Uyarı alarmları susmuş, yere düşen gemiden çocukların korku dolu nefes alış verişleri dışında bir şey duyulmuyordu.
Sonunda Travis de oturduğu yerden kalkıp ilk başta çocukların durumuna ardından iletişim hattı ile Wini'yi kontrol için dahili sohbetten arama başlattı.
"Travis'ten Wini'ye." diye konuştuğu sırada bir yandan da gözleriyle ormanlık araziyi tarıyordu.
Harper, "Annem nerede Travis?" diye ağlamaklı bir şekilde konuştu. Hayden ise yerde acıyla kıvranırken kolunu tutuyordu.
Travis, ağlayan ve korkan iki çocuğu sakinleştirmek için yanına gitti ve Hayden'ın tuttuğu kolu kontrol etti. "Wini, lütfen cevap ver." diye hala Celesialıya ulaşmaya çalışıyordu.
Fakat onca bekleyişine rağmen herhangi bir cevap alamayınca durdu ve yaralı olan çocuğa bakmanın daha mantıklı olduğuna karar verdi.
Şayet Wini, çocukları ona emanet etmişti. Onu hayal kırıklığına uğratmak ise en son isteyeceği şeydi.
Travis, enkazın olduğu sağlık bölmesinden bir kit çıkartıp Hayden'ın dibine çöktü. "Yaralandın mı?" diye sordu.
"Kolum çok acıyor!" diye tekrardan ağlamaya başladığında Travis, elindeki cihazla kemiğin durumunu kontrol etti.
"Kolunu çıkarmışsın." dedi Travis. "Seni tamir edeceğim."
Hayden, "Hayır yapma!" diye ağladığında Travis onun kendisini engellemesine fırsat vermeden kemiği yerine oturttu.
İki saniyeliğine hem gemide hem de ormanda yerine oturan kemiğin sesiyle acı dolu bir çığlık duyuldu.
Aradan bir iki saniye geçmişti ki Hayden, bu sefer ayağa kalkarak, "Ah, bekle." dedi kolunu sallayarak. "Şimdi iyiyim ya."
Harper ise hala annesini istiyordu. Ağlamaklı bir sesle, Travis'e hüzün dolu bir bakış attı. "Annemi istiyorum ben." diye bir kaç damla yaş aktı gözlerinden.
Travis, ağlayan çocuğa dönerek, "Evet, ben de anneni istiyorum." dedi ve ayağı kalktı. "İlk olarak onu bulmalıyız."
Android gemi enkazında durup zaman kaybetmek istemedi. Yanına sadece fazer silahını alıp gitmek için hamle yaptı.
Ardından elindeki cihaza baktı bir süre ve gemilerinin parçalanmasına sebep olan dağa doğru bir bakış attı. "Gemimizin arka kısmının parçalanma sonrası mesafesi ve süresine bakarsak dört kilometreden daha yakına düşmüş."
"Yani annemi bulabilir miyiz?" diye sevinçle androide sarıldı Harper.
"Evet, amacım bu."
Hayden, kardeşinin durumunu görünce daha olgun davranmaya çalıştı. "Merak etme Harper, annemiz iyi ve hayatta." dedi kardeşine sarılırken. "Bunu biliyorum."
Travis, arkasına dönüp hiçbir kanıt ortaya atılmadan sadece önsezi olarak söylenmiş bu varsayımı düşündü. "Bu dediğin temeli boş bir varsayım."
Daha sonra bir anda aklına gelmiş gibi tekrardan arkasına dönüp kendinde bulunan iki fazer silahından birini Hayden'a uzattı. "Bunu kullanmasını biliyor musun?" diye sordu.
"Hayır." dedi Hayden yüzünü buruştururken.
Travis, "Bu bir anti madde üreteci silahı. Ayarı bayıltıcı modunda kullanmanı tavsiye ediyorum. Ama," dedi Android güvenlik ayarlarının olduğu noktayı işaret ederken. "Gerektiği takdirde buradan öldürücü moda ayarlayabilirsin. En son da ateşleme mekanizmasına bas."
Hayden, silahı tereddütle eline aldı. "İyi de neden silaha ihtiyacım olsun ki?"
"Bu dünyada ne olduğunu bilmiyoruz. Ben gidip annenizi bulana kadar sen ve kardeşin geminin enkazı içinde bekleyin." diye uyardı ve ilerlemeye başladı.
Hayden, "Bizi burada bırakamazsın!" diye isyan ettiğinde Harper da onu onayladı.
Android, "Güçsüz ve yavaşsınız. Kendi başıma iken daha hızlı hareket edebilirim." dedi ardından Harper'ın tuttuğu silahı işaret etti. "Merak etmeyin. Ben gelene kadar bu silah hayatta kalma şansınızı %32 artıracak.
Harper, Travis'in gitmesini istemiyordu. Bunu kesinlikle istemiyordu! Bu yüzden aklına gelen ilk mazereti sundu. "Benim çişim geldi."
Travis ve Hayden, aynı anda genç olana dönerken Harper utançtan yerin dibine girse de aklına ilk bu gelmişti.
"Ağaçlık bir alana gidip orada işini halledebilirsin." Travis, konuştuğunda biyolojik yaşam formlarının ne kadar zor büyüdüğünü tekrardan hatırladı.
Yaralanabilirler, acıkırlar, susarlar, psikolojik desteğe ihtiyaçları var ve daha da önemlisi bir alanda uzmanlık kazanmak için sürekli bunun için çalışmaları gerekirdi.
Harper, Travis'in yanına gidip çekingen bir tavırla elinden tuttu. "Korkuyorum, yanımda bekle."
Travis, sonunda pes etmiş gibi başını salladı ve çekingen olan çocukla gitmek için yürüdüğü sırada çalılıklardan duyulan ses ile herkes olduğu yerde kaldı.
Hayden, elindeki silahı ileriye doğru kaldırdı. "Kim var orada?"
Travis de alan taraması yaparken Harper, "Tamam, bence çişimi tutabilirim." diye konuştuğunda o da etrafına bakıyordu.
Çalılıklardan gelen ikinci bir ses, yaklaşan tehlikeyi işaret ediyormuş gibi hissettirdi. Hayden, silahını titreyen elleriyle daha sıkı kavradı ve etrafı gözlemeye devam etti.
Travis, çocukları koruma içgüdüsüyle hemen önlerine geçti. Bu çelimsiz canlıları herhangi bir tehlikeden koruması gerektiğini biliyordu.
Birden, çalılıklardan bir figür çıkageldi. Fakat bu kişi kesinlikle bekledikleri gibi bir şey değildi. Bu yaratık ya da her neyse tuhaf bir görünüme sahipti. Yarı insan yarı maymun gibi bir varlıktı.
Bedeni insan gibi uzun boylu, dik duruyordu ancak kolları uzun ve elleri parmaklar arasında zarif bir şekilde hareket edebiliyordu. Yüzü insan benzeri özellikler taşıyor fakat gözleri daha büyük ve parlaktı. Burun kısmı ise hafifçe kabarmıştı.
Vücudu hâlâ kıllarla kaplı olsa da beden yapısı tam olarak evrimleşmiş bir insan gibi duruyordu. En azından Travis, iki saniyelik bir gözlemden sonra bulundukları gezegenin sakinlerinin henüz evrimin ortalarında olduğunu pek ala anlayabilmişti.
Travis, yine de gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı silahını hızla bu kişiye doğrulttu. Yarı maymun olan bu şey kendisine doğrultulan aleti görünce refleksle geriye doğru çekildi, şaşkın ve tedirgin bir ifadeyle Travis'e baktı.
Travis, bu canlıyı öldürmeyi planlamıyordu ama tehlikenin yakın olduğunu düşünerek onu uzaklaştırmaya karar verdi.
Android, bu ilkel yaratık daha fazla yaklaşmadan önce silahını yere doğrulttu ve ateşledi. Silahtan çıkan parlak ışık ve yüksek ses, karşılarındaki şeyi korkutup kaçırmak için yeterliydi.
Gezegenin sakini olan canlı, aniden kükreyerek çalılıklara doğru koşmaya başladı. Arkasında toprak ve taşlar saçarak ortadan kayboldu.
Hayden, Travis'e baktı. "O neydi? Gerçekten böyle yaratıklar mı var?" diye sordu.
Travis, bu şeyin kaçtığından emin olduktan sonra silahını indirdi ve korkuyla kendisine sarılmış iki çocuğa baktı. "Elbette var. Sadece onlar sizlerin aksine daha yaşamın başındalar." dedi.
Etrafta kimsenin kalmamasına rağmen ikilinin kendisini hala bırakmadıklarını fark etti Travis. "Tehlike geçti. Sanırım artık beni bırakabilirsiniz."
Hayden ve Harper aynı anda androide baktı ardından karanlık çöken ormana. Ve hayır kesinlikle bırakmayacaklardı.
Travis, "Ya da bırakmazsınız..." diye umutsuz bir şekilde konuştu.
Android, bu gezegenin canlılarının az gelişmiş olduğuna kanaat getirmişti lakin hala çocuklar için tehlike arz ettiğinden geceyi yolculuk yaparak geçirmek yerine geminin enkazına dönerek sistemi tamir edebildiği kadar onararak geçirmeyi mantıklı buldu.
Harper, "Gemi senin yüzünden düştü." dedi kardeşine dönerek.
"Hayır benim yüzümden düşmedi." dedi Hayden yayıldığı koltukta video oyununu oynarken. "Hatırlatırım, oyunu dümene fırlatan sendin."
Harper, "En başından onu getirmemeliydin sen de!" diye bağırdığında Travis dayanamamış gibi elindeki işi bırakıp çocuklara döndü. "Yapmış olduğunuz tartışma dikkatimi dağıtıyor." diye konuştu.
Hayden, "Annemi bulduğumuzda başının derde gireceğine emin olabilirsin." dedi üzülür bir şekilde kafasını iki yana sallarken. "Çok yazık olacak sana..."
"Yazık olacak sensin bir kere!" diye bağırdı Harper.
Travis, ikinci kez çocuklara döndü. "Tartışmayı kesin." dedi ciddi bir şekilde. "Hemen." daha sonra işine tekrardan döndü.
Hayden, yerinden doğrularak kardeşine yaklaştı. "Çok kötü ceza alacaksın Harper. Belki de dışarı çıkmama yasağı?"
Harper da yerinden kalkıp kardeşinin üzerine yürüdü. "Hayır ceza almayacağım!"
"Siz ikiniz! Hemen şu tartışmayı kesin artık!" diye Travis de sesini yükselterek elindeki işi bırakıp yerinden doğruldu. "Eğer biraz daha devam ederseniz, sistemlerimin bozulacağına yemin edebilirim."
Hayden, androidin bu insancıl tepkisine şaşırarak baktı. "Ha?"
"Yardım sinyali için dysonium bulmamız gerektiğini söylüyorum." dedi Travis. "Geminin dış yüzeyinde yaptığım taramada dysonium kalıntılarına rastladım. Bu da demek oluyor ki bizi bölen dağda bu enerji kaynağını bulabiliriz."
Harper, "O zaman anneyi de bulabiliriz değil mi Travis?" diye sordu heyecanla.
"Olumlu Harper." dedi Travis.
Hayden, "Haydi gidelim o zaman!" diye heyecanla atıldığında Travis bu fikri reddetti.
"Çarptığımız dağ bizden oldukça uzak mesafede ve sizin biyolojik sistemleriniz benim aksime bir dinlenme süreci gereksinimi duyuyor." dedi. "Şimdi yatın, yarın sabah yola çıkacağız."
"Ya daha fazla canavar gelirse Travis?.." diye Harper dudağını büzüp sorduğunda android ona döndü.
"Bu Wini'yi bulmak için göze almamız gereken risklerden birisi." diye yanıtladı. Ardından iki çocuğu gemi enkazının içine geri sokup uyumaları için bekledi.
Kendisi de etrafta herhangi bir tehlikeye karşı nöbet tutmaya başladı. Ta ki gün ağarana kadar...
_________________________________________
Aydınlanan yeryüzü ile yola çıkan Travis kendisi önden giderken çocukları da arkadan ama kendine yakın bir şekilde durduklarından emin olarak ilerliyordu.
Harper, "Ben de oynamak istiyorum çok sıkıldım!" diye kardeşinin elinden oyunu almaya çalıştığında Hayden onu itti.
"Hayır, sen oynamayacaksın."
"Bu yaptığın resmen haksızlık!"
Hayden "Bunu getirmemem gerektiğini söyleyen de sendin." diye eliyle susturdu kardeşini.
"Bunu söyledim diye oynayamam diye bir kural yok sonuçta." diye isyan etti Harper.
"Artık var." dedi Hayden.
Harper, androide bağırdı. "Travis! Bana oyunu vermiyor!"
Android, daha fazla kargaşa yaratan bu alete dayanamamış olacak aniden durdu ve arkasını döndü.
İkili ne olduğunu anlayamazken Travis Hayden'ın elinden video oyununu alıp tek eliyle parçaladı ve toza dönüşen aleti toprağa saçtı. "Bir daha bu oyun yüzünden kimse tartışma çıkarmayacak."
Ardından tekrardan önüne dönüp ilerledi. Hayden, androidin arkasından ilerlerken isyan eder gibi kollarını iki yana açtı. "Peki şimdi ne yapmamızı öneriyorsun? Sıkıldık biz!"
Harper, kardeşine katılmak istemiyordu ama şimdiden sıkıldığını hissedebiliyordu.
Travis, "Bana çocuk ve ebeveyn arasındaki doğal ilişki seleksiyon yapısını açıklayabilir ve verilerime yardımcı olabilirsin." dedi.
"Yani ne öğrenmek istiyorsun?" diye sordu merakla Hayden.
"Anneni küçümsüyor gibi duruyorsun." dedi Travis. "Bu verilerden yola çıkarak senin Wini'yi sevmediğin sonucuna varıyorum."
"Ne? Hayır, annemi seviyorum." diye sitem etti Hayden.
Travis, "Onun sizin için aldığı kararlarda sana zarar vermediği halde saygısızlık ediyor ve isteklerini görmezden geliyorsun." dedi.
Harper, androiti onayladı. "Aynen öyle yapıyorsun! Annemi üzüyorsun."
"Hayır, üzmüyorum."
Travis, geçmiş ses kayıtlarından Hayden'ın isyan ettiği kayıtı oynattı. "Zaten bu aptal yere gitmeyi en başından istememiştim. Beni sen zorladın."
Harper, hayran bir şekilde kardeşinin sesinin androidten çıkmasını dinledi. "Bunu nasıl yaptın?"
"Her türlü sesi programlarımda sentezleyebilirim." dediğinde dikkatini ikinci kez ormanın içinden gelen hışırtılara verdi.
Ormanda yaşayan bu ilkel yaratıklardan bu sefer üç tanesi birden belirdi. Travis, çocukları hemen arkasına alarak yaratıkları izlemeye başladı.
Daha tam evrimleşmemiş gibi duran bu yaratıkların tüylerle kaplı vücutları, yarı maymun yarı insan görünümleri vardı. Fakat ilk karşılaştıklarının aksine bunlar daha bir farklıydı sanki.
Bunların gözleri merakla çevreyi süzüyor, garip sesler çıkarıyorlardı. Neredeyse konuşuyor gibiydiler.
Travis, çocukların güvenliği için silahını hazırda tutarken bu yerlilerin saldırgan olup olmadığını anlayabilmek için sabırlı bir şekilde bekledi. Çocuklar ise hem merak hem de korku içinde oldukları yerde duruyorlardı.
Yaratıklardan biri yaklaştı, önce meraklı bir şekilde çocuklara baktı. Ardından Travis'e. Konuşmaya çalışıyormuş gibi sesler çıkarıyordu ama anlaşılması güçtü.
Hayden, Travis'e baktı. "Onlar ne yapıyorlar?"
Travis, çocuklara bakmadan önce yaratıklara dikkatlice göz attı. "Sanırım bize yaklaşmaya çalışıyor ama saldırgan görünmüyorlar."
Yaratıklardan biri daha cesaretlendi ve üçlüye yaklaştı. Kimsenin anlam veremediği sesler çıkarmaya başladı.
Bir kaç denemeden sonra ise yaratık anlamlı bir ses çıkardı ve Travis dahil diğerlerinin de anlayacağı bir şekilde konuştu. "Dostlar." dedi tek kelime ile.
"Bu konuşuyor!" Hayden ve Harper şaşırmış bir şekilde birbirine dönüp gülümsedi.
Travis, yerel halk için bir tehdit olarak algılanmamak amacıyla bu gezegenin sakinini onayladı. "Evet, dostlar." dedi silahı yerine koyarak.
Anlamıştı ki bu gezegende her canlı aynı seviyede ilerlemiyordu. Bu da demektir ki ilerledikçe yakında insan görmeleri bile olasıydı...