Elemkârâne

By derya_dicle_

1.8M 71.5K 42K

Yalanların içinde büyüyen bir beyin ile hayatını ailesine adayan bir ruh, evlilik yaparsa ne olur? Farklı kü... More

♣️ Giriş - BEVAN AKSOY ♣️
♣️1. Bölüm - SEÇİLMİŞ AĞA♣️
♣️2. Bölüm - AKSOY AŞİRETİ♣️
♣️ 3. Bölüm - MAYIS AKIN ♣️
♣️ 4. Bölüm - KİMSİN SEN ♣️
♣️ 5. Bölüm - MUTLULUK ♣️
♣️ 6. Bölüm - SANA YAKIŞMIYOR MAYIS AKIN ♣️
♣️ 7. Bölüm - BEN Mİ? ♣️
♣️ 8. Bölüm - HAYATI TEHLİKEDE ♣️
♣️9. Bölüm - EVLENELİM ♣️
♣️ 10. Bölüm - KARANLIĞINA HOŞGELDİN ♣️
♣️ 11. Bölüm - TANIŞMA ♣️
♣️ 12. Bölüm - YENGE ♣️
♣️ 13. Bölüm - ONUN GÖZLERİ ♣️
♣️ 14. Bölüm - TATMİN ETMEK ♣️
♣️15. Bölüm - KINA GECESİ ♣️
♣️16. Bölüm - DÜĞÜN ♣️
♣️ 17. Bölüm - İLK ADIM ♣️
♣️ 18. Bölüm - HAYAL KIRIKLIĞI ♣️
♣️ 19. Bölüm - ZAAFIMIZ ♣️
♣️ 20. Bölüm - PARÇALANIRSIN ♣️
♣️ 21. Bölüm - AŞIK OLDUM ♣️
♣️ 22. Bölüm - AVUKATIMIZ ♣️
♣️ 23. Bölüm - AĞAM ♣️
♣️ 24. Bölüm - YENİDEN BAŞLAR ♣️
♣️ 25. Bölüm - İSTİYOR MUSUN? ♣️
♣️ 26. Bölüm - SARMAK ♣️
♣️ 27. Bölüm - TEK BEDEN ♣️
♣️ 28. Bölüm - OLABİLİR MİYİZ? ♣️
AİLEMİZE DAVETLİSİNİZ 🖤
♣️ 29. Bölüm - ONU SEVİYORDUM ♣️
♣️ 30. Bölüm - KARANLIK ♣️
♣️ 31. Bölüm - BOŞLUK ♣️
♣️ 32. Bölüm - SUÇU NEYDİ? ♣️
♣️ 33. Bölüm - KAYBETMEK ♣️
♣️ 34. Bölüm - KIYAMIYORUM ♣️
♣️ 35. Bölüm - CANIM YANIYOR ♣️
♣️ 36. Bölüm - ÖZÜR DİLERİM ♣️
♣️ 37. Bölüm - HALSİZ DUYGULAR ♣️
♣️ 38. Bölüm - BİZİM ♣️
♣️ 39. Bölüm - KIZIMIZ ♣️
♣️ 40. Bölüm - SENİN GİBİ ♣️
♣️ 41.Bölüm - DEJA VU ♣️
♣️ 42. Bölüm - TESLİMİYET ♣️
‼️ YENİ KAPAK ‼️
♣️ 43. Bölüm - MELEĞİMİZ ♣️
♣️ 44. Bölüm - RUHUMUN PARÇASI ♣️
♣️ 45. Bölüm - KARA OĞLAN ♣️
♣️ 47. Bölüm - KARŞILAŞMA ♣️
!! DUYURU !!

♣️ 46. Bölüm - RUHUMU ATEŞE VERDİN ♣️

7.5K 463 155
By derya_dicle_

Multimedya: Adele - Set Fire To The Rain

Sellamm güzel ailem nasılsınız, Hayat nasıl gidiyor?? Özledim sizi..

Benimki yorucu, ve hüzünle geçiyor. Bir sınav uğruna bizi rahatlatan şeyleri ertelemek ya da fedakarlık etmek çok kırıcı..

Ben çok sporla ilgilenen biriyimdir ve derslerden geri kalmamak için olduğum bütün takımlardan da ayrılmak zorunda kaldım. Yani kendimi bir tek kitabımdan değil, direk yaşamımdan geri çektim..

Ayy her neyse buraya şikayet etmeye mi geldimmm

Geçen seferki bölümde çok az yorum ve oy geldi 🥺 bu bölüm sizlerden 500 yorum + 500 oy istiyorum...

Sizleri bekletmemek için bir gün ayırmaya karar verdim. Lütfen sizde kitaba zaman ayırıp, emeklerime karşılık verin 🤍

Aksilikler dışında bundan böyle her pazar gece saatlerinde yeni bölüm gelecektir 📍

Keyifli okumalar dilerim..


Bevan Aksoy'dan

"Seninim Kara Oğlan"

dudağıma busesini bıraktıktan sonra kurduğu cümle, yutkunmama sebep olurken gözlerim istemsizce titremişti. Aklıma sabahki olaylar gelince gözlerimi Mayıs'ın üzerinden kaçırdım. Bu cümleyi hep onun ağzından duymuşken, ikidir Mayıs aynı lakabı dile getiriyordu. İçimde bir yerlerde küçük bir kuşku belirdiğinde, bakışlarımı tekrardan Mayıs'a uzattım. Bütün masumluğu ile gözlerimi izliyordu ki hayran kalmamak değildi. Ama yine de o kelimeyi kurmasını istemiyordum. Rojbin'i tamamen hayatımdan çıkarmak isterken, Mayıs'ın söylemeye devam etmesinin buna izin vermeyeceğini biliyordum.

"Bana Kara Oğlan demesen olur mu?"

ses şeklimi ayarlayamamış, titremesine izin vermiştim. Mayıs'ın söylediğim cümle ile kaşları anlamsızlığını bildirir bir şekilde hareketlenmişti. Gözleri ağzına gerek duymadan 'neden' diye soruyorlardı ki derin bir nefes alıp, tekrardan konuştum.

"Öküz de, ne bileyim ağacık de, puşt de ama onu söyleme."

"Sebep!?"

Mayıs'ın anlamsız bakışlarından yükselen şüphe, korkmama sebep olurken ne açıklama yapabilirim diye düşünmeden edemiyordum. Doğruları söylesemde farklı bir biçimde anlayacağını da bildiğim için çok büyük bir çıkmaza girmiştim. Bir süre sessizliği sağlamış olsam da Mayıs meraklı ses tonuyla sorusunu tekrarladı. Dudaklarımın kuruduğunu hissederek dilimi nemlendirmesi amacıyla üzerinde gezindirdim.

"Sevmiyorum."

demekle yetinmiştim ki Mayıs inanmadığını belirten bir ifadeyle kafasını hafiften salladı. Ne düşündüğünü merak ediyordum ki gözlerimi, gözleri ile temasa geçirdim. Bir şeylerin ters gitmesini istemediğini belirten yüz ifadesi ile "emin misin?" sordu. Yumuşak çıkan sesine kapılıp, gülümsemeye çalıştım. Mayıs'ın inanmadığını bilsem de uzatmaması, rahatlamama sebep olmuştu.

"Peki, öyle olsun bakalım öküzcüm(!)"

Alaylı konuşmasının ardından tebessüm edince karşılık vermek zorunda kalmıştım. Onunla bir defasında aramız açılmıştı ve o ara benim bütün dengelerim altüst olmuştu. Bir kez daha ruhum bu korkuyu kaldıramazdı..

Mayıs'ın bakışları yanımızda uyuyakalmış olan kızımıza gitmiş, ardından irisleri kendisini mutluluğa teslim etmişti. Oturduğu yerden doğrulup, dikkatli bir şekilde Asel'i kucağına aldığı o esnadan yararlanarak derin bir nefes aldım. Mayıs, çok akıllı bir kadındı ve her şeyi bir anda çözebilecek bir kabiliyeti de vardı.

"Minnoşumu yatağına götüreyim."

Anneliğin en zarifliği ile konuşmuş, narin alnına küçük bir öpücük bırakmıştı. O anda beynimde dolanan her şey uçmuş, yerini şevk dolu bakışlara bırakmıştı. Onları izlerken ki duruşum, tıpkı hayallerine ulaştığın o an gibi hissettirmişti. Yoksa benim hayalimde bu muydu?

Kendimin bile bu soruyu cevaplayamayacağını çok iyi bilsem de yine de bu olasılığı düşünmek, güzel hissettirmişti. Aile kurabileceğime inandığım gibi...

Aşk dökülen bakışlarım, ikisinin arasında takılı kalmışken Mayıs'ın sesi ile kendime geldim.

"Sen iyi değilsin, dinlensen iyi olacak."

Cümlesine karşılık kafamı sallamakla yetindim. Yatağın ucundan tekrardan bedenimi ortalayarak, başımı yastığa yasladım. Mayısta kendi yerine oturup, belini başlığa dayadı. Kollarını açıp "gel saçlarınla oynayayım." deyince bu anı bekliyormuşcasına hızla bedenimi kaydırdım. Kafamı göğsüne yatırıp ensemdeki saçlarla oynamaya başladığında karnının olmaması garibime gitmişti. Onu göbişli görmeye çok alışmıştım oysaki..

"Karnın yok."

çok anormal bir şey söyler gibi konuşmuştum ki Mayıs kahkahasını serbest bırakmıştı. Kafasını bana doğru eğdiğinde burnunun ucu, saçlarımın arasına dalmıştı. Fark ettirmemeye çalışsa da kokumu zevkle içine hapsetmişti. Başım kalbinin üzerinde yana dönük yatılıyken saçlarımdaki elini, sakallarıma kaydırdı. Yavaş hareketlerle sakalımı okşuyordu ki tahrik oluyor, gözlerim yorgunlukla kendisini uykuya teslim ediyordu.

"Nereye gitmiş acaba karnım(!?)"

dalga yüklü sesine karşılık uykulu sesimi kullandım. Gözlerim yavaştan uykuya teslim olurken dudaklarımı araladım.

"Kollarının arasındaki adamı baba etti."

ne dediğimden en ufak bir fikrim dahi yokken, Mayıs hiç bozuntuya vermiyordu. Sakallarımdaki hareketli eli bir süreliğine durarken dağınık saçlarımın arasına küçük bir öpücük bıraktı. Gelen yoğun hisle, uykulu bir şekilde gülümsedim. Hoşuna gittiğini fark edince bende kalbinin üzerini bir öpücükle örttüm. Mayıs huylanır gibisinden vücudunu hareketlendirince kıkırdadım. Çok az bir süre sonra tamamen uyuyakalacağımın farkındaydım.

"Gözlerimi açamıyorum yavrum, uyusak mı?"

"Uyu, uyuma diyen mi oldu alla alla!?"

Anlaşılan Mayıs benimle uğraşmaya devam edecekti ki aylardır yapamadığım o şeyi yapmak için şeklimi değiştirdim. Bütün ağırlığım ile Mayıs'ın üzerine uzandığımda, Mayıs boğulduğunu belli eden sesler çıkarıyordu.

"Rahat dur da uyuyayım Sarı Ufaklık!"

"Bevan, nefes alamıyorum öküz!"

Bütün ağırlığımı üzerine yüklemiş olduğumu sonradan fark edince, boşluğuma gelip gülmüştüm. Mayısta halime karşılık vererek ellerini boynuma sardı.

"Bakıyorum nefes alamamam hoşunuza gitti Ağa Bey"

cümlesinin sonundaki hitaba yüzümü buruşturarak karşılık vermiş "Ağa Bey ne!?" demiştim. Mayıs halini bozmadan "abem dermiş gibi(!)" deyince bir kez daha boşluğuma gelmişti. İkimiz de Asel uyanmasın diye sessiz sessiz kıkırdarken ne kadar huzurlu hissettiğimi fark ettim. Onun yanında bir kuşun özgürlüğüne tutsak olduğu, bir kurdun ise tutsaklığına sabrı olmayışı gibi hissediyordum. Kurtlar kafeste yaşayamadıkları için kafalarını demire vururak kendilerini öldürürlermiş. Onlardaki özgürlük aşkı, bendeki Sarı Ufaklık aşkına birebirdi..

Daha fazla canının acımasını istemeyerek doğruldum. Yanındaki boşluğa kendimi bırakıp, Mayıs'ın ince bedenini kendime doğru çektim. Beklemediği için dengesini kaybedip, direk göğüs kafesimin üstüne düşmüştü. Mızmızlanmadan elini göğüs kasımın üzerine indirdi. Saçlarının arasına küçük bir buse bırakıp, kafamı yastığa yasladım. Bakışlarım tavana kalkarken Mayıs'ı sıkıca sarmaladım.

"Nefes alabilirsiniz Avukat Hanım!"

diye fısıldamış, dayanamayarak uykuya teslim olmuştum. Mayıs ise gülümsemeyi tercih edip "iyi geceler sevgilim." demişti.

♣️♣️♣️

Fazla hız yaptığım arabam ile yabancısı olmadığım bir evin önünde durmuş, koşar adımlarla evin içine girmiştim. Neler olduğuna anlam veremezken kulaklarımın içinde garip sesler dolanıyordu. Dış kapının önünde küçük bir kız çocuğunun olduğunu görünce, yanına doğru yaklaştım. Sert soğuktan ötürü eindeki ayıcığa sıkıca sarılıp, öylece yere bakıyordu. Geldiğimi fark etmemiş olacaktı ki yavaş adımlarla yanına yaklaştım.Bahçenin içinden kapıya doğru ilerlediğim an burasının Mayıs'ın Bolu'daki evinin olduğunu anlamıştım.

Peki neden buradaydım?

Ve

Bu kız çocuğu kimdi?

Kafamda dolanan soruların içinden sıyrılmaya çalışıp, önümde üşüyerek oturan kız çocuğunun önüne diz çöktüm. Beni fark edince korkarak kendini bir adım geri çekmişti ki elimi teslim olur gibi kaldırıp "benden korkmana gerek yok" diye fısıldadım. Küçük kız korktuğunu belli eden kaçamak bakışlarını üzerime kaldırdığında, gözünün yeşil olduğunu fark etmiştim. Saçları kumraldı fakat tıpkı bir sarıyı anımsatan bir kumraldı. Teni beyaz, gözleri gözlerime eşlikte yeşildi.

"İsmin ne?"

Küçük kıza soru sormuş olduğum halde cevapsız bırakmıştı. Bir kaç saniye daha sabredip konuşmasını beklemiştim ki içimdeki korkuyu zapt etmeyi başaramıyordum.

"Peki o halde ne işin var burada!?"

Bu sefer ki ses tonum sert çıkınca, küçük kız korkarak bacaklarını kendine çekti. Elindeki ayıcığa sığınırmışcasına sıkı bir şekilde sarılıyordu. Korkuttuğum için kendime kızarken elimi, koluna koymak amacıyla kaldırdım. Kız sağ omzunu arkasına doğru çevirerek dokunmama da izin vermemişti. Derin bir nefes alıp, ayağa kalktım. Sinirli ve sert bir şekilde sakallarımı kaşıyıp, etrafı süzdüm. Bahçenin içinde olan iki araba dikkatimi çekince birisinin Mayıs'a almış olduğum Mini Cooper olduğunu gördüğümde, bakışlarımı evin üzerine uzattım.

Mayıs burada mıydı?

Küçük kız çocuğunu bırakarak kapıya ilerledim. Kapalı olan kapıyı elimle açmaya çalışsam da sanırım kilitlenmişti. Aklıma bahçe kapısı geldiğinde hızla çalılıktan atlayıp, terasa benzer yere yürüdüm. Her adımımda kalbime bir ağırlık daha çöküyordu ki elimi kalbime yaslamak zorunda kalmıştım. Bahçeye açılan kapıyı iterek açıp, içeri girdiğimde yukarıdan bir inleme sesi duymuştum.

Hiç yabancı olmayan sesle birlikte adımlarım kilitlenmiş, olduğum yere sabitlenmiştim. Gözlerim, kendimi sıkmaktan kırmızıya dönerken, dudaklarım kafamda çınlayan sesle birlikte aralandı. Başka bir ses daha geldiğinde erkeksi olduğunu anlamıştım. Kalp atışlarım, duyduğum bağırma sesleri ile hızlanırken ilerlemeye çalıştım. Hızla merdivenlere doğru ilerleyip, titreyen bacaklarımla basamakları çıkmaya çalıştım.

Gözlerim kendiliğinden göreceği şeyi reddediyor, açılmamak için ant içiyordu. Merdivenin bitmesine son adımlar kalmıştı ki görüş açıma giren görüntü ile dengemi sağlayamayıp, korkuluğa yaslandım. Geldiğimden haberleri bile olmadan ilişkiye girmeye devam edince, kalan merdiven adımlarımı zorlukla tamamladım. Mayıs'ın kendinden geçmiş bir şekilde başka bir adamın üzerinde inleyişi, gözlerimin önünde bulunan sesi kulağımın en zerresinde yankılanıyordu.

Nefes alışverişlerim düzensizleşirken, denge sağlamakta oldukça zorluk çekiyordum. Dışarıdan duyulacak bir şekilde üzerime yüklenen öfke ile soluklu nefes almaya devam ederken, arkamdan birisinin sesi odayı doldurdu.

"Anne"

Küçük bir kız çocuğunun sesiydi. Gözlerim büyürken, ruhumun titrediğini hissediyordum. Dişlerim sinirden birbirine kilitli bir durumda, gözlerim gelen ses ile kaçacak liman arıyordu.

Duyduğum sese doğru yöneldiğim an görüş açıma kapıda ayıcığına sığınan kız girdi...

️♣️♣️♣️

"Bevan!!!"

Kendi ismim kulaklarımı doldururken aynı anda göğüs kafesime büyük bir sancı hapsolmuştu.

"Bevaann!!"

bir kez daha ismim tekrarlanmıştı ki siyah olan dünyadan gözlerimi araladım. Bir hızla bedenimi doğrultup dikleştiğim sıra, nefessiz kalmıştım. Ter içinde kıvranıyor, aldığım nefeslerin hesabını kendime soruyordum. Gördüklerimin gerçek olma ihtimali, beynimi esir duruma düşürürken Mayıs:

"Bevan, iyi misin?"

konuştu. Soluk soluğa aldığım nefeslerle bakışlarımı kaldırmıştım ki çok korktuğu belliydi. Uykusundan uyandığı için yüzündeki hareketler çok narindi. Hızla ona sarılıp, boynuna burnumu yasladım. İkidir onu Yusuf ile ilişkiye girerken görüyordum ve ikisi de Mayıs kollarımın arasında uyurken kâbusuma dönüşmüştü.

"Geçti sevgilim, geçti."

Mayıs'ın bir eli omuzlarımda turlarken diğeri saçımı okşuyordu. Sıcak nefesi tenime çarparken, korkuyla kokusunu içime çekiyordum.

"Burdayım."

ses tonunun sakinleştirici özelliği arttıkça nefes alış verişlerim de düzene giriyordu. Nazik bir şekilde parmaklarını vücudumda gezindiriyor, ara sıra küçük öpücükler bırakıyordu. Biraz daha sakinleşince yavaştan beni kendisinden uzaklaştırdı. Soğumuş olan avuçiçleriyle yanağımı örttüğünde, soğukluk hissiyle üşümüştüm.

"Ne gördün bitanem?"

"Yine..."

diyebilmiş, devamını getirememiştim. Mayıs ilk başta anlamsız bakışlarını yöneltse de sonrasında sanırım anlamıştı. Buruk bir şekilde tebessüm ediyor oluşu, bakışlarımı kaçırmamı sağlamıştı. Bu sefer ona içimi dökecektim, ne gördüğümü, neler hissettiğimi bilmesini istiyordum. Onu kaybetme düşüncesi ile ne hale geldiğimi duymasını istiyordum..

"Asel büyümüştü, 5 yaşlarında küçük bir kız çocuğu olmuştu. Sana çok benziyordu Mayıs, senin tıpkı küçük versiyonundu."

Konuşma tarzımı ne kadar düzeltmeye çalışsam da içinde bulunduğum korku, buna engel koşuyordu. Mayıs dört gözle beni dinlemeye koyulmuştu ki tekrar konuşmak adına derin bir nefes çektim.

"Beni tanımıyordu Mayıs, korkuyordu benden -"

devam edebilecek gücü kendimde bulamazken bakışlarım beşikteki bebeğe kaydı. Mayıs'ın elleri hâlen yanaklarımda turluyor, konuşmamın devamını bekliyordu.

"Sen.. sen"

kekeleyerek asıl kısma geldiğimde canımın yandığını hissedebilmiştim.

"Onunla, o şerefsizle gözlerimin önünde-"

bir kez daha durmuş bu sefer elimi nefretle sıkmaya başlayarak devam etmiştim.

"Kızım Mayıs, kızım! Beni tanımıyordu, kaçıyordu babasından"

Öfke ve korkuyu barındıran cümlem Mayıs'ın yüz hatlarını da değiştirmeye yetmişti. İçimdeki kini dışarı püskürtmek istiyordum.

"Onunla ilişkiye -"

dediğim an Mayıs işaret parmağını, dudaklarımı kapatmak adına üzerine koymuştu. "Şşş!" buruk fısıldayışı bir kez daha gözlerimi kapatmamı sağlamıştı.

"Gözlerini aç Bevan! Ben burdayım yanında, bak kızımız da burada bizimle"

Bir şekilde içimi rahatlatmaya çalışan sesine karşılık irislerine odaklandım. Onun da bakışlarının altında yatan korkunun, canını yaktığı aşikardı. Ellerini bir kez daha yüzüme yerleştirerek bedenini daha da yakınıma çekti. Tebessüm etmeye çalışıyor olması ruhumu ısıtmaya yetmiyor ama içimde kıvranan acı dolu düşünceler parçalamaya yetiyordu.

"Gel!"

Mayıs heyecan dolu sesiyle konuşup, bedenini yatakta hareketlendirdi. Yatağın dışına çıkarak elimi tutmuştu. Beni de yataktan kaldırmaya çalışınca, direnmeden dediğini yaptım. Yanı başımızda bulunan beşiğin önünde duran Mayıs, Asel'e bakmamı istemişti. Korkudan dolan gözlerim, kızımızın üzerine uzandığında minik kolları kafasının arkasında bir şekilde uyuyordu. Dudağıma yayılan duru gülümseme ile izlemeye kapılmıştım ki Mayıs ellerimden tutarak ona dönmemi sağladı. Uykusundan uyandığı için saçları dağınık dursa da her şekilde muhteşem olan görüntüsü göz alıcıydı.

"Bizim kızımız.. senin ve benim... ikimizin"

duraklaya duraklaya söylediği cümlesini bitirip, dudağını sağa kıvırdı. Gözlerindeki gözlerimi, ellerimize indirip yutkundum. Ağır geliyordu, aynı rüyayı aynı biçimde görmek yendiğim korkuları geri getiriyordu.

"Ben seninim, seni seçtim."

Mayıs'ın tutku dolu fısıldayışı, bütün düşüncelerden sıyırıp kendisine bağlamıştı. Kırmızılaşan gözlerimi üzerine tekrardan kaldırdığımda gözlerinin içi garip bir duyguyu yansıtıyordu. Nasıl bir hissiyatı olduğunu bilemesem de cümlenin ruhumu okşadığını anlamıştım.

Beni seçmişti,

Benim yanımdaydı...

Gözlerim bir kez daha dolmaya başlayınca dayanamayıp, Mayıs'ı belinden kendime doğru çektim. Zarif kolları boynumu sararken dudaklarının tenime uyguladığı sıcak dokunuşlar, bedenimi ısıtıyordu. Rüyanın ruhuma bıraktığı yoğun his geçmezken Mayıs'ı her saniye kendime daha çok çekiyordum. Halinden memnun bir şekilde sadece ensemdeki saçlarla oynuyor, boynuma öpücüklerini emanet ediyordu.

"Bitti hayatım. Geçti gitti."

Mayıs'ın sakinleştirmek için kurduğu cümleler, biraz daha iyi olmamı sağlarken ona aklımı kemiren soruyu sormak istiyordum.

"Yusuf'u hiç Bolu'ya götürdün mü?"

kekeliyerek kurduğum cümleyi sonunda tamamlayabilmiştim ki duyacağım cevap karşısında ne tepki vereceğimi merak ediyordum. Mayıs bir süre sessizliğini korumuş, sonunda tok sesiyle "hayır." cevabını vermişti. Birbirimize sarılmaya devam ediyorduk ki Mayıs kendini geri çekti. Ellerim yavaştan çözülürken bana bakışlarını çok merak ediyordum. Gözlerimiz buluştuğunda onun da içinde dolanan kuşkuyu görebilmiştim. Kendini toparlamayı amaçlayıp, boğazını temizledi.

"Sen dışında kimseyi götürmedim. Yıllar sonra ilk defa seninle orayı gördüm."

açıklama yaptırttığım için kendime kızsam da cevabı içimi rahatlatmıştı. Mayıs bir kez daha ellerini sakallarımın üzerine yerleştirip, gözlerimin en derinine doğanın özgürlüğünü anımsatan irislerini yerleştirdi.

"Senden başkasını bedenimde istemiyorum Bevan Aksoy."

tamamen buruk bir şekilde fısıldamış, parmaklarını sakallarımda hareketlendirmişti. Kurmuş olduğu cümle kalp atışlarımın hızlanmasına sebep olurken Mayıs tekrardan içimi ferahlatacak olan konuşmasını yaptı.

"Senden başkasını sevmeyi düşünemiyorum, senden başkasını ruhumun bir parçası haline getirmeyi akıl bile edemiyorum be adam!"

Cümlesi sonlanıp şevk dolu gülümsemesi devreye girince, dudağım yana kıvrıldı. İçimdeki bütün kötü düşünceler uçmuş yerini aşkla dolu olan kıpırtılara devretmişti. Mayıs'ın yanaklarımda olan avuçiçlerini narin bir şekilde öpüp, bir kez daha kendime çektim. Boyu bana hitaben kısa olduğu için, kafası göğüs kafesimin üzerine denk gelmişti. Kollarını küçük çocuklar gibi bel boşluğuma dolayıp, kokumu içine çekti. Dağınık duran saçlarını ellerimle okşayarak düzelttim.

Bir süre beşiğin yanında sarılarak durmuştuk ki kokusu mayışmama sebep oluyordu. Mayıs'ın net çıkan sesi "Hava almak ister misin?" kulaklarımı doldurduğunda kapattığım gözlerimi araladım. Usulca başımı sallamakla yetinerek bedenimi geri çektim. Mayısta kendi yönünü değiştirince kısa süreli bakışlarımı Asel Zeynep'e uzattım. Melekleri hatırlatan masumluğu ile mışıl mışıl uyuyordu. Yanına doğru ilerleyip, uyandırmamaya özen göstererek yanağına küçük bir buse bıraktım. Bir kaç saniye yakından yumuşacık cildini izledikten sonra dışarı çıkmak için kapıya doğru ilerledim.

Rüyamda bile olsa kızımın beni tanımayışı, kalbimin en ücra köşesinde yara bırakmıştı. Bunun olma olasılığı vücuduma yüklenirken birden bire canım acımıştı. Düşüncesi bile bu kadar acı doluysa gerçekleşme ihtimalini düşünemiyordum bile...

Odanın dışına çıkmış, geniş koridorun korkuluklarına ilerlemiştim. Elimi nahit taşların üzerine indirdiğimde, gelen soğuklukla birlikte irkildim. Urfa'nın havası da yavaştan soğumaya başlamış, geceleri insanın içini yakan gökyüzü kendini insanın içini tutsaklaştıran serinlikle değiştirmişti. Arkamdan gelen kapı kapanma sesine karşılık gözlerimi manzaradan ayırıp, yönümü odaya çevirdim. Geniş olan nahit taşın üzerine ağırlığımı vererek ellerimi yanıma koydum. Mayıs üzerine geçirmiş olduğu geniş hırkası ile yanıma doğru ilerlerken üstündeki yorgunluk gözüme ilişti.

Adımları sonunda yanımda son bulunca, açmış olduğum bacakların arasına girdi. Boyu kısa olduğu için kafasını kaldırmak zorunda kaldığında gülümsedim. Sarı saçları havanın etkisiyle hareketlenmişti ki sağ elimi taşın üzerinden ayırıp, yanaklarının üzerini örttüm. Mayıs hafiften titreyince, elimin tersinin taşın yapısıyla soğuğu içine çektiğini anlamıştım. Üstündeki yorgunluğun verdiği hissiyatla, gözleri uykuya gitmemek için direniyordu. Parmaklarımın tersinden yardım alarak yavaş adımlarla yanağını okşamaya devam ettim.

"Çok güzelsin."

diye fısıldayıp, bakışlarımı dudaklarına indirdiğimde Mayıs cilveli sesiyle cevap verdi.

"Senin güzelinim."

Verdiği cevap karşısında dişlerimin titreşimine tanıklık etmiş, heyecanlandığımı fark etmiştim. Onun hissettiğim şeyleri bilmesini istiyordum.

"Korktum Mayıs, çok korktum."

Bir şeyler saçmalamak, ona karşı gelemeyecek kadar aşık olduğumu bilmesini istiyordum. Yüzüne daha da yayılan gülümsemesinin ardından ellerini boynuma sardı. Yüzlerimiz birbirine oldukça yakınken, arkama yaslanmaya devam ediyordum. Mayıs bir süre sadece yüzümde gezinmiş sonrasında dudaklarımda duraklamıştı.

"Kıskanmanız hoşuma gidiyor beyefendi"

cilvenin hapis kaldığı sesi, ruhuma bir kez daha merhem olunca tutkuyla gülümsedim. Kuruyan dudağımı nemlendirip "Siz sadece bana aitsiniz Avukat Hanım" karşılık verdim. İnce belinden sol kolumu geçirerek kendime doğru çektiğimde kokusu burnumu etkisi altına almıştı. Baş döndürücü kokusuna tanıklık ediyor, yüz hatları ile oldukça yakınlaşıyorduk. Elleri boynumu sarmaya devam ediyordu ki burnunu benim burnumun ucuna yerleştirdi. Kafamız eğik bir şekilde burunlarımız temasını sürdürürken Mayıs gözlerini yummuştu. Üzerinde bulunan tutkuya eşlik edip, gülümsemesini ona göre sağlıyordu.

"Sizde bana, müvekkilim."

Karşılık verişi gülümsememi büyütmüş, içli bir nefes almamı sağlamıştı. Mayıs gözlerini aralayıp, yüzünü daha da yaklaştırdığında öpeceğini anlayarak dudaklarımı araladım. Vücuduma çarpan soğuk havayla birlikte gözlerimi yumduğum an, Mayıs ellerini boynuma sarıp kulağıma doğru yaklaşmıştı.

"Dedo şimdi bir yerden çıkar."

komik çıkan sesine karşılık yumuşadığımı hissetmiştim. Ne demek istediğini anlayıp üstelemeden boynundaki küçük beni, zarifçe öptüm. Mayıs huylandığını gösteren tavırlarıyla kafasını yana doğru yaslamıştı. Bir süre durduktan sonra içimdekileri biraz daha dökmek için nefes aldım. Ağzımı konuşmak için araladığım sıra Mayıs buna izin vermeyip, araya girdi.

"Bir şey söyleme artık!"

"Neden?"

karşılık verdiğimde parmaklarını, vücudumda daha fazla etki bırakması amacıyla sırtımda gezindirdi.

"Seni seviyorum de."

sesindeki tınıyla gönlümde kelebekler kıpraşmaya başladı. Kafasını tamamen omuzlarımın üzerinde serbest bırakıp bedenini, bedenime daha çok yasladı. Arkama yaslandığım için boy farkı yarıya düşmüş, yaptığı hareketleri kolaylaştırmıştım. Kendisi bedenini geri çekmezken, onu mutlu etmek amacıyla vücudumu ayırdım. Yüzüne hitaben büyük kalan avuçlarımı saçlarının arasından yanağı ile buluşturdum. Baş parmağım ile yumuşak tenini kısa süreliğine okşayıp, huylanmasına sebep oldum.

Gözlerimiz, birbirine esir düşen ruhlarımızı anımsatmak için hayranlık bildiren bakışlarını belli ediyordu. O benden az iltifat duymaya alışıktı ama bu sefer benimle mutlu olduğunu bir kez daha görmek istiyordum.

"Seni seviyorum kadınım."

Fısıldayışım, çevremizi saran rüzgar uğultusuna kapılıp kaybolmuştu. Mayıs'ın dudağı hafiften sağa kıvrılırken değerli hissettiğini anlamıştım. Onu gülümserken görmek çok ayrı ve özeldi. Muhteşem bir ana denk gelmişcesine..

"Seni seviyorum kocacım."

Cilveli konuşmasının ardından bacaklarımın arasından çıktı. Üstündeki hırkaya daha sıkı sarılarak "çok üşüdüm" konuştu. Yaslandığım yerden ona bakıp gülümsüyordum ki doğrulup "hadi odamıza geçelim karıcım(!)" imalı bir şekilde konuştum. Mayıs yüzünü buruşturup gülümsemiş gibi yaparak elini uzattı.

"Yürü başımın belası yürü (!)"

dediğinde usluca elimi, eliyle buluşturdum. Ellerimiz buluştuğu gibi kendime doğru çekip, Mayıs'ın narin bedenini kollarımın içine aldım. Mayıs bir anda gelişen hareketime anlam veremezken, yüz hatları çok komikti. Anlamsız bakmayı bırakarak tutkuyla gülümsemeye başlayınca, kendimi tutarak dişlerimi sıktım. Odamıza doğru ilerlerken gözlerimi ondan alamıyordum, sadece oturup saatlerce onu izlemek isteyeceğim bir konuma koymuştu kendisini..

"Ne yapıyorsun bana böyle kadın?"

Soru sorar bir tavırda konuştuğumda, Mayıs yüzündeki sinsi gülümsemeyi silmeden dudaklarını nemlendirdi. O sırada odaya girmiş, ayağım yardımıyla kapıyı kapatmıştım. Karanlık odanın içinde, dışarıdan vuran ışık yardımıyla gözlerini ayırabiliyordum.

"Sen bana aşık olmuşsun Bevan Aksoy!"

bilir bir tavırla konuşması dikkatimi çekmiş, sorma gereksinimini uyandırmıştı.

"Nasıl?"

"Sen ilk defa kollarımın arasında uyuduğun gün de rüya görmüştün, hatırlıyor musun?"

sorusuna karşılık başımı sallamakla yetindim.

"O gün bana çok ağır kelimeler kullanmıştın ve sevmediğini söylemiştin."

İçinde bulunan burukluk, tamamen şuan kalbimi parçalama isteği getirmişti. Mayıs'a karşı yapmış olduğum bütün hareketleri düzeltmek adına hareketlerde bulunacaktım.

"Ama bugün."

deyip ara verdiğinde yüzümü incelediğini anlamıştım. Adım atmam bitmiş, Mayıs'ı yavaşça yatağın üzerine bırakmıştım. Direk kendim de yanına uzanınca şeklini bana çevirmişti. Başladığı söze devam etmek için konuşmaya hazırlandı.

"Bugün çok farklıydı Bevan.. gözlerime olan bakışlarını bir görseydin, beni kaybettiğini sandığın andaki korkun bunlara şahitti."

dursa da konuşmaya devam edeceğini bildiğim için devreye girmemiştim. Usulca gözlerinin en derinlerini izliyor, dudaklarından çıkan her sözcüğü kulağıma küpe etmek istiyordum.

"Sen aşkına yenik düştün."

deyip bedenini, kafasını yastıktan kaldırdı. Kolunun üzerine yaslanıp, havada bir şekilde en manalı bakışları ile beni seyretti.

"Hem de nefret edeceğini direttiğin kadının aşkına Bevan Ağa!"

Ertesi Sabah..

Gözlerimi yorgunlukla birlikte aralayıp, kendime gelmek amacıyla bir süre tavanı seyrettim. Uykum kısa süre sonunda açılmıştı ki göğsümün üzerinde uyuyan kadına gözlerimi uzattım. Mayıs derin bir şekilde kollarımın arasında uyuyor, nefes alış verişlerini yakından hissediyordum. Duru bir şekilde gülümseyerek saçlarının arasına uzun bir öpücük bıraktım. Dudaklarımı çekene kadar zambak ve lavantanın karışımı gibi olan kokusunu içime çektim. Kolunun üzerine koyduğum elimi hareketlendirip, baş parmağımla okşadığım sıra Asel'in uğultusunu duymuştum. Uyandığını düşünerek kafamı ona taraf çevirince, beşiğinin camından uyanık bir şekilde tavanı seyrettiğini gördüm. Yüzümdeki gülümseme iyice yayıldığında içimdeki huzuru fark etmiştim.

İki kızdan oluşan bir ailem olmuştu. Birisi ciğerim diğeri ise evimdi..

Onlar benim hayata tutkuyla kapılmamı, duyguları her zerresine kadar hissetmemi sağlayacaktı. Onlar evrenin bana sunmuş olduğu en güzel lütuftu..

Asel Zeynepimin üzerindeki bakışlarımı, kollarımın arasında mışıl mışıl uyuyan karıma çektiğimde gece gördüğüm rüya aklıma gelmişti. Bir kaç saattir üzerimden kendini çeken korkunun, geri gelmesini istemiyordum ki Mayıs'ın bedenini sahiplenici bir şekilde daha çok kendime çektim. O benimdi, yaşadığım sürece de benim kalacaktı..

Mayıs hareket ettirmemle birlikte kıpraşmaya başlamış, anlaşılamayacak bir şekilde fısıldamıştı. Derin uykusuna kısa aradan sonra tekrar dönünce, hafiften kıkırdadım. Sıkıca sarmaladığım kızı, tamamen uyandırmamaya özen göstererek yan tarafıma uzattım. Doğrulup, bir kaç saniye yüzünü seyretmeye devam ettim. Elimin üzerine yükümü vermiş, hayranı olduğum yüz çevrelerini doyasıya izlemiştim. Asel'in uğultu eşliğinde çıkan sesi, bir kez daha kulaklarımı doldurunca yataktan çıktım.

Beşiğin yanına geldiğimde Asel cin gibi gözlerini açmış, etrafı inceliyordu. Minik bedenini oynatıyor, o da bana bakıyordu. Ona bakarken yüzüme gülümseme girdiğini çok sonradan fark etmiştim. Koltuğun üzerinde bulunan hırkamı giyerek tekrardan yanına geldim. Üstü sıkıydı ki altında serili olan battaniye ile birlikte kucağıma aldım. Minik başı, omzumun üzerine yerleştiğinde beyaz battaniyenin bir ucunu, beresi bulunan kafasına sardım. Ne olur olmaz sıcak kalması daha doğruydu.

Asel Zeynep seslerini arttırmaya başlayınca Mayıs'ı uyandırmadan çıkmak en mantıklısı olacaktı. Kızımla birlikte kapıya doğru ilerleyip, dışarı çıkmıştık ki içime işleyen hava çok serin değildi. Uyanan görevliler çoktan işlerini yapmaya başlamıştı. Asel Zeynep garip garip sesler çıkarıyor, sanki omzuma bağırıyordu. Bedenine hitaben kocaman olan elimi, bedeninde hareketlendirip "güzel kızım." diye fısıldadım.

"Benim kızım!"

heyecanlı sesimi kullanarak ona seslenmeye devam ediyordum. Konuşurken aynı anda yürümüş, koridorun ortasına yetişmiştim.

"Sen dün anneyi uyutmadın mı?"

Ona hesap sorar bir tavırla konuşmuş, kendime gülmüştüm. Parmaklarımla sırtını okşamaya devam ederken omzumun üzerinden yüzüne baktım. Zor açabildiği gözlerini fildır fildır etrafta gezindiriyordu. Mayıs, dün uyuduktan bir süre sonra Asel uyandığı için tekrardan yataktan kalkmıştı. Bir süre ben de uyanık kalmıştım ama sonrasında dayanamayıp uyumuştum. Acaba kaç saat sonra uyuyabilmişti?

Asel çok ağlamıyordu ama geceleri de uyutana kadar Mayıs'ın suyu çıkıyordu. Bazen onu uyutmaya çalışırken kendisi bile dalıp gidebiliyordu. Anneliğin bu denli uykusuzluğa inat olduğunu düşünmüyordum. Elimdeki bebekle birlikte terasın bulunduğu bölgeye yetişmiştim ki dedem odasından çıkmıştı. anlaşılan bir yere gidecekti ki takımlarını giymişti. Görüş açısına bizi aldığında uzun sakalları arasından tebessüm ettiğini anladım. Yanına doğru ilerleyince kucağımdaki bebeğe bakıp "Bûyîna bav ji te re tê, kur. ~Baba olmak sana yakıştı oğlum~" konuştuğunda dediği şey mutluluğumu arttırmıştı. Teşekkür etmek amacıyla kafamı eğip kaldırdım.

"Spas ji bo te bavo"
~Senin sayende baba~

karşılık verdiğim sıra kucağımda olan Asel Zeynep'i eline almak istediğini yaklaşarak belli etti. Uyanık olan kızımı dedemin eline vermek için, belinden destek sağladım. Dedemin bir çok torunu olmuş, hatta çoğunun ismini dahi o koymuştu. Ben de dahil.
Çocukların masum olduğunu, yanlarında huzurun yakalanabileceğine inanır dururdu. Bu sebeple bir bebek gördüğünde dayanamaz, eline alır severdi. Şimdi de Asel Zeynep'i sağ kolunun dirseğine yerleştirmiş, yüzünü seyretmişti. İkisi arasında bakışlarım dolanıyordu ki dedem tekrardan konuştu.

"Neviyê min ê piçûk pir dişibihe diya xwe, kurê xwe."
~küçük torunum annesine çok benziyor evlat~

Kurduğu cümle ardından bakışlarımı bir süre minik bebeğimin üzerinde durdurdum. Gerçekten de Mayıs'a çok benziyordu, sanki onun bebek versiyonunu kucağımıza alıyorduk.

Ne güzel işte! Cadı, kendisi kadar cadı olacak birini doğurmuştu. İyi ki de olmuştu..

"Ez hêvî dikim ku ew jî wekî wî bi rûmet be."
~İnşallah o da onun kadar onurlu olur~

Dedem tekrardan konuşunca yüzümden bugün hiç gitmeyen tebessümü daha da genişlettim. Bu konuda dedeme hak vermek gerekiyordu ki bana aşık olduğu için bir kez daha şanslı olduğumu hissettim.

"Amin baba."

demekle yetinip, gözlerimi Asel'den ayırmadım. Bir kaç dakikanın sonunda dedem kızımı tekrardan bana teslim etmişti.

"Em herin jêr taştê, kur."
~Kahvaltıya inelim oğlum~

deyince bir süre karşılık vermedim. Çünkü bugün pazardı ve aileme vakit ayırmak istiyordum. Ama dedemin Pazar günlerinde kahvaltıyı hep birlikte yeme gibi bir kuralı vardı. Programı, Mayıs için de bir farklılık olsun diye kahvaltıyı da dışarıda yeriz diye ayarlamıştım.

"Bavo, ger destûra te hebe ez îro dixwazim bi malbata xwe re derkevim derve."
~Baba, eğer iznin varsa bugün ailemle dışarı çıkmak isterim.~

dedemin konuşmamdan sonra kaşları çatılınca çekinmiştim. Yüzünde olumsuz bir havanın döndüğünü fark ederek izin vermesi için ısrar etmeye hazırlandım.

"Kuro, ez ê çend caran ji te re bibêjim ku van bernameyan roja Yekşemê nexşînin?"
~Oğlum, bu programları Pazar gününe ayarlamamanızı size kaç kez söylemem gerekiyor?~

Dedemin sert sesine kafamı eğmiştim. Bu evde kalmaya başladığım günden beri dedemin kuralları her daim bana sert gelmiştir. Mesela dedem herkese bir uyanma saati bile vermişti bu yüzden dolayı tatillerde bile sabah erkenden kalkardım. Her pazar ailece kahvaltı yapılır, bir saat sohbet yapıldıktan sonra herkes serbest olurdu. Yıllardır süren ve sürecek olan geleneği bir gün bile bozunca, dedem gerçekten çok sinirlenirdi. Haftada bir kaç saatinizi de ailevi değerlerinize ayırın diye kızardı çocuklarına ve torunlarına, bu sebeple de ayda bir aşirete yemek yapar, herkesin iç içe olmasını isterdi.

Dedem yüzüme sert bir şekilde bakmaya devam ediyordu ki gözlerimi kaçırıyordum.

"Îcar herin jin û zarokê xwe bigirin û li sûkê kêfê bikin."
~O halde git karını ve çocuğunu al ve pazarın tadını çıkarın.~

dedem yumuşak ses tonunu son kelimede kullanınca gülümsedim. Bu yaşıma kadar dedem hep hasas noktam olmuştur. Yap dediği şey benim için emir, yapma dediği şey benim için zehir olmuştu. Yıllardır bana babalık yapan o adama olan saygım, herkesten önde geliyordu. Onun bir sözüne dünyayı yerle bir edebilecek değerdi..

"Âllah Xwedê ji te razî be bavo"
~Allah razı olsun baba~

dediğim an dedem kafasını eğmiş, elindeki tesbihi sırtına yaslı bir şekilde ilerledi. Tam bir ağa modelinde olan adamın ne diye bana ağalığı verdiğine hâlen anlam veremiyordum. Bu ailede ağalığı son isteyecek, üstelenecek kişi ben olabilirken şimdi aşiretin başında olmak, her daim ağır durmam gerektiğini söylüyor gibiydi. Kişiliğimin yapısında ne kadar ağırlık olsa da bu kadarı da benim için fazlaydı. Sırf dedemin isteğidir diye çıtımı çıkarmadan kabul etmiştim ama dedemin şimdiden pişman olduğunu da göremeyecek kadar kör değildim. İş, gezme tozma, çocuk derken yıllardır süren geleneği unutmuştum.

Dedem büyük ihtimalle aşağıya inecekti ki merdivenlere doğru ilerlemişti. Elimdeki minik bedenle birlikte geldiğim yöne doğru ilerledim. Odaya kadar Aselle konuşuyor, beni anlıyormuş gibi tepkiler veriyordum. Odaya girdiğim zaman Mayıs uyumaya devam ediyordu. Kucağımdaki bebekle birlikte Mayıs'ın yanına ilerledim. Sıkıca kapatıp sarmaladığım Asel'i rahatlığa kavuşturup, bataniyeyi çektim. Mayıs'ın üzerine giydirdiği uyku tulumu, minik bedeninde çok tatlı durmuştu. Mayıs göbek üstü uzanık bir şekilde uykusuna devam ediyordu ki Asel Zeynep'i yanına uzattım. Asel uzandığı gibi minnacık olan kolunu kaldırıp yavaşça Mayıs'ın yüzüne değdirmişti, uyandırmak istermişcesine.

Bu duruma denk gelmenin mutluluğunu yaşarken Mayıs yavaştan gözlerini kırpıştırdı. Asel'in yanında boş kalan yere de ben uzanıp, ikimizde uykusuyla aşk yaşayan annemizi izledik. Uzun kolumu kızımızın üzerinden uzatarak yanağına götürdüm. Yüzüne gelen saçları yana doğru ittirip, rahat olmasını amaçladım. Mayıs bu sefer tamamen gözlerini aralayıp, anlamsız bakışlarla ne olduğunu anlamaya çalıştı. Kendisine gelince gözlerini Asel'den çekememişti. Uykulu bir şekilde gülümseyerek Zeynep'in yanına daha çok yaklaştı.

Kuru duran dudaklarını kızımızın koluna yerleştirmiş, sayamayacağım kadar öpücük bırakmıştı. Onları zevkle izliyor, kızlarımın güzelliğine hayran kalıyordum. İkisi de benim güzelimdi. Mayıs sonunda benim de olduğumu hatırlayıp, bakışlarını uzattı.

"Günaydın öküzcüm."

sesi o kadar cilveli çıkmıştı ki sonda iltifat edeceğini beklemiştim. Yüzüm bu güzel iltifatla birlikte bozulurken Mayıs kıkırdamıştı.

"Ee ben sana sabah sabah ne yaptım da öküz oldum kadın (!?)"

dalga olduğunu bildiren tonunu ayarlayıp, öyle sorumu sormuştum. Mayıs gülümseyişini bozmadan elini sakallarımın üzerine indirdi. Sakallarımla oynamaya başlarken "Sen hep öküzümsün kocacım(!)" cevap vermişti.

"Öyle olsun bakalım Mart(!)"

İsmini bilerek değiştirip, bastırarak söylemiştim. Kahkaha atıp, kafasını yastıktan kaldırdı. Bana doğru eğilerek yanağımı öptü.

"Seni ısırırım ha adam!"

Tehditkar sesine korkmuş gibi yaparak gözlerimi açtım.

"Isırsana!"

İmayla çıkan sesime karşılık Mayıs, dişlerini birbirine sürtmüştü. Bu hareketi oldukça komik durmuştu ki kahkahamı serbest bıraktım.

"Sakin ol yavrum!"

"Sakinim koçum!"

Mayıs'a bak sen, rüyasında yürek yemiş kadın (!)

"Hadi çok konuşma da hazırlan kaçırıyorum seni"

Mayıs, konuyu değiştirmemle birlikte o da mimiklerini değiştirmişti. Ciddi bir şekle bürünürken "Bugün pazar nereye kaçırıyorsun! Deden izin vermez." manalı sesini kullanınca onunla biraz daha uğraşma isteği gelmişti.

"Burada ağa benem hanım!"

Cevap verirken bir de ağız yapmıştım ki daha fazla eğlenmek istiyordum. Mayıs konuşmamın sonunda gözünü devirmiş "aynen aynen!" demişti. Küçük bir bozulma yaşadığım halde yılmayacaktım (!)

"Ben ne disem o olacak anlaşıli mi?"

Mayıs bu cümlemin sonunda gülmemek için kendini zor tuttu. Elini göğüs kaslarımın üzerine koyup "şşş!!!" demişti.

"Kızdırmayın küçük ağayı(!)"

dalga olan konuşmasının ardından kahkaha atmış, yanımızda varlığı belli olmayan kızımızı da alıp yataktan kalkmıştı. Mayıs gerçekten çok fenaydı!!

"Kızarsam kötü olur, bilirsin demi küçük hanım?"

"Bilirim bilirim, koynumda 'sen benimsin' diye ağlarsın canım (!)"

Mayıs ona laf etmeme müsaade bile etmeden direk geri iade ediyordu ki kendimi bu konuda geliştirmeye karar vermiştim.

O bir avukattı ve herkes bilirdi ki avukatların ağzı iyi laf yapardı !!

Hanımefendi kendisine çok uygun bir mesleği de seçmiş mübarek, duble şanslı bu konuda

Asel'i yatağının içine koyup, yanındaki komodinin içinden altını değiştirmek için yeni bir bez çıkardı. Mayıs işini halletmeye başlarken ben de yataktan çıktım.

"Çok fenasın!"

demeyi ihmal etmeden giyinme odasına ilerledim. Mayıs söylediğim söze karşılık "biliyorum!!" cevabını verdiğinde iç çektim. Bu tatlı annemizle işimiz vardı...

Dışarı çıkacağımız için pijama takımımı çıkarıp yerine siyah bir kot, kahve tonlarında bir triko kazak üzerine ise hava soğuk olduğu için yünlü bir siyah deri ceket geçirdim. Kıyafet işim bittiğinde saatlerimin olduğu çekmeceyi açtım. Metal saatimi de elime takarak içeri geçtiğimde Mayıs hâla Asel ile ilgileniyordu. Yanlarına doğru ilerleyip, kızımızı öptüğüm sıra Mayıs:

"Nereye gideceğiz?"

sorusunu yöneltti. Bakışlarımı üzerine kaldırıp "Seveceğin bir yere" cevabını verdim. Mayıs'ın mimiklerine heyecan da dahil olurken, yüzüne küçük bir tebessüm yerleşmişti. Bu hallerine gülümsemeden edemezken tekrardan konuştu.

"Sürpriz diyeceksin büyük ihtimalle"

deyip diyeceğim şeyi onayladığında kafamı sallayıp "kesinlikle" karşılık verdim. Gözümü de kırparak kapıya doğru ilerlerken "bekliyorum sizi" demeyi de ihmal etmedim. Arkamdan Mayıs'ın onaylayan sesi gelmişti ki dışarı çıktım. Montumun iç cebinden telefonumu çıkararak terasa doğru ilerledim. Telefondan Mustafa Abi (Çiftlik) yazısını bulup aradığım sıra, çok geçmeden cevap vermişti.

"Buyur Bevanım"

"Nasılsın Mustafa Abi?"

"İyidir Allah'a şükür oğlum, senin durumun nasıl?"

"Çok şükür abi. Ben sana şey diyecektim."

"Ha buyur evlat."

"Ben çocukları da alıp çiftliğe geleceğim, sen bize güzel bir kahvaltı ayarla abim."

"Tamamdır Bevanım. Ben çocuklara söyleyeyim güzel bir masa ayarlasınlar"

"Sağolasın abi, bir iki saate orada oluruz inşallah"

"Tamam. Ata binecek misiniz?"

Mustafa Abi'nin sorusuna karşılık dudağımı yana kıvrılttım. Mayıs atları çok seviyordu, o gün Yusuf denilen çakal yüzünden bir şey anlayamamıştık ama bu sefer güzel geçecekti.

"Evet, abi sen Aydemir'i de hazırla bizim hanım görsün onu."

"Bekliyoruz sizi evlat."

"Allah'a emanet abim."

deyip telefonu kapattım. Bir kaç gündür aklımda bu fikir vardı ama doğum sebebiyle ertelemek zorunda kalıyordum. Onun atlara karşı farklı bir zaafının bulunduğunu biliyordum ve bunu kullanmam gerektiğini de..

♣️♣️♣️

Yarım saat sonra konaktan ayrılmış, at çiftliğine gitme amacıyla otobana çıkmıştık. Mayıs, Asel Zeynep'i her ihtimale karşı sıkı giyindirmişti. Pusetin içine de koyup, arka koltuğa indirmişti. Bakışlarım dikiz aynasından üstüne uzandığında tebessümde bulundum. Mayıs gülümsememi görmüştü ki "ne oldu?" diye sebebini sordu. Bir kez daha aynadan gözleri açık, etrafı seyreden kızıma bakıp, aşık olduğum kadına yöneldim.

"Artık dikiz aynasından kontrol edeceğimiz biri var."

diyerek göz kırptım. Bakışlarımı tekrardan yola çevirdiğimde, yandan onun da gülümsediğini gördüm. Mayıs ile bir aile olmanın tadını, uzun bir süre tam anlamıyla anlayacak değildim. Bunun hayalini bile idrak etmek uzun bir süre bünyeme fazla gelmişken şimdi gerçeğini yaşamanın hissiyatı, ruhumu teslimiyetin içindeki yoğunluğa hapsediyordu...

Kısa bir süre sonra çiftliğe yetişince, Mayıs'ın mimiklerini inceledim. Oldukça mutlu gözüküyordu ki hoşuma gitmişti. En ufak şeylerden bile haz tadabiliyor olması, mütevazılığını kanıtlıyordu. Arabadan inince bende inerek arka koltukta olan Asel'i pusetiyle birlikte kaldırdım. Mayıs hiç at görmemiş gibi etrafı seyrediyor, seyrettiği gözleri tıpkı bir yılbaşı ağacı gibi parıldıyordu. Elimdeki pusetle birlikte ilerlerken Mayıs bir atı sevmeye gitmişti. Atın saçıyla oynuyor, onunla konuşmaya çalışıyordu. O hallerinin anı kalması amacıyla montumun iç cebinden telefonumu çıkardım. Kamerayı açarak evim olan güzelliğin at ile resmini çektim.

Çektiğim fotoğrafa kısa bir süre bakıp, bu sefer Mayıs'a seslenerek bir tane daha çektim. Mayıs kamerayı görünce her baktığımda bir kez daha kapıldığım kahkahasını patlattı. O an fotoğrafını yakalayıp, güzelliğini ölümsüzleştirdim.

(Atların farklı olduğunu biliyorum, çaktırmayınn)

Kafasına takmış olduğu asker desenli şapka bile onunla ayrı bir hava yakalıyor gibiydi. Yüz güzelliğinin yanı sıra kalbindeki acı dolu yaralar, onu gözümde daha fazla güzelleştiriyordu.

Mayıs'ın at sevmesi bitince elini yıkamak için lavaboya ilerledi. Mustafa Abi de ben ve kızımı, istettiğim masaya götürmüştü. Kahvaltının son demleri de hazırlanıyordu ki karnımın oldukça aç olduğunu fark ettim. Mustafa Abi pusetteki bebeğe bakıp gülümserken "Allah bağışlasın çok tatlı maşallah!" heyecanlı ses tonuyla konuştu. "Amin." diyerek yanıtladım. Üstümdeki deri ceketi soyup, tekrardan onlara yöneldiğimde birbirlerini izliyorlardı. Asel uslu bir bebek gibi duruyordu ki çok fazla ağlamıyor, bizi gereğinden fazla yormuyordu.

Mayıs'ın kendisi gibi bir cadı doğurduğunu söylemiştim, yanılmışım. Oysaki o benim gibi uysal birisini dünyaya kazandırmıştı (!)

Bebeğin üstünü kontrol ettikten sonra yerime oturdum. Haftasonu olduğu için çiftlik yavaştan kalabalıklaşıyordu. Hem çiftlik hem de kafe tarzı olan bu yer, hep geldiğim yerlerden birisi olmuştu. Çocukların şimdiden binmeye başladığı atları seyrediyordum ki Mayıs bizim tarafa doğru geliyordu. Yüzündeki sevinç dolu mimikleri görmek, mutlu hissettirmişti. Adımları sonlanmış, karşımda bulunan sedirin üzerine oturmuştu. Bakışları biraz Asel'in üzerinde turladıktan sonra o da benim gibi çitlerle çevrilmiş, atların bulunduğu alana baktı. Küçük bir çocuk binmekten korkuyor gibiydi ki ailesi ise onu zorluyordu.

Gözlerimi oradan ayırarak karşımdaki kadına uzattığımda elini çenesinin altına koymuş, kafasını da elinin üzerine yerleştirmiş bir şekilde atları seyrediyordu. Garson çocuk, son olarak bakırdan olan çaydanlığı da bırakıp gitmişti. Mayıs önündeki yemeklere yönelerek aç olduğu bakışlarını sergiledi. Yavaştan önündeki tabağa istediği yiyecekleri koyunca bir süre sadece onu seyrettim.

Onunla yaşadığımız onca şeyleri, onu kırdığım her saniyeyi, çocuğumuzu kaybettiğimizde benden korkup kaçmasını, usulca kalbini bana emanet edişini üstüne yetmeyip benim kalbimi de çaldığını ve bir çok şeyi düşünerek sadece seyrettim...

O ise her şeyi beyninden silmiş bir şekilde anın tadını çıkarıyordu. Küçüklüğünden bu yana atlarla ilgilendiğini bildiğim için, bu yere getirmenin mantıklı olacağını düşünmüştüm. İyi ki de düşündüm. Onu bu şekil mutlu ve huzurlu görmek bir nebze de olsa bildiğim gerçeklerin etkisini azaltıyordu.

"Bir insana bu denli bağlanırsan bir daha asla kopamazsın Bevan Aksoy!"

Kast etmek istediği şeyi anlamamıştım ki bakışlarını yemeğin üzerinden kaldırıp tekrardan atlara çevirdi. Ağzındaki lokmayı çiğnerken diz kapağı masaya yaslı bir şekilde ellerini üst üste koydu.

"Ben küçükken atlara çok bağlanmıştım. Onlar bana hiç kimsenin hissetiremediği kadar acı verdiği halde."

Cümleleri gittikçe anlaşılmaz bir hale giriyordu ki "neden?" diye sordum. Mayıs bir süre sessiz kalmış sonunda buruk bir şekilde gülümseyerek tekrardan yemeğine yönelmişti.

"Bazı durumlarda bir şeye anlam yüklememek gerekir."

deyip elindeki çatal ve bıçağı bıraktı. Dudak çevresini peçete ile temizleyip, gözlerini benimle buluşturdu.

"Demek istediğim şu ki; her şeyin sebebini bildiğin takdirde mutluluğu elde edemezsin fakat hiç bir şeyi bilmediğin bir an da hayat sana enerjisini lütfeder."

ne demek istediğini bir türlü anlayamıyor, sonucun neye bağlanacağını merak ediyordum.

"Bırakalım da hayat bizi mutluluğunda boğsun."

"Yani?"

"Yanisi şu Bevan: biraz daha bana böyle aşık gözlerle bakarsan, az sonra bineceğim at, nazara gelip beni fırlatacak!"

konuyu tamamen başka bir yere çevirmiş sonrasında içten bir şekilde gülümsemişti. Başka bir şeyin döndüğü apaçık ortaydı fakat benim en çok kafama takılan kısım: atların neden ona acı hissettirdiğiydi. Ailesinden ötürü müydü yoksa altında farklı anlamlar mı yatıyordu bilmek istemiştim. Gözlerimi üstünden çekemezken bu mutluluğunun içinde, konuyu kapatmanın en doğrusu olacağına kanaat getirmiştim. Ben de yalandan dediği şeye tebessüm ediyormuş gibi yaparak önüme yöneldim.

Bildiğim şeyler, umarım sonrasında mutluluktan boğulmayı istediğimiz hayattan bizi çekip bir köşeye atmaz...

♣️♣️♣️

Uzun uzun birlikte kahvaltı etmiş, herşeyden uzak bir şekilde sohbet etmiştik. Mayıs bir süre sonra atları sevmeye gitmişti ki ben düşüncelerimin içinde kaybolmuştum. Onunla ilgili bir çok şey bilirken, onun ağzından duyduğum çok az şey vardı. Onunla konuşmam, belki de bildiğim gerçekleri kanıtlayacak bilgiler öğrenmem gerekiyordu.

Uzun bir süre düşünmeye devam ederken Mayıs tekrardan yanımıza geldi. Bu sefer karşıma değil de yan tarafıma oturdu. Asel süt emmediği için anne sütünü şırınga yardımıyla ağzına boşaltıyorduk. Ne kadar zorlayıcı da olsa bazı bebeklerde görülebilecek bir durum olduğunu öğrenmiştik. Kafasını göğsüme yaslayınca enseme koyduğum elimi, kolunun üzerine indirdim. Bir elini kalbimin üzerine diğerini ise üst üste attığım bacağımın üzerine indirmişti. Kokumu içine çekerken "teşekkür ederim." diye fısıldadı. Sözüne karşılık saçlarına küçük bir öpücük bıraktım.

"Hadi gel seni birisiyle tanıştıracağım."

deyip hareketlendiğimde Mayıs rahatsız olduğunu bildiren sesler çıkarmıştı.

"Kimle?"

"Sürpriz!!"

karşılık verip, puseti Mustafa Abi'nin eşi Hatice Teyze'ye götürdüm. Kızımız bir süre onların yanında kalmalıydı. Mayıs ne kadar istemese de ısrarım sonrası mecbur kabul etmişti. Mayıs'ın elini tutarak peşimden sürüklüyordum ki Mayıs elini tutmamın zevkiyle bir şeyler sayıklıyordu. Atların bulunduğu ahıra girdiğimiz sıra bizim çocuklar, Aydemir'i hazırlıyordu. Mayıs artık susuyor, gittiğimiz yöndeki ata bakıyordu.

Atın olduğu odanın yanına geldiğimizde Mayıs, yeni doğup büyümeye başlayan tayı sevmeye başlamıştı. Görevlilere gözlerim ile talimat verince, arka kapıya doğru ilerlemişlerdi. Koskoca harada ikimiz kalmıştık ki Mayıs heyecanla sevmeyi bırakıp bana döndü.

"Tanıştıracağın kişi bu muydu?"

Sorusunu yöneltince, ellerimi pantolonumun ön cebine yerleştirerek olumlu anlamda kafamı salladım. Mayıs cevabını almış bir şekilde tekrardan taya döndüğünde, onları seyrettim. Yanımızda bulunan yemi görünce, alıp Mayıs'a uzattım. Mayıs elimdeki yemi alarak taya verdiğinde, tay Mayıs'ın elini de yalamıştı. Kadınım mutlu bir şekilde yem vermeye devam ediyordu ki sessizce sadece izledim.

Kısa bir sürenin ardından dolu gözlerle bana döndüğü esnada "bizim mi atımız?" diye sordu. Bir adım yanına yaklaşarak narin yüzünü ellerimin arasına aldım.

"Senin"

diye yanıtladığım sıra Mayıs gözlerini bir kez daha tayın üzerine çekti. Bir süre izledikten sonra tekrardan bana yönelince, konuşmak amacıyla dudağımı araladım.

"Doğduğu gün ismini Aydemir koymuştum fakat sanırım ona yakışmadı."

çekinerek kurduğum cümle Mayıs'ı daha çok duygulandırırken babalık soyismini duymak nasıl hissettirmişti, merak etmiştim.

"Bev-van"

Buruk bir şekilde ismimi kekelediğinde tebessüm ettim.

"Sen tamamen benim oldun Mayıs, benim ailem, benim soyadım oldun. Benim kızımı doğurdun, beni özel bir baba ettin ve-"

deyip duraksadığım sıra Mayıs dolu gözlerle "ve?" diye tekrar etti. Gülümsememi büyüterek "ve ben ona hangi ismin daha çok yakışacağını biliyorum sanırım." cümlemin devamını getirdim.

"Ne!?"

Heyecanlı sesinin ardında saklanan merak, ruhumu ısıtmıştı.

"Mart..."

Duru bir sesle kurduğum cümlenin ardından Mayıs 'yaa!" deyip gözleri dolu bir şekilde gülümsemişti. Ona eşlik ederek ben de gülümsediğim sıra "delisin sen!" dedi.

"Doğru. Senin delinim."

karşılık vermiştim ki Mayıs gülümsemesini bozmadan "gel buraya!" deyip, kollarını açtı. İnce belini, geniş gövdemin içine alarak sıkıca sarmaladım. Mayıs'ın gözlerinden düşen bir kaç yaş, omzumu ıslatmıştı. Kollarından tutup bedenini kendimden uzaklaştırarak, parmak uçlarımla gözyaşlarını sildim.

"Ağlama gözlerinin tonuna kurban olduğum."

diye fısıldayıp kafamı ona doğru eğdim. Yüzümüzün birbirine yakınlaştığı esnada kalp atışlarımın hızlandığını, nefesimin düzensizliğe kapıldığını fark ettim. Bu denli etkiyi ne ara bırakacak konuma gelmişti!?

"Çok seviyorum seni pislik!"

diyerek sakallarımın arasından kendine doğru çekti. Dudaklarımız buluştuğu sırada özgürlüğün verdiği hissiyat, aşkın verdiği tutku, kalplerimizin hissettirdiği heyecana tanıklık etmiştim. Onunla bir çok kez öpüşmüşken şuanki olanın verdiği huzuru, hiç biri verememişti.

İki beden tek bir ruhta toplanmış, iki nefes tek bir şehveti yaşatmıştı. O da acının verdiği kırmızı tonun rengiydi. Tutkumuzun rengi açık kırmızıyken, Elemkârâne olan aşkımız, siyahın en beyazıydı.

Tekrardan başlayacağımız o sayfanın rengi...

Mayıs tırnaklarını hafiften tenime bastırıyor, canımı yakmaya çalışıyordu. Kendimi ona daha çok kaptırmamak için zor dayanırken ateşli öpücüğümüzü kendisi sonlandırdı. Son öpücüğünü de bırakıp, yükseldiği ayağının üzerine geri indi. Aşktan yanan dudaklarını emerken, ellerini yanaklarımdan ayırmadı.

"Neden bana böyle yapıyorsun?"

Kastetmek istediği anlam çok farklı, cümlenin yansıttığı anlam apayrıydı. Sorduğu sorunun cevabını inan ki bende bilmiyordum fakat tek bildiğim bir şey vardı. O da;

"Sen bu ölü ruhumu, aşkınla ateşe verdin Mayıs. Benim yaptığım ne ki?"





Bölüm Sonu...

Ayy bence bölüm çok güzeldiiii, ben çok beğendimmm

Uzun bir aradan sonra böyle güzel sahneler yazmak inanın bana da çok iyi geldi. Ama...

Sizi bu duruma da çok alıştırmak istemiyorum yaniii

Eveett

Bölüm nasıldı?

Bu bölüm Bevan hakkındaki düşünceleriniz nelerdir??

Bu bölüm Mayıs hakkındaki düşünceleriniz nelerdir??

Ve bu bölüm kalemim hakkındaki düşünceleriniz nelerdir...

🤍

Güzel dostlarım biliyorum çok çabuk bölüm atamıyorum fakat elimden geldiğince artık kitaba da zaman ayırıyorum.

İçinizde YKS sınavına girenleriniz, girmişleriniz, daha girecek olanlarınız ~yani benim gibi~ elbette vardır. Ya da LGS sınavına girecekler, girmişler. Sonuçta o da bir sınav dönemi, ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Bakın ben bu bölümü önceki hafta pazar günü yazmaya başladım, şimdi bakın şuanki güne...

Eskiden her gün bu ~6.500 küsürlük kelime sayılı bölüm~ bölüm sayısı kadar bölümler yazar, atardım ama o zamanlar da sadece oturur, günlerce bölüm yazardım. Şimdi ise maalesef öyle değil. Hem sınav hem de ailevi sorumluluklarım var, önceliğim de haliyle onlar olmalı.

Hayallerim var...

Bu doğrultuda istediğim şey sizden şu: elinizden geldiğince okurken yorumlar yapın çünkü ben geçen attığım bölümün yorumlarını en az baştan sona 5 defa okudum. Neden mi? Çünkü yeterince mutlu ve huzurlu hissettiren yer benim için burası, bu sebeple de yorumlarınızı eksik etmeyin.

Ve kitabı unutmayın...

Bir daha diyorum elimden geldiğince her pazar bölüm yazacağım fakat bir aksilik, bir çalışma gereği, bir ödev, bir yazılı vs. şeyler oluşursa aksayacağını da bilmenizi isterim..

Duyurum bu kadardı

Bir daha ki bölümde görüşmek dileğiyle, kendinize iyi bakın dostlarım 🤍


Continue Reading

You'll Also Like

740K 41.9K 35
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
38.3K 2.3K 36
Ünlü aktör Jeon Jungkook, eline geçen bir bl dizisi kontratını gözden geçirir. Ve çiftinin, düşmanı Kim Taehyung olduğunu bile bile kontratı imzalar...
2.6M 139K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
ÖLÜM RABITASI By min

General Fiction

24.7K 2K 18
"Adın Gurur mu?" dedim birdenbire. İlaç kutusu üzerinde yazan kullanım talimatlarını okumayı bitirip yüzüne döndüm. İfadesiz gözleri üzerimdeydi. "A...