'a tekrar kaymasına izin vermeden sadece diğer tarafta oturan Prens Alastir ile Kraliçe Elide'da olmasına özen gösterdim.

"Kraliçem, prensim... doğru düzgün teşekkür etme veya tanışma fırsatı yakalayamamıştık." Sesim gür bir şekilde iç avluda yankılandığında Rhiannon'un yakıcı bakışlarını sırtımda hissettiğime yemin edebilirdim. "Ormanda saldırıya uğrağımda da yardımıma koşmakta gecikmemiştiniz, farklılıklarımıza rağmen Raslar adına iki bin yıldır tahtta oturan iki aile biziz. Birbirimizi en iyi biz anlarız, bundan sonra ilişkilerimizi iyi tutmak ve yeni başlangıçlar yapmak adına..." Elimi diyarın meşhur Lanetli Prensi'ne doğru tüm özgüvenimle uzattım. "Çok sevgili Prens Alastir, bana bu şarkıda eşlik eder misiniz?"

Sanırım biri yere iğne atsa şu anda herkes düşüşünün sesini duyardı.

Skandalların hepsinin sataşmalı veya tehditkar olacak şekilde şiddet içermesi gerekmezdi, alışılmışın dışında tabuları yıkacak bir şeye ihtiyacımız vardı. Ben de bu yolu seçmiştim. Diyarın lanetli olarak bilinen ve geldiğinden beri yerinden kalkmayan, hiçbir şeye karışmayan, adeta görünmez adamı oynayan prensine dans teklifi ederek Uğursuz Kraliçe'yi huzursuz etmeyi... Piyasada Prens Alastir'in bir canavar olduğuna dair çok fazla söylenti vardı, deard bağı dışında doğmuş Lanetli Prens'in çirkin kambur ve leş kokulu bir sıçana benzediğini falan da söylüyorlardı. Ona bir dans teklifi edip spot ışıklarını onun üstüne çekmekten daha iyi ne yapılabilirdi şu anda? Madem Elide bizim çifte standartlarımızı milletin gözüne sokmuştu, biz de onların uğursuzluğunu pek ala herkese meze niyetine sunabilirdik. Ki Beira bu fikre bayılmıştı, Ellary'nin de fazlasıyla hoşuna gitmişti.

Sadece tek bir pürüz vardı. Karşımdaki sevimli çocuğun o iğrenç söylentilerle yakından uzaktan alakası yok gibi görünüyordu.

Alastir sanki hayatında gördüğü en tuhaf şeymiş gibi önce uzattığım elime sonra sanki doğru duyduğundan emin olmak istercesine etrafına bakındı. Hatta bir an ona seslendiğimden emin olamıyormuşçasına arkasına bakmaya çalıştığına yemin edebilirdim. Düzgün burnuna eşlik eden bir erkeğe göre dolgun dudakları şaşkınlıkla aralansa da hemen bir şey söylemedi. Beyaza yakın küllü sarı saçlarını ve berrak mavi gözlerini annesinden almış olan yanaklarında tuhaf bir kızarıklık taşıyan Alastir'in yüzü o kadar çocuksuydu ki bu kadar sevimli bir yüze nasıl lanetli diyebilirler o an anlayamamıştım. Başındaki siyah bir metalden dövülmüş tacının üzerine gözleriyle aynı renk göz yaşı damlalarını andıran mücevherler işlenmişti. Siyah kadife takımının göğsünde, tam kalbinin üstüne denk gelen yere Elide'ın broşunun tıpa tıp aynısını takmıştı. Elide dişlerini sımsıkı sıkmış sanki kırmak istiyormuşçasına havadaki elime doğru bakarken genç prens nihayet boğazını temizleyip tepki vermişti. Zarif bir yavaşlıkla havadaki elime uzandığında utangaç tavrına çekingen sesi eşlik etmiş, beni oldukça şaşırtmıştı.

"Tabii ki, diyarın yeni prensesine eşlik etmek benim için bir onurdur." Elimi tutarken anlık bir şekilde bakışları bizi pür dikkat izleyen Caelan'a kaymış olsa da genç prens bana tatlı bir gülümseme sunmakta gecikmemişti. Eli sıcacıktı, hatta kaynıyordu diyebilirdim. Yanaklarındaki kızarıklıkta dolaştı tekrardan mor irislerim istemsizce, acaba ateşi falan mı vardı?  El ele dans eden diğer çiftlerin yanına doğru ilerlerken herkesin dikkati üzerimizdeydi. Alastir, Caelan kadar olmasa da benden uzundu ancak acı çekercesine kambur duruyordu. İlerlerken de topallıyor, bariz bir şekilde sol bacağının üstüne basarken sıkıntı çekiyordu. Enfeksiyon odağı yani ateşinin sebebi orası olabilir miydi? Ben bunu düşünürken bacağına uzun uzun bakmış olacağım ki Alastir de bunu fark etmiş, özür dilercesine bir mahcuplukla yüzüme bakmıştı.

"Kusura bakmayın, biraz hasta bir anıma denk geldiniz."

Bu çocuğun enerjisi ve bakışları cidden masumdu. Bir an için emellerime onu alet ettiğime gerçekten pişman olmuş olsam da herkes bir şekilde kendi ailesini, kendi onurunu korumaya çalışıyordu. Dans pistinin tam ortasına geçtiğimizde asıl mahcup olan taraf bendim.

"Asıl siz kusura bakmayın, ben... Bilmiyordum."

Alastir teselli etmek istercesine gülümsemesini genişletti. Dolgun dudakları bu gülümseme eşliğinde eriyerek samimi bir sırıtış bıraktı geriye.

"Siz olmasaydınız bugün dansa kalkacağım bile şüpheliyken lütfen, sakın suçlu hissetmeyin. Diyardaki kötü şanım belliyken asıl cesaretiniz için teşekkür etmeliyim."

Teşekküre ihtiyaç olmadığını söyleme kibarlığına girecektim ancak dikkatim dağılmıştı. Onun da gülümsemesi benimki gibiydi. Dudaklarımız dolgun olmasına rağmen gerçekten genişçe gülümseyince kayboluyor, ortaya beyaz dişlerden oluşan geniş bir sırıtma bırakıyordu.

Bu ister istemez ona biraz daha yakın hissetmeme sebep oldu ve ben de kibar tebessümlerimi geriye bırakıp aynı onun gibi genişçe gülümsedim. Sanki ne demek istediğimi anlamış gibi bu kez o içten bir şekilde gülmeye başladı.

"Bizim gibi diplomasinin göbeğindeki insanlar için çok da iyi bir mimik değil ha?" dediğinde omuz silktim. Çoğunlukla olduğumuz yerde çalan ritim eşliğinde sallanıyorduk, bacağının acı verdiğini fark ettiğimden beri kontrolü ona bırakmıştım. O nasıl rahat edecekse öyle hareket ederdik, benim açımdan bir sıkıntı yoktu.

"Yani... Tatlı tebessümlerle ömür geçmiyor diyelim, sonsuza kadar kendini saklayamıyorsun."

Olduğumuz yerde döndüğümüzde Alastir'in omuzunun üstünden Ellary ile göz göz geldik. Bana yaptığımı onaylarcasına göz kırptığında başardığımı anladım, Lanetli Prens'in tekrar gündeme gelişi ile beraber bizim olaylarımız güncelliğini yitirmişti. Harika... Görev tamamlandığına göre müzik durduğunda dansı sonlandırabilir Beira ve Alodias'ın birleşmesine kadar kenarda köşede oyalanabilirdim. Bu esnada Lanetli Prens,

"Saklamanı gerektiren bir şey yok ki." demişti kaşlarını çatarak. "Gerçekten çok güzel bir kadınsınız, Gezgin'in güzelliğini Rhosin'deki iyi ve güçlü olan her şeyin yansımasıydı şeklinde tasvir ederler. Siz de bunu ispatlar gibi karşımdasınız."

Yüzümü incelerken bariz bir dürüstlükle konuşmuş, beni gerçekten iltifatının tatlılığıyla utandırmıştı.

"İltifatınız için teşekkür ederim." dedim Ardından nedense bir an için ekleyemeden edemedim. Bu gece ilk kez, sonuna kadar dik tuttuğum kalkanlarımda bir çatlak oluşmasına izin verdim. Belki de annemin bahsi ilk kez geçtiği içindi, bilmiyordum. "Keşke kendisi de burada yanımda olsaydı ama bilirsin işte..."

Neden bunu şu anda yapmıştım bilmiyordum, kendi ailemin yanında bile bu gerçek dudaklarımdan dökülmeye cesaret bulamamıştı. Alastir bana şu ana kadar bu diyarda tanıştığım herkesten farklı hissettiriyordu. Diğerlerindeki bana da fazlasıyla geçmiş olan içten pazarlılık ve sinsilik ona hiç uğramamış gibi masum kalmış gibi duru bir enerjisi vardı. Bir de kulağa saçma geliyor olsa bile sanki bir parçamız ortakmış gibi bir şey doğuyordu içimde, ona şefkat duymama engel olamıyordum. Boğuk çıkan sesimle dürüst itirafım karşısında Alastir'in mavi bakışları yumuşarken Elide ile Caelan'ın olduğu yeri başıyla işaret etti.

"Merak etme, seni anlıyorum. Bir tane de benim başımda var." dedi gülerek. Kral Efnisien'in yokluğunu kast ettiğini fark ettiğimde şaşırsam da babasının yokluğunun ona, benim anneminkinden daha çok zarar verdiği gerçeğinin sorgulamaya açık olmadığını fark ettim. 

Efnisien deard bağı dışında evlilik yapıp bir de üstüne deard bağı dışında bir prens dünyaya getirmişti. Bu eylem bu diyarda gayrimeşru çocuk doğurmakla eşdeğerdi, en avam tabaka Raslar bile bu çocuklara piç muamelesi yapma cesaretini kendinde bulabiliyordu. Ki Raslar asla boş durmamıştı; diyar tarafından çocuk doğduğu an ona lanetli lakabı takılmış, resmen sadece varlığıyla tüm Rhosin tarafından bir nefret objesi haline gelmişti. Burada herkes toplanmışken ve tüm kabileler bir açık ararcasına onları incelerken yaptığının arkasında durması gerekirken kim bilir neredeydi.

Tıpkı bu akşam annemin de benim arkamda durmak yerine bir yerlerde macera peşinde koşması gibi...

"Her zaman bizden daha önemli öncelikleri oluyor değil mi?" diye fısıldadım pes edercesine. Demek ki o his buradan geliyordu, yalnız çocuklar birbirini tanıyıp hissediyorlardı sanırım. Alastir elindeki elimi destek olurcasına sıkıp nazik dansımızda bir ilki yaparak zarif bir şekilde kolunun altında döndürdü beni.

"Sorma, nedense her seferinde ilgilenmesi gereken büyük bir durum oluyor ve..."

"Bir de bakmışsın olması gerektiği anda asla ortada bulunmuyor." diye cümlesine eşlik ettim aynı zamanda kolunun altındaki dönüşümü de tamamlayarak. Alastir bu dediğime gerçekten içten bir şekilde güldüğünde aslında bu dansı keşke daha önceden teklif etseydim diye düşünmüştüm. Çünkü o... Bu gece kendi idlam dışında ilk kez bana güvende hissettirmişti. Anlık bir sessizlik olduğunda ve müziğin durduğunu fark ettiğimde dansı bitirebileceğimi fark ettim ancak bunu yapmak pek içimden gelmemişti. Alastir'in de pek içinden gelmemiş olacak ki bana karar vermem için biraz zaman tanıdıktan sonra yeni şarkı başlarken gitmeyeceğimi anlayıp bir soru sordu.

"Prenses Ophelia'ydı değil mi? İsminizin anlamı neydi peki? Bu diyarda pek duyulmamış bir isim çünkü. Geldiğiniz yerden bir anlamı var değil mi?"

Bu soru içimi cidden sıcacık yapmıştı çünkü sanırım ilk kez biri gerçekten beni tanımaya çalışarak soru sormuştu. Geldiğim yere ait özelliklerimi merak ederek... Levian'ı çok sevsem de onunla bile çoğunlukla sohbetlerimiz aradaki farkları tanımlayıp beni bu diyara adapte etmek üzerineydi. Bu soru ise direkt benimle ilgiliydi.

"Aslında farklı bir dilde yardım, fayda anlamına geliyor. Geldiğim yerde Hamlet diye bir oyun var, orada güzelliği ve fedakarlığı temsil ediyor. Annem de o oyundan etkilenerek koymuş, aynı zamanda babamla gittikleri ilk oyunmuş." Duraksadım, yoklukları içimi yaktığı için anıların aklıma dolmasına izin vermemeye çalıştım. Ardından ister istemez ekleme gereği duydum. "Sen bana Helia diyebilirsin ama, arkadaşlarım öyle derdi."

Alastir bir an için hareketsiz kaldı. Bacağı çok acıdığı için mi durmak zorunda kaldı diye düşünsem de tekrar dans etmeye başladığımızda temkinliydi.

"Benimle arkadaş olmak istediğinize emin misiniz prenses? Çünkü bu diyarda yenisiniz, bilmiyor olabilirsiniz..."

Ah... Kötü ünü yüzünden beni itibarım konusunda uyarmaya mı çalışıyordu? Bu kadar düşünceli olması beni kahredecek seviyede sevimliydi. Bu çocuğa nasıl o kadar hakaret yakıştırmışlardı asla anlamıyordum. 

"Kim olduğunuzu çok iyi biliyorum, prensim. Deard bağı dışında doğmuş olduğunuzun, diyar tarafından haksız yere ithamlara maruz kaldığınızın farkındayım. Ancak bunun yanında nazik bakışlarınızı, kibar hareketlerinizi de görüyorum. Kendi gözlemime göre iyi birisin." dedim sözünü keserek. Alastir'in dediklerim karşısında gözleri ışıldadı, yanağındaki sağlıksız kızarıklık tüm yüzüne yayılırken süregelen konuşmamızda bu sefer iltifatlar yüzünden kızaran oydu.

"Nihayet Caelan dışında bir arkadaşım oldu." diye mırıldandı Alastir kendi kendine. Sesi cidden çekingen olsa da bu kez mutlu olduğunu hissettiriyordu. Sanki bir şey aklına gelmiş gibi gözleri ışıldadı.

"Bana senden bahsetmişti bu arada."

"Öyle mi? Ne demişti?" diye sordum çok meraklı görünmemeye çalışarak ama sesim çoktan duygularıma yenik düşmüştü. Benden ve aramızda geçen o kulübedeki muhabbetten bahsettiyse ne dediğini cidden merak ediyordum. Boğazına hançeri dayadığım, göz göze geldiğimiz, yaralarıma merhem sürdüğü anlar... Boynuma istemsizce bir kızarıklık yayıldığını hissetmiştim. Alastir yüzünde geniş bir gülümsemeyle konuştuğunda sesi gururlu biraz da muzipti.

"Gördüğü en güzel şey olduğunu söylemişti. Kanındaki ölümü dahi büyüleyebilecek kadar... Ve tekrar karşılaştığınızda bunu yüzüne söylemeyi istediğini de söylemişti ancak bu pek mümkün olmadı sanırım."

Demek gördüğü en güzel şeydim, yüzümdeki sırıtış kontrol edemeyeceğim kadar büyüktü. İçim ciddi anlamda büyük bir coşkuyla dolarken sakin kalmaya çalıştım.

"Hayır, o esnada müttefik kabilemizden birini öldürmekle meşguldü." dedim.

Alastir kaşlarını çattı. Bunu gündeme bile isteye getirmemiştim lakin olan olmuştu ve bundan kaçamayacağımız belliydi.

"Bazen elinin ayarı kaçabiliyor, özellikle söz konusu değer verdiği kişilerse."

Kaşlarımı kaldırdım, bunu dile getirmesini beklemiyordum işte. Yoksa Caelan çoktan söylemiş miydi? Prens ile ne kadar yakınlardı ki? Kraliçeye de söylemiş midir sorusu tüm aklımı turlarken mırıldanmadan edememiştim.

"Değer verdiği kişiler derken..."

Alastir dansı durdurduğunda yüzünde çok geniş ve sevimli bir gülümseme vardı. Sanki birazdan yapacağı şeyden gurur duyuyormuş gibi...

"Sizinle dans etmek büyük bir şerefti güzel prenses, ancak mazur görürsünüz ki bacağım daha fazlasına izin verecek gibi değil." Bacağı için duruyorsa niye öyle gülümsüyor diye düşünürken Alastir arkasına doğru baktı ve o an yerinden kalkmış bize doğru çoktan gelmekte olan Caelan'ı gördüm. Alastir birbirine benzeyen o meşhur sırıtmamızla arkadaşına baktığında anlık olarak oyuna getirilmiş gibi hissetmiştim.

"Caelan, benim yerime prensese eşlik edebilir misin? Onu bir şarkının ortasında yalnız bırakmak büyük bir kabalık olur." 

Alastir'in sıcak elleri bedenimi terk ederken şok ve heyecanla donakaldım, gözlerim umutla artık aramızda birkaç adım kalmış olan Cellat'ın üzerinde gezinirken onun da kızıl bakışları benim üzerimdeydi. Aramızda sert rüzgarlar estiğine ve bizi birbirimize doğru itelediğine yemin edebilirdim.

"Elbette prensim, benim için büyük bir zevk olur." dedi Caelan karanlık bakışlarıyla elini bana kibarca uzatırken. Yerine geçmek üzere arkasını dönen Alastir'e, bir Tharian muhafızı sandalyesine oturana kadar eşlik etme amaçlı koluna girerken ben de sessizce içimi istemsizce kıpır kıpır yapan Cellat'ın eline uzandım.

İçimde kopan duygu fırtınasını bilmesine gerek yoktu.

Caelan tüm akşam bunu beklemiş gibi hızlı bir şekilde beni kollarının arasına çekti. Göğsüm göğsüne yumuşak bir şekilde çarptığında aramızda bir kıvılcım çaktığına yemin edebilirdim. Kızıl gözleri yine kulübede olduğu gibi yüzümde ezberlemek istercesine dolaşırken mırıldandı.

"Tekrardan merhabalar, güzel hükümdar."

Cevap verecektim, gerçekten... Büyülenmiş bir şekilde lal olmuş dilime rağmen bir şeyler mırıldanacaktım ancak zihnimin arkasında sinsi bir şekilde sırıtarak yaklaşan ve tam bu anı beklemişçesine bir kurnazlık barındıran Akiel'i hissetmemle dondum kaldım.

"İşte, şimdi benim sıram." dedi iblis ruhum.

Korkuyla yutkunmadan edemedim, kalan herkesin ve olan her şeyin aksine görünüşe göre benim imtihanım daha yeni başlıyordu. 


- Bölüm Sonu -

Ehehehe

Nasıl bölüm ama?

Yorum ve oylarınızı heyecanla bekliyorum.

Sonraki yadigarda görüşmek üzere,

Sevgiler,

-B

Continue Reading

You'll Also Like

4.1K 1.9K 15
Üniversite okuyan Banu görme yetisini kaybediyor. Doktorlar bir daha göremeyecek deseler bile annesinin ısrarıyla ameliyat oluyor ve hayatı o ameliya...
3.6K 152 24
500 yılda bir görülen ender bir olay. İnanması güç bir biriyle bağlantılı üç gizemli rüya.. Gözünde güç arzusu olan büyük bir Kral ve Bu Kral'ın ent...
1.8M 95.5K 45
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
3.7K 331 4
Ocak 2021 yazma günü kazananı! Yıl 2140, teknolojinin oldukça geliştiği bir zaman diliminde bilim insanlarının icat ettiği bir makine tüm dünyaya yay...