Elemkârâne

By derya_dicle_

1.8M 71.5K 42K

Yalanların içinde büyüyen bir beyin ile hayatını ailesine adayan bir ruh, evlilik yaparsa ne olur? Farklı kü... More

♣️ Giriş - BEVAN AKSOY ♣️
♣️1. Bölüm - SEÇİLMİŞ AĞA♣️
♣️2. Bölüm - AKSOY AŞİRETİ♣️
♣️ 3. Bölüm - MAYIS AKIN ♣️
♣️ 4. Bölüm - KİMSİN SEN ♣️
♣️ 5. Bölüm - MUTLULUK ♣️
♣️ 6. Bölüm - SANA YAKIŞMIYOR MAYIS AKIN ♣️
♣️ 7. Bölüm - BEN Mİ? ♣️
♣️ 8. Bölüm - HAYATI TEHLİKEDE ♣️
♣️9. Bölüm - EVLENELİM ♣️
♣️ 10. Bölüm - KARANLIĞINA HOŞGELDİN ♣️
♣️ 11. Bölüm - TANIŞMA ♣️
♣️ 12. Bölüm - YENGE ♣️
♣️ 13. Bölüm - ONUN GÖZLERİ ♣️
♣️ 14. Bölüm - TATMİN ETMEK ♣️
♣️15. Bölüm - KINA GECESİ ♣️
♣️16. Bölüm - DÜĞÜN ♣️
♣️ 17. Bölüm - İLK ADIM ♣️
♣️ 18. Bölüm - HAYAL KIRIKLIĞI ♣️
♣️ 19. Bölüm - ZAAFIMIZ ♣️
♣️ 20. Bölüm - PARÇALANIRSIN ♣️
♣️ 21. Bölüm - AŞIK OLDUM ♣️
♣️ 22. Bölüm - AVUKATIMIZ ♣️
♣️ 23. Bölüm - AĞAM ♣️
♣️ 24. Bölüm - YENİDEN BAŞLAR ♣️
♣️ 25. Bölüm - İSTİYOR MUSUN? ♣️
♣️ 26. Bölüm - SARMAK ♣️
♣️ 27. Bölüm - TEK BEDEN ♣️
♣️ 28. Bölüm - OLABİLİR MİYİZ? ♣️
AİLEMİZE DAVETLİSİNİZ 🖤
♣️ 29. Bölüm - ONU SEVİYORDUM ♣️
♣️ 30. Bölüm - KARANLIK ♣️
♣️ 31. Bölüm - BOŞLUK ♣️
♣️ 32. Bölüm - SUÇU NEYDİ? ♣️
♣️ 33. Bölüm - KAYBETMEK ♣️
♣️ 34. Bölüm - KIYAMIYORUM ♣️
♣️ 35. Bölüm - CANIM YANIYOR ♣️
♣️ 36. Bölüm - ÖZÜR DİLERİM ♣️
♣️ 37. Bölüm - HALSİZ DUYGULAR ♣️
♣️ 38. Bölüm - BİZİM ♣️
♣️ 39. Bölüm - KIZIMIZ ♣️
♣️ 40. Bölüm - SENİN GİBİ ♣️
♣️ 41.Bölüm - DEJA VU ♣️
♣️ 42. Bölüm - TESLİMİYET ♣️
‼️ YENİ KAPAK ‼️
♣️ 44. Bölüm - RUHUMUN PARÇASI ♣️
♣️ 45. Bölüm - KARA OĞLAN ♣️
♣️ 46. Bölüm - RUHUMU ATEŞE VERDİN ♣️
♣️ 47. Bölüm - KARŞILAŞMA ♣️
!! DUYURU !!

♣️ 43. Bölüm - MELEĞİMİZ ♣️

14.3K 915 260
By derya_dicle_

Sellam güzel ailem nasılsınızz??

Uzun süredir görüşemiyoruz, umarım kurguyu unutmamışsınızdır..

Bazı aksilikler ve yaşam şekillerimden dolayı ne yazık ki eskisi kadar sık bölüm atamıyorum fakat Instagram hesabımdan aktif olmaya çalışıyorum.

Her neyse umarım bu yaz tatilinde tempoyu tekrardan arttırabilirim çünkü daha önümde YKS sınavları var, ona da hazırlık yapmam gerekiyor..

Allah'ın izniyle, bir aksilik ya da sorun çıkmadığı sürece haftada iki defa bölüm gelecektirr

Günleri ise Çarşamba ve Pazar olmak üzere ikiye ayrılıyor.

Eğer ki o gün bir sorun veya aksilik çıktı atamıyorsam diğer gününde gelecektir. Yani haftada iki kez bölüm gelecektir. Bazı zamanlar sorun çıksa bile yine de haftada bir bölüm gelecektir.

Ayyy umarım derdimi anlatabilmişimdir 😅

Her neyse

Geçen sefer sınır koymadım ve çok az bir yorum miktarına ulaştım 🥺

Bu sefer küçük adımlarla tekrardan başlıyorum

500 yorum + 450 oy: Erken yeni bölüm

(Noktalama işaretleri + yeni bölüm yazısı + ve emoji kabul edilmeyecektir!!!)

Kısacası yorum yapmak için yorum yapmayalım..

Uzun zamandır bölüm yazmadığım için şuan kendimi çok fazla acemi hissediyor aynı zamanda garip bi şekilde heyecanlıyım 🤢

Umarım bu duygu, yazış şeklime de bulaşmaz..

Keyifli okumalar dilerim 🤍




Mayıs Aksoy'dan

Aylar Sonra...

Ailemi kaybettiğim o günden beri kişiliğim tamamen değişmiş, beni uçuruma iteklemişti. Bürünmüş olduğum kimlik, her defasında beni bir adım daha kendi benliğimden uzaklaştırıyor, hareketlerime yansıyordu. Kalp kırmaktan korkarken şimdi ise önüme gelen herkesi kırmaktan zevk alıyordum, oysaki bu durumdan nefret ettiğimi bildiğim halde..

On üç yaşımdan beri bu duruma maruz kalırken ismim bile tekrardan şekillenmiş, değişmemin en büyük sebebi olmuştu. Bazen kendimi tanıyamaz hale geldiğim zamanlarda, kaçacak bir liman bulup sığınıyordum. Şimdi ise tamamen benliğimi kaptırdığım o adamın şehrinde, o adamın kolları arasındaydım.

Buraya geldikten beri kendimi Mayıs Akın olarak değil de Asel Biray Aydemir gibi hissediyordum. Eskisi gibi düşünceli, eskisi kadar mutlu..

Hayatımın kararacağını düşündüğüm bu şehirde eski mutluluğuma kavuşmuş, hissettiğim huzuru onun gözleri altında tekrardan bulmuştum. Özgürlüğümün simgesi olan o irislerde..

Hissettiğim bu duygu karmaşası içinde en güzeli ise aşktı.

Hayatımda hiç yer vermediğim o duyguyu şimdi bütün şehveti ile kalbimde yaşıyor, her bir hücremde hissediyordum. Sonsuzluğun, teslimiyetin, aşkın meyvesi olan o parça ise şuan karnımda bize kavuşma anını bekliyordu. Düşüncelerim ile birlikte parmak uçlarım, karnımın üst kısmını buldu. Bakışlarım da yavaşça üzerine indiğinde tebessüm ederek okşadım. Anne olabilmenin korkusu, bazen beni yıpratsa da Bevan'ın da benim de çok iyi iki ebeveyn olacağımızdan şüphem yoktu.

Ona karşı hissettiğim yoğun sevgi, bunu her daim savunup korkularımın azalmasına yardımcı oluyordu. İkimizin de birbirine benzer çocukluk dönemi vardı ve bu bizim şüphe etmemizin yegane nedeniydi. Ama bunun üstüne çıkan şey ise birbirimize karşı olan sevgimizdi.

Nefret ile başlamış olsa bile tutkuyla sonlanacak olan o sevgi..

Bana karşı çok sonradan sevgi hissetmesi, ona, şehrine ve topluluklarına laf söylediğim içindi. Ailem konusunda küçüklüğümden bu yana aşiretlere karşı doldurularak büyütüldüm. Neden böyle bir şey yaptıklarına halen anlam vermiş değilim, halbuki ailemin ölümüyle ilgili hiçbir aşiretin sorumlu olmadığını bildikleri halde

Bana karşı söylenen saçma sapan olan o önyargıların hiç biri gerçek değildi. Kadınları burada ezmiyorlar hatta daha üst görüyorlardı. Eskisi gibi hiç kimse birbirini kurşundan geçirmiyordu. Nasıl ki biz orada yaşıyorsak onlarda kendi şehirlerinde akrabalık ilişkileri sıkı bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlardı.

Bu kalabalığa ise 'aşiret' adını veriyorlardı. Buradaki hemen hemen herkes bir aşirete mensuptu. Ayrıca buradaki insanların çoğu misafirperver olup, insanları ağırlamaktan zevk duyuyorlardı. Oldukça da gelişmiş şehirler arasında olup, tarihi özelliği ile de yurtdışından gelen turistlik özelliğine sahipti.

Dünyanın ilk üniversitesinin burada olması, peygamber rivayetlerinin burada gerçekleşmesi, ilk tapınağın ve yaşamın merkezi olan Göbeklitepe, ilk yaşamın burada olduğunun bizzat örneğiydi ve ayrıca farklı bir değer ayriyeten bu şehre önem katıyordu. Hz. İbrahim'in ateşe verildikten sonra suya dönüşen Balıklıgöl ise dini anlamda bu şehre ayrı bir güzellik katıyordu.

Buram buram tarih kokan bu şehir, önyargılarımın kırılmasına ayrıcalık tanımıştı. İyi ki de o adam ile evlenmiş, kafama kazınan o saçma düşüncelerden de kurtulmuş oldum..

Düşüncelerimi bir köşeye koyarak bakışlarımı bana sarılan adama uzattım. Kollarımın üzerine ağırlığımı yükleyip, yüzünü örten saçlarıyla oynadım. Hafta sonu olduğu için birlikte Bevan'ın bağ evine gelmiştik. Çenemi sert olan göğsüne yaslayıp yüzünü incelemeye devam edecektim ki gözleri yavaştan aralandı. Uykulu bakışları, ilk tavanda turlamış sonrasında tebessüm eden dudaklarımı bulmuştu. Bana karşılık vermeye çalışarak gülümsemeye başlayınca çenemi kaldırdım. Yüz hizasına daha fazla yaklaşıp elimin tersini yanağına yerleştirerek narince okşadım. Bevan'ın dudağı biraz daha kıvrılmıştı ki elimi hareket ettirmeyi bırakıp, yüzüne doğru eğildim.

Dudaklarına uzanmadan önce kısa süreliğine beni izleyen gözlerine karşılık verdim. Ormanın sahibi olan gözlerini incelemeyi keserek alt dudağının köşesine küçük bir buse bırakıp, geri çekildim. Yüzlerimiz yakınlığını korurken Bevan'ın iç çekişini duyabilmiştim. Konuşmaya başlamadan önce nefesini tazeleyince dudağımı emdim.

"Ne içindi bu?"

sorusunu sorduğunda nefesi tenimle buluştu. Dudaklarına bakmayı sürdürerek "var olduğun için" cevap verdim. Gözlerimi, gözleriyle buluşturup kırptım. Bevan'ın uykulu bakışları anlamlı bir hale dönüşürken kafasını yastıktan kaldırdı. Belimde olan eli, ensemi sardığında dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı. Geri çekilirken kapanan gözlerim yavaştan açıldı, bedenimin titrediğini belli ettirmemeye çalışarak gülümsedim.

"Peki bu?"

Aynı soruyu bu sefer ben ona yöneltince enseme koyduğu elini, saçlarımın arasına daldırdı.

"Benim olduğun için."

Bakışları saçlarımı bulurken cevapladıktan sonra gözlerime geri döndü. Benim gibi göz kırparak gülümseyince dudağımı bir kez daha ısırma gereğinde bulundum.

"İyiydi" diyerek kelimenin bıraktığı etkiyi göstermek istedim. Bevan'ın yüzüne yayılan sinsi gülümseyiş, büyürken "her şeyim gibi" karşılık verdiğinde gözümü devirip, doğruldum.

Bevan kalkmamla birlikte kahkaha atınca ona dönüp, dilimi çıkardım. Yataktan çıkıp kapıya ilerlerken Bevan'a "sen de kalk artık, öğlen oldu beyefendi!" demiştim ki hemen hazır cevabını yapıştırdı.

"Saat daha 09.00 bile değil Martcım"

ses tonunda olan dalgaya karşı bir kez daha dilimi çıkardım.

♣️♣️♣️

Kendimi yormamaya dikkat ederek atıştırmalık bir şeyler hazırladım. Doğum yapmama bir kaç gün kalması hareketlerimi oldukça kısıtlıyordu. Eşyaları tepsiye koyarak dış kapıya doğru yavaş adımlarla ilerledim. Merdivenleri dikkatle inerek bahçede çiçekleri sulayan Bevan'ın yanına ilerledim. Çiçekleri sulaması bitmiş şimdi ise yetiştirdiği yeşillikleri topluyordu. Onu bu halde görmek gülümsememi sağlamış, fazlasıyla hoşuma gitmişti. Toprakla uğraşmayı çok sevip çiçekleri birer bebekmiş gibi görmesi, rahatladığının göstergesiydi.

Az olan merdiven adımlarını bitirip Bevan'ın yanına doğru ilerledim. Beni farketmemiş olacaktı ki işini yapmaya devam ediyordu. Canım onunla uğraşmak isteyince "yakıyorsun Fuat Abee!" dedim. Bevan kafasını bana çevirerek anlamsız bakışlarını üzerime uzattığında kahkahama engel olamayarak izin verdim.

"Ne diyon bacım?"

diyerek işine geri yönelince yüzümü buruşturarak "bacım mı!? Ayy öközz!" karşılık verdim. Onun da gülümsediğini fark edince devam ettim.

"Hem bacım deme lazım oluyor."

deyip bana dönmesini bekledim. Tahmin ettiğim gibi hızla bana döndüğünde elimle karnımı sardım. Elindeki hortumu üzerine tutarak ıslanmamı sağlayınca bir Ajda vücuduma anı soğukluk hissi yüklendi. Bütün hevesim gitmiş, yerini sinire bırakmıştı ki Bevan'a "napıyorsun be!?" çemkirdim.

"Çok fazla ateşlenmiştin, söndürdüm işte."

Yüzündeki sinsi gülümsemeyle beraber cevaplayınca gözümü devirdim. Soğuk espirisine karşılık "hahaha çok komiksin yine Bevan!" verip, gülüyormuş gibi yaptım. Gözümü bir kez daha devirip yönümü tahtadan yapılmış olan koltuklara çevirdim. Eve uyumlu olarak maviye de boyanan koltuklar, oldukça tatlı duruyordu. Masayı ise beyaza boyayarak Alaçatı konsepti oluşturmaya çalışmıştı Bevan Aksoy(!)

Sırtım her zamanki gibi ağrırken şimdi de sırılsıklam olmuştum. Urfa'ya kış sonradan geldiği için Eylül'de olduğumuz halde hava Temmuz'u anımsatıyordu. Bugün 17 Eylül günlerden ise pazardı. Bevan ile cumadan beri bağ evine gelmiş, güzel bir hafta sonu geçirmiştik. Bevan burada bütün sorunlarını unutuyor, kendini bahçeye kaptırıyordu.

♣️♣️♣️

Elimdeki telefonumla ilgilenmeye devam ederken Bevan, hazırladığım tepsiyi alarak bahçeye gelmişti. Masaya gelmek yerine gölgelik oluşturan sarıkız ağacının altına örtüyü serdi. Telefondaki bakışlarımı, üstten ona uzatarak hareketlerini izledim. Ağzındaki ıslıkla birlikte tekrardan içeri geçip çaydanlığı alarak geri indi. Çalmış olduğu ıslıkla birlikte bir şeylerde mırıldanıyordu.

Bu sefer altta olan odalara girerek elindeki minderlerle geri döndü. Bakışlarımız buluşurken dudaklarını konuşmak için araladı.

"Teşrif etmeyi düşünüyor musunuz acaba Avukat Hanım?"

"Düşünmem gerek."

Karşılık verdiğimde Bevan'ın yüzünü, küçük bir gülümseyiş kaplamıştı. Oturmamız için getirdiği minderleri indirerek kendisi de oturdu. Ağzına küçük bir salatalık atıp "siz bilirsiniz, birazdan yemek kalmaz da o yüzden demiştim." tekrardan konuştu. Bana dönerek göz kırpınca dilimi çıkardım. Üstümdeki ağırlıkla birlikte kalkarak yanına doğru ilerledim. Karnım fazlasıyla çıktığı için ağırlığım da bir o kadar artmıştı.

Bevan zorlandığımı görür görmez hızla ayağa kalkıp yanıma geldi. Bu hareketi hoşuma gitse de hâlen ona suyu sevmediğimi bildiği halde ıslattığı için kızgındım. Koluma girmeye çalışınca izin verdim.

"Kendini yormamalısın, son günlerin."

dediğinde cevap vermeden kafamı sallamakla yetindim. Kendimi yoracak şeyler yapmadığım halde fazlasıyla yorgun düşüyor, her saniye uyumak istiyordum. Bevan'dan destek alarak mindere oturmuştum ki Bevan kendi minderini ağacın gövdesine yasladı. Arkama yaslanmamı da sağlayınca bakışlarımı ona çevirdim. Bir şeyler yapmak için çabalaması fazlasıyla hoşuma gidiyordu. Bu durum korkularımın azalmasına yardımcı oluyordu.

Bevan yeni bir minder getirmek yerine toprağa oturmayı tercih etmişti. Tepsiyi biraz daha benim olduğum yere çekerek rahat yememi istedi. Doğradığım ekmeğin içine kahvaltılıklardan koyup bana uzatınca gülümsedim. Sinsi bakışları, üzerime yerleştiğinde bakışlarım cevap olarak hâla tripli olduğumu söylemişlerdi. Benimle ilgilenmeyi bırakarak kahvaltısını yapınca bahçeye yöneldim. Burası oldukça güzel ve sessizdi, insan burada rahatlıkla kafasını dinleyip rahatlayabilirdi.

Bevan stresli olduğu her anda burayı tercih ediyor, kaçıp geliyordu. Bakışlarımı tekrardan yemek yiyen adamla buluşturarak mimiklerini izledim. Her şey yolunda, huzurlu gibi duruyordu. Onu böyle görmek şaşırtsa da iyi geliyordu. Yüzü genel anlamda asık olduğu için, mutlu olduğu anıları kaçırmak istemiyordum doğrusu

Bevan hızlı yaptığı kahvaltısını bitirmiş, ayağa kalkmıştı. Düşüncelerime daldığım için benim dürümüm hâlen elimde duruyordu. Ağzıma götürüp, küçük bir ısırık alarak ayağa kalkan Bevan'a yöneldim. Anlaşılan bizim oturduğumuz bölgedeki çiçekleri de sulayacaktı. Giymiş olduğu siyah şort ve kırmızı tişört oldukça yakışmış, kaslarını ortaya sermişti. Güneşten korunmak için taktığı siyah şapka da ayrı bi hava katmıştı.

♣️♣️♣️

Yemeğimi bitirmiş, çayımı yudumlarken her gün yaptığım gibi bebek kıyafetlerine bakıyordum. Hepsi oldukça hoşuma gidiyor, alasım geliyordu. Çok fazla kıyafet aldığım için kendimi dizginlemem gerekiyordu. Ama içimdeki heyecan ve mutluluk kıpırtıları, ne yazık ki bunu mümkün kılmıyordu. Elbiselerin tatlılığına dayanamayarak Bevan'a seslendim.

"Bevan baksana bi"

Bevan sesimi duyar duymaz yanıma doğru gelince içimdeki heyecanla birlikte telefonumu ona doğru çevirdim.

"Ne oldu?"

demişti ki telefonu ona çevirdiğimi görünce bakışlarını elbiselerin üzerine çekti.

Bevan bir süre bakmış sonrasında gözünü bıkkınlıkla devirmişti.

"Bunun için mi çağırdın?"

Bıkkınlığını dışarıya vurarak konuşunca hemen konuşmaya başladım.

"Ne 'bunun için mi' ya! Çok güzeller, Bevan bunları da sipariş edelim."

sitem edercesine başlayıp, çocuksu edayla sonlandırdığım konuşmamın ardından Bevan gülümsemişti.

"Odamız kıyafetlerle dolu zaten yavrum"

deyip yüzüme bakınca dudağımı büzerek mızmızlanmaya hazırlandım.
"Banane!" deyip telefondaki elbiselere tekrardan baktığımda bebeğimizi içinde görür gibi olmuştum. Çok tatlı olacağı düşüncesi, beynimi sarıyorken gözlerim heyecanla bir kez daha açıldı.

"Ama bunlar çok minnoş!"

Bir kez daha çocuk sesiyle konuşmuştum ki Bevan'ın kaşları çatılmıştı.

"Sana almayalım demiyorum, ama şuanlık kızımızın yeterince kıyafeti oldu. İleriki zamanda gelişimine göre tekrardan istediğin kadar alırsın. Şimdi fazlası israfa girecek."

ciddi konuşmasını bitirmiş, işine geri dönmek için hareket ettiği sırada tekrardan konuşmaya başladım.

"Heves ediyorum işte Bevan, neden israf olsun?"

"Mayıs odada iki dolap bebek kıyafetleri ile dolu, her gün bir tane giydirsen bile aylar geçer tamamlanması için!"

anında karşılık vererek konuşmamı umursamadan hortumu tekrardan eline aldı. Gözümü devirdiğim sıra bütün isteğim de kaçmıştı.

"İyi, tamam."

diyerek telefonu yerine bıraktım. Önümdeki kupayı avuç içime yerleştirip, çaydan küçük bir yudum aldım. Bakışlarım öküzün üzerine uzandığında o da bana bakıyordu. Sinsi bir şekilde gülümseyerek kafasını sağa sola salladı. Yüzündeki gülümsemeyle birlikte işine geri yönelince yüzümü buruşturdum. İçimden 'öküz, puşt işte ne olacak?' derken elimi vuruyormuş gibi havalandırdım.

"Uslu dur Sarı Ufaklık!"

Bevan'ın sesini duyunca elimi tekrardan indirdim. Dikkatli bir şekilde ayağa kalkıp Bevan'a cevap vermek amaçlı "göstereceğim sana uslu durmayı!" konuşunca bakışlarını tekrardan bana uzattı. Yüzündeki imalı bakışların ardından "göster bakalım uslu durmayı" sesine de yansıtınca aynı şekilde gülümsedim.

"Yalvardığın zaman görüşelim."

diyerek göz kırptığımda bozulduğunu anlamıştım.

5 Saat Sonra..

Saatlerdir kitap okuduğum için belim oturuş şeklimden kaynaklı tutulmuştu. Arkamdaki yastığı daha rahat bir konuma getirerek ayaklarımı tamamen uzattım. Elimdeki kitabı okumayı kesip, masaya indirdim. Kendimi halsiz hissettiğim için gözlerim yavaştan kapanıyordu. Rüzgar da uyumama yardımcı olmaya çalışarak zarifçe mırıldanıyordu. Yönümü bahçeye çevirip, ellerimi başımın altına koydum. Bakışlarımla bahçeyi süzerken görüş açıma Bevan girdi.

O da saatlerdir bahçe ile ilgileniyor, hiç sıkılmıyordu. Bevan toprakta çıkan otları temizliyordu ki doğrulup cebindeki telefonunu çıkardı. Kısa süre baktıktan sonra açmıştı. Çok uzun sürmeyen konuşmanın ardından telefonu kapattığında moralinin bozulduğunu anlamıştım. Kiminle konuştuğunu merak ediyordum ki gözlerini bana uzattı. Elindeki çapayı bırakarak temizlemek amaçlı birbirlerine vurdu. Yanıma geleceğini anlayınca daha da meraklandım.

Hızlı adımlarla evin girişindeki merdivenleri de çıkıp yanıma gelmişti. Oturması için uzattığım ayaklarımı kendime doğru çekmiştim ki o yanımda kalan boşluğa oturmayı tercih etmişti. Ellerimi kafamın altından çıkararak serbest bıraktığımda Bevan, yanağımı kapatan saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirdi. Bu hareketi tebessüm etmemi sağlayınca o da karşılık verdi.

"Bir şeye mi moralin bozuldu?"

Telefondan sonra neden yüzünün asıldığını merak etmiştim. Gülümsemesi silinirken bakışlarını kaçırıp ağaçlara baktı. 'Bir şey mi oldu' diye düşünüyordum ki tekrardan bakışlarını bana çevirdi.

"Dedem her ay ki gibi aileye davet verecek, bizi de çağırıyor."

deyip susunca anlam verememiştim. Bu yüzden mi morali bozulmuştu, ama neden?

"Tamam gideriz."

"Gitmek istemiyorum."

sitem edercesine karşılık verip, bakışlarını bir kez daha kaçırdı. Uzandığım yerden doğrularak sırtımı yasladım. Elimi, Bevan'ın avuç içlerine koyup yüzünü inceledim.

"Bir sorun mu var, neden gitmek istemiyorsun?"

sesimin alçak çıkması Bevan'ı huzursuz etmiş olmalıydı.

"Senin için."

Cevaplayıp bana dönünce anlamsız bakışlarımı üzerine doğrulttum.

"Çok yoruluyorsun, zaten son günlerin ağrıların çok artmış durumda bir de oradaki kalabalık, ses seni rahatsız edecek."

sesinden dökülen çaresizlik, kendimi mutlu hissetmemi sağlamıştı. Beni düşünmesi çok güzel ayrıca ince bir davranıştı. Giden gülümsemem tekrardan yüzümü kaplarken, Bevan'ın üzüntüyle bakan gözlerine odaklandım. Elimi az uzunlukta olan sakallarına yerleştirip okşamaya başlamıştım ki gözlerini usulca kapattı.

"Beni orada çalıştırmıyorlar, hem diğer aylarda da gittiğimiz zamanlar yorulmadım."

rahatlamasını istiyordum fakat bu yüz hatlarından mümkün olmayacağı anlaşılıyordu. Kapalı olan gözlerini açarak karnıma çekti. Sessiz süren bir kaç saniyenin ardından bakışlarımızı buluşturdu.

"Çok canını yakıyor mu?"

sorusunu öyle bir tını kullanarak sormuştu ki kendimi suçlu gibi hissetmiştim. Fark ettirmemeye çalışarak yutkunduğum sıra bir cevap beklediğini anlamıştım. Sakalında olan elimi de avuçlarının içine yerleştirirek bir kaç saniye ellerimi sarmasını izledim. Derin bir nefes alıp kafamı tekrardan kaldırdım.

"O bizim kızımız Bevan, her hamilelikte olduğu gibi ağrılarım var fakat bu sorun edeceğim bir husus değil -"

Konuşmama devam ediyordum ki hızla "ama bu normal sancılar değil." araya girdi. Bebeğe ya da bana bir şey olacak diye çok korktuğunu anlayabiliyordum.

"Evet değil fakat annelik görevi de bu değil mi? Evladın her şeyine katlanmak."

ses tonumun verdiği soru hissiyatı, biraz da olsa Bevan'ı gülümsetmeyi başarmıştı. Ellerimi daha sıkı sararak küçük öpücükler bıraktı. Kafasını kaldırdığında kollarımı boynuna doladım. Kokusu burnumu örtünce gözlerim kapandı. Çok farklı hissettiriyordu, bu durum bazen korkmamı bile sağlıyordu.

"Haklısın bi'tanem"

diyerek susunca konuşacaktım ki tekrardan konuştu.

"Hayatımda gördüğüm en güzel annenin sen olacağından şüphem yok."

konuşmasını sonlandırıp ayrılınca ben de kollarımı serbest bıraktım. Yüzüme yayılmış olan utangaçlık göstergesi, Bevan'ı mutlu etmişti. Bu sefer iki elimi de sakallarına yerleştirip"senin de kızımızın kahramanı olacağından eminim." karşılık verdim. Gülümsemesi büyürken göz kırpmıştım ki bir kez daha kendine çekip, boynuma sulu bir öpücük bıraktı. Parmak uçlarım ensesindeki saçlarda bir süreliğine turlamış, rahatlamasını amaçlamıştım.

♣️♣️♣️

Uzun süren yolculuğumuzun ardından konağa yetiştiğimizde akşam için hazırlıklar başlanmıştı. Konak yıkanmış, üç farklı yere halılar serilmişti. Bevan'ın yardımı ile merdiveni çıktığımızda Kendal Dede görüş açımıza girmişti. Her zamanki gibi şalvar takımını giymiş, elinden ayırmadığı tespihi ile sedirlerde oturuyordu. O da bize döndüğünde Bevan:

"Yanına gitmeliyiz."

deyince cevap vermeden kafamı sallamakla yetindim. Çok göze batmak istemediğim için Bevan'ın kolundan ayrılıp, tek başıma ilerledim. Yanına geldiğimizde Bevan saygı amaçlı ellerini önünde birleştirdi.

"Hoşgeldiyiz"

Kendal Dede konuşunca tebessüm edip "hoşbulduk." diye cevap verdim. Eliyle oturmam için sediri gösterince üstelemeden oturdum. Bevan da karşımda bulunan sandalyeye oturup, kısa süreliğine bana baktı. Dedesine döndüğünde Kendal Dede, Bevan'a Kürtçe bir şeyler söyledi.

"tu li ku bûyî kur?"
'Neredeydin oğlum?'

Ne dediğini anlamış gibiydim. Bevan'a nerede olduğumuzu soruyordu.

"Em çûn rez, kâlo."
'Bağ evine gittik dede.'

Bevan cevap verince en son kullandığı kelimeyi ~dede~ anlamıştım. Büyük ihtimalle bağda olduğumuzu söylemişti. Kendal Dede başını sallayıp, elindeki tespihi çekerek karşıya baktı. Canının sıkkın olduğu belliydi ki Bevan da bunu fark etmiş olacaktı.

"Problema te heye bavo?"
'Bir problemin mi var baba?'

Bevan bana bakmayı sürdürmüş, sorusu bitince dedesine bakmıştı. Problemi mi olduğunu sorduğunu anlayınca ben de bakışlarımı uzattım. Cevap vermeden Bevan'a dönmüştü ki kalkmamın iyi olacağını anladım. Oturduğum yerden kalkarak yere bıraktığım çantamı aldım.

"Bana müsaade, biraz istirahat edeyim."

dediğimde ikisi de bana dönmüştü. Kendal Dede bana izin verir gibi elini kaldırınca, kafamı hafiften indirip kaldırdım. Kısa süreliğine Bevan'a bakışlarımı çekerek gözlerimle 'gidiyorum' dedim. Kafasını sallayınca arkama dönüp, odamıza giden koridora ilerledim. Karnımda ufak tiz bir ağrı dolanıyordu ki elimle koruma gereğinde bulundum.

Odamıza girdiğimde güzel bir koku burnumu sarınca tebessüm ettim. Yardımcı ablalar, hamileliğimin hasas geçtiğini bildikleri için iki kat daha fazla özen göstererek odamızı temizliyorlardı. Arkamdan kapıyı kapatarak çantamı masamın üzerine koydum. Üstümden hiç gitmeyen yorgunluk, kendini tekrardan hatırlatınca iç çektim. Son ayıma girdiğimden beri sadece uyumak istiyor, her şeyden uzak kalmaya çalışıyordum.

Üstümdeki lacivert tişörtü duş almak için çıkardığım sıra telefonumun çaldığını duydum. Çantama doğru ilerleyerek telefonu çıkardığımda Beril'in aradığını gördüm. Gülümseyerek telefonu açıp, kulağıma yasladım.

"Alisu nasıl Alisu!!?"

Telefonu açar açmaz Ali'nin tiz sesi gelince, telefonu kulağımdan uzaklaştırmak durumunda kalmıştım. Yüzümü buruşturup "ne bağırıyorsun be!?" dediğimde daha sakin bir ses tonuyla "pardon baldız, yenge, anne, bacım kuşum." karşılık verdi. İstemsizce sırıtarak içimden sabır çektim.

"Napıyorsun bebeğim?"

Beril'in güldüğü belliydi ki ses tonuna yansımıştı. Gülümseyişimi bozmadan "Yeni konağa girdik, aile yemeği var ona hazırlanacağım kuzum sen?" cevap verdiğim sıra Ali yine yüksek sesiyle atılmıştı.

"Nee! Gene bensiz mi yapılıyor bu yemekler?"

"Burada olduğum günden beri yapılan yemeklerin hiç birinde, sana söylememiş olmalarından başka hiç bir sıkıntı yok eniştecim."

Küçümseyici ses tonuma karşılık "Alındım, gücendim." çocuksu sesini kullanmıştı. Tekrardan gülümseyerek "peki." diye yanıtladım.

"Ayy senin "peki'ne!"

Ali'nin sesi uzaktan geldiğinde görüyormuş gibi dilimi çıkardım.

"Sana trip atıyor."

"Her gün yaptığı şey cano, alıştık artık."

Beril'e karşılık verdim.

"Nasıl gidiyor hamilelik?"

Farklı bir konuya geçiş yaptığında aynı zamanda ufak tefek eşyalarımı topluyordum.

"Son günler işte, sürpriz yapmazsa haftaya cumartesine gün aldık."

"Doğum gününe."

Beril'in anında fark etmesi hoşuma gitmişti ki gülümsedim.

"Eveeet! Aynı gün olsun istedim."

heyecanlı ses tonumla yanıtladım.

"Ayy inşallah! Heyecanlandım şimdiden bak."

Beril'in mutluluk saçan ses tonuna karşılık aynı şekilde "bende!" dedim.

"O zaman perşembeye bilet alıyorum."

"Gelmene gerek yok güzelim, Zilan var ve herkes çok fazla ilgileniyor."

"Olur mu öyle şey!? Benim yeğenim doğacak ama ben gelmeyeceğim. Mümkün değil, düşüncesi bile saçma ya."

kızmış gibi konuşunca sesimi çıkarmama kararı aldım.

"Gel madem."

diyerek onayladım.

"İsim düşündünüz mü?"

sesindeki merak tınısı hoşuma gitmişti ki Bevan'ın sözleri kulaklarımı doldurdu.

'Annen kadar asil, senin gibi özel olsun.'

Yüzüme yayılan gülümsemenin ardından söylediği isim de düşüncelerimi kaplamıştı. İnce düşüncesi, ona karşı hayranlığımı artırırken aynı zamanda sevgimi çoğaltmıştı.

"Mayıs orada mısın?"

Beril'in konuşması ile kendime gelerek ona yöneldim.

"Evet evet burdayım."

"Ee düşündünüz mü?"

Bir kez daha sorunca o günden beri düşündüğümüz bu ismi kimseyle paylaşmak istememiş, koyduğumuz ismi direkmen kabul görmelerini dilemiştik. Ama artık paylaşmaktan zarar gelmeyeceğini hissederek, her söylediğimde kalbimde farklı bir his uyandıran cümleyi kurdum.

"Asel Zeynep."

diye fısıldayıp ne cevap vereceğini çok merak etmiştim. Bir süre ses gelmemiş sonrasında güzellik saçan sesiyle "Yaa! Çok tatlı" dediğinde buruk bir şekilde tebessüm edip "Ve anlamlı" cümlesine ek yaptım.

"Teyzem ve senin ismini taşıyacak bir bebek, düşünsene karakteri de ikinize benziyor. Ne kadar mükemmel bir bebek olur."

Uzun cümlesini sonlandırdığında duygulanmış, yutkunmuştum. Umarım annem kadar iyi yürekli birisi olmayı başarabiliyorumdur..

"Umarım."

diye yanıtlayıp artık kapatmak istemiştim.

"Benim hazırlanmam gerek bebeğim, sonra görüşürüz olur mu?"

"Olur olur, hadi sen eğlenmene bak öptüm. Bir ihtiyacın olursa mutlaka ara."

"Tamam, görüşürüz."

"Görüşürüz."

dediğinde telefonu kapattım. Annem konusunda bu kadar duygulanmam normal değildi. Alışmış olduğum halde her bahsi geçtiğinde gözlerimin dolmaması gerekliydi. Bu durumun beni oldukça yıprattığını ve parçalandığını bildiğim halde devam etmek acı veriyordu. Kalbimde her daim yaşayacağını biliyordum fakat bunu dışarı yansıtmamam gerekliydi..

♣️♣️♣️

Kısa süren duşun ardından çıkmış, yarım saate yakın yatağa uzanıp dinlenmiştim. Dışarıdan gelen sesler yükselince artık çıkmam gerektiğini anlamıştım. Bevan'ın hiç odaya gelmemiş olması içimde endişe uyandırsa da dedesi ile her zamanki hali olduğu için çok üstelemedim. Uzandığım yerden kalkarak elbise dolabıma ilerledim. Bevan ile çocuk için yeni bir dolap almıştık ki içimde onu açma kıpırtıları başlamıştı. Dolap kapağını açtığımda cıvıl cıvıl olan elbiseler bakışlarımı karşılamıştı. Renk renk olan kıyafetler, ayakkabılar, bereler gözümde o kadar tatlı duruyordu ki kızımın üzerinde görmek için can atıyordum.

Bebeğin kıyafetlerine bakmayı keserek kendi dolabımı açtım. Hamilelik için aldığım bir çok kıyafet, göbeğim büyüdükçe bana dar gelmeye başlamıştı. Bu aylarda bir kaç parça elbisemin olmasının yeterli olacağını düşünmüştüm. Kırmızı çiçekli, etek yaka olan yazlık elbiseyi çıkararak yatağın üzerine indirdim. Ayakkabılarımın olduğu dolabı da açarak elbiseye uygun bir şeyler bakındım. Eylül ayında olduğumuz halde hava hâlâ çok sıcak olup, insanı bezdiriyordu.

Babet şeklinde olan süt kahvesi topuklu terliği çıkardım. Elbisenin yanına götürdüğümde birbirine uyumlu olduğunu anladım. Açık olan dolapların kapısını kapatıp yatağa doğru ilerledim. Yatağın üzerine bıraktığım elbiseyi elime alarak göz ucuyla bir kez daha süzdüm. Aile ortamına uygun olduğuna karar verip, üzerimdeki bornozu sıyırdım.

Çiçekli elbiseyi üzerime geçirdiğimde yırtmacı dikkatimi çekmişti. Böyle çıkmanın uygunsuz olacağını düşünerek takı çekmecemden çengelli iğne buldum. Yırtmacı kapatmasını sağlayarak elbiseye geçirdim. Daha düzgün durduğunu anlayınca omuzlarımı düzelttim. Omuzlarımı açığa çıkaran kolları kaldırarak kısa kollu bir şekle çevirdim. Aynadaki görüntüme baktığımda güzel durmuştu.

Takı takmayı istemeyip, topuklu terliği de giydiğimde tamamen hazır olmuştum. Aynadan son kez görüntüme bakarak kesinleştirdiğimde bıraktığım bornozu da alıp banyoya ilerledim. Duvarda takılı olan saç kurutma makinesini alarak saçlarımı kurutmaya başladım. İyice kuruduğunu fark edince üstünden tarakla da geçtim. Sarı saçlarım tamamen düz durduğunda arkadan birazını topladım. Son halimi de beğendikten sonra telefonumdan saate baktım. Artık çıkmam gerektiğini fark edip, kapıya ilerledim.

Kapıyı açtığım gibi yoğun bir ses etrafı sarmıştı. Misafirlerin yavaştan geldiğini anlayınca ilerlemeye başladım. Bevan gilin oturduğu bölgeye doğru ilerlerken gelenlerin Bevan'ın ablaları olduğunu gördüm. Misafirler geldiği halde Bevan ve dedesi konuşmasına olduğu yerden devam edince şimdi tamamen meraklanmıştım. Bevan, konuşan dedesini pür dikkat dinliyor, söyledikleri şeyleri kafasıyla onaylıyordu. Kendal Dede, Bevan için oldukça önemliydi. Birbirlerine olan bağlılıkları ise ilişkilerini daha da güçlendiriyordu.

Bevan'ın ailesi ile bir çok problemi vardı fakat dedesiyle olan ilişkisi hepsine bedeldi. Tıpkı amcamla olan gibi..

Benim de herkesten daha çok değer verdiğim kişiydi amcam

İlk, babamın o olduğunu sanacak kadar..

Babam cezaevinde olduğu için amcam bize bakmış, beni prenses gibi büyütmüştü. Haliyle babamı görmediğim için ilk ona baba demiştim. Küçük olduğum halde bana baban ben değilim deyip, babamın resimlerini göstermişlerdi. Ama ben babamın o olduğuna içten içe inanmış, bütün sevgimi ona yüklemiştim. Gözlerim düşüncelerimle dolmaya başlıyordu ki kendime gelmem gerektiğini anlamıştım.

Onu çok özlemiştim..

O benim için bazen bir abi, bazen bir arkadaş bazen de babadan daha öz olmuştu.

Babama alışmaya çalışırken bile ona baba diyor, çok seviyordum. Hiç evlenmediği için çocuğu yoktu. Bir kadını sevmişti fakat anlattığı üzere kadın onu bir sebepten dolayı istememişti. O sebebin ne olduğunu bir türlü öğrenemesem de amcamın, o kadından başkasını sevipte evlenmeyeceğine emindim. Bu yüzden dolayı da aşkını içine gömmüş, isteklerini orada yaşatmıştı.

Evet, amcamı da o hayatımın dönüm noktasını oluşturan trafik kazasında kaybetmiştim...

Ben 13 yaşındaydım o ise 33, şimdi ben 23 yaşındayım o ise 43 yaşında olması gerekirken hâlâ 33 yaşında kalmıştı..

Babamdan daha çok üzüldüğüm, arabalar yanarken onun arabasına koştuğum aklıma gelince durmak zorunda kaldım. O anlar gözlerimin önüne bir bir gelmeye başlarken bir yere tutunma ihtiyacı hissettim. Onu kaybetmek bana en acı verici travmamdı. Küçük olduğum halde bana her zaman büyük bir genç kızmışım gibi davranır, her ihtiyaç duyduğumda yanımda olurdu.

Onun en büyük hayali kız çocuğunun olmasaydı, ben de onun hayali olmuştum..

En büyük hayali..

♣️♣️♣️

Uzun bir süre kendime gelmekte zorlanıyordum ki Zilan bunu fark etmişti. Bevan da erkekler tarafından bir kaç defa beni izleyerek bir şeyler olup olmadığını soruyordu. Cevap vermeden gözlerimi kaçırmakla yetiniyordum.

"Biraz etrafa bakınalım mı?"

Zilan'ın sorusu ile bakışlarımı ona doğru çektim. Kafamı sallamakla yetinerek oturduğum sandalyeden kalktım. Bir çok göz üzerimize kalkmıştı fakat umursamadan ilerleyen Zilan'ın arkasından ilerledim. Bevan kalktığımızı görmüş, bizi izlemeye başlamıştı ki Zilan:

"Kocacığın sana bakıyor."

fark etmemi sağladı. Bakışlarımı oraya çektiğimde endişeli olduğu belliydi. Rahatlaması amacıyla tebessüm etmiştim fakat bu yeterli olmamıştı anlaşılan. Ayağa kalkınca durmak zorunda kalmıştık. Kısa süre sonra yanımıza geldiğinde ilerlememiz için göz ucuyla komut vermişti. Üstelemeden Zilanla ilerleyerek boş bir alana geldik.

"Ben mutfaktayım."

diyerek yanımızdan ayrıldığında arkasından "tamam" dedim. Bevan'a döndüğümde yüzüme korku dolu bakıyordu.

"Neyin var?"

ses tonundaki burukluk, kötü hissetmemi sağlamıştı. Etrafa kısa bir bakış atıp kimsenin olmadığını kesinleştirerek geri ona yöneldim. Sağ elimi yanağının üzerine yerleştirip tebessüm ettim.

"Bir şeyim yok hayatım, sadece her zamanki gibi."

anlayacağını biliyordum ki öyle de olmuştu. Buruk bakışları değişmeden "ne oldu?" diye sordu.

"Bir şey olmadı. Etrafa bakınca ailemi özledim, hamilelik işte fazla duygusala bağlıyorum bazı şeyleri."

deyip elimi geri çektim. Gözlerimi de kaçırmıştım ki Bevan bana daha çok yaklaşıp avuç içleriyle yanağımı örttü.

"Şşş! Öyle düşünme lütfen. Seni kötü etkiliyorsa kalkabiliriz hemen"

"Hayır hayır, iyiyim ben. Burada olman daha doğru olur."

karşılık verdiğimde hafiften gülümsedi. Karşılık vermek istiyordum fakat bunu yapacak kadar bile halim yoktu. Bir an önce uyuyup, dinlenmek istiyordum.

"Emin misin?"

sorusunu yöneltince zor da olsa gülümsemeyi başardım. Kafamı olumlu anlamda narince sallayıp "hıhım" dedim. Bevan tuttuğu yüzümü kendine doğru çekerek alnımı öptü. Gözlerim kendiliğinden kapanırken bu sefer belimden kendisine çekmişti. Çenesini başıma yaslayarak belimi okşadı. Kendimi güvende hissetmeye başlamam hoşuma gitmişti. O kadar misafirin içinde beni inceleyip, merak etmesi ayrı bir özeldi.

"Biz ve kızım senin aileniz, biraz küçük olabiliriz ama"

deyip sözünü devam ettirmeden bedenini geri çekti. İmalı bakışlarını üzerime doğrultarak "sonrasında çoğalırız" cümlesini tamamladı. Gözlerime gülmem için bakıyordu ki elimi göğsüne yavaşça vurup "çok fenasın." dedim. Kahkaha atıp "napayım güzelim, üreme üreme farz." manayla konuşmaya devam edince utanmıştım. Kollarından çıkmaya çalışarak gülümsedim. İzin vermeden bir kez daha kendisine çekip, boynuma öpücük bıraktı.

"Kaç bakalım Avukat Hanım"

Mutfağa doğru ilerlerken omzumdan ona dönerek cevap verdim.

"Yalvaracağınızı söylemiştim ağam"

♣️♣️♣️

Pilav üstü kavurma yapılmış, cefni tabaklara konulmuştu. Yanında tatlı olarak zerde yapılmıştı. Çiğköfte ve sulu yemeklerde vardı. Urfa'nın yöresel yemeklerini yapıyorlar, her davette farklı bir menü oluyordu.

Üç farklı sofra kurulmuş, erkekler, kadınlar ve çocuklar olmak üzere ayrılmıştı. Çok kalabalık olduğu için aynı zamanda çokta ses vardı. Elli kişiden fazla insan ve herkese yetecek kadar kazanda yemek pişirilmişti.

Bevan ağa olduğu için bana da ona gösterdikleri saygıyı gösteriyorlardı. Sofranın başına oturmamı istiyorlar, elimi bir şeye atmama izin vermiyorlardı. Yemeğimizi yemiş, koyu sohbete başlamıştık. Genellikle Kürtçe konuşsalar da konuya ben de dahil olunca Türkçe konuşuyorlardı. Mutlu davranmaları tebessüm etmemi sağlarken Zilan beni kaçırmak için çağırmıştı.

Herkesten uzak bir köşeye giderek Zilan'ın getirdiği kahveyi yudumluyordum. Karşımda olan manzarayı seyrediyordum ki Zilan:

"Bugün çok durgunsun yenge."

konuşunca ona yöneldim. Gülümsemeye çalışarak söylediği şeyi reddetmek istedim.

"Değilim aslında, yorgunum diye böyle gözüküyor."

"Belki de."

deyip önüne dönünce ben de önüme döndüm. Bir süre sessizliğimizi korurken aklıma gelen düşünce ile Zilan'a yöneldim.

"Fırat ile nasıl gidiyor?"

İmalı çıkan ses tonuma karşılık duru bir sesle "normal" cevapladı. Zorla gülümsediği belliydi ki biraz daha yanına yaklaştım. Aralarında bir sorun olmalıydı yoksa böyle cevap vermezdi.

"Bir sorun mu var?"

Bu seferki sesim oldukça sorgulayıcı çıkmıştı.

"Bilmiyorum."

diye yanıtlarken moralinin biraz daha bozulduğunu fark ettim. Bana dönmesini sağlayarak konuşacaktım ki bir anda bacaklarımın arasında bir sıvı hissettim. Elim birden bire karnıma giderken dengemi kaybetmiştim. Ani gelen ağrı ile bana dönen Zilan'a tutundum. Bakışlarımı ayaklarıma çektiğimde Zilan korku dolu "ne oldu?" diye sordu. Suyumun geldiğini anlayınca "bebek geliyor!" hafif tonda bağırdım.

Zilan stresle "ne!?" diye bağırınca ağzım, gelen acıyla birlikte açıldı. Bütün yükümü Zilan'a verdiğim için artık o da tutamıyordu. Panik içinde bana bakıyor, bir şeyler yapmaya çalışıyordu.

"Bevan'ı çağır."

ıkınmamın arasından konuşmaya çalışınca sesim çok anlaşılır çıkmamıştı.

"Yetişin bebek doğuyor!!"

Zilan gür sesiyle bağırdığında karnımdaki ağrı daha da artmıştı.

"Abi nerdesin!?"

Zilan bir kez daha bağırıp Bevan'ı çağırmıştı ki bütün insanlar koşarak bizim olduğumuz tarafa gelmişlerdi. Bevan iki saniyelik süren şaşkınlıkla bana bakmış, sonrasında hızla yanıma gelerek ona yaslanmamı sağlamıştı.

"Mayıs Mayıs iyi misin? Ne oldu?"

Koştuğu için sesi titremişti. "Bevan geliyo-" cümlemi devam ettiremeden kendimi sıktığımda Bevan ufak çaplı şok geçirmişti. Benim duyabileceğim şekilde "ne, nasıl?" diyordu. Bevan'ın tuttuğum kolunu ağrıyla birlikte sıkıp, tırnaklarımı geçirdim.

"Bevaann!"

Hızlı konuşuyor, nefes almaya çalışıyordum. Bevan sonunda kendine gelerek beni kucağına almıştı. Merdivenlere ilerlerken bir sürü insan endişe içinde kendi aralarında konuşuyorlardı. Bevan'ın kuzenleri yardım ederken birisi arabayı konağın önüne çekmişti. Arkamızda duran bir çok arabanın içine de insanlar doluşunca, bizimle birlikte hastaneye geleceklerini anlamıştım.

Bevan beni arka koltuğa oturtup, elimi tutmaya devam ederken bacaklarımı açmıştım. Yerimde oturamıyor, ağrıdan terlemeye başlamıştım.

"Hızlı sür Mehmet!"

"Emrin olur abi"

Kendi aralarında konuştuktan sonra Bevan iki eliyle de beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Elimle bir elini tutarken diğer eliyle saçlarımı okşuyordu.

"Dayan güzelim az kaldı."

ses tonundaki korku benim de korkmamı sağlıyordu ki yüklenen ani ağrı ile bedenimi kaldırmaya çalıştım. Bevan bir yola bir de bana bakıyor, bir şeyler yapmak istiyordu. Sakinleştirmek için bir çok yöntem uygulasa da hissettiğim acı buna izin vermiyordu. Bevan'ın kuzeni ~Mehmet~ arabayı çok hızlı ve dikkatli kullanıyordu. Ara sıra dikiz aynasından bize bakıyor, daha da hızlanıyordu.

"Yetiştik yenge dayan!"

Mehmette sakinleştirmek için konuşunca karnımdaki ağrı ile uğraşmaya devam ettim. Hazırlıksız yakalanmış olmak canımı daha da yakıyordu. Sonunda bir hastanenin önünde durmuştuk ki Mehmet hızla arabadan inip, bizim kapımızı açtı. Bevan tekrardan beni kucağına alarak hastaneye doğru koşmaya başladı. Bir çok insanın bakışlarının üzerimizde olduğunu biliyordum ki içeride bizi gören hemşireler bağıran Bevan'a yanıt olarak sedye getirmişlerdi. Üzerine uzandığım an beni hızla bekleyen asansörün içine koydular.

Karnımdaki ağrıya dayanamayıp bağırdığımda hemşirelerin bir çoğu bana bakmıştı. Endişeli oldukları belliydi ki açılan asansörden koşarak sedyeyi itiyorlardı. Önden giden kadın hemşire, taktığı kart ile ameliyathane kapısını açtı. İçeri girdiğim an aklıma gelen düşünce ile gülümsedim.

Mucizemiz geliyordu..

Kızım geliyordu, kalp atışlarını duyduğum o minik şey şimdi bizimle buluşmak için hazırlanıyordu.

Anne oluyordum...

Bevan Aksoy'dan

Hemşireler elimden karımı almışlardı ve gelmeme izin vermemişlerdi. Olacak şey mi bu! Nasıl da karımın yanında olmamı engelleyebilirlerdi!?

Merdivenlere koştuğum zaman arkamdan Zilan da geliyordu. Tabelalardan katlara bakıp hızlıca merdivenleri aşmaya çalıştım. İçimi heyecan ve korku aynı anda kaplamıştı. Son sürat merdivenleri çıkıp, sonunda ameliyathane kısmına gelmiştim. Koridora çıkarak etrafa bakındığımda Mayıs yoktu. İki elimi de terlemiş olan saçımın arasından geçirip, kendi etrafımda bir kez daha döndüm. Bana yetişmiş olan Zilan, arkamdan "abi karşıdaki kişi Mayıs'ı götüren hemşirelerden biriydi." konuşup, parmağıyla da gösterince hızla acele davranan kadının yanına koştum.

"Karım, karım nasıl?"

Kadın sorumla birlikte aceleci davranarak "doğum başladı, merak etmeyin karınız iyi." deyip hızla gideceği yere koşmuştu. Ne yapacağımı bilmiyor, beynimdeki kötü düşünceleri atmaya çalışıyordum. Zilan hemşirenin sözünden sonra "şükürler olsun" derken benim bir şey olacak diye ödüm kopuyordu.

Ne yapacağımı bilmeyerek ameliyathane kapısının önüne geldiğim an Zilan arkamdan beni döndürmüştü.

"Abi kızınız doğuyor!"

Mutlu sesiyle konuşmuş, hızla bana sarılmıştı. İçimdeki korkuyu bir köşeye bırakmaya çalışarak içimden dua ettim. Kafamı Zilan'ın omzuna yaslayarak gözyaşlarıma izin verdim. Yaptığım hatalar yüzünden içimdeki korkular bitmiyordu. Benim yüzümden Mayıs'a bir şey olacak diye o kadar korkuyordum ki kızımın doğumuna bile sevinemeyecek kadar..

♣️♣️♣️

Bizden sonra gelen aile fertleri de burada bekliyordu ki ilgilenmemiştim. Tek ilgi odağım dakikalardır gözümü ayırmadığım bu kapıydı. Stresten bayılmak üzereydim ki oturduğum yerden kalktım. Arkamdan gelen "abi" sesini umursamadan ellerimi enseme yaslayıp, birbirine kilitledim. Kafamı yukarıya kaldırıp içimden dua ederken koridorun sonuna doğru ilerledim. Kafayı yemek üzereydim, kimse çıkıp neden bir şey söylemiyordu?

Birden bire kapı açılınca hızla tekrardan oraya döndüm. Bir hemşire asansöre koştuğu sırada açık kapıdan çığlık sesi duyduğum an Mayıs olduğunu anlamıştım. Canının yandığı düşüncesi beynimi kemirince elim kalbime gitmişti. Kalbim parçalanıyor gibi oluyordu, o çığlık sesi içime gömdüğüm bütün acıları dışarıya vurmuştu. Bütün pişmanlıklar tek tek ruhumu esir alırken ayaklarımı zorda olsa adım attırdım. Kapanacak olan kapıya doğru hızla koşmuş olsam da yetişememiştim. Bu durum sinirlerimi iyice gerince elimi kapıya geçirdim. Sert yumruğumun ardından kafamı da kapıya yaslamıştım ki birisi omzumdan tutup, çekilmemi sağladı.

Arkamı döndüğümde Emine ablam olduğunu anladım. "Sakin ol gardaşım, bunun kimseye bir faydası dokunmuyor. Sabırla bekle, normal doğum olduğu için çığlık atıyor." deyince itiraz etmek istiyor, 'Mayısımın canı acıyor' demek istiyordum. Ama güç bulamamış dudaklarımı titretmekten başka bir şey yapamamıştım. Ablam kendine çekip elini sırtıma dolayınca bir yere dayanma hissiyle kafamı omzuna yasladım.

"Abla çok canı acır mı?"

titreyen sesimle soru sormaya çalıştığımda ablam gülümseyerek "çok değil." yanıtlayınca içimde yine de büyük bir huzursuzluk vardı. Ablamdan ayrılıp teşekkür amaçlı kolunu sıvazladım. Koridorun sonuna doğru tekrardan ilerlerken görüş açıma annem girmişti. Babam ile bize doğru geliyorlardı ki beni görünce durmuştu. Bir süre gözlerine baktıktan sonra babamı umursamadan hızla yanına ilerledim. Bir şey demesine izin vermeden ona sarıldığımda ellerini belime doladı.

Yıllardır her daim hasret bırakıldığım anne kokusunu, doyana kadar içime çekerken "anne" diyebildim. Annem belimi okşayarak "şşş!" konuşmamı engelledi. Gözyaşlarım bir kez daha kendini akıttığında annem kulağıma "sen ağasın oğlum, bu kadar insan içinde ağlaman doğru değil. Güçlü olmalısın, çocuğun doğuyor." fısıldadı. Hiç bir sözüne takılmamış olsam da son sözü gözümü kapatmama yardımcı olmuştu.

"Baba oluyorsun evlat, hem de gerçek bir baba oluyorsun."

deyip beni kendinden uzaklaştırdı. Yaşların aktığı yanaklarımı silerek gülümsedi.

"Kız babası."

deyince içimdeki kelebekler artık kendini belli etmişti. Bir kez daha birine tutunma ihtiyacı duyarak ona sarıldım. Kokusunu içime haps etmek istesem de bu mümkün olmuyordu. Bu koku çok farklıydı, çok özeldi,

Güven vericiydi..

Ameliyathane kapısının tekrardan açıldığını duyunca annemden tekrardan ayrıldım.

"Bebeğin babası kim?"

çıkan kadın hemşire sorusunu yöneltince bütün gözler üstüme kalkmıştı. Gözümdeki yaşları kolumla silip "benim" kekeleyerek cevapladım. Soran kadın yana çekildiğinde içeriden başka bir hemşire elindeki bebekle dışarı çıktı. Bebeği görenler alkış, zılgıt çalmaya başlarken ben ise şoka girmiştim. Bağırmalar arttığında annem ilerlemem için baskı uygulamıştı. Hemşireler de gülümsüyordu ki bebeği bana doğru getiren hemşire:

"Kızınız oldu."

deyince içimdeki heyecan gülümsememi sağlamıştı. Gözlerim heyecanla açılıp kapanıyor, ayaklarım mutluluktan kilitlenmişti. Kadın bana bebeği uzatınca ne yapacağımı bilemeyerek gözünü açmakta zorlanan beyaz tenli bebeğe baktım.

Çok güzel gözüküyordu.

Kızımı kollarımın arasına aldığım sıra annem yanımdan "Maşallah ne de güzel!" demişti. Gözlerini kısa süreliğine açık tutan bebeğe baktığımda gözlerinin renkli olduğunu fark etmiştim. Saçları çok az olsa da çok tatlı gösteriyordu. Zılgıtlar devam ederken az önceki stres dolu ortam bozulmuş, neşeli bir şekle dönüşmüştü.

Bütün sesleri duymayı bırakarak kucağımda olup, parmaklarını kaldıran kızıma baktım. Gözyaşlarım yavaşça tekrardan yanaklarımı ıslattığında kalp atışlarım fazlasıyla hızlanmıştı. İçimdeki heyecan ve mutluluğun haddi hesabı yokken içimden milyonlarca kez şükür etmeyi de unutmamıştım.

Kaldırdığı parmaklarına doğru eğilerek küçük bir öpücük kondurduğumda sıcacık teni dudaklarımı örtmüştü. Yumuşacık olan teninden dudaklarımı çekerek yüzüne yaklaştım. Gözlerimi kapatıp derin bir rahatlama hissinden geçtim. Mutluluk sesi dakikada bir artarken arkadan da hemşire ve hastaların izlediğini fark etmiştim.

Doğan bu bebek bizim meleğimiz olacaktı, kurtuluş meleğimiz..

Yaralarımızın oluştuğu çocukluk dönemimizde ne eksiğimiz olmuşsa onu kızımızla birlikte yaşayacaktık. Mayısta ben de kızımız için her şeyimizi feda etmeye hazırdık. Hele de Mayıs onun için canını kaç defa tehlikeye atmıştı. Onu korumak için neler yapmıştı. Muhteşem bir anne olacağını düşünerek gülümsedim. Kızım da gülümsediğimi anlayarak kısa sürelikte olsa karşılık vermişti.

İlk, babasına gülümsemişti..

Yüzümdeki gülümseme yayılınca artık söylemenin zamanı geldiğini anlamıştım. Derin bir nefes alarak yüksek sesle meleğimizin ismini açıkladım.

"Asel Zeynep"





Bölüm Sonu...

Not 🔖
Hamilelik ile ilgili araştırmalar yaparak ve çevreye sorarak yazmaya çalıştım. Umarım bu zamana kadar saçma duran bir kısım yapmamışımdır..

Doğum esnasında ne olduğunu, neler olabileceğini ve su geldiğinde (film-dizilerden gördüğüm kadarr) sancı çekiliyor, sonrada hastaneye kaldırılıyor.

Diyeceksiniz sezeryan olması gerek fakat normal doğum oldu.

Evet sezeryan olması gerek fakat normal doğum da olabilirmiş. Öğrendiğim bilgiler bunu gösteriyor.

Ve zaten kaç bölümdür doğmasını bekliyoruz bir de erken doğum yapıp, sezeryan olsun istemedim..

♣️

Ayyyy doğdu doğduuuu bebeğimiz doğduu!! Babaanne, anneanne oldumm

Ya peki Mayıs'ın 'Anne oluyordum...' demesi.. benim için çok özel bir anlam ifade etti. Size de oldu mu??

Bölüm nasıldı?

Bu bölüm Bevan hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Bu bölüm Mayıs hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Bu bölüm Asel Zeynep hakkında düşünceleriniz nelerdir?? 🥺

🤍

Bölümleri bu kadar geç attığım için affedersiniz..

Gerçekten isteyerek yaptığım bir durum değildi, bu zaman diliminde o kadar doluydum ki bir an kendimi iş kadını gibi hissediyordum.. ne sabah ne akşam boş günüm olmuyordu. Çıkmam, gitmem, gelen misafir, gidilen misafirlikler derken hiç müsait değildim...

Elimden geldiğince erken atmaya çalışacağım fakat yetiştirebilirsem.. çünkü bölümleri uzun yazıyorum bu yüzden dolayı da çok uzun zamanımı alıyor ve çoğu zamanda açıkça söyleyeyim yetiştiremiyorum.

Ayyy çok konuştum her neyse

Umarım bölümü beğenmişsinizdirr

Bir daha ki bölümde neler olsun istersiniz??

O halde çok fazla uzatmadan size veda edeyim..

Bir daha ki bölümde görüşmek dileğiyle, kendinize iyi bakın güzel ailem 🤍


Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 107K 28
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
Benimsin By Bilinmeyen28

General Fiction

1.1K 105 5
"insan kaderinden kaçabilir mi?" kaçamaz ve,ve sen benim kaderimsin " doğru diyordu biz birbirimizin kaderiydik.Çünkü bütün yollar ona,bize çıkıyordu...
18.8M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
671K 23.2K 63
"Anlıyorum çok iyi anlıyorum ben sizi, orda ne duygular içinde olduğunuzu anlıyorum." "Anlayamazsın öğretmen yaşamadan anlayamazsın en yakınını kaybe...