Etkili Anlaşma

By sezgisalman

120K 13.8K 5.1K

Seçil'in son zamanlarda ihtiyacı olan çok şey vardı. Ama ihtiyacı olan şeyleri halledebilmesi için asıl tek b... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
İleriden Bir Fragman
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
İleriden Bir Fragman 2
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm (Final)
34. Bölüm (Son Söz)

30. Bölüm

2.5K 389 94
By sezgisalman

Aris'in dolu dolu ve sert öksürmesiyle Seçil'in yine yüreği parçalandı. Zavallı sevdiceği Londra'da şifayı kapmıştı. O yüzden şimdi yatak döşek yatıyordu. Seçil de ona bebekler gibi bakıyordu. Yani bakacaktı. Ailesine durumu açıklayarak "Aris dün gece biraz daha kötüleşmiş, o yüzden yarın akşam ben onda kalacağım, çorba falan yapayım, ilaçlarını takip ederim. Yazık tek başına," demişti. Söz konusu hastalık olduğu için annesi de babası da doğallıkla kabul etmişlerdi. Hatta babası "Git kızım bak tabii çocuğa, annen de şu meşhur ölü dirilten çorbasının tarifini tam versin sana, onu yap. İlik suyu da götür," bile demişti.

Çorba birazdan pişerdi. Evde düdüklü bulunca onda yapmıştı. Resmen ev evli bir çiftin yaşaması için dünden hazırdı. Düdüklü tenceresi olan bekar erkek evi ilk kez görmüştü Seçil. Gerçi hayatında kaç tane bekar erkek evi görmüştü ki?

"Çorba olana kadar bitki çayı mı yapsam sana? Evde yok ama. Gidip aktardan ıhlamur falan alabilirim?"

Aris yüzünü ekşitti. "Yaz ortasında ıhlamur içmek istemiyorum."

"Ama bir şeyler içmelisin. Kekik, bal, limon yapsak? O boğazını yumuşatırdı."

"Sen benden biraz uzak dur da, sana da bulaşmasın."

Seçil ne diyordu Aris ne diyordu. Sanki Seçil'in umurundaydı ona bulaşması. Elini uzatıp alnını kontrol etti. Ateşi yükseliyordu. Bir an önce bir şeyler yiyip ateş düşürücüsünü almalıydı.

"Çorba olana kadar eski usul sirkeli bez yöntemini deneyeceğim ben." Seçil bir anda ayaklanıp içeri gitti. Aris arkasından "Seçil çocuk muyum ben ya? Sirkeli bez ne? Bekle işte alırım ilacı," diye bağırdı. Sonra arkasından iki kez hapşırdı.

Seçil onu takmadı bile. Gidip sirkeli suyu hazırlamaya koyuldu. Bunun yaşla alakası mı vardı? İşe yarıyordu işte.

Birkaç dakika sonra elinde küçük kap ve bezle geldi. Aris'in yanına oturup bezi ıslattı. Aris yarıya kadar açabildiği gözleriyle pür dikkat onu izledi. Süreci sevmese de, süreci yaşatan Seçil olduğu için sabırlıydı. Her şeye razı oluyordu.

Üstelik böyle bebek gibi bakılmak biraz güzeldi de.

"Nefret ediyorum Londra'dan. Zaten önceden de sevmezdim. İyice kıl oldum. Hasta etti seni... Umarım bir daha gitmen gerekmez."

Seçil'in söylenişi çok tatlıydı, Aris'i gülümsetti. "Yok güzelim. Gerekmeyecek yakın zamanda. Bundan sonra gittiğim her yere bir tek seninle..."

Seçil gülümsedi. Bezi Aris'in alnına yerleştirdi. Hafif hafif bastırdı. Bir süre bunu muhtelif yerlerine uyguladı. Aris'in git gide gözleri kapanıyordu. Uykuya dalıyordu. Uyuyakalır kalmaz Seçil sessizce ayaklandı. Gidip çorbayı kontrol etti. Neredeyse hazır olmalıydı. Altını kapattığı tencerenin havasının çıkmasını bekledi. Çıktıktan sonra da dikkatle açtı.

Mis gibi sağlık kokuyordu.

Keyifle gülümserken gidip bir de Aris'e taze ekmek almaya karar verdi. Hatta tırnak pideyle daha doyurucu olurdu. Sadece çorba içecekti sonuçta, doyması lazımdı.

Gidip en yakın fırından istediklerini aldıktan sonra bir de taze meyveler ve bitkiler de aldı. Akşam da meyve yedirirdi.

Eve çıkar çıkmaz tepsiye çorbayı güzel bir şekilde hazırladı. İlacı ve suyu da hazır etti. Pideleri bile kruton ekmek gibi minik minik hazırladı. Sonra Aris'in yatak odasına geçti. Daha doğrusu yakın bir zamanda Aris'le kendisinin olacak olan yatak odasına geçti.

Tepsiyi başucuna bırakıp Aris'i yumuşak bir sesle uyandırdı. Aris uyanır uyanmaz önce gözleri parlayarak Seçil'e baktı, sonra da getirdiği çorbaya. "Koku alamıyorum ama çok güzel görünüyor."

"Güzel kokuyor. Tabii ilik suyu kokusunu sevmiyorsan o kadar da değil."

"Severim severim. Getir bakalım."

"Dur ben içireyim."

Aris ağır ağır şımarmaya başlayan bir sırıtışla baktı. Seçil çorbayı kucağına aldığı gibi ekmekleri küçük küçük çorbanın içine attı.

"Sen gidip pide mi aldın? Hem de tırnak pide bulmuşsun?"

"Daha da doyurucu olsun dedim."

Aris ilk lokmasını aldığında mutlulukla gülümsedi. "Keşke tat alabilseydim. Şu an o kadar iyi geldi ki bu."

"Birkaç güne düzelirsin. Eğer yarın daha kötü olursan hastaneye gidelim, serum taksınlar."

"Düzelirim düzelirim yarına. Benim hiçbir hastalığım uzun sürmez. Bir müddet burnum akar, senin açından o iğrenç olur sadece."

"Ben iğrenmem öyle şeylerden," dedi Seçil bir kaşık daha içirirken. "Kusma, ishal, geğirme, sümük bana koymaz... Herkesin başına gelebilir. Kimsenin kakası pembe değil."

Aris lokmasını püskürtmemek için elinin tersini ağzına kapadı. Gülerken panikle ağzındakini yutmaya çalıştı.

"Gerçekten beni çok eğlendiriyorsun Seçil. Keşke seni bir on sene önce tanısaymışım."

"O zaman reşit değildim yalnız. Sıkıntı olurdu. Ben yine senin arkandan 'ulan ne havalı adam bu' derdim ama..."

Aris başını yatak başlığına yasladı. "Ne havalıyım ama, sorma! Şu halime bak."

"Geçer geçer. Ayrıca böyle bile iyisin. Ben hala seni beğeniyorum, üzülme. Bence benim beğenmem de yeterli."

Seçil o kadar ciddi konuşuyordu ki çok komikti. Aris inanılmaz eğleniyordu. Kendini halsiz hissetmese daha iyi olacaktı.

"Çok teşekkür ederim. Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum."

"Sahiden sen hasta olunca n'apıyordun? Yazık değil mi böyle?"

"Bayadır böyle hasta olmuyorum. Eskiden aile evine giderdim ama. Annem teyzem bir olur beni iyi ederlerdi."

"Eh, bu sefer benimle idare edeceksin."

"Seninle olmak bir lüks şu an."

Bu kez Seçil gülümsedi. Son damlasına kadar çorbayı Aris'e içirdikten sonra ilacını da verdi. Tam onu dinlenmesi için bırakıp gidecekken Aris onun elini tutarak gitmesine izin vermedi. "Biraz kalsana, uyuyana kadar... hemen uyurum zaten."

Resmen Seçil'i tutarak onun beline sarıldı ve başını onun karnına koyarak gözlerini kapadı. Çocuk gibi kucağına sokulmuştu. Seçil de mutlulukla bir müddet onun saçlarını okşayarak uykuya dalmasını bekledi. Uyuduktan sonra da yavaşça altından sıyrılarak kalktı.

Aradan bir saat geçmemişti ki kapı çalındı. Seçil Aris uyanacak diye panikle bir daha çalmadan gidip açtı. Ama onun bildiği Aris çoktan uyanmış olmalıydı.

Kapıyı açar açmaz karşısında Maria Hanım'ı görünce önce ufak çaplı bir şok geçirdi. Ama şoku kesinlikle Maria Hanım'ınki kadar değildi. Maria Hanım 'bu ne cüret' dercesine Seçil'e bakarak dosdoğru içeri daldı. Seçil ancak birkaç saniye sonra arkasından kapıyı kapatacak gücü kendinde bulabildi.

"Aris nerede?" diye sordu Maria Hanım elindekileri direkt mutfağa bırakırken. Seçil mutfak kapısında hızla bitip "Uyuyordu—" derken Seçil'in arkasından Aris'in ayak sesleri geldi. "Anne?" dedi uykulu ve o korkunç sesiyle. Maria Hanım oğlunu duyar duymaz onun yanında bitiverdi. Seçil'i resmen ezerek yanından geçip Aris'in muhtelif yerlerini ellemeye başladı. "Ay evladım bu ne hal? Sen niye bana haber vermedin? Ben niye aile grubunda Anna'dan öğreniyorum senin hasta olduğunu? Hem de şu haline bak! Ne zamandır böylesin?"

"Anne yalvarırım bir sakin ol. Bir de n'olur kısık sesle konuş. İyiyim ben. Bakma sen tipime sesime."

"Nasıl iyisin Aris? Böyle iyi mi olur? Londra, di mi? Yaramadı sana Londra... Kesin klimayı açtın burada yaptığın gibi öyle uyudun... Oğlum orası soğuk ülke. Orada klima açıp uyunmaz!"

Seçil buna biraz katılıyordu. Aris'in maalesef böyle bir huyu vardı. Beyefendi ateşli bir insan olduğu için sürekli klimayla uyuyordu.

Aris gözlerini devirerek annesine yalvarmasını sürdürdü. "Annecim, teşekkürler gelmişsin etmişsin ama cidden gerek yoktu. Dinleniyorum, geçecek elbet bugün yarın. Hem Seçil yardımcı oluyordu. O yüzden ben kimseyi endişelendirmedim ve yormak istemedim."

Seçil bir 'kocanın' ağzından çıkacak bu altın cümlenin, gelin-kaynana arasında büyük bir savaşa neden olacağını biliyordu. Üstelik Seçil'in Maria Hanım'la arasında başka meydan muharebeleri de vardı. Bir bu eksikti sahiden de! Bir Aris yüzünden gerilmedikleri kalmıştı, o da olacaktı belli ki.

Maria Hanım kırgınlıkla baktı oğluna. "Eminim yardımcı oluyordur da benim gelmem de yanlış bir şey değil evladım. Seni yüzlerce kez iyi ettim bugüne kadar, şimdi mi böyle oldu? Sen şimdi git yat, ben sana o iyi gelen çorbadan yapayım."

Aris Seçil'le göz göze geldi bu teklif üzerine. Seçil 'he de he, içeriz işte ne güzel' dercesine bir ifadeyle başını sallayarak kaş göz etti. Nasılsa Maria Hanım görmüyordu.

Aris yine de çekingence "Annecim... Seçil yapmıştı, onu içtim ben. İlaç da aldım," dedi.

Seçil Maria Hanım'ın bu açıklama üzerine söyleyebileceği şeyi duymak istemediği için panikle konuştu. "Maria Hanım da yapsın çorba. Çorba bu, içilir sonuçta. Akşam da yemek yemeyecek misin? Eh, yiyeceksin elbet. Hem biz de yeriz belki..." derken git gide sesi kısıldı. Maria Hanım garip garip bakıyordu Seçil'e. Seçil'in bu boşboğaz konuşma tarzıyla yeni tanışıyordu.

"Çorbayı oğluma yapmaya geldim ben, hasta çorbası bu," dedi Maria Hanım. Ardından 'sen ne yapacaksın hasta çorbasını' diye eklese ancak bu kadar olurdu.

"Doğrudur. Evet... şey... Aris bence de sen yat, ben salona gideyim, ayak altında dolanmayayım. Maria Hanım da rahatça işini yapsın... E şey... yardıma ihtiyacınız olursa—olacağını düşündüğümden değil de hani olur da sohbet edecek birini ararsanız bana seslenin..."

Seçil şu an kendini şiddetle susturmak istiyordu. Daha fazla rezil olmamak adına dediğini yapıp salona doğru kaçtı. Maria Hanım'ın Aris'i öteleyerek odasına göndermeye çalıştığını işitti.

Aris salonun önünde geçerken çaresizce Seçil'le göz göze geldi. Seçil bir el hareketiyle onu resmen 'yallah' dercesine gönderdi. Kendisi de koltuğun en ucuna oturup dertop olarak telefonuyla uğraşmaya başladı. Maria Hanım da içeride çorba yapmaya girişti.

***

Seçil bir saatten fazla Tiktok izlemiş, arada uyuklamış, biraz da televizyona bakmıştı. Daha sonra ortalık asayiş berkemal olduğu için mutfağa gitmeye karar verdi. Böylesi de garipti çünkü. Kadından hem korkuyor hem de yanında durmamak saygısızlık yapmakmış gibi geliyordu. Garip bir ikilemin içindeydi. Sonuçta bu kadın aslında ona kötü davranmamıştı. Evet stratejik bir şekilde doğum günü davetinde ılımlı davranarak Seçil'e kumpaslar kurmuştu ama direkt olarak bir kötülüğü de olmamıştı. Sadece kurallarına bağlı olarak Seçil'den hoşlanmıyordu. Yoksa insani olarak Seçil'le bir sorunu yoktu.

Çekingen adımlarla mutfaktan birkaç adım içeri girdi. Maria Hanım'ı bulaşıkları makineye yerleştirirken bulunca yavaşça yanına süzülüp ona yardım etmeye başladı. Neyse ki Maria Hanım da onu başından savmadı. Kadıncağız sürekli eğilip kalkmasın diye özellikle alt raftaki şeyleri Seçil yerleştirdi.

"Yemek de yaptım. Oturur yersin sen de." Maria Hanım'ın sesi kulağa çok normal geliyordu. Sanki beyaz bayrak çekmiş ya da ateşkes ilan etmiş gibiydi. Seçil kafasını kaldırıp ona gülümsedi. "Teşekkürler, zahmet etmeseydiniz keşke."

"Madem o kadar oğluma bakmışsın, en azından bir şekilde teşekkür etmiş olayım."

"Ben ne olursa olsun yardıma gelirdim zaten. İnanın Aris bana da söylemeyecekti hasta olduğunu. Ben cuma günü ofise gelmediğinde hasta olarak izin aldığını öğrenince öğrendim ancak. Yoksa benimle gayet normal konuşuyordu."

"Öyledir o. Birine muhtaç görünme haline hiç gelemez! Kendi işini her zaman kendisi görecek diye burnunun dikine gider."

Seçil Maria Hanım'ın aşırı annevari eleştirisine kıkırdadı. Ara ara ufak sohbetler ederek bulaşıkları toparladılar. Maria Hanım yemeklerin hazır olduğunu görünce "Ben şuna bir bakayım, uyansın da bir şeyler yesin," dedi. Seçil başıyla onayladı. "Ben de tabakları hazırlayayım."

Maria Hanım içeri gidip sessizce Aris'in odasına girdi. Oda biraz havasızlaşmıştı. Aris burnu tıkalı olduğu için horlayarak uyuyordu. Aris'i böyle derin uyurken en son ergenlik zamanlarında görmüşlüğü vardı. O yüzden böyle derin derin uyurken uyandırmaya kıyamıyordu bir türlü. Sessizce yanına oturup gülümseyerek oğlunu izledi. Şimdi kazık kadardı ama onun için hep doğumdan sonra ilk kez kucağına verdiklerinde o heyecandan öldüğü çocuktu.

Başucundaki ilaçları kontrol etti. Doktor reçetesi falan aradı ama bulamayınca ona bir kızdı. Tabii ki doktora gitmemiş olmalıydı. En azından tablet C vitamini var mı diye aranırken, tek tek tüm ilaçların durduğu yeri bulabilmek için komodinin çekmecelerini kontrol etti. En alttaki çekmeceyi açtığında gördüğü şeyle kalakaldı. İlk anda karanlıkta yanlış gördüğünü sandı ama altın yaldızlı harflerle parlayan bordo defteri eline aldığında yanlış görmediğine emin oldu.

Üstünde eşek kadar Aile Cüzdanı yazıyordu.

Titreyen ellerle defteri araladığında, aslında bildiği gerçekten emin oldu Maria Hanım. Zaten burada duran bir defter başka kime ait olacaktı ki? Seçil'le Aris'indi işte!

"N'aptınız siz?" diye sessizce söylenerek deftere baktı. Sonra Aris'in homurdanarak döndüğünü işitti. Hızla yerinden kalkıp hesap sormak için ilk hedefi olan Seçil'e yöneldi.

Bu evde bu kıza ait hiçbir şey yoktu! Kıyafetleri, eşyaları hiçbir şeyleri! Nasıl bir evlilikti bu?

Elinde defterle mutfağa girer girmez Seçil'i herkes için tabak ve çatal falan çıkarırken buldu. Seçil Maria Hanım'ın geldiğini görünce gülümsemiş "Uyandı mı—" derken sesi içine doğru kaçmıştı. Yüzündeki gülümseme de solmuştu. Çünkü Maria Hanım'ın elinde apaçık bir şekilde evlilik cüzdanları duruyordu.d

"Bu ne demek oluyor?" dedi Maria Hanım kızgın bir sesle.

Seçil içinden bildiği bütün küfürleri etti. Hepsini ama hepsini art arda sıraladı. Bir kazaya mahal vermemek adına elindeki kırılmaya meyilli her şeyi tezgâha bıraktı. Korkudan titreye titreye Maria Hanım'a doğru döndü. Asla kadının gözlerine bakamıyordu. Başını önüne eğmiş, suçlu bir çocuk gibi duruyordu.

"Bu ne demek diye sordum?! Ne yaptınız siz? Evlendiniz mi?" Maria Hanım daha yüksek bir sesle bağırdı. Seçil gözlerini kapatırken yüzünü buruşturdu. "Açıklayabiliriz, tam olarak göründüğü gibi değil—" diye dünyanın en saçma açıklamasını yaparken Aris de odadan çıkmış, uyku sersemi bir halde gelmişti. Saçlarını karıştıra karıştıra annesine bakarken "N'oluyor?" diye sordu. Seçil Aris'in sesini duyunca başını kaldırdı hemen. Ona doğru baktı.

Maria Hanım elinde defterle bu kez de Aris'e döndü. "Bunu soruyorum!" dedi sertçe. "Açıklama bekliyorum!"

Aris defteri görür görmez derin bir nefes aldı. İç geçirir gibi annesine baktı. "Elindeki kendi kendini anlatan bir şey aslında," dedi cesurca.

"Onun ben de farkındayım Aris! Neden yaptınız böyle bir şeyi? Onu soruyorum!"

"Sizin yüzünüzden," dedi Aris açıkça. Seçil o anda panikle "Aris lütfen!" diye yalvardı. Bu şekilde söylemesini istemiyordu.

"Bana başka çare bırakmadığınız için yaptık. İki kez daha Seçil'i sizin yanınıza getirsem onu kaçıracaksınız diye yaptık. Çünkü gitmesinden öyle korkuyordum!" Aris'in sözleri boğazındaki acı ve öksürük haliyle kesildi. Seçil hızlıca ona bir bardak su koydu. Adam hasta hasta nelerle uğraşıyordu...

"Maria Hanım bunu sonra konuşsak olur mu? Şimdi hiç öyle bir şey yokmuş gibi davranamaz mıyız? Aris'in halini görüyorsunuz—" derken sözleri Maria Hanım'ın bakışıyla kesildi. Kadın dehşet saçıyordu resmen.

"Bırak Seçil, sorun değil. Olan oldu artık. Zaten söyleyecektik. Ha iki gün sonra ha önce. Tepki fark etmeyecek ki." Aris gidip mutfaktaki sandalyelerden birine oturdu. Oturmadan hemen önce Seçil'in elindeki suyu almıştı.

"Aris sen beni çıldırtacak mısın? Ben bunu babana nasıl derim? Ne yüzle söyleyebilirim? Bunca yıllık evladımız, gözünün içine baktığımız en aklı başında çocuğumuz bize söylemeden evlenmiş nasıl diyeyim! Adam kalp krizi geçirir! Haris'ten bahsetmiyorum bile!"

Aris bir şey demeden suyunu içmeye devam edince Maria Hanım bu kez de Seçil'e baktı. "Ya senin ailen? Bunu nasıl kabul ettiler? Yoksa onlar da mı bilmiyor?"

"Bilmiyorlar," diye mırıldandı Seçil. Maria Hanım alayla güldü. "Çıldıracağım, tanrım çıldıracağım!"

"Bilmiyorlar ama onlar bizim ilişkimizi destekliyorlar annecim. Sizin gibi değiller. O yüzden güzel bir dille söylediğimizde senin aksine mutlu olacaklarına ben eminim." Aris ısrarla yangına körükle gitmeye devam ediyordu. Seçil ayar veren bakışlarla ona baksa da Aris'in aldırdığı yoktu.

"Yok siz kafayı yemişsiniz! Koskoca insanlar, ikiniz birden kafayı yemişsiniz! Olacak iş değil bu! Sizin bu yaptığınızı bu devirde gençler bile yapmaz!" Maria Hanım defteri mefteri atarak volta atmaya başladı. Sürekli kendine sabırlar dileniyor, Rumca dualar ediyor, deli danalar gibi yürüyordu.

Seçil ne yapacağını şaşırmış bir biçimde kalakalmıştı. Çaresizce Aris'e bakarken neredeyse ağlayacak gibiydi. Aris de inanılmaz bir gevşeklikle "Bir şeyler yiyebilir miyiz?" diye sordu. "Benim tekrar ateş düşürücü alma zamanım gelmiş. Ağrı kesici de alacağım çünkü inanılmaz başım ağrıyor."

Seçil hemen ocağa doğru döndü. Şimdi bir de Maria Hanım'ın gözü önünde kadının yaptığı yemekleri servis etmesi gerekecekti.

"Anne n'olur oturur musun artık bak başım dönüyor. Söz veriyorum iyileştikten sonra gelirim, ne kadar bağırmak çağırmak istiyorsan hepsini yaparsın." Aris artık isyan ederek annesine baktı. Maria Hanım bu sözlerden sonra biraz durulmayı başardı. Gidip Seçil'in elinden kepçeyi ve tabağı alarak kendi hazırladığı yemekleri servis etmeye girişti. Seçil masanın öbür tarafına oturdu. Dirseğini masaya koyarak başını da eline yasladı. Dertli dertli oturma moduna geçmişti.

Maria Hanım Aris'e yemeğini servis ettikten sonra bir Seçil'e bir Aris'e baktı. "Ben gidiyorum. Madem başında 'karın' var, bana ihtiyacın yok demektir."

Seçil üzgünce bir ifadeyle baktı Maria Hanım'a. Aris ağzındaki lokmasını yutar yutmaz peçeteyle ağzını sildi. "Teşekkür ederim yemekler için anne. Seçil karım olsa da olmasa da onun kalması daha iyi olur. Daha önce de dediğim gibi, senin yorulmana gerek yok. Bünyen eskisi gibi değil, benden şifayı bir kapsan benden zor atlatırsın hastalığı. Çaban için çok teşekkür ederim. Söz verdiğim gibi düzelince eve geleceğim ve konuşacağız."

Maria Hanım ifadesiz bir şekilde bakmayı sürdürerek "Geçmiş olsun, dikkatli ol, yorma kendini," dedi. Sesi soğuktu. Dosdoğru çantasını alıp gidince Seçil hemen onun peşine takıldı. "Ben sizi geçireyim."

Kapı önünde Maria Hanım ceketini ve ayakkabılarını giyerken Seçil sabırla bekledi. Maria Hanım doğrulduğu anda "Ben sizden çok özür dilerim. Bu şekilde öğrenmenizi hiç istemezdim," dedi kısık bir sesle. "Ama biz zaten pek evli gibi değiliz. Gerçekten!" diye açıkladı durumu. "Ben hala ailemle kalıyorum. Sizlere söylemeden gerçek bir evli çift olmayacaktık biz zaten."

Maria Hanım tepkisizliğini koruyordu. Ciddi ve kızgın gözlerle Seçil'e baktı. "Detaylar beni hiç ilgilendirmiyor Seçil kızım. Bize açıklama yapması gereken Aris. Buyursun gelsin babasını babaannesini ikna etsin. Bu iş benden çıktı. Hadi kalın sağlıcakla. İyi geceler size." Maria Hanım arkasından kapıyı çekip çıktı.

Seçil birkaç saniye gözlerini kapatıp soluklandı. Bu iş çok kötü olmuştu.

Aris'in adını seslenmesiyle ancak kendine gelerek mutfağa döndü. Aris gayet soğukkanlı bir şekilde yemek yemeye devam ediyordu. "Pidelerden kaldı mı? Annem tahıllı ekmek almış ama çorba zaten yeterince taneli. Pideyi tercih edeceğim sanırım."

Seçil ekmek kutusunun içinden bir tane küçük pide çıkardı. Tazeliğini kontrol ettikten sonra Aris'e vermeden önce bıçakla birkaç parçaya ayırdı. Ardından yorgunca kendini onun karşısına bıraktı.

"Şimdi ne olacak?" diye sordu.

"Hiçbir şey!" dedi Aris canlı bir sesle. "Annem söylemez kimseye. Bakma sen onun öyle göz korkutucu durduğuna. Yumuşaktır o. Arabulucudur da. Biraz otursun düşünsün şimdi. Dediğim gibi iyileşince gidip konuşurum ben."

"Yalnız mı gideceksin? Artık bu noktada gidip beraber konuşmamız gerekmez mi?"

"Aslında evet. Ama ben hala seni oraya götürmek istemiyorum. O yüzden bilmiyorum. Bunu o gün geldiğinde düşünebilir miyiz?"

Seçil onun haline acıyarak konuyu kapattı. Aris "Zaten önce seninkilere gidip söylemeliyiz. O daha mühim," dedi.

Seçil bunu düşününce yine daraldı.

"Sen yemiyor musun? Hadi sen de ye bir şeyler. Bütün gündür helak oldun zaten."

Seçil Maria Hanım'ın hazırladığı yemeklere önce bir bakış attı. Sonra çıkardığı kaselerden birine onun yaptığı çorbadan koydu. Aris'in karşısına oturup o da yemeye başladı.

Anne çorbası cidden başkaydı. Kesinlikle bunun tadı daha iyiydi. Tadını beğendikçe daha iştahlı yemeye başlayışı, Aris'in gözünden kaçmadı. Seçil'i izlerken bıyık altından gülümsedi. Çorbası bitince gidip diğer tencereyi karıştırdı.

"Of! Havuçlu patatesli semizotu yapmış. Çok severim." Aris sevdiği yemeği görmenin heyecanıyla tabağını tepeleme bir şekilde doldurdu. Seçil onun çocuksu sevincine kapılarak gülümsedi. İnsanın yaşı kaç olursa olsun annesinin yaptığı yemekleri gördüğünde verdiği tepkisi başka oluyordu. Gerçi Seçil Maria Hanım'ın bu kadar hamarat bir biçimde yemek yapıyor olmasına bir tık şaşırmıştı. Maria Hanım hep hayatında yardımcıları olmuş bir tipe benziyordu.

"Sarımsaklı yoğurt da var!" Aris keyifle hazırladığı tabağıyla beraber Seçil'in karşısına otururken muzipçe güldü. "Ben koku almıyorum tabii ama sana biraz yazık olacak. Neyse ki hiçbir şeyden iğrenmediğini beyan etmiştin."

"Sıkıntı yok. Sarımsak kokusunu da severim. Üstelik ben de yerim, sorun olmaz. Eh, öpüşemeyeceğimiz de kesin bir bilgi zaten..." Seçil 'doğruya doğru' dercesine başını hafifçe salladı.

Aris hüsranla dudaklarını birbirine bastırdı. "Bende özgürce kalabildiğin şu akşamı değerlendiremiyor olmamız çok üzücü. Ama n'aparsın! Kader işte!"

"Zaten yakında artık her akşam bizim olacak gibi. O yüzden çok da kafana takma."

Aris gülümsedi. "Evet. Az kaldı. Artık evli olduğumu hissetmek istiyorum. Yemin olsun hiçbir şey anlamadım şu ana kadar."

Seçil burukça gülümsedi. "Sanırım evlenirken ilk motivasyonumuz bunu hissedebilmek değildi zaten."

"Öyle ama..." Aris çatalını bırakıp burnunu çekti. Sonra rahat edemeyince burnunu temizledi.

"Düğün için de düşünmeye başlasak mı? Sizinkilere de fikir sorarız." Aris'ten gelen bu beklenmedik cümle karşısında Seçil şaşkınlıkla kafasını kaldırdı. Kaşları hayretle havalanmıştı. "Hemen mi?"

"Herkes öğrendikten sonra ertelemek için bir neden kalmıyor. Bence yapalım hemen. Ama tabii sen acele etmek istemiyorsan, güzel güzel hazırlanmak istiyorsan seneye de yapabiliriz."

Seçil gülecek gibi oldu. Güzel güzel hazırlanmak da ne demekti acaba? Hani şu kadınların gözlerinin dönerek kafayı yedikleri dönemi mi diyordu?

"Yemek güzel olsun, müzik güzel olsun yeter. Üstüne fazla düşünülmesi gereken bir şey değil düğün. Bu ikisi güzel olunca herkes bir şekilde memnun ayrılıyor. Yediden yetmişe..."

Aris'in dudaklarının bir tarafı keyifle kıvrıldı. Tabağında kalan yemek suyu ve yoğurdu ekmekle sıyırırken Seçil için bugüne dek pek görmediği ilkel bir manzara yarattığından habersizdi. Seçil onu o kadar çok sofistike bir biçimde yerken görmüştü ki, bu görüntü ona garip geliyordu. Ama kesinlikle asıl istediği buydu.

"Konsept tema mekan gelinlik... bunlar kolay seçilmiyor sanıyordum ben. Düğün sürecinden geçip de sabır testinden geçmeyen tanıdığım yok benim. Hatta bu süreçte ayrılan tanıdığım bile oldu... Neyse ki biz evliyiz. Başımıza böyle felaketler gelmesi pek olası değil."

"Bence biz bu işin altından kalkarız. O zamana kadar altından kalkmamız gerekenler düşünülürse..."

Seçil çorbası bitince kendine çok az da semizotundan aldı. Bir kaşık da yoğurt koyup mütevazı bir şekilde yemeye başladı.

"Sen normalde böyle az yemezsin. Hasta halimle ben senden çok yiyorum. N'oldu? Annem yüzünden mi?" Aris sorusu üzerine Seçil'den bir yanıt gelmeyince üzgünce ona bakarak sözlerine devam etti. "Yapma sevgilim. Lütfen. Tadını kaçırmasına izin verme şu durumun. Söyledim sana, annem kimseye bir şey demez."

Seçil çocuk gibi omuzlarını indirip kaldırdı. "Olay çok taze. Bana biraz zaman ver. Hala etkisinden çıkabilmiş değilim."

Aris tabii ki ona anlayış gösterecekti. Yemeklerini bitirdikten sonra yine ilaçlarını aldı. Kendi tabaklarını makineye koymaya kalkışınca Seçil hemen ayaklanarak "Bırak ben hallederim, sen git yat hadi," dedi.

"Yeter yat yat çok sıkıldım ben. Salona geçeceğim."

"Ama yatmadan uyumadan geçmez böyle şeyler."

"Tamam salonda yatacağım. Söz. Yeter ki beni uyumaya yollama. Valla bir damla uykum yok şu an."

Seçil ona gülümsedi. Uzanıp hafifçe yanağını okşadı. Aris de onun elini öpmek istese de bunu yapmadı. Onun yerine Seçil'in elini kendi elleri arasına alıp okşadı.

On dakika kadar sonra mutfağı toparlamış, elinde taze demlediği kekik bal limonlu çayla salona girer girmez "Karadağ'a ne dersin?" diye soruverdi Aris'e. Aris ilk anda anlayamayarak kalakaldı. "Nasıl?" diye sordu yattığı yerde biraz oturuşunu değiştirerek. Seçil'in elinden çayını aldı.

"Şu diğer tatil için diyorum. Muhtemel balayı için. Karadağ'a ne dersin?" Seçil de onun ayakucuna oturdu. Dertop olarak biraz Aris'ten yana dönerek ona bakmaya başladı.

"Daha önce hiç gitmedim. Ama methini duyuyorum."

"Süper! Senin de gitmediğin bir yer varsa bunu değerlendirmeliyiz. Sen de biraz incele. Beğenirsen gidelim! Çok ucuz bir ülkeymiş, öyle diyorlar." Seçil dediklerinden sonra bir an durup düşündü. "Gerçi bu senin için önemsiz bir kriter sanırım ama olsun... Ucuz ve güzel olması beni mutlu eder."

"İnanmayacaksın ama bu beni de bir tık mutlu eder. Zira belli ki yakın zamanda düğün masrafı denen şeye girişeceğimiz için, uygun fiyatlı ve güzel bir ülkede mütevazı bir tatil yapmayı tercih ederim."

Seçil çayından soğuması için höpürdeterek bir yudum aldı. Kumandaya uzanırken "Doğru adrestesin o zaman. Seçil'le Tutumlu Ol Şov'a hoş geldiniz!" dedi. Aris güldü. Gülüşü ne yazık ki dolu dolu öksürüklere dönüştü. Seçil hüzünle ona baktı. "Tamam hadi arkana yaslan da çayını iç. Ben de bize güzel bir film açayım."

Continue Reading

You'll Also Like

603 164 5
Kollarının arasında mayışmış bir sekilde dururken, "Özgürlük, özgürlük bir tek senin kollarında güzel." dedim. Cevap gecikmedi, " Sevda, sevda bir te...
4.3K 147 188
Bir insan ne kadar sevebilir ki... Hayatım boyunca birçok şey deneyimledim. Belki de en güzeli ilk aşkıma olan karşılıksız sevgimdi. Nasıl aldatılır...
84.2K 5.1K 78
Harry Potter bir Gryffindor'dur veya Harry Potter'ın annesinin ismi Lily'dir seviyesinde bilgilerden gına geldiyse çalışmama hoş geldiniz!
EVRENLER ARASI By drayy

General Fiction

430 50 6
Shifting ile gittiğin evren de sıkışıp kalmak. 'Bu gece sen neden onların yanına gitmeyi denemiyorsun?' (Kitap benim kurgumdur!)