before sunrise || jihope

By vmaier_

1.5K 175 654

Farklı sebeplerden aynı şehire gelen jimin ve hoseok birbirlerini tanımamalarına rağmen gitmeden hemen önce p... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
15-final

14

74 8 59
By vmaier_

"Bir kıvılcımla başladık, şimdi yanıyoruz."

Stargazing-The neighbourhood

****

****

Hayatın insana sunduğu tesadüfler, birçok olayın başlangıcı niteliğindeydi. Kaderin hoyratlığı bizi oradan oraya savururken, tesadüf devreye girer ve bize başka türlü bir dünyanın da mümkün olduğunu gösterirdi. Tanrı ile aramızdaki bağı en çok tesadüfler bizi bulurken anlardık. Bütün bu olanlar tanrı tarafından unutulmamış olduğumuzun belgesiydi belki de. Doğası gereği yalnız olan insan; hislerle dolup taşan bir kalbin varlığına sığınırdı çoğu zaman. İster hislerin kölesi denilsin isterse aklı başında; her şeye rağmen içinde sönmemiş olan ufak bir his kırıntısı dahî, yaşama tutunmamızı sağlayan yegâne şeydi.

Aşkın sarsıcı güzelliği, Jung Hoseok'a göre Jimin'in kendisinde yaşamaktaydı. Böylesi güçlü bir duyguya teslim olmak aklının uzundan geçmezdi lâkin gerçek aşkın verdiği güven verici hisleri tatmıştı bir kere, vazgeçmesi mümkün değildi. Her yeni duyguyu Jimin sayesinde öğrendiği de bir gerçekti. En basit şeyler bile onunla anlamlı oluyor ve içindeki derin hisler varlığını sürdürüyordu. Aşkı uzun uzun anlatamazdı belki ama şu an yanında uyuyan genç adamın saçlarıyla oynarken, hafif yüzünü buruşturmasının bile dünyanın en güzel anı olduğundan bahsedebilirdi. Uyurken ne kadar güzel ve meleksi olduğunu; onu öpücüklere boğarak uyandırmak istediğini, tüm bunların bazen rüya gibi geldiğini de söyleyebilirdi.

Aşkı anlatamazdı Jung Hoseok ama her hücresinde var olan bu hissi, sevdiği adamda pekâlâ yaşatabilirdi.

Sevgilisinin, saçlarında gezinen ellerini hissettiğinde gözleri kapalı gülümsedi Park Jimin. Gözlerini açtığında Hoseok'u karşısında görecek olmanın verdiği mutluluk tüm bedenine yayılmış ve kalbini hızlandırmıştı. Ne kadar zaman geçerse geçsin Jung Hoseok'un yanında hep heyecanlanacağını, hislerini hiç değişmeden sonsuzluğa kadar kendisiyle getireceğinden emindi. Sevgi, zamanın karşısında yenilmeyen tek şeydi ve insan yüreğinde bulundurduğu sevgi kadar ölümsüzdü.

Gözlerini aralayıp birkaç dakika önce hayal ettiği sahneyi yaşadığında gülümsedi küçük olan. Hoseok, Jimin'in uyandığını görünce elini çekmiş ve yaklaşıp dudaklarına minik bir öpücük kondurmuştu. 
"Günaydın bebeğim." Diyerek ellerini birbirine kenetledi. Hoseok'un çoğu zaman sevgi dili bu küçük temaslar oluyordu ve "Seni seviyorum" cümlesi onlarda saklıydı. Bunu bilen Jimin ise vakit kaybetmeden geniş yatakta Hoseok'a daha da çok yaklaşarak kafasını göğsüne koydu ve sıkıca sardı yanındaki bedeni. "Biraz böyle kalalım, saçlarımla oynamaya devam edebilirsin."
Küçük olanın samimi isteğine güldü Hoseok.

Sol eliyle onu saran narin bedeni sardı; sağ eli vakit kaybetmeden aşina olduğu siyah saç tutamlarına gitti. Uzun, kemikli parmaklar yumuşak saçlarla buluştuğunda Jimin gözlerini kapatıp anın verdiği huzura odaklandı. Esmer olanın yavaş dokunuşları, nefes alırken inip kalkan göğsü ve örtünün altında buluşan sıcak bedenleri bir romandan fırlayıp gelen sevgi dolu satırların vücut bulmuş hali gibiydi. Hoseok'un düzenli kalo atışlarını dinleyen Jimin, bu kalpte onun için bulunan sevgiyi hatırladı birden; Jung Hoseok'un kalbinde bulundurduğu sevginin bir parçası olmak ve şimdi o kalbi işitmek eşsizdi.

"Dinliyorum kalbini, bana neyi söyleyecek? Senin için atan kalbimi hissetiğini mi yoksa her köşesine sinmiş sevgiyle beni kutsadığını mı? Söyle sevgilim ne söylemek istiyor bana kalbin; onun sesiyle sarhoş olmuşken, hangi sözcükleri fısıldayacak kulağıma?"

Jimin'in dudaklarından ansızın dökülen cümleler Hoseok'un durmasına neden oldu. "Bir şiirden mi bunlar?" diye sordu Hoseok. Jimin kafasını hayır anlamında salladı "hayır, sana açık aşk mektubum."
Hoseok dediğine ilk başta anlam veremeyerek bir süre sessiz kaldı. Kafasını kaldırıp esmer olana baktı Jimin, ardından minik bir kahkaha attı "neden bu kadar kızardın?" diyerek yüzünü işaret etti. Hoseok yüzüne birkaç kez dokunup kontol etti "hayır, nereden çıkardın bunu. Kızarmamış bak, normal işte." Hızlıca inkâr ederek yatakta doğruldu Hoseok.
"İnanamıyorum, resmen utandın sen. Şu haline bak cümlelerim yüzünü pembeleştirdi." Jimin sevgilisinin bu anından faydalanmak için daha çok uğraşmaya karar vermişti. Genelde hep utanan tarafın kendisi olmasından dolayı iç sesi intikam diye bağırıyordu.

Hoseok göz devirip yataktan çıktı. Arkasına bakmayıp banyoya ilerlediğinde sırtına gelen yumuşak darbeyle durmak zorunda kaldı. Jimin yastıklardan birini ona atmıştı ve yaramaz gülüşü gecikmeden yüzünde belirdi. "Sen biraz fazla oluyorsun ama" yalancı serzenişle yanına adımlayan Hoseok'a baktı küçük olan. "Kaçıyordun ben de kendi yöntemlerimle durdurdum." Verdiği cevapla kaşlarını hava kaldırdı Hoseok, ellerini beline yerleştirip dudaklarını hafif araladı "benim yöntemlerimi de bilmek ister misiniz bay Park?"

Jimin beklemediği bu cevapla ne diyeceğini bilemeyerek, meraklı bakışlarını esmer olana değdirdi.
Hoseok yarım sırıtışıyla Jimin'in yanına yaklaştı ve yüzünü, birer santim mesafe kalacak şekilde Jimin'in yüzüne yakınlaştırdı. Birbirinin yüzlerine değen nefesleri Jimin'e hiç yardımcı olmuyordu; yutkunarak gözlerini kaçırdı, Hoseok çenesinden tutup tekrar ona bakmasını sağladığında gözleri en derinleri keşfetmek istermiş gibi bakıyordu Jimin'in gözlerine. Dudaklarını buluşturmak için daha çok yaklaştığında küçük olanın gözleri kapanmıştı. Öpmesini beklerken sıcak nefesin yavaşça uzaklaştığını hissettiğinde gözlerini açtı Park Jimin; hızla atan kalbi, anlam veremeyerek karşısında meydan okurcasına sırıtan genç adama baktı.

"Tıraş olsam iyi olacak." Göz kırpıp banyoya ilerledi Hoseok, Jimin'i öpme isteğine engel olmaya çalışmış ve  öpmemek için direnmişti. Şaşkınlığını üstünden atan Jimin, Hoseok'un ne yapmaya çalıştığını anlayarak kafasını yastığa gömmüştü. "Ben hep yenilmek zorunda mıyım?" Boğuk çıkan sesine aldırış etmedi. Yataktan kalkıp banyoya gitti. Hoseok yüzüne bir miktar tıraş köpüğü sürmüştü. Köpüklü ellerini suda durularken aynadan Jimin'i gördü. "Sevgilim şu yandaki dolaptan tıraş bıçağını verir misin?"
Jimin başını sallayıp, Hoseok'un gösterdiği dolaptan tıraş bıçağını aldı ve esmer olanın yanında adımladı. "Kafanı hafif kaldır." Hoseok dediğini yaptı ve kafasını hafif kaldırarak Jimin'e baktı. "sen mi tıraş edeceksin beni?" Jimin sağ elinde tutmuş olduğu tıraş bıçağını havaya kaldırıp esmer olana kısa bir bakış attı "evet"

Jimin dikkatle tıraş etmeye başladığında Hoseok ona bakmaya devam etti. Başını oynatmamaya çalışsada gözlerini küçük olan ayıramıyor ve her hareketini izliyordu. Jimin ise bir eliyle boynunu tutuyor diğeriyle de özenle tıraş etmeye çalışıyordu. Jimin'in dokunuşları öylesine hafifti ki neredeyse hissetmiyordu Hoseok, aynada yansıyan görüntülerine bakıp gülümsedi. Hareket eden adem elması küçük olanın dikkatini dağıtmış ve bakışlarını genç adama sunmuştu. Hoseok'un yüzünde oluşan gülümsemeye eşlik eden tıraş köpüğü Jimin'in kahkaha atmasına neden olmuştu
"Sevgilim noel baba bile olabiliyor, ne şanslıyım." İroni ile kurduğu cümle esmer olanı da güldürmüştü.
"Şu an tamamen senin kontrolünde olduğum için aksi bir şey söylemeyeceğim. Malûm.." diyerek Jimin'in elindeki tıraş bıçağını gösterdi. Küçük olan gülümseyip başını eğdi "bence de dikkatli olmalısın. Yoksa.." diyerek genç adama doğru yaklaştı, boynuna birkaç minik öpücük kondurup geri çekildi "Seni defalarca kez öperim."

****

Batmakta olan güneş, evi turuncuya boyarken ikili için bu izlenmeye değer bir andı. Hoseok hazırladığı kahveleri salona getirdiğinde Jimin, pencerenin önünde gün batımını izlemekteydi. Elindeki kahve kupasını küçük olana uzatıp hemen yanında durdu Hoseok; Paris anılarından sonra Jimin ile tekrar gün batımını izlemek ve aynı evi paylaşıp, kendi hayatlarını kurmuş olarak bunu yapmak daha özeldi onun için. Kahvesinden bir yudum alıp Jimin'i izlemeye başladı; üzerindeki bakışları hisseden Jimin yüzüne vuran güneş ışığını yok sayıp Hoseok'a döndü "Hep böyle yapıyorsun." Sesi hafif sitemkâr çıkmıştı. Genç adamın cevabını beklerken sıcak kahvesinden bir yudum daha aldı. "Ne yapıyorum?" Hoseok, Jimin'in ne ima ettiğini bilsede belli etmedi. Gülümseyerek sevgilisine bakmaya devam etti. Cevabını duyar duymaz göz devirdi küçük olan; sıcak kahve kupasını elleriyle sardı, birazdan söyleyeceklerini heyecanının engellememesini umarak.  

"Ne zaman gökyüzüne baksak veya bir manzaraya, bana bakıyorsun. Paris'te de fark etmiştim." 

Hoseok yarım gülüşle kafasını eğip ardından manzaraya baktı, derin bir iç çekişten sonra cevabını bekleyen sevgilisine döndü. "Dünyanın güzel bir yer olduğunu biraz da olsa biliyordum ama sonra fikrim değişti." Ses tonu yumuşaktı. Kalbinden akıp gelen cümlelerin varlığı kendini belli etmişti çoktan; Jimin ise sessizliğini sürdürmeye devam etmişti. "Bu gördüğümüz her şey bir yanılsama aslında, önemli olan nasıl baktığın. Senden önce renksiz bir dünyada varlığımı sürdürmüş olmak beni biraz üzsede şimdi şanslı hissediyorum. Benim dünyam sensin Park Jimin ve benim için güzelliğin tanımı senden öteye gitmiyor. Seninle tanıştıktan sonra yaşamak o kadar hafif geldiki... Bana sunduğun aşkın kollarında, sahip olduğum dünyanın güzelliğine bakmak hakkım o yüzden."

Hoseok'un buğulanmış gözlerine Jimin'in buğulu gözleri eşlik ettiğinde birbirlerine bakmaktan çekinmediler. Jimin, ellerindeki kahve kupalarını alıp sehpaya koydu ve Hoseok'a sarıldı; kollarını sıkıca sardığı beden, her zamanki gibi ona aynı şekilde karşılık verdiğinde hüzünlü gülümsemesi yerleşmişti yüzüne. Ruhlarına ulaşmak ister gibiydi sarılmalarındaki güç; Jimin elleriyle sevgilisinin uzun saçlarını karıştırırken Hoseok yüzünü onun boynuna gömmüştü. Güneşin veda ışıkları evin her yerine sirayet ederken tek sızamadığı yer bir bütün olan bedenleriydi. Üzerlerine değen turuncu ışık veda busesini kondurup iki aşığın arasına girmeden gitmişti. 

"Sana sonsuz bir hassasiyetim var Jung Hoseok, ömrümün sonuna kadar sevgime eşlik edecek."

Boynuna birkaç öpücük kondurduktan sonra sımsıkı sardığı bedenden hafif uzaklaştı Jimin; Hoseok saçlarına öpücük kondurup gülümsedi. O esnada uzanıp dudağında bulunan minik benin tam üstünden öptü küçük olan. "Önceki hayatımızda seni tam buradan, şimdi olduğu gibi öpmüş olmalıyım" parmağıyla az önce öpmüş olduğu yeri gösterdi.
"Nasıl yani?" Hoseok anlamak istercesine baktı sevgilisine. "Bir yerde okumuştum, sevdiğimiz insan bizi en çok nereden öpmüşse benimizde oraya çizilmiş oluyor aslında." Diyerek az önce öptüğü yere dokundu Jimin. Hoseok'un hızlanan kalp atışları heyecanına ortak olmuştu. "Bedenimde ve ruhumda senden izler taşıyor olmak büyük bir lütuf o zaman." Dedi ve alınlarını birbirine değdirdi Hoseok. Karanlığın tamamen çökmüş olduğu gecede kalplerinden içeriye sızan ışık huzmesi onları yine yalnız bırakmamıştı.

İlerleyen saatlerde yemeklerini yemişler ve film izlemeye karar vermişlerdi. "Titanik izlemeye ne dersin? Sevgilim rose ile de tanışmış olursun hem." Diyerek göz kırpmıştı Hoseok. Taksideki anısı aklına gelen Jimin yastığı yüzüne tutmuştu "O zaman heyecanlıydım tamam mı? Nereden bileyim titanikteki karakterden bahsettiğini." Küçük olanın savunmasıyla kahkaha attı Hoseok, yüzüne bastırdığı yastığı çekip yanağına hızlıca öpücük kondurdu "tamam tamam utanma, hadi izleyelim güzelim."
Jimin kafasını sallayarak onu onaylamış ve Hoseok'a yaslanarak üç saatlik film izleme serüvenini başlatmıştı. İzlerken arada yorumlar yaparak film hakkında tartışıyorlardı "deniz beni hep korkutmuştur" Hoseok'un bunu demesiyle Jimin ona baktı "gerçekten mi?" Esmer olan evet anlamında başını salladı "neden olduğunu bilmiyorum ama çocukluğumdan beri var."
Jimin kenetlenmiş olan ellerine bakıp konuştu "Belki de korkunu yenmeni sağlayacak o an uğramadı hayatına. Ben denizi çok severim ve seninle yüzmek oldukça keyifli olurdu."

Hoseok gülümseyerek Jimin'in eline minik bir öpücük kondurdu "seninle her şeyi yaparım sevgilim. Yanımda olduğun sürece hiçbir korkum kalmıyor geride. Sadece sen, ben ve yapacağımız milyonlarca şey." Dedi ve küçük olanın dizlerine uzanmasına izin verdi. Geniş koltukta Hoseok'un dizine başını koyan Jimin, tuttuğu eli serbest bıraktı; Hoseok ise vakit kaybetmeden sevgilisinin saçlarında ve teninde gezdirdi ellerini. Filmin ikinci yarısında dayanamayıp uyuyakalmıştı Jimin. Düzenli nefes alışverişini Hoseok hissetmiş ve uyuduğunu anlamıştı. Yerinde kıpırdamadan saçlarıyla oynamaya devam etti bir süre; filmin sonuna doğru televizyonu kapattı, mutsuz sonları sevmezdi. Odağı tekrar Jimin olmuş ve sabah olduğu gibi onu izleme fırsatı doğduğu için sevinmişti. Meleksi yüzünde gezinen parmakları, her dokunuşta daha da bağımlısı oluyordu. Kendini geri çektiğinde garip bir boşluğa düşüyor, huzuru tekrar o küçük dokunuşlarda buluyordu. Jung Hoseok biliyorduki artık ne ruhu kopabilirdi ne de bedeni; ikiside Park Jimin'de ebediyen kilitlenmişti.

Bu anın tazeliğiyle, babasıyla birkaç yıl önce yaptığı konuşma aklına geldiğinde gözleri parladı. Arkada bulunan piyanoya kısa bir bakış attı, istemeyerekte olsa Jimin'e geniş koltuğu tamamen verip ayaklandı. Piyanonun başına geçip kapağını açtı ve gözlerini kapattı Hoseok; babasının notaları özenle çalışını  getirdi aklına, heyecandan titreyen parmakları soğuk tuşlarla buluştuğunda irkildi. Kendini toparlayarak duraksamadan çalmaya başladı. Yavaş yavaş tanıdık gelmeye başlayan o melodiyle, gururla gülümsedi. Loş ışığın etrafında gezinen melodiler, uyuyan genç adamın kulaklarına da dolmuştu. Bakışları koltukta uyumakta olan Jimin'de gezindi ve daha hevesle dokundu tuşlara; melodinin sakinliği, karmaşık olmaması altında yatan asıl mesajı açığa çıkarıyordu. Son kez soğuk tuşlarda gezindi parmakları ve eve sinen o huzur verici melodinin kulaklara dolan izi kaldı sadece.

Yüzünde yer edinen geniş gülümsemeyle ellerini tuşlardan çekti Hoseok; piyanonun kapağını kapattığı esnada alkış sesini duydu. Şaşkın bakışları hemen arkasında dikilen narin bedende kitlendi; Jimin uykusundan uyanmış ve eve ilk geldiğinde görmüş olduğu piyanonun başında Hoseok'u görünce sessizce izlemişti. Bittiğinde hayran bakışlarını piyanonun başında olan genç adama sunmuş, dinlediğini belli etmek istercesine alkışlamaya başlamıştı. Ona doğru dönen şaşkın bedene doğru adımlayıp kucağına oturdu Jimin, kış vakti tüm soğuğu bedeninde taşımış gibi sımsıkı sarılmıştı Hoseok'a. Sevgilisinin boynuna ve köprücük kemiğine yavaşça öpücük kondurdu esmer olan "bilmeden uyandırdım mı seni?"

Jimin geri çekilerek hayır anlamında başını salladı. Kollarını Hoseok'un boynuna dolamıştı; sevgilisinin elleri ise her zaman olduğu yerde, belindeydi.
"Uyanmasaydım kendime çok kızardım. Masalsı bir melodiydi ve piyano çaldığını tahmin etsemde emin değildim." diyerek gözleriyle hemen yanlarında diran piyanoyu gösterdi. Hoseok gülümseyerek kucağında oturan sevgilisini daha çok çekti kendine ve burnunun ucundan öptü. "Beğenmene çok sevindim sevgilim. Aslında piyano çalmayı tam bilmiyorum lâkin çaldığım melodiyi yıllardır biliyorum, babam sayesinde."
Jimin meraklı bakışlarıyla hikâyenin devamını dinlemek istediğini belli etmişti. Esmer olan bunu anlayarak devam etti "evimizde eski bir piyano vardı-ki hâlâ duruyor. Bu aslında çok eski bir melodi; babamın nereden öğrendiğini bilmiyorum bunun hakkında pek bir şey demezdi. Bazen geceleri o eski piyanonun başına geçip çaldığını duyardım ve nedenini merak ederdim hep. Sonra öğrenme isteğim de devreye girdi; babamın yanına gidip söyledim. Çok garip bir andı çünkü o anı bekliyormuş gibiydi." 

Jimin, sevgilisinin kucağında hafif kıpırdandı "yani senin ona bunu söylemeni bekliyordu öyle mi?" diye sordu. Hoseok onaylayan mırıldanmalarla anlatamaya devam ettiğinde Jimin bir yandan uzun saçlarıyla oynuyordu. "Evde tektik annem dışarı çıkmıştı. Beni eski piyanonun başına oturttu; kendisi içinde bir sandalye getirip hemen yanımda yerini aldı. O gün zamanımın çoğunu melodiyi öğrenmekle geçirmiştim. Babam sabırla öğretti ve ben de büyük bir istekle öğrendim. Birkaç saat sonra artık kendim çalabildiğimde, hâlâ kafamın bir köşesinde olan merak ettiğim soruyu sormuştum."
Jimin gülümseyerek devam ettirdi "neden hep o melodiyi çaldığını."

"Bana dedi ki; annenin yanımda olduğu her an içimden binlerce kez teşekkür ediyorum. Özellikle yanımda uyurken onu izlemek dünyanın en güzel anı. Bu aşkın melodisi Hoseok, sevdiğin insana minnettarlığını sunduğun bir mektup bu. İleride aşık olduğunda sen düşünmeden gidecek o tuşlara elin ve içindeki aşk ile tam orada karşılaşacaksın."

Son cümlesini Park Jimin'in gözlerinin derinlerine bakarak söylemişti Hoseok. Gerçek aşk ile karşılaştığında babasının ona dediklerini daha iyi anlıyordu şimdi; Jimin'i uyurken izlediğinde birden kendini piyanonun başında bulmuş, babasını izlediği yerde bu sefer kendisini bulmuştu. Önceden bir ilişki yaşamasına rağmen hiç aklına gelmemişti bunu yapmak; gerçek ve yanılsamanın arasındaki o ince çizgiydi aşk. Sen fark etmezdin, fark ettiren daima duygunun kendisi olurdu. Jimin'e olan aşkının gerçekliğinden asla şüphe etmemişti lâkin tekrar emin olmuştu. Yanılsamaların dünyasında, gerçek aşkına olan minnettarlığını yüreğinden gelen bu tatlı melodiyle sunmuştu. "Park Jimin ve Jung Hoseok'un birbirine duyduğu aşk her şeyden daha gerçek." dedi Hoseok.

Jimin, sevgilisinin yanağını okşayıp onu onayladı.
"yüreğinin sesini duydum sevgilim ve bu aşkın gerçekliğine şahit oldum. Bu melodi evimizde hep gezinsin olur mu? Senden gelen her şey benim en özel anım." Dudaklarını onu bekleyen dudaklarla buluşturduğunda minik incilerde öpüşlerine eşlik etmekteydi. Kucağında olan narin bedeni kendine bastırıp, ellerini tişörtün altında gezdirdi Hoseok. Sıcak bedende gezinen elleri öpüşmelerini hızlandırmıştı. Adrenalin kalp atışlarında hissedilirken ikili bunu umursamamış nefessiz kalana dek tutkuyla öpmüştü birbirlerini. Yavaşça kendini geri çekmişti Jimin, hızla inip kalkan göğsü ve kıpkırmızı olan dudakları daha fazlasını istesede o an engel olmuştu ona. Esmer olanın da ondan bir farkı yoktu; koyulaşmış gözbebekleri ile Jimin'e bakıyordu. Aniden kucağındaki bedenle kalktığında ne yaptığına anlam veremedi Jimin "ne yapıyorsun?" 
Hoseok muzip sırıtışını küçük olanda gezdirip cevap verdi "odamıza gidiyoruz." Duyduğu cevapla gözlerini açan Jimin, dirseğiyle esmer olanın karnına hafif vurdu. "Ah.. kucağımdayken yapılır mı bu?" Acıyla yüzünü buruşturup küçük olanı yatağa bıraktı Hoseok.
Jimin keyifle gülümserken ne olduğunu anlamadan odada kahkahaları yankılanmış ve tüm yalvarışlarına rağmen onu gıdıklayan bedenden kurtulamamıştı.

****

"Sevgilim sence oldu mu?" Jimin salona adımlayıp hazırlanmasını bekleyen Hoseok'a dikti bakışlarını. Hoseok'un ailesi onları yemeğe davet etmişti; sevdiği adamın ailesiyle tanışacak olmak Jimin'i heyecanlandırmış, aynı zamanda biraz endişelendirmişti. Ne giyeceğine bir türlü karar veremiyor, Hoseok beğense de içine sinmiyor ve değiştiyordu. Saçlarını ayırmadan serbest bırakmış; üstüne v yakalı, kol ve yaka kısmı fırfırlı olan beyaz bir gömlek, altına da yırtık kot pantalon giymişti. Pantolonuna taktığı kahverengi deri kemerde oldukça hoş durmuştu. Esmer olanın verdiği kilit kolyeyi de takmayı ihmal etmemişti. Hoseok baştan aşağıya süzdü sevgilisini, peri masallarından fırlamış gibi duruyordu Jimin. "Oğullarını bir kez daha kendine hayran bıraktığına göre, bence olmuş." Dedi Hoseok. Parıldayan gözleriyle sevgilisinin yanına gidip belini sardı ve boynundan öptü. 

"Eminsin değil mi? Eğer güzel değilse söyle lütfen." Diyerek kollarını esmer olana doladı Jimin. Hoseok Sıcak gülümsemesini yüzünden düşürmeyerek sevgilisine bakmaya devam etti. "Hiç olmadığım kadar eminim. Benim gözümden kendini görebilmeni isterdim sevgilim." Hoseok'un dedikleriyle rahatladı Jimin; içinden her şeyin güzel geçmesini diledi, sevgilisinin ailesiyle iyi vakit geçirmek istiyordu. Hazır olduklarında siyah montunu üstüne geçirip, kabanını giymekte olan Hoseok'a dikti bakışlarını. Tamamen siyah giyinmişti, üstünde renkli olan tek şey taktığı hardal renkli fulardı. Esmer olanın kendine özgü tarzına imrenirdi Jimin; ne giyeceğine karar vermekte asla zorlanmaz, seçtiği parçaları da çok iyi taşırdı. Büyülenmiş bakışları ona seslenmekte olan Hoseok'u son anda fark etmişti. Jimin geldiğini belli ederek kafasını salladı ve kısa süre sonra evden çıktılar.

Yolda Jimin'in isteğiyle bir çiçekçide durmuş, saksıda renkli frezyalar almışlardı. "Çiçeklerin anlamı ne bebeğim?" diye sordu Hoseok. Arka koltuğa koydukları paketlenmiş çiçeklere bakıp gülümsedi Jimin "derin sevgi, teşekkür ve minnettarlık anlamlarını taşıyor." Diyerek cevap verdi küçük olan, unuttuğu bir şeyi hatırlamış gibi arabayı süren Hoseok'a döndü "özellikle seçtiğimi nereden bildin?"
Hoseok sorulan soruyla kahkaha attı "bilmem, aileye yemeğine giden herkes frezya almayı tercih etmiyordur fikrimce." Jimin arkasına yaslanıp sevgilisinin dediğini onayladı "evet haklısın. Acaba başka bir çiçek mi alsaydım, beğenirler mi sence?" Stresten terleyen avuç içlerini dizlerinin üzerine koyup ritim tuttu Jimin.
Yoldan birkaç saniye gözlerini ayırdı Hoseok; tek eliyle direksiyonu tutarken Jimin elini gitmişti diğer eli, minik bir öpücük kondurup ellerini birbirine kenetledi "Biraz daha bunları sormaya devam edersen cidden kızacağım Jimin. Heyecanını ve stresini anlıyorum ama kaçırdığın bir nokta var; seni sen olduğun için sevdiğim. Ailemde bunu görecek, mükemmel olmamıza gerek yok. Sadece biz olalım, kendimiz gibi davranalım. Seçtiğin çiçek, giydiğin kıyafetler hepsi sana özel. Park Jimin, zerafetin tanımı ve elinin değdiği her şeyde bundan payını alıyor."

Bakışlarını tekrar yola çekip kırmızı ışıkta durdu Hoseok. Jimin ise bu andan faydalanarak esmer olana doğru uzanıp yüzünü kendisini doğru çevirdi; tenlerine değen sıcak nefeslere aralarında kalan küçük mesafeyi de yok etmişti. "Seni çok seviyorum Hoseok." dedi Jimin. Göz ucuyla yola bakıp sırıttı ve konuşmaya devam etti "kırmızı ışık seni öpmem için var." Vakit kaybetmeden dudaklarına uzanıp minik bir öpücük kondurdu. Hoseok karşılık verirken gülümsemiş, yeşil ışık yandığında ise ayrılıp yola devam etmişlerdi. Yaklaşık kırk dakika süren yolculuğun ardından bahçeli bir evin önünde durdular. Jimin, Hoseok'un desteğiyle stresini dizginlemiş, daha rahat davranmaya karar vermişti. Birbirlerine son kez bakıp arabadan indiler; Hoseok arka koltuktan frezyaları alıp, Jimin'e verdi. "Çiçeklerini sen vermek istersin diye düşündüm."
Jimin keyifle onu onaylamış ve dış kapının önünde durmuşlardı. Zile basan Hoseok, bir an olsun sevgilisinin elini bırakmamış, ailesi onları karşılaşayana kadar Jimin'i rahatlatmak için çabalamıştı.

"Hoş geldiniz." Annesi kocaman gülümsemesiyle onları karşıladığında içeriye adımladılar. Hoseok annesine sarılıp saçlarına öpücük kondurdu "Hoş bulduk anne."
Sıra Jimin'e geldiğinde kuruyan boğazını temizleyip içtenlikle gülümsedi küçük olan "merhaba efendim, ben  Park Jimin. Bunlarda sizin için." diyerek özenle paketlenmiş frezyaları uzattı. Hoseok'un annesi sıcak gülümsemesini yüzünden indirmemiş, kendisine uzatılan frezyaları alarak Jimin'e teşekkür etmişti. Mont ve kabanı girişteki dolaba asıp onları içeriye yönlendirdi "siz geçin, hemen geliyorum."
Hoseok salona adımladığında babasının, bahçedeki çiçeklerle ilgilendiğini gördü "babam bahçede, onunla tanışmadan önce sana odamı göstereyim." diyerek elinden tutup yukarı katta bulunan odasına götürdü. Ahşap kapıyı açıp oldukça temiz olan odaya girdiklerinde odaya göz gezdirdi Jimin, her şey yerli yerindeydi. Buraya hiç karışılmamış olması sebepsizce mutlu etmişti onu.

"Çocuk Jung Hoseok'un odası buydu demek." Tek kişilik yatağa oturup, karşısında olan rafa baktı; birkaç kitap ve oyuncak vardı. "Bu kitaplık ve dolap çocukluğumdan beri var. Sadece yatak yeni, eve geldiğimde de kendi odamda kalıyorum." Hoseok'un Jimin'e odasını gösterirken beliren heyecanı küçük olanın gözüne çok masum gelmişti. "Hatta bak sana bir şey göstereceğim." Kapıyı kapatıp, perdeleri çekti Hoseok. Hava yeni yeni kararmaya başlamış olsada, oda yeterince ışıksız kaldığında tavanda beliren yıldız çıkartmalarını gösterdi. Jimin hemen üstünde parlayan yıldız çıkartmalarına hayranlıkla baktı "Hoseok bu çok güzel." Esmer olan kafasını sallayıp yanına oturdu.
"Küçükken gökyüzüne aşıktım. Bazen eve bile girmek istemezdim bu yüzden, sabaha kadar izleyebilirdim yıldızları. Sonra bizimkiler baktı ki ben pes etmiyorum  doğum günümde hediye olarak katanlıkta parlayan yıldız çıkartmalarından aldılar." 

Jimin parlayan yıldızların altında duran bedene baktı. Hoseok'un her anısını kendisiyle paylaşması, sanki yıllardır beraberlermiş gibi hissetirmişti. Başını tekrar tavana doğrultup oldukça güzel duran çıkartmalarda gezdirdi bakışlarını "uykularında huzurlu olmuştur." diyerek kafasını esmer olanın omzuna yasladı. "Evet, izleyerek uyurdum. Ayrıca çok dilekte diledim." Hoseok'ta başını Jimin'e yaslamıştı.
"Ne diledin sevgilim?"
"Bir gün hiçbir sınır olmadan gökyüzünü sabaha kadar izleyebilmeyi." Bunu demesiyle başını kaldırıp sevgilisine baktı Park Jimin. Hoseok ile aynı şeyi düşündüklerine emindi "bu dileğin gerçekleşti." Paris'te edindikleri anlar gözlerinin önüne geldiğinde ikiside aynı anda gülümsedi "o zaman çok belli etmemiştim ama inanılmaz mutluydum. Gökyüzünün her anına şahit olmuş ve izlemiştim. Dileğim seninle gerçekleştiğinde anlamıştım; benim kaderim olduğunu ve bakacağım asıl gökyüzünün gözlerinde saklandığını."

****

Tanışmadan sonra, akşam yemeği keyifle geçmiş; Hoseok'un ailesinin Jimin'e gösterdiği ilgi ve sevgi ona aile olma hissini iliklerine kadar hissetirmişti. Çok geçmeden yakaladıkları o samimi ortam Jimin'in rahatlamasını sağlamıştı. Geniş koltukta Hoseok'la yan yana oturmuşlardı. "Tablonu gerçekten çok beğendim Jimin." Dedi annesi. "Annem evime geldiğinde tablonu görmüştü." diyerek neyden bahsettiğini açıkladı Hoseok. Jimin gelen iltifatla başını hafif eğip gülümsedi "Beğenmeniz beni çok mutlu etti efendim, teşekkür ederim."

Gittikçe koyulaşan sohbet Jimin'in tüm stresini nerdeyse atmıştı üzerinden; kendisi çekinmeden anlatıyor, sohbetten kopmamak için dikkatini koruyordu. Arada Hoseok'a bakarak varlığından güç alıyordu. Annesi kahve yapmak için mutfağa gittiğinde Hoseok'ta lavaboya gitmek için yanlarından ayrılmıştı. Jimin Hoseok'un babasıyla baş başa kalmış, heyecanı tekrardan kendini göstermişti. Elini boynundaki kolyeye götürdü istemsiz. Esmer olan hem annesine hem babasına benzesede en çok babasına benzediğini düşünüyordu Jimin-ki babasının biraz sonra ona söyleyecekleri ile bu düşüncesi kanıtlanmış olacaktı. "Melodiyi beğendin mi?"
Ortama sinen sessizliği bozan Bay jung dikkatini küçük olana vererek o soruyu sormuştu. Jimin ilk başta kaşlarını çatmış ve neyden bahsettiğini anlayamamıştı. Bunun üzerine Hoseok'un babası hafif gülümsemiş oturduğu koltuktan öne doğru eğilerek kısık sesle tekrar sormuştu "Hoseok sana piyano çaldı değil mi?"

Jimin hayretle ağzını açıp bir şeyler demek için çabaladı lâkin hiçbir şey diyemeden kapattı. Karşısında bir an Hoseok'un olduğunu zannetti; insan sarrafı veya sezgilerin güçlülüğü müdür bilinmez, baba-oğul bu konuda çokça iyiydi. "Hoseok size benziyor, bazen tahminleri ve hissettikleriyle beni şu an olduğu gibi oldukça şaşırtır." Dedi Jimin. Bay Jung, dediğine ufak bir kahkaha attı "Hoseok ile aslında çok zıtlaşırız ama konu sevdiklerimiz olduğunda gerçekten benzer olduğumuz çok şey var."  Anladığını belli etmek için başını salladı Jimin "az önce sorduğunuz sorunun cevabı evetti. Öğrettiğiniz şekilde çaldı bana, üstelik yakın bir zamanda."
"Sizi ilk gördüğüm anda bunu anlamıştım. Oğlumun sana nasıl baktığını gördüm ve seninde oğluma olan sevgini, yeni tanışmış olsakta tüm kalbimle hissediyorum." Bay Jung'ın dedikleri Jimin için oldukça yeni bir hissi doğurmuştu; kabul edilmek. Park Jimin, Jung ailesinin üyesiydi artık, bu güzel insanlar tarafından kabul edilmiş olmak kendini özel hissetirmişti. Aidiyet duygusu, aile, sevgi, aşk; bunların hepsi Jung Hoseok ile tamamlanmıştı.

Hoseok ve annesi ellerinde kahvelerle salona geldiğinde Bay Jung Jimin'e gülümsemiş  aralarındaki manidar sohbet böylece sona ermişti. Hoseok, Jimin'in yanına oturup elini dizine koydu "her şey yolunda mı sevgilim?" Sessizce sormuştu Hoseok. Babasıyla, Jimin'i yalnız bıraktığı için stresli olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Jimin dizinin üstünde olan ele hafifçe dokunarak "iyiyim" dedi. Esmer olan gülümseyerek kahvesini genç adama uzattı.
"Getirdiğin frezyalar çok güzel Jimin, onlara iyi bir yer bulmak için Hoseok ile bayağı uğraştık."  Gülüşmeler salona yayıldığında Hoseok Jimin'e göz kırptı "ilk defa annemin söylediği işi severek kabul ettim."
Hoseok'un dediğiyle kahkaha attı Jimin, hafif utanmıştı. "onlara iyi bakacağınızdan şüphem yok efendim. Bahçenizin olması sizi her ziyaret ettiğimizde yeni çiçekler getirmeye itiyor beni."
"Senden böyle güzel hediyeler almak bizi çok mutlu etti, teşekkür ederiz" dedi Bayan Jung.

Kahveler bittiğinde gitme vakti gelmişti ama ondan önce Hoseok ve Jimin birbirine bakıp az sonra söyleyecekleri şey için uygun ana karar vermeye çalışıyordu. Hoseok boğazını temizleyerek anne- babasının dikkatini üzerinde tutmaya çalıştı; Jimin'in elini tuttu, her şeyin iyi olacağını savunan o gülüş belirdi yüzünde. "size söylemek istediğimiz bir şey var." Meraklı bakışlar ikilide gezindiğinde heyecanla çarpan kalbine karşılık derin bir nefes aldı Jimin; bakışları önce onlarda sonra sevgilisinde gezinmişti. Hoseok lafı daha fazla uzatmadan, kelimeleri döktü dudaklarından.

"Jimin ile Seoul'den taşınmaya karar verdik."

****

Merhabalar, nasılsınız?

Umarım her şey yolundadır ve bölümden çokça keyif almışsınızdır. Bölümü tahmin edeceğiniz üzere biraz uğraşla bitirdim ve şimdi size sunuyorum. İçime sinmeyen birkaç yer olsada zorlamak istemedim. Temennim yinede keyif almanızdan yana...

Artık finale yaklaştığımızı biraz buruk hissetsem de söylemek zorundayım. Biliyorumki, tadında bırakmak bu hikâyeyi daha da güzel kılacak. Güzel bir final ile before sunrise evrenini sonsuza dek yaşatmış olacağız ve sevgileri her zaman birbirlerinin evi olacak. Yazım yanlışları varsa şimdiden özür diliyorum.Görüşmek dileğiyle, Hopemin ile kalın♡

Continue Reading

You'll Also Like

178K 7K 50
.
36.7K 9.1K 21
"ben seninle sarsılmak istiyorum."
450K 36.9K 28
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
29K 1.7K 15
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..