GECENİN ATEŞİ

By EloraNora

1.2K 442 1.7K

Yaşadığı travmayı atlatmaya çalışan Hazen ve ona yardımcı olan insanların hikayesi. Sizi bekliyor... More

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6. BÖLÜM

4.BÖLÜM

182 62 404
By EloraNora

Bölümü pazartesi günü atmayı düşünüyordum ama yılbaşı olduğu için atmadım. Yoğun olabilirdiniz çünkü :)

İyi okumalar ♡
Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayalım..


Aslında insanı en çok acıtan şey;
hayal kırıklıkları değil.
Yaşanması mümkünken,
yaşayamadığı mutluluklardır...


Ölüm olmuş olmasaydı acaba ne olurdu?

Ailem ölmüş olmasaydı acaba ben nerde, nasıl olurdum?

Tek bir insanın ölümü onlarca insanın hayat neşesini koparabiliyor.

O öldü diye insanlar kahrolurken, cansız beden nasıl hissediyor?

Keşke her şeyin cevabı olsa.

Keşke babam, annem yanımda olsa.

Keşke onlar olmadan büyümüş olmasaydım...

"Ne düşünüyorsun?" dedi arabayı kullanırken Özgür.

Hastaneden taburcu olmuştum. Özgür tüm işlemleri tamamlamış beni de eve bırakmak istemişti.

Ona dönüp yanağımı araba koltuğuna yasladım.

Keskin yüz hatları vardı. Doktor eli deymiş gibi küçük kalkık burnu, hafif dolgulu dudakları.

"Ölüm olmuş olmasaydı acaba ne olurdu? Bunu düşünüyordum, " dedim sakin ve kısık sesimle.

Yüzünü bana dönüp birkaç saniye baktı ve tekrar önüne döndü.

Sesli nefes alıp verdi.
"Sanırım ölüm olmuş olmasaydı hiç bir şeyin sonu olmazdı," dedi.

Kaşlarımı çattım, cümlesinin devamını merak etmiştim.

"Her şeyin bir sonu vardır Hazen. Mutluluğun, hüzünün, acının ve hatta sevginin. Bunların sonu varken yaşamın sonu olmazsa diğerlerinin de sonu
olmamalıydı" dedi. Söyledikleri çok anlamlı ve doğruydu.

Arabının içine dolan telefon zil sesiyle gözüm Özgür'e çarptı.
Benim telefonum yanımda değildi.

Bir elini cebine götürüp telefonu çıkardı.
Arayan kişinin ismini okuduktan sonra gözlerini devirdi.

Telefonu açıp hoparlöre aldı.

"Efendim Doğukan?" dedi.
Kardeşi yada arkadaşı olmalıydı.

"Özgür nerdesin? Emrah ve kızlarla ocakbaşına geldik seni bekliyoruz," dedi arayan kişi.

Beni bıraktıktan sonra sanırım oraya gidecekti.

"Gelmiyorum Doğukan. Şuan başka işim var," dedi.

O başka iş ben miydim?

"Ne işin var be aga. Gel işte ne olacak? Biraz kafa dağıtırız, " dedi bir başka ses.

Buda enerjikti ama ismini yeni öğrendiğim Doğukan kadar değildi. Böyle enerji dolu insanların içinde Özgür nasıl yer edinmişti?
Özgür sakin ama bir o kadar da değil gibiydi. Özgür çok karmaşıktı..

Bana baktı.

"Tamam. Geliyorum yarım saatte," dedi.

Telefonu kapatıp tekrar cebine koydu.

"Et yemeyi sever misin?" severdim. Çok severdim de benim et sevip sevemem ne alakaydı şuan?

Dur! Beni de mi götürecekti?

"Bende mi geleceğim?! Özgür arkadaş arkadaş takılacaksınız bana gerek yok, " dedim, hızlı hızlı konuşarak.

"Bir şey olamaz Hazen. Hem sende biraz kafa dağıtmış olursun, olmaz mı? " olurdu.

Ama arkadaşlarıyla takılacaktı. Arkadaşları yabancı biri olmasından rahatsız olabilirlerdi.

"Ya Özgür, arkadaşların yabancı biri istemeyebilir. Rahatsız olabilirler, " dedim.

"Hazen benim arkadaşlarım öyle insanlar değiller. Sen rahat ol, onlar da aralarında yeni biri olmalarına sevinecekler, " bana bakıp göz kırptı. Ama..

Hazen git işte neyi zorluyorsun ya?!

Bu iç sesimde benden yana mı değil mi bir türlü anlayamıyordum.

Özgür'e bakıp önüme döndüm. Peki.

***

Mekan çok güzel görünüyordu dışarıdan. Ahşaptan yapılmıştı. Çok sâkin bir yerdi.

"İçeri geçelim mi? " diye sordu. Başımla onaylayıp mekana doğru yürüdük.

İçeri girdiğimizde Özgür etrafa bakındı. Bir masadan kumral, tatlı bir genç bize bakıp el salladı.

Özgür elini belime koyup yürümem için komut verdi. Bu temasa şaşırsamda belli etmedim.
Masadaki kişiler bana meraklı gözlerle bakıyordu. Biraz heycanlanmıştım.

Uzun zamandır yeni insanlar ve yeni şeyler yapmamıştım, farklı bir histi.

Masanın önüne geldiğimizde sarı saçlı, yeşil gözlü bir kız sorusunu hemen sordu.

"Özgür? Bu kim? " dedi. Bu mu? Pekii.

Kızın çok sinsi bir duruşu vardı.

"Bu değil Nevin, ismi Hazen, " ismini öğrendiğim Nevin tek kaşını kaldırıp beni biraz süzdü, bir şey yapmadan sırtını oturduğu yere yasladı.

Nevin'in karşısında oturan bir başka kız elini uzattı. Çok güzel ve samimi birine benziyordu.

Dur Hazen dur. Her yüzüne güleni kendin sanmayacaksın.

Bu iç ses neyin peşinde?!

"Gece ben. Memnun oldum Hazen. Çok tatlı birine benziyorsun, " dedi.

Özgür ağız içi mırıldandı ama duydum.

"Tabii ne demezsin, " dedi.

Gülümseyip Gece'nin elini tuttum.

Doğukan ve Gece'nin sevgilisi olan Emrah'la tanıştım. Emrah enerjik ve bir o kadar da sakindi. Doğukan'ı söylemeye gerek yoktu sanırım.

"Abi açsınızdır diye biz önden yaptırdık, aç mısınız? " dedi Doğukan.

Özgür, Gece ve Emrah'ın yanında oturuyordu, ben ise Doğukan ve Nevin'in yanında oturuyordum.

Özgür bana bakıp başıyla onayladı. Doğukan servisin başlaması hakkında bir şeyler yapıp geri geldi.

Elimi önümde birleştirmiş masum kızı oynuyordum..

"Ee Hazen nasılsın? Özgür ile nasıl tanıştın? Özgür ile diyorum, " diye alay etti Gece.

Ne cevap vereceğimi bilmiyordum, ne cevap verecektim?

"İyi iyi. Nasıl tanıştığımız pek sizi alakadar etmez, " dedi benim adıma Özgür.

Biraz kaba bir cevap olsada ona içten içe teşekkür ettim. Çünkü insanların benim hastalıklarımı öğrenmesine gerek yoktu. Özgür bunun farkındaydı.

Bir kaç garson salata tabaklarını ve ayran ve şalgam olan içecekleri özümüze bıraktıktan sonra geri gittiler.

(Arkadaşlar coca cola yada gazoz İsrail malı diye yazmadım. Bana yorumlarda coca cola ile içilir yazılmasını istemiyorum.kitap 2018'e göre yazılıyor olsada İsrail malı. :) )

Geleceğimi bilmedikleri için bana yapılmamıştı. Özgür bir tane daha servis yapmaları için haber vermişti.
Benim tabağım gelene kadar da bir şey yememişti.

İyi biri gibiydi. Ama nasıl duygusuz bakabiliyordu?

Garson tabağımı önüme koyduğunda Özgür çenesi ile yememi işaret etti.

Etimi ekmeğime koyup birazda salata ekledim.

Ah! Çok özlemişim bu hazzı, bu tadı!

Çocuklar sohbet edip eğleniyorlardı, yabancılık çekemem için beni de sohbete dahil etmeye çalışıyorlardı. Havamda olmadığım için kısa ve net cevaplar veriyordum.

Özgür ise... Özgür hiç, hiç bir şey yapmıyordu.

Sadece bana odaklanmış izliyordu. O sıra aklından neler geçtiğini çok merak etmiştim.

Yemeğimizi yedikten sonra kahve sipariş ettiler. İstemediğimi söylememe rağmen Özgür bey zorla içirmişti.

"Aa abi senin mekana gidelim akşam. Hazen de gelir, " dedi Doğukan.

Göz ucu ona baktığımda bu konudan pek hoşlanmadığını gördüm.
Kaşlarımı merakla çatıp Doğukan' a döndüm.

"Ne mekânı? " dedim. Özgür'ün mekânı olduğunu anlamıştım ama ne için kullanıyordu?

"Özgür'ün bir Cafe'si var. Gündüzleri cafe olarak kullanır akşamları da bar olarak. Bizde orada takılırız diye düşündüm, " dedi.

Öylemiymiş?

"Ben gelirim ama önce eve uğramam lazım" dedim. Üstümde dün giydiğim siyah crop ve siyah pantolon vardı.

Özgür'e döndüğümde kaşlarını kaldırmış imalı imalı bakıyordu. Buraya gelirken direten ben değilmişim gibi mekana gitmek için onaylamıştım.

Tatlı tatlı gülümseyip önüme döndüm.

"Harika, o zaman Özgür seni ev-" Doğukan'ın cümlesini tamamlamasına müsade etmeden Özgür konuştu.

"Ben bırakırım. Hazen zaten yan komşumuzmuş, " dedi.

Hadi canım!

Nevin'in yudumladığı kahve boğazına kaçtığı için öksürüyordu. Doğukan ise ışıl ışıl gözlerle bir bana bir Özgür'e bakıyordu.

"Tamam o zaman biz kalkalım, " dedim. Özgür kalkmak için hareketlendiğinde tamamen ayağa kalktım.

Arkadaşlarla buluşma saatini ayarladıktan sonra mekandan çıktık.
Şöför koltuğunun yanındaki koltuğa oturup kemerimi bağladım.

Özgür arabayı çalıştırıp park ettiği yerden çıktı. Sesizlik beni boğuyordu.
Müzik açsa mıydım?

"Müzik açabilir miyim? " dedim. Cebinden telefonu çıkarıp bana uzattı.

Elinden alıp ona baktım. Şifresi vardır.

"Şifre yok. Arabaya bağlayıp istediğini açabilirsin. Ha bu arada numaranı da girer misin? Lazım olur, " dedi. O konuşurken bende telefonu arabaya bağlamıştım.

Müzik listesine girdim. Benim gibi sözsüz seviyordu sanırım. Tüm liste sözsüz müzikti.

Listeden en sevdiğim müziğin uzun versiyonunu açtım. Evgeny Grinko, valse.

Grinko'nun da müziklerini seviyordum. Tabii babamın yerini alamazdı.

Babam mimardı, ama piyano çalmayı çok iyi biliyordu. Piyano çalmayı babasından öğrenmişti. Büyüklerin her yaptığını biz küçükken hep özenip yapmak isteriz. Babamda babasından isteyip öğrenmişti.

Hatta babam kendi müziğini bile yapmıştı. Sekiz yaşlarında tek dinlemek istediğim müziklerdendi.
Sadece onu istiyordum.
Babama hep derdim bende çalmayı öğreneceğim, çok iyi çalacağım diye. Ama artık çok korkuyordum. Babam ölmeden birkaç gün önce çalmıştı. Benim için..

Ağladığımı yüzümde hissetiğim yakıcı ama bir o kadar iyi hissettiren sıvıyla anladım.
Babamı her düşündüğümde her hissettiğimde göz yaşlarımı izinsiz akmaya başlardı.

Yanağımı sildim. Peçeteye ihtiyacım vardı, durmuyordu. Gözümden akan bu sıvı artık durmak istemiyordu.

"Özgür... " dedim. Sesim çok kısık çok yardıma muhtaç çıkmıştı.
Benim yardıma ihtiyacım var mıydı? Benim, herkesin yardıma ihtiyacı vardı.

Fiziksel olmasına gerek yoktu.

Mavi gözlerimi araba kullanan kişiye çevirdim. Bana bakıyordu.

Arabayı kenara park edip kemerini çıkardı ve tamamen bana döndü.

Sesiz ağlıyordum. Ağladığımı kimse duymasın diye hep sessiz ağlamaya çalışıyordum. Başarmıştım..

"Hazen? Ne oldu, bir sorun mu var?" dedi.

"Özgür.. Ben neden hüzün ve kederim? " dedim. Sesim çok kırgın çıkıyordu.

Özgür bir şey diyemedi.

"Ben neden ismimin kanıtıyım? Ben neden varım? " dedim göz yaşlarımın arasında.

Ben isminin anlamıydım. Ben Hazen, hüzün ve keder. Ben hüzün. Ben keder.
Ben ismimin kanıtı.

"Hazen bak sana ne oldu bilmiyorum. Neden böyle söylüyorsun onu da bilmiyorum ama bir bildiğim var. " dedi.

Başımı kaldırıp ona baktım. "Nedir?"

"Ağlamanın sana yakışmadığını." dedi.

Ağlamak bana yakışmıyor muydu?

Hayatının bir parçası insana nasıl yakışmazdı?

"Bilir misin? Serçeler göz yaşı dökerse ölür," dedi. Bilirdim, ama benimle alakası neydi?

"Sende göz yaşı dökünce canı yananlardansın. Ölmek için illa kendini asman, ilaç içmen, bir yerini kesmen gerekmez. Canın yanıyorsa, kırılıyorsan sen yavaş yavaş ölüyorsundur. Bu yüzden bir daha ağlama, " dedi.

Çok güzel söylemişti... Benim ağlayınca canım yanıyordu, serçeler ise ölüyordu.

"Ya Özgür benim canım yanıyor. Ama neden yanıyor, kesin bir şey yok." dedim.

"Hazen herşeyin kesinliği olmaz. Her şeyin bir kesinliği olsa muamma diye bir şey olmaz. Bende bir zamanlar her şeyde kesinlik isterdim, her yapacağım şeyin kesin olamasını isterdim. Ama bir şey her şeyin kesinliği olmadığının farkına varmamı sağladı. " dedi.

Burnumu çektim. Kızarmıştır şimdi burnum.
"Nedir farkına varmanı sağlayan şey? " dedim.

Dudağı yana doğru çekildi. İlk defa samimiyeti ile gülümsemişti.

"Belki daha sonra anlatırım. " dedi. Onu zorlamak istemiyordum.

Önüme döndüp bir şeyler anlatmaya çalışan ama anlaşılmayan göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim.

"Şey devam edelim. İyiyim ben, " dedim.

Gerçekten iyi miydim?

Acılarımla, özlemimle, hüznümle, kederimle, duygularım ile, kırgınlıklarım ile ben iyiydim.

Bir süre beni izledikten sonra önüne dönüp kemerini bağladı.
Arabayı çalıştırdı ve yolumuza devam ettik.

"Hazen, ne zaman istersen, nasıl bir halde olursan ol konuşmaya ihtiyaç duyduğun an ben buradayım. Beni tanımıyorsun ben de seni tanımıyorum ama ihtiyacımızı gidermek için tanıdık olmaya gerek yok." dedi.

Ben içimde yaşardım, dışıma dökmezdim.

Cevap vermedim. Ne diyebilirdim ki?

***

Özgür arabayı park etmek için otoparka gitmişti. Gitmem için beni bırakmıştı ama gitmek istememiştim.

Bir süre sonra göründüğünde dikleşip gelmesini bekledim.
Yanıma vardığında apartmana yürümeye başladık.

"Beni beklemeyeceğini düşünmüştüm. " dedi.

Alnımı büzüp ona döndüm.
"Neden böyle bir şey düşündün?" dedim. Omzunu silkip "Bilemem," dedi.

Gözlerimi devirip yürümeye devam ettim.
Apartmanın önüne geldiğimizde kapıyı açıp geçmemi bekledi. Gülümseyip önünden geçtim.

Merdivenlere yöneldik. Hemen arkamdaydı.

Arkamdan kıkırtı sesi gelmişti, bir şey yapmadım. Merdivenler biraz büyük olduğu için zorlanıyordum çıkarken.

Kıkırtılar attığında arkama dönüp baktım. Özgür gülüyordu.

"Ne oldu, neden gülüyorsun. " dedim. Kıkırtıları kahkahaya dönüştü.

"Merdivenler senin boyun için çok büyük! " dedi. Kahkaha atarak.

"Ha ha! Komik şey seni!" diyip önüme döndüm. Kıkırtı sesleri hâlâ geliyordu.

"Gülme! " kıkırtıları fazlalştığında bende güldüm.

Kısa olamam benim suçum değildi!

Dairemin olduğu kata geldiğimizde Özgür gülmeyi bırakmıştı. Ona döndüğümde kaşlarını çatmış dairemin olduğu yere bakıyordu.

Baktığı yere baktığımda kapının açık olduğunu gördüm.

Birileri açmış olabilir miydi?

Dairenin içine doğru yürüdüm. Hemen arkamdaydı.

Kapıyı biraz daha aralayıp koridorun içine göz gezdirdim.
Hırsız girmiş gibi görünmüyordu. Dün nasıl gördüysem şuan da öyle görüyordum.

Sanırım kriz geçirince açık bırakmıştım.

"Kapı neden açık? " dedi arkamdan.

Arkamı dönüp baktım. İçeriyi dikkatle izliyordu.

"Kriz geçirince kapının açık kalıyor oluşunu pek umursamam. " dedim dalga geçerek.

Göz devirip eve bakındı.

"Evin çok düzenli. Gelir gelmez bunu mu yaptın?" diye sordu.

"Değer görmek bunu gösterir. Kendim düzeltmedim, zaten bu kadar kısa sürede yapamazdım, " dedim.

Başını salladı.
Omuzlarını düşürüp dışarı çıktı. Ne olmuştu? Kaşlarımı çatıp söylediklerimi düşündüm.

'Değer görmek bunu gösterir'

Değer görmek? Yani ne olmuştu ki?

Yanlış bir şey mi söylemiştim?

"Özgür, " dedim kısık sesimle.

Başını çevirip baktı. Gözleri.. Aynıydı duygusuz bakıyordu.

"Teşekkür ederim ve... " başımı öne eğip fısıldadım. "Özür dilerim, " dedim. Suçumun ne olduğunu bilmiyor olsamada özür dilerdim.

Sebebini bilmiyor olsakta özür dilemek güzeldir... Önemlidir... Küçük bir umuda sebep olmak paha biçilmezdir.

Bir şey yapmadan dairemin hemen katşısındaki daireye girdi.

Yanaklarımı şişirip kapıyı kapattım.

Belkide kırılmamıştı, olabilir miydi?

Soruların cevabı kimdeydi? Biliyor mu birileri? Ben istiyorum, ben cevaplarımı istiyorum.

Yatak odama girip valizimi yatağın üstüne koydum. Kendimi çok kirili hissediyordum, duş için eşyalarımı alıp duşa girdim.

Yarım saat sıcak suyun altında bekledim. Saçlarımı yıkayıp çıktım, asılı olan bornozu giyip aynanın karşısına geçtim.

Çok fazla bakım eşyaları vardı. Kendime çok değer veriyordum. Yüzüme bir şey olsaydı çok ağlardım.

Her şeye ağlayışım yokmuş gibi.

Yüz kremimi sürüp çıktım. Yatağın üstünden çıkardığım gri eşofman takımını giydim.

Gri rengini çok seviyordum. Saçlarımı kurutmak için lavaboya girdim. Şaç kurutma makinasını alıp siyah uzun saçlarımı kuruttum.

Saçlarımı o günden beri, ailemin ölümünden beri kesmiyordum. Küçükken saçlarımı hep kısaltırdım. Annem şaçlarımı kesmemi hiç istemiyordu ama kendi isteklerim yüzünden onun isteklerini kenara atmıştım.

Annem öldükten sonra hiç kesmedim. Belki kesmiyorum diye gelirdi, belki mutlu olurdu. Böyle bir şeyin mümkün olmayacağını ise yetimhanede benim bu halimle dalga geçen kızlar söylemişti.

Kesmememin sebebini biliyorlardı ve bunu yüzüme vurmak için fırsat arıyorlardı. Yapmışlardı, acımı yüzüme vurup beni acıtmışlardı.

Saçlarımı tamamen kuruduğundan emin olduktan sonra yatak odama geçip hazırlanmaya başladım.

Valizimden siyah deri eteğimi ve beyaz gömleğimi çıkardım.

Önce üstümü çıkarıp beyaz gömleğimi giydim. Ardından altmı çıkarıp deri eteğimi giydim. Gömleği eteğin altına koyup boy aynasından kendime baktım.

Aynadaki yansımam sekiz yaşına girmek için heyecanlanan Hazen'i hatırlatıyordu. 9 Mayıs, 2007...

Benim büyümemi sağlayan, benim mahvolmamı sağlayan yıl ve gün...

Doğum günüm, on bir yıldır kutlamıyordum, kutlanmasına izin vermiyordum.

Ben kendimi cezalandırmaya çalışıyorum ve Nezahat anne bunun farkındaydı. Bunu yapmama müsade etmesede benim inadımı kıramamıştı.

Boy aynasının önünden çekilip makyaj aynasının önünde olan sandalyeye oturdum.
Nasıl makyaj yapabilirdim diye düşünmeye gerek yoktu. Her zaman yaptığım makyajımı yapacaktım.

Yüz kremimi sürdüm önce, kapatıcı yada fondötene ihtiyacım yoktu. Masanın üstündeki eyeliner aldım ve çizgimi çekmeye çalıştım. Gözlerim zaten badem şeklinde olduğu için daha hoş görünmüştü.

Aynadan eşit çekmiş miyim diye baktım ve gayet başarılıydım. Sade bir makyaj istiyordum. Zaten genel makyajım eyeliner ve ruj oluyordu.

Koyu kırmızı rujumu alıp alt dudağıma sürdüm. Fazla abartmak istemediğim için üst dudağıma sürmedim, dudağımdaki ruju üst dudağıma yaydım.
Glos sürüp masadan kalktım.

Tekrar boy aynasının önünde durdum. Kandime bakmak için bakıyordum, bir şeyi kontrol etmek için yada düzeltmek için değil hiç bir şey için bakıyordum.

Ayakabılıktan siyah topuklu bir ayakkabı aldım. Boyumu biraz olsada uzun göstermişti. Elbiselerin yanında çıkardığım siyah kısa çeketi de alıp giydim.

Kendime eğilip baktım. Çok hoş duruyordum. Kendime güzel diyemiyordum sanki birinin söylemesini bekliyordum. Yada.. Korkuyordum...

Masadan deniz kokusu parfümümü alıp gömleğimin kenarına sıktım.

Hazırdım, çantamı aldıktan sonra tabii.
Kenarda duran çantayı aldım ve içini yokladım eksik bir şey var mı yok mu diye. Tamamdı.
Yatağın kenarında duran telefonumu da alıp çantaya koydum. Aynadan kendime son kez baktıktan sonra hazır olduğumdan emin bir şekilde dışarı çıktım.

Şimdi ne yapmam lazımdı?
Kapsını çalmalı mıydım, yoksa gelmesini mi beklemeliydim?

Tam o sırada kapı açılma sesi geldi. Karşıma baktığımda duygusuz gözlerin sahibini gördüm.

Siyah kot pantolon ve siyah tişört giymişti. Boynunda zincir kolyeler vardı ama biri farklıydı. Birinin ucunda bir şey vardı. Karmaşık bir şekildi, beyaz ve siyah renkte idi ucu. Birbirini sarmış şekilde ama sarmamış gibiydide.

Ayakkabılarını giydikten sonra bana döndü. Önce beni süzdü sonra mavi harerlerime baktı.

"Çok hoş duruyorsun." dedi. Biliyorum, hoş durduğumu, bunu tek biliyorum.

Başımı eğip merdivenlere yürüdüm. Bu ayakkabılarla zor olsada merdivenlerden inebiliyordum.

Dış kapıyı açıp yine geçmemi bekledi. Tepki vermeden önünden geçip kaldırımın üstüne çıktım.

Hava yavaş yavaş kararıyordu.

"İstersen burada bekle bende arabayı alıp geleyim, " dedi arkamdan.

Onunla gitmek istiyordum. Başımı hayır der gibi sallayıp yanına geçtim. Konuşmak istemiyordum, beden dili ile hareketlerimle bir şeyler anlatmak istiyordum.

Özgür kaşlarını çatmış şekilde bana bakıyordu. Sinirlenmişe benzemiyordu, bir şeyler anlamaya çalışıyor gibiydi.

"Hazen, bir şey mi oldu? Tuhaf davranıyorsun, konuşmuyorsun da, " dedi.

Konuşmuyor olmam tuhaf mıydı?

Omzumu silktim. Oflayıp yürümeye başladı, hemen arkasındaydım.

Siyah arabasını çok seviyor gibiydi. Arabanın yanına geçip " kara kızım benim " diye sevmişti.

Arabaya binip benim binmemi bekledi. Hemen bindim.

Park ettiği yerden arabayı çıkardı ve her neresi ise olmamız gereken yere gitmek için sürdü.

Başımı cama yaslayıp yolu izledim. Gitmek için pek isteğim yoktu ama bir şey gitmem için diretiyordu.

Bu sefer müzik açmak istemiyordum. Sessiz oturmak da istemiyordum.
Çok kararsız biriydim. Bazen bir şeyin iki türünü isterdim, bazen de iki türün hiç bir şeyini istemiyordum.

Aslında biraz dengesiz de olabilirdim. Benim bir dengem yoktu.

Çantamdan telefonumu çıkartıp bir şeylerle uğraşmaya çalıştım. İnstegram da bir kaç mesaj gelmişti. Onları bakıp kısa cevaplar vererek boş verdim.

"Numaranı kaydetmeni söylemiştim. Cebimden telefonu al ve numaaranı kaydet. Bir şey olursa sana ulaşabileyim. " dedi.

Emir veriyor olşu sinirlerimi bozsada bir şey yapmadım. Üstümde büyük bir sakinlik, boş vermişlik vardı.

Uzanıp cebinden telefonu çıkardım. Şifresi yoktu zaten. Açıp rehbere girdim. Numaramı tuşladım ama ne diye kaydedeceğimi bilemedim.

"Ne diye kaydetmemi istersin?" dedim.
Biraz düşündükten sonra sırıttı.

"Hüsn. Hüsn diye kaydet, " dedi. Hüsn mü?

Oda ne demekti?

"Hüsn ne demek? " diye sordum. Beraber olduğumuzdan beri ikinci defa konuşmuştum.

Bana birkaç saniye bakıp önüne döndü. Yüzünde hâlâ sırıtma vardı.

"Zamanı geldiğinde öğrenirsin, öğrenmek için acele etme. " dedi.

Tamam. Üstelemek istemiyordum.

On dakika sonra etrafı ışıkla kaplı bir yere gelmiştik. Mekanın üst kısmında "ATEŞ" yazısı vardı. Yazıyı görünce beynimden vurulmuşa döndüm. Başım döndü, ayağımın altındaki zemini hissedemedim. Gözüm karardı, tam düşüyordum ki elim ve belimi tuttu.

"Hazen ne oldu? Kızım iyi misin?" diyordu.

Ateş, bu kelime, bu kavram benim canımı yakıyordu...

Elimi durması için kaldırdım.

"İyi... İyiyim, başım döndü sadece. " dedim.

"Bak iyi değilsen önce hastaneye gidelim, sonra eve, " dedi, her duyguyu barındıran sesiyle...

"Bak iyiyim. Başım döndü sadece," dedim.

Yürümeye çalıştım. Elimi tutup bana yardım etti. Kapıdan geçtiğimizde iri yarılı iki adam selamladı bizi. Özgür başıyla onaylayıp benimle ilgilendi.

Gece başlamıştı. Etraf kırmızı ve mavi renkte ışıklandırılmıştı. Çalan şarkı ile içerideki insanların yarısı dans ediyordu. Alan çok büyüktü.

Doğukan yanımıza gelip bizi karşıladı. Özgür'ün elimi tutan elini gördüğünde çok şaşırmışa benziyordu. Ama benim halimi görünce telaş etti.

"Hazen? İyi misin? Neyin ver, ne oldu sana?" diye sordu ard arda.

"Doğukan iyiyim. Sadece başım döndü, biraz otursam geçer, " dedim. Farklı insanların benim için telaş etmesi tuhaf gelmişti.

Özgür yürümem için yine yardım etti.

En arkalarnda bir yerde oturduk. Diğerleri de buradaydı. Oturduğumda omzumdaki tüm sorumluluklardan kurtulmuştum sanki.

"Dahada iyi misin?" diye sordu Özgür.
Başımla onaylayıp etrafı izledim.

O kelime bunların sorumlusuydu. Her şey o dört harflik kelime yüzünden olmuştu.

Etrafta çılgınlar gibi dans eden insanları izlemeye koyuldum.

Gece eğilip iyi olup olmadığımı sordu. Ona gerçekten iyi olduğumu söyledim.

"Bir şey içer misin Hazenciğim? " diye sordu Nevin. Çok sahte tepkileri vardı ve bunu belli etmekten çekinmiyordu.

"Bir şey içmek istemiyorum, teşekkürler, " dedim.

Onunla laf yarışına girmek için hiç havamda değildim.

"Ben lavaboya gidebilir miyim?" dedim.

"Tabii. Arka tarafta lavobo canım. " dedi Gece.

Ona gülümseyip ayağa kalktım. Dans edenlerin arasından geçip lavaboya girdim.

Aynadan kendime baktığımda mahvolmuş bir Hazen gördüm. Elimi ıslatıp boynuma sürdüm.

Böyle bir şey olacağını düşünmemiştim. Hiç bir şey olmadan sadece eğlenmeye bakacaktım. Travmam beni mahvediyordu.

Eğilip dudağımın kenarını sildim.
Çantamı omzuma takıp dışarı çıktım. Burası sakin bir yerdi. Biraz ilerledikten sonra biri beni belimden tutup duvara yasladı.

Ağzımı elleriyle kapamıştı.. Gözlerimi araladığımda sarhoş, Doğukan'ın yaşıtlarında biri vardı. Zar zor ayakta duruyordu.

Kalbim gümbür gümbür atmaya başladı. Çok korkuyordum, çocuğun bana ne yapacağı belli değildi ve burada kimse yoktu..

Çocuk eğilip boynumu kokladı, boşta kalan elini belime koyup okşayıp it gibi hırıltılar çıkardı. Leş gibi kokuyordu. Korkudan titriyordum.. Ağzımı kabadığı için bir şey yapamıyordum. Titreyen ellerimle onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım ama milim oynamadı.

Sağ gözümden bir göz yaşı akıp gitti.

"Çok güzel kokuyorsun kızım. Ne dersin bu geceni bana ayırsan, eğlensek? Çok güzel olmaz mı sencede? " dedi.

İğrençti. Başımı sağa sola salladım.

Ağzımı kapalı olsada bağırmaya çalıştım.

Bazen sessiz çığlıklarla yardım istemekte bir şeyleri değiştirebilirdi. Sessiz çığlıklarla kendimi cesaratlendirebilir, kimsenin beni duymasına gerek kalmadan bir şeyler yapabilirdim.

Onu tüm gücümle ittim. Geri sendelediği an titreye titreye yürüdüm.

Bir kaç saniye sonra yine beni belimden tutup durdurmaya çalıştı.

"İmdat! Yardım edin kimse yok mu!? " düşündüklerim ile yaptıklarım neden bir olmuyordu?

Bu müzikten dolayı beni kim duyacaktı bilmiyordum. Bi umut belki duyulur diye bağırdım..

"Sus! Ne bağırıyorsun? Tek bir gece, tek bir geçeni bana ayıracaksın! " dedi. Beni geri çekmeye çalışıyordu.

Hayır! Hayır Allah'ım ne olur bana yardım et..

"İMDAT! Yardım edin, kimse yok.. " belindeki el aniden çekildi. Tam düşecektim ki dengede kalmayı sağladım.

Arkamı döndüğümde Özgür'ün çocuğa yumruk attığını gördüm.

"Ne yapıyorsun lan sen!? Ne yaptığını sanıyorsun sen!? " çok sinirli görünüyordu.

Çocuğu yakasından tutup içeriye doğru sürükledi. Duvara yaslanıp nefes almaya çalıştım.

Az önce ben ne yaşamıştım? Aşağı kayıp kollarımı bacaklarıma doladım. Gözyaşlarım çok hızlı akıyordu..

Biz kız ve kadınların böyle canavarlardan korunmaya ihtiyacı vardı.
Bir çok kadın öldürülüyordu ama duyulmuyordu. Bizler tek kendimizi koruyabilirdik çünkü kimsenin bizleri koruyacağı yoktu...

Müzik durmuştu, hiç bir ses gelmiyordu. Elimi duvara koyup kalkmaya çalıştım. Biraz zor da olsa ayağa kalkıp içeriye doğru yürüdüm.

Salonun ortasında bir kalabalık vardı..
Ne ses vardı ne seda.

Ne olmuştu orada? Ayakta dahi duramıyordum, yanımda duran masaya yaslanıp bir kaç adım attım.

Kalabalığın arasından bir çümki duydum.

"Abi ölmüş, " dedi Emrah.

_______________________________________________

Eveet nasılsınız bakalım? Bende iyiyim teşekkürler.

Bölüm biraz geç geldi üzgünüm. Ama çok yoğun günler geçiriyordum.

Bölümü nasıl buldunuz?

Özgür'ün hayatı hakkında düşünceleriniz?

Hazen'in düşüncelerini/söylediklerini doğru buluyor musunuz?

Peki Özgür'ün tesellilerini nasıl buluyorsunuz?

Bu bölümde sevip/sevmediğiniz kısım?

Gelecek bölümde neler olacak sizce?

Hiç bir zaman yılbaşı kutlamadım kutlamaktan yana değilim ama umarım bu yıl size en hayırlısı ile gelir...

Engeller aşılabilir şeylerdir imkansız olmadıktan sonra. Hiç bir konuda erken pes etmeyin olur mu?
Hayat küçücük bir açığınızı arar bulduğunda ise kullanmaktan kaçınmaz. Her zaman güçlü olun olur mu?

Sizleri çok seviyorum.

♡♡

Continue Reading

You'll Also Like

111K 3.4K 32
Trabzonda geçen bir mahalle kurgusu Sevgi Aktepe ve Asaf Kanıt 28.04.2024 #gençkızedebiyatı 🥇 "Dertlerim çok benim." Dedi kaçamak bakışlarıyla. "Bi...
1.6M 52.4K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
140K 6K 23
~Yeşim Deniz ~ Kendisi hayatını yaşıyor sanarken daha gerçek hayattı ile bile tanışmaması gerçeği fakat hayatı olan adam Alaz Karadağ onu 7 yıldır ta...
350K 29.6K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...