Elemkârâne

By derya_dicle_

1.8M 71.6K 42K

Yalanların içinde büyüyen bir beyin ile hayatını ailesine adayan bir ruh, evlilik yaparsa ne olur? Farklı kü... More

♣️ Giriş - BEVAN AKSOY ♣️
♣️1. Bölüm - SEÇİLMİŞ AĞA♣️
♣️2. Bölüm - AKSOY AŞİRETİ♣️
♣️ 3. Bölüm - MAYIS AKIN ♣️
♣️ 4. Bölüm - KİMSİN SEN ♣️
♣️ 5. Bölüm - MUTLULUK ♣️
♣️ 6. Bölüm - SANA YAKIŞMIYOR MAYIS AKIN ♣️
♣️ 7. Bölüm - BEN Mİ? ♣️
♣️ 8. Bölüm - HAYATI TEHLİKEDE ♣️
♣️9. Bölüm - EVLENELİM ♣️
♣️ 10. Bölüm - KARANLIĞINA HOŞGELDİN ♣️
♣️ 11. Bölüm - TANIŞMA ♣️
♣️ 12. Bölüm - YENGE ♣️
♣️ 13. Bölüm - ONUN GÖZLERİ ♣️
♣️ 14. Bölüm - TATMİN ETMEK ♣️
♣️15. Bölüm - KINA GECESİ ♣️
♣️16. Bölüm - DÜĞÜN ♣️
♣️ 17. Bölüm - İLK ADIM ♣️
♣️ 18. Bölüm - HAYAL KIRIKLIĞI ♣️
♣️ 19. Bölüm - ZAAFIMIZ ♣️
♣️ 20. Bölüm - PARÇALANIRSIN ♣️
♣️ 21. Bölüm - AŞIK OLDUM ♣️
♣️ 22. Bölüm - AVUKATIMIZ ♣️
♣️ 23. Bölüm - AĞAM ♣️
♣️ 24. Bölüm - YENİDEN BAŞLAR ♣️
♣️ 25. Bölüm - İSTİYOR MUSUN? ♣️
♣️ 26. Bölüm - SARMAK ♣️
♣️ 27. Bölüm - TEK BEDEN ♣️
♣️ 28. Bölüm - OLABİLİR MİYİZ? ♣️
AİLEMİZE DAVETLİSİNİZ 🖤
♣️ 29. Bölüm - ONU SEVİYORDUM ♣️
♣️ 30. Bölüm - KARANLIK ♣️
♣️ 31. Bölüm - BOŞLUK ♣️
♣️ 32. Bölüm - SUÇU NEYDİ? ♣️
♣️ 33. Bölüm - KAYBETMEK ♣️
♣️ 34. Bölüm - KIYAMIYORUM ♣️
♣️ 35. Bölüm - CANIM YANIYOR ♣️
♣️ 36. Bölüm - ÖZÜR DİLERİM ♣️
♣️ 37. Bölüm - HALSİZ DUYGULAR ♣️
♣️ 38. Bölüm - BİZİM ♣️
♣️ 39. Bölüm - KIZIMIZ ♣️
♣️ 41.Bölüm - DEJA VU ♣️
♣️ 42. Bölüm - TESLİMİYET ♣️
‼️ YENİ KAPAK ‼️
♣️ 43. Bölüm - MELEĞİMİZ ♣️
♣️ 44. Bölüm - RUHUMUN PARÇASI ♣️
♣️ 45. Bölüm - KARA OĞLAN ♣️
♣️ 46. Bölüm - RUHUMU ATEŞE VERDİN ♣️
♣️ 47. Bölüm - KARŞILAŞMA ♣️
!! DUYURU !!

♣️ 40. Bölüm - SENİN GİBİ ♣️

23.1K 1.2K 857
By derya_dicle_

Multimedya: Asel Biray Aydemir..

Sellam güzel ailem, nasılsınız?

Bölüme geçmeden önce bahsetmek istediğim iki konu var.

Öncelikle duş sahnesi..

Arkadaşlar Mayıs orada düşük bir karakteri yok derken kocası ile alakalı bir durumdan bahsetmedi. Sadece iki insan evlense bile arasında saygı olmalı bence. Evliler diye kendilerine olan saygılarını yitirecek hareketlerden kaçınabilirler, bu çok doğal bir olay. Orada da bunu kast etmişti.

İkinci olay ise

Evet iyi yorumlar geldiği gibi kötü yorumlarda gelecek kitaba, fakat bazıları hadlerini ve terbiyelerini aşacak yorum türünden..

Açıkça söyleyeyim!!

Bazı yorumlar görüyorum gereğinden fazla kurgu dışına çıkarılmış ve kendi karakterim ve kişiliğime taşınmıştı.

'Yaptığı çok saygısızca' gibisinden bir sürü yorum gördüm ve bu benim fazlasıyla moralimi bozdu. Ayriyeten terbiyeme de gelen bir çok yorum olmuş..

Bana terbiyemi veren ailemdir, buna söz söylemeye de hakkınız yoktur!

Bu kadar!!

Anlayış göstereceğinizi biliyorum ve teşekkür ediyorum.

Ha bir de eğer kitabı beğenmeyip bana bile laf söyleyecekseniz okumayı kesin.. Ben kendi şahsıma göre konuşuyorum. Bir kurgunun dışına çıkıp, yazarının terbiyesine kadar laf söyleyecek kadar düşersem o an kitabı bırakırım.

Bir tane okuyucumun bütün yorumlarını okudum, katiyen bir tanesi bile iyi değildi. Tek iyi yorumu 'yiaa' yazısıydı. Bunda da iyilik gösteren bir husus yok. Bütün yerlerde bir şeyler arayan çok kişilik var, lütfen yapmayın.

Lütfen!

Evet eksiğimiz olacak, evet yavaş yavaş ilerleyeceğim ama bu yolda bir kez daha terbiyeme laf gelirse gerçekten ya kurguyu erteleyeceğim ya da kendime olan saygımı yitirip aynı şekilde kalp kıracağım.

Yorum yaparken lütfen saygımızı yitirmeden, karşı tarafın da duygularının olduğunu unutmadan yorum yapalım 🙏

Son olarak ise şunu da eklemek isterim. Bölümleri erken atmak için sınır koyuyoruz, sınır gelmezse bile gününde bölüm atılır.

Cumartesi bölüm atmadım çünkü yukarıda belirtmiş olduğum yorum çeşitleri oldukça yazasımı kaçırdı ve yazmadım..

Her neyse

Sizi çok seviyorum güzel ailem..

750 yorum + 750 oy : Pazar yeni bölüm

(Noktalama işaretleri + 'yeni bölüm' yazısı kabul olmayacaktır!)

Keyifli okumalar dilerim 🤍



Bevan Aksoy'dan

"Kızımız"

Zarif bir ses tonu kullanarak fısıldamıştım. Mayıs'ın gözündeki ışıltıyı, fark etmemek elde değildi. Aile olmayı her şeyden çok istediğini, birlikteliğimizi ilerletmek için uğraştığı apaçık ortaydı. Gözlerinin içi gülümserken, narince başını salladı. Aynı ses tonunu kullanarak "kızımız" deyince karşılık verdim. Yaşamımın devamında gülümsemeyi unutmaya yelken açmışken, hayatıma girdiği andan itibaren tekrardan öğretmişti. Gülümsediği anlarda yüz hatları, uyum içerisinde birbirine karışırken göz kapakları şişkinliğini sergiliyordu.

Başımı tekrardan açık olan göbeğine yerleştirip sarmalarken, Mayıs daha rahat etmek amacıyla arkasına yaslandı. Kokusunu içime çekmek için derin nefesler alıyordum. Başımın altında kalp atışlarına benzerlik gösteren tekmeleri hissetmek, oldukça farklı hissettirmişti. Kızımız bize sinirlenirmişcesine tekme atmaya devam ediyordu. Dudağıma tekrardan küçük bir tebessüm yerleşirken çıplak karnına öpücük kondurdum. Mayıs'ın eli saçıma uzanınca iç çektim.

Saçım ile oynanması oldukça hoşuma gidiyordu. Mayısta bunu anladığı için her seferinde yerine getiriyordu. Tırnakları tenime her değdiğinde, anne hissiyatı ruhuma yerleşiyordu. Onun vermiş olduğu güven dolu hissi, annem bile verememişti..

Mayıs benim için çok değerli olmuştu.

Evim diyecek kadar..

Oysaki ondan önce yalnızlığı evim bilmişken..

♣️♣️♣️

Kirpiklerim yorgunlukla aralanırken başımda tiz bir acı dolanıyordu. Bir süre sabit bir yere odaklanmış, kendime gelmeye çalışmıştım. Mayıs'ın karnında uyuduğumu sonradan fark ederek başımı yorgunlukla kaldırdım. Bakışlarımı, gülümsemesiyle etkisi altına alan kadının yüzüne uzattım. Mimikleri, her gün ki gibi bir şeye sinirlenmişlerdi. Kapalı olan göz kapakları, bir şeylerden korkuyor gibiydiler. Tamamen doğrulup sırtımı bazanın başlığına yasladım. Onu seyretmeye doyamıyorken başını, benim olduğum yere doğru döndürdü.

Saçları hafiften yüzünü kapatmıştı ki parmaklarımı, çekmek amacıyla yüzüne yakınlaştırdım. Yüzünü örten saçlarını geriye ittiğim zaman, hissetmiş olmalıydı. Bir süre sonra yüzünü incelemeyi bırakırken çıplaklığı dikkatimi çekmişti. Üstünde sadece iç çamaşırları bulunuyordu. Dünkü yaşananlar aklıma yerleşince gülümsedim.

Biraz daha kusursuzluğu simgeleyen mimiklerini seyredip, yataktan kalktım. Yere atmış olduğu kırmızı tişörtünü elime alarak yanına ilerledim. Kırmızı renge karşı farklı ve özel bir hissiyatım vardı. Küçüklüğümden beri çoğu renkten daha çok ilgimi çekmişti.

Kırmızı, korku ve tukunun rengiydi.

Acıların biriktirmiş olduğu korkular, aşkı muhteşem bir hale getiren tutkuların rengiydi.

Mayıs benim en büyük korkum olmuştu. Ona karşı yoğun duygular hissedersem, kendime vermiş olduğum sözü çiğnerim diye düşünmüştüm. Ama şimdi.. yoğun duyguların da üstünde olan hisler taşıyordum benliğine karşı..

Aşk, heyecanlandıran bir duygudan ziyade bütün duyguları aynı anda hissetirebilme yetisine sahip olan korkuydu. İşte Mayıs bana, ona baktığım her saniyede bildiğim bilmediğim bütün hissiyatları yaşatıyordu. Bazen ona ruhumu tamamen teslim ederim diye bakmaya korkuyordum.

İşte bu kadar özel olan bir renk, onun üzerinde daha fazla güzelleşiyordu.

Mayıs'a bakmayı bırakıp elimdeki kırmızı tişörtü, komodinin üzerine koydum. Yerde olan siyah tişörtümü alarak yanında kalan boşluğa oturdum. Başı diğer tarafa dönüktü. Bakışlarım açık olan karnına uzandı. Mayıs'ın eli, karnının üzerinde korurmuşcasına sarılıydı. Hoşnutluğumu bildiren bir şekilde gülümseyip elimi uzattım. Karnını saran elinin üzerine kendi elimi yerleştirip, narince okşadım. Bakışlarım yüzüne uzandığında bir değişiklik oluşmamıştı. Tekrardan açıkta olan göbeğine bakarak kafamı yakınlaştırdım.

"Annenin canını çok acıtma güzel kızım."

diyerek kızımla konuştum. Tebessüm ederek göbeğinin üst tarafını, küçük bir buseyle örttüm. Bedenimi tekrardan doğrultarak Mayıs'a "Mart!"diye seslendim. Sesimi almış olmalıydı ki başını benim olduğum tarafa döndürdü. Tabiki uyanmamıştı her zaman ki gibi!

"Pişt!"

tekrardan seslendiğimde uykulu bir şekilde gözünü aralar gibi olmuştu. Bu haline kıyamayarak elimi, beline yerleştirdim.

"Gel."

diyerek doğrultmaya çalışınca dudaklarından istemediğini belirten mırıltılar döküldü.

"Uyumak istiyorum."

oldukça uykulu bir ses tonuyla konuşunca gülümsedim. Uzun çabalar sonucunda kaldırmayı başarabilmiştim. Elimdeki tişörtü, kafasını omzuma yaslamış olan Mayıs'a giydirerek vücudunu örttüm. Bedenini zarifçe yeniden uzatarak yüzüne gelen saçlarını geriye ittim. Rahat bir pozisyonda uzanıp, uykusuna kaldığı yerden devam etti. Yataktan kalkıp eşyalarımızın olduğu gardıroba ilerledim.

Getirmiş olduğum kapalı tonlarda olan gri şortu ve sivil tişörtü çıkardım. Üzerimde tek olan pijamayı çıkararak aldığım kıyafetleri üstüme geçirdim. Beyaz spor ayakkabılarımı da giyip, telefonumu aldım. Saate baktığımda 06.43 geçiyordu. Sabahın erken saatlerinde koşmanın güzel geleceğini düşünerek aşağıya indim. Mayıs'ın koltukta bıraktığı kulaklığı alarak evden ayrıldım. Telefona bağladığım kulaklığı, kulaklarıma yerleştirerek dış kapıyı kapattım. Görüş açıma giren bir çok insan dikkatimi çekmişti. Herkes spor yapmak için yola çıkmıştı. Bir çoğu koşarken bir kısmı da arkadaşları ile yürüyüş yapıyordu. Yavaş adımlarla yürüyerek Mayıs'a böğürtlen topladığım yere gittim. Cebimden telefonumu çıkarıp, az şarkı bulunan listeme bakındım. Çok bakınmak yerine öylesine bir tanesini seçtim. Moth To a Flame × After Hours parçasını açarak adımlarımı yavaştan hızlandırdım.

Ormanın içerisine girmiş, tamamen koşmaya başlamıştım. Yürüyüş parkurlarında da bir çok insan spor yapıyordu. Hava hafiften soğukluğunu, tenimize değdirmeyi unutmuyordu. Temiz havayı, her defasında biraz daha içime çekiyordum. Bir çok insan spor yapmak için ormana dökülünce oldukça kalabalık bir hal almaya başladı.

Bir süre daha tek başıma koşmuş sonrasında dinlenmek amacıyla yavaşlamıştım. Şarkıyı değiştirmek amacıyla telefonumu çıkardığımda saatin 08.57 olduğunu gördüm. Eve dönmenin iyi olacağını düşünerek bedenimi geldiğim yöne doğru çevirdim. Tempolu bir şekilde yürümeye devam ederek ormandan ayrıldım. Evlerin olduğu bölgeye geldiğimde hala oldukça kalabalıktı. Sitenin en sonuna doğru ilerlerken bir çok insanın bakışları benim üzerimdeydi. Hiç birini umursamadan ilerlemeye devam edip, evimize yetiştim. Tam eve girecektim ki arkamdan birisi "bakar mısınız!?" diye seslendi. Yönümü tekrardan geriye çevirip, seslenen kişiye yöneldim. Bizim yaşımızda bir kadındı. Ayıp olmasın diye tebessüm etmeye çalışmıştım ki bana doğru ilerlemeye başladı.

"Sanırım siz yenisiniz."

deyip gülümseyince başımı onaylar bir şekilde sallayarak tok sesimle "evet" diye yanıtladım. Kadının gözleri arkamdaki açılmış kapıdan içeri süzüldü. Bir kaç saniye inceleyip tekrardan bana yönelince iç çektim.

"Tanıştığımıza memnun oldum. Yan komşunuz Nil Karahanlı"

diyerek elini uzatınca ayıp olmaması amacıyla karşılık verdim.

"Ben de Nil Hanım."

diyerek elimi geri çektiğimde anlam veremediğim bir şekilde gülümsemişti. Bu hareketinden oldukça rahatsızlık duymuştum.

"İzninizle."

diyerek adımlarımı geriye yönlendirdim. Kapıya ilerleyip içeriye girince görüş açıma bir adet Sarı Ufaklık girmişti. Yüzüme küçük bir gülümseme yerleştirerek yanına doğru ilerledim. Bağdaş kurarak koltukta oturmuş, elindeki kitabı okuyordu. Manalı bakışları üstten beni bulup sonrasında arkamdaki açıp kapıya yöneldi. Kolunu, koltuğa yerleştirmiş kafasını ise yumruk yaptığı eline yaslamıştı. Bakışlarının altındaki sinir, gitgide büyüdüğünü belli ediyordu. Terasa geldiğim an trip atarmışcasına kitabına geri döndü. Yüzümde sinsi bir gülümseme belirirken Mayıs bana bakmamak için direniyordu. Yanına yaklaşarak "günaydın." dedim. Öpmek için eğildiğimde bedenini, uzaklaşmak amacıyla yana çekmişti.

"Terlisin."

Yaptığı hareketi açıklamak amacıyla sinirli bir şekilde konuşmuştu. Uğraşmak amacıyla bedenimi daha fazla eğdim. Kaçmaya çalışmaya devam edince hoşuma gittiğini anlamıştım.

"Arkadaşın ile çok koşmuş, terlemişsin."

İmayla konuşmaya devam ederek yüz hatlarını da sesine göre ayarladı. Yüzümdeki gülümseme, kıskançlığıyla büyürken hareketleri, onu tatlı göstermişti.

"Arkadaşım mı?" diye sorduğum sıra aynı sinirli tavır ile "evet, arkadaşın!" cevap verdi. Gülümsemeye devam ederken parmağımı burnuma sürttüm. Ciddi durmaya çalışarak "komşumuz." dedim. Mayıs hiç inanmışa benzemiyor, umursamaz bakışlarını atmaya devam ediyordu.

"İyi bari, artık 'komşumuzla' beraber koşarsın!"

net sesiyle konuşup, imayla gülümsemişti. Sergilediği hareketler oldukça hoşuma gitmişti ki "sen kıskandın mı?" diye sordum. Kaşım heyecanla yukarı kalkarken "ben mi!?" karşılık verdi. Sesi titremiş, bakışlarında şaşkınlık belirmişti. Bıyık altından gülümsemeye devam edince "komik olan ne!?" diye sordu. Elimi, terlediğim için ıslak olan saçlarıma götürüp dağıttım. Mayıs'ın saçımı sevdiğini bildiğimden, bu hareketi yapmıştım ki işe de yaramıştı. Mayıs'ın derinleşen bakışlarına karşılık vererek göz kırptım.

"Hiç."

deyip bahçe kapısına ilerledim. Yüzüme yayılmış olan sinsi gülümseme ile yatak odasına ilerledim. Üstümdeki terli kıyafetlerden kurtulup duşa kabine ilerledim. Suyun sıcaklığını ayarlamadan gelen soğukluğa bedenimi teslim ettim. Vücuduma yüklenen ani soğuklukla birlikte hafiften titredim.

Soğuk su, terim ile birleşerek vücudumdan ayrılıyordu tıpkı Mayıs'ın ruhumu acılardan temizlediği gibi..

Uzun süren duştan nihayet çıkabilmiştim. Belime bağladığım havlu ile dışarıya çıktım. Saçımı kurutmak amacıyla aldığım ek havluyu, ıslak saçlarıma yerleştirdim. Parmaklarımın yardımıyla saçlarımı karıştırarak korkulukların yanına ilerledim. Aşağıya baktığımda bizim hırçın ufaklık kahvaltı hazırlıyordu. Her ne kadar sinirlenmişse doğradığı sebzelere işkence çektiriyordu. Sinsice sırıtarak gardıroba ilerledim.

İçinden geniş siyah sporcu atleti altına da aynı renkte bir eşofman çıkardım. Kuruyan bedenime hızla geçirerek havluları geri yerine koydum. Merdivenden ses çıkarmamaya dikkat ederek indiğimde Mayıs'ın bir şeyler mırıldadığını duymuştum. Kapının önünden onu izlemeye başlayınca üzerinde halen giydirdiğim tişörtüm vardı. Saçını yemek yaptığı için topuz yapmış, her zamankinden daha tatlı olmuştu. Görüş açıma giren çıkmış göbeği, dikkatimi çekti. Duygulu bir şekilde gülümserken bir kez daha çok güzel olduğunu anlamıştım.

Sarı saçlı insanları sevmediğim halde Mayıs'ın saçları, görmüş olduğum en parlak saçlardı. Gözleri, ormanın renk tonlarını sahiplenirmişcesine güzeldi. Yüz hatları, evrenin işleyişi gibi uyumluydu.

Tavayı çıkarmak için dolaba ilerleyince bakışlarım tekrardan göbeğini buldu. Bir kaç ay sonra anne olacağı gerçeği, düşüncelerimi bulmuştu. Gördüğüm en merhametli, en iyi anne olacağına hiç şüphem yoktu. Hamileliğinin ilk zamanlarında yaptığım hatalar yüzünden yalnız kalmış, bütün yükü tek başına üstlenmişti. Hala benden bir hareket beklemiyorken dün ilk defa bir şey istemiş, bense onu terslemiştim. Oldukça kırgın olmalıydı.. gülen yüzüm düşünce moralim de bozulmuştu. Mayıs'ın yanına ilerleyerek arkasına geçtim. İşine odaklandığı için beni fark etmemişti. Kollarımı arkasından beline doladığımda korkmuştu. Eli hızla karnına gittiğinde "benim" diye fısıldadım. Mayıs trip atmaya devam ederek işine geri yöneldi.

"Dün sana karşı göstermiş olduğum sert ve kırıcı tavrımdan dolayı affedersin güzelim."

deyip köprücük kemiğine küçük bir buse bıraktım. Bakışlarım yanaklarına uzandığında gevşemişti. Belli ettirmemeye çalışarak gülümsemişti ki hızla bu anı bozarak "Sen git topladıklarını 'komşuna' ver!"
dedi 'komşuna' lafını bastırarak. Bu tavırları hoşuma gitmeye devam ediyordu. Onun bu taraflarını gördüğümde ilk günkü halleri aklıma geliyordu.

Hırçın ve itici halleri..

"Ağzından almayı tercih ederim."

içli bir şekilde dediğim halde Mayıs sertliğini korumuştu. Karnını saran elime, ellerini koyarak açmaya çalıştı.

"Kesin öyledir."

diye mırıldandığını duymuştum ki sesli bir şekilde kıkırdadım.

"Çok tatlısınız Avukat Hanım!"

diyerek kollarımı gevşettim. Geri çekilerek tezgaha sırtımı dayadım. Doğradığı havuçlardan bir tanesini alarak ağzıma atıp, kolumu geriye koydum. Mayıs'ın sinirli bakışları üzerimde dolanırken bıçak tuttuğu elini kaldırdı. Bıçağı gözüme sokmak istermişcesine yüzüme yüzüme sallamaya başlayıp "çok tatlıyımdır." dedi. Kendimi korumaya çalışırken aynı zamanda alttan alttan haline gülüyordum. Gülümsemem ise Mayıs'ın sinirini daha fazla bozuyordu.

"Benim karım her haliyle minnoştur."

Çocuk sesi yaparak tekrardan konuştuğumda Mayıs yüksek bir sesle "Bevan!" dedi. Uyarıcı bir tonda çıkan sesine karşılık kaşları da çatılmıştı. Bu sefer etkilenmiş, yaslandığım tezgahtan doğrulmuştum. Kahvaltılıkları koyduğu masaya doğru ilerleyerek onunla uğraşmaya devam ettim.

"Komşumuz da çok nazik bir bayandı, Allah var şimdi!"

Daha fazla sinirlenmesi amacıyla güzel bir ses tonu kullanmıştım. Sandalyeye oturarak yüz ifadesine bakmak amacıyla bakışlarımı yana çevirdim. Mayıs tuttuğu bıçağı kıracak kadar sıkıyor, bakışları ile havuçları dövüyordu. Duymayacağı bir şekilde kıkırdayarak başımı yavaşça sağa sola salladım. Derin bir nefes aldığını görünce, uzatmamanın daha yararlı olacağına kanaat getirdim. Önümdeki yemeklere yönelerek boş tabağa kahvaltılıklardan aldım. Yapmış olduğu omletten bir dilim alırken Mayıs:

"Zıkkım ye!"

dedi. Ağzıma koyacağım omlet havada kalırken Mayıs'ın anlamsız bakışları üzerimdeydi. Kesmiş olduğu sebzeleri de masaya sertçe bırakarak yerine oturdu. Çatalda kalan omleti ağzıma atıp görmesi amacıyla şapırdattım. Ona bakarak yemeye devam ederken yandan, sıkılmış olan kaşları ile bana baktı.

"Allah yardım etsin."

"Amin."

deyip gülümseyince iç çekerek ayağa kalktı. Ağzımdaki lokma ile "nereye!?" diye sordum. Cevap vermeyerek sehpaya bıraktığı kitabını aldı. Adımları bahçenin kapısına ilerlerken arkasından onu izledim. Dışarı çıkıp arkasından kapıyı kapatınca gülen yüzüm düştü. Durgunluğu benim yüzümden değildi, bu evde hissettiği acı dolu duygular yüzündendi. Burada olmak her ne kadar kendisine kabullendiremese bile canını acıtıyordu. Her bir yerinde farklı anılara tanıklık etmiş olan bu ev, çaresizlikten başka bir şeyi ifade etmiyordu.

Mayıs'ın da sevmediği tek şeydi çaresizlik..

Onu mutlu hissettirmenin bir yolunu bulmalı, bir kaç saatlik olsa da düşüncelerinden uzaklaştırmalıydım. Ben onun yaşadıklarını yaşasaydım eğer, bu kadar sakin ve güçlü kalamazdım. Bir yerlerden sinirimi çıkarır, içimi boşaltırdım. O ise içine atmaktan başka bir şey yapmıyordu. Ona çözüm olan şey, küçüklüğünden beri kendi evreninde oluşturduğu yalnızlıktı..

Her şeyi oraya koyuyor, çözüm yolu üretmeye çalışıyordu. Mayıs'ın teyzesinin anlattıklarının gramı doğruysa eğer, Mayıs'ın bu zamana kadar sakin kalması bir mucize olurdu. O halde tek bir seçenek kalıyordu.

Mayıs'ın hiç bir gerçekten haberi yoktu..



Mayıs Aksoy'dan

Kitap okumaya çalışıyor olsam bile düşüncelerime kazınmış olan annem ile anılarım, peşimi bırakmıyordu. Tekrardan bir anı aklıma geldiğinde bu seferi babamlaydı.

17 Mayıs 2005

"Asel hadi güzel kızım!"

Bir kez daha annemin sesini duyunca odamdaki işimi hızla bitirmeye çalıştım. Annem çok seveceğim bir yere gideceğimizi söylemişti. Ben de bu güzel yer için çizdiğim bütün resimleri sırt çantama koyuyordum. Boyama kalemlerimi de koyduğumda işim bitmiş olacaktı. Bütün eşyalarımı sonunda çantama koymuş, hızla kapatmıştım. Sırtıma takmaya çalışırken merdivenlerden koşarak indim. Annem kapıda gülümseyerek beni bekliyordu.

"Geldim anneciğim."

dediğimde elini omzuma koydu. Ayakkabımı giyerek dışarı çıkınca görüş açıma amcam girmişti. Gözlerim heyecanla büyürken "amca!" diye bağırdım. Annemin elinden kurtularak ona doğru koşunca tek bacağının üzerine eğilip, kollarını açmıştı. Hızla açtığı kolların içine girerek sıkıca sarıldım. Gözlerim mutlulukla kapanırken amcam da büyük ellerini sırtıma dolamıştı. Bir kaç haftadır il dışında olduğu için sadece telefonda görüşebilmiştik. Özlem gidermek amacıyla daha çok sıkarak sarıldım.

"Benim fıstığım beni çok mu özlemiş!?"

Çocuksu bir edayla konuşunca başımı olumlu anlamda hızla salladım.

"Çok özledim tontiş amcam!"

ses tonuna karşılık vererek sorusunu yanıtladım. Bedenlerimiz birbirinden ayrıldığında amcam da mutlulukla gülümsüyordu.

"Bil bakalım bugün nereye gidiyoruz?"

Heyecanlı bir ses tonuyla sormuştu ki meraklanmıştım. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp "bilmiyorum." dedim. Amcam verdiğim cevap karşısında gülümseyerek "çok seveceğin bir yere!" tekrardan konuştu. Yine nereye gideceğimizi söylememişti.

"Bolu'ya mı?"

Heyecanlı konuşan taraf bu sefer bendim. Amcam aldığı cevabı beğenmemiş bir şekilde "hayır" karşılık verdi. Gitgide merakım büyürken, kalp atışlarım hızlanmıştı.

"Babana."

arkadan gelen duru ses ile gülen yüzüm, yerini karmaşık bir duyguya bırakmıştı. Aldığım cevap karşısında bakışlarımı amcamdan çekememişken amcam bir sorun olduğunu fark etmişti. Onun da yüzü düşerek "ne oldu fıstığım?"
sorusunu yöneltti.

Ne diyeceğimi ya da ne hissettiğimi o an bilmiyordum. Onu ilk defa görmenin vereceği korkuları tahmin bile edemiyordum. Küçüklüğümden bu yana onsuz büyümüş, fotoğrafları ile babamın o olduğunu öğrenmiştim.

Oysa babamın amcam olduğunu sanarken..

Annemin elleri omzuma yerleşirken amcamın bakışları yukarıya kalktı.

"Geç kalacağız, gidelim."

Annem net sesiyle konuşunca amcam bir sorun olduğunu anlamıştı. Kafasını, annemi yanıtlamak amacıyla sallayarak ayağa kalktı. Üstünü düzelterek yana çekildi. İki eli, geçmemiz için sağı gösterirken annem tuttuğu omzumu ittirdi.

"Hadi kızım."

deyince üstümdeki şoklukla küçük bir adım attım. Dış kapıdan çıktığımızda bir sürü siyah elbiseli adamlar vardı. Amcamın arabası ile arkada iki tane daha araba vardı. Bu kadar çok adamın bizim evimizde ne işi olduğunu merak etmiştim. Bineceğimiz Transporter arabanın kapısının önünde de bir tane abi vardı. Masum bakışlarımla ona baktığımda bana gülümsemişti. Bakışlarımı hızla çekerek arabanın içine bindim. Cam köşesindeki koltuğa oturduğum sıra arkamdan annem de binmiş, yanımdaki koltuğa oturmuştu. Amcam siyah giyinmiş abilere bir şey diyerek arabaya ilerledi. O da hızla binerek önüme oturdu. Bakışlarımız buluşurken gülümsemem için göz kırpmıştı. Oysaki ben hiç bir şeye anlam verememişken..

Şoför koltuğunda oturan abinin yanında kulağına bir şey takılı abi oturuyordu. Şeffaf bir şekilde dönen şey kulağını sarmış, saçına karışmıştı. Neden hepsinin bu şekilde giyindiğini ve davrandığını anlamıyordum. Hepsi aynı anda neden siyah giyinirken ben beyaz giyinmiştim..

Düşüncelerim beynimi kemirmeye devam ederken camdan dışarıyı izlemeye başladım. Araba çok hızlı ilerliyor, önümüzde bir tane arkamızda bir tane araba bizi koruyordu. Ara sıra ikisi, bizi ortalarına alıyor sonrasında tekrardan önlü arkalı dağılıyorlardı. Bunu da neden yaptıklarını anlamamıştım. Bakışlarım tekrardan kulağında kulaklık olan abiye uzandığında anneme sorumu yönelttim.

"Anne bu siyah abiler kim?"

Annem soru sormamla birlikte bakışlarını bana çekti. Ben öndeki adama bakmaya devam ederken şoför koltuğunda oturan abi dikiz aynasından arkaya bakmıştı. Bakışlarımız buluşunca hızla gözünü tekrardan yola çevirdi.

"Bu abiler babanın arkadaşları."

Annem titreyen sesi ile yanıtladığında ona yöneldim.

"Peki neden siyah giyinmişler?"

Merak ettiğim başka soruyu da sorunca annem cevaplamak için dudağını aralamış sonrasında susmuştu. Anlamsız bakışlarım üstünde dolanırken amcam araya girmişti.

"Abilerin en sevdiği renk siyahmış o yüzden siyah giyinmişler."

diyerek tebessüm edince annemdeki bakışlarımı ona uzattım. Ona karşılık vermek amacıyla ben de gülümseyerek tekrardan cama yöneldim.

♣️♣️♣️

Uzun süren yolculuğun sonunda artık gideceğimiz yere gelmiştik. Camdan merakla dışarıya baktığımda bizimle gelen iki araba, yolu adeta kapatır bir şekilde park etmişlerdi. Hızla arabadan inerek etrafa dağılmışlardı. Bunu neden yaptıklarına anlam veremezken dikkatimi çeken bir şey daha olmuştu. Geldiğimiz yer cezaeviydi.
Benim babamın cezaevinde ne işi vardı? Neden buradan almaya gelmiştik?

Kafamda dolanan bir çok soru yanıtsız kalırken bizim arabada bulunan adam amcamın kulağına bir şeyler fısıldamıştı. Camdan dışarıyı izlemeye devam ederken bir hareketlilik belirmişti. Bir çok adam kapının yanına koşar adımlarla ilerledi. Büyük kapının bir kısmı açılırken içeriden bir adam çıkmıştı. Adamlar elini beline atarak etrafa bakmaya başladılar. Resimlerden gördüğüm kadarıyla çıkan kişi babamdı..

Gözlerim korku ve heyecanla bakmaya devam ederken dolduğunu hissetmiştim. Resimlerden ziyade saçları artık yavaştan aklanmıştı. Boyu amcam kadar uzun, bedeni zayıftı. İri yapılı vücudundan kaslı olduğu anlaşılıyordu. O da siyah bir gömlek giymiş, arkasından bir adam çantasını getiriyordu. Adamlar, babamı tam bir koruma gibi korurken taşlar yavaştan kafamda oturmuştu. Kapının önünde bekleyen adam, arabamızın kapısını açarak

"Sizi alalım efendim."

deyince amcam yerinden kalkarak giymiş olduğu gömleğin yakasını düzeltti. Dışarıya bakınmak amacıyla bedenini hafiften arabanın dışına çıkardı. Sonrasında tekrardan bize dönerek "inelim yenge" dedi. Amcamın yaşı, anneme göre oldukça küçük olduğu için anneme ya yenge diyor ya da abla diye hitap ediyordu. Saygıda asla kusur etmezken annem de ona karşı hep güven duyuyordu.

Annem ayağa kalkınca bakışlarım camdan dışarıya uzandı. Babam olduğunu tahmin ettiğim adam, olduğumuz bölgeye doğru ilerliyordu. Yanında yürüyen adam ile bir şeyler konuşurken annem:

"Gidelim güzelim."

Dedi. O anın geleceğini düşünmeyi bırakmışken şimdi babamı ilk defa görecektim. Üstümde anlamadığım bir şekilde korku ve endişe dolanıyordu. Yapacak bir şey olmayacağını anlayarak küçük bacaklarıma yüklendim. Sırt çantamı arkamda bırakarak amcamın yanına ilerledim.

Güzel bir yere gelmemiştik..

Amcam arabadan inerek beni de indirdi. Arkamızdan annem de inince amcam önden ilerlemişti. Bakışlarım, bize arkası dönük bir şekilde etrafı izleyen adamlara uzandığında korkmaya başlamıştım. Neden böyle davranıyorlardı, ne olabilirdi bize de bu kadar etrafı seyrediyorlardı?

Korku dolu bakışlarım, adamların üzerinde turlarken büyük Transporter arabanın önüne geçmiştik. Görüş açımıza girdiklerinde babam olan adam bize bakmıştı. Adımları durunca korkarak annemin arkasına sığındım. Annem korktuğumu anlayınca elimi tutmuştu, 'güvendeyiz' demek istermişcesine..

Adımlarımız gitgide onlara yaklaşırken gözlerimi kapatmıştım. Kalp atışlarım, korkuyla hızlanınca kaçmak istiyordum. Bir şey olacak diye korkuyor, zarar gelecek diye endişeleniyordum. Yavaşça tekrardan gözlerimi araladığımda o adam karşımdaydı.

Babam 7 yıl sonra karşımda kanlı canlı bir şekilde duruyordu. Hızlanan kalp atışlarım, korkumu daha fazla arttırırken babam gülümsemeye çalışmıştı. İşte o zaman gözünün yeşil olduğunu anlamıştım.

Gözlerimi aldığım o yeşillikleri, ilk defa canlı bir şekilde görmüştüm.

"Kızım."

Diyerek bana bir adım atınca ayaklarım geriye gitmişti. Karşımda duran adamın yüzü, geri adım atmam ile birlikte düşerken annem şaşkınlıkla bana bakmıştı. Ne yapmamı bekliyordu 'baba' diyerek üstüne atlamamı mı?

Yedi yaşıma kadar bir kez bile yaşadığına gerçekten inanmadığım adama mı koşmamı bekliyordu!?

"Asel"

Annemin sesi ile dolacak gözlerimi yumdum. İşte o an her şeyin bir rüya olmasını diledim.

17 Mayıs Salı gününün bir rüya olmasını diledim..

Babamı ilk defa gördüğüm o günün, gerçek olmamasını istedim...




Günümüz..

Gözlerim her saniyesini hatırladığım anıyla birlikte dolarken elim istemsizce karnımı sarmıştı. Ben ailemi istememezlik yapmışken şimdi ailem, karnımdaki yavrum olmuştu. Belki kaderin bana yolladığı tek iyi şey onlar olmuştu.

Bevan ve kızımız..

Dolan gözlerimi silmek yerine akmasını istedim. Elimde öylece duran kitabı yanıma bırakarak iki elimi de karnıma götürdüm. Kaybetme korkusuyla daha sıkı sarmaladım. Derin bir nefes alarak temiz havayı içime çektim. Onun için üzülmemem gerektiğini biliyordum fakat bir kaç gündür üzülmekten başka bir şey de yapmıyordum. Bir an önce ikimizin sağlığı için, kendimi toparlamam gerekiyordu. Gözlerimi silerek tekrardan derin bir nefes aldım. Arkamdan duyduğum adım sesleri ile Bevan'ın geldiğini anlamıştım.

"Benim küçük bir kaç işim var, halledip geleceğim."

Oldukça net çıkan tok sesi, tribimi yenmeyi başarmıştı. Yine de umursamaz bir tavır takınmayı ihmal etmemiştim. O da bana ona baktığım gibi bakıyor, intikam almaya çalışıyordu.

"Bolu'da ne gibi işiniz olabilir beyefendi!?"

Bir şeyi ima etmeye çalışarak sorumu yönelttiğimde umursamaz bir tavır ile gülümsedi.

"Her işe karışılmaması gerektiğini öğretmediler mi hanımefendi!?"

deyince sinirim oldukça bozulmuştu. Hızla ayağa kalkarak sinirle "öğretmediler!" deyince Bevan hiç kendinden ödün vermemişti. Yanına yaklaşıp sinirle yüzüne bakmaya devam ettim.

"Bir iki saate dönerim Mayıs!"

'bunun üzerine konuşamazsın' diyen sesiyle konuşunca bir şey diyememiştim o da zaten beklememişti. Kapıya doğru ilerleyince arkasından "öküz!" diye bağırdım. Tam kapıdan çıkacakken bana dönerek sinirimi bozmak amacıyla elini salladı. Duymayacağı bir ses tonda "odun" da demeyi unutmadım. Elimi sıkarak küçük çocuklar gibi ayağımı yere vurdum. Her hareketi ile bütün her şeyi bozabiliyordu salak!

Sinirim bozulduğundan kitabı da almadan içeri geçtim. Yapacak bir şey olmadığı ve canım acıdığı için koltuklara ilerledim. Uzun koltuğa bedenimi sererek, esnedim. Başımda dolanan ağrıya karın ağrısı da eklenince oldukça yorgun hissetmeye başladım. Acı dolu hissiyat ile kıvranarak rahat bir pozisyona geçmeye çalıştım. Yüz mimiklerim, çeşitten çeşitte girerken ağrılarım artıyordu.

"Neden bu kadar canımı acıtıyorsun kuzum?"

bütün yükü kızıma atarak buruk bir şekilde gülümsedim. Parmaklarım ile karnıma masaj yapıp tavanı izledim. İç çekerek konuşmaya devam ettim.

"Baban beni çok kırıyor, bari sen canımı acıtma. O kadar da güçlü duramam."

diyerek tekrardan buruk bir tebessümde bulundum. Karnıma masaj yapmayı bırakarak sarmaladım.

"Sen benim yaşama sebebim olacaksın bunu biliyorsun değil mi?"

bu sefer ki sesim fısıldayış şeklinde çıkmıştı, çaresizce olduğunu kabullenmemek için kafamda böyle düşünmüştüm.

"Anne de baba da seni çok seviyor, hem bir sürü kuzenin, bir sürü amcan, halan olacak. Bir tane de teyzen var tabi, o benim kardeşim olmasa da sen ona teyze diyeceksin güzel kızım."

bu sefer ki gülümsemem, içten ve duygulu yüzüme yayılmıştı.

"Ha bir de Ali abin var. O senin neyin bilmem ama, bize senin babaannen olacağını söylüyor."

bu sefer sade gülümseme yerine kahkaha atmıştım. Ali'nin her hareketi beni güldürmeyi başarıyordu.

"Hepsi senin gelmeni heyecanla bekliyorlar anneciğim. Belki erkek kardeşini kaybetmiş olabiliriz ama yinede hepsi seni dört gözle bekliyor."

bu sefer de sesim gitgide kaybolmuştu. Vücudum oldukça ağrımaya devam ederken gözlerim kapanıyordu. Daha fazla direnmek yerine uyumaya ihtiyacım olduğunu biliyordum bu yüzden gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım.

♣️♣️♣️

"Mayıs"

sesimi bir kez daha duyunca gözlerimi araladım. Yanıma eğilmiş olan Bevan ile göz göze geldiğimizde uyku sersemliği ile etrafıma bakındım. Uykuma tekrardan dönmeye çalışarak, sırtımı ona çevirdim. Gözlerimi kapatıp, tekrardan uyumaya çalışıyordum ki Bevan öküz gücüyle beni kendine doğru çevirmişti.

"Günün 18 saatini uyuyarak geçiriyorsun be kızım!"

Sitem dolu sesiyle konuşunca umursamadan uyumaya devam ettim. Onu halen affetmemiştim!

"Tamam hadi kalk."

deyince gözlerimi açıp sert bir şekilde yüzüne baktım.

"İstemiyorum Bevan, git!"

Net bir şekilde cevabımı vermiştim. Bevan'ın bakışları düşerken sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu. Yönümü çevirmek için hareket etmiştim ki Bevan yerinden doğrulmuştu. Umursamadan uykuma kaldığım yerden devam etmeye çalıştım.

"İyi o halde ben de komşularımızı davet ederim."

imayla konuştuğu halde umrumda olmamıştı.

"İyi et!"

diyerek yanıtlayıp vücudumu esnettim. Bir anda ne olduğunu anlamadan kendimi Bevan'ın kollarının arasında buldum. Gözlerim şaşkınlıkla yerinden fırlarmışcasına açılırken, ellerim Bevan'ın boynunu sardı. Bir kaç saniyede bunlar olmuş, kalp atışlarım hızlanmıştı. Üstümde dolanan uyku da bir anda yok olmuştu.

"Ama ben bu huysuzu götürmekten yanayım."

deyince bakışlarım gözlerine uzandı. Sinir etmezse olmazdı zaten (!)

"Sensin huysuz öküz!"

deyip yanağına küçük bir tokat attım. Bevan'ın bakışları oldukça sertleşirken adım atmayı bırakmıştı.

"Sen bana tokat mı attın!?"

'birazdan olacaklara hazırlan' dermişcesine sordu. Bu sefer bakışlarından korkmuş, aynı zamanda kucağında olduğum için 1-0 o öne geçmişti. Gülümsemeye çalışarak "hep öpmek olmaz değil mi?" çocuksu eda ile karşılık verdim. Bevan'ın mimikleri gevşeyerek eski halini alınca derin bir nefes aldım.

"Öpücükte olmadı ama neyse!"

diyerek iç çekince utanmıştım. Direnmenin fayda etmeyeceğini bilerek kafamı omzuna yasladım, uykumun en verimli olduğu o yere..

Evin dışına çıktığımızda Bevan'ın arabası garajdan çıkarılmıştı. Nereye gideceğimizi bir anlığına merak etmiştim. Bevan bir saniye beni kucağından indirmeden arabaya kadar taşımıştı. Oldukça ağırlaşmış olduğum halde umursamamıştı.

♣️♣️♣️

Çok uzun geçmeyen yolculuğumuzun ardından bir çok arabanın olduğu turistlik yere gelmiştik. Burası göllerin olduğu bölgelerden birisiydi, yaz kendini belli etmeye başladığı için bir çok insanı da kendine çekmişti. Bevan arabayı müsait bir yere park ederek "burası Martcım."deyince gözümü devirip "yarabbim!" dedim. Elimi kapı koluna atıp arabadan inerken Bevan'ın kıkırdayışını duymuştum. Sinirimi bozmakta üstüne yoktu!

Arabadan iner inmez soğuk hava bedenimi karşılamıştı. Allah'tan kitap okurken üşüdüğüm için altıma siyah bir tayt giymiştim. Ben de o gün ki abiler gibi simsiyah olmuştum..

Bevan da arabadan inerek elindeki beyaz ve gri olan kolaj ceketi bana uzattı.

"Üşüme."

deyince itiraz edecek halim yoktu. Gerçekten de üşüten bir soğukluk havada dolanıyordu. Gülümseyerek elindeki ceketi üzerime geçirdim. O da sabahki hali yerine beyaz bir kumaş pantolon, üzerine ise vücuduna yapışan aynı zamanda geniş duran gri tişört giymişti. Her zamanki gibi tişörtünü pantolonun içine koymuştu. Bu giyim tarzını Urfa'da tercih etmese bile üzerine oldukça yakışıyordu. Kendi şehrinde ise klasik ve ağır giyinmeyi tercih ediyordu.

Bevan ile yürüyüş parkurlarına girmiş, nereye gittiğimizi bilmeden ilerliyorduk. Geçtiğimiz yerlerde olan bir çok kız, Bevan'a mavi boncuk dağıtırken onun gözlerinin sadece üzerimde olduğunu fark etmiştim. Bir kızın yanından geçerken kolunu bilerek Bevan'a sürtmeye çalışmıştı ki Bevan buna izin vermeden bedenini sağa çevirmişti. Hareketine gülümserken saçımı kulağımın arkasına yerleştirdim. Bir süre sonra tenhalaşan bir yere girince kaybolabilme korkusuyla "geri dönelim istersen." dediğim halde Bevan beni dinlemeyerek ilerlemeye devam etti.Ben de arkasından iç çekerek yürümeye devam ettim. Bevan oldukça önüme geçmişti ki bir an nereye gittiğini görmemiştim bile!
Hamile olduğum için dikkatli ilerlemem gerekirken Bevan oldukça hızlı yürüyordu.

"Azıcık yavaşlasan mı!?"

Sert sesimle konuştuğumda çok uzakta olmayan bir su sesi duydum. Adımlarımı durdurarak sesi dinlediğimde buralarda bir yerde göl olabileceğini düşündüm.

"Mayıs"

Bevan'ın uzaktan gelen sesine karşılık "nerdesin?" diye sordum. Kısacık bir sürede nasıl bu kadar uzaklaşabilmişti!?

"Sesime gel."

"Bevan oyun mu oynuyoruz aw!?"

Bıkkınlık bildiren sesim ile adımlarımı hızlandırdım. Önümü görmeyecek kadar büyük bir ot karşıma çıkmıştı. Elimi içine daldırarak önümden çektiğim sıra görüş açıma bir gölet, önüne de hazırlanmış olan piknik eşyaları girmişti. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken birisi arkamdan "gülümsetebildim mi?" diye fısıldadı. Bevan olduğunu bildiğim için tepki vermeden önüme bakmaya devam ettim.

Tenha olup belki de bir çok kişinin bilmediği bir gölet, hemen dibinde hazırlanan piknik eşyaları vardı. Katlanabilir sandalyeler bir tarafta dururken dibinde balık tutmak için olta ve kova vardı. İncelemeye devam ederken dudağım heyecanla hafiften aralanmıştı. Yere serilmiş kırmızı ve beyaz karelere sahiplik eden ince bir sofra, üzerinde ise bir çok çeşit yiyecek vardı.

Böğürtlen bile vardı..

Ağzım sulanınca dudağımı kapatıp emdim. Şaşkınlığım azalırken mutluluk, bütün ruhumu etkisi altına alıyordu. Bevan'ın yaptığı muhteşem sürprizden bakışlarımı çekerek bedenimi geriye döndürdüm. Bevan ile gözlerimiz buluştuğunda o da gülümsüyordu.

"Evden bu yüzden mi gittin?"

masum bir ses tonu kullanarak sormuştum. Tebessümünü bozmadan usulca başını sallamıştı. Boşuna bu kadar yüklenmiştim ona karşı.

"Kendimi affettirmek için."

deyip göz kırparak avuç içlerini yanaklarıma yerleştirdi.

"Dün ki tavrımdan ötürü affedersin."

deyince zarifçe karşılık verdim. Özür dilemediğini biliyordum fakat bu özür dilemesinden daha da özel olmuştu.

"Affedildin."

diyerek vurduğum yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Bevan'ın sinsi gülümsemesi yüzüne yayılınca tekrardan arkamı dönmeye hazırlandım.

"Sabahki olayı unuttuğumu sanma!"

Bir şeyi ima ederek göz kırptım. Bevan iç çekince yönümü tekrardan gölete çevirdim. Dikkatli adımlarla yanına ilerlediğimde Bevan önüme geçmişti. Bir kez daha eşyaları incelediğimde elektrikli ızgaranın bile olduğunu gördüm. En ince ayrıntısına kadar düşünmüş olmalıydı. Bu kadar ince ruhlu olabileceğini asla tahmin edemezdim..

Göle doğru ilerleyerek yeşil duran suya baktım. Burada balık tutup tutup salmayalı çok olmuştu (!) Yüzüme buruk bir tebessüm yerleşmişken ruhum gerçekten iyi hissediyordu. Onunla olan her anımızda, acılarımın yok olduğunu hissediyordum. Bana gerçekten iyi geliyordu, tıpkı ailem gibi..

Bevan benim ilacım ben ise onun zaafı olmuştum.

Biz birbirimize usulca teslim olmayı kabul etmiştik..

Görüş açıma onu aldığımda elini cebine yerleştirmiş beni seyrediyordu. Bir süre gözlerine bakıp, kapılmak istemiştim. O yeşillere kalbimi emanet edip, dudaklarına ruhumu teslim etmek istiyordum. Ben her şeyimle onun olmayı kabul ediyordum..

Yanına ilerleyerek kolumu omuzlarına yerleştirdim. Parmak uçlarımla saçlarını okşayıp bir süre dudaklarını seyrettim. Sanırım bu günlük bu kadar trip yeterdi, fazlası zarar verecekti. Bevan en sevdiğim bakışlarıyla gözlerimi izliyordu ki öpmemek için kendimi zor tutuyorum. Onun adım atmasını, kendisine çekmesini istiyordum.

"Teşekkür ederim."

diye fısıldadığım sıra dudağının köşesinde küçük bir kıvrılış belirdi. Bevan gözlerime bakmayı bırakarak aramıza girmiş olan göbeğime yöneldi. Bir kaç saniyelik bakışlarının ardından tekrardan gözlerime döndü.

"Yeter ki hiç bir şey için canınızı sıkmayın, ben ne olursa olsun yanınızda olacağıma söz verdim. Son nefesime kadar da bu sözü tutacağım."

ses tonundan akan güven duygusu, ruhumu kaplamıştı. Gülümsemekle yetinirken ayaklarımın üzerine yüklendim. Bevan öpeceğimi anlayınca artık bir adım atarak elini belime yerleştirdi. Kendine çekince, dudaklarımız kısa sürede birbirleriyle buluşmuşlardı. Uzun bir öpücük olmasını dilerken Bevan kısa süreliğine nazikliğini koruyup geri çekilmişti.

"Bu gece rahat duracağım."

diyerek göz kırptı. Dudağımda kalan tadını emerek tekrardan ayaklarıma yüklendim. Ne yaptığına anlam veremezken tutkuyla gözlerimi kıstım. Oysaki ben bugün kaldığımız yerden devam ederiz diye düşünmüştüm (!)

Bevan kollarımdan çıkarak yerdeki sofraya uzandı. Gülümsemeye devam ederek ben de yanına oturdum. Başını, bağdaj kurdurttuğum bacağıma koyunca parmak uçlarımla saçlarını karıştırdım.

"Her şey çok güzel Bevan."

Beğendiğimi belli eden bir ses kullanarak konuştum. Bevan gözünü kapatarak havayı içine çekti.

"Senin kokun daha güzel."

diyerek gözünü açıp bana bakmıştı. Alt dudağımı ısırarak ona bakmaya devam ederken kulağımın arkasına yerleştirdiğim saç tutamı çıkıp yanağımı örttü. Bevan bana bakmayı bırakarak havaya yönelince ben de gözlerimi ayırdım. Karşımızda olan göleti izleyerek içimdeki huzuru hissetmeye başladım.

Bevan da ben de bir süre konuşmak yerine bu güzel su sesini ve kuş sesini dinlemeyi tercih etmiştik. Hava artık yavaştan kararmaya doğru gidiyordu ki Bevan kafasını koyduğu bacağımdan kaldırarak, doğruldu. Küçük bir esnemeden sonra "artık balık tutup, yesek mi?" diye sorunca gözlerimi katlanabilen sandalyelere uzattım. Başımı olumlu anlamda sallayıp "akşam olmadan pişirmemiz gerek." yanıtlayınca Bevan tamamen ayağa kalkmıştı. Elini kalkmama yardım etmek amacıyla uzatıp "başlayalım o halde." dedi. Uzattığı elini tutarak bedenimi yerden kaldırdım.

"Peki." diyerek sandalyelerin yanına ilerledim. Bevan her şeyi tam takır hazırlamış, her şeyi kusursuz bir hale döndürmüştü. Oltaya bile yemleri önceden taktığı için sadece gölete atmak kalmıştı. Balık tutmayı küçükken amcam öğrettiği için biliyordum. Oltamı ilk attığım sıra zorluk yaşasam da sonrasında toparlamıştım.

Bir süre balık beklerken Bevan benimle eğlenmeye devam ediyordu.

"Kıskandın, hadi itiraf et!"

deyince artık sesli bir şekilde iç çektim.

"Evet kıskandım, kocam değil misin!?"

Hesap soran taraf bu sefer bendim. Bevan şaşkınlığı ile bana dönerek dudağını emdi. İç taraftan dudağımı ısırarak ona bakmayı sürdürdüğümde

"Hoşuma gitti."

dedi. Ses tonu fazlasıyla güzel çıkmış, utandığını belli etmişti.

"Biliyorum."

karşılık vererek göz kırptım. Bevan yavaştan kırmızıya dönüyordu ki kıkırdayarak oltama yöneldim. Bir tane balık yeme takılınca oltam sallanarak bunu bildirmişti. Hızla doğrularak çarkı çevirdim. Orta boyda olan bir balık yakalamıştım. Bevan:

"Derya kuzusu mübarek!"

diyen Bevan'a kahkaha atarak yanıt verdim. Balığı oltanın başlığından çıkararak su dolu olan kovaya attım. Bevan'ın da oltası hareket edince heyecanla o da kendi balığını çıkarmaya koyuldu. Balık su yüzeyine çıkınca hamsi büyüklüğünde bir balıktı. Bevan'ın yüzü balığın büyüklüğü ile düşerken defalarca kez kahkaha atmıştım. Karnım ağrımaya başlamıştı ki kendime bir türlü mukayyet olamıyordum.

"Seninki denizanası mübarek!"

dalga geçer bir tonda söylemiş, kahkaha atmaya devam etmiştim. Bevan elindeki oltayı atıp "şansıma tüküreyim!" dedi. Kahkaham durmak nedir bilmezken Bevan bu halime oldukça sinirlenmişti. Ayağa kalkıp az ileriye gidince nihayet durabilmiştim.

"Ayy!"

diyerek içli bir nefes aldım. Sesimden hala kahkaha dökülüyor, gülmekten gözüm yaşarıyordu.

"Gülmesene kızım!"

diyerek elini bana uzattı. Birine kızıyormuş gibi elini kolunu sallıyor, gülmemi bastırmama engel oluyordu.

"Peki!"

diyerek tekrardan kahkaha atınca Bevan'ın dişlerinin arasından küçük bir küfür dökülmüştü. Hızla yanıma yaklaşınca bana bir şey yapar diye korktum. Tuttuğum balığı alarak göle tekrardan atınca kahkaham daha fazla büyümüştü. Dudağımdan değişik kelimeler çıkarken Bevan'ın yüz ifadesi gitgide değişiyordu.

"Gülümse diye getirdik şimdide susmuyorsun be kızım!"

sinirli aynı zamanda sitem dolu sesiyle kendime gelmiştim. Gülümsemeye devam ederken ara sıra "ayy!" diyordum. Yanına yaklaşarak "gel buraya" deyip elimi boynuna sardım. Uzun zamandır bu kadar güldüğümü hatırlamıyordum. Bevan da hafiften gülümseyerek "tamam sus" dedi. Sesi dalga geçtiğini belli ediyordu. Bedenimi ayırdığımda bakışlarımız buluştu. Sağ omzumu bir kez kaldırıp indirerek "banane" dedim. Bevan yavaş hareketlerle dudağını emip "öyle olsun Sarı Ufaklık" dedi. Bedenimi yakınından uzaklaştırırak elini tuttum. Tekrardan sandalyelerin olduğu bölgeye çekiştirerek "hadi pes etme çocuk adam, senin sevgin ve gücün de var. Ben başaracağına inanıyorum." konuştum. Bevan'ın göğsü dikleşince bu haline de kahkaha atmamak için dudağımı defalarca kez ısırdım.

♣️♣️♣️

Bir süre daha balık tutmuş, Bevan'ın o an ki yüz ifadesi aklıma geldikçe kahkaha atmıştım. Bevan bazen trip atar gibi kalkıp gidiyor sonrasında tıpış tıpış geri dönüyordu. Bu sefer ikimize de düzgün balıklar denk gelmiş, karnımızı doyurmak amacıyla pişirmeye başlamıştık. Piknik sepetinin içindeki eşyaları çıkararak çerezleri yana koydum. Bevan, bir çok eşya almıştı fakat biz sadece bir kaçını yemiştik. Yemekten sonrada yiyebileceğimizi sanmıyordum.

Güneş batmanın son evresindeydi ki manzara oldukça güzel duruyordu. Gün batımı tamamen karşımızda duruyor, güneş son demlerini güne gösteriyordu. Sonunda balıklarımız pişmiş, Bevan servis tabakalarına yerleştirmişti. İkimizin de kurt gibi acıktığı, tabağı görünce ki ağız sulantımızdan anlaşılıyordu. Bevan benim için kılçıkları ayıklamış aynı zamanda parçalara bölmüştü. Bana ise sadece yemek düşmüştü. Karton bardaklara kolayı dökerek birini Bevan'a uzattım. Bevan kendi tabağını da ayıkladıktan sonra direkmen yemeye koyulmuştu. Çatal kullanmak yerine elimin yardımıyla balığımı yemeye başladım. Bu havada olsa bile oldukça taze bir tadı vardı. Çok beğenmiş, hızlıca yemiştim. İkimiz de çok aç olduğumuz için yemek yemekle uğraşmış, sohbet etmemiştik.

♣️♣️♣️

Yemeğimizi bitirmiş, çöpleri küçük bir poşete koymuştuk. Tıka basa dolu hissiyatı, yürümeme kadar etkilemişti. Bevan çayı bile ayarlamış yanında getirmişti. Katlanabilir sandalyelerden birine oturarak ışığımızın aydınlattığı gölü izliyordum. Hava oldukça kendisini bozmuş, soğuk olmuştu. Bevan onu da düşünmeyi ihmal etmeyerek yanında iki tane de şal getirmişti. Bir tanesini üzerime örtmüşken diğerini Bevan'ın yerine koydum. Işıklandırma sistemi de oldukça güzeldi.

"Çaylarımız hazır!"

Bevan'ın sesi ile mutluluk bildiren bakışlarımı üzerine doğrulttum. Elindeki kupalardan birini bana uzatarak kendi yerine oturdu. İyice arkasına yaslanıp, ayaklarını birbirinin üzerine attı. Çayından yudum alınca onu izlemeyi bıraktım. Gölün içinden gelen kurbağa sesleri, havayı esir almış durumdaydı. Uçuşan cırcır böceklerinin sesleri ise geceyi ayrı bir güzelleştiriyordu. Durduk yere neşemin ortasına annem yerleşirken yüzüm bu sefer düşmemişti. Hatta Bevan'a bahsetmek bile istemiştim.

"Bevan."

diyerek bana bakmasını sağladığımda bakışları beni buldu.

"Annem ve babamın da böyle bir anısı var. Annem anlatırdı hep"

deyip ne söyleyeceğini merak ettim. Bevan usulca gülümseyerek "anlatır mısın?" yanıt verince başımı olumlu anlamda salladım. Ailem hakkında bilgi sahibi olmasında bir sakınca görmüyordum.

"Annem ve babam evlenmeden önce çok az vakit geçirmişler fakat geçirdikleri vakitlerde ise bunun gibi özel anılar yaşamışlar."

ruhumdaki mutluluk duygusu yerini korumaya devem ederken Bevan'ın 'devam et' diyen bakışları üzerimde dolanıyordu.

"Annem ve babam aynı projede görev yapmışlar. Babam, annemi orada tanımış, annem ise babamı hiç fark etmemiş bile."

deyip durgun bir şekilde gülümsedim.

"Annem ağırlığı ile bir çok kişiyi kendine bağlarken babam, anneme platonik olmuş."

kısa süreliğine nefes alma amacıyla durarak tekrardan konuşmaya hazırlandım.

"Babam eninde sonunda annemin dikkatini çekmeyi başarıp onunla konuşma fırsatı yakalamış."

gülümsemem büyürken derin bir nefes aldım.

"İşte ilk randevuları bizim olduğumuz gibi bir yerde olmuş sonrasında sevgili olmuşlar. Tabi annem nazlanmak yerine mantıklı bir şekilde konuşarak ilişkilerinin ömrünü uzatmış."

İkimiz de ufak bir kıkırdayış sergiledik.

"Babam da senin gibi odunmuş işte!"

laf sokar bir tavırla konuşarak ona döndüm. Bakışlarımız buluşurken Bevan'ın çok farklı baktığını hissetmiştim.

"Mesela benim annem asla ciddi bir ortamdan etkilenip ciddi olmaz aynı şekilde komik bir ortamda neşeli olmazdı."

bu seferki duygulanmama sebep olurken duru bir şekilde tebessüm ettim.

"En sevdiği renk siyahtı, sebebini sorduğumda ise güçlü kadınların tek bir renge ihtiyacı olduğunu söylerdi."

beni her zaman otoriter bir şekilde büyütmüştü. Bevan pür dikkat beni izlerken neden bunları anlattığımı bilmiyordum. Konuyu değiştirmek amacıyla elimi karnıma götürdüm. Bevan da bu durumu anlayarak karnıma yönelmişti.

"Güzel kızım, bugün anneyi üzdün mü?"

diyerek kafasını karnıma doğru eğdi. Ses beklermişcesine bir süre durmuş sonrasında tekrardan konuşmuştu.

"Bana söz vermiştin."

deyince kıkırdadım. Daha doğmayan bir bebek ile bile anlaşma yapıyordu.

"Üzdü mü seni annesi?"

diyerek başını tekrardan kaldırınca yüzümdeki gülümseme ile kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Kızım beni hiç üzmez ki babası!"

diyerek sevinmesini istedim. Bu hareketim işe yaramıştı ki Bevan gerçekten gülümsüyordu.

"İsmini ne koyacağız?"

Önemli bir soruna değinmişti. İsim konusu benim de aklıma takılıyordu.

"Bilmem hiç düşünmedim belki Kürtçe koymak istersin."

diyerek tebessüm ettiğimde elimi tutarak "annesi sensin, taşıyan, ağrısını çeken de sensin. İsmini koymakta, bir tek senin hakkındır." konuşunca gülümsemem yüzümü kapladı. Kalp atışlarım elimi tutmasıyla hızlanırken nefesi, tenimi ısıtmıştı.

"Alisu diye düşünüyorum."

diyerek kahkaha attığımda Bevan da karşılık vermişti. Gerçek olmadığını ikimizde biliyorduk. İşin asıl kısmına gelirsek ise hiç bir zaman oturup adam akıllı düşünmemiştim.

"Benim aklımda bir isim var fakat.."

deyip devamını getirmeyince bakışlarım üzerine uzandı.

"Ne?"

diyerek düşündüğü isimleri merak ettiğimi belirttim. Bevan bakışlarını kaçırarak gölete yönelince merakım daha da büyümüştü.

"Seni Mayıs diye tanıdım ama asıl olan sen, Mayıs değil Aseldi. Beni kendine açan kişi de Aseldi. Sen Asel'i unutmak, unutturmak istiyorsun fakat asıl kendini gerçekten yakın hissettiğin kişilikte Asel'e ait."

diyerek nefes alma amacıyla sustu. Sözlerinin karşısında ne diyeceğimi bilemiyor, ağzım açık bir şekilde dinliyordum. Oldukça net konuşmuştu. Gerçek ismimi teyzemden ya da Ali'den öğrendiğini düşünerek üstelemedim.

"Sen çocukluğunu istediğin bir şekilde yaşayamadın. Ama bizim çocuğumuz, çocukluğunu istediği ana kadar yaşayacak, sonuna kadar destekçisi de biz olacağız."

diyerek tebessüm etti. Sanırım isminin ne olmasını istediğini anlamıştım.

"İkimizin de anlatacağı, ya da mutluluk duyacağı bir çocukluğu yok ama onun olacak. Hem de bizim kızımız olarak."

diyerek tekrardan sustu. Bakışlarını bana çevirerek bir kez daha durgun bir tebessümde bulundu.

"Asel Zeynep, Mayıs"

Bevan tekrardan konuştuğunda bu sefer benim ismimle birlikte iki isim söylemişti. Birisi benim ismim diğeri ise annemin ismiydi..

"Evet."

diyerek konuşmasını beklerken "kızımızın ismi olsun." en içten bir şekilde söyleyince gözlerim dolmuştu. Ellerini tekrardan elime yerleştirerek önümde dizinin üstüne eğildi.

"Bizim kızımız."

deyip susunca devam etmesi amacıyla bakışlar attım. Bevan'ın bakışları derinleşirken ağzından dökülecek cümleyi oldukça merak ettim. Gözlerim bütün güzel duyguları gösterircesine dolmuş, Bevan'ın ağzından çıkacak cümleye odaklanmıştı.

"Annen kadar asil, senin gibi özel olsun."





Bölüm Sonu..

Umarım beğenmişsinizdir

Bölüm nasıldı?

🤍

Bu bölümde Bevan hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Bu bölümde Mayıs hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Bevan'ın düşündüğü isim sizce ne büyük anlamlar içeriyor..

Bir dahaki bölümde okumak istediğiniz ne tür sahneler bulunuyor??

750 yorum + 750 oy: Pazar yeni bölüm..

Cumartesi saat 20.00'e kadar tamamlanırsa Pazar 22.00'da bölüm gelecektir. Tamamlanmaz ise bölümün kendi günü olan -Cumartesi- zamanda yayında olacaktır..

Saygı çerçevesinde yorumlarınızı yapmanızı rica ediyorum..

Uzun zamandır görüşmüyoruz, oldukça özledim sizi.. umarım bir an önce eski tempomuzu tekrardan yakalarız 🤍

O halde bana müsaade..

Bir dahaki bölümde görüşmek dileğiyle, kendinize çok iyi bakın güzel ailem 🖤








Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 112K 28
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
6M 327K 57
Ben Zümra Akça... Bu dünyadaki bütün acıları tadan, ufacık kalbinde sarılacak bir yara bırakmayan kadınım. Bu dünyadaki en hissiz olduğum kadar en h...
10.8M 325K 55
(+18 | Yetişkin içeriklidir.) Parmak uçlarım geniş omuzlarına dokunduğunda aniden gözlerime baktı. "Artık ben senin kadar kötüyüm, sende benim kadar...
1.4M 73.2K 61
"Beni sevdiğini söyledin!" "Yalandı" dedi acımasızca Yapma diyemedim, beni bununla imtihan etme diyemedim. Ne yapmam gerekiyordu?