NEFRETİN TOHUMLARI

By senaguleryuzz

55.4K 11.7K 25.3K

O gün, "Bir insan kaç kere ölür," demişti silahın namlusunu koluma sürterken. Geçmişi düşünürken acıyla gülüm... More

GİRİŞ "Geçmişin Ateşi"
1. BÖLÜM "Planbozan"
2. BÖLÜM "Kovalamaca Sonrası Tanışma"
3. BÖLÜM "Tehlikeli Sular"
4. BÖLÜM "Eksen ile Bir Gece"
5. BÖLÜM "Beklenmeyen Karşılaşma"
6. BÖLÜM "İsimsiz?"
7. BÖLÜM "Sırların İlk Perdesi"
8. BÖLÜM "Biraz Öfke, Biraz Plan"
9. BÖLÜM "Ölüm"
10. BÖLÜM "Savaşlar ve Şarkılar"
11. BÖLÜM "Güç"
12. BÖLÜM PART 1 "Bir Nefes Uzakta"
12. BÖLÜM PART 2 "Bir Nefes Uzakta"
14. BÖLÜM "Mecburi Tercihler"
15. BÖLÜM PART 1 "İtiraflar"
15. BÖLÜM PART 2 "İtiraflar"
16. BÖLÜM "Eksen'deki Cevaplar"
17. BÖLÜM "Hayatımın Ekseni"
18. BÖLÜM "Hayal Kırıklıkları"
19. BÖLÜM "Öfkeye Düşen Kan"
20. BÖLÜM "Bir Ömürden Daha Fazla"
21. BÖLÜM "İlk Temaslar"
22. BÖLÜM "Piyon'un Sahibi"
23. BÖLÜM "Kaçak Dövüş"
24. BÖLÜM "Nefretin Tohumları"
25. BÖLÜM "Kaybetme Korkusu"
26. BÖLÜM "Kasadaki Görüntüler"
27. BÖLÜM "Katil"
28. BÖLÜM "Aşkın Ölümü"
29. BÖLÜM "Araf"
30. BÖLÜM "Kenan Aysar"
31. BÖLÜM "Pişmanlık"
SEZON FİNALİ "Canavar"
DUYURU
LÜTFEN OKUYUN.
33. BÖLÜM "Vazgeçmek"
34. BÖLÜM "İntihar"
35. BÖLÜM "İntikam Yemini"
36. BÖLÜM "Aşık bir Adi"
37. BÖLÜM "İlk Karşılaşma"
38. BÖLÜM "Düşmek"

13. BÖLÜM "Kanlı Davet"

1.2K 302 844
By senaguleryuzz

Bölüm Şarkıları:
Berk Baysal- Yaralarını Ben Sarayım
Mor ve Ötesi- Deli

Bölüm Görsellerimizden biri.

İyi okumalar♡
~~~~

Fizikteki yer değiştirme kuralına göre; kişi ne kadar yol katederse etsin sonunda başladığı yere gelmiş olursa, hiç yol katetmemiş sayılırdı.

Yani amacı uğruna dayak yemiş, cam kırmış, onca yalan uydurmuş ben şu an hala başlangıç yerindeydim.

Öfkeyle yürürken attığım her adımda kendime lanet ediyordum. Biliyordum, daha hiçbir şey bitmemişti ve yeniden deneyecektim ama yine de kötü hissediyordum. Her ihtimali düşündüğümü zannetmiştim ama Eymen'in herhangi bir arkadaşının eve gelme ihtimalini düşünmemiştim işte, bu kişi bugün Eksen'di ama başka gün farklı birisi de olabilirdi. Bu durum Eksen'in suçu değil, benim ihtimal atlamamın bedeliydi.

Bugünü düşününce gülesim geldi. Planımı başaramamama sinirlenirken, yani aslında kendime sinirlenirken Eksen'e patlamıştım, öfkemi ona yöneltmiştim. İronik şekilde bu da psikolojideki yer değiştirme kuramıydı.

Fizikte olan yer değiştirme okuduğum bir buçuk yıllık lise süresince aklımda kalanlardandı, psikolojideki ise Araf'tan öğrendiğim bir bilgiydi. Düşününce Araf'ın psikolog olduğunu söylemesine inandığım için kendime kızamıyordum çünkü bana çoğu an gerçek bir psikolog gibi davranmış, hatta ayak üstü psikoloji öğretmişti.

Evin anahtarını çevirip ağrı ile anlık tökezleyerek eve girdiğimde etrafa baktım, o an banyoya girecek Araf'ın gözleriyle kesiştik.

Sitenin spor salonundan gelmiş olmalıydı. Halter yaka siyah bir atlet ile gri bir şortla duruyordu ve boynundan terler akıyordu. Ben konuşmaya başlayacakken yüzündeki endişeli bakış ile durumun farkındalığına ulaştım.

Gözümün altı mordu, yüzümde bantlar vardı, dudağım patlaktı ve giysilerim savaştan çıkmış gibiydi.

Yüzümü şaşkınlıkla inceleyen Araf birkaç saniye içerisinde yanıma geldiğinde şok içinde yüzümü avuçlarının arasına aldı. "Eymen seni dövdü mü?"

"O biraz yürek ister," deyip gülümsemeye çalıştığımda aklıma Eksen geldi. Eymen olmasa o da mı böyle alacaktı yüzümü ellerinin arasına?

Araf "Kızım duymuyor musun bir şey diyorum," dediğinde daldığımı fark ettim.

"Noldu diyorum noldu, anlatsana."

Ellerini gözümün altında gezdirdi. "Kim yaptıysa orospu çocuğunun tekiymiş." Giysilerime baktı. "Bir de giysilerini parçalamış haysiyetsiz piç."

Öksürdüm. "Öyle demeyelim de şimdi."

Kaşları kalktı. "Nasıl diyelim, ellerine sağlık mı diyelim?"

"Yani amacıma ulaşsaydım denebilirdi."

Araf elini yüzümden çekerken anlamayarak yüzüme baktı. O konuşmaya başlamadan derin bir nefes alıp söze başladım.

"Şimdi önce biliyorsun Itır'la konsere gittik, ordan da şarkı söylediği mekana. Biliyor musun meğer," duraksadım. "Gerçi net biliyorsundur, Eksen elektro gitar çalıyormuş. Bunlar Itır'la konser verdiler sonra Itır bi mental çöküş yaşadı o ara hepimiz içmeye başladık, Eksen hariç. Sonra bu mal Eymen beni taciz etmeye başladı." Konuşacaktı ki sus işareti yapıp devam ettim. "Bırak diyorum bırakmıyor, o an Eksen gelip Eymen'e yumruk atmasın mı!"

Araf şoka girer sanıyordum ama hiçbir tepki vermedi, anlık bir düşüş yaşayıp devam ettim. "Sonra Eksen beni aldı evine götürdü. Neyse sabah oldu, ben sana söylemediğim o gizli planımı gerçekleştirmek için gittim Aysar Yalı'sının hizmetçisinin evini taşladım. O cam yaptırmakla uğraştı, ben de tuttuğum camcıya kendimi dövdürdüm."

"Sana inanamıyorum." Araf'ın kaşları çatılmıştı. "Ne olursa olsun kendine bunu nasıl yaptın şu haline baksana!" Hızlı şekilde mutfağa doğru ilerledi, ne yapacağını beklerken elinde buz ile geri geldi. "Geç salona, buz tutalım da şişliği azalsın."

"Zaten azalması gerek yoksa davette etkileyici görünemem."

Araf elini alnına vurdu. "Şimdi bir de ben dövdürteceğim kendimi o adama. Ne daveti o nereden çıktı? Hem ayrıca plan diyordun o noldu?"

Öfkeyle nefesimi verdim. "Issız adam gibi takılır telefona hiç bakmazsan böyle olur. Sana attığım mesajı görmedin mi?"

"Hayır," dedi gözlerini kısarken. "Valla görmedim."

İkinci kez derin bir nefes aldım "Bak Eymen'i arayıp beni dövdüler gece boyu dışarıda baygındım dedim," lafımı kesti.

"Halbuki tüm gece Eksen'in evindeydin," dedi tıslarcasına.

"Konu bu mu şu an," deyip devam ettim. "Eve girdim tam Eymen'in suyuna uyku ilacı atacağım, bil bakalım noldu?"

Düşünür gibi yaptı. "Kenan Aysar mı geldi?"

"Yuh," dedim bağırarak. "Aynen Kenan Aysar beni evinde gördü ve ben hala hayattayım." Cıkladım. "Senin gibi bir çakma psikoloğa hiç yakıştıramadım."

O da bana cıkladı. "Çakma mı? Cık, cık. Sana hiç yakıştıramadım."

İkimiz de gülerken dudağımın kenarı acıdı, Araf yüzünü ekşiterek yarama bakarken ekledi. "Ee söylesene kim geldi?"

"Eksen."

"Bu da yırtık dondan çıkar gibi her yerden çıkıyor," dediğinde gözlerim açıldı, "Tamam sustum," dedi yanaklarını ısırarak. "Ee, devam et."

"İşte ben sonra tam kasaya ulaşacağım Eksen'le evde denk geldik, kısacası ben planı uygulayamadım."

"Bayağı da kısa oldu," dediğinde omzuna vurdum, bunun üstüne kafasını yüzüme eğip dağınık sarı kahverengi karışımı saçlarını yüzüme salladı."

"Çekilsene öküz," deyip iki elimle kafasını ittim, kahkaha attı. Yüzümü ekşittim. "Bu saçların yine uzamış, gece uykunda hepsini keseceğim."

Saçlarını karıştırdı. "Sen yokken telefonundan Eymen'e iğrenç aşk şiirleri yazarsam görürsün."

Gülümsedim. Konu Eksen olmadıkça bana karşı hep iyi yürekliydi aslında. Onun için tabi asla bir Sedef olamazdım ama yanında çocuklaşabildiği tek kişi olduğuma emindim.

Araf koltuktan ayağa kalktı ve "Sen üstünü başını değiş, ben de terim üstümde kurumadan duş alayım," dedi.

Kolundaki saati çıkartıp koltuğun kol kısmına koyduğunda saatinin yeni olduğunu fark ettim, üstelik pahalı duruyordu. O tam kapıdan çıkacakken dayanamayıp sordum. "Bu paranın kaynağı nereden geliyor acaba?"

Yutkunurken yanaklarını şişirdi. "Bundan sonra yalan yok. Pokeri fazla iyi oynuyorum diyelim." Ve odadan çıktı.

Şok içinde olduğum yerde kalakaldım. Ne demek istemişti yani, kumar mı oynuyordu Araf? Gözüme tuttuğum buzu masanın üstüne bırakıp durumu düşündüm. Yaptığı yanlıştı ama en azından insanları zehirlemiyor, keriz kazıklıyordu.

Birkaç saat içerisinde kendimi görüntü olarak biraz daha toparladım, Araf'tan sonra ben de duşa girdim. Hava kararırken Araf yanıma geldi ve elindeki portakal suyunu bana uzattı.

"Senin için taze sıktım, yaraların iyileşsin diye."

"Sen bir tanesin," deyip portakal suyunu içmeye başladım. O ise bir şey hatırlamış gibi duraksayıp konuşmaya başladı. "Sen az önce davet falan diyordun, o ne iş anlatsana."

"Aha," dedim dedikoduyu en seven halimle. "İnanamazsın, Eymen de meğer uyuşturucu işindeymiş!"

"Nasıl," dedi Araf şaşkınlıkla. "Bu olamaz ki," Duraksadı. "Yani Eymen'in de bu işte olduğuna dair bir iz hiç bulamamıştık."

"Zaten bu işe tam girememiş anladığım kadarıyla. Kenan'ın gözüne girebilmek için bir davet düzenleyip davette Rus bir adamla görüşecekmiş."

"Oha," dedi şok içinde. "Playboy Eymen'e bak sen, yüzünün pudrasıyla uyuşturucu mu şataçakmış o?"

Dalga geçmek için yaptığı çocuk sesiyle kendimi tutamayıp kahkaha attım, sonra ekledim. "Ve sanırım Eksen de bu konulara hakim."

Kaşları çatıldı. "Sana bunu düşündürten ne?"

"Eymen 'bu sefer Eksen'in haberi olmayacak ben halledeceğim' falan diyordu, ama sen merak etme ben her şeyi çözeceğim. Davete kendimi de Eksen'i de davet ettirdim."

"Oyy," dedi Araf sevgiyle ve yanağımı sıktı. "Zehirsin kızım sen, seni kimin yetiştirdiği belli," dedi kendine pay çıkartarak.

"Canım bu zehir hep vücudumdaydı, sen sadece yayılmasına katkı sağladın," deyip güldüm.

"Ooo," deyip omzuma vurdu, birkaç saniyelik sessizlikten sonra ekledi. "Sen benim canımsın yaralı panter, biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum ama," duraksadım. Kaşlarını kaldırarak yüzüme baktığında devam ettim. "Son zamanlarda öyle değilmiş gibi davranmaya başladın. Bak konusunu açmak istemiyorum ama Eksen ile yaşadığın durum sana zarar veriyor, bence bu içsel savaşına son vermelisin."

Beklediğimin aksine yükselmeden, sakin bir ses tonu ile cümlesine başladı. "Son verilebilecek bir durum değil bu. Benim sevdiğim kadın öldü, onu toprağa verdim farkındasın değil mi? Sen de anneni babanı toprağa verdin Süveyda, nasıl böyle rahat konuşabiliyorsun? Sen Kenan'a karşı planlarından vazgeçebilir miydin?"

Kaşlarım çatıldı. "Aynı şey değil. Kenan kendi ağzıyla söyledi ben yaptırdım diye ama Eksen'de böyle bir durum yok." Kısa bir an duraksadım ve Eksen'in uçurumda bana söylediği şeyi hatırladım.

"Sen inandın ama kardeşim dediğin insan inanmadı. Polis bile inandı ama o inanmadı. Bilerek yaptığımı, başka mevzuları Sedef'e yansıttığımı, intikam almak istediğimi düşündü."

Temkinli şekilde söze başladım. "Sizin aranızda Sedef dışında da bir olay oldu değil mi?"

Gözlerini kaçırdı. "Konuşmayalım bunları, lütfen."

"Peki tamam," deyip duruşumu dikleştirdim. "Ama Sedef dışında hiçbir şey bilmiyorum senin hakkında, bari bugün biraz senden konuşalım."

Güldü. "Tamam patlat bi soru."

İçtiğim portakal suyu bitince masaya bırakıp en merak ettiğim soruyu sordum. "Ailen nerede?"

Bu soruyu beklemiyor olacak ki gerildi, kollarını göğsünde bağdaş yaparken kasları belirginleşti. "Uzaktalar."

"Vefat mı ettiler?"

"Hayır, benden uzaktalar." Benden kelimesini bastırarak söylemişti.

Bu konuyu irdelemek istemedim. "Peki hiç arkadaşın var mı?"

"Sen varsın ya."

Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Her yerde çevren var, şaşırdım böyle demene."

Güldü. "O çevre dediklerin işlerini hallettikçe yüzüne gülerler. Bir de sana bak, eve dayak yemiş halde geldin ama hala gülebiliyorsun."

"Bu kadar şımartma yeter," deyip sorularıma devam etmek istedim. "Peki şey,"

Lafımı kesti. "Bu kadar soru da yeter," deyip ayağa kalktı. "Bu akşam bazı işlerim var, gece geç saatte dönerim. Sen de davet yerini öğrenince bana atmayı da unutma, ters bir durum olsa yanına gelirim."

"Tamam," dedim ve Araf evden çıktı.

**

+Tarih, 17 Temmuz. Gidilecek yer, Rostar Seyirlik Terası arkasındaki büyük organizasyon alanı. Davet başlama saati: 15:00.

-Tarih yazmasan bugün olduğunu bilmeyecektim sanki, delisin

Araf'la mesajlaştıktan sonra baş ağrım için majezik aldım. Her zaman ağrıyan başım geceden beri daha da beter ağrıyordu, davette de böyle olmaması için içimden dua ettim.

Ardından saate baktım, 13:50 idi. Daveti Eymen düzenlediği için fazlasıyla yoğundu, dolayısıyla oraya kendim gidecektim. Aynanın önüne geçtiğimde görüntüme baktım. Belden oturtmalı, siyah şık mini bir elbise giymiştim ve elbiseyle takım olan siyah bir eldiven takmıştım.

Boynuma bir aksesuar eklemedim, annemden yadigar kolyem fazlasıyla yetiyordu. Kulağıma sallanan cam rengi kristal bir küpe taktım ve bağı bileği saran ince topuklu cam rengi bir ayakkabı giydim. Saçımı tepeden sıkı bir topuz yaparken önden iki bukleyi serbest bıraktım, gül kurusu bir ruj sürdüm. Morluklar belli olmasin diye de fondötenle kapatttım. Bence, Eymen'in bu koşuşturmasında dahi aklını alabilecek görüntüdeydim.

Kapının önündeki çantamı elime alıp içine göz attım.

Çantamın içinde, ses kayıt ve dinleme cihazı vardı. Bu cihaz, hem uzaktan konuşmaları dinlememi sağlayacak hem de konuşmaları kaydedecekti.

Bu cihazın böcek tarafını fark ettirmeden Eymen'e takacaktım ve Eymen ile o Rus adamın konuşmalarını dinleyecektim. Kesin olan bir şey vardı ki ikisi uyuşturucudan konuşacaktı, elime direkt hapislik koz verirler miydi bilmiyordum ama polislerin ilgisini çekebilecek durumlar bulacağım kesindi.

Cihaza gece kapımın çalması ile ulaşmıştım, Araf cihazı ayarlamıştı ve biri aracılığıyla eve getirmişti.

Evden çıktığımda taksiye bindim ve uzun bir yolculuğun ardından adrese vardım.

Girişte bekleyen iki görevli vardı, ellerinde kağıt tutuyorlardı. Kendimden emin adımlarla karşılarına geçtim. "Süveyda Arslan."

Listeye göz gezdirmeye başladılar, o sırada yanımda bir gölge belirdi. Yanımdaki adam görevlilerden birine dönüp "Leonardo Costar," dedi aksanlı bir sesle.

Beni içeriye almalarını beklerken, gözüm yanımda bekleyen adama kaydı. Ve gördüğüm çehre, şaşkınlıktan gözlerimi faltaşı gibi açmama sebep oldu. "Sen?" dedim kendime fısıldarmış gibi.

Adamın gözleri de bana kaydı, benden daha az bir şaşkınlıkla ama daha çok gülümsemeyle baktı yüzüme.

Bu adam, Ali'ydi. Yani çakma Ali. Eymen ile hastaneye gittiğimiz gün kaza geçiren arkadaşım dediğim adamdı.

Bunun burada ne işi vardı; Dünya mı çok küçüktü, ben Aysarların etrafındaki herkesi mıknatıs gibi çekiyor muydum, yoksa başka bir şey mi?

Adamlar ikimizin adını aynı anda bulmuş olacak ki "Süveyda Hanım ve Leonardo Bey, geçebilirsiniz," dediler.

Sessizlik içinde kapıdan içeri girdiğimizde gözüm Eymen'i veya tanıdık birini aradı, ama kimseyi göremedim.

Yanımda yürüyen adama baktığımdaysa gülümseyerek yüzüme baktığını fark ettim.

Çakma Ali Leonardo hastanedeki halinden çok daha farklıydı. Üzerinde lacivert bir gömlek ve siyah dar bir yelek, altına da siyah jilet gibi bir pantolon vardı. Kahverengi saçları arkaya doğru özenle taranmıştı ve kulağında o gün olmayan bir küpe vardı, gümüş bir küpe.

Yürümeyi bıraktı, "Demek sen de buradasın," dedi düzgün türkçesiyle.

Ben de bıraktım karşısına geçtim. "Senin ne işin var burada," dedim gerginlikle. Hem Eymen'e hastanedeki durumu anlatmasından korkuyordum, hem de bu fazla büyük tesadüften rahatsızlık duymuştum.

"Davetliyim," dedi ellerini göğsünde bağlarken.

Zoraki şekilde gülümsedim. "Ben pek öyle sanmıyorum," dediğimde kaşlarını kaldırarak yüzüme baktı, sözüme devam ettim. "Adının diyorum, Leonardo olma ihtimali yüzde 1 falan. Şu an aksanlı da konuşmuyorsun, adamları Leonardo olduğuna inandırmaya çalıştın resmen."

Yüzünde daha da büyük bir gülümseme oluştu. "Yani bir davetlinin yerine geçtiğimi düşünüyorsun, öyle mi?"

Başımı yukarı aşağı salladım. "Tam üstüne bastın, çakma Leonardo." Veya çakma Ali.

Adam sesli şekilde gülecekken elini ağzıyla kapattı, gözü davetlilere kaydıktan sonra geri bana baktı.

"Zeki kadınsın, Süveyda." Ve elini uzattı. "Ben Tan, Tan Korkmazer."

Tan Korkmazer diye birine Eymen'in çevresinde hiç rastlamamıştım.

"Ciddi ciddi Leonardo denen adamın yerine geçtiğini itiraf etmiş oldun, neden bunu bana söyledin?" Dışarıdan bakanlar gerginliğimi anlamasın diye etrafa sahte gülücükler attıktan sonra delici bakışlarla Tan'a döndüm. "Bilmiyorsan söyleyeyim, ben davet sahibinin sevgilisiyim."

Havaya bakarken ıslık çalıp bana geri baktı. "Ben her şeyi çok iyi biliyorum. Ve sana söyledim çünkü sana güveniyorum, birbirimizin yalanlarını ele vermeyeceğimize inanıyorum."

Ayak üstü tehdit etmişti resmen. Neyse, işime engel teşkil etmediği müddetçe ne yapacaksa yapabilirdi. "İyi günler," deyip birkaç adım attığımdaysa adam kolumu tuttu.

"Gitme. İki kere buna izin verdim, bir daha veremem."

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Ne diyorsun alkollü falan mısın?" Kolumu silkeleyip çektim. Eymen bizi fark etmesin diye dua ediyordum.

"Hastanede konuşmama fırsat bile vermeden gittin."

Kafam karışmıştı. "Hadi biri o olsun, ikinci dediğin ne?"

Yoğun bir tedirginlikle etrafa bakarken gözlerim ilerideki Eymen'i buldu. O da bana baktığında gülümsedi ve yanımıza yürümeye başladı.

Tan ise gereksiz şekilde gülümsedi. "Davet uzun, daha uygun bir anda konuşuruz," deyip yanımdan uzaklaştı.

Bu da neydi şimdi?

Eymen yanıma ulaştığında elini belime yaslayarak kendine çekti ve yanağıma öpücük kondurdu. "Konuştuğun adam kimdi sevgilim?"

Ağzını yokladım. "Sen tanımıyor musun yani?"

"Hayır ama," gömleğinin yakasını düzeltti, gözüm yakasında takılı kaldı. Birazdan yakasının içi, dinleme cihazının yuvası olacaktı. "Ben zaten buradaki fazlaca kişiyi tanımıyorum. Yani Itır ile beraber organize ettik bu organizasyonu, babamın şirket arkadaşları geneli," diye devam etti.

Yalancı. Bir de hiç yüzü kızarmadan şirket arkadaşları diyordu. Kendimi tutup sinirimi ona yansıtmamaya karar verdim ve o büyük egosunu yükselterek sözde sevgililiğimizin gereklerini yerine getirmek istedim.

"Aşkım, ne kadar yakışıklı olmuşsun! Hiç yanından ayrılmayayım da kızlar kapmasın seni," deyip yalandan gülerek koluna girdim.

"Ben de isterdim davetin en güzel kadınıyla her an birlikte olmayı ama," kolumdan uzaklaştı. "Malesef bugün benim için fazla yoğun aşkım," dedi. Sonra da beni biraz ilerletip bir masa gösterdi, oraya çantaymışım gibi bırakıp gitti.

Yalnız geçirdiğim on dakika içerisinde radar gibi Eymen'i izledim. Sürekli farklı adamların yanına gidiyor, güler yüzle konuşup yanlarından ayrılıyordu. Bakışlarında sabit bir gerginlik vardı ama hiç kimseye bir diğerinden fazla bir tedirginlikle bakmamıştı. Davet zaten daha yeni başlamıştı, anlaşılan adamımız Anton henüz daha gelmemişti.

Masama bırakılan kokteyl ve aperatif tatlılara göz gezdirdim. Eymen davetlilere hoşgeldiniz diyordu, Itır'ı da Eksen'i de henüz görmemiştim. Umarım Eksen gelmemezlik yapıp Eymen'in ekmeğine yağ sürmemiştir.

Sıkkınlıkla bardaktaki suyu elime aldığımda bir yandan kapıya baktım, gördüğüm manzara karşısında su boğazıma kaçtı ve öksürmeye başladım.

Eksen gelmişti, üstelik takım elbiseyle.

(Bölüm Görselimiz, Eksen.)

Su boğazımda öyle bir kalmıştı ki öksürük krizine girmiştim, Eksen'e şok içinde bakan bakışlarımı bile çeviremeden öksürmeye devam ettim. Birkaç insan bana bakmıştı, hatta Eksen ile de gözgöze geldik ve halime güldü, kendini tutmaya çalıştı ama tutamamıştı.

O güzel dudakları yukarıya doğru kıvrılmıştı işte.

Öksürük geçmezken ve düşüncelerim almış başını gitmişken fazlasıyla sinirlendim, Eksen keyif almış şekilde yanıma ulaştığında "Gökyüzüne bak," dedi gülerek. "Uçak geçiyor."

Öksürük arasında ölümcül bakışlar atmayı ihmal etmedim. Onu gördüğüm için böyle olduğumu anlamış mıydı acaba? Bir hışımla elimle boğazıma vurdum, bu hareket genelde öksürüğümü durdururdu.

Tahmin ettiğim gibi öksürüğüm kesildiğinde Eksen şok içinde yüzüme baktı. "Boğazına yumruk mu attın sen?" Gözlerini kıstı, "Dünkü dayağı da kendi kendine atmadın dimi," deyip dalga geçti.

Aslında biraz öyle olmuştu.

"Aynen boş zamanlarımda kendimi dövüyorum Eksenciğim, deliyim ben."

Dudaklarını ısırarak gülümsedi. "Eksenciğin çıkışta seninle öyle şeyler konuşacak ki delirmene ramak kalacak Süveydacığım."

Fesat anlıyordum. Aklımdan binbir şey geçerken kıpkırmızı olmuştum, ne hakkında konuşacağı üzerine hiç düşünmediğimi şu an fark ettim. Acaba ne diyecekti, Eymen ile ilgili bir şey mi?

Yüzümü izlerken "Şaka bir yana yüzün nasıl oldu, acı var mı," dedi.

"Biraz," deyip ellerimle oynamaya başladım. Bir süre susmamızın ardından "Takım giymişsin," dedim ama sesim içime kaçmış gibi çıktı. Başımı kuma gömesim geldi.

Gözü ayaklarımdan saç tepeme kadar her yerimde gezdi. "Sen de elbise giymişsin, yani bir kez daha giymiştin ama, şey yani," Saçlarını karıştırdı. "Yakışmış işte." Gözlerini kaçırdı.

Eksen utanmış mıydı, yoksa bana mı öyle gelmişti? Gülümseyerek iyice dağıttığı saçlarına baktım. "Takım elbise tamam ama saçlar yine aynı."

"Senin saçlar değil ama. Bence toplaman güzel olmuş, gündüz yüzün ortaya çıkmış."

"Gündüz yüzüm mü?"

Eli ensesine gitti. "Yani gündüz gibi ya yüzün, ondan dedim." Gözlerim kocaman açıldığında "Öyle ışık saçıyor anlamında dedim," Gittikçe batıyormuş gibi geldi ama fazlasıyla tatlıydı. Gülmemi tuttuğumda bunu fark etti, yapmacık şekilde öksürdü. "Ben bir Itır'a bakayım." Ve yanımdan kaçar gibi gitti.

Tatlı çocuktu. Serseriydi falan ama komikti de, tatlıydı. Yakışıklıydı bir yandan da. Düşüncelerimin ortasında kaşlarım çatıldı, kendime tokat atasım geldi. Saçma şekilde hayatımın en ve tek önemli görevinde gelmiş hala Eksen'i düşünüyordum.

Buraya bunun için gelmemiştim sonuçta. Sıkkınlıkla etrafıma bakındım, gözlerim en uzak masada duran Tan'a çarptı. Gözlerini dikmiş hale bana bakıyordu. Rahatsız olarak 'Noluyor,' dercesine başımı salladığımda keskin bakışlarına büyük bir gülüş eklendi, bana bakarak gülümsedi. Ardından ise başını çevirdi.

Bu adam ne ayak anlamamıştım davet içerisinde konuşacağız demişti, yakında bu işin de kokusu çıkardı.

Anton denen adam gelmiş mi diye kapıya yeniden baktım, gelen giden yoktu. Yine de birkaç dakikaya geleceğini düşündüm.

Eymen'e dinleme cihazını takmak için şu an tam sırasıydı.

Eymen full siyah giyinmiş garip görünen iki genç kadının yanındaydı. Yanlarına geldiğimde beni onlara tanıttı, kadınlar samimiyetsiz şekilde gülümsedi. Yanlarından ayrıldığımızdaysa Eymen'in elini tuttum, "Seni özledim," diye fısıldadım.

Gülümsedi. "Hmm, ne manada bir özlem bu?"

Cilveleşiyormuş gibi önümdeki saç tutamıyla oynadım. "İşte başbaşa olup hasret gidermek gibi." Amacım kimsenin olmadığı bir yerde cihazı takmaktı, aksi takdirde herhangi birisi yaptığımı fark edebilirdi.

Duyduğu şey üzerine Eymen'in gözleri parladı, kulağıma eğilip "Sonunda sevgilime beklediğim arzular gelmiş, ama şu an pek zamanı değil aşkım," dedi.

Yüzümü astım. "İki dakika sessiz bir yere geçsek de en azından doya doya sarılsam sana olmaz mı?"

"Sarılmak mı?" dedi beklemiyormuş gibi. Az önce zihninde dönenler neydi kim bilir.

"Hele bi gidelim de," deyip kolundan çekiştirdim, o da beni alanın biraz ilerisindeki wclerin olduğu tek katlı ve gösterişli binaya götürdü.

Yürürken kısa bir an Eksen gözüme çarptı, bir adamla konuşuyordu fakat yüzünde acı çekiyormuş gibi bir ifade vardı, eli sırtındaydı. Umarım yaraları acımıyordur diye düşündüm.

Eymen ile bu gösterişli binanın yangın merdivenlerine ilerledik. Aniden beklemediğim şekilde üzerime eğildi ve beni duvara yasladı, kolunu çıkmamam için iki tarafıma koydu. Yüzünde de sözde karizmatik bir ifade vardı. Diğer kadınlar Eymen'de ne buluyordu, şimdi suratına kusacaktım.

Eymen yüzüme doğru eğilirken kaçmak yerine sabit durdum, yine kaçarsam artık bu konuda benimle kavga edebilirdi. Dudakları dudaklarıma değdiğinde ağzımı aralamam gerekiyordu ama buna katlanamadım, yalandan öksürmeye başlayarak geri çekildim. "Gıcık tuttu," dedim öksürük arasında.

Ardından yine bir oyunculukla kaşlarımı çatarak giysisine baktım. "Noldu, bir şey mi dökülmüş," diyerek gömleğine baktığında hızlı bir hamleyle ellerimi yakasına attım yakalarını düzeltiyormuş gibi yaptım, bu esnada da dinleme cihazını yakasının kısmına taktım.

Geriye çekildiğimde "Sağol aşkım," dediğinde yeniden öpmeye kalkmasın diye sarıldım, resmen öpüşmemek için tüm tuşlara basıyordum.

Geriye çekildiğimde kolunu tutarak ikimizi de bu duvar kenarından uzaklaştırdım. "Bence artık içeri dönelim, davetliler seni merak etmesin," dedim.

"Daha yeni başlamıştık ama, hadi öyle olsun," deyip bana ayak uydurdu, o an "Sevgilim sen git ben bir lavaboya gideyim," dedim ve lavaboya gittim.

Hızlı şekilde bir kabine girdiğimde cihazın bende kalan ucunun tuşuna bastım ve kulağıma dayadım. Birkaç cızırtı ardından sesler net şekilde gelmeye başladı.

Eymen "Itır ben çok gerginim, bu adamların hiçbirini tanımıyorum resmen," dedi.

Itır cevap verdi. "Sen istedin camiadaki isimleri toplamayı ben de yaptım." Duraksadı. "Ve bunun için babanın öldürmekle tehdit ettiği babamın, yani Cesur Saraçlı'nın bağlantılarını kullandım haberin olsun," dedi kinayeyle.

Görünen o ki, Itır'ın babası namlunun ucundaydı ve Eymen bunu kullanarak ona istediği her şeyi yaptırabileceğini sanıyordu.

Eymen "İyi iyi babanın hanesine bir artı olur bu," dedi umursamazca ve devam etti. "Nerede bu Anton hayvanı? Assolist mi zannediyor kendini de hala teşrif edemedi? Ve Eksen nerede?"

Itır "Şurada," dediğinde Eymen devam etti. "Bak geriliyorum Itır."

Itır "Eksen Anton'u tanır diyeyse gerilme," dedi ve bir sessizlik ardından devam etti. "Birbirlerini yüzyüze hiç görmediler, sadece seslerini biliyorlar. Karşılıklı konuşmadıkça anlamazlar ki konuşunca tanımaları bile meçhul."

Eksen bu kadar önemli miydi de Eymen işten onu uzakta tutup kendini parlatmak için elinden geleni yapıyordu? Eksen de bir şekilde bu işlerin içindeyse bile Kenan'ın oğlu olan Eymen'di sonuçta. Eksen ile kendini neden yarıştırdığını anlayamıyordum.

Yürüyor olmalılar ki sesler cızırtılaşmaya başladı. Ardından Eymen'in birkaç kadınla konuşma sesi geldi, Itır'ın sesi gelmiyordu.

Dinlemeye devam edecektim ki birden lavabonun kapısı pat diye kapandı ve kulaklarıma çığlık sesi ulaştı. Bu da neydi böyle? İçeri giren kişinin kabini tekmeleyip açarak beni bu halde görmesinden endişe ederek hızlıca kabinden çıktım. Karşımda gördüğüm kişi ise, lavabo mermerine tutunmuş başı eğik duran Itır'dı.

Neredeyse bir dakika boyunca hiç konuşmadım ve o da beni fark etmedi, aynadaki yansımasına gözünü bile kırpmadan bakıyordu.

Cihazı avcumda saklayıp "Itır?" dedim sorgulayan bir sesle.

Yüzünü bana döndürdü, ağlamıyordu ama gözleri kıpkırmızıydı. Hiçbir şey demeden hızlı adımlarla yanıma geldi ve sıkıca sarıldı.

Birkaç saniye ne yapacağımı bilemeden kaldıktan sonra boştaki elimle saçını okşadım, bir teselli cümlesi veremedim. Babası ölüm tehditleri alıyordu ve Itır istemediği şeyler yapmak zorunda kalıyordu, böyle bir durumda ne diyebilirdim ki?

Itır saniyeler içerisinde geri çekildiğinde yüzüme bakarak gülümsedi, gözünden akmış yaşı elinin tersiyle sildi. "Bu aramızda kalsın," dediğinde "Ne yaşandı ki," deyip gülümsemeye çalıştım.

Hıçkırık arasındaki bir gülümsemeyle yüzüme baktı ve "Ben davetlilerle ilgileneyim," deyip hızlı şekilde lavabodan çıktı.

Itır'ın haline çok üzülüyordum, babasının işlerini bilse de kendisinin bu konularla alakası olmadığını düşünüyordum. Çünkü yaklaşık iki ay önce Pus'un arka sokağında Cesur Saraçlı yani babası ile olan bir konuşmasına şahit olmuştum.

"Pus'u başkasına devret," diye bağırıyordu Itır.

"Burası olmazsa biz geçinemeyiz farkında mısın, konserlerinin parasıyla mı geçineceğiz" diyordu Cesur Saraçlı.

Itır "Yıllardır burnunun dikine gidiyorsun baba, milletin zehirlenmesine aracı olmandan bıktım! Hem bak mekana geçen gün eli silahlı adamlar gelip seni tehdit etmedi mi? Kenan Abi bunları duysa sana ne yapar hiç düşündün mü?"

Babası Itır'ın saçlarını okşadı. "İkimizden biri ona ötmezse hiçbir şeyi bilemez canım kızım, sen endişelenme."

Gerginlikle ellerimi yumruk yapmışken konuşmaları kaçırdığımı fark ettim, eve gidince her kısmı detaylı dinlerdim ama yine de şu an dinlemem önemliydi. Lavaboya giren çıkan çok olur diye endişelendiğim için oradan çıktım, odalara göz attığımda hepsi kilitliydi.

Gözüm temizlik odası yazısını gördüğümde sessizce kapının tokmadığını çevirdim ve kapı açıldı.

Odaya girdiğimde fark ettim ki içeride benden başka biri daha vardı, Eksen. Sırtı bana dönüktü ve üstü çıplaktı.

'Burada ne yapıyorsun,' diyecektim ki elindeki krem kutusunu fark ettim, ardından gözlerim sırtına odaklandı.

Sırtı o gün gördüğümden daha kötü duruyordu. Dar gömlekten dolayı olmalı ki, yaralar kabarmıştı ve kıpkırmızıydı. Kremli parmaklarını sırtına değdirdiğinde ağzından küfürle karışık bir inleme koptu, acısı bendeymiş gibi acıyla gözlerimi yumdum.

Bu acıyla her gün yaşıyor olması, düşündükçe daha da kötü hissettiriyordu. Onu tanıdıkça yaşadığı her şeyi daha da umursuyordum ve umursadıklarım ruhuma batıyordu.

İstedim ki, en azından bir gün bu acıyı çekmesin. Gözlerimi kapatırken fısıldadım. Allahım, en azından bir gün bana ver onun acısını. En azından bir gün canı yanmasın.

Yumduğum gözlerimi açtığımda bana bakan şaşkın gözleriyle karşılaştım. Yüzünü bana dönmüştü ve krem kutusunu aklınca elinde saklamaya çalışıyordu. "Ne zamandan beridir buradasın," dedi afallamış bir halde.

Yutkundum. "Saklamaya çalıştığın kremini sırtına sürdüğünü görebilecek zamandır." Hızlı adımlarla yanına ulaştım. "Neyse boşver bunu, sen iyi misin?"

Hem Eksen'i merak ediyor, hem de dinleme görevimden çok şey kaçırmamak için hızlı olmak istiyordum.

"İyiyim gayet, gömlek biraz sıktı diye azdılar sanırım. Sen git, ben hallediyorum."

Ama halledemiyor gibiydi.

Kenara kayıp sırtına doğru baktım. Ortadaki kısım diğer yerlerden daha kırmızıydı, bu ilk gördüğüm gün de böyleydi. Anlamıştım ki sebebi Eksen'in kolunun oraya yetişememesi ve kremini hiçbir zaman oraya sürememesiydi.

"Ortaya yetişemiyorsun, bırak da o kısma ben süreyim."

"Saçmalama," dedi yüksek bir sesle, devamında sesini alçalttı. "Zaten ikidir görüyorsun, yeterince bu görüntüye maruz kaldın daha fazla kalma."

Kremini elinden aldım. "Asıl sen saçmaladın." Arkasına geçtiğimde kremi ağzımla açarken hızlı şekilde elimdeki cihazı göğsüme sıkıştırdım.

Eksen'e bir tercih hakkı sunmadan kendi isteğimle yapmak istemiştim bunu, ama yakından gördüğüm manzara ile içim uyuştu.

"Ciddi ciddi sürecek misin şimdi," dedi fısıldar gibi.

"Hıhı." Kremi parmağıma aldım.

"Yani," derken sırtı gerildi, başını hafif yan çevirdi. "İğrenmez misin?"

Boğazıma bir yumru oturdu sanki. Yaraları can yakıyordu, ama asla içimde iğreti uyandırmıyordu. Sorusuna olan cevabımı sözlü değil de eylem ile vermeye karar verdim ve kremi tenine değdirdim.

Elimi alev almış sırtına değdirdiğim an ağzından ufak bir ses çıktı, "Acıttım mı," dediğimde cevabı "İz sadece, acı falan yok," dedi ama bariz yalan söylüyordu. Sonraki dokunuşlarımda ise sessiz kaldı. Canının yandığını belli etmemeye çalışıyordu.

Hızlı olmaya çalışarak, aynı zamanda da canını acıtmamaya gayret ederek kremi orta kısma sürüyordum. Birkaç saniye sonra dayanamayıp kafamdaki soruyu sordum.

"Eski evinde yangın çıktığını söylemiştin, nasıl oldu ki bu yangın?"

"Uzun hikaye," dediğinde bir şey demedim, ikimiz de sustuk.

Bitirip geriye çekildiğimde önünü döndü. Belki de acıdan buruşmuş yüzünü normale çevirmeye çalıştığı o yarım saniyeyi görmediğimi sanacaktı ama görmüştüm. Kırışmış alnının düzlenişini, birbirine bastırdığı dolgun dudaklarını aralayışını, çattığı kaşlarını serbest bırakışını... Maskesini geri takmıştı ve canı hiç yanmıyormuş gibi yüzüme bakıyordu.

Yüzlerimiz karşılıklı birbirine bakarken gömleğini eline aldı. Giyinmeye çalışırkenki hareketlerini inceledim, zorlanıyor gibiydi.

"Yardım edeyim mi?"

Duraksarken gerildi, kremi elimden aldı ve cebine koydu. "O kadar da değil Süveyda. Az öncesi için sağol ama ben acıyacağın bir adam değilim."

"Öyle bir durum yok," derken birkaç adım geriye gittim. Onunla daha fazla konuşmak istiyordum ama artık görevime geri dönmeliydim, tahmini burada dört beş dakika harcamış olmalıydım. "Çıkışta benimle bir şeyler konuşacaktın ya, bu konuyu da orada konuşuruz," dedim ve bir şey demesini beklemeden kapıdan çıktım.

Kaybettiğim dakikalardan ötürü daha da hızlı davrandım, binanın camından davet alanına baktım. Ve te o an, kapıdan giren adamı gördüm.

Beyazlamış sarı saçlarını arkadan toplamış, gözünün biri olmayan heybetli bir adam girdi içeriye. Yüzünde gergin bir ifade vardı.

Adam içeri girdiğinde birkaç göz ona kayarken kadrajıma direkt Eymen girdi. Adamı görmüştü ve beklediğim şekilde fizyolojik değişimler yaşıyordu, dizleri titriyordu. Ellerinin şu an ter içinde kaldığına yemin edebilirdim. Eymen kendi kendine "Sonunda geldin," diye fısıldadığında bu adamın Anton olduğuna emin oldum.

Hemen bulabileceğim en kuytu köşeye, yangın merdiveni boşluğuna geçtim. Birkaç dakika Eymen ile klasik selamlaştılar ve havadan sudan konuştular, Anton'un uçak yolculuğunun nasıl geçtiği gibi basit meselelerden.

Eymen boş muhabbete devam ederken adam lafını kesti. "Artık meseleleri konuşalım ufaklık," dedi aksanlı bir sesle. Bir an Rusça konuşmaya başlamalarından korktum ama şanslıydım ki Eymen Rusça bilmiyordu.

"Öncelikle ufaklık değilim," dedi Eymen bozulmuş bir sesle.

"Neyse ne çocuk, buraya senin kim olduğunu tartışmaya değil Kenan'a söyleyeceklerimi iletmen için geldim."

"Peki efendim," dedi Eymen sakin bir tonda. "Dinliyorum."

"Karantula böyle bir durumu nasıl kabul etti ufaklık? Haftalardır yurt dışında tüm uyuşturucu baronlarıyla görüşüyor, tüm kaçakçılarla konuşuyor. Rusya'nın yeni baronuyla da görüşmüştür kesin, değil mi? Bu, bizim dostluğumuza sürülen bir leke."

Anlaşılan Karantula denen kişi Kenan Aysar'dı. Daha ilk dakikadan elime koz vermişti adam. Daha da dikkat kesilerek dinlemeye devam ettim.

Eymen cevap verdi. "Babam yeni baronla görüştü mü bilmiyorum fakat," Anton sözünü kesip baskın bir sesle konuştu. "Eksen olsa bilirdi, o nerede?"

İstemsizce ellerim yumruk oldu. Eksen, ciddi ciddi bu işlerin tam göbeğindeydi.

Eymen "Artık o yok, ben varım. Lakin anlamadığınız bir konu var ki; babam prosedür gereği görüşüyor onlarla, düzenin bozulmaması için. Yoksa sizin yanınızda olduğunu söylememe gerek bile yok."

"Madem yanımda, ben neden şu an tek bir görevde yer almamış bir ufaklık ile görüşüyorum?"

Gerilim tırmanıyordu, Eymen'in derin çekişinden sakin kalmaya çalıştığını anlayabiliyordum. "Siz artık Rusya'nın 'eski' uyuşturucu lideri değil misiniz? Yaşayıp benimle konuştuğunuza şükretmeniz gerekmez mi? Babamdan duyduğum kadarıyla eskiler kenarda beklemez, yok edilir."

Bunlar elime koz verdikçe daha da keyifleniyordum.

Adam sinmiş gibi birkaç saniye sustuktan sonra devam etti. "O Lev denen adam zorla yerime geçti, koltuk benim hakkım olduğundan dokunulmazlığım hala kalkmadı çocuk. Üstelik ben buraya gerginlik için gelmedim, bana yapılan hain komplo olmasa aksine sizlere güzel haberlerle gelecektim."

"Ne haberi," dedi Eymen. Sesi cızırtılı çıkmıştı, boynunu hareket ettiriyor olmalıydı.

"Hastane projesini yeniden hayata geçirmek için Karantula'nın aradığı ortak olacaktım. Bu işi uluslarası hale getirecektik ve kapsamını daha da büyüyecektik."

Hastane projesi. Gözümün önüne saliseler içinde Aysar Ruh Sağlığı Merkezi'nin onlarca görüntüsü geldi.

Eymen "Geçen seferki kimliği belirsiz kişiler tarafından ateşe verildi, ya bu seferki de öyle olursa?" dedi.

Adam güldü. "Ben varken öyle bir şey olamaz. Ama işte dediğim gibi, koltuk elimden alındı. Kenan bana yardım etmedikçe, ona bu yardımı sağlayamam."

Eymen heyecanlı şekilde söze giriş yaparak "Size her türlü yardımı sağlayacağımızdan emin olabilirsiniz," dedi. Şerefsizler.

Adam keyifle gülerken ekledi. "Ha bu arada Kelebek size selam getirdi."

Bir de Kelebek mi çıkmıştı, bitmiyordu bu adamların sayısı. İt sürüsü gibilerdi.

Eymen "Onu fotoğraflardan görmüştüm, her yönden mükemmel bir kadın." Muhabbet etmek istermişcesine devam etti. "Hatta küçüklüğünde babamın saçlarını tararken fotoğrafı var." Anlaşılan Kelebek denen kişi bizim yaşlarımızdaydı.

Anton konuşmaya başladı. "Karantula'yı manevi babası olarak görüyor. Bir kadının bu kadar zeki olabileceğini tahmin etmezdim, hem siz hem biz kazanalım diye yeni hastane projesinin her bir ayrıntısını planladı."

Bu kadın zekiydi ama zekasını kötülüğe kullananlardandı.

Adam yeniden söze başladı. "Öncelikli amacı-" sesi, büyük bir sesle kesildi. Ses öyle şiddetliydi ki, cihaz elimden düştü. Panikle alıp geri kulağıma götürdüğümde çığlık sesleri geliyordu, cihazı avcuma alıp hızlıca binanın camından baktım.

Anton alnının ortasından vurulmuştu.

Adam Eymen'in üzerine doğru düşmüştü, insanların kimi koşuştururken kimi öfkeyle bağırıyordu. Eksen de Eymen ve adamın yanındaydı, herkes oradaydı.

Korkuyla ve gerginlikle binanın kapısının önüne koştum, Eymenlerin yanına gitmeliydim. Fakat koşarken, birine çarptım.

Çarptığım adam Tan'dı ama garip olan şuydu ki, çarpışmanın etkisiyle yere bir silah düşürmüştü.

Anlaşılan o ki Anton denen eski Rus Baronunu, Tan Korkmaz öldürmüştü.

Aceleyle yerdeki silahı aldığında beline sakladı, nefes nefese bir halde yüzüme baktı.

"Sen yaptın değil mi," dedim geriye adım attığımda. Bağırmak için ağzımı açmıştım ki elini ağzıma kapattı, birden beni tek eliyle kaldırarak binanın içine geri soktu.

Elini ağzımdan çektiğinde "Sende bir haller olduğu belliydi," dedim bağırarak. "Hata bende, ilk gördüğüm an Eymen'e anlatmalıydım ne haltlar çevirdiğini!"

Belki de daha fazla kanıt toplayacaktım ama bu adam engel olmuştu.

Tan elini bana doğru uzattı, "Sakin ol," dedi nefeslerinin arasından. "Bunu ikimiz için yaptım."

Şok içinde yüzüne baktım. "Ne diyorsun ya, ne saçmalıyorsun!"

Gözleri kısıldı. "Gerçekten hala anlamadın mı?"

Tedirginlikle yüzüne baktım. "Anladığım tek şey senin normal olmadığın."

Derin bir nefes verdi, yüzümü incelerken gülümsedi. "Sana yeniden tanışacağız demiştim." Kulaklarım uğuldarken elini uzattı. "Benim, İsimsiz."

~~~~

BÖLÜM BİTTİ😶

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum, son sahne ve Tan hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ve bölümün en sevdiğiniz sahnesi hangisi oldu?

Sizi çok seviyorum yeni bölüm biraz gecikebilir ama emin olun fazlasıyla değecek bir bölüm gelecek. Çok öpüldünüz♥️

Continue Reading

You'll Also Like

1.3K 72 21
İstek kapak tasarımları, logo, afiş ve şerit tasarımları ile birlikte örnek tasarımları da paylaşıyorum. Sizler de yaptırmak isterseniz yazmanız yet...
377 54 1
"Seneler önce, İstanbul'un orta halli bir semtinde fakir ama gururlu, hayır, zengin ama mutlu, çok sayılmaz... Tamam. İstanbul'un orta halli bir semt...
14K 295 13
Ünlü mafya ordusunun lideri olan Tea daha liseli bir çocuğa aşık olmuştu ve onu herseyden herkesden kıskanıyordu acaba bu sevgimiydi yoksa takintimi...
66.2K 460 8
+41:*fotoğraf* +41:güzelmi deniz:bune? deniz:sen kimsin ?