AH BE HOCAM!?+18

Od Asualev

1.5M 33.6K 22.8K

Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLU... Více

giriş
bölüm 1
bölüm 2
bölüm 3
bölüm 4
bölüm 5
bölüm 6
bölüm 8
bölüm 9
bölüm 10
Karakter Tanıtımı
bölüm 11
bölüm 12
bölüm 13
bölüm 14
bölüm 15
bölüm 16
bölüm 17
bölüm 18
özel bölüm (100k)
bölüm 19
bölüm 20
bölüm 21
özel bölüm (200k)
‼️ ACİL DUYURU LÜTFEN BAKIN
bölüm 22
bölüm 23
bölüm 24
bölüm 25
bölüm 26
bölüm 27
bölüm 28
bölüm 29
bölüm 30
bölüm 31
bölüm 32
bölüm 33
özel bölüm (1M)
bölüm 34
bölüm 35
bölüm 36
bölüm 37

bölüm 7

49.4K 1K 692
Od Asualev

İyi okumalarrr

...

Ne yapacağımı şaşırmıştım.Telefonla şaşkın şaşkın bakışıyorduk. Elime alıp whatsapa girdim. mesajın kimden geldiği gayet açıktı ama yine de bir ihtimal profil fotoğrafı varsa bakmalıydım. Beni kaydettiyse olmalıydı. Mesajlaşmaya girdim ve evet oydu. Fırat hocam. Profil fotoğrafına tıkladım. Ah bu fotoğrafı daha önce bulmalıydım. Tahminimce şahin tepesi gibi bir yerdeydi. Arkasında manzara yüzü yana bakarken çekilmişti. Elleri ceplerindeydi. Üzerinde ince,kaslarını belli eden lacivert bir tişört altında ise siyah pantolonu vardı. Bu adama nasıl giyineceğini öğretmeliydim yoksa gidişat hiç iyi değil. Neyse ki yakışıklılığı kombininin saçmalığını gölgede bırakıyordu.

Derin bir nefes alıp telefonu kapattım. Siyah saçlı daha önce okuldan görmediğim tahminimce 11. Sınıf olan çocuğa "neden çağırdığını söyledi mi?" Nazikçe sordum. Hiç sinirleri germeye gerek yoktu. Ama çocuk omuz silkti. Gayet düzgün sormuştum. 'Neden çağırmış lan it?' demekte vardı.

Leylaya baktım. "Git kızım sen belki birkaç imzalanacak şey verir onları imzalatırsın." Dedi. Sandalyesinde otururken. Başımı salladım. Telefonu cebime koyup ayağa kalktım. "Sen bakarsın buraya hızlı dönerim." Umarım hızlı dönerdim. Eğer hoca mode tavsiyeleri adlı konuşmamı dinlemeye meraklı değilse.

"Bende buralar, hallet gel."

Leyla ile çok yakın sayılmazdık. Kızıla boyanmış saçlı minyon tipli bir kızdı. Benim listede bir alt sıramda o vardı ondan birlikte nöbetçi olmuştuk. En azından sohpeti sarıyordu. Biraz kendinden fazla bahsediyordu ama o da bi günlük katlanabileceğim düzeydeydi.

Nöbetçi masasından uzaklaşırken siyah saçlı çocuğun yerime oturduğunu göz ucuyla gördüm. Ben gelene kadar oturması sorun yaratmazdı ama tavırlarını sevmemiştim. Normal şartlarda birilerine kafa göz dalasım gelmiyordu. İstisna değildi ancak bu kadar sinirlenmemin tek sebebini göz ardı ettim. Bugün olmazdı. Ağrı kesici de yoktu yanımda. Sıçtı Cafer bez getir modu merdivenleri çıkmaya başladım.

Her basamağın farklı renkler olduğu merdivenlerden çıkarken ayaklarım isyan ediyordu. 3 ders boyunca bu merdivenleri çıktığımdan en kenardan demire tutunarak çıkmaya başladım. Nöbetçilerin de insan olduğunu unutuyorlardı. Ne acı ama.

Belki Fırat hoca bana çok iş yaptırmazdı. Fırat hoca okulumuz seçkin edebiyat öğretmenlerinden biridir. Sevilen sayılan biri, ki bence olmalı da. Disiplin konusunda affı yoktu. Serbest mi geldin direk disiplin. Makyaja çok karışmazdı ama okulun eteğini kıçının üstüne çeken kızlardan birkaçının ailesine bildirdiği haberini almıştım. İşi garantiye almak için eteğimin boyunu kontrol ettim. Siyah klasik okul eteğiydi. Üzerimdeki formaya da kısa bir bakış attım. Okula yasta gibi simsiyah geliyorduk. Az enerji renklilik olmalıydı.

Soğuk yüzünden formamın altına kazak giymiştim. Okulun sweati de vardı pek hoşuma gitmezdi kendileri. Üstüme birde siyah içi polarlı ceket giymiştim. Buna rağmen üşüyorsam ah bana vah bana.

Ayaklarım ağrımaya başlamış bide bu yetmezmiş gibi karnıma neden ağrıdığını bildiğim bir ağrı saplanmıştı. Karnıma elimi koydum hadi ama daha gelmene 2 gün vardı nedir bu acele? Ne bu şiddet bu celal.

Son basamağı da çıkınca bir oh çektim ta ki karşımda kimya hocasını bulana kadar. Elimi hızlıca karnımdan çektim.

ALEMENYUM

"Senin aşağıda olman gerekmez mi nöbetçi?" sorgulamadan açıklamaya geçtim ne kadar terslemek istesem de sözlümü zaten düşük verecekti kızdırıp daha da düşürmeye gerek yoktu.

Saç çıkmayan kel kafasına kısa bir bakış atıp konuştum. "Fırat hoca çağırdı hocam. Onun yanına gidiyordum." Hoşnutsuzlukla dudak büzdü. daha yaratıcı bir cevap bekliyordu sanırsam. Hocam şurda direk varda onda striptiz yapcam.

"Peki bekletme hocanı." Başımı sallayıp yanından geçtim. Gram sevmiyorum bu hocayı. Hatta bir an beni merdivenlerden itip de kaza süsü verir mi diye düşünmüştüm.

Saçmalama ada

Fırat hocanın odası birinci kattaydı. Diceksiniz ki müdür yardımcısı da değil neden odası var. Adam amerikada da seçkin bir yere sahipti. Hem türk dili hem de amerikan dili lisansları vardı.Yurtdışından öğrencilerine de dersler veriyordu. İlk öğretmenliğini orada yapmış sonra buraya gelince bizim okul yeni kurulduğu için onu da başına atamışlardı. Teknik olarak müdürdü ama genel olarak öğrenci işleriye ilgileniyordu. Sonradan hocam eğitim vermek istediğini bakanlığa bildirdiğinde-çünkü hem ders verip hem de idari işlere bakmak zor olurdu-bakanlık belirli görevleri sadece onun yapabileceği şekilde bırakmıştı. Hem yükü azalmış hem de öğretmenlik yapıyordu. En basitinden görevlerinden biri öğrenciler hakkındaki disiplin suçlarını düzenlemekti. Ne kadar da ilginç. İşte herkes ondan korkardı Fırat hocadan. Bir kere yakalandığında dönüşü olmadan disipline gidiyordun. Tutanak bile yemeden.

Odasının kapısının önünde durdum. Bütün kapılar beyazdı. Şahsen ben olsam cırtlak pembe olmalı diye oyumu koyardım. Kapıyı tıklatıp elimi metal kapı koluna koydum. Soğukluğu ufak stresimi tetikledi. İçeriden 'gel' sesi gelmeden yarım saniye önce kapının solunda duran isim dikkatimi çekti

Fırat yankı yılmaz

Yankı hoca. Kimsenin ona yankı demesini istemezdi. Kırmızı çizgilerinden biri de buydu. Aslında yankı ismi fırat isminde daha çok uyuyordu ona. Bana siles demesini isterdim arkadaşlarımın, gel gör ki kimse demezdi. Ailemi de zaten neden bu ismi koyduğunu anlamazdım.

Hem İki isimli olmak şans getiriyormuş bir yerde öyle duymuştum. Bunun şu an ne işime yarıyacağı tartışılır. Kapı kolunu yavaşça indirdim. En son ne zaman gelmiştim. Geçen sene mi? Ya da ondan önce. Fırat hocanın odasına çok uğramazdım.

Bende her gün

Kapı kulbunu indirip geniş odasında girdim. İlk dikkatimi çeken balkonun eksikliğiydi ama onu da büyük cam ile eksikliği hissedilmiyordu.

"Merhaba hocam. Beni çağırmışsınız." Kapıyı arkamdan kapadım. Tam karşımda geniş masasının üzerindeki masaüstü bilgisayarına bakan gözlerini bana çevirmişti. Beyaz gömleğin üstüne siyah bir kazak giymişti. (Bu kombini yazdığım gün bizim edebiyat hocası da böyle bir kombin yapıp gelmişti. Evrene nasıl bile enerji gönderiyorsam artık.) Altında ise artık yatarken bile onu giydiğine emin olduğum siyah kot pantolonu vardı. Gri falan mı giyseniz arada ha. Bence o da olur.

"Merhaba ada. Geç otur." Hemen çaprazındaki en az kendi oturduğu masa kadar büyük olan bir masa ve her halinden rahat görünen bir siyah sandalye vardı. Aynı şekilde bilgisayar ve bir masada ne bulunması gerekirse vardı. Geçip oturdum. Zaten karnımın ağrısı yaklaşık 5 dakika içinde vurucakken inat etmenin anlamı yoktu. Bu sırada odayı inceledim.

Odada bir büyük bir ondan biraz daha küçük bir masa vardı. Ben küçük olanda oturuyordum şu an. Cam ön bahçeyi görecek şekilde yerleştirilmişti. Canım önünde Fırat hocanın oturduğu geniş masa ve masanın da önünde küçük bir sehpa ile iki koltuk bulunuyordu. Bunlar aşağıda az önce oturduğum sandalyeye benziyorlardı. Hocanın hemen solunda gardırop genişliğinde siyah bir dolap. Eminim o dolap bu odadaki her şeyi alacak kadar genişti. Birde askılık vardı. Siyah ceketi asıktı o askılığa kullanışlı duruyordu. Sadece ceketini asabileceği gayet şık bir askılık.

Hemen kapıdan girildiğinde sol tarafta daha küçük ama yine de odadaki yerin dörtte birini kaplayan Fırat hocanın masasının aynısı ve rahat durduğu her yerden belli olan bir sandalye vardı. Gözlerim mi görmüyor yoksa masanın üstüne MacBook mu var?

Bu küçük oturduğum masanın yanında da dolap vardı. Duvara yapışık şekilde. Diğer yanında ise yazıcı. Yazıcı, küçük masaya girişi engellemeyecek şekilde yerleştirilmişti. Ne kadar da rahat bir konumdaydı.

Hocanın yanında yine koca bir dolap. Bir dakika yanındaki odadaki küçük görünen tek şey mini bir buzdolabı mıydı? OHA

Yuh hocam. Perdeler açıktı. İçerisi dışarıdan ışık alıyordu. Lambayı yakmaya gerek görmemişti.

Beklenti dolu bakışlarımı fırat hocaya çevirdim. Oda bana bakıyordu. De hele söyle ne yapcaz. olay Hint dizilerine dönmeden ağzımı açıp konuşacakken "bir kaç tane mail var. Onları benim için sade bir teşekkür mesajıyla yanıtlar mısın?" dedi. Tam olarak kaç tane vardı Allah bilir.

"Tabi ki hocam." İnşallah azdır diye dua etmeye başlamıştım. Oda sıcaktı. Klima tam üstüme üflüyordu. Karın ağrım artmazsa kolay kolay sorun yaşamazdım.

Bilgisayarı açtım. Hadi bakalım. Bu sırada fırat hoca merakla ne yaptığımı izliyordu. Traş mı olmuştu sakalları geçen daha uzundu. Yakışmış. Gözlerimiz kısa bir anlığına birleşince bilgisayara bakışlarımı çevirmeden önce dudaklarında ufak bir sırıtış görmüştüm. nE. Neydi bu şimdi. Kesin bu bana bütün mailleri kitledi onun mutluluğunu yaşıyor.

Bir anda mail kutusunu açmamla yaklaşık 501 mail görmemle ağzım açıldı. "Eh yuh ama." Bu kadar maile cevap vermek bütün bir günümü alırdı. Ne yapmıştı bu adam bütün mailleri bekletip benim nöbetçi olduğum günü mü bulmuştu. Şans benden yana. Ne şans ama. -2 şans.

"Pardon hocam ama bunlar biraz fazla değil mi?" Ben taş çatlasa 100 tane olur diye düşünüyordum ki o bile fazlaydı.

"Cevap vermeye zamanımın kalmadıkları da içlerinde, biraz fazlalar ama hepsini bugün bitirmek zorunda değilsin. Cevap verebildiğine cevap vermen benim için yeterli." Derin nefesler al ver ada.

"İstesemde bitmez hocam. Çok fazlalar."

"O zaman bütün gün buradasın. Nöbetçisin sana denk geldi. Bugün bunları nöbetçilerden birine yaptıracaktım zaten." Üzgün bakışlarımı fırat hocaya çevirdim.

"Hocam lütfen yapmayın. Bugün kendimi iyi hissetmiyorum." Yalan değildi. İyi hissetmiyordum. Karnımın ağrısı başlamış ve ben hala tuvalete gidememiştim. Bakışları bir anda değişti. Ayağa kalkıp yanıma geldi. Sandalyemin yanında diz çöktü. Biraz kısa kalmıştı. Aşağı bakmak zorunda kaldım. Ne oluyoz yahu.

"Neyin var?" Şu an duygusallaşmanın hiç sırası değildi fakat bu kadar içten sorması kalbime dokunmuş istemeden gözlerim dolmuştu. Adam o kadar önümde diz çökmüştü. Yalan söylesem üzülürdüm ama karnım ağrıdığı için iyi hissetmediğim son derece gerçekti.

Bakışlarım bakışlarına sabitlendi. Açık kahverengi gözleri gözlerime hafif endişe ile bakıyordu. "Karnım ağrıyor hocam. Lütfen söz bakın başka zaman hepsini tek tek yanıtlarım ama bugün, bugün bunu yapamam."

Gittikçe modum düşüyor karın ağrım artıyordu. Sancılar da birazdan başlar iki büklüm kalırdım şurada. Bir kızın en sıkıntı çektiği dönem regl dönemidir net. Majoşistler hariç onlar acı çekmeyi seviyorlar. Kim bu ağrıyı severdi ki.

"İlaç vermemi ister misin? Sıcak bişeyler yapabilirim. Eğer istersen?" hep regl zamanlarında ilgi isterdim. Nazımı çekicek birileri. Sarılabileceğim karnımı ovalıcak bana papatya çayı yapıcak biri. Onun yerine evdeki yastıklara sarılıp ağlardım. Şimdi bu sözlerin üstüne fırat hocaya sarılmak istemem normal miydi? Duygusallığım da tutmuş ağladı ağlayacak gözlerim dolmuştu. Benim mail yazmam lazımdı.

Annem karnım ağrıdığında kendime çay yapmamı söylerdi ama hiç bir zaman bana çay yapmazdı. Bende yapmasını istemezdim. Gözümden bir damla yaş aktı. Fırat hoca o damlayı gözleriyle takip etti.

"Ada bir şey söyler misin? Korkutma beni." Benim için korkuyor muydu? Gözümden daha fazla yaş akmaya başladı. Daha fazla bu ilgiye dayanmayıp salya sümük ağlamaya başladım. Dirseklerim masadaydı ellerimle yüzümü kapatıyordum beni böyle görmesini istemezdim.

Sandalyeyi bir anda kendine çevirdi. Ellerim suratımda hala ağlamaya devam ediyordum. "Be-ben çok üzgünüm h-hocam."

Ellerime sıcak parmaklar değdi. Ellerimi nazik bir şekilde yüzümden indirdi. "Ada korkma." Neden korkmayacaktım. Anlamamıştım. Şimdiden kızardıklarına emin olduğum gözlerimi ona çevirdim. Bir anda bir elini belimden bir elini de dizlerimin altından geçirdi. Sessiz çığlık attım. beni de kendisiyle birlikte kaldırdı. O ayaktaydı ben ise kucağında. Kucağına almıştı beni. Göğsüne yapıştım. Ellerim kazağına gitti. Tutunacak bir yer ararken kazağını sıktım. Bunu neden yaptım onu dahi bilmiyordum. Benden yaşça büyük bir adamla hele bide hocamla böyle bir şekilde olmak. Bunu daha sonra kafaya takacağım konular arasına attım. Daha büyük problemlerim var.

"Sakin ol. Seni niye bugün nöbetçi yaptılar ki? Bu müdür ne işe yarıyor." Beni kendi masasındaki sandalyesinde götürüp yavaşça bıraktı. Bırakana kadar boynuna tutunmuştum. Reflex işte söz dinlemiyor.

Sandalyeye oturduğumda sandalyenin yanında yine eğildi. Sandalye dik konumdan daha yatay konuma geçti. Bu sürede sandalyenin koluna tutunmuştum. Bir şeyi yapmadan önce söyleyemez misiniz hocam?

"Böyle iyimi?" Başını bana çevirdi. Başımı salladım. Ağlamam kesik kesik iç çekişlerine dönmüştü. Bu kadar telaş yapmasına değer miydi? Ayağa kalktı. Bu sefer dolaba doğru ilerledi dolanın yanında bir ısıtıcı çıkardı. Tamam şaşırmayı bir kenara bırakmalıyım. "Hocam gerek yok." Kalkmaya yeltendiğim sırada "Otur oturduğun yere ada." Dedi. Tekrar geri yaslandım. Böyle hizmet etmesi bir türlü içime sinmiyordu.

Isıtıcı çıkarıp yanımda koydu ve fişe bağladı. "Tamam bu seni ısıtır. Olmadı klimanın derecesini yükseltirim." Sonra bir şey hatırlamış gibi masanın etrafında dolaşıp masanın önünde olan sehpayı getirdi. O sehpanın iki yanında oturduğum nöbetçi sandalyelerine benzeyen sandalyelerin ortası boş kalmıştı.

Tahminimde ayaklarımı uzatmam için az öteye koydu. Yanıma gelip tekerlekli rahat sandalyeyi masadan uzaklaştırıp yan tarafa çevirdi. "Böyle daha iyi. Şimdi uzat ayaklarını. Ben hemen gelicem." Şaşkınca gözlerine bakıyordum.

"Hocam abart-" kapıya doğru yürümeye başlamıştı bile. "Ada. Lütfen." Son sözünü de söyleyip beni bu karmaşa arasında bırakıp gitmişti.

Acı içinde karnıma doladım ellerimi. Başımı yana çevirince camdan yansıyan gün ışıkları gözlerimi aldı. Aşağıdayken cebime koyduğum telefonu çıkarıp masaya koydum orda kalabilirdi. Altımda etek olmasını umursamadan dizlerimi kendime çektim. Hızlıca lavaboya gidip gelmeliydim ama Fırat hoca gelip de beni bulamayınca ne yapacağını tam olarak kestiremiyorum. Belki de hızlıca gidip gelirdim. Bu düşünce beni harekete geçirdi. Hadi bakalım. Sarı çizmeli Mehmet ağa.

Kapıya doğru yürüdüm ve hıza dışarı çıktım. Ses çıkarmadan merdivenler yavaş yavaş indim. Birazdan zil çalacaktı kargaşaya hiç gerek yok. Zemin kara inince nöbetçi masasına ilerledim. Leyla halimi görünce kalkıp yanıma geldi henüz tipimi görmedim ama hiç hayra alamet olmadığı yüz ifadesinden anlaşılıyordu. "ada noldu?" Bişey demeden çantama doğru ilerleyip sırtıma aldım. "Bişey sorma leyla lütfen." Bişey demesine zaman kalmadan tekrar yürüyüp merdivenlere ilerledim. Bunu kızlar nöbetçi masasına inip de beni göremeyince söyleyeceğine o kadar emindim ki. Gayet hızlı olduğumu düşünüyordum. Benden önce odaya girmesi mümkün değildi. Hem neden odadan çıkmıştı ki. Aklımda deli sorular.

Birinin yanında ağlamak olsun sevil ve kızlar dışında kimsenin yanında ağlamamıştım. Hani olur ya bir olay yaşamışsındır da üstüne biri gelip de 'iyi misin?' Der ve ağlamaya başlarsın. Tam olarak öyle hissediyordum.

Bu sırada 1. Kat merdivenlerini çıkmış tuvalete yönelmiştim. İnsan heryeri cayır cayır yakar da tuvaleti yakmayınca bir sorguluyor. Bunu danışmam lazım. Hocam tuvaletimizi sıcak bir ortamda yapmak istiyoruz.

Ders saati olduğundan kimse yoktu tuvalette hızlıca kabinlerden birine girdim. Çantamı astım. Oy anam babam ya ortalık kan revan olmuş ana vatan kan ağlıyor. Hızlıca durumu kurtardım. Herhangi bir yere geçmemesine sevinmiştim.

İşim bitince kabinden çıkıp elimi yıkadım. Aynaya yüzümü kaldırmaya cesaretim yoktu. Makyaj yapmıyordum bir pudra bir de istersem ruj ve allık. Diğerleri sarmıyordu.

Bir hata yapıp yüzümü aynaya kaldırdım. Gözlerim kıpkırmızı burnum da onlara eşlik ediyor. Beyaz tenim domatese dönmüştü ve bu şekilde hocanın karşısında ağlamıştım. Yazık bana.

Yüzümü toparlamaya vaktim yoktu. Böyle bırakıp tuvaletten hızla çıktım.

Neyse ki birinci katta da kimse görünmüyordu. Kameralar her şeyi çekiyor olsa da Fırat hocanın odasına kimseye yakalanmadan girdim.

Kapıyı kapatmamla birlikte zilin çalması bir oldu. Ne ballı kızım yahu.

"Neredeydin?"

Siktir. Hocam bu ne hız? Siz flash fln mısınız söyleyin bari ona göre ayarlayacağım kendimi. Bu ne hız. "Hocam lavaboya kadar gitmiştim."

Ayakta beni bekliyordu. Ellerini bağlamış karizmatik bakışlar atıyordu. İçinde biraz da endişe olduğuna yemin edebilirim.

Saçlarını geriye attı. "Geç otur sen. Hangi çay iyi gelir bilemedim bende en bilindik olan papatya çayı yapayım dedim."

Oy ben seni yerim Fırat hocam. Hayır hayır gözlerim dolamaz. Şu adamla bir kere bile sapsağlamken denk gelememe gibi bir sorunumuz var. İlle de bir şey olcak. (yazar mutlu.)

Çantamı yere bıraktım. Hocanın yanına odanın ortasına doğru yürürken düşüncelerimi susturmak zor oldu. Yüz yüze gelene kadar Fırat hocaya yaklaştım. Benden uzundu fakat bende kısa değildim. Başımı kaldırdım ve ilk defa okul hocalarımdan birine sarıldım.

Beni düşünmüş belki de benim için korkmuştu. Kim olsa bunu yapmazdı. Yine de istese o maillerin hepsine cevap yazardım ama istememiş benimle ilgilenmişti.

Ellerim boynuna doladım. "Teşekkür ederim hocam. Çok teşekkür ederim." Şu sıralar cidden hocalarıma teşekkür etme gibi bir huy edinmiştim. Hayatımda hiç bu kadar teşekkür ettiğimi hatırlamıyordum. Pişman değildim.

Bir anlık duraksama sonunda o da ellerini belime yerleştirdi. Şu an bu sarılma o kadar iyi gelmişti ki bütün gerçeklik duygumu yitirmiştim. Sadece Fırat hocam ve tahminen sabah sıktığı erkeksi parfümünün kokusu beni esir almıştı. Bir insanın mutlu olması için günde 7 kere sarılmaya ihtiyacı varmış bir yerde böyle okumuştum.

Tabi bu an başladığı gibi hızlıca kesildi. Kapı tıklatıldı ve kapı kolu neredeyse çevrilecekken Fırat hoca ikimizi ayırdı. Bedenimden bir acı dalgası geçti. Ağlamak istedim. Ben sulugöz bir kız değildim oysa.

Periyot periyot periyot

Kapıdan sarı saçlı yeşil gözlü bir kız içeri girdi. Gözleri önce hayranlıkla Fırat hocada sonrada iğrendiğini belli eden bir bakışla da bana çevrildi. Sen hayırdır? Dua et kötü günümdeyim ve Fırat hocanın yanındayım. Yoksa fena yolardım kızım seni. Bak geldi gereksiz sinir.

"Hocam ben rapor verecektim size." Rapor için müdür yardımcıları varken Fırat hocaya vermesinin sebebi çok açıktı. Bu kız kaçıncı sınıftı 10 mu?

Bir anlık ağrımı adrenalinle unutmuştum ancak şu an ayakta durmak isteyeceğim son şeydi. Bakışlarımı kızdan yanımda duran Fırat hocaya çevirdim. Bizi son anda ayırmıştı. Eğer ayırmasa bu kızda dedikodu yayacak bir tip vardı. Adımız çıkardı ve yahut hoca onu bir şekilde susturmanın yolunu bulurdu. Tabi ki de rüşvetle değil. Başka taktikleri olduğunu duymuştum.

Ne kadar da eminsin

"Ben onlara bakmıyorum kızım." Dişlerinin arasından konuşmuştu. Fırat Hocanın çenesi kasılmış kıza diktiği bakışları ile korkutucu görünüyordu. Sinirini yönelttiği kişi olmak istemezdim.

Durumu kurtardığının farkında mısın?

"Ama bana baktığınızı söylediler hocam." Ciddi miydi bu kız. Bu okuldaki herkes Fırat hocanın raporlara bakmadığını bilirdi. Yeni gelenler hariç ki onlar da şu zamana kadar öğrenmiş olmalılardı.

"Ben bakmıyorum. Celal hocana git. Bir üst katta."

Kızın suratı düştü ve başını sallayarak kapıyı kapattı. "Cidden bir gün 'rapor alınmaz' diye yazıp kapımın üzerine yapıştıracağım."

Bu dediğine güldüm. Böyle bir şey yaparsa daha da gülerdim. Gülmem biraz kahkahaya dönüşünce hocam yüzünü bana çevirdi. Yüzünde küçük bir tebessüm vardı.

"Vay küçük menekşe gülmeyi biliyormuş." Ah hocam benim esprilerimi bilmiyorsunuz daha siz.

Hem menekşe mi demişti o. küçük menekşe. Lakabım mı vardı artık. Grup içinde lakabımız olmazdı ama Fırat hocanın nedensiz bana menekşe demesi hoşuma gitmişti.

Lütfen adımı değiştirebileceğimi söyleyin bana.

"Yapmayın hocam. Kızı öldürecek gibi bakıyordunuz." Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Ne yaptığının farkında değil miydi?

"Abartma ada. Sadece bazen tahammülüm kalmıyor."

Hmm öylemiymiş hocam. Hmmm. Bir süzdüm fırto hocamı. Side eyess. Bana değişik değişik bakmaya başladı. Tamam samimiyette sınırı biraz aşmış olabilirim.

"Neye bakıyosun öyle."

"Hiiçç." Hocamın masasına doğru ilerlemeye başladım. Bugünlük orası benimdi. Sanırım bende çoklu kişilik bozukluğu da vardı. Az önce ağlıyordum şimdi gülüyorum. İyice sıyırdık.

"Bak sen, karnın ağrıyordu en son adacım." AAA hocam. Sizinle konuşurken ağrım daha da hafiflemişti. Yok saymak kolay oluyordu. Hele bi oturayım. İnadına oturunca ağrısı vuruyordu.

"Hocam hala ağrıyor." Masaya geçip oturdum. Hafif yatay konumdaki sandalyeye kendimi bırakır bırakmaz sıcaklık hissettim. Ne dedim ben size.

"İyi bakalım sen dinlen ben diğer bilgisayarda çalışacağım." Başımı salladım. Eteğimin boyunu düzeltip dizlerimi kendime doğru çektim. Şu anki konumumu hiç bir şeye değişmezdim. Yandan sıcaklık geliyor beni mayıştırıyordu. Bir kedi gibi mırlamama az kalmıştı.

Hocam diğer küçük masadaki bilgisayara geçip oturdu. Orda bişeyler yapmaya başladı. Parmaklarının klavyede gezerkenki sesler kulağıma geliyordu.

Başımı o tarafa çevirdim. Gözüme çarpan kupa ve yanındaki telefonum bana göz kırpıyordu. Kupayı aldım. Dudaklarıma götürürken buharı havada yayılıyordu. Sıcak sıcak içmek en iyisiydi. İlk defa bana özel yapılan bir çayı içecektim. Ada mutlu.

İlk yudum dilimi yakmıştı ama mideme ilerleyen sıcaklığı hoşuma gitmiş bir yudum daha almamı sağlamıştı. Sonra bir tane daha ve bir yudum daha nasıl gittiğini anlamadığım papatya çayının boş bardağını masaya koydum. Telefonuma bakmak istemiyordum. Her şeyi sonra açıklayabilirdim.

Sandalyede kıvrıldım. Ellerimi kendi etrafına sardım. Uyumak istiyordum. Bu ortamda uyumak bana bir yerden tanıdık geliyordu. Fırat hocanın yanında bir kez daha uyuyakalıcaktım.

Ellerimle karnımı bir kez daha ovaladım. Sonrasından gözlerimi kapatıp karanlığın kısa süre de olsa beni dünyadan koparmasına izin verdim.

En son hatırladığım şey üzerime bir örtünün örtülmesi ve saçlarının okşanmasıydı. Ayaklarım da sehpanın üstüne koymuştu. İki büklüm uyuyunca belim ağrıyordu.

Kimin örtüp saçımı okşadığını biliyordum. İlgi şevkat böyle bir şeydi hayatımda ilk defa biri benimle isteyerek ilgilenmişti ve bu kişi de bütün okulun onu görünce Yusuf Yusuf olduğu Fırat hoca olması da ilginçti. Yani bu kadar sert davranan bir adamın içindeki ilgiyi ve sevgiyi herkese gösterdiğini sanmıyordum.

Şaka gibi. Fırat hocanın odasına gelmiş uyuyordum. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Lütfen bütün gün burada kalıyım hiç bir yerde burda olduğum kadar rahat değildim. Bunun sebebinin Fırat hoca mı yoksa ortamdaki sıcaklıktan mayışmamla mı ilgisi vardı işte o tartışılır.


...

Selamlar kokulu menekşelerim. Nasılsınız? Nasıl gidiyor hayat?

Benim çok iyi gittiği söylenemez. Morallerim berbat. Hiç bir şeyi yetiştiremiyorum. Çok yoğun bir döneme girmek üzereyim. Olurda olur bölüm atamazsam lütfen kızmayın.

Fırat mı? Kıraç mı? Bence ufaktan taraf tutmaya başlayın derim.

Yorumlarınız çok hoşuma gidiyor. Elimden geldiğince hepsine cevap vermeye çalışıyorum. Sizlerle bütün sıkıntılardan uzaklaşıp Fırat ve Kıraçı konuşmak çok eğlenceli bir şey. Yarattığım evrende yaşamayı hiç bu kadar istememiştim.

Kocaman öpüyorum sizi kendinize iyi bakın.

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

267K 14.4K 39
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
4.9K 796 15
[İlk kurgumdur] "Her şey bir Vampire yardım etmemle başladı. Nereden bilebilirdim sonum olacağını." "hayatımı tutsak eden bu acımasız vampire aşık ol...
574K 17.3K 25
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
3.8K 225 28
Beyza Alkoç'un Karantina kitabının devamıdır...