Etkili Anlaşma

Od sezgisalman

120K 13.8K 5.1K

Seçil'in son zamanlarda ihtiyacı olan çok şey vardı. Ama ihtiyacı olan şeyleri halledebilmesi için asıl tek b... Více

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
12. Bölüm
İleriden Bir Fragman
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
İleriden Bir Fragman 2
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm (Final)
34. Bölüm (Son Söz)

11. Bölüm

3.5K 413 199
Od sezgisalman

Sonunda beklenen bölümlerden biri geldi, bakalım bölümden mutlu ayrılacak mısınız :) Keyifli okumalar!


Aris antika tekli koltukta oturmuş, açık camdan içeri dolan temiz havayı solurken içkisini içiyor, aynı zamanda da babasının içeride açtığı eski cızırtılı plak kaydı Türk Sanat Müziği kaydını dinliyordu. Yeniköy'deki evlerinin ikinci katındaki oturma odasındaydı. Dün gece çok uzun bir aradan sonra bu evde kalmıştı. Bugünkü dersini akşama aldırmıştı. Aslında başta iptal etmeyi düşünmüştü ama iki hafta üst üste cumartesi iptal ederse ayıp olacağını düşündüğü için yapamamıştı. Zaten şunun şurasında kalmıştı iki hafta. İki hafta sonra cuma günü sahne alacaktı. Artık şarkısı, daha doğrusu şarkıları da belliydi. Buna çalışıyorlardı. Çemberimde Gül Oya ve Tatlı Dillim'in bir çeşit mash-up'ını oluşturmuşlardı ve ikisini art arda kesintisiz çalacaktı. Hem basit, hem bilindik, hem de güzel şeyler seçmişlerdi.

Seçil'in şarkıları ilk önerişi aklına düştüğünde kendi kendine gülümsedi. "Kapitalizmin kalesi olan bir yerde sana Çemberimde Gül Oya gibi siyasi anlamlar yüklenmiş bir türküyü çaldırmak bir nevi başkaldırı gibi olacak ama olsun. Herkesin sevdiği bir türküdür... Neyse! Oradaki yaş grubunu düşünürsek, Tatlı Dillim de milletin aklına Tarık Akan ve Filiz Akın'ı getirecektir. Kimse Selda Bağcan'ın aşırı solcu albümünü düşünmez."

Ne gülmüştü Aris Seçil'in doğal bir şekilde söylediği bu sözlere. O kadar tatlıydı ki deliriyordu artık onun tatlılığı yüzünden. Hele bazı anlarda gelip elini elinin üstüne koyarak bir şeyler göstermiyor muydu, Aris'in bütün içi çekiliyordu. Sürekli hata yapası geliyordu. Hata yapsam da Seçil gelip düzeltse diyordu.

Teyzesinin odaya girdiğini bile duymamıştı. Öyle dalıp gitmişti dışarıya. Ta ki Anna gelip karşısına oturana kadar onu fark etmedi. Anna'yı görür görmez poposunu biraz kaldırarak doğruldu. Arkasına adam gibi yaslandı. Dik oturdu. "Geldiğini görmemişim," diye mırıldandı.

"Evet. İki gündür güya buradasın ama bence değilsin."

Aris acıklı bir ifadeyle baktı teyzesine. "O kadar mı kötüyüm?"

Anna başını evet anlamında salladı. "Derdin nedir Aris? Bana söyleyebileceğini biliyorsun. Neyse beraber bir çözüm düşünelim. Seni mutsuz eden bir şeyler olduğu aşikâr. Geçen geldiğinde de sezmiştim bunu."

Aris'in yüzü iyice düştü. Onun yüzünde pek görülmeyen o üzgün ifade Anna'ya garip geliyordu. Yeğeninin bu kadar üzülüşü nadir gerçekleşen bir olaydı.

"Sana bir şey sorsam, aramızda kalacak ama," dedi Aris.

Anna ona dostane bir şekilde gülümsedi. Uzanıp yeğeninin elini tuttu. "Ben ne zaman senin bana güvenip verdiğin bir sırra ihanet ettim Aris? Sen de benimkilere etmezsin, biliyorum. O yüzden diyorum ya derdin neyse söyle, paylaş da ikimizin derdi olsun en azından."

İşte bu doğruydu. Paylaştığında ikisinin derdi olacaktı. Çözülmeyecekti.

"Biri var," dedi Aris ilk kez sesli olarak. Bunu kendisine bile yeni itiraf ediyordu. O yüzden çok zorlanıyordu. Boğazı kuruyunca içkisinden bir yudum aldı. "Aklımdan hiç çıkaramıyorum. Ne yapacağımı da bilmiyorum. Son zamanlarda beni sakinleştiren, mutlu eden tek şey o. İşin ironik yanı, onsuzluk da beni en sinirlendiren şey."

Anna hüzünle baktı Aris'in gözlerine. "Ne zamandır aşıksın bu kıza?" diye sordu direkt.

Cümle Aris'in kulaklarında defalarca kez yankı yaptı sanki. Bir de üstüne içeride sesi sürekli yükselip alçalan kadının tiz sesi kulaklarını tırmalıyordu. Kafasındaki sıkıntı o kadar büyümüştü ki, artık sığmıyordu sanki oraya.

"Bilmiyorum. Oldu biraz galiba. Unutmak daha doğrusu düşünmemek için kendimi çok zorladım, çok inkar ettim. Çok görmezden geldim. Hala da bunu yapmaya çalışıyorum. Şu an konuşmak bile beni mahvediyor. O kadar uğraşım emeğim boşa gidiyor bir anda. Yüzü geliyor aklıma, gülüşü geliyor... Birden yine her şey yerle bir oluyor. Başa dönüyorum. Onu asla unutamamaktan, aklımdan silememekten çok korkuyorum."

Anna Aris'in elini hafif hafif okşamaya devam ederken, çatallaşan bir sesle "Onun ailesi ne kadar katı peki? Bizimkiler kadar zor mu?" diye sordu.

Aris çaresiz gözlerle ona baktı. "Bilmiyorum," dedi. "Daha o bile bilmiyor ki ailesi bilsin! Ne benim hislerimi biliyor, ne de mecbur olduğum saçma dayatmaları." Sinirle bir nefes vererek dışarı baktı. Gözlerinin dolmaması için kendini kastı. "Nereden bulaştım bu işe ben... Allah kahretsin ya! Hiç görmeyecektim onu, hiç bilmeyecektim. Böyle ölüp gidecektim işte!" Sinirle söylediği sözlerden sonra biraz durakladı. "Hiç böyle âşık olmadan ölecektim ne güzel," diye mırıldandı acıyla.

"Ona söyle Aris. Yapma bunu kendine. Bu kadar acı çekmene değmez. Her şeyin bir çaresi vardır, bir yolu bulunur."

"Yapma teyze. Bugüne kadar hangi kuzenim, hangi arkadaşım istediği gibi davranabildi? Hep kendilerine seçilenle evlendiler. Hep kendilerine uygun görüleni yaptılar. Okulları, işleri, aşkları, evleri hatta doğacak çocuklarının adları bile onlar için en baştan belirlendi. Sırf silinip kaybolmasınlar diye."

"Peki sen bugüne kadar sana seçilenlerden hangisini yaptın Aris?"

Aris durup teyzesine baktı. Bu konuda hakkı vardı. Aris bugüne dek ona dayatılan hiçbir şeyi yapmamıştı. Evet belki bazı isteklerini de yaptıramamıştı ailesine—gitar çalmak gibi—ama günün sonunda kendi istediği gibi yaşamıştı. Kendi istediği okulda okumuştu, kendi istediği işte çalışmıştı. Arkadaş çevresini kendisi belirlemişti.

Peki kendi istediği kızla beraber olabilir miydi?

"Onu buraya getirirsem üzerler onu. Daha önce yapmadılar mı, yaptılar! Biliyorum... Rencide ederler, kalbini kırarlar. Ona bunu yapamam, zaten çok kırılgan. Özgüveni hiç yok. Bizimkiler de üstüne gelirse çok mutsuz olur. Ben o mutsuz olmasın diye bugün nelere katlanıyorum. Kendi ellerimle—" Aris'in sözleri bıçakla kesilir gibi kesildi. Artık bunu da sesli dile getirememişti. Yüreği elvermemişti.

"Ah be Aris! Şu haline bak. Sen resmen aşkından ölüyorsun. Bununla baş etmeye çalışılır mı be evladım? Bugüne kadar durduğun kabahat, söyle şu kıza. Ne olursa olsun denemeye değer. Getirme buraya, git özgürce aşkını yaşa. Kimseye de hesap verme. Ha tabii... Lena'yla acilen konuşman lazım. Eğer bunu yapmazsan beni bile kızdırırsın haberin olsun."

Aris elindekini bir dikişte bitirdikten sonra bardağı pencerenin pervazına bıraktı. "Söyleyemem. Hayatında başkası var şu an onun." Sinirle dişlerini sıkarken gözleri, gökyüzündeki beyaz bulutlardaydı. "Tam da olması gerektiği gibi biri var... Türk, Müslüman, bekar... Adam benim olmadığım her şey."

"Nasıl oldu o zaman bu Aris? Başkasını seven bir kıza nasıl âşık oldun sen? Senin ne işin vardı onunla?"

Aris tekrar teyzesine çevirdi kafasını. "Bana iyilik yapıyordu."

Anna o anda ancak fark etti. Şaşkınca doğrulurken "Yoksa şu kız mı? Hani... Seçil! Sana gitar çalmayı öğreten?"

Adının geçmesiyle Aris'in kalbi tekledi. Olumlu anlamda kafasını salladı. "Evet o. Şirketten Ersin diye bir çocukla beraber şimdi. Çünkü ben yaptım aralarını. Ben birleştirdim onları."

"E neden yaptın bunu? Madem sen seviyordun kızı."

"Çünkü Seçil onu istiyordu. Benden gitar öğretmenin karşılığında bunu istedi. Şimdi sürekli diyorum keşke para isteseydi, hiç bozmasaydım diye. O ona özgüvenli olmayı öğretmemi istedi, Ersin'in dikkatini çekmeyi istediğini söyledi. Ben de ona bunu nasıl yapacağını anlattım. Şimdi de Ersin onu gördü, fark etti. Ama gel gör ki... Ersin'e onu göstermeye çalışırken ben de onu gördüm. Ve artık unutamıyorum, silemiyorum aklımdan. Sürekli rüyalarıma falan giriyor. Rüyamda bile bana sarıldığında o kadar mutlu oluyorum ki, delireceğim zannediyorum."

Anna hüzünle bir nefes aldı. "Ne diyeceğimi bilemiyorum Aris. Keşke bir çözümü olsa bunun. Keşke bir şeyler yapabilsek. Arada başkası olmasa hiç düşünme derdim, git söyle onu sevdiğini derdim ama... Belki de söylemen gerekiyor, o çocuğa rağmen Seçil'in bunu bilmesi gerek. Yoksa bu seni yiyip bitirir."

Aris odada ötmeye başlayan ayaklı eski saate baktı. On altı kez öttü saat. "Şimdi eve dönmem lazım. Onu göreceğim yine. Beşte dersimiz var."

"Yarın yine gel bari. Ya da ben geleyim?"

Aris teyzesine gülümsemeye çalıştı. "Sen gel, dışarıda kahvaltı eder bana geçeriz."

"Anlaştık."

***

Aris rezidansa girdiğinde Seçil'i koltukta otururken görünce biraz utançla baktı ona. Yoldayken güvenlik onu aramış Seçil'in geldiğini haber vermişti. Bu aralar çok fazla Seçil erken geliyor, kendisi gecikiyordu. Aslında gecikmemişti ama yine Seçil'i bekletmişti.

"Bunu alışkanlık haline getirmemem gerek sanırım. Özür dilerim." Aris onun yanına gidince Seçil ayaklandı. Gülümserken çantasını alıp omzuna taktı. "Ben yine düşünmeden sormadan erken geldim. Ama bir daha erken gelmeyeceğim. Gelirsem de arayacağım, ders oldu."

"Senin suçun değil. Baştan disiplin insanı olduğumu söyledim, sen de ona göre davranmaya çalışıyorsun. Şimdi de bütün kuralları ben yıkıyorum. İptal ettiğimiz tüm derslerin sebebi ben oldum. Gecikmeler benim yüzümden oldu. Senin bir tane bile vukuatın yok." Beraber asansöre yöneldiler. Binerlerken Aris ona öncelik verdi. Seçil yanından geçerken saçlarını huzurla kokladı ve anın tadını çıkardı.

Artık kendine de itiraf etmiş, kendinden bir başkasına da. İstediği gibi davranabilirdi.

Asansörün iki ucunda durdular Seçil'le. Aris yukarı çıkana kadar açık açık onu izledi. Seçil'se Aris'in baktığının farkında olsa da ona bakmadı.

Kata geldiklerinde sessizliklerini koruyarak asansörden indiler ve Aris'in koridorun sonundaki dairesine yürüdüler. Aris'in sürekli kafasında senaryolar dönüyordu artık. Mesela şu an Seçil'in belini sarsa, onu kapıya dayasa ve çılgınca öpmeye başlasa... Nereye kaçabilirdi? Hiçbir yere gitmesine izin vermezdi Aris. O güzel saçlarına, tenine, kalçalarına istediği gibi dokunurdu, okşardı. Doya doya koklayabilirdi.

Bunun hayalleri eşliğinde uslu uslu kapısını açtı, yine önden geçmesi için Seçil'e yol verdi. Seçil içeri geçip dosdoğru salona giderken "Ben bir üstümü değiştirip geleyim izninle," dedi ona.

"Olur, bekliyorum ben."

Hızlı bir şekilde üstüne bir tişört ve eşofman altı geçirerek salona döndü Aris. Seçil yine saçlarını tepeden bir topuz yapmıştı. Bu kez dağınık bir topuz yerine, tatlış bir balerin topuzu yapmıştı. Aris'in kütüphanesini kurcalıyordu. Bu da sık sık yaptığı bir şeydi. Fakat bu sefer boyunun yetmediği yerlerdeki kitaplara uzanmaya çalışıyordu. Yukarılara uzanıp kitapları almaya çalışırken Aris gülerek onun yanına geldi. "Alsan da anlayabilecek misin onu?" diye sordu. Seçil'in uzanmaya çalıştığı kitap Yunancaydı.

Seçil yakalanmanın verdiği utançla bakışlarını kaçırarak geri çöktü. "Merak etmiştim..." diye geveledi. "Belki kapağından neyle ilgili olduğunu anlardım."

"Konstantinos Kavafis diye bir şairin kitabı. Şiir kitabı yani."

Seçil "Hmm..." diyerek başını salladı. Aris uzanıp kitabı alarak biraz sayfalarında gezindi. Seçil için eciş bücüş harflerden başka bir şey ifade etmeyen sayfalarda dolaştı. Aris bir tane şiirde durduğunda, Seçil onun yüzüne baktı. Aris dikkatle şiire bakarken "Çevirebilir misin? Güzel bir şiir mi?" diye sordu Seçil.

Aris derin bir nefes aldı. Dudaklarını yaladı. "Deneyeyim," dedi. Birkaç saniye düşündükten sonra şiiri adım adım, duraksayarak, ama oldukça durağan bir sesle okumaya çalıştı.

"Öyle çok baktım ki güzelliğe, onunla dopdolu hayalim.

Vücudunun hatları. Kırmızı dudaklar. Hazla dolu kollar bacaklar
Sanki Yunan heykellerinden alınmış saçlar, her zaman güzel, taranmış olsalar da, hafifçe düşüvermiş solgun alınlara.
Aşkın yüzleri, tam şiirimin istediği gibi... gençliğimin gecelerinde,
gizlice buluştuğum gecelerinde..."

Bir anda kitabı kapatıp başını kaldırıp Seçil'e bakarak "Ya da öyle bir şeyler işte, tam doğru çevirememiş olabilirim," deyiverdi. Kitabı yerine geri koydu.

"Tam çevirisi mi bilmem ama bence hoş bir şiir. Güzelmiş ben sevdim. Senin şiir okuyacağını hiç düşünmemiştim."

"Neden?"

"Sende böyle sert ve asi şeylerden hoşlanan insan tipi var. Şiir daha çok naiflerin işi gibi... anlatabildim mi? Umarım gene yanlışlıkla hakaret etmemişimdir."

Aris güldü. "Yok. Etmedin. Ama ben herhangi bir alanda bir şeyler seçmeyi sevmem. Edebiyat da buna dahil. Her şeyi beğendiğim müddetçe okumaya çalışırım."

Seçil tekrar kitaplarda hızlıca gözlerini gezdirdi. "Üç dil bilmek güzel bir şey olsa gerek. Ben İngilizceden bile korkuyorum bazen. Konuşmaktan çekiniyorum. Sen bambaşka bir alfabe okuyabiliyorsun. Çok özendiğim bir şey."

Aris salonun içine doğru dönerken "Kim bilir," dedi. "Belki bir gün senin işin düşer de, ben de sana Yunan alfabesini öğretirim."

Seçil kıkır kıkır güldü. "Topluluk önünde bırak Yunancayı, Türkçe bile konuşmam ben. Teşekkürler kalsın."

Aris gitarını alırken Seçil'in sözlerine gülüyordu. Seçil de ellerini çırparak moda girdi. "Peki o zaman, şamatayı bırakıp başlayalım. Hazır mısın isyana yoldaş?" Aris'le göz göze gelince ekledi. "Çalıştın mı Çemberimde Gül Oya'ya?"

Aris başını olumlu anlamda salladı. Tabii ki çalışmıştı. Yine parmakları acıyana kadar çalışmıştı.

"Hadi çal bakalım o zaman!"

***

Dersi bitirdiklerinde neredeyse güneşin batmak üzere olduğunu fark edince, anca saate bakmak akıllarına geldi. Bu sefer baya geçe kalmışlardı. Seçil eşyalarını toparlamak için hareketlenirken "Ben gideyim artık," dediğinde Aris panikle "Dur gitme!" deyiverdi. Seçil onun bu çıkışına biraz şaşırsa da bir şey diyemeden kalakaldı. Aris de yaptığı gereksiz çıkışı hızla toparlamaya çalıştı. "Eee şey... Akşam oldu zaten. Bir şeyler yiyelim de öyle git bari," derken sesini normal tutmaya çalıştı.

"Bugün cumartesi, senin bir planın yok mu?" diye sordu Seçil.

"Yok, akşam için evde olmayı planlamıştım."

"Lena falan? Gelmez mi?"

"Lena Atina'da."

"Hıı... Anladım."

Aris anca o anda dank edince "Ama senin planın varsa git tabii, ben yoksa diye önermiştim," dedi.

Seçil olumsuz anlamda başını iki yana salladı. "Kelebekler kadar özgürüm."

Aris rahatsızca kıpırdandı. Gözlerini kaçırarak mutfağa yönelirken "Ersin canını mı sıkıyor?" diye sordu.

"Yok. Onunla her şey çok olağan bir şekilde ilerliyor. Heyecanlı bir durum yok."

"Artık berabersiniz diyebilir miyiz?" Aris yine dişlerini sıkmaktan çenesini kıracaktı. Buzdolabına gömülmüş, yemek yapabileceği bir şeyler arıyordu güya ama dolaba baktığı bile yoktu.

"I-ıh," dedi Seçil. "Öyle bir aşama olacak mı onu da bilmiyorum. Sanki Ersin'le üç yıl görüşmeye devam etsek, aramızda bir gönül ilişkisi olsa, buna yine de sevgililik diyemeyecekmişim gibi geliyor. Niye bilmiyorum. Sanırım etrafımdakiler o kadar fazla Ersin'in imajını kafamda değiştirdiler ki, şimdi de kabullenemiyorum hiçbir şeyi."

Aris kafasını dolabın arkasından çıkarıp hüzünle baktı Seçil'e. "Bunu biz mi yaptık sana?"

"Yo, kötü bir durum yok. Sırf senlik bir şey de yok. Herkes uyardı beni. Herkes de uyarısında haklı bence. Ersin'le aramdaki şey Umut'la gördüğümden farklı. Ya da çevremde gördüğüm ilişkilerden farklı yani. Hissediyorum. Burcu'nun bundan daha düz flörtleri bile daha ilişki olarak adlandırılabilecek seviyedeydi ve daha heyecanlıydı. Sen ve Lena da mesela... Gerçi siz apayrı acayipsiniz ama en azından sevgili olduğunuz bilinen bir gerçek."

Aris tutuk bir ifadeyle Seçil'e bakmaya devam ederken Seçil onun yanına gelip dolabın içine baktı. "Ben bir şeyler hazırlayayım mı? Sen de bana yardım et."

"Beraber yapalım, yorulacaksak da eşit yorulalım," dedi Aris.

"Tamam. Neler varmış bir bakalım..." Seçil dolaptaki sebzeleri ve buzluktaki etleri inceledi. En nihayetinde fırında beşamel soslu sebzeli tavuk yapmaya karar vererek uygun tüm malzemeleri çıkardı.

Aris ses sisteminden bir de müzik ayarladı. Mutfağı eski yabancı bir parçanın yumuşak nağmeleri doldururken Seçil mutlulukla gülümsedi. İlk kez bir erkekle bir mutfakta beraber yemek yapıyordu. Bu hep filmlerde gördüğü, özendiği bir şeydi. Tek sorun, bu adam sevgilisi değil, genel müdürüydü. Ama olsundu. Yine de güzeldi.

Sebzeleri ve tavukları bölüşerek doğramaya başladılar. Aris fırsat bu fırsat deyip bir de şarap açtı onlara. İlk kez Seçil'le aralarındaki anlaşmadan bağımsız bir şeyler yapıyorlardı. Bu çok istediği bir şeydi. Sonunda da gerçek oluyordu.

Seçil yemeğe o kadar dalmıştı ki şarabından ilk yudumunu aldığında bütün doğrama işlemleri çoktan bitmişti. Şarabını içtikten sonra daha yutamadan biraz gülünce Aris de gülerek "N'oldu?" diye sordu.

"Yemek yaparken şarap içiyor olmak falan bana bir garip hissettirdi. Değişik ama güzelmiş... Ben şarap o kadar sevmediğimi sanırdım ama meğer seviyormuşum. Son zamanlarda içtiklerimin tadı güzel gelmeye başladı." Seçil elindeki kadehe inceler gibi baktı. "Büyüyor muyum ne?" diye mırıldandı.

Aris sesli güldü. "Benim şarabım güzel. Bunun etkisi vardır."

"Nereden bu? Sanki çok anlayacağım ya!"

"İtalya'dan almıştım. Orada sevdiğim bir yerin ev şarabı."

"İtalya'dan aldığın şarabı benimle mi harcıyorsun? Deli misin sen? Ne bileyim... bir bakan bir milletvekili falan gelirdi belki evine. Onunla içseydiniz ya."

Aris gülerek tezgaha dayanıp Seçil'e baktı. Birden "Senden başka beraber içmek isteyeceğim biri olmaz," deyiverdi. Seçil onu yanlış anladığını, tam duyamadığını düşünerek "Anlamadım?" dedi.

Aris cümleyi çok hızlı bir şekilde mantık çerçevesi içerisinde toparlamaya çalıştı. Sesine olağan bir tını katarak "Başka biriyle içmeye gerek yok diyorum. Çok da abartılacak bir şarap değil merak etme," dedi. Neşeyle gülümseyerek önüne dönüp meşgul görünmeye çalıştı.

Seçil ocağın başına geçerek beşamel sos için kolları sıvadı. Baharat dolabını karıştırırken muskat bile görünce "Bekar bir erkeğin evinde muskat olması şaşırtıcı bir durum," dedi. Ondan da biraz ekledi sosa.

"Ben o bildiğin bekarlardan değilim Seçilcim," dedi Aris ciddi bir ses tonuyla. Ama cümlesi komik olduğu için Seçil kıkırdadı.

"Doğru, senin gelip giden bir kız arkadaşın var. Bir nevi evli sayılırsın." Seçil sözlerinden sonra duraksayarak düşündü. "Bu haddim olmayan bir tabir sanırım. Pardon."

Aris ifadesiz bir suratla Seçil'den yana döndü. Ona bakarken "Lena'yla benim ilişkim düşündüğün gibi bir ilişki değil," dedi. Seçil merakla ona bakarken devam etti. "Şöyle ki biz birbirimizi çocukluktan beri tanırız. Onca sene aramızda düşündüğün gibi bir ilişki doğmadı hiçbir zaman. Aramızdaki ilişkinin boyut değiştirmesi ancak benim otuz yaşımı geçtikten sonra oldu. O zamana kadar olmayan şeyin bir anda o yaşlarda olmaya başlaması, benim Lena'ya mucizevi bir şekilde âşık olmamdan kaynaklanmadı."

Seçil biraz çekingen, biraz meraklı bir ses tonuyla "Onu sevmiyor musun yani?" diye sordu. Lena adına üzülmüştü. Beraber olduğu adam kendi arkasından bunu söylese Seçil'in kalbi çok kırılırdı.

"Seviyorum da, sadece senin düşündüğün şekilde sevmiyorum. Ben ona hiçbir zaman âşık olmadım. Bizimkisi otuz yıllık bir evlilik gibi alışkanlık misali başladı. O yüzden bugün sürekli bizi bir beraber bir ayrı görüyorsunuz. Aramızda bizi beraber tutabilecek güçlü bir bağ, yani aşk olmadığı için parçalanmadan durmaya çalışıyoruz öyle. Bizi beraber tutan başka bağlar var ama... ne kadar güçlüler bilmiyorum."

'Lena'yla bizi bir arada tutan aşktan daha güçlü bir şey mi?' dedi içinden Aris. 'Umarım o bizi bir arada tutan şey aşktan güçlü değildir. Çünkü bir gün o şeyin aşka karşı yenilmesini istiyorum'

"Ama bu haksızlık değil mi?" diye sordu Seçil sanki çok güzel bir film mutsuz sonla bitiyormuş gibi. "Yani... hem Lena'ya hem sana... Hadi sen bunu kabul edebiliyorsun. Tanıdığım en değişik adamlardan birisin. Peki ya Lena nasıl kabul ediyor? O daha duygusal birisi gibi duruyor. O neden istediği adamla birlikte olmuyor?"

Aris şefkatle gülümsedi Seçil'e. O kadar bilmiyordu, her şeyden o kadar bihaberdi ki... Neden bilsindi zaten?

"Bizim... dünyamızda..." diye lafa girerek en temiz şekilde anlatmaya çalıştı durumu. "Bazı kurallar vardır. Herkesin dünyasında var bunlar tabii. Ama bizdeki biraz katı."

Seçil Cihan'ın söylediklerini hatırladı. Hüzünle Aris'e bakarken "Senin de mi baban senin istediğin kişiyle beraber olmana izin vermeyecek?" diye sordu. "Cihan'a çok üzülmüştüm bu konuda. Senin benzer bir durumun olduğunu hiç düşünmemiştim."

Aris'in dudaklarının bir tarafı hüzünle kıvrıldı. Hafifçe ensesini ovaladı. "Ben herhangi bir konuda babamdan izin almayı düşünmüyorum. Günün sonunda ya istediğim kişiyle beraber olacağım ya da kimseyle olmayacağım zaten. Bir gün... olur da öyle bir durum olursa yani... Ben benim için zor olacak birini seversem ve o kişi de beni severse, bunun arkasında ölene kadar dururum sanırım."

Seçil yepyeni bir hayranlıkla baktı Aris'e. "Sen başarmazsan kimse başaramaz zaten. Şu hayatta senin başaramayacağın, isteyip de alamayacağın hiçbir şey yokmuş gibi geliyor bana. Mesela senin âşık olduğun insanın sana geri âşık olmama ihtimali de yok bence." Seçil keyifle güldü. "Sen Ersin'i bana yapmış adamsın, kendine birini mi aşık edemeyeceksin, peh!"

Sosunun yeterince koyulaştığını görünce altını kıstı ve biraz kaynattı. Aris Seçil'in sözleri üzerine resmen ona bakakalmıştı. Hayranlık dolu gözlerini ondan hiç çekmeden "Öyle mi diyorsun Seçil?" dedi. "Sence ben birini sevsem o da beni sever mi?"

"Sever tabii! Sen bir bakışınla falan aşık edersin. Benim hala senden ödüm kopuyor bazen," derken kıkırdadı Seçil. Sosun tadına bakmak için bir çay kaşığı alıp üfleyerek soğutmaya uğraştı.

"Ben korkusundan bana âşık olmasını istemem ama. İçinden gelerek olsun isterim. O da beni sevsin isterim."

Seçil sosu deneyip yine dilini yakmayı başardı. Yüzünü buruşturarak lavaboda kaşığı yıkarken "Aman ya!" diye kendine söylendi.

"Ağzını mı yaktın? Niye acele ettin ki?"

"Üfledim o kadar soğumamış. Neyse ki olmuş, baharatları yerinde."

Yemeği fırına verdikten sonra yarım saat kırk dakika kadar da onun pişmesini beklediler. O arada çok acıkmışlardı ama evi saran koku bile beklemeye değerdi.

Aris bir masa kurmak istese de Seçil bu prodüksiyona hiç gerek olmadığını belirterek tabaklara alıp hızlıca mutfak masasında ya da salonda yiyebileceklerini söylemişti. Aris ısrar etse de bu savaşın kazananı Seçil olmuştu.

Aris mutfak masasında önünde tabağıyla otururken, bir süre karşısında yemeğini üfleyerek soğutmaya çalışan Seçil'e baktı. Onunla burada böyle oturmak ona garip şeyler hissettirmişti.

Sanki evlilermiş ve bu sıradan bir akşamlarıymış gibi mesela.

Seçil ilk lokmayı kendisinin aldığını fark edince biraz utanarak Aris'e baktı. Yemeği hazırlayan oydu, yiyen de oydu.

"Çeşnicibaşı gibi ilk ben yiyeyim diye mi bekliyorsun? Gözlerinin önünde yaptım, zehir koymadım," dedi Seçil ona sataşarak.

Aris güldü. Bu kız çok tatlıydı. Her geçen saniye ayrı hayran oluyordu.

"Yiyorum, kızma tamam." Aris hemen soğutarak hızlı bir lokma aldı. Sahiden çok iyi olmuştu. Basit bir yemek olmasına rağmen her şeyin lezzeti birbirine geçmiş, çok güzel bir tat yaratmıştı. Seçil onun yüz ifadesini görünce mutlulukla gülümsedi.

"Çok iyi," dedi Aris. "Ellerine sağlık... Demek ki gitar çalmaktan başka meziyetleriniz de varmış Seçil Hanım."

"Sana ne yazık ki güzel yemek yaparım demiştim," dedi gülümseyerek Seçil. Beraber yemeklerini iştahla yerken, şaraplarından da içmeye devam ettiler. Seçil kendisine sıcak basmaya başladığında ancak çok fazla içtiğini fark edebilmişti. İçki sınırını kaçırdığı an Seçil'e sıcak basmaya başlıyordu. Yine öyle olmuştu. Ama şarap o kadar güzeldi ki bırakmak istemiyordu. Sarhoş olacağını bile bile içesi vardı.

Yemekten sonra biraz oturup sohbet etmeye devam etseler de, saat artık ona geldiği için Seçil gitmesi gerektiğini söyledi. "Bizimkilere söyledim yemeğe kalacağımı ama daha da geç olmadan döneyim."

"İkinci şişeyi açtık bitirelim bari, bunu tek başıma içemem ben." Aris o gitmesin diye elinden geleni yapmaya çalışıyordu.

Seçil alayla güldü. "Yalnız benden yardım konusunda çok medet umamazsın. Ben sarhoş oldum olacağım. Valla sızar kalırım şurada."

"Bir şey olmaz. Uyursan üstüne bir örtü örter geçerim." Aris de güldü.

Seçil de güldü. "Annem kalpten gider herhalde artık eve gelmeyince."

"Habersiz eve gitmemen o kadar problem oluyor mu?" diye sordu Aris. Bunu gerçekten merak ediyordu.

Seçil düşünür gibi yukarı baktı. "Aslında Ilgaz ve Yıldız'dan alışkın olmaları lazım ama... Ilgaz alenen gelmez gelmiyorsa, Yıldız'ı genelde ben idare ederim."

Aris gülümseyerek bakmaya devam etti Seçil'e. Çaktırmadan konsomatris gibi ona beş içirip kendisi bir içiyordu. Seçil'in bu tatlı sarhoşluğunun tadını çıkarmak istiyordu.

"Örnek bir abla mısın?"

"Hiç değilim! Babam elime bıraksa ikisini de bir kaşık suda boğarım. Beni çıldırtıyorlar. Hele Ilgaz! Ne zaman ki beyefendi erkek oldu, geldi benim güzelim odama kondu! Ne güzel en büyük çocuk olmanın ayrıcalığını yaşıyordum, kendi odamdaydım. Adam geldi odayı kendine tahsis etti sırf bir çükü var diye. Ben koca yaşımda ergenliğe yeni giren kardeşimle aynı odaya tıkıldım. Hala daha aynı eziyeti çekiyorum. Bir de işte beyefendi kafasına göre yaşıyor, çalışmıyor, eve gelmiyor... Beni geçtim, keşke biraz babamdan utansa... Ben babam olacağım, ona tek kuruş vermem..." Aris bir dokunmuş bin ah işitmişti ama şaşkın bir keyifle dinliyordu Seçil'i. Hele bir de Seçil iç geçirerek "Gerçi böyle diyorum da, gayet de para yediriyorum ben de. İsteyince aptal gibi veriyorum. Bir daha vermeyeceğim!" diye hayıflanınca, Aris o zaman kahkahayı bastı.

"Yıldız'la aynı odada kalıyorsun o zaman sen?"

Seçil olumlu anlamda ağır ağır başını salladı. "O yüzden ayrı eve çıkmak istiyorum ama... değil yüzde yirmi, yüzde iki yüz zam verilse bile bu ülke koşullarında çok zor. Tek başına ev geçindirmek imkânsız gibi görünüyor. Ya ev arkadaşı bulacağım ya da..." Seçil iç geçirerek hayıflandı yine. "Evleneceğim... Ki bu senaryo yine odamda biriyle uyumamı gerektirecek... Ben neden hiç yalnızlığın tadını çıkaramıyorum? Şöyle iki üç ay kafamı dinleme fırsatım olsa keşke. Bak yıl da değil, ay istiyorum!"

Aris şakacı bir şekilde "Vereyim bu evin anahtarlarını, kal iki ay, ben de gider annemlerde kalırım bir süre," dedi. "Ama iki ay için eşyalarını taşımaya değmez, ben sana diyeyim. Gideceksen temelli gideceksin."

'Sen temelli gelsen, iste sana oda bile açarım ben' dedi içinden. Darlanınca oturduğu yerden kalkıp şarap kadehini alarak salonunda turlamaya başladı. Seçil'se oturduğu yerde gittikçe daha fazla koltuğa sarılıyor daha fazla uykulu bir hal alıyordu.

"Biz sınırı fazla aştık değil mi? Ben yine çok konuşuyorum ve sen artık beni hiç susturmuyorsun. Eskiden ne güzel beni durdururdun. Ben de durmam gereken yeri anlardım böylelikle."

Seçil'in yorgun sesiyle söylediği sözler üzerine ona baktı Aris. "Artık konuşmandan bir şikâyetim yok çünkü."

"Ama boş konuşuyorum. Sen boş konuşulmasını sevmezsin. Sözünün kesilmesini de... arkadaşın da olsa bu müsamahayı göstermiyorsun sanıyordum."

"Belki de boş konuşan bir arkadaşa ihtiyacım olduğunu anlamışımdır artık," dedi Aris camın önünde dururken. Şarabından bir yudum aldı. "Ki boş konuştuğunu da düşünmüyorum Seçil. Seninle sohbet etmek hoşuma gidiyor aksine."

Seçil başını koltuğun arka kısmından bir kedi misali kaldırıp ona baktı. Gözlerinin içi parladı. "Yine de patavatsızlık ettiğimde söyle olur mu? Az önce çük dedim galiba sana mesela. Hoş değildi. Yeni yeni kafası geliyor."

Aris kıs kıs güldü. Fakat Seçil "Sen benim yöneticimsin. Ben aslında kendime bunu unutmayacağıma dair söz vermiştim ama yanında o kadar rahatım ki hep unutuyorum. Zaten daha en baştan aşmamamız gereken bir sınırı aştık Ersin vakasıyla. O konuda sana teşekkür borçlu olsam da utanıyorum da hala," deyince yüzü düştü. Ona dönüp ciddiyetle baktı.

"Yapma Seçil. Sana çok kez söyledim. Ofis başka, burası başka. Ben senden çok da farklı bir insan değilim. Evet yönetim kadrosunda olabilirim ama yaşım genç! Senin güldüğün şakalara gülüyorum, senin dinlediğin müzikleri dinliyorum, senin hoşlandığın şeylerden hoşlanıyorum. Farklı bir jenerasyona ait değiliz. O yüzden bana sanki hürmet etmen gereken bir yetişkinmişim gibi davranmana gerek yok. Beni bir akranın olarak görebilirsin. Burcu'yla falan nasıl sohbet ediyorsan öyle edebilirsin. Ben bundan hoşlandığım için seninle buradayım zaten. Yoksa işime bakar giderdim." Aris hafifçe tebessüm etti. Seçil'in karşısına sehpaya oturdu. Seçil hala koltuğun arkasına yaslanmış, başı ellerinin üzerine ona bakıyordu.

"Seninle Burcu'yla konuştuğum gibi konuşamam. Onunla çok fazla detaya giriyoruz. Bence henüz o samimiyete erişmedik. Tanga samimiyetine gelmiş olabiliriz ama o başka."

Aris gülümsedi. "Umarım bir gün geliriz," dedi. O öyle deyince Seçil bir garip hissetti. Aris'in kendisiyle arkadaş olmak isteyeceğini hiç düşünmemişti. Aris baya arkadaş olmak istiyordu onunla, hem de yakın arkadaş olmak istiyordu.

"Sen de bana bir şey vermelisin. Gitar konusunu sen kafanda çok büyütsen de bu çok basit bir şey. Arkadaşlığımızı kuvvetlendirecek bir sır değil. Ben sana en kötüsünü vermiş oldum. İstemeden de olsa. Sen de bana o seviyede bir şey vermelisin."

Aris korkusuzca onun gözlerinin içine bakıyordu. Seçil'i irkiltiyordu bu durum. Aris'in kendine has o cesaretine bağlıyordu bu durumu.

"Bugün biraz o tarz bir sır verdim zannediyordum. Koskoca genel müdürünün aile baskısında olduğunu öğrenmek seni şaşırtmadı mı?"

Seçil biraz utanarak baktı. "Seninki aile baskısı değil de... toplum baskısı gibi bir şey değil mi? Her kesimin bu tarz zorunlulukları var. Bu üzücü bir şey, ama çok şaşırtıcı bir şey değil."

"Senin ailen..." diye lafa girdi Aris. Kısık ve meraklı bir tonla sordu. "Senin alışılmışın dışında biriyle evlenmene izin verir mi? Mesela... Başka mezhepten biri... bir yabancı, belki bir Kürt, bir Ermeni... ya da benim gibi bir Rum? Buna izin verirler miydi?"

Seçil buna daha önce hiç kafa yormadığı için oturup düşündü. "Yani... bilemedim. Daha önce hiç öyle bir durumda kalmadım. Ama sanırım verirlerdi ya. Babam aslında dini bütün bir insan sayılır. Çok dindar değildir ama cumaya gider mesela. Orucunu eksiksiz tutar, bayram namazlarına da gider. Fakat onda hep şu motivasyon var bence, yaratılanı severim yaratandan ötürü... Çünkü her şeyden önce insanın iyi olması gerektiğine inanır. O yüzden bu soruya cevabım evet. Bence izin verirdi, iyi biri olduğu müddetçe ırkına dinine mezhebine siyasi görüşüne takılmazdı." Sözlerinden sonra muzip bir tavır takınarak ekledi. "Tabii annem için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Annem genel olarak sağı solu belli olmayan biri. Herhangi birini sevmemek için kendine çok rahat neden bulabilir. Irkından dininden soyundan sopundan bağımsız, eğer bir insanı sevmeyesi varsa, gözünün üstünde kaşı var diye bile sevmeyebilir."

Aris burukça gülümsedi. "Şanslısın o zaman. Baban çok iyi birine benziyor."

"Öyledir. Annem de çok iyidir. Sadece klasik bir anne işte. Zaman zaman zorlasa da o da iyi yüreklidir." Seçil esneyerek yavaşça doğruldu. "Ben bir tuvalete gideyim."

"Son kadehi koyuyorum," dedi Aris onun boş kadehini önüne çekip. Mutfağa gidip dolaptaki şarabı çıkararak dolu dolu bir kadeh daha şarap koydu Seçil'e. Seçil burada sızıp kalsın istiyordu. Uyurken uzun uzun onu izlemek istiyordu. Hazır buraya kadar gelmişlerdi, bu planı başarıyla sonuçlanmalıydı.

Seçil tuvaletten döndüğünde kendisini bekleyen kadehi görünce uykulu bir halde gidip eski yerine oturdu. "Ağzımdan laf almaya çalışıyormuşsun gibi hissediyorum. Bana içirip içirip düşük unvanlı çalışanların arkanızdan neler dediklerini mi öğrenmeye çalışıyorsun?" sözlerine rağmen kadehi alıp içmeye başladı.

Aris güldü. "Öyle bir derdim yok. Ben öğrenmeye çalışmam, haberiniz zaten bana gelir."

"Ooo! Bak işte bu özgüven şovdur."

Aris sırtını dikleştirerek kendi kadehindeki son yudumu da içti. Müstehzi bir gülüşle Seçil'e bakarken "Sen de böyle olacaksın, üzülme," dedi. Ayaklanıp içeri giderek bu kez de kendine son kalan kısmı koydu. Salona geri döndüğünde Seçil'i sendeleyerek müzik sistemini kurcalarken buldu.

"Ne aradın? Yardımcı olayım," diyerek yanına ilerledi. Ama Seçil'in aradığını bulmasından önce onun ayakta durmasına yardımcı olmalıydı. O yüzden hafifçe onu belinden destekleyerek tuttu.

"Şarkıyı değiştirecektim," dedi Seçil. "Ama şarkı geçme tuşunu bulamadım."

"Dur vereyim de telefondan bak." Aris telefonunu ona verdi. Seçil Aris'in kendisini tutuyor olmasının verdiği rahatlıkla ona iyice yaslandı. Açtıkları listedeki şarkılara bakarken, Aris de bulunduğu noktadan rahatlıkla onu izledi. Gitar dersleri dışında ilk kez bu kadar yakın bir pozisyonda duruyorlardı.

"Hah bu şarkı çok güzel, bu çalsın!" dedi Seçil üstüne basıp şarkıyı açarak.

"Canın ne isterse," diye mırıldandı Aris.

Seçil telefonu Aris'e geri verirken başını kaldırıp ona baktı. Bunun bir hata olduğunu ancak yaptıktan sonra anlamıştı. Çok fazla yakın duruyorlardı. Bu biraz garipti. Rahatsız edici değildi aslında ama Seçil'de oradan kaçma isteği uyandırıyordu. Tehlikeli bir şey yapıyormuş ve bu kendi hatasıymış gibi hissediyordu.

Aris'se bu gayet normal bir şeymiş gibi onun gözlerinin içine bakmaya devam ediyordu.

"Telefonu alacak mısın?" diye sordu Seçil solgun bir sesle.

Aris elini bile kaldırmadı. Seçil'in gözlerine bakmaya devam etti. Belli belirsiz gülümsedi. Seçil'se bir şeyler hissediyordu ama ne hissettiğini adlandıramıyordu. Yine kalbi hızlanmıştı ama korkudan mıydı heyecandan mıydı bilemiyordu mesela. Heyecansa neye heyecanlanıyordu, korkuysa neyden korkuyordu? Aris'ten mi korkacaktı? Ne yapabilirdi ki Aris ona?

"Şey..." diye mırıldandı. Boğazı dudakları kupkuru olmuştu. Dudaklarını ıslatmak için dilini onların üzerinde gezdirmek gibi bir hata yaptı. Aris'in bakışları anında oraya kaydı ve bir an için Seçil'in dudaklarına meyleder gibi oldu. Ama hemen durdu.

"Ben döneyim yerime. Telefonu da al sen," dedi Seçil alık alık. Resmen telefonu Aris'in eline tıkıştırdı. Yalpalayan adımlarla koltuğa giderken Aris kendinde ona yardım edecek gücü bulamadı. Olduğu yere çivilenmiş gibi kaldı. Seçil'in kokusu ve az önceki hissiyatı burnunun ucundaydı.

Seçil'se az önce yaşanan ve anlam veremediği saniyelerin gerginliğiyle gidip yeni bir yanlış hamle yaparak şarabına yapıştı. Su içer gibi kana kana üç yudum aldı ve kadehi elinden bırakmadı bile. Kendi isteğiyle açtığı şu şarkıya şimdi dikkatini veremiyordu.

Az önce ne yaşanmıştı öyle? Nasıl bir andı o? Aris'le hiç o kadar yakın olmuşlar mıydı? Gitar çalarken bazen onun dibine girdiği olmuştu. Ama hiç öyle hissetmemişti.

'Kesin alkolden oldu. Zaten alkolden ötürü sıcak da bastı' dedi içinden kendi kendine. İçindeki askılı çok açık kalacak diye üstüne giydiği ince hırkayı çıkarmamıştı ama en sonunda dayanamayıp onu da çıkardı. Utanmasa kendini de yelleyecekti artık.

Aris daha az önce doldurduğu kendi şarabını bir dikişte bitirip kadehi salondaki yemek masasının üstüne bıraktı. Hiçbir şey demeden bir anda salondan kayboldu ve gitti. Seçil onun arkasından bakarken ancak tuvalet kapısının sesini duyunca onun oraya gittiğini anladı.

Aris on dakika boyunca tuvalette oyalandı. Defalarca kez yüzünü yıkadı. Saçlarını ıslattı. Bir türlü kendine gelmeyi başaramadı. Resmen her şeyi mahvetmesine ramak kalmıştı. Ya kendini durduramayıp Seçil'i öpseydi ne olacaktı? Çok pis rezil olacaktı. Sunabileceği aptalca bile olsa bir bahanesi yoktu.

'Söyle işte artık. Açık açık söyle. Bahaneler uydurma. Çok hoşlanıyorum senden de. Aklımdan çıkmıyorsun de. Sürekli seni düşünüyorum. Beraber olsak ne güzel olur diyorum de. Galiba âşık oldum sana de... Ne dersen de ama bir şey de şu kıza! Bilsin.'

Teyzesinin söylediği önemli bir detay aklındaydı. Önce Lena'dan tamamen ayrılmalıydı. O iş kökünden bitmeliydi. Sonuçta evlenmeyeceğine emin olduğu birine boşuna ümit vermeye hakkı yoktu. Seçil olsa da olmasa da bu gerçek böyleydi. Sırf mecburiyetten Lena'yla birlikte olamazdı. Lena'nın da kendisine âşık olmadığını ve bir nevi alışkanlıktan Aris'le beraber olmayı istediğini biliyordu. Bugüne dek birbirlerini bu mantıkla kabul etmişlerdi. Ama artık bir şeyler değişecekti. Aris'in gözü açılmıştı. Seçil ona doğru yolu göstermişti.

Onda iyice yanlış çağrışımlar uyandırmamak adına artık tuvaletten çıkması gerektiğine karar vererek toparlandı. Çıkıp direkt olarak salona geçerken "Kusura bakma oya—" derken lafı yarım kaldı.

İstediğini başarmıştı. Seçil koltukta uyuyakalmıştı.

Seçil'i o rahatsız pozisyonda sızmış halde bulunca gülümsedi. Bunun bu kadar kolay olmasını beklememişti. Üstelik de zamanlama mükemmeldi. Yaşattığı utanç verici an üzerine bir açıklama yapması da gerekmiyordu artık. Hatta belki Seçil sabah uyandığında hatırlamazdı bile o anı.

Seçil kolunu koltuğun arka kısmına uzatmış, kafasını koluna yaslamış, bacaklarını poposunun altında toplamış vaziyette uyuyordu. Oturur pozisyonda tünemiş gibiydi biraz. Kadehinin ancak dibinde birkaç yudumluk bir şarap kalmıştı.

Aris önce salonun ışıklarını söndürdü. Sonra müziği tamamen kapattı. Seçil biraz bile kıpırdamayınca onun sahiden derin derin uyuduğunu anladı. Ona kıyamadığı için ilk önce onun pozisyonunu rahat bir hale getirmek istedi. Yavaşça sırtından destek vererek onu geriye doğru çekti, sonra da sağ elini onun poposunun altından geçirmeye çalışarak onu koltukta biraz aşağı çekti. Seçil homurdanarak mırıldanmak dışında bir tepki vermedi. Gözlerini aralar gibi olduysa da tam açmadı. Bir çocuk gibi ağzını şapırdata şapırdata uyumaya devam etti. Aris onun başının altına bir yastık koydu ve o şekilde düzgünce koltuğa bıraktı. Seçil hemen bu yeni rahat pozisyonunda yastığa sarılıp yan döndü ve uyumaya öyle devam etti.

Aris keyifle karşısına, sehpaya oturdu. Gülümseyerek onu izlemeye başladı. Sonra mesafesi ve duruşu yetmeyince yere çökerek Seçil'in dibine kadar girdi. Onun şarap kokan sıcak nefesi Aris'in yüzüne çarpacak kadar yakınına girdi hem de. Parmaklarını saçlarına uzattı. Dokunmaya korkarak geri çekti elini.

"Sen ne yaptın bana böyle deli kız? Bildiğime inandığım her şeyi yerle bir ettin. Bugüne dek yalan bir hayat yaşadığımı yüzüme vurdun." Aris dizini kendine çekerek bir kolunu dizine sardı ve çekesini de dizine koyarak öyle izlemeye devam etti Seçil'i. Ne ara nasıl bu kıza böyle vurulmuştu hala aklı almıyordu. Nedendi peki? Dünyada başka kadın mı kalmamıştı? Binlerce kadın tanımıştı Aris. Ve neden olduğunu anlayamıyordu. Seçil'i kendisi için bu kadar farklı kılan neydi? Üstelik Seçil normalde asla dikkatini çekmeyecek, asla kafasını çevirip bakmayacağı bir kızdı. Nitekim bir buçuk yıldır çalıştığı şirkette asla da görmemişti onu. İşte tam da bu yüzden anlamıyordu.

Bunu yapmaya yapmıştı da, Seçil'in başını biraz belaya sokuyordu. Kara kara ne yapabileceğini düşünürken sehpada duran telefon gözüne çarpınca eline aldı. Ne demişti Seçil... "Bugüne dek Yıldız'ın kıçını çok kurtarmışımdır."

"Şimdi sen de ablanı kurtar bakalım Yıldız Hanım," diyerek Seçil'in telefonunu açmayı denedi. Seçil'in girdiği deseni ezbere bildiği için telefonu açması zor olmadı. Yaptığı şeyden ötürü biraz kendini kötü hissetse de Whatsapp'ı açtı. Yıldız'ı ismiyle kaydetmiş olmasını umdu. 'Karayeller' grubu gözüne çarpınca ilk ona girdi ve kişileri açtı. Yıldız'ın kendi adıyla kayıtlı olduğunu görünce hemen onun tekli penceresine gitti.

'Bu akşam eve gelemeyeceğim. Bir arkadaşımda kalacağım. Beni idare edebilir misin?' yazıp yolladı direkt.

Birkaç saniye sonra Yıldız'dan yanıt geldi. 'Nasıl edeyim kızım? Deli misin sen? Ne diyeceğim bizimkilere? Ayrıca ben de evde değilim ve geç geleceğim'

Aris sinirle bir nefes verdi. Sanki mesajı Leo'ya yazıyormuş gibi hızlı bir şekilde yazdı.

'Bir kez de sen beni idare ediver. Bugüne kadar yaptıklarıma say. Gruptan geç geleceğim beni beklemeyin yatın yazdım zaten. Sabah da erken çıkmış falan dersin, bir şey dersin. Arkadaşında kalmış dersin işte. Salla bir şeyler! Hadi iyi geceler'

Daha fazla kişisel verileri ihlal etmemek adına konuşma penceresini kapatıp direkt Whatsapp'tan da çıkacaktı ama ne yazık ki şeytan dürtmesi sonucu uygulamayı kapatamadan bir şey yapıverdi.

Ersin'in konuşma penceresini açtı. Ve görmekten korkacağı bir şeyler görmeyi beklerken, Ersin'in en son iki gün önce Seçil'e yazdığını görünce şok geçirdi. Resmen en son perşembe akşam bir mesaj atmıştı. Onda da iki cümle konuşmuşlardı ve konuşma bitmişti. Üstelik normal iki arkadaş konuşması gibi düz bir konuşmaydı.

Şeytanın dürtmesiyle önceki konuşmaları da okumaya devam etti. Konuşmalar hep aleladeydi. Sadece ara ara çok basitçe flörtler ve emojiler vardı. Salı gününün gecesinde Ersin'in 'Bu akşam çok güzeldi, konuştuğumuz her şeyi unuttuğuma söz veriyorum. Ama yaptıklarımızı asla unutamam. Haberin olsun' mesajı içinin buz kesmesine neden oldu. Yaptıklarımızı unutmam... Ne yapmışlardı? Ne yapmış olabilirlerdi?

Telefonu elinde parçalamak üzere olduğunu, hatta kendini tutamayıp Ersin'e 'Beni bir daha arama Allah'ın belası herif' yazmak üzere olduğunu fark edince ışık hızıyla telefonu kapatıp kenara koydu. Bütün ilgi odağını tekrar Seçil yaptı. Ona bakar bakmaz yine bütün yüz hatları yumuşadı. Tekrar gülümseyebildi. Bu sefer uzanıp onun saçlarına hafifçe dokundu. Yavaşça okşadı. Ve bir mucize oldu. Seçil gülümsedi. Onun dokunuşuyla gülümsemişti!

Ne kadar uzun süre orada oturmuştu, ne kadar uzun süre Seçil'in saçlarını, yanaklarını, yumuşak tenini okşamıştı bilmiyordu. Ama artık kendisi de uykuya yenik düşmeye başladığında ve Seçil'in iyice kollarını kendine sararak dertop olduğunu gördüğünde daha fazla orada oturamayacağını anlamıştı. Seçil üşüyordu ve Aris ona adam gibi bir örtü bile vermemişti.

Onu çok dikkatle kucakladı. Seçil o kadar derin uyuyordu ki, bilinçsizce de olsa kolunu ona sarmamıştı bile. Öylece yana doğru düşmüştü kolu. Aris ağır ağır ilerleyerek onu diğer yatak odasına götürdü. Oradaki yatağın bir tarafına bıraktı Seçil'i önce. Ardından yatağın örtüsünü açtı. Diğer tarafa dönüp Seçil'in ayakkabılarını çıkardı. Akabinde tekrar kaldırarak öteki tarafa doğru öteledi Seçil'i. Seçil bu kez yine yumuşak yatağın etkisiyle bir şeyler mırıldanarak yan döndü. Dönerken üstündeki askılı bluzu biraz haddinden fazla sıyrılınca, örtüyü üstüne kapatmaya gelen Aris'e ufak bir dekolte ziyafeti yaşattı. Aris akıl sağlığını koruyabilmek adına görmesi gerekenden fazlasını sunan yaka kısmına bakmayacaktı lakin o da sıradan ve aşık bir erkekti sonuçta. Diğer erkekler kadar da uçkur düşkünü sayılırdı ne yazık ki. O yüzden Seçil'in sutyeninden taşan memelerine bakmaktan kendini alamadı. Kendini kınayarak yaptığı bu ergen davranışı çok sürdürmedi. Seçil daha fazla üşümesin diye üstünü örttü. Zavallı kız örtüyü hissettiği an örtüye sarınıverdi zaten. 'Bir gün gelecek ve seni bu örtüler değil ben ısıtacağım. Ama ellerimle, ama dudaklarımla... hangisi olursa razıyım ben'

Son bir kez onun saçlarını okşayıp—hatta bu kez bir de öpücük bırakmıştı—odadan çıktı. Kendi odasına giderken mutlulukla gülümsüyordu. Bu gece hayatının en güzel uykusunu uyuyacaktı.

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

229K 15.6K 28
Çiğdem iki ev arkadaşıyla mutlu mesut yaşıyordu. Ta ki bir gün sahaftan aldığı eski bir kitap hayatını sonsuza dek değiştirene kadar... Kitap çok güz...
1M 56.5K 54
"Gülmeyi sevenlere ithafen..." Bir derginin genel müdürü olan Ali Ömer Erez; görünürde çapkın, hovarda ve ciddi ilişkiden kaçan bir adamdır. Tamamıyl...
1.6M 70.8K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
84.2K 5.1K 78
Harry Potter bir Gryffindor'dur veya Harry Potter'ın annesinin ismi Lily'dir seviyesinde bilgilerden gına geldiyse çalışmama hoş geldiniz!