DÜNYA'LI

Bởi S-Mare

318K 39K 66.2K

*TAMAMLANDI* *Her ne kadar bağımsız olsa da hikayeyi daha iyi anlamak için önce UZAYLI adlı hikayemi okuyun.*... Xem Thêm

TANITIM
1✨Uzaylılar Tarafından Kaçırıldık
2✨ Hangi Ara Bizi Uzaya Çıkardın Kız?
3✨ Sana Kim Lazımdı?
4✨ Bana Bir Ok Bir De Yay Lazım!
5✨ Verdiniz Yetkiyi, Gördünüz Etkiyi!
6✨ Sakarım ama Şakir değilim!
7✨"Kutsal Çiçeğimizi Yemişsin!"
8✨Zaafım Olma Dünyalı!
9✨ Kral Çıplak!
10✨ Yanacağım!
11✨ Hepinizi Laciverte Boyadım!
12✨ Kehanet Geliyor!
13✨ Kalbinde Bir Sorun Var
14✨ Dudaklarına İşkence Etme!
15✨ Sadece Bir Rüya
16✨ Dünyalılardan Tiskiniyorsunuz Değil Mi?
17✨ Yüce Sha ve Üç Kutsanmışlar
18✨ Öpersin Geçer!
20✨ Nefretten...
21✨ Ne Pahasına Olursa Olsun
22✨ Ölüme Yürüyelim Seninle
Final 1✨ Yıldızlara Bak
FİNAL 2✨Yıldızlı Bir Hayat

19✨ Kısıtlı zamanlarımız...

6.9K 954 1.2K
Bởi S-Mare

Multimedya: Pera - Aşk Koydum Adını

Lütfen ve lütfen okuyorsanız yıldızımızı parlatın. Yorumları ise sadece yeni bölüm istemek için kullanmayın. Bölüm hakkında yorumlar görmek inanın daha motive edici ❤️

Keyifli Okumalar...

Instagram: e.s.mare


"Uyu benim güzel dünyam.
Kalbimi senden koruyamadım
ama seni kalbimden koruyacağım."

Öptü.

Bu sadece dudakların dudaklarıma dokunması da değildi. Yani ilk olarak öyleydi belki ama sonra yüzümdeki elleri belime indi. Beni yerden biraz daha yükseltti. Titreyen ellerimi nere koyacağımı bilemediğim için omuzlarına koyduğumda sağ kolum hafifçe sancıdı ama o sancı karnımdaki kelebeklerin bıraktığı sancının yakınından geçemezdi. Sanırım artık içeride mangal yakıyorlardı, mangalın üstünde pişen de benim kalbimdi. Bunun başka nasıl bir açıklaması olabilirdi ki?

Dudağımdaki dudaklar hafifçe geri çekildiğinde, "Ela," dedi Erian. Gözlerimin kapalı olduğunu fark ettim, birkaç dakikadır o gözkapaklarının altında havai fişekleri izlediğimi de. "Dünyalı," dedi Erian bu kez.

Açmadım gözlerimi, kesin yine salak salak hayaller kurmuştum ve gözlerimi açtığım an kaybolacaktı hepsi.

"Gözlerini açar mısın?" dedi Erian. Başımı iki yana salladım. Olumsuz bir ses çıkardım. "Güzel Dünyam bak bana hadi!"

Al işte! Salak salak hayaller...

Dudaklarımı aşağı büktüm. "Of be! Keşke gerçek olsaydı."

"Gerçek zaten," dedi Erian.

"Yok ya!" diye çıkıştım. "Güzel Dünyam da gerçekti değil mi? Tabii tabii."

"Güzel Dünyam," dedi yine.

Gözlerim istemsizce açıldı, onun mavi gözleriyle çarpıştı. Ayaklarım artık yere basıyordu. O halde ben nasıl hala uçuyordum?

Elleri yine yüzümün iki yanına yerleşti, parmakları yanaklarımı okşadı. "Sen..." dedim ve yutkundum. "Şimdi beni öptün mü?"

"Evet," dedi hafifçe gülerek.

"Niye?"

Başlasın utançta saçmalama seansı!

"Öpmese miydim?"

"Yok, yani öyle değil de... Ama insan merak ediyor tabii. Sonuçta dudaktan öptün ya hani..."

Bu kadar da saçmalamazsın be kızım!

Alt dudağımı sertçe dişlediğimde Erian güldü. "Öpmemi istemedin mi?"

Yanan yanaklarıma, ateş alan dudaklarıma, maratona çıkmış kalbime rağmen kaşlarım çatıldı. "Sen her onu öpmeni isteyeni öpüyor musun?"

"Hayır, elbette," dedi ama o gülümseme suratından hiç silinmemişti. "Sadece öpmek istediklerimi."

Çatılan kaşlarım havalandı. "Beni öpmek istedin yani?"

"Çok garip değil mi? Hayatım boyunca en çok öpmek istediğim dudaklar senin oldu."

Galiba ben ölmüştüm ya, bu kalp atışlarıyla yaşıyor olamazdım. Kalp krizinden az önce gitmiştim muhtemelen.

Dudağımı kemirdim. O da kemirişimi izledi. Derin bir nefes alırken göğsü yükselip alçaldı. "Neden?" diye sorsam da o hala kemirdiğim dudaklarıma bakıyordu, sorumu duymamış gibi parmağıyla dudaklarıma dokunarak dişlerimin işkencesinden kurtardı.

"Bunu yapmaya devam edersen söylediklerine odaklanamam. Şimdi sorunu tekrar sor."

Adam ateşe odun atıp duruyor, yanacağım o olacak!

"Öptün ya hani..."

"Evet."

"En çok öpmek istediğin dudak da benimmiş."

"Hem de çok fazla."

"Neden?"

Baş parmağı dudağımın altında dolaşırken, "Ela..." dedi şarkı söyler gibi. "Ben Asel'i şansım olarak görmüştüm. Doğruydu, biliyor musun? Seni bana getiren Asel oldu. Sadece ben büyük bir aptaldım. Anlamadım, anlasaydım eğer kısıtlı vaktimizi sana daha çok bakarak harcardım."

Kısıtlı vaktimizi...

İki kelime kalp atışlarımı yavaşlatmaya yetti. Kalbime bir acı saplandı. Dudaklarım titremesin diye birbirine sıkıca bastırdım. "Seni aslında neden öptüm biliyor musun?" diye devam etti. "Çünkü sen bir gün unutacaksın ama ben hatırlamak istedim."

Artık dudaklarımı birbirine bastırmak da titremelerine engel olmama yetmiyordu. Halbuki dakikalar önce havalarda uçuyordum adeta. Birden yere çakılmıştım sanki. "Seni unutmam," dediğimde sesim de titremişti.

Buruk bir şekilde gülümsedi. Sıkıca sarıldı sonra. "Üzülmeni istemiyorum. Öpücükte kalabilir miyiz?"

"Kalalım," dedim ama ilkini gerçekleştirmek için artık çok geçti. Salaktım ben, kendimi neden bu kadar kaptırmıştım? Halbuki gerçekler en başından beri gözlerimin önündeydi. Ben burada kalamazdım, o da Dünya'ya gelemezdi. Burada yönetmesi gereken bir halk vardı. Tüm bunları biliyordum ama yine de ona kendimi çok kaptırmıştım. Bunu ben kendime yapmıştım, onun hiçbir suçu yoktu.

Şu an olanlar ne kadar güzeldi değil mi? İlk başta ben de öyle hissetmiştim ama hayır, değildi. Ben kendi hislerime onun hislerini de katmıştım belki ve artık tek taraflı üzülmeyecektim. Bilmiyorum, belki de Erian bensizliğe çok üzülmezdi. Beni tanıyalı ne kadar olmuştu ki? Sadece bir buçuk hafta. Benim gibi her şeyi çok içselleştiren biri de değildi muhtemelen. Benden hoşlanmıştı, tamam ama ne olacaktı yani? En fazla biraz üzülürdü, birkaç güne o da kalmazdı. Sonra kendine bir kraliçe bulurdu ve onunla yaşlanırdı. Hayali bile çok kötüydü, çok can yakıcıydı.

Acaba bir gün aklına gelir miydim?

"Gel hadi," dedi Erian sessizlikle geçen bir sürenin sonunda. "Uyumalısın."

Elimi tutup beni yatağa götürdü. "Sen peki?" dedim kısık sesle.

"Ben nöbet tutacağım."

"Güya koruma olan bendim," dedim havayı dağıtmak ister gibi. Düşünmeyecektim, olacakları değiştiremeyeceksem ben de düşünmeyecektim. Son ana kadar hep yanımda kalacakmış gibi yaşayacaktım.

Yatağın örtüsünü açıp uzanmamı bekledi, sonra örtüyü üzerime çekti. Yanıma otururken, "Terfi ettin sen," dedi.

"Terfi mi?"

Aniden heyecanlı bir şekilde gülümsedi. "Doğru mu söyledim?"

"Neyi?"

"Kelimeyi, terfi değil mi?"

"Ne bileyim?" dedim anlamayarak. "Açıklamalısın."

"Korumaydın," dedi Erian. Elini kaldırıp kalbine götürdü. "Buraya terfi ettin."

Neredeyse yutkunacaktım. Gülümsemeye çalıştım. "Sen bu yürüme işinde amma başarılısın ya!"

Tek kaşını kaldırırken sırtını yatak başlığına yasladı ve bir bacağını kendine doğru çekerken diğerini ileri uzattı. Hala bana bakıyordu, ben de onu daha iyi görmek için biraz yan döndüm. Ona ne kadar bakarsam o kadar iyiydi zaten. "Közeninden bir şeyler öğrendim."

"Tan'dan mı?" dedim hızla doğrulurken. "Ay, yandık!"

"Hayır, hayır," dedi gülerek. "Diğeri..."

"Çağrı mı?" İnler gibi bir ses çıkardım ve yakasını kavradım. "Hayır, sakın! Öğrendiklerini hemen unutuyorsun! Hemen!" Öylece yüzüme baktı, uzun uzun. "Şu an unutuyor musun?" diye sordum.

"Hayır," dedi. "Seni tekrar öpsem ne olur diye düşünüyorum."

Ne salak salak düşünceler bunlar!

Ne olabilir yani?

Öp!

"Ha, tamam," dedim başımı sallayarak. Örtüyü üzerime çekerek döndüm. "Sen düşün, karar ver. Ben burada bekliyorum."

Yandı tabii devreler, o kadar normal ki bu. Aşırı yükleme oldu sonuçta. Umarım o yangın başka yere sıçramaz.

Belimden tuttu ve beni kendine çekti. "Gel buraya dünyalı!"

Ay öpecek yine!

Onun kucağında otururken yine sıklaşan nefeslerimle yüzüne baktım. Elleriyle parlayan saçlarımı geriye itti. Öpmeyince, "Yine sorup duracak mısın?" dedim. Kendimi bayağı ağırdan satıyordum ki sormayın.

"Öpmemi mi istiyorsun?" dedi gülerek.

"Al işte!" diye yakındım. "Başladı yine."

Daha sesli güldü. "Öpmeyeceğim, hayır," dedi. Neredeyse homurdanacaktım. "Tehlikeli. Bir daha öpersem... Hmm... Tehlikeli işte."

Ne gibi bir tehlike?

Açıklamazsan çok yanlış anlarım ama ben. Al işte, çoktan anladım.

Yanaklarım yanarken Erian başımı göğsüne yasladı. "Burada uyu." Saçlarımla yavaşça oynamaya başladı. "Böylece sana dokunabilirim."

Sanki saçlarımda bir düğme varmış da o dokununca aktif olmuş gibi esnedim. Halbuki saniyeler önce bir öpücüğün daha heyecanını duyuyordum. Onun hüsranı yine de üzerimdeydi. Ben de harbiden az sapık değildim. "Sürekli bir çocuk gibi elimi tutuyordun zaten. Dokunmakla ilgili sıkıntıların var," diye yakındım.

"Sana dokunmak hep hoşuma gitti, yalan söylemeyeceğim."

Yine esnedim. "Sen de az sapık değilsin."

Öylesine söylesem de o güldü. "Güzel Dünyam, inan bana bu konuda senden daha... Şey... Fena, fenayım."

Biz niye göremedik acaba? Anca bir tanecik öpücük! O da yıllar(!) sonra geldi zaten.

Ay, sus sapık Ela!

Erian beni var ya, çok küçümsüyordu sapıklıkta.

"Ama," diye devam etti. "Gerçekten ilk başlarda amacım tamamen seni korumaktı."

"Ne kadar ilk başlarda?" diye merakla sordum.

"Hmm..." diye mırıldandı. "Seni bir mağaraya götürmüştüm hatırlıyor musun?"

"Işıklı mağara," dediğimde başını salladığını hissettim.

"Yanacağım," demiştim sana. "Ve ben bir kez yandım Ela. Aşktan bahsetmiyorum, gerçekten yanmaktan bahsediyorum. Acısı katlanılmazdı. Sen beni yakacaktın ve ben o acıyı bile arar hale gelecektim. O an bunu anladım." Saçlarımdan hafifçe öptü. "Yaktın da. Keşke seni hep çocuk olarak görebilseydim."

Bu kalbimi gerçekten kırmıştı işte. "Özür dilerim," diye mırıldandım.

"Neden özür diliyorsun?"

"Çünkü..." Uzunca nefeslendim. "Tüm bunlar benim suçummuş gibi geliyor."

"Senin suçun zaten," dedi ama sesi neşeli geliyordu. "Öylesine mükemmel bir enerjin var ki insana yaşadığını hissettiriyorsun. Mutluluk veriyorsun Ela. Umarım o ışığını hiç kaybetmezsin çünkü senin ruhunun ışığı şu an yaydığın ışıktan bile daha görkemli, daha muhteşem."

Söyledikleri yüzümde bir gülümseme bıraktı ama aynı sözler kalbimi de sanki sıkıp acıttı. Gözlerimi kapatıp kedi gibi kucağına kıvrıldım. Bir an ona her şeyi bırakıp bizimle gelmesini söylemek istedim ama bu çok büyük bir bencillik olurdu. Zaten kabul de etmezdi ama canını yakardı. Ben bunu isteyemezdim bile.

O kadar canım yanıyordu ki...

İki mutlu olduk mu zaten, illa burnumuzdan fitil fitil geliyordu.

"Uyuyacağım," dedim sesimin titremediğine şükrederken. "Beni koru tamam mı?"

"Uyu," dedi beni daha sıkı sararken. "Benim güzel dünyam. Kalbimi senden koruyamadım ama seni kalbimden koruyacağım."

✨🌍✨

Beni uyandıran Erian'ın saçlarımda dolaşan elleri oldu. Öyle ki gözlerimi açtığımda bunun da güzel bir rüya olduğunu düşünüp sırıtarak Erian'a sırnaşmıştım. Yetmemiş gibi çenesine ufak bir öpücük de bırakmıştım. Ancak güldüğünde tüm bunların gerçekliğini algılamıştım, o zamandan beri yanaklarımdaki kızarıklık geçmemişti. Erian'ın lüks banyosundaki ayna bunu yüzüme yüzüme çarpıyordu. Belki de hala parlayan yanaklarımdaki bu iki elma dünden beri oradaydı. Kırmızı kırmızı parlarken bile yanaklarımda bir yanardağ vardı.

Ellerimi yüzüme kapatıp utancımı sessiz bir tepinmeyle attım. "Efendim?" dedi dışarıdan Erian. Sesini yine değiştirmişti. "Bir sorun mu var?"

Güzel Dünyam'a ne oldu diye bir daha isyan edecektim ama yanındaki askerleri hatırladım. Bana temizlenip hazırlanmam için kıyafetler getirmişlerdi. Temizlenmiştim de, üstelik soğuk su ile ama bu içimdeki ateşi zerre bastırmamıştı. Dün beni öpmüştü, bugün de ben adamın çenesini öpmüştüm. Yarın kim bilir ne olacaktı.

Yarın kim bilir ne mi olacaktı?

Sapık Elapatra ayağa kalkıp üzerini düzeltti. Mantıklı olan onun karnına dirseğini indirdi.

"Efendim?" dedi Erian yine. Ya sus be adam! Beni ne hale soktun sen?

"Geliyorum canım," dedim, sonra elimle kafama vurdum.

"Efendim, canım diyerek beni onur ettiniz," dedi Erian. Bunu beni daha çok utandırmak için mi söylediğini anlamadım ama en azından kelime yanlışı utanç duyguma bir set çekti.

Biz bugün büyük bir plan uygulayıp Erian'a krallığını geri verecektik güya. O hikayedeki asıl kahramanlardan biri de bendim.

Bittik biz, bittik!

Derin bir nefes aldım ve üzerimdeki uzun beyaz elbiseyi düzelttim. Nemli saçlarımı omuzlarımdan ittim. Kapıyı açtığımda Erian askerlerle beraber eğildi, hepsinin yüzlerinde yine o sivrisinek maskesi vardı ama Erian'ı onlardan ayırmam kolaydı. Hem diğerlerinden bir adım öndeydi hem de diğer askerlerden daha uzun ve yapılıydı.

Kafası sivrisineğe benzeyen haline de aşık olmazsın be salak Ela!

"Yüce Sha hazırsanız çıkalım," dedi askerlerden biri.

Aşık yanım şükür ki sustu, endişe onun yerine yerleşti. İşte başlıyordum ve daha şimdiden benim kalbim küt küt atmaya başlamıştı. "Bana kutsallarımı çağırın ve bize biraz izin verin. Önce her şeyin yolunda gitmesi bir ritüel yapmamız lazım."

Kısa bir an birbirlerine baktılar ama sonra bana dönüp, "Emredersiniz Yüce Sha," dediler hep bir ağızdan. Erian da rolüne uygun olarak onlarla ilerliyordu ki, "Sen kal!" dedim ona. "Sen benim can... Korumam... Koruyan kişi... Korumasına izin verdiğim... Evet, osun!"

Kısa bir an durdu, kesin içinden içinden gülüyordu. "Emredersiniz canım efendim," dedi sonunda.

Allah'ım artık tasarruflu lambadan iyice sahte tarikat liderlerine dönmüştük! Sen affet!

Ama canım dedi ya, orada bir içim de gitmedi değil.

Askerler çıkıp kapıyı kapattığında Erian bana yaklaştı. Sinek kafasıyla bile heyecanım yine tavana vurdu. Elini yanağıma uzattı ve yavaşça okşadı. "Korkuyor musun?" dedi sakince.

"Evet," diye itiraf ettim.

"Elbise çok yakışmış."

"Biliyorum ama yine de korkuyo-"

Duraksayıp dudağımı dişledim. Korkma, ben yanındayım, dememiş miydi o? Niye öyle bir şey dememişti. Sana korktuğunu söyleyen birine elbisen yakışır denmezdi ki?

Elini uzatıp yine dudağımı dişlerimin eziyetinden kurtardı. "Güzel Dünyam her zamankinden çok daha muhteşem görünüyorsun."

Böyle de demezdi.

Sesli ve uzun bir nefes verdim. "Ben galiba pek iyi değilim," dedim.

"Neyin var?" dedi endişe bürünen bir sesle.

"Az önce neler dediğini sandım bir söylesem..."

Kısa bir an sustu, sonra güldü. "Kıyafetin ve senin hakkında söylediklerimi kast ediyorsan çok daha fazlasını söyleyebilirim."

"Dedin mi yani sen onları?" dedim yüzümü acı çekiyormuş gibi buruşturarak.

Başını yavaşça salladı. "Hala korkuyor musun?"

"Tabii korkuyorum!" diye çıkıştım. "Korkuyorum denen birine iltifat mı edilir? Ben yanındayım, seni korurum falan denir."

"Bunları zaten bilmiyor musun?" dedi kaşlarını kaldırarak.

Ayağımı isyan edercesine yere vurdum. "Bilsem de söyle işte. Bana öyle şeyler söyleyip kalbime indirmenin sırası mı? Bir de uzun süre sonra birden yüklenince benim kafa hepten yandı. Birazdan Kamrah beni öldürmezse sen öldüreceksin."

"Ela!" dediğinde sesi sertti artık. "Böyle şeyler söyleme! Kelimelerin gücü vardır ve ben sana bir daha zarar gelirse kendimi asla affedemem."

Nefesim söyledikleriyle boğazıma tıkandı. Kelimelerin gücü vardır... Vardı, doğruyu söylüyordu. Bunun en büyük kanıtı şu an burada olmamdı. Belki de o yüzden sus pus olmuştum.

Peki ya güzel şeyler söylersem... Hiç ayrılmayacağımızı mesela... Ama bunun da kötü yolları olabilirdi. Birbirimizi hep çok seveceğimizi söylesem... Bu da ucu bucağı her yöne uzanan bir şeydi. Birbirimizden hiç ayrılmadan mutluca yaşayacağımız bir hayat... Bunu söyleyebilirdim, cesaretim biraz daha olsa o an söylerdim de ama yapamadım. Ben o kadar cesur biri değildim.

Kapı açıldığında Erian elini indirdi ve ben söylenmemiş sözlerimle içeri girenlere baktım. Çağrı, Tan, Layes en önden girmişti. Arkasından gelenler ise Lyra ve Varl olmalıydı, başlıklarından zor bela ayırt edebilmiştim. Evina planın işlemesi için çoktan gitmişti şüphesiz.

Hepsi başlarını eğip bekledi. Kapıda duran askerlere döndüm. "Biraz geride nöbet tutun. Ritüelim sizi çarpabilir."

Onaylayarak dışarı çıktıklarında kapı kapandı. Yine biz bize kaldığım an söze ilk giren Çağrı oldu. "Kızım var ya..." dedi ve koşup yatağa atladı. Sırt üstü döndü ve hülyalı hülyalı tavana baktı. "Öyle güzel bir geceydi ki... Adeta bir günah gecesi."

Tan tepki vermeden odayı inceledi, buna bir şey söylememesi de garipti. "Acaba en fazla ne olmuş olabilir?" dedim gözlerimi kısarak.

Çağrı hızla doğruldu ve ellerini çenesinin altına dayayarak Lyra'ya baktı. Aşk dolu bakışlarla mırıldandı. "Elimi tuttu."

"Harbi günah gecesiymiş," dedim başımı ağır ağır sallayarak. "Cehenneme gitmezsen iyi."

"Sen ne anlarsın be?" diye çıkıştı. "Şu adamla sabaha kadar kaldın da ne oldu, sen elini bile tutabildin mi acaba?"

"Yoo!" dedim hemen. Suçüstü yakalanmış gibi kalbim küt küt atmaya başladı.Gözlerim Tan'ın üzerine döndüğünde yutkundum. "Dokunmalı şeyler olmadı. Ne alaka? Asla dokunmadık birbirimize. Öyle bir şey aklımıza bile..."

"Sarı bez!" diye bağırarak yataktan atladı Çağrı. "Öpüşmüşler!"

Sela... Sela okunuyor bir yerden.

"Salak salak konuşma!" dedi Tan.

"Lan bak şunlara!" dedi Çağrı ve Tan'ın çenesini tutup başını bize çevirdi. "Öpücüklü bir şeyler olmuş, bak! Bak oğlum! Turşu'nun suratı közlenmiş kırmızı bibere döndü."

Tan gözlerini kısıp bizi incelerken gergince sırıttım. "Çiçek yedim ya ben, ondan. Hep ondan."

Dirseğimi Erian'ın karnına geçirdim, o da bir şeyler söylesin diye ama neredeyse dönüp o sert karnına dokunacaktım. Erian hiçbir şey söylemedi, Tan'ın onu inceleyen bakışlarına karşılık ona bakmaya devam etti. Yüzünü de göremiyordum başlıktan, o yüzden daha da gerildi. "Bir şey desene!" dedim dişlerimin arasından. "Ondan desene!"

"Planı son kez gözden geçirelim," dedi bunun aksine. "Zamanımız kalmadı."

Tan kısık gözleriyle ağır ağır başını salladı. "Geçirelim bakalım birader! Geçirelim bakalım."

Tan'ın bunun üzerinde durmaması, hatta susmayacağı belli olan Çağrı'yı da gözleriyle tehdit etmesi artık beni işkillendirmeye başlıyordu. Yemek odasında da Erian'ın bana yürümesini çok uzatmamıştı. Bizi de ayırmaya çalışmıyordu. Bu başımızda büyük bela olmasından mıydı, yoksa bu çocuğun da içine cin mi girmişti?

"Kamrah halkı gün ışığında toplamayacaktır," dedi Erian. "Ela'nın güneş ışığıyla daha da güçlendiğini düşünmesi olası. Hala güçlerini sorgulasa da onun güneşin ışıklarını kendi üzerine topladığını gördü. O yüzden her ihtimale karşılık güneşin batışını bekleyecek. Evina o süre zarfında anı şeridimi tüm halkın izlemesi için alt yapıyı hazırlayacak. Kamrah'ın şu an güvendiği tek şey senin dilimizi konuşamıyor oluşun. Bunu çeviri ile halka duyurmayı planlıyor, bu da senin söylediğin herhangi bir yanlışı kapatmasının yolunu açıyor. Muhtemelen askerlerin kol cihazlarını da kısa sürede sökecek ve kimsenin anlayamadığı biri haline geleceksin."

"Kol cihazı bu işe yarayacak," dedi Tan. Bunun için o acıyı çekmiştim işte.

Erian başını salladı. "Evina halkın sarayın önüne geleceği vakte kadar bizim tarafımızda olan askerleri saraya yayacak. Yine de Kamrah en güvendiği askerlerinin değiştiğini anlar, o yüzden daha geri planda olanlar üzerinde çalışacak. Lyra, Varl ve ben herhangi bir soruna karşılık yanınızdan ayrılmayacağız. Sizi koruyacak olanlar bizleriz. Kamrah Ela'nın dilimizi bilmediğini sanırken, Ela halka bizim dilimizden konuşacak, bu Kamrah'ı kısa bir an afallatacak. Biz bundan faydalanarak onu ve yakınındaki askerlerini etkisiz hale getireceğiz."

"Güçlerimiz peki?" dedi Tan. "Onları kullanmamız gerekirse diye soruyorum."

"Muhtemelen işe yaramayacak," dedi Erian. "Yan yanayken ya birbirimizi etkisiz kılıyoruz ya da çok fazla güç oluşturuyoruz. İkincisinin oluşması yanımızdaki insanlar için tehlikeli. O yüzden buna yeltenmeyeceğiz."

"Peki ya benim gücüm?" dediğimde hepsi bana baktı. "Ne?" dedim çekinerek. "Benim de gücüm var artık. Ben de süper uzaylı sayılırım."

"Ben kaldım ya öyle düz insan," diye yakındı Çağrı. "Keşke ben de otu boku, neyi bulduysam yeseydim."

"Nasıl yapacağımı bilmiyorsun bile," dedi Tan, onu duymazdan gelerek. "Üstelik o bir kerelik bir şey de olabilir."

"Ya değilse," diye üsteledim. "Benim gücüm de sizin yanınızda yok oluyor ya da yükseliyor mu acaba? Bir deneyeyim mi?"

"Dene! Dene!" diye heyecanla yerinde zıpladı Çağrı. Tan göz devirdi, tabii artık tek aduket yapabilen uzaylı o değildi ya ölüyordu hasedinden!

"Kullanıp kullanamayacağını bilmiyorum," dedi Erian. "Ama denemen de kötü sonuçlar bırakabilir. Eğer bizim birbirimize olduğu gibi güçlü bir etki oluşturursa buradakilere zarar verebilirsin."

Dudak büktüm. Gücümüz var ama kullanamıyoruz bile kardeşim!

Kapı tıklatıldı ve Evina'nın alıştığımız erkek sesi, "Efendim!" dedi. "Gelebilir miyim?"

"Gel canım," dedim memnuniyetsizce.

Erian kaşlarını çatarak bana baktı. Ne, dercesine döndüm ona. "Neden canım dedin?" dedi kısık sesle. Alınmış gibi kapıya dönerken söylendi. "Canım asker bendim."

Bunu da kıskanmazsın be... Bir dakika! Kıskanmak mı?

Şimdi dönsem de o dudaklara bir yapışsam... Ama maske var yüzünde. Yoksa kesin yapışırdım.

Bok yapışırdım, sapıklık benim içimde sadece. Zaten iyi ki içimde, yoksa olacakları hayal bile edemiyorum.

Evina kapıyı aralayıp içeri girdiğinde az önce mızmız bir çocuk gibi söylenen Erian sertçe, "Rapor ver!" dedi.

"Askerleri yerlerine yerleştirdim," diye başladı Evina. "Ela konuşmaya başladığı an Kamrah'ın askerlerini devre dışı bırakacaklar. Ela ilk konuşmasını yaparken ise anı şeridinizdeki gerçek görüntüler gökyüzüne yansıtılacak. Halkımız nerede olursa olsun izleyebilecek. Size yapılan komplolar, saldırılar yüzünden görünüşünüzü değiştirmek zorunda kalmanız... Kamrah tüm bunlardan sonra yeni kuracağınız konsey önünde yargılanacak."

"Güzel," dedi Erian. "Konuşmayı akşam gerçekleştirmek istiyor değil mi?"

"Hayır efendim," dedi Evina. Kaşlarım derince çatıldı, kalbim tekledi. "Şu an onlara görkemli bir yemek düzenliyor. Yemekten sonra konuşma başlayacak. Tüm halkımıza dijital olarak toplanma mesajı gönderildi."

"Bu çok garip," dedi Erian düşünceli bir sesle. Varl ve Lyra'ya döndü. Kendi dilinde konuşmaya başladı. Evina'nın söylediklerini aktarıyor olmalıydı. Varl ve Lyra ona cevap verdiler.

Anlamayarak sadece dinlerken Çağrı Layes'e yaklaştı. "Cipsi iyi ki beni anlamıyorsun artık, yoksa dünkü günah gecesinden sonra kalbin çok kırılırdı."

Layes, Erian'ın Varl ve Lyra ile konuşmalarını dinlerken ona göz ucuyla baktı. "Bay Tekin?"

Çağrı elini havada savurdu. "Bay Tekin'in yaptı cipsi."

"Artık gitmeliyiz," dedi Evina. "Kamrah onları bekliyor ve biraz daha zaman kaybedersek şüphelenecektir."

"Pekala," dedi Erian. "Plan değişti."

"Ne?" dedi Evina.

"Katılıyorum sana," dedim panikleyerek. "Ne?"

Benim bu plana kafa yormam, hazmetmem bile bir günümü almıştı. Kendimi başka bir plana hazırlayamazdım.

"Aklından ne geçiyor?" dedi Tan.

"Kamrah bir şeyler planlıyor ve biz bunu öğrenmeden Ela'yı öylece halkın karşısına çıkarmayacağız." Evina'ya döndü. "Git ve Kamrah'a Yüce Sha'nın bugün dinlenmek istediğini, halk ile konuşmayı yarın yapacağını söyle."

"Buna tepkisiz kalmaz ve yapabileceğini öngörmek zorlaşır," dedi Evina hemen. "Her şey daha da kötüleşebilir."

"Söylediğimi yap Evina!" dedi Erian sertçe. "Önce ne planladığını anlayacağız. Sen onu takip etmeye devam et."

"Emredersiniz efendim," dedi Evina başını eğerek.

Odadan çıktığında Tan Erian'ın karşısına yürüdü. "Ne planlıyor olabilir sence?"

"Bilmiyorum, garip giden bir şeyler var," dedi Erian.

Çağrı, "Aman be!" diye yakındı. "Garip olmayan bir şey var sanki. Şu yatağa bak hacı! Havada duruyor bu, siz hala gariplik diyorsunuz." Koşup yatağa atladı ve "Cipsi!" diye bağırdı. "Yamacıma gel oğlum. Özledim seni."

"Turşu," dedi Tan birden. Ona baktığımda kaşları çatılmıştı. "Senin ışığın mı sönüyor?"

Ellerimi uzatıp baktığımda gerçekten parlamamın azaldığını gördüm. Birkaç saniye içinde ise tenim eski haline geri döndü. Panikle başımı kaldırdım. "Voltum düştü. Ne olacak şimdi?"

Erian boynuna dokundu, sinek maskesi kayboldu ve yine o güzel yüzü göründü. "Bu iyi olmadı," dedi alnını ovalarken.

"Tekrar şarj edelim," dedi Çağrı yataktan atlarken.

Hızla yanıma geldi ve beni camın önüne doğru çekiştirdi. Güneş yine üzerime vururken, "Harbi!" dedi Tan. "Bu işe yarar belki. Sen bu aralar çok mantıklı davranıyorsun lan! Korkuyorum artık."

"Evina'dan yine de koruma başlığı istememiz lazım," dedi Erian. "Ne zaman tekrar parlamaya başlayacağını bilemeyiz. Belki de bu bir daha mümkün bile olmayacak ve bizim her ihtimale karşılık yüzümüzü saklamamız gerekiyor."

"Sen de kadın ol!" dedi Çağrı hemen.

"Ne?" dedik Erian'la aynı anda.

"Evina erkek olmadı mı?" dedi Çağrı. "Seni de, sizi de boyarsak onun gibi dikkat çekmezsiniz."

Tan yerinde sendeledi. "Bu Çağrı değil," dedi titrek bir sesle. "Bu çok akıllı konuşuyor. Sen kimsin lan?"

Çağrı böbürlenen bir ifade ile göğsünü şişirdi. "Siz var ya beni çok hafif alıyorsunuz."

"Bu birkaç makyaj malzemesiyle halledilecek bir konu değil. Evina'nın onu yapması birkaç saatini aldı çünkü üç boyutlu bir makineden yardım aldı," dedi Erian. "Benim kılçık değiştirmek için öyle bir vaktim yoktu çünkü Varl ve Lyra'yı bulmam gerekiyordu. Sonrasında ise buraya getirildiğinizi haber aldığım için yanınıza gelmek zorunda kaldım."

"Birkaç saat," dedi Tan düşünceli bir sesle. Lyra uzaylı dilinde bir şey söyledi ama Erian başını iki yana salladı. Varl araya girdiğinde Erian sertçe cevap verdi.

"Ne diyorlar sence?" dedim Çağrı'ya eğilip.

"Behlül'üm diyor ki biz evlenmeye karar verdik. Eren de şimdi olmaz çok işimiz var diyor. Şu çirkin Nihal Ziyagil de hala Behlül onunla evlenecek sanıyor. Yazık."

Dirseğimi karnına geçirdim. "Oğlum senin aklın gidip gidip geliyor mu? Bozuk şarj aleti gibisin."

Çağrı homurdanırken, "Burayı kilitleyemez miyiz?" diye sordu Tan.

"Ne olursa olsun," dedi Erian. "Sizi yalnız bırakamam."

"Başka yolu mu var birader?" diye sinirlendi Tan. "Şimdi kapıdan bir asker girse maskeleri takamazsınız çünkü Turşunun ışığı yok. Takmazsanız da arayıp durdukları elemanı burada bulacaklar. Gör sonra sen kıyameti. Bizim üç vakte kadar çarpılıyoruz oyunu da böylelikle gerçek olur. Kellemiz gider."

"Işık yok ama etkisi devam ediyor desek," diye fikir yürüttüm. "Ne de olsa her şeyi yiyorlar."

"Bok yiyorlar," dedi Tan.

"Deme öyle, deme!" dedi Çağrı. "Kamuran buna çok sinirlenmişti ben deyince. Lokmalarını sayıyoruz sanıyorsa demek."

"Ulan az ciddi ol hayvan!" diye çıkıştı Tan.

"Ohoo!" dedi Çağrı yakınarak. "Sen de ciddi oluyorum kızıyorsun, ciddi olmuyorum kızıyorsun. Sen kızmaya bahane arıyorsun kuzen. Vallahi bak, gençliğine zarar bu kadar sinir."

"Haklı," dedi Erian düşünceli bir sesle.

"Tabii, haklıyım," dedi Çağrı. "Adam emekliğini istemiş de evde tıkılı kalmış amca gibi davranıyor. Karısı da istemiyor evde üstelik. Sinirini de bizden çıkarıyor herif."

"Kıraathaneye gitsin o da," dediğimde Tan bana hayretle baktı.

"Yola çıktığım adamlara bak!" diye çıkıştı. Erian'a döndü, ona da çıkıştı. "Sen de bunlara hak veriyorsun bir de."

Erian başını salladı. "Hak verdiğim sensin. Her şeye inanmaları şaşkınlıktandı ama onlar da sorgulamaya başladı. Odadan çıkarken bunu fark etmiştim. Mantıksız çok şey var çünkü ve bu çok daha fazla sorguya sebep olur. Kamrah ise bugünkü planının bozulmasıyla bunu kullanmaktan çekinmez. Karşınıza geçip askerlerin önünde sizi sorgularsa her şey mahvolur."

"Yine bir sorunu dile getirdin," dedi Tan bir alkış tutturarak. "Ve yine çözüm yok. Kardeşim biz sorunları zaten biliyoruz, bize çözüm lazım!"

Yine gerilimin odaya yayılmaya başladığını hissederken dudağımı kemirdim. Erian bana baktı, derince yutkundu. "Kılçık değiştirme işini halledeceğiz," dedi sonunda. Keşke kelimeyi yine yanlış söylediğine gülebilseydim ama bu sadece dudağımı daha fazla dişlememe neden oldu. "Odayı kilitleyeceğim. Kapının sadece içeriden açılmasını sağlayacağım, biz geri gelene kadar kimseye açmayın. En kısa sürede burada olmaya çalışacağız."

"Dışarıdan açılmayacağına emin misin?" diye sordu Çağrı. "Ya da ne bileyip, bum diye patlatmayacaklarına. Valla bir yerlerimizde artık bomba patlarsa imdat diye bağırıp cipsiyle pencereden atlarız. Değil mi cipsi?"

"Bay Tekin?" dedi Layes.

"Biliyorum cipsi, biliyorum," dedi Çağrı ve iç geçirdi. "Sen benimle ölüme bile gelirsin çünkü bana aşıksın."

"Burası kral odası," dedi Erian ona. "Sarayın en güçlendirilmiş alanlarının başında gelir. Kim bilir, belki Kamrah halkın tamamen güvenini kazandığında buraya yerleşmeyi düşünmüştür. Bu hala neden buradaki hiçbir şeye dokunulmadığını da açıklar."

"Pekala," dedi Tan. "O halde şu kapı işini halledin ve hızlı olup geri gelin."

Erian başıyla Lyra'ya işaret verip bir şeyler söylediğinde Lyra karşımızdaki duvara doğru ilerledi. Bir yerine dokundu ve kaçırıldığımız ilk günkü gibi duvarda hologram bir ekran ve önünde tuşlar belirdi. Lyra tuşlama yaparken, "Oda biz gittikten sonra kilitlenecek," dedi Erian. "Sadece senin komutunla açılacak. Dışarıdakinin ben olduğuma emin olmadan sakın kapıyı açma."

"Anladık birader," dedi Tan. Göz ucuyla bize baktı. "Daha fazla bizi germesen mi?"

"Germek?" dedi Erian. Onun da gözleri Çağrı ve bana döndü. "Korkmak..." diye mırıldandı. Kısa bir an öylece bana baktı. Sonra yanıma doğru yürüdü. "Benimle biraz gelebilir misin?"

"Gelir-"

Elimi tutup beni banyoya yönlendirirken, "Teşekkürler," diyerek sözümü kesti.

Tan bizi kısık gözlerle izledi. Çağrı ise sanki o bize bakmıyormuş gibi bağırdı. "Lan sarı bez kızı götürüyor! Alo!"

"Görüyorum oğlum! Görüyorum!" dedi Tan dişlerinin arasından.

"Ee, bir şey desene! Bana kimsin diyene bak! Asıl sen kimsin?"

Başımı çevirip Tan'a baktım. Sadece derin bir nefes alıp Lyra'ya doğru yürüdü. Bunda bir haller vardı. Erian kapıyı kapattığı an ona bunu sormak istedim ama bana birden sarılınca öylece kalakaldım. Bir sıcakladım, bir soğuk soğuk terledim. Ne diyeceğimi de bilemedim.

"Erian..." dedim sonunda.

"Her şey çok güzel olacak," dedi sessizce.

"Şey..." dedim tereddütle. "Bu biraz parti sloganı gibi oldu ama... Şu an tam olarak ne oluyor acaba?"

"Sana sarılıyorum," dediğinde. "Hadi be!" diye abartılı bir şaşkınlık nidası sergiledim. "Ciddi misin sen? Sarılıyorsun demek. Söylemesen nasıl anlardım ki ben bunu?"

"Dünyalı," dedi saçlarımdan öperken. Derince yutkundum. "Titriyorsun. Korkma! Seni korumanın bir yolunu hep bulurum."

Bu sarılma içeride korkumu fark ettiği için miydi?

"Tamam," diyebildim sadece. Aslında tüm bu hareketlerinin beni havalara uçurması gerekiyordu ama nedensiz bir şekilde hüzünlü hissediyordum. Nedensiz de değildi gerçi. Nedenini biliyordum, sadece düşünmemeye çalışıyordum.

"Ela," dedi Erian uzun bir sessizliğin sonunda. "Benim gibi kokuyorsun. Kokum üzerine sinmiş."

Böyle söylediği için bir de bir daha yıkanmazmışım.

"Ee, şey... Güzel kokuyorum, yani sen güzel kokuyorsun sonuçta. Sahi, sen o kadar koşturmacada nasıl güzel kokuyorsun hala ya? Çaktırmadan parfüm falan mı sıkıyorsun?"

Hafifçe güldü, geri çekilse de elleri hala belimdeydi. "İltifatınız hoşuma gitti canım efendim."

"Ya öyle deme!" diye yakındım. "Sahte tarikat lideri gibi oluyorum."

Kahkaha attı. "Güzel dünyam," dedi tekrar sarılırken. "Sahte tarikatının ilk üyesi ben olurdum."

"Gülme, gülme!" dedim ve ben de ona sarıldım. "İçeri atarlardı bizi."

"İçeri? Nereye?"

"Hapse ya!"

"İkimizi bir odaya atacaklarsa benim için sorun olmaz. Peki, senin için?"

"Olur!" diye atıldım. İkimiz bir odada... Hayal etmek bile edepsizlikten müebbet yememe neden olabilirdi. "Ne yapacağız biz sabahtan akşama kadar bir odada? Sıkılırız."

"Yapacak bir şeyler buluruz bence."

"Ne... Ne gibi? Pişti gibi mi? Pişti falan mı oynardık?"

Yine güldü. "Onun ne demek olduğunu bilmiyorum ama bir şey oynamayacağımızı biliyorum. Beraber uyurduk." En azından o benim kadar sapık değil derken nefesimi boğazıma tıktı. "Ve ben seni bol bol öperdim."

"Teh-tehlikeli demiştin ama."

"Önemi olmazdı ki," dedi yavaşça. "Ne de olsa kimse gelemez ve biz de bir yere gidemeyiz. Sen benimsin, ben de senin."

Sen benimsin, ben de senin mi?

Hayır, hayır! Edepsiz halim şu an sırası değil. Sakın ya!

"Şu an..." dedim boğazımı temizleyerek. "Şu an da bir odada sayılırız biliyorsun değil mi? Yani şu köşedeki klozeti saymazsak..."

Ayarım yok ki!

Üstelik hem söyleyip hem utanıyorum, ben de değişik bir modelim yani.

"Ve seni öpmüyorum?"

"Evet," dedim hemen. "Yani öp diye demiyorum tabii. Bol bol da demiyorum. Zaten bol bol ne biçim bir ikileme. Bol bol! Bak dudakta da güzel durmuyor."

Geri çekildiğinde kalbim yerinden zıpladı. "Tekrar söyle," dedi. "Bir de ben bakayım."

"Yok ya," dedim hemen. "Söylerken öpeceksin, sonra kalbime inecek."

Benim devreler galiba hepten yanmıştı. Bu söylediklerimin başka bir açıklaması olamazdı. Ne öpmesi? Adam onu bir kez yapmıştı, bir daha yapacak değildi ya.

"Planım açığa çıktı desene," dedi gülerek.

Gözlerim irileşti. "Öpecek miydin gerçekten?"

Başını salladı. "Öpecektim," dedi başını bana doğru eğerek. "Öpeceğim. Ufakcık..."

"U-u mu fak cık?"

Dudakları yanağıma hafifçe sürtündü. "Yani çok değil, ufak... Öyle umuyorum."

Derince yutkundum, Erian'ın dudakları dudaklarıma ilerlediği an kapı açıldığında hızla geri çekildim. Tan çatık kaşlarla bizi süzdü. Geliyordu azar! Ne azarı kıyamet! Kıyamet!

Tam kendimi açıklamak için dudaklarımı aralamıştım ki, "Birader kapı kilidi işi halloldu," dedi.

Ne? Nasıl? Anlamadı mı? İmkansız!

Erian ona da başını salladı. Şakağıma hafif bir öpücük bırakırken irkildim. Gözlerimi Tan'ın üzerinden ayırmadım. Çenesini sıkarken bir şey dememeye çalışıyor gibiydi. Elbette anlamıştı ama neden tepkisizdi? Hem de bayağı tepkisizdi.

Erian yanımdan geçti ve dışarı çıktı. Tan da dönüyordu ki kolunu yakaladım. "Senin neyin var be?" diye patladım sonunda.

"Neyim varmış kızım?" dedi anlamazdan gelerek.

"Ne bileyim, hiç kendin gibi değilsin. Adam az önce beni öptü ya."

"Kafandan öptü," diye düzeltti hemen. Gözlerini kaçırdı. "Hem zaten yetişkin birisin sen. Kendi kararlarını kendin verirsin."

"Yok yok!" dedim tedirgin olarak. "Sende bir şey var. Dökül çabuk!"

"Yok bir şey turşu!" dedi kolunu çekerek.

"Tan!" dedim ve kolunu tekrar yakaladım. "Sen şimdi bana çıkışmayacak mısın?"

Tek kaşını kaldırdı. "Ne diyeyim mesela Turşu?"

"Ne bileyim? Yani biz dünyaya döneceğiz ve o burada..."

Diğer kaşı da havalanırken sözümü kesti. "Biliyorsan neden benden bir tepki bekliyorsun? Bildiklerin sana da ona da engel olmadı ki." Boğazıma bir yumru tıkandı. "Ben de kısıtlı günlerinizde siz karışmamaya karar verdim."

Kısıtlı günler...

Kısıtlı zaman...

Bu iki kelime yine canımı feci yaktı. Dudaklarım titrediğinde Tan sesli bir nefes verdi. Kısa bir an sessizliğe büründü ama sonunda bu kez bana sarılan o oldu. "Üzülme," dedi yavaşça. "Ben üzülmeni istemiyorum Turşu ve üzülmemen için de elimden geleni yapacağım."

"Yapamazsın ki," dedim iç çekerek. "Bu kez yapamazsın Tan."

Geri çekildi ve gözlerime garip bir ifade ile uzun uzun baktı. "Yaparım, sana söz veriyorum sana rağmen yapacağım."

🌍
Aslında olan...

Sizin istediğiniz/hayal ettiğiniz

Merhaba Dünyalılarım...

Keyifler nasıl?

Peki ya bölüm?

Özlem emoji yerimiz...

En çok güldüğüm yer...

En çok bayıldığım yer...

Erian yeri...

Ela yeri...

Tan yeri...

Çağrı Yeri...

Layes yeri...

Evina yeri...

Varl ve Lyra yeri...

Sizi seviyorum, siz kendinizi biliyorsunuz ❤️

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

580K 49.5K 69
°Wattys 2020 Paranormal kategorisi kazananı. -Avery serisinin ilk kitabıdır. °Tamamlandı. & Ölüm ve yaşam, dünya üzerindeki ateş ve su gibidir. Su...
657K 28.2K 38
Ne demiş atalarımız "En büyük aşklar nefretle başlar." Nefretten doğan aşkı okumaya hazır mısınız? @bora_atalarr: beni dikizlemeyi kes @selinnozgur:...
18.2K 1.6K 27
Bir anda "Oyun Oynayalım mı?" adlı gruba alınan Göksel'in sonrasında anonimden aldığı mesajlarla gruptakileri korkutarak eğlenmesi ve devamında gelen...
2.4K 1.2K 31
İnsanı belki bir silah, belki bir hastalık veya belki de aşk öldürürdü. Aşk, en büyük silah, en büyük hastalıktı..