MAYSARA

Autorstwa kardilos02

2.7K 103 93

Bu kaos ve gizem dolu bir vampir hikayesidir. Więcej

1.Gölgede Saklanan
2.Gecenin Efendisi
3. Kaderin Oyunu
4.Ateş ve Buz
6.Arkadaşlığa İlk Adım
7.Kalpten Sızan Hisler
8.Teslim Oluş
9.Anılar
10.Miski Çiçeği
11.Ruhun İki Yüzü
12.Sonu Bilinmeyen Yol
13.Neptün
14.Şifa
15.Kaybederken de Kazanılır
16.Oyun Başlıyor
17. Kurt Mu Kuzu Mu?
18.Tutkulu Yüzleşme
19.Tatsız Bir Teklif
20.Liyan
21.Yaramaz Duygular
22. Ruha Dolanan Sarmaşık

5.Sadakat Yemini

79 6 10
Autorstwa kardilos02

Herkese merhaba..

Bölüm yeni bittiği için ancak atabiliyorum. Bölümün okuyucuya daha iyi geçmesi için ara vermeden zihnimde canlanan her şeyi aktarmak istedim. Son sahne beni ve zihnimi çok yordu. Çok ağır bir sahne oldu. Lütfen kandan etkileneceğini düşünen kişiler okumasın. O sahne başladığında uyarı göreceksiniz. Hikayenin ilerlemesi için bu sahnenin gerekli olduğunu bilmenizi isterim.

Kahvelerimizi almak için geç bir saat oldu. O yüzden yatağımıza geçip rahat ederek keyifle okuyalım.

Bana yorum bırakmayı unutmayın.

Sevgilerle Kardi..

5. SADAKAT YEMİNİ

               

Şafak sökmek üzereyken pencerenin önündeki geniş alana oturmuş, dizlerimi karnıma doğru çekip sırtımı duvara yaslayarak karanlık ormanı izliyordum. Ay hala tepede parıltısını koruyor, doğmak üzere olan güneşe meydan okuyordu. İçinde bulunduğumuz oda oldukça geniş olmasına nazaran oldukça az eşya vardı.  Asil'in odasında ve salonunda bulunan tablo ya da vazolar gibi eşyalar yoktu. Yerde öylesine atılmış ince bir kilim vardı. Oda içerisinde ikili bir kanepe ve bir yatak vardı.  Dolap dahi yoktu.  Misafirler için kullanışsız bir durumdaydı.  Deha ikili koltukta rahatsız bir şekilde uyuyordu. Beni bırakıp başka bir odaya gitmeyi aklından bile geçirmemişti.  Hatta uyumayıp nöbet tutmuş ancak yaklaşık bir saat önce daha fazla dayanamayarak sızmıştı.

Dün yaşananlardan sonra durumu Deha'ya anlatmak oldukça yorucuydu. Onu Asil ile birlikte çalışacağıma ikna ettiğim söylenemezdi. Aslında iznine ihtiyacım yoktu, sadece arkadaşlarımın gönlü olsun istiyordum. Deha'nın gönlünün olması demek diğerlerinin daha çabuk ikna olması demekti. Hayvanlarla olan kısmını bilmiyordu. Bu konuda çok ısrar etse de anlatmamıştım. Ben buradan gitmeyeceğim deyince beni bırakmamıştı.  Tüm vampirlerin tehlikeli ve kana susamış varlıklar olduğunu düşünüyordu. Aslıda bu yönde eğitilen birisi olduğunu düşünürsek haksızda sayılmazdı.

Cep telefonum kaybolduğu için Alin ve Batı ile Deha'nın telefonundan konuşmuştum. Alin telefonda bile uzun uzun ağlamıştı. Amcama olanlar onu korkutmuştu. Öldüğümü düşündüğü ve haber alamadığı için Asil'e çok kızgındı. Batı'da ondan farklı sayılmazdı. Üçünü de ikna etmek için epey uğraşmam gerekecekti.

Asil ile dünden sonra hiç görüşmemiştim. Neredeyse tüm gün odadan çıkmamış Deha ile odanın içinde atışmıştık. Vampirlere bizim için sandviç hazırlattığını öğrenmiştim. Böylece akşam yemeği yiyerek karnımızı doyurmuştuk. Deha başta yememek için diretse de ben yiyince mecbur kalmıştı.

İçinde olduğum oda beni boğduğu ve göğsümde halledemediğim meseleler olduğu için nefes alamadığımı hissediyordum. Uyuyamamıştım. Korkuyordum.

Yaşananlardan ve yaşanacaklardan korkuyordum.

Asil'in beni neyle karşılaştıracağından korkuyordum. Hayvanlara eziyet etmek istemiyordum. Onları vampirler için bir yemek haline getirecek olmak kalbimi sızlatıyordu ama başka çarem olmadığını biliyordum. Eğer önüne geçilmezse tüm canlılar vampirler için yemek olacaktı. Belki de bebekler, anneler,  yaşlılar ve daha bir çok insan kurban durumuna düşecekti.

Zihnimi meşgul eden düşünceler göğsümde derin bir öfkeyi yükseltmiş ve içimde çığlık atma isteği oluşmuştu. Derin bir iç çekip nefes vererek pencerenin önünden indim. Biraz hava almak isteyerek küçük adımlarla,  kapıya doğru ilerledim.  Deha'yı uyandırmadan buradan çıkmam gerekiyordu. Yoksa dışarı çıkmama asla izin vermezdi.

Narin hareketlerle çıt çıkarmadan odadan çıkmayı başarmıştım. Merdivenlere geldiğimde ortamın loş kırmızı ışıklarla aydınlatıldığını gördüm. Ortalıkta kimse yoktu ama vampirlerin uyumadığına emindim. Burası kaç kat olduğunu bilmediğim bir şatoydu. Her katta onlarca oda vardı. Vampir oteli gibi görünüyordu. Asil'in vampirleri burada topladığını ve bir ev gibi hissettirmeye çalıştığını düşünüyordum. Tüm vampirlere sanki çocuklarıymış gibi bakıyordu. Onların babası gibi davranıyordu. Vampirlerde bunu hissediyor, Asil'e saygı duyuyorlardı. Bakışlarından, hareketlerinde bu belliydi.

Usul adımlarla en alt kata kadar inmeyi başarmıştım. Giriş kapısı sandığımın aksine kapalı değildi. O iri kapıyı açmaya çalışmak zorunda kalmamaktan memnun olmuştum. Çıkışa doğru ilerlerken karnımın guruldadığını hissettim ve elimle karnıma bastırdım.

Nihayet dışarı çıktığımda derin bir nefesi içime çektim. Hava soğuktu ama gökyüzü açıktı. Zifiri karanlık bu ormanda yıldızların parlaklığı çok daha belirgindi. Kot montun önünü ilikleyip kollarımı birbirine dolayarak yürümeye başladım.  Etraf yeşillikti. Küçük bodur ağaçlar örüntülü bir şekilde dikilmiş, etrafı yine belirli örüntüde daha küçük çalılarla çevrilmişti. Geniş bir alan şatonun etrafında açık haldeydi ancak çevrili değildi. Dikili seyrek ağaçları aştığınız noktada direkt ormanın içerisindeki uzun ve sık ağaçlarla karşılaşıyordunuz. 

Asil'in bu kadar güzel bir alana sahipken neden şehir içinden arazi almak istediğini merak etmiştim.  Yüzlerce yıl yaşamak kim bilir insana neler hissettirirdi?

Sıkılmak?

Yorulmak?

En önemlisi yapayalnız hissetmek?

Muhtemelen ben yüzyıllar yaşasam yalnız hissederdim. Kendi zamanımdan kimsenin kalmamış yada çok az kalmış olması insanı yalnızlığa ve korkunç bir psikolojiye iterdi.

Tanrım!

Kafamı bu rahatsız edici düşüncenin kaybolması için iki yana salladım. Birkaç dakika ufak adımlarla yürüdüm. Epey ilerlediğimi fark edince zeminin ıslak olmasını önemsemeyerek yanımdaki bodur ağacın dibine oturdum. Sırtımı geriye yaslayıp başımı ağaca dayadım.  Gün doğmadan bu serin havanın tadını biraz daha çıkarmak ve sabah yaşanacak olan kaoslu havaya katlanabilmek için güzel enerji depolamak istedim. 

Gözlerimi kapayıp iç çektiğim esnada arkamda hissettiğim çıtırtı ile dudaklarımdan istemsiz kısık bir inilti koptu.

"Ya fazla cesursun, ya fazla aptal."

Bu ses Asil'e aitti. Sabaha karşı huzur bulmayı umarken karşılaşmayı en son isteyeceğim kişiye yakalanmıştım.

"Ya fazla geziyorsun, ya da beni fazla izliyorsun."dedim aynı tonda. Sanki az önce korkudan inlememişim gibi umursamaz davranmaya çalıştım. Hala arkamda olan Asil'e dönüp bakmamıştım. Bakışlarım hala bulutsuz gökyüzündeydi.

"Bunca vampirin olduğu yerde gece vakti dışarı çıkarken ne umuyordun sahi?"

"Sen vampirlerinin sana itaat etmemesinden mi endişeleniyorsun yoksa senin bölgene birisinin sızmasından mı?" Arkamda kısık sesle söylendiğini işittim. Sabrını zorluyordum ve bundan zevk alıyordum.  "Şaton pek havadar değildi sevgili Lider. Nefes almak istedim."Başımı hafifçe öne eğdim. "Kafamın içindekiler biraz benden uzaklaşsın istedim." Sesim daha sakin çıkarken kalbim sızlamıştı. İç çektim.

Asil bir şey söylemeden hizama geldi. Dizlerini kırıp bağdaş kurarak yanıma oturduğunda elindeki geniş bir tepsiyi önüme bıraktı. Tepsinin içerisinde kocaman bir hamburger vardı. Şaşkınca bakışlarımı Asil'e çevirdim. Başını kaldırmış göğü izliyordu. Yüzüne vuran ay ışığı yan profilden sivri çenesini ve ince boynunu öne çıkarıyordu. Uzun kirpiklerinin gölgesi göz altlarına düşüyor, kemikli yüzünün gözüme çarpmasına sebep oluyordu.

"Karnının sesini duydum."dedi bakışlarını gökten çekmeden. Kahretsin! Yine rezil olmuştum. "Bakma öyle, açken kafan çalışmaz. Çalışmayan kafanda benim işime yaramaz. Bunları dün anlatmıştım."

"Ne kadar düşüncelisin." Uzanıp Hamburgeri aldım. İçinde kocaman neredeyse sıcak diyebileceğim bir köfte ve yeşillik vardı.  "Vampirlerin evinde böyle yiyecekler olduğunu bilmiyordum."

"Misafirperver olduğum söylenir. Karnının sesini duyunca, sen buralarda oyalanırken hemen hazırladım. Biliyorsun muhteşem vampir hızı."derken bana bakıp göz kırptı. 

O konuşurken bende hamburgerimden koca bir ısırık aldım. Belli etmek istemesem de çok lezzetliydi. Yemek yemeyen bir vampirin böylesine güzel ev hamburgeri hazırlaması müthişti.  Birkaç dakika konuşmadık. Bu süreçte bende yemeğimi hızlıca yedim. Zaten sık acıkan bir insan olduğumdan dört gündür aç yatmak beni halsizleştirmişti.

"Yarın için hazır mısın?"

"Kısmen."

"Her şeyi görmeden önce senden bir şey isteyeceğim."

"Nedir?" Tek kaşım havalandı.

"Bana sadakat yemini etmeni isteyeceğim. Bunu bizim şartlarımızda yapacaksın."

"Bunu yapmak zorunda mıyım?"

"Eğer birlikte bir yolda yürüyeceksek birbirimize güvenmemiz gerekir Maysara."

"Peki, şimdi edeyim o zaman ama bana Maysara demeyi ne zaman bırakacaksın?"

"Bu öyle basit bir yemin değil. Bir vampir yemini. " Yönünü tamamen bana döndü. Elini kaldırıp işaret parmağı ve orta parmağını birleştirerek beni işaret etti. "Ben sana gerçek isminle hitap etmeye devam edeceğim sende buna alışacaksın."

Gözlerimi devirdim ve alayla güldüm. "Kibarlığın bir beyefendiye yakışacak nitelikte."

"Ben bir vampirim. Kaba davranmıyorum. Sadece olacakları söylüyorum. Açık sözlülüğümü garipsiyorsun hepsi bu."

"Bende olacakları söyleyeyim o zaman. Seni hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum ama benim yeniden doğduğumu düşünmen çok saçma. Ölüp toprağa dönüşüyoruz. Fazla anlam yüklemeni anlıyorum, insan insana benzer derler."

"İnsanlara göre vampirlerde çok saçma ve gerçek dışıydı. Yıllar içerisinde kabullenmek hatta birlikte yaşamak zorunda kaldılar. İnan bana ölümü ve yeniden doğumu senden daha iyi bilecek kadar yaşadım."

Burnumdan derin bir nefes verip kalçamı hafifçe çevirerek Asil'e döndüm. Yerin nemi ve soğukluğu kalçamı üşütse de aldırış etmedim.

"Peki o zaman anlat bana. Nasıl biriydim? Neler yaptım? Nasıl yaşadım? Nasıl öldüm?"

Yerden gelen sesle bakışlarım aşağıyı buldu. Asil'in parmaklarını toprağa geçirdiğini ve derin hareketlerle kazıdığını gördüm.  Karnımda bir düğüm oluştu. Karanlıkta yüzünü net görebilsem bir nefretin bedenini ele geçirdiğini düşünürdüm. Sorduğum sorudan rahatsız hissettim ama belli etmedim. Sessizliğinin geçmesini bekledim.

"Bunu sana anlatmam, doğaya aykırı Maysara. O hayatın bitti. Bu hayatında ise aynı geçmişinde denediğin gibi birçok iyiliğe kapı açabilirsin."

"Sen söylüyorsun o hayatın bittiğini. Aynı kişi olmadığımı söylüyorsun. Peki aynı zekaya yada düşünceye sahip olduğumu nereden biliyorsun?"

"Bilmiyorum." Biraz bastırarak kızgın bir ifade ile tepki vermişti. "Herkesin yeniden doğmayacağına inanıyorum. Doğsaydı bilirdim. Görürdüm. Dünyada hesabı kapanmayan, bir parçası burada kalanların yeniden doğduğuna inanıyorum. Bilmiyorum Maysara, Sadece hissediyorum. Denemek istiyorum."

Ellerimi iki yana açıp omuzlarımı kaldırdım. Bir liderin böylesine uçuk inançlarının olması beni şaşırtmamalıydı ama şaşırıyordum işte. Doğaüstü olayların yaşandığı anlar, anlam veremediğimiz olaylar bazı dönemlerde olurdu ama bu kadar inanarak bir duruma kendini kaptırmak akıl alır iş değildi. "Deneyelim o zaman." Dedikten sonra dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bir anlaşma yapmamız gerek ama. Sen bir vampirinmişim gibi konuşmaktan vazgeçeceksin."

"Vampirim gibi davranmıyorum. Öyleyse sende benim bir Lider olduğumu unutmayacaksın. Bana asla hiçbir koşulda yalan söylemeyeceksin. Benden habersiz bir iş çevirmeyeceksin. Ne koşulda olursa olsun sırlarımızdan hiç kimseye bahsetmeyeceksin. Ne koşulda olursa olsun Maysara. En önemlisi bu. Sırlarımız hiçbir insanın öğrenmemesi gerekecek kadar önemli. Buna yakın arkadaşlarında dahil."

Karanlıkta parlayan bakışlarını görebiliyordum. Gözlerimin içine, en içine tüm samimiyetini ve ciddiyetini geçirmek için bakıyordu.

Başımla onayladım. "Bahsetmedim kimseye. Henüz ne yapacağımı bile bildiğim söylenemez. Sürekli burada kalamam." Başımı kaldırıp çevreye bakındım. "Tam olarak nerede olduğumu dahi bilmiyorum. Bir işim var. Para kazanmak zorundayım. İşimi de aksatamam. Buraya akşamları gelirim."

"Ben sana para veririm."dedi çok normal bir durumdan bahseder gibi. Alt dudağım öne düşerken şaşkınca yan bir bakış attım. "Kaç milyon dolar lazım?"

Öksürdüm. Tükürüğüm genzime sıçramıştı. Kendimi toparladıktan sonra Asil'in yüzüne baktım. Sonrasında küçük bir kahkaha attım. Sinirim bozulmuştu.

"Dalga geçiyorsun herhalde? Milyon dolar mı?"

"Evet, benim için çalışacak kadının aklında başka bir sorun olmasın isterim. Özellikle maddi endişeler duymasın isterim."

"Benden hoşlanmadığını sanıyordum. Bu kadar para teklif etmekte nedir?"

"İş başka Maysara."

"Hoşlanmadığın bir gerçek yani."dedim tıslayıp kısık sesle alayla gülerek. "Neyse, inan senin dolarlarını istemiyorum."

"Peki ne istiyorsun?"diye sordu. Sesi ciddileşmiş, meraklı bir hale bürünmüştü. "Ne olduda gitmek için can attığın bir anda kalmaya karar verdin?"

İşte beklediğim soru gelmişti. Asil net bir adamdı. Çıkarları olsa dahi açıkça söylemekten çekinmiyordu. Okuduğum kitaplarda vampirlerin dürüst canlılar olduğunu, hatta kabalık denebilecek seviyelerde birbirlerine açık sözlü davrandıklarını okumuştum.  Yaşanan son korkunç olaylar can sıkıcı olsa da içimde bir yerlerde babamın bana aşıladığı o duygu yerini koruyordu. Babamın atladığı tek şey tüm vampirlerin iyi olmadığıydı.

"Amcamı canice öldüren o vampirin ölmesini istiyorum." Dişlerimi sıktım. Gözüm boşluğa dalmış öylece karşıya bakıyordum.  Sakin kalmayı, daha insani düşünmeyi başaramıyordum. İçimde öyle bir kin büyümüştü ki, vampirlerin başına gelen o korkunç deneylerden sonra insanlardan nefret etmesinin ve onları yok etmeye çalışmasının ne kadar doğal olduğunu düşünmeden edemiyordum. Bunu düşündüğüm için kendime kızıp kafamı iki yana salladım.

"İsyan etmek isteyen o vampirlerin korkmasını ve buna cesaret dahi edememesini istiyorum. Bununda ancak senin gücünle mümkün olacağını biliyorum çünkü senden başka vampir lider tanımıyorum."

"Onları parçalaman için önüne yarın bile serebilirim."

"Öyleyse neden orada gitmelerine izin verdin?" İşte bu bir vampir gibi fazla hızlı ve açık bir soru oldu. Dilimi tutamamış göğsümdeki öfkeyi bastıramamıştım.

"Fark etmedin mi? Mutasyon geçirmiş köpekleri çağırdı. Onlarda boş durmuyor Maysara. Bir şeyler peşindeler. Bunu öğrenmek için onları bağışlamam ve takip ettirmem gerekliydi. Tam olarak bunu yaptım."

"Vampirlerin hayvanlar üzerinde bu kadar söz sahibi olması korkunç."dedim tiksinir bir ifade ile. Kendi kendime konuşuyordum ama duymuştu.

"En azından vampirler hayatta kalabilmek için hayvanlara zarar vermek zorunda kalıyor. Peki ya insanlar? Yüzünüze süreceğiniz kremler için bile hayvanları kullanıyorsunuz. Bu, yüz yıllardır aynı. Sadece hayvanların kullanım amaçları ve şekilleri değişti."

Haklıydı. Haklılığı beni sinir edecek kadar haklıydı. Ateş gibi bir hissin damarlarımda gezindiğini hissediyor, Asil'in sözlerinden ve davranışlarından rahatsızlık hissetsem de en az rahatsızlığım kadar yanında kendimi iyi hissediyordum. Bu çelişki daha önce tatmadığım ve gün geçtikçe canımı sıkan bir duyguydu.

"Bu iş bitene kadar birbirimizle sürekli tartışacağımızı biliyorsun değil mi? Bu yüzden ne kadar hızlı olursak o kadar iyi. Böylece birbirimizden daha çabuk kurtulmuş oluruz. Sen bana geçmişte tanıdığın Maysara'yı anlat, anlat ki eğer durum senin söylediğin gibiyse ve ben yeniden dünyaya gelmişsem –ki bu mümkün değil- hatırlama şansım olur."

"Sana bunu anlatamam. Zamanla hatırlayacağını, benliğini bulacağını biliyorum Maysara. Benim sana anlatmam doğanın dengesini bozar, zihnin bunu kaldırmayabilir. Sen hazır olduğunda, yavaş yavaş hissedeceksin. Hissetmeye başladığında da bana hak vereceksin."  Yerinden kalkıp ellerini birbirine vurarak çırptı. "Yaşadığını hissedeceksin."

"Harika."dedim kendi kendime söylenerek. Benden yerimden kalkıp önce kalçamı çırptım. Epey ıslanmıştı. Sonra ellerimi çırptım ve kollarımı iki yana açtım.

"Geçmişte yaşamış bir kadının becerilerini keşfetmem gerekli. Aynı zamanda sana bir sadakat yemini etmem gerekli. Hayvanları size yemek haline getirebilmek için hayatta tutmam gerekli.  Kötü vampirlerle savaşmak için çalışmam gerekli. Birde vahi beklerim, belki Tanrı bana acıyıp senin göstermediğin insafı gösterir."

Omuz silkip onu arkamda bırakarak şatoya doğru yürümeye başladım. Soğuk bedenimi üşütse de sanki içimde yanan bir ateş ruhumu ısıtıyordu. Korktuğumu hissediyordum. Asil'in bahsettiği o köpekleri gözlerimle görmüştüm. İnsanlar tehlikedeydi. Arkadaşlarıma bunu anlatmam ve kendileri korumaları gerektiğini söylemem gerekirdi. Bir vampirden nasıl korunur bu konuda daha önce rivayetler duysam da, gerçekte neler yapılır bilmiyordum.  Eğer bir savaşın içine sürükleniyorsak kendimi korumayı öğrenmem gerekirdi.

Asil arkamdan yürümeye başlamış ancak söylediklerime bir cevap vermek yerine sessizliği tercih etmişti. Bana ilk tanıştığımız anda da sonrasında da hep garip bakıyordu. Hem nefret besliyor, hem de sanki içinde bir yerlerde özlem duyuyordu. Bu hislerinin bana değil o geçmişte ölen kadına özgü olduğunu hissediyordum.

Bir anda durup arkamı döndüm. "Söylesene.." dedim itiraf ettirmek istercesine. "O kadın, Maysara. Sevgilin miydi?"

Bir anlık duraksayıp cevap vermeden devam etti. Yanımdan geçip önümde ilerlediğinde pes etmeyip adımlarımı hızlandırarak ona yetiştim. "Yoksa, sana ihanet mi etti?"

Asil ayağının altında mayın varmış gibi sabitlenip bir anda durdu. Kalbim tekleyip içimi bir endişe dalgası kapladı. Bacaklarımdan yukarı çıkan korkunç güçlü bir enerji içimin titremesine sebep olmuştu. Asil bana döndü. Göğsü şiddetle inip kalkıyordu. Yüzünün gerildiğini ve bana o bahsettiğim öfkeli bakışını görebiliyordum.

"Asla."dedi dişlerini sıkarak. Elini bana uzatıp çenemi işaret parmağı ve başparmağının arasına aldı. Hafifçe başımı kaldırdığında yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Bedenim uyuşmuş,  kalp atışlarım hızlanmıştı. Bu atışları, Asil'in duyduğunu ve korktuğumu hissettiğini bilmek can sıkıcıydı.

"Asla bana ihanet etmedi."diye bastırdı yine konuşurken. Nefesi yüzüme çarpmıştı. Büyülenmiş gibi gözlerimi kırpmadan bana bakan yoğun gözlerine bakıyordum.  "Son nefesinde bile."

Deha ile birlikte şatonun giriş kapısın da Asil'i bekliyorduk. Deha erken uyanmıştı. Neyse ki uyandığında odadaydım ve bir saat kadar uyuma fırsatı bulmuştum. Yorgun hissetsem de bu sadakat yemini işini bugün halletmek istiyordum.

"Beni böyle bir yere getirdiğine inanamıyorum Nep! Üslerim bunu duysa beni askerlikten men ederler." Deha etrafa bakınıyordu. Ona tiksinerek bakan ve ortalıkta gezinen vampirlerin hepsine tiksinerek bakıyordu. Tüm vampirler Deha'yı öldürmek ister gibi izliyordu. Gözleri hep ondaydı. İri bir cüssesi olması onun asker olduğunu göstermezdi ama buradan vampirlerin de iyi bir istihbaratı olduğunu anlayabiliyorduk.

"Bunun için üzgünüm. Seni bir daha bu işe sokmayacağım."

"Sen bir daha bu işe girmeyeceksin."diye bastırdı. Uzanıp bileğimden tuttu ve itaat etmemi ister gibi kararlılıkla gözlerimin içine baktı.

"Deha, ben ne istediğimi biliyorum. Sana anlatmaktan yoruldum. Artık vazgeç ve sadece beni bana bırak."

"Sen sende kalmıyorsun Neptün! O yaşlı vampirin aurasına kapıldın bilinçsizce ne yaptığını bilmiyorsun. Vampirlerin dişleri tehlikeli olduğu kadar insanlar üzerinde bıraktıkları etkilerde tehlikelidir."

"Deha yeter. İyiyim diyorum. Hayatımı kurtardı o yaşlı vampir. Eğer niyeti beni öldürmek olsaydı eminim bir balık kılçığını etten sıyırır gibi beni parçalardı."

Deha bıkkınlıkla ofladı. Elleri ile başını iki yandan tutup sıktı ve yavaşça birkaç kere vurdu. "Sen daha neye bulaştığının farkında değilsin." Beni ikna edemeyeceğini biliyordu. Aklıma koyduğumu yapardım ve bunu da biliyordu. O yüzden çaresizce isyan edip duruyordu.

Bahçe kapısından içeri giren Arthur yavaş adımlarla yanımıza geldi. Deha onu görünce dayanamayarak gözlerini devirip saçını karıştırarak yanıma yanaştı. Arthur'a  kaşlarını çatıp bakarken dirseğimle hafifçe koluna vurdum.

"Patron seni bekliyor."diyerek Deha'yı yok  sayıp benimle konuştu. "Vakti geldi."

"Pekala, süper. Gidip şu işi halledelim."

Deha ile birlikte adımladığımızda Arthur eli ile Deha'ya dur işareti yaptı.

"Sadece Neptün."

Deha dişini sıkıp Arthur'a yükselecekken önüne geçip onu arkama aldım. Bunu umursamayıp yeniden yanıma adımladı ve elimi tutup beni çekiştirmeye başladı.

"Unut gitsin. Bensiz hiçbir yere gidemez."

"Korkarım bu mümkün değil."dedi Arthur hafifçe omuz silkip. Deha'nın kızmasından keyif alıyor gibi görünüyordu.

"Bakın çocuklar, bence ikinizde sakin olun."

"Seni asla yalnız bırakmam Nep! Unut bunu."

Arthur bir şey dinliyormuş gibi hafifçe sol kulağına doğru eğilip arkaya döndü. "Erkek arkadaşında gelebilirmiş. Patron sizi bekliyor." Diyerek bahçeye doğru yürümeye başladı. Vampirler ve muhteşem işitme becerileri...  Bizi aynı binada değilken dahi duyabiliyordu ancak erkek arkadaş derken ne anlamı kastettiğini çözememiştim.

"Patron mu? Vampirlerin de mafyatik hitapları varmış demek. Askeriyede bunu öğretmemişlerdi. Neyse ki reis falan demiyorlar."diye kulağıma fısıldayan Deha'yı dirseğimle dürttüm. Buna kıkırdamak istemiştim ama dudaklarımı birbirine bastırarak sessiz kalayı tercih ettim.

Birlikte kısa bir süre yürükten sonra açık alanın sonunun da topraktan aşağı doğru yerin altına inen merdivenlerden indik. Ahşap bir kapıya varana kadar merdivenlerin sağ ve sol yanlarında mumlar yanıyor, ortamı aydınlatıyordu.  Deha elimi tutuyor, sürekli sağı solu kollayarak bana güvende hissettirmeye çalışıyordu.

Arthur ahşap kapının önünde durdu. Büyük tokmağını üç kere vurdu. Kapıyı açan Lavinia üzerinde ateş kırmızı bir elbiseyle karşımızda belirdi. İnce askılı elbisesi yoğun dekolteliydi ve iri göğüsleri taşacak gibi duruyordu. Neredeyse kalçasına kadar çıkan yırtmacı bacaklarını göz önüne seriyor inanılmaz bir dişil enerji saçıyordu. Siyah uzun saçlarını kıvırmış ve salık bırakmıştı.  Yüzünde yoğun ve onu daha da çekici kılan bir makyaj vardı. Bu kadın her erkeği kendine aşık edebilecek bir büyücülüğe sahipti.

Gözleri beni buldu. Eli ile içeriyi işaret ederek girmemizi istedi. Önce Arthur içeri adımladı. Ardından ben geçmeden Deha müdahale edip önden girerek etrafa bakındı.

"Siz kafayı yemişsiniz amına koyayım!" diyen Deha ben içeri girmeden yumruğunu sıkarak bana döndü. Yüzü ve gözleri öfke doluydu. Bana yapma der gibi bakıyordu. Bana kızıyordu. Elinden gelse tutup kaçıracaktı ama yapamayacağını biliyordu.

(Kanlı sahne burda başlıyor canlar..)

İstemeden bedenimi bir ürperti kapladı. Bunun şart olmadığını düşünsem de Asil'in yaşlı bir vampir olduğunu ve bazı geleneklerine bağlı olduğunu varsayarak kabul etmiştim. Deha beni daha fazla etkilemeden içeriye adımladım. Lavinia arkamdan kapıyı kapattı.

İçeride her yer mumla aydınlatılmıştı. Karşı duvarda duvarın içine gömülmüş eski ahşap bir kitaplık vardı. Birçok eski kalın kitapla doluydu. Önünde tekli bir koltuk vardı. Yerde gerçek olduğunu düşündüğüm bir hayvan postu atılmıştı. Sol tarafta duvara neredeyse birleşik halde duran bir küvet vardı ve içi yarısına kadar kan ile doluydu.

Kabul. Bunu görünce titremiştim.

Endişeyle gözlerim Asil'i aradı. Ona bu saçmalığın ne olduğunu sormak istiyordum.  Kendimi sorguladım. Burada ne arıyordum? Gerçekten bunu yapabilecek miydim?

Ortamın sessizliğinde arkamdan gelen birkaç adımı işittim. Yönümü çevirmeme fırsat kalmadan Asil karşımda belirmişti. Üzerinde vücuduna tam oturmuş bir siyah gömlek,  yine altında aynı koyu tonda bir siyah pantolon vardı. Gömleğinin kollarını katlamış, üstten iki düğmesini açık bırakmıştı.

Elleri cebinde karşıma dikildi.

"Bunun bu kadar ürkütücü olacağını söylememiştin." Sesin titremişti. Kahretsin titremeyecek gibi bir ortamda değildim. Delicesine korkuyordum. Asil'in geçmişteki o kadından ne istediğini bilmiyordum ve başıma aslında bela almış olabilirdim.

"Hiç sormadın."dedi çokta umursamayarak. "Hazır mısın?"

"Neptün, hala hayır diyebilirsin bak burada dönen hiçbir saçmalığa tamam deme." Diye kolumu sıkıp beni kendime getirmeye çalışan Deha gözlerimin içine yalvarırcasına bakıyordu.  "Kafayı yiyeceğim Neptün! Sen nasıl bir etki altındasın."

"Hiçbir etki altında değil."diye karşılık verdi Asil. "Tamamen kendi kararı ve isteği ile burada. Gitmek isteseydi seninle dün giderdi. Şimdi susmayacaksan seni dışarı attıracağım."

"Lan bana bak!"diyen Deha bir anda var gücü ile Asil'in göğsüne vurmak için yeltendiğinde Arthur önüne atladı ve Deha'nın elini havada kaptı. Deha güçlüydü. Arthur'un yüzü buruşmuş, elleri onu durdurmaya çalışırken titremişti.

"Yeter!" diye bağıran Asi'in sesi ile Lavinia'da geldi ve Deha'yı birlikte tutarak yanda duvara çakılmış olan demirden kocaman kelepçelere taktılar.  Canım yandı. Onun beni korumaya çalışırken böyle bir hale düşmesi içimi titretse de müdahale etmedim. Çünkü biliyordum bana bunu yaptırtmayacaktı. Bense ne olursa olsun yapmak istiyordum. İntikam almak, ailemi ve amcamı katleden o vampirlere gününü göstermek istiyordum.

Deha'nın bağırışlarına aldırmadım. Yüzüne bakmadım. Bakarsam dayanamayabilirdim.

"Ne yapmam gerekiyor?"

Güçlü durmaya çalışsam da titreyen ellerimi gizleyemedim. Asil yüzüme bakarken oldukça soğukkanlı ve normal davranıyor benim korkmamı ya da telaşımı önemsemiyordu.

"Sana kokumun, yani kanımın sinmesi gerekiyor."

Asil bir adım atıp tam yanımda durdu. Hafifçe kolumdan tutup beni küvete doğru yaklaştırdı. Adımlarım ileri gitse de zihnim geriye kaçmam için bağırıyordu.  Küvetin başına gelince durdu.

"Lavinia!"diye seslendiğinde Lavinia elinde küçük bir bıçakla yanımızda belirdi. 

"Siktir git! Nep! Sakın!" Deha'nın sesi kulağımda çınladı. Onu benim dışımda umursayan hiç kimse yoktu.

"Küvette benim kanım var. Bu Liderliğin bir göstergesi. Her vampir Liderine sadakatini göstermek için bu yemini eder ve liderinin kan kokusu üstüne sinene kadar burada bekler. Böylece herhangi bir vampirle karılaşırsan, benim kokumu alacak ve senden uzak duracaktır. Senin tenine kanım sinsin istiyorum Maysara."

Asil sanki portakallı kek istiyormuşçasına normal anlattığı bu şeylerin benim için nasıl bir vahşetten ibaret olduğunu bilmiyordu. Vücudum kaskatı kesildi. Gözlerim küvetteki yarısına kadar dolu olan kanda kilitlenmişti. Tırnaklarım avuç içlerimi parçalıyordu.

"Peki bu bıçak ne?"diye sordum göz ucu ile bakarken. Asil'in keskin bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum ama ona bakmamak için kendimi zorluyordum. Gözlerimde korku görsün istemiyordum.

"Kanını içeceğim."dediğinde irice açılan gözlerim sonunda yüzünü buldu. Bana gayet normal bir şeyden bahseder gibi konuşuyordu. Yüzünde hiç mimik yoktu. Umursamaz ve ciddi duruyordu. "Isırmamı istemeyeceğini, korkabileceğini düşünerek bıçak getirttim."

Sol kaşı hafifçe havalandı. Gözleri yüzümden bir an çekilmedi. Tepkimi merak ediyordu. Kanımın akışından, kalbimin çarpışından ne hissettiğimi bilse de yüzümde o hisleri görebilmeyi umut ediyordu.

"Kabul etme! Neptün sakın bunu yapma!"diye bağıran Deha zincirleri kırmaya çalışıyor çırpınıyor ama başarısız oluyordu. Beni asla affetmeyecekti. Onu içeriye aldığım için yoğun bir pişmanlık yaşıyordum. Bunu görmenin onun için ne kadar ağır olacağını biliyordum. Hem arkadaşım hem de bir asker olarak.

"Bıçağa gerek yok."dedim çenemi hafifçe kaldırıp yüzüne bakarak. "Sevdiğim her şey için buna katlanabilirim."

Asil takdir eder gibi dudaklarını birleştirip sol kaşını kaldırdı.  Lavinia'nın elindeki bıçağı alıp bir çırpıda avuç içine dayayarak çekti. Bir anda ürküp geri adım attım ve ellerimi kendime doğru çektim. Asil'in bu ani hareketi beni korkutsa da hemen toparlandım. Kanayan avucunu  sıkıp küvete uzattı ve birkaç damla taze kanı küvet ile buluştu.

Sonrasında elini açıp davetkar bir şekilde içine girmem gerektiğini işaret etti. Teniz buz kesti. Boğazımdaki yumruyu dağıtmak için sertçe yutkundum. Kulaklarımı Deha'nın deli gibi feryat eden sesine kapadım.

Önce üzerimdeki montu çıkartıp yere bıraktım.  Ardından siyah kazağımı bir çırpıda çıkartarak küvetin yanına bıraktım.  Üzerimde ince bir atlet ve sütyenimle kaldım. Elim pantolonuma giderken anlık bir tereddüt etsem de çıkarmak için yeltendim. O an Asil  kanayan eli ile bileğimden yakalayıp beni durdurdu.

Şaşkın bir ifadeyle bana bakarken kısa bir sürede yüzünü toparladı. "Rahat etmeni isterim."dedi etraftakileri anlık bir göz atarak. "Senin için Lavinia'ya kıyafet hazırlattım. İşimiz bittiğinde seninle ilgilenecek."

Cevaplamadım. Eli hala bileğimdeyken derin bir nefes alıp gözlerimi kapatarak önce bir ayağımı içine attım. Sonra diğer ayağımı küvete atarak soğuk kanı tenimde hissettim. Bedenim bir anda yoğun bir titreme ile sarsılırken, sanki ruhum göklere çıkmış gibi bir hisle yoğruldu zihnim.

Asil, tuttuğu bileğimi hafifçe kaldırarak yüzüne yaklaştırdı. Önce nefesini tenimde hissetim. Ardından iki derin yanma hissi bileğimi kapladı. Bir acı kalbime doğru akıp geldiğinde kendimi sıktım Yumruğumu sıktım. Sağlam durabilmek için ayak parmaklarımı sıktım. Berbat haldeydim.

Birkaç saniyenin ardından asil dişlerini ve dudaklarını bileğimden ayırdığında gözlerimi açtım. Midem bulanıyordu. İçimde tuhaf bir boşluk hissi oluşmuştu.  Yüzüne bakmadım. Bakamadım. Ona arkam dönük bir şekilde küvete oturmak için eğildim. Lavinia koltuk altlarımdan tutup destek olarak oturmama yardım etse de kan vücudumda her yeni değdiği yeri titretiyordu.

Tamamen oturduğumda kesik kesik nefes aldığımı fark edip gözlerimi yeniden kapatarak kendimi sakinleştirdim.  Sırtımı  arkaya dayadım. Kırık olan dizlerimi yavaşça uzatarak kana bulanmasını sağladım. Gözlerim kala kapalıyken ellerimi çapraz bir şekilde göğsüme yapıştırdım.

Kalbim yerinden çıkacak gibi delicesine atıyordu. Hissizdim. Ruhsuzdum. Sanki bir kurban gibiydim.  Gökyüzünde salınan bir tüy gibi.

"Tamamen girmelisin Maysara." Asil'in fısıldayan sesini kulağımın dibinde hissettim. Buradaydı. Hala hemen yanı başımdaydı.  Gözlerimden süzülen birkaç damla yaşa engel olamadım. Bunu sadece intikam için mi yapıyordum? İnsanlık için mi? Yoksa Deha'nın bahsettiği gibi bir büyülenmenin içerisinde miydim? Bana bu korkunç şeyi yaşatacak kadar ne günah işlemiştim?

"Hadi Maysara..." Asil yeniden kulağımda fısıldadı. "Yap şunu... Hissedeceksin."

Son kelimesi zihnimde bir yerleri canlandırdı. Sesi zihin duvarlarımda yankılanıp dans ederken kendimi ellerim göğsüme bastırmaya devam eder bir şekilde aşağı kaydırdım. Kan göğüs hizama ulaştığında nefes almayı unutmuştum. Boynuma değdiğinde kusmak isterken kendimi buldum.

Hissedeceksin...

Son kez zihnimde yankılanan cümle ile bedenimi tamamen kanlı küvetin içine bıraktım. Tuttuğum nefesim ciğerlerimi parçalayacak gibi sızlatırken bir perdenin aralandığını hissettim.  Gökyüzünde uçuyor gibi hissettim.

Onu gördüm. Asil'i. Yine bileğimden kan içerken. Sivri dişleri tenimdeyken. Evimde gördüm. Ailemin evinde. Çocukluğumdan zihnimde kalan hatıralarımın olduğu odada gördüm. Bir ayna karşısında kendimi gördüm. Asil kanımı içerken nasıl kendimden geçtiğimi gördüm. Ona nasıl taparcasına kalbimin attığını hissettim.

Nefessiz kaldım. Ölecek gibi hissetsem de gerçeklikle rüya arasında kaldığım o anı daha da uzatmak istedim. Kitaplık gördüm. Birbirinden kalın kitapların yer aldığı kocaman bir kitaplık.  Odanın içerisinde koşuşan bir köpek gördüm. Bembeyaz tüyleri ile karlı bir kış gününü anımsatan bir köpek.

Sonra kapının şiddetle kırıldığını ve içeriye elinde silah ve kılıçlar olan insanların girdiğini gördüm.

Koltuk altlarımdan bir gücün beni çekmesi ile kendimi küvetten çıkmış halde buldum. Derin bir nefesi sesli bir şekilde ciğerlerime doldurdum. Ellerim hala göğsümde bir kabustan uyanmış ama kendime gelememiş gibiydim.

"Maysara! Nasıl bu kadar çok kalabilirsin? Aptal mısın!" diyen Asil'in ellerinin arasından bedenimi çektim.  Taş zemin tenime batsa da aldırış etmedim.  Kirpiklerimden damlayan kanı silmek için yere attığım kazağımı alıp yüzümü sildim.

Korkunç bir haldeydim. Karşımda zincirli halde duran Deha yere diz çökmüş, yanaklarından yaşlar süzülerek beni izliyordu. Ağzı açıktı. Şok geçiriyor gibi görünüyordu.

"Maysara! İyi misin?"diye sorarken elini kalkmam için uzatan Asil'in eline vurdum.

"Siktir git!"diye bağırdım. "Sakın dokunma bana!"

Hissettim! Yaşadığımı hissettim!

Nefes nefese kendimi sakinleştirmeye çalışırken ellerimden güç alıp ayağa kalktım. Bedenim tamamen kan içerisindeyken Deha'ya doğru adımladım. Vücudumdan süzülen kan yere damlıyordu. Kirliydim. Çok kirliydim.

"Çözün onu!" diye bağırdım hiçbirine bakmadan. Hepsi şok geçirmiş gibi hareketsiz kaldı. "Size onu çözün dedim!" diye bağırdım. Bu defa Arthur Asil'den onay almış gibi gelerek Deha'yı çözdü.

"Üzerini değiştirelim Neptün!" Lavinia'nın bana uzattığı eline tiksinerek baktım ve elimin tersi ile ittim.

Deha çaresiz ve kendini kaybetmiş bir haldeyken bile koluma girerek beni götürmeye çalıştı. Buna karşı koymadım. O halde merdivenlere doğru ilerledim.

"Böyle gidemezsin." Asil'e aldırış etmedim.  Kapıyı açıp birlikte dışarı çıktığımızda birkaç merdiveni zorlukla çıktım. Deha yeni kendine geliyor gibi üzerindeki montu çıkartıp sırtıma geçirdiğinde "Beni mahvettin."diye fısıldadı. "Bunu asla unutmayacağım Neptün. Beni, çaresiz bıraktın."

Gözlerimden akan yaşlara karşı koymadım. Ona edecek tek kelimem yoktu. Sonra arkadan bir ses yankılandı.

"Artık bizimlesin Maysara. Geri geleceksin."

Düşüncelerinizi merak ediyorum????

Asil'in bencil olduğunu düşünüyor musunuz?

Sizce Neptün meyi hatırladı??

Sonraki bölüm görüşmek üzere..

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

639K 50K 59
Ölümsüzlük uğruna öldüren bir katilin yeni avına karşı bir şeyler hissetmeye başlaması onu istediğini elde etmekten alıkoyabilir mi? Bir avuç güvend...
6.3K 361 19
DEVAM EDİYOR ilk kitabım herşey Devin'ın köpeği Max ın ıssız bir ormana kaçması ile başlar.. Hikayenin devamını siz okuyun Hikayemi oylar mısınız 💗
274K 12.5K 32
Kalbim deli gibi hızlanırken korkuyla geriye adımladım , kaçmalıydım bu çocuğu görmeye dayanamıyordum. "Dur" göğsüm derin nefeslerim yüzünden inip k...
239K 15.3K 38
"Ne zaman bırakır, beni?" Benim için bile artık yabancı olan sesimi bir tek o duyuyordu. O da benim gibiydi. Bir insandı.. o da kraliçe olmak zorunda...