MAYSARA

Von kardilos02

2.7K 102 93

Bu kaos ve gizem dolu bir vampir hikayesidir. Mehr

2.Gecenin Efendisi
3. Kaderin Oyunu
4.Ateş ve Buz
5.Sadakat Yemini
6.Arkadaşlığa İlk Adım
7.Kalpten Sızan Hisler
8.Teslim Oluş
9.Anılar
10.Miski Çiçeği
11.Ruhun İki Yüzü
12.Sonu Bilinmeyen Yol
13.Neptün
14.Şifa
15.Kaybederken de Kazanılır
16.Oyun Başlıyor
17. Kurt Mu Kuzu Mu?
18.Tutkulu Yüzleşme
19.Tatsız Bir Teklif
20.Liyan
21.Yaramaz Duygular
22. Ruha Dolanan Sarmaşık

1.Gölgede Saklanan

1.1K 15 4
Von kardilos02

Herkese merhaba.. Fantastik bir kurgu ile buradayım. Benim içinde başka bir deneyim olacak.  Kafamdaki olayları düşünürsek uzun bir kurgunun yolu bizi bekliyor. Birkaç bölüm hazır. Elimden geldiğince bekletmeden atacağım.
Kışı ve karı seven biri olarak evde kahvemle size bölümler yazacağım :)

Lütfen bana destek olmayı unutmayın. Yıldızımızı parlatıp bolca yorum bırakın. 

Kahvelerinizi alın.

Keyifli okumalar.

03.12.2023

1.GÖLGEDE SAKLANAN

Tüm kasabaya çöken sis, farlarımın ışığına vururken bana sanki büyülü bir yolda ilerliyormuşum gibi hissettiriyordu. Tek şeritli dar köy yolunda gece vakti yola çıkmanın mantığa sığan bir yanı elbette yoktu. Beni biri görse deli sanabilirdi. Haksızda sayılmazdı.

Evden çıkmadan Alin'e mesaj atmış ve Suşehri Köyü'ne gittiğimi haber vermiştim. Köy sakinlerinden sürekli müşterim olan Doğan Bey, hayvanlarına bir kurdun saldırdığını, birkaçının öldüğünü söylemiş, ağlayarak beni kalan hayvanlarına bakmam için çağırmıştı. Tek başıma yapabileceğim çok fazla şey olmasa da yaşlı adamın acı içindeki sesi beni etkilemişti. En azından gidersem elinden geleni yaptığını düşünecek ve bir nebze kendini rahatlatacaktı.

Saat neredeyse gece yarısına geliyordu. Yola çıkalı bir saat olmasına rağmen yoğun sis yüzünden çok yavaş ilerleyebiliyordum. Yol ıssızdı. Karşıdan gelen bir araba dahi görmemiştim. Radyo uykum gelmesin diye açıktı ancak cızırdamaktan başka bir halta yaramıyordu. İyilik yapayım derken bir belanın içine girmişim gibi hissediyordum.

Aslına bakarsanız ben köklerimin ait olduğu bu topraklara geri dönerken belasız yaşayamayacağımı biliyordum.

Telefonumun ninni gibi gelen zil sesi sıçramama sebep oldu. Arayan Alin'di. Radyonun sesini kapatırken  telefonuma uzanıp aramasını açtım ve hoparlöre verdim.

"İyi geceler aşk böceği. Romantik yemeğiniz bitti anlaşılan."

"Böyle tatlı konuşarak yiyeceğin azardan kurtulamazsın Neptün! Sen delirdin mi? Bu saatte bir köyde ne işin var senin? Mesajını geç görmenin acısını çekiyorum. Lütfen bana gitmediğini söyle."

Suçlu bir ifade ile sırıttım. Alin'in beni görmüyor olması sevindiriciydi. Sessiz kalmam ona istemediği cevabı vermişti. Derin bir nefes verdi. "Elbette gittin. Çünkü sen hep aklına koyduğunu yaparsın."

"Bir sorun yok Alin. Neredeyse gelmek üzereyim. İşimi yapıp döneceğim."

"Bak, burası vampirlerin yoğun yaşadığı bir kasaba ve sen son zamanlarda yaşanan olaylardan bir habersin."

Omuz silktim. Vampirlerin varlığı artık insanların reddettiği yada şaşırıp korktuğu bir durum olmaktan çıkmıştı. İnsan ırkı ve vampir ırkı arasındaki yıllardır süregelen savaş iki tarafı da fazlasıyla yıpratmış ve sonucunda liderler arasında barış antlaşması imzalanmıştı. Tarih kitaplarından okuduğum kadarıyla son yüz yıldır iki ırk barış içinde birbirlerinin hayatına müdahil olmadan yaşıyordu.

Vampirler için sentetik kan üretilmişti. Hayatlarına bu kandan içerek devam ediyor, hiçbir insana ya da hayvana zarar vermeden yaşıyorlardı. En azından yasalarla bunlar garanti altına alınmıştı. Aksini gerçekleştiren bir vampir en ağır şekilde kendi yargısında yargılanıyordu. Aynı şekilde bir insan vampir ırkından birine zarar verir yada onun yaşam alanına saygı duymazsa en ağır şekilde ceza alıyordu. Böylece bu ağır cezalar ile iki taraf arasındaki barış bozulmadan yürütülmeye çalışılıyordu.

Tabi her ülkenin kanunu farklıydı. Kimi ülkeler farklı yaşam alanları belirlemişti. Kimileri ise iç içe yaşamayı tercih ediyordu. Vampirlerinde bizdeki ülkeler gibi bölgeleri vardı. Her bölgenin liderinin katılımıyla oluşan bir konsey olduğunu duymuştum. Bizim ülkemiz son on yılda barışı daha güçlendirmek adına üniversitelere vampir öğrenciler almaya başlamıştı. Aynı şekilde vampir okullarına gönüllü öğrenciler gönderilmişti. İç içe yaşamaya çalışan iki ırk modeli benimsenmişti. Üniversitedeyken birkaç defa vampirle karşılaşmıştım. Kendilerini açıklamaktan çekinmiyorlardı. Dostane ve dürüst davranıyorlardı. Hem de, insanların aksine.

"Ben sadece işimle ilgilenmeyi seçiyorum Alin.  Vampirlerin varlığını bütün dünya kabul etti. Sende artık kabul etsen iyi edersin." Alin korku hikayeleri okumayı seven ama bir o kadarda korkan bir kızdı. Okuduğu dehşet verici vampir hikayeleri yüzünden de onlardan birisi ile karşılaşmaktan çok korkuyor karşılaştığında ise rengi atıyordu.

"Vampirler geceyi ve ormanı sever Neptün. Her vampir de dost değil. Lütfen geri dön. Senin için endişeleniyorum."

"Endişelenme. Köye girmek üzereyim. İşimi halledip hemen dönerim."

"Bak, son zamanlarda vampir grupların anlaşmayı bozmak için çeteleştikleri yönünde haberler okuyordum. Birkaç toplu saldırı da gördüm internette.  Hem.." Alin'in sesi kesik kesik gelmeye başladı. 

"Alin! Sesin kesiliyor. Daha sonra konuşalım." Dememe kalmadan telefon kendiliğinden kapandı. Şebeke tamamen gitmişti. Bu yüzyılda hala şebeke çekmeyen yerler olması trajikomikti.

Aracın camlarına çarpan küçük yağmur damlaları yüzümü buruşturmama sebep oldu. Bir bu eksikti.

Karnım guruldadı. Her zamanki gibi öğün ve saat tanımadan acıkmıştım. Kendimi bildim bileli bu açlığım bitmiyordu. Yemek yemeyi sever, çokça da yerdim ama kısa bir süre sonra yine karnım acıkırdı. Bu yüzden her zaman yanımda atıştırmalık bir şeyler olurdu. Yan koltukta duran çantama uzanmaya çalıştım.

Kemer yüzünden hareketim  kısıtlandığı için biraz daha çabalamam gerekmişti. Çanta kapıya yaslanmış oldukça uzakta duruyordu. Biraz daha uzanmaya çalıştığım anda ayağım istemsizce gaza fazla bastı. Bir anda hızlanan aracımı durdurmak için doğrulduğum da karşımda, tam yolun ortasında birini görmüş ve aniden frene basmıştım.

Ön kaportadan gelen ses kulaklarımı doldururken sarsılmanın etkisiyle alnım direksiyona çarpmıştı.  Nefesimi toparlayıp yavaşça başımı direksiyondan kaldırdım.  Sıkıca kavradığım direksiyon avuç içlerimi acıtmıştı. Kitlenmiş olan parmaklarımı yavaşça aralayıp yüzüme yapışan saçlarımı arkaya iteledim.

"Lütfen! Lütfen Tanrım çarpmış olmayayım!" diye mırıldanırken gözüm aracın ön kısmına kaydı. Görünürde kimse yoktu. Yolda da kimse yoktu.  "Ezdin! Onu ezdin aptal!" derken zihnimi toparlayıp hemen kemerimi çözdüm.  El frenini çekip aracın kapısını açtım. Ürkek adımlarla aracın önüne ilerlerken bir ceset görmekten korkuyordum.   Nefesim soğuğun etkisiyle havada buhar oluşturuyordu.

Yoktu! Hiç kimse yoktu. Etrafa bakındım. Hafif yağan yağmur sisi dağıtmış görüş alanımı biraz genişletmişse de kimse yoktu.  Hızla çarpan kalbimin üzerine elimi bastırarak eğildim. Diğer elimle yere değip destek alırken aracın altına bakabileceğim kadar eğildim.

Yoktu! Yine kimse yoktu. Ben hayal mi görmüştüm? Yoksa yine o halisülasyonlarımdan birisi miydi?  Gözüm kaportaya kaydı. Çizilmiş hatta biraz içine göçmüştü. Hayal görmemiştim. Ben birine çarpmıştım ve o şu an burada yoktu.

Hızla doğruldum.  Kesik kesik çıkan nefesime aldırmadan etrafımda dönüp her yere baktım. Kafayı yiyor olmalıydım. Avuçlarımı yüzüme getirip bastırarak sıvazladım.  Ellerimi araladığımda aracımın sürücü koltuğunda oturan birini gördüm.

Refleksle geriye bir adım attım. Bakışlarımı kısıp yüzüne dikkatlice baktığımda bunun bir vampir olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Yutkundum. Vampirlerin, insanların duygularını sezebilme gibi bir yeteneği olduğunu duymuştum. Ona korktuğumu hissettirmek istemedim.

"Sende kimsin?"

Gülümserken araçtan çıkıp kapıya kollarını dayayarak bana baktı.  "Ben Arthur. Peki ya siz güzel Leydim? Siz kimsiziniz?"

Kaşlarımı çattım. Ona tüm cesaretimle bakarken yanına yaklaştım. Titreyen ellerimi yumruk yaptım ve karşısına dikildim. "Sizinle tanışmak istemediğimi hiç sanmıyorum. Az önce birine çarptığımı sandım ve o yüzden durdum. Çekilirsen yoluma devam edeceğim."

Yakından yüzüne bakınca Arthur'un ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmiştim. Karanlığın içinde beyaz bir yıldız gibi parlıyordu. Vampirler genellikle soluk tenliydi ama hasta gibi görünmüyorlardı. Gözleri hafif çekikti.  Yüzü sanki hiç sakalı yokmuş gibi pürüzsüzdü ve en önemlisi güzel kokuyordu. Üniversitedeki vampirlerinde kendine has auraları vardı. Bunun kendilerine özgü bir çekim gücü olduğuna inanıyordum. Kadınları da ayrı güzeldi.

"Bana çarptın." Dedi alaya alır gibi. "Senden davacı olmamı istemiyorsan bana adını söyleyebilirsin. Ya da sana insan mahkemelerinde bir vampiri öldürmeye çalışmak suçundan dava açar adını zorla öğrenirim."

Ben afallayıp kalmışken sol kaşını kaldırıp tısladı.  Durumdan zevk alıyor gibi görünüyordu.

"Sana çarpmadım." Dedim bastırarak. "Benim çarptığımı sandığım kişi bir kadındı."

"Kadın doğru söylüyor." Diye bir ses geldi arkamdan. İnce ve çatallı bir sesti. Adımlar yaklaştığında dönmeyi reddetmiş onun görüş alanıma girmesini beklemiştim. Sakin kalmaya çalışıyordum.  Arthur'un yanına gelince elini omzuna attı. Diğer elini de beline koydu.  Siyah dar bir pantolonun altına dizine kadar olan uzun çizmeler giymişti. Saçları beline kadar uzanıyordu ve geceyle yarışırcasına siyahtı.  "Bana çarptın."

Doğru. Gördüğüm saniyelik görüntü ona aitti. Ben ona çarpmıştım.

Bakışlarımla tüm vücudunu süzdüm. Herhangi bir zarar görüp görmediğine baktım. "Üzgünüm, seni görmedim. Benim yüzümden zarar görmedin değil mi?"

Kadın güldü.  Beni uzunca inceledi. "Arthur. Bu kız arabasıyla beni incitebileceğini sanıyor. Sence arabasını tutup savursam bana istese de zarar veremeyeceğini anlar mı?"

"O zaman evine geri dönemez ve bu ıssız ormanın arasında ki yolda kaybolur Lavinia. Bir insanın zarar görmesini istemeyiz."

Adının Lavinia olduğunu öğrendiğim kadın bakışlarını üzerimden çekmedi. "Ne yani? Onu zaten yemeyecek miyiz? Kurt gibi açım." Derken kalın dudaklarını arayıp bana keskin dişlerini gösterdi. Ardından dili ile çekici bir şekilde dudaklarını yaladı. 

Kaşlarımı çattım. Bedenim korku ve öfke karışımı bir duygu ile kontrolsüzleşiyordu. "Sizden korkmuyorum." Dedim bastırarak.

"Kalp atışlarını duyabiliyorum. Hiç de korkmuyormuşsun gibi atmıyor." Lavinia kışkırtıcı bir gülüşü yeniden yüzüne yerleştirdi.

"Bedenim heyecandan bu tepkileri veriyor olabilir. Bunu duyabilirsin ama karakterimin korktuğunu düşünüyor ya da onu duyabildiğini sanıyorsan yanılıyorsun."

Arthur şaşırmış gibi kaşlarını kaldırdı. Kemikli yüzünü ifadesizleştirmeye çalışsa da başarılı olamadı. Lavinia ise öfkelenmiş görünüyordu. Az önce bana gösterdiği dişlerini sıktığını görebiliyordum. Tam bir şey söylemek için atıldığında Arthur omzunda olan elini tuttu. Sıktı ve indirdi.

"Bu kadar yeter Lavinia. İşimize dönelim."

"Ne işi?" diye atıldım. Arthur Lavinia'nın önüne geçti ve tam karşımda durdu. "Hayvanlarını kurtarmaya gittiğin Doğan Bey aslında biziz." Dediğinde bir tuzağa çekildiğimi anlamıştım. Anlayamadığım şey bu vampirlerin benimle ne gibi bir derdi olduğuydu.

"Anlamadım?"

"Bak Neptün, seni gerçekten yemek ve başımızı belaya sokmak gibi bir derdimiz yok. Sadece Liderimiz seni görmek istedi. Sana bir iş teklif etmek istedi. Bizde böyle bir plan yapmak zorunda kaldık."

"Ne saçmalıyorsunuz siz?" diye öfkemi gizlemeden konuşmaya başladım. Yağmur altında kalmaktan omuzlarım üşümüş ve bedenim kaskatı kesilmişti. "Doğan bey benim daimi müşterim. Ayrıca bir vampir liderinin bana ne gibi bir teklifi olabilir?"

"Sana anlamayacağını söylemiştim. Bence bacaklarını ayırmalı ve öyle götürmeliyiz."

Lavinia'ya gözlerimi devirdim. Beni korkutmaya çalıştığının farkındaydım.

"Onun müşterin olduğunu bildiğimiz için onun adıyla aradık. Herhangi bir kurt saldırısı falan yok."

"O halde kliniğe gelip benimle direkt görüşebilirdiniz. Bu saçmalıklarda neyin nesi?"

"İnsanların içinde böyle bir teklifte bulunmak istemedik. Yani liderimiz istemedi. Bunun biraz gizli kalmasını istiyor. Hem eğlenceli olmasını da istedik. Eğlendik öyle değil mi?" Arthur konuşmasının sonunda gülmüş ellerini iki yana açarken Lavinia ve bana bakmıştı.

"Oradan eğleniyor gibi mi görünüyorum?"

"Bize kızma Neptün. Öylece kasaba merkezine gelip sana iş teklif edemezdik. Dikkat çekerdik.  Bizim yerimiz gölgeler. Bizim yerimiz karanlık. Seni evimize davet ediyoruz."

Derin bir of çektim. Bileğimdeki toka ile sırılsıklam olan saçlarımı rastgele topladım.   Karşımda beni merakla izleyen iki vampire karşı koyan elli kilo bir kızdan ibarettim. Bir diziye konu olacak an yaşıyorduk ve ne yazık ki bu bir dizi değildi.

Korkma Neptün! Sen hep cesurdun!

"Bana bakın. Buraya kadar boş yere gelmiş olmanın sinirini iliklerime kadar hissediyorum. Sizin vampir olmanızdan da gerçekten korkmuyorum. Biraz daha yağmur altında kalırsam sizin aksinize hasta olup yataklara düşeceğim. Siz vampirler bencil, hasta olmayan varlıklarsınız. Şimdi önümden çekilin." Derken ikisinin de gözlerine son kez bakıp aralarından geçtim.

Lavinia beni bir saniyede öldürebilecek güce sahipken kendini zorla tutuyordu ve bunun farkındaydım. Anlaşılan onlar için neden olduğunu bilmesem de kıymetliydim.  Aracımın koltuğuna yerleştiğimde kapıyı kapatmak için kola uzandım. "Arabadan sarımsak çıkartıp üstümüze atarsa şaşırma."  Lavinia Arthur'a dişlerinin arasında fısıldamıştı. Duymazlıktan geldim.

Arthur kapıyı sıkıca tutup kapatmama engel olurken hafifçe arabanın içine doğru eğildi. O çekik gözleri ile bana hayret eder gibi bir süre baktı.

"Sen bizim ne demek istediğimizi anlamadın sanırım. Liderimiz, bu bölgenin en önemli vampiri bir iş teklifi için seni görmek istiyor." Diye bastırdı. Sesi gerginleşmiş ve kalınlaşmıştı. Yüzü de öyle.

Yüzümü onun yüzüne yaklaştırmaktan çekinmedim. Tıpkı onun yaptığı gibi gözlerine baktım. "O halde Liderinizin kliniğime gelmesi gerekecek." Hafifçe omzuna dokunup onu sanki itebilirmişim gibi ittim. Arthur kararlılığımı anlamış olacak ki geri çekildi. "Şimdi. Ben evime gidiyorum. Size, karanlığınızda ve gölgenizde kolay gelsin. İyi saklanın."  Kapıyı çektim ve arabayı çalıştırdım.

İki hamlede dar yoldan döndüm. Onları yolun ortasında bırakırken yan bile bakmamıştım. Uzaklaşmaya başladığımda aynadan arkada yolda bekleyen yansımalarını görebiliyordum.  Kısa bir süre ilerleyip onlardan uzaklaştığımı anladığım noktada aracı durdurdum. 

Derin bir nefes verip yüzümü sıvazladım. Ellerim deli gibi titriyor, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Karşılarında güçlü durmaya çalışırken ne kadar korktuğumu tarif bile edemezdim. Sadece uzaktan gördüğüm vampirlerle az önce ıssız bir yolda, bizzat zıtlaşma içeren bir konuşma yapmıştım.

Siktir! Ben liderlerini az önce ayağıma çağırmıştım.

Kasabaya girdiğimde saat 01.24'ü gösteriyordu. Bir gece de yaşanabilecek tüm aksiyonları yaşamış ve çok yorulmuştum. Sabah önemli randevularım vardı ve benim geçinebilmek için çalışmam gerekiyordu. Sırılsıklamdım. Aracı kliniğin önüne iyice yaklaştırıp kaldırıma olabildiğince yakın park ettim.  Evim ve kliniğim yan yanaydı. Kliniğin üst katında küçük bir çatı katı odası vardı. Ancak orada eski arkadaşım Batı kalıyordu. Klinikte bana yardım ediyor her şeyi çekip çeviriyordu. Birlikte çalışıyorduk.

Bu kasabayı seviyordum. Bende güzel anıları olmasa da özüm buraya ait gibi hissederek üniversiteden sonra geri dönmüştüm. Beni büyüten amcam Gürkan'ın desteği ile bir klinik açmıştım. Ona hala borçluydum.

Yan koltuktaki çantamı alarak araçtan indim. Aynı anda kliniğin kapısı açıldı. Karşımda kollarını birbirine dolamış kaşları çatık bir halde beni bekleyen Alin vardı. Bir ayağını yere vurarak sinirini yatıştırmaya çalışıyor gibi görünüyordu. Onun yanında Batı dudaklarını birbirine bastırmış kollarını iki yana açarak çaresiz kaldığını bana anlatmaya çalışıyordu.

"Benim bir suçum yok. Sen gelene kadar buradan çıkmayacağını söyledi ve beni öldürmekle tehdit etti. Biliyorsun, Alin tehdit ettiyse yapar. En son yemeğime müshil ilacı kattığı günü hala unutamıyorum. Kaderimde kara bir lekedir."  Alin elinin ucu ila Batı'nın kafasına vurdu.

"Kes zevzekliği." Sonra bana döndü ve kaşları ile içeriyi işaret etti.

"Alin.." diye arkasından seslenmeme rağmen beni dinlemedi ve içeri girdi. Batı kapıda beni bekliyordu. Birkaç adımda yaklaşıp içeri girdim.

"Bu halin ne? Sırılsıklamsın. Hasta olacaksın."

Batıya bakışlarımı devirdim. "Alin müsaade ederse eve gidip üzerimi değiştireceğim. Bir duş alıp uyumam lazım. Yarın çok iş var." Ufak bir yalvarır ifade ile Batı'ya baktım.

"Hayır. Kesinlikle iptal etme şansımız yok. Önemli randevular ve para lazım Neptün! İstersen içeride Alin'in önüne yatayım beni kessin ama sen kaç kurtul, git dinlen. Öyle paraya ihtiyacımız var." Batı'nın beni bu kadar iyi tanıması bazen canımı sıkıyordu. Daha cümle kurmadan ne düşündüğümü anlamış sözleri ağzıma tıkmıştı.

Bir şey söylemeden yukarı çıktım. Batı'nın tek odalı evini bu gece işgal edecek gibi görünüyorduk. Odaya vardığımda içeride Alin'in yalnız olmadığını gördüm.

"Deha, sende mi buradaydın? Kurul toplanmış. Hadi cezamı kesin ve bu gece çabuk bitsin." Bıkkınlıkla karşılarında dikilmiştim. Deha'da aynı şekilde diğerleri gibi benim arkadaşımdı. Lise yıllarında oldukça yakındık. İkimizde üniversite için farklı şehirlere dağılınca aramıza mesafe girmişti. Aslında Deha olası bir vampir savaşına karşı gönüllü eğitim almak istemiş ve askeri okula gitmişti. Mezun olunca benim gibi geri dönerek kasabada bir spor salonu açmıştı. Askerlik onu biraz soğuklaştırmış hatta sanki duygularını ruhundan çekmişti. Şu an hazırda bekleyen, normal hayata uyum sağlamaya çalışan bir askerdi.  Zaman zaman onun gizli işler çevirdiğini düşünüyordum ama bunu ona yakıştıramadığım için sessiz kalmayı tercih ediyordum.

"Sırılsıklamsın Neptün! Ya başına bir şey gelseydi? Gerçekten bu saatte işe gitmene gerek var mı?"

"Geldi zaten." Diye kendi kendime fısıldarken işitmediklerinden emin olmaya çalıştım. Deha konuşmuyor beni sessizce izliyordu.  "Bir sorun olmadı, gittim ve geldim. Bu kadar büyütmeyin. Ben yirmi altı yaşındayım."

"Ben bir gece yarısı ormana gitsem, Alin otuzuna yaklaştı mı diyeceksin? Biz dostuz. Bu hep böyleydi. Ulaşamayınca senin için endişelendim." Alin cümlesinin sonuna doğru sesini yumuşatmıştı. "Sana çok kızgındım ama şu halini görünce içim acıdı. Bir daha geç saatte köylere gitmeyeceğine söz ver. Kurul dağılsın ve seni azad edelim."

"Evet, bence de edelim çünkü Neptün uyumalı. Sabah çok randevumuz var." Batı hızlıca konuşup ellerini birbirine çarptı. "Hadi millet! Herkes evine. Bu malikanenin sabah çok işi var hadi."

"Senin gözünü para bürüdü Batı! Kız ne halde, utanmıyor musun arkadaşını bu kadar yoğun çalıştırmaya?"

Batı ve Alin atışırken Deha sessiz kalmaya devam ediyor ve bana bakıyordu.  Yavaşça ayağa kalktı ve ikisinin arsından geçip karşımda durdu.  Alin o esnada Batı'nın kulağına yapışıp çekti. Batı çığlık atarken "Küpem kulağımı kopartacak." Diye bağırıyordu.

"Ya arkadaşımızın başına bir şey gelseydi! Onun gitmesine nasıl izin verirsin?" Alin Batı'nın kulağını çekerken kızmaya devam ediyordu.

"Gelmiş zaten." Diye sert sesi ile Deha araya girdi. Gözleri üzerimdeydi. Bana o kadar ciddi bakıyordu ki sanki arkadaşım değil düşmanım gibiydi. Göz bebekleri irileşmişti.

Arkadaki kargaşa durdu. İkisi birden bize baktı. "Ne diyorsun Deha?" Alin endişeliydi.

"Evet, Deha neden düşmanınmışım gibi bakıyorsun?"

"Sen benim düşmanım olabilir misin Neptün?"  Deha'nın sesimi duyması ile bakışları kendine geldi ve sesi yumuşadı. "Ama bize doğruyu söylemen gerekiyor. Biz arkadaşız."

"Neler oluyor Neptün?" Alin yanıma gelip kolumu tuttu. "Sen iyi misin neler oldu?"

"Bilmem." Dedim kaşlarımla Deha'yı işaret ederek. "Deha'ya soralım. Madem bu kadar keskin konuşuyor. Ne yaşamışım o anlatsın."

"Hop! Gerginliğe gerek yok gençler. Gördüğünüz gibi Neptün iyi. Biraz sakin mi olsak artık?" Batı yapıcı olmaya çalışsa da ortamda bir gerginlik hakimdi. Bu hava dağılacak gibi de değildi.

"Peki." Deha bastırarak konuştu. "Neptün, vampirlerle birlikteymiş." Yüzünü biraz bana yaklaştırdı ve omzumu kokladı. "Kokularını alabiliyorum. Üstelik bir kişi de değil, iki kişilermiş."

"Ne?" diye atladı Alin. Ben şaşkınlıkla Deha'nın yüzüne bakıyordum. Bunu nasıl anlayabilmişti?  Bana verdiği o ilk tepki de ki gözlerinin arkasında sanki başka bir adam vardı ve benim arkadaşım kaybolmuştu.  "Neptün, Deha'nın söyledikleri doğru mu? Sen vampirlerle mi karşılaştın?"

"Evet!" diye bağırdım daha fazla dayanamayarak. Arkadaşlarımın beni korumak isterken sınırlarını aşmaları hoş değildi. "Evet, yolda vampirlerle karşılaştım ve gördüğünüz gibi evime geri döndüm. Vampirler vardır ve tüm dünya bunu kabul etmiştir. Sizde artık kabul etseniz iyi olur. Çünkü beraber yaşamak zorundayız."

"Özür dilerim." Dedi Deha kendini toparlayarak. "Biraz haddimi aştım ama bilmediğin şeyler var. Sadece endişelendik."

"Çocuk değilim ben." Diye bastırdım. "Ne yapacağımı biliyorum. Ayrıca Batı'nın geçen yıl asıldığı vampir kızı unuttunuz galiba."

"Konu niye bana döndü ben onu anlamadım."

"O tatlı bir kızdı." Dedi Alin. "Okuduğum vampirlerden farklıydı."

"İnsanlarda tehlikeli, tatlı, sinsi ve kötü olabiliyorlar Alin. Korku hikayeleri okumayı bırak artık. Bu hayatı yaşıyoruz biz."

"Bir vampir ve bir insanın çift olmaları mümkün değil. Batı'nın her zamanki uçkuruna düşkünlüğü yüzündendi o. Kızın kendini elini tutmaya kalkarken bile parçalayacağını anlayınca topukladı zaten."

"Lütfen şu konu benden biraz dağılabilir mi? Çünkü kıza görüşmeyelim dediğimde beni bir vişne suyu gibi içmek istediğini söyleyişi aklıma geliyor. Ürküyorum. Lütfen." Batı'nın her zamanki zevzek ifadesi ile sonlanan cümlesi ortamın kasvetini biraz dağıtmıştı.

"Ben sırılsıklamım ve yorgunum. Eve gidip uyumak istiyorum."

"Seni geçireyim." Diyen Deha koluma girdi. Merdivenlerden birlikte indik. Klinikten birlikte çıktık ve yan binadaki iki katlı evimin önüne gelene kadar hiç konuşmadık. Yağmur yeniden serpiştirmeye başlamıştı.

"Sende ıslanma. Hadi evine git artık." Dedim fazla uzatmadan. Ona sormak istediğim birkaç soru olsa da şu an bunu anlamlandırabilecek halim yoktu.  Arkamı döndüm. Çantamda anahtarımı ararken Deha bir adım daha bana yaklaştı.

"Neptün.." Sesi pişman gibi çıkmıştı. "Az önce sana yüksek tepki verdim farkındayım. Sadece bilmeni istiyorum. Tatlı diye şirinleştirdiğiniz vampirler yok denilecek kadar az. Bunu söylemem ne kadar doğru olur bilmiyorum ama askeri birimlere uyarır nitelikte mesajlar geldi. Özellikle bizim bölgemizde, aşırı vampir gruplarının birbirleri ile çatıştığı ve anlaşmayı bozmak için örgütlendikleri yönünde. O yüzden bu kadar tepki verdim."

İç çektim. Anahtarımı çantamdan çıkardıktan sonra Deha'nın yüzüne yorgun bir şekilde baktım. "Deha, ben sadece normal bir hayat yaşamak istiyorum. Ne olacak, başıma ne gelecek diye korkarak yaşamak istemiyorum. Bırak ne olursa olsun. Olunca düşünelim. Eskisi gibi olalım istiyorum. Lütfen sende biraz eski haline bak. Bu kadar ciddiyet seni yormuyor mu? Eski halini özlemiyor musun?"

Deha'nın yüzünde üzgün bir ifade belirdi. Bakışlarını benden kaçırdı ve bir adım geri çekildi. İşaret parmağı ile alnını kaşıdı. "Her neyse, ben söylemek istedim. Daha fazla üşüme. İyi geceler." Diyerek uzaklaştı.

Arkasından birkaç saniye bakıp, eski arkadaşımı ne kadar özlediğimi düşündüm. Onun yüzündeki neşeyi özlemiştim. İç çektim ve evimden içeri girdim.  İki katlı bir binada oturuyordum. İçeride yer alan merdiven ile evler birbirine bağlıydı ancak ahşap bir kapı ile ayrılmıştı. Alt kat ev sahibine aitti. Henüz hiç görmediğim ev sahibine.   Evi bana bulan Alin'di. Alin kasabanın popüler emlakçısında çalışıyordu. İşinde de oldukça iyiydi.

Ona da ters davranmıştım. Sadece benim için endişeleniyordu. Küçüklüğümüzden beri benim için hep endişelenmişti. Yarın onun gönlünü alırsın diye düşündüm. Üzerimdeki ıslak kıyafetlerden kurtulup kendimi sıcak bir duşa attım.

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

187K 5.5K 26
"Her şey Fransa'ya taşınmam ile başladı."
27K 1.2K 16
Bir vampirin kucağına düştüm. Burada kalmam için her şeyi yapabilecek bir vampir... Bir gece ansızın duyulan o ses Kulağımı tırmaladığında, Ne olacağ...
130K 5.6K 26
Rüya bal rengi gözleri ve uzun kumral saçlarıyla su gibi bir kızdı. Bir kere gördünüz mü bir daha bakmak isticeğiniz etkileyici bir aurası vardı. İ...
Porno delisi Von Minjiwq

Vampirgeschichten

29.6K 137 12
bir gün telefonla uğraşırken bir mesaj gelir "selam bebeğim"...