GRANDÜŞES'İN İMTİHANI

By hserapp

351K 30.6K 5.4K

Bir araba kazası sonucunda ölüp başka bir evrende, başka bir bedende okuduğu romanda kötü kadın olarak uyanan... More

GİRİŞ - ANİ ÖLÜM
BÖLÜM 1 - EVLİLİK
BÖLÜM 2 - YENİ DÜZEN
BÖLÜM 3 - KAÇINILAMAZ ŞEYLER
BÖLÜM 4 - ANNELİK
BÖLÜM 5 - MİNNET
BÖLÜM 6 - YENİ DÜZENLEMELER
BÖLÜM 7 - VASİYET
BÖLÜM 8 - RÜYA VE YENİ BAĞLAR
BÖLÜM 9 - BABA
BÖLÜM 10 - HABER
BÖLÜM 11 - YANLIŞ ANLAŞILMA
BÖLÜM 12 - GERÇEK Mİ? RÜYA MI?
BÖLÜM 13 - KİŞİLİK VE HIRSIZ
BÖLÜM 14 - ÖZÜR
BÖLÜM 15 - SENİN GİBİ
BÖLÜM 16 - DUYGULAR VE HAYAT
BÖLÜM 17 - BALO
BÖLÜM 18 - GRANDÜŞES
BÖLÜM 19 - DANS
BÖLÜM 20 - ANTLAŞMA
BÖLÜM 21 - YAĞMURDA EĞLENCE
BÖLÜM 22 - MAHZEN VE ŞİFRE
BÖLÜM 23 - MAHZENİN BÜYÜSÜ
BÖLÜM 24 - GÜNLÜK VE MEKTUPLAR
BÖLÜM 25 - MARİA
Bölüm 26 - KILIÇ DERSİ
BÖLÜM 27 - KAYIP
BÖLÜM 28 - GERÇEK RUH
BÖLÜM 29 - FAZLA MERAK KEDİYİ ÖLDÜRÜR
BÖLÜM 30 - HAZIRLIK
BÖLÜM 31 - YOLCULUK
BÖLÜM 32 - KALE VE PORTRE
BÖLÜM 33 - HİSLER
BÖLÜM 35 - YAS
BÖLÜM 36 - ABEL VE HABERCİ
BÖLÜM 37 - BAMBAŞKA BİR DÜNYA
BÖLÜM 38 - SAVAŞ ÇAĞRISI
BÖLÜM 39 - SAVAŞA HAZIRLIK
BÖLÜM 40 - ANTRENMAN
BÖLÜM 41 - BÖLÜK
BÖLÜM 42 - EŞİTSİZLİK
BÖLÜM 43 - ATEŞLE OYNAMAK
BÖLÜM 44 - KEREM
BÖLÜM 45 - DUMAN
BÖLÜM 46 - PLAN VE OSCAR
BÖLÜM 47 - KUZEY SINIRI
BÖLÜM 48 - SORGU
BÖLÜM 49 - BULUŞMA VE SIR
BÖLÜM 50 - KIZIL SARAY
BÖLÜM 51 - KAVUŞMA

BÖLÜM 34 - HABER

6.3K 608 192
By hserapp

Elias Mortem

Bu sefer doğru hissettiriyordu.

Üstüme atılıp dudaklarını benimkilere bastırdığında sadece bir saniye tereddüt ettim ama bu önceki gibi değildi.

Ellerimin birini beline birine ensesine koyup onu kendime daha çok çektim. Belki hoşlantıdan fazlasıydı bu ama fark etmezdi, o şu an kollarımda benimleydi.

Breena geri çekildiğinde gözlerime buğulu bir ifadeyle baktı. Benim de gözlerimde aynı ifadeden olduğuna şüphem yoktu.

Dudaklarımın kenarı kıvrıldı. Ne zaman onun yanında olsam gülesim geliyordu, halbuki ben gülmezdim.

"Bu bir evet mi?"

Breena kaşlarını çatarak bana baktı. Dudaklarında sinsi bir gülümseme oluşmuştu.

Ensesini bırakıp iki elimi beline koydum ve onu sanki daha yakınıma çekebilecekmiş gibi kendime yasladım.

"Neye evet? Bana bir soru sorduğunu hatırlamıyorum."

Gözlerimi kısarak ona baktım. Hafifçe esen rüzgâr saçlarını havalandırıyordu. Krallık soğuktu ama şu an aşırı rahatsız edecek kadar değildi. Breena üşüyor gibi durmuyordu.

"Senden hoşlandığımı söyledim yani bu bir teklif. Benimle birlikte olacak mısın?"

Breena bir şey demedi. Gözleri dalmış gibiydi. Sanırım teklifimi düşünüyordu. Onu durduranın ne olduğunu merak ettim.

Sonunda iç çekti ve ellerini göğsüme koyarak gözlerime baktı. "Tamam ama çocukların ne tepki vereceğini bilmiyorum."

Doğru, çocukları. Onlarla tam olarak tanışmamıştım ve tepkilerini kestiremiyordum ama kötü olmamasını umdum.

"O zaman çocuklara anlatmak için birbirimize vakit tanıyalım."

Breena ikna olmuş gibi gülümsedi ve uzanıp onu bir daha öptüm. Hemen bağımlısı olmuştum ve bırakmak istemiyordum.

Bana bunu yaptıran adımı söyleyişi olmuştu. Adım bir kere ağzından çıkmıştı ve kendimi durduramaz hâle gelmiştim.

Breena öpücükten şoke olmuş şekilde bana baktı ama gözlerindeki ifade hoşnut olduğunu söylüyordu. Bu zamana kadar nasıl kimsenin ona yaklaşmadığını düşündüm. Güzeldi, çok güzeldi. Akıllıydı, eğlenceliydi, nazikti...

Kollarımı omuzlarına sardım ve geldiğimiz patikadan geri yürümeye başladım. Breena da benimle birlikte hareket ederken uyumlu adımlar attık.

Breena'ya tekrar baktığımda derin düşüncelere dalmış olduğunu fark ettim. Tökezlemesin diye onu sıkıca tutarken hafifçe sarstım.

"İyi misin?"

Breena daldığı düşüncelerden irkilerek uyandı ve "Tabii. Sadece düşünüyordum." dedi.

Onu bunaltmak istemediğimden sorgulamadım ve başımı anlar şekilde salladım. Kaleye tekrar girdiğimizde onu bırakmak zorunda kaldım.

Breena parmak uçlarında yükselip yanağıma hafif bir öpücük kondurdu. Daha fazlasını istememek için kendimi durdurdum.

Yanaklarını ellerime alıp alnına bir öpücük kondururken saçlarının kokusunu hiç unutmamak üzere içime çektim.

"İyi geceler Elias."

Ona gülümsedim ve gitmesine izin verdim. Arkasını dönüp merdivenlere yönelirken seslendim ve durup geriye doğru bana bakmasını sağladım.

"Bana ne istersen anlatabilirsin."

Breena bir an şaşırmış göründü ama sonra gülümseyip el salladı ve hızla merdivenlerden çıktı. O yukarıda kaybolurken ben de merdivenlerin arkasında kalan neredeyse görünmez bir yerde olan çalışma odama yöneldim.

Breena Aeduard

Öğlende doğru Elvis'ten mektup geldi.

Normalde daha geç gelmesi gerekirdi ama Arşidük kaledekilere özel olarak mektupların sihirle hızla ulaştıklarını söylemişti ve kesinlikle buna minnettardım.

Odaya kapanıp ne olur ne olmaz diye kapıyı ardımdan kilitledim. Abel yine Victor'la bahçeye çıkmıştı ve ben de Lolita Hala ile bahçede vakit geçirip Abel'i izlerken mektup gelmişti.

Endişemi zapt etmeye çalışarak Lolita Hala'dan izin isteyip yanından kalkmıştım.

Zarfı masadaki açacakla açtım ve titreyen ellerimle mektubu çıkardım. Derin bir nefes alıp mektubu okumaya başladım.

"Sevgili Grandüşes Breena Aeduard'a,

Söylediğiniz kişiyi araştırdım majesteleri. Hem merkezdeki bilgi locasından yardım alarak hem de kendi imkanlarımı kullanarak geniş çaplı bir araştırma yaptım.

Maalesef üzülerek söylemeliyim ki, aradığınız ve bana sorduğunuz kişi ölmüş, hatta öleli on üç yıl olmuş. Sanırım öldüğünde on dokuz yaşlarındaymış.

Bilinen tek şey annesinin bir fahişe olduğu, onun da öldüğü ve Noah Hessia adlı kişinin yetim kaldığı. Babası hakkında ise hiçbir bilgi yok muhtemelen soylu ya da köle olabilir ama annesi fahişe olduğundan babasının kim olduğunu bulmak çok zor.

Annesi Noah Hessia beş yaşındayken ölmüş o yüzden de küçük bir kasabanın yetimhanesinde büyümüş. On iki yaşında bir kibrit fabrikasında eleman olarak çalışmaya başlamış ve tifo olduğu düşünülen bir hastalıktan dolayı on dokuz yaşında ölmüş.

Grandükalık uşağı
Elvis Lourkinn"

Ölmüştü. Grandük'ün gayrimeşru oğlu ölmüştü ve bu tam on üç yıl önce olmuştu. On dokuz yaşında gencecikken annesinin öldüğünü düşünürken, fabrikadan kaptığı hastalıkla hayatı sona ermişti.

Hissettiğim rahatlamanın ardından hemen bir tiksinme duygusu geldi. Böyle rahatlama hissettiğim için kendimden tiksindim.

Bir insanın ölmüş olmasından mutlu olmak mide bulandırıcıydı.

Mektubu katlayıp gizli cebi olan elbiselerimden birine koydum. Bu cepleri dantel ticareti için anlaştığım yerde diktirmiştim ve kesinlikle faydasını görüyordum.

Ellerimi yumruk yapıp açtım ve kapının kilidini açıp odadan çıktım. Koridordaki camdan dışarı baktım ve Abel'in hâlâ aynı yerde oynadığını far ettim.

Victor ne yapmıştı da onu kendine bu kadar bağlamıştı bilmiyordum ama bundan şikayetçi değildim. Abel'in burada tek başına sıkılmasındansa eğlenecek bir şeyleri olması iyiydi.

Koridorda ilerleyip bahçenin oraya gitmek için kapıya yöneldim. Arkamdan bana seslenen kişiyle duraksadım ve arkaya baktım.

Elias üstüne ütülenmiş bir gömlek ve altına da binicilerin bindiği pantolonu giymişti. Bana selam vermek için elini kaldırdı. Ben de karşılık olarak gülümsedim.

Aramızdaki şeyi kararlaştırmıştık ama ben çocuklara söyleyene kadar Abel'e belli etmeyecektik. Bunu çocuklara mektupta açıklamak istemediğimden yüz yüze konuşacaktım, bu da üç hafta sonra falan gerçekleşecekti çünkü buradan dönerken akademiye uğramayı düşünüyordum.

Elias etrafı kontrol ettikten sonra hızla yanıma gelip bana sarıldı. Saçlarımı kolladığını hissettim bir an için doğru gelmedi. Bu beden benim asıl bedenim değildi. Bu koku benim asıl kokum değildi, en azından gerçek Breena var olduğu sürece. Yine de bozuntuya vermedim ve ona geri sarıldım.

Benden fazla uzun değildi ama yine de bazen parmak uçlarımda kalkmam gerekiyordu.

Benden ayrılmadan önce başımın üstüne küçük bir öpücük bıraktı ve geri çekildi.

Onun üstünü incelerken sordum. "At binmeye mi gidiyorsun?"

Başını sallayıp beni onayladı. Üstündeki kıyafetleri işaret edip sırıttım. Bu kadar kısa sürede samimi olmak güzeldi.

"Yakışmış cowboy."

Arşidük kaşlarını çatarak bana baktı. "Cowboy da ne demek?"

Söylediğim şeyi algılayınca gülümsemem yüzünde dondu. Reenkarne olduğumu bilmiyordu Elias, yakın zamanda da söyleyebilecek gibi hissetmiyordum kendimi ama ileride mutlaka söyleyecektim, bu onu kaybetme anlamına gelse bile.

"Kendimce taktığım bir lakap o kadar."
İfademi yüzümdeki gülümsemeyle saklamaya çalıştım ama Elias anladı, yine de üstelemedi ve bunun için ona minnettardım.

"Benimle gelmek ister misin?"

Söylediği şeye kaşlarımı kaldırdım ve başımı iki yana salladım. "Abel görürse ona yalan söylemek istemediğimden açıklama yapmam gerekir ama diğer çocuklara haksızlık olmasın istiyorum."

Elias bir şey düşünür gibi duraksadı sonra da elimi tutup beni çekmeye başladı. Beni nazikçe sürüklerken aynı zamanda konuşuyordu.

"Ahır sağ taraftaki geniş alanda kalıyor ve ormana doğru açılıyor. Abel Victor'la oynarken oraya gelmez. Yine de istersen seyise söyleriz onu görünce bize haber verir."

Tereddüt etsem de itiraz etmedim ve peşinden ilerledim. Beni binicilik alanına getirdi ve üstümdeki elbiseye bir bakış attım.

"Ben bununla binemem ki."

Elias eteğime baktıktan sonra omuz silkti. "Benimle binersin o zaman."

Sözlerinde ima yoktu ama fesat biri olduğum için kızardım ve Elias seyisi çağırırken yüzümün hâlini görmesin diye başımı eğdim.

Seyis bizi ahıra götürdü ve Elias bana atını gösterdi. Doğrusu tam ona uyan bir attı. Simsiyah yelesi ve masmavi gözleriyle Elias'ın havasına benzer bir hava yayıyordu.

Elias atı okşayarak yerinden çıkardı ve binicilik alanına götürdü. Ben de peşlerinden heyecanla ilerledim.

Elias atın sırtına eyer taktı ve atın boynuna dokundu. At memnun olmuş şekilde kişnedi ve yelesini savurdu.

Seyis atın bazı işlerini hallettikten sonra geri çekildi ve Elias tek ve pürüzsüz bir hamleyle ata bindi.

"Nyx biraz huysuzdur ama endişelenme, benden başka herkese karşı öyle."

Başımı salladım ve Nyx'in yanına ilerledim. Nyx bir süre bana baktıktan sonra kafasını çevirdi ve biraz gerildim.

Elias bana elini uzatınca Nyx'e bir kez daha baktım ama o bana bakmıyordu. Elias'ın elini tuttum ve o da beni hiç zorlanmadan atın üstüne çekti. Elbisenin eteği toplandı ama Elias pozisyonumu düzeltmem için süre tanıdı.

Beni önüne düzgün bir şekilde oturttuktan sonra bir elini belime sardı ve diğeriyle de kayışı tuttu. Nyx Elias'ın hareketiyle yürümeye başladı.

"Nyx başlarda yavaş gider ama sonra hızlanacak. Ormana gitmek ister misin? Abel seni merak etmeden önce döneriz."

Kulağıma eğilip fısıldadığı ve göğsünü sırtıma bastırdığı için çok konsantre olamadım, tek yapabildiğim başımı sallamak oldu.

Nyx, Elias'ın dediği gibi bir süre sonra hızlandı ve ormana doğru koşturmaya başladı. Rüzgâr saçlarıma vuruyor ve yanaklarımı soğuktan kızartıyordu.

Hava aşırı soğuk değildi ama Güney'deki gibi sıcak da değildi. Elias belimdeki elini sıklaştırdı ve biraz öne eğildi, onunla beraber ben de eğilmek zorunda kaldım.

Ormanın derinliklerine indikçe hayvan sesleri artıyordu. Elias Nyx'yi yavaşlamaya zorladı ve yürüyüş temposunda ilerledik.

Etrafı incelemeye fırsatım oldu ve yapabildiğim kadar inceledim. Ağaçlar daha önce arabada gördüklerimle aynıydı. Güney'dekilere göre daha uzun ve incelerdi ama ormanın içine doğru sıklaşıyorlardı.

Ağaçların yaprakları çok yukarıda kaldığı için tepeden vuran güneş yaprakların arasındaki boşluklardan sızıyor ve yerde gölgeler oluşturuyordu.

İleride bir çıtırtı duyunca Nyx durdu ve olduğu yerde bekledim. İçimde gerginlikle karışık merak duygusu uyandı. Çalılıkların arasında bir şey kıpırdandı ve sonunda kendini ortaya çıkardı.

Bembeyaz kürklü bir tilkiydi. Kulakları normal tilkilere göre daha uzun ve eğimliydi. Tüyleri yumuşak bir görüntü uyandırmıştı üstünde. Hayvana hayranlıkla baktım.

Elias kulağına eğildi. Dudaklarındaki gülüşü hissedebiliyordum. "Kuzey Tilkisi. Normalde daha soğuk mevsimlerde gözükürler ve nadirlerdir."

Hem Elias'ın yakınlığı hem de tilkinin mükemmelliği yüzünden nutkum tutulmuştu.

"Onları avlıyor musunuz?" Bu düşünce nedensizce bana acı vermişti. Böyle güzel bir hayvanın canına kıymak zalimceydi.

"Genelde hayır ama Kış Töreni yaklaştığında onları yakalayan halktan avcılar var. Yine de üzülme bu tilkiler pek ortalıkta görünmez o yüzden de avlanmayız."

Başımı salladım ve orada durmuş etrafı inceleyen tilkiye bakakaldım. Nyx'in küçücük kıpırtısıyla bakışları bizim olduğumuz tarafa döndü ve kulakları havaya dikildi.

Masmavi gözleriyle göz göze geldim. Kristal kadar parlaklardı. Gözbebekleri görülmeyecek kadar küçük ve beyazdı. Her şeyiyle mükemmeldi.

Nyx biraz daha kıpırdanınca tilki zıplayarak gözden kayboldu. Her ne kadar kaybolmasına üzülsem de yeterince baktığım için minnettardım.

Elias beni ormanda biraz daha gezdirdi. Çalıların ve ağaçların üzerinde karları fark edip şaşırdım. Her ne kadar hava ormanın içlerinde doğru soğusa da kar göreceğimi hiç düşünmemiştim.

"Kuzey hep soğuktur. Tam anlamıyla bir yaz gördüğümü hiç hatırlamıyorum ama alışıyor insan kaldıkça."

Onu onayladım ve o Nyx'i geldiğimiz yöne çevirirken başımı yukarı kaldırdım. Ormanın girişinde tepemizdeki güneşi az da olsa hissederken burada az çok ışık vardı.

Elias Nyx'i daha hızlı gitmesi için teşvik etti ve biz giderken benim sıkılmamam için konuştu.

"Normalde etraf pek sıcak olmaz ama son iki haftadır eskisi gibi değil havalar. Bir salgın çıkmasından korkuyorum."

Salgın kelimesiyle dondum ve gerildim. Abel hastalık kapmamıştı ama içten bir virüs olmasından korkuyordum. Her ne kadar Abel dört yıl gibi bir süre sonra hastalanacak olsa da bu sadece bir dayanaktı benim için. Romandaki her şey yalan olmuştu ve zamanlar, tarihler değişmişti.

Abel'i belki de geri götürmeliydim.

"İyi misin solgun görünüyorsun?"

Başımı zorlukla salladım ve boğazımı temizledim. "Abel'in hastalanmasından korktum. Daha küçük ve bedeni fazla bağışıklıklı değil."

Elias anladığını belirten bir ses çıkardı ve eğilerek başımın üzerine öpücük bıraktı.

"Endişelenme. Eminim bir şey olmaz. İstersen önlem alabiliriz."

Söylediği şeye gülümsedim ve başımı salladım. Düşünceli olmasını seviyordum.

Nyx gittikçe daha da hızlandı ve sonunda ormanın girişine yeniden geldik. Elias Nyx'i binicilik alanına geri götürdü ve ilk önce kendisi indi.

Onun elini tutmak için uzandım ama elimi tutmak yerine beni belimden tutup yere indirdi.

"Bu gece Kış Töreni başlıyor. Bu gece gitmek için en iyi zaman çünkü eğlenceler sonraya kaldıkça insanlar sıkılıyor. Benimle Abel uyuduktan sonra gitmek ister misin?"

Daha önce Kış Töreni'ne gitmemiştim ve buraya da bunun için gelmiştim. Elias'a gülümseyip başımı salladım.

Elias bana yüzünde yine dün gece gördüğüm ifadeyle baktı ve etrafı hızlıca kontrol ettikten sonra beni öptü. Öpücüğe gülümsedim ve isteksizce geri çekildim.

Seyis bir süre sonra geldi ve Nyx'i ahıra doğru götürdü, Elias da bana kaleye kadar eşlik etti ama daha sonra ayrılmak zorunda kaldık.

***

Yemek oldukça hızlı geçti, belki de heyecanımdan dolayı bana öyle gelmişti.

Ortamdaki hava daha da yumuşamıştı ve Abel de kocaman gülümsemesiyle etrafa ışık saçmaya başlamıştı.

Yemek kısa süre sonra sona erdi ve Lolita Hala tekrardan masadan ilk kalkan olup odasına çıktı. Peşinden Victor da esneyerek kalkınca Abel de kalkmak istedi.

Victor çıkmadan önce Abel'in yanına gelip saçlarını karıştırdı ve Abel bu harekete dişlerini ortaya çıkaracak şekilde sırıttı.

Abel'i odasına çıkardım ve zorla tuttuğu esnemeyi bıraktı. Üstünü değiştirmesini beklerken en sevdiği oyuncak ayısını yatağın altından aldım.

Abel ayıcığa sarılıp kıvrıldı ve çok geçmeden derin bir uykuya daldı.

Ben de elime geçen fırsatla üstüme rahat bir elbise giydim ve saçlarımı topuz yaptım.

Odada oturup beklerken gergin ama heyecanlıydım. Bunun nedeni hem Elias'la yalnız olmak hem de Kış Töreni'ni canlı bir şekilde görecek olmamdı. Ama her nedense illegal bir iş yapıyor gibi hissediyordum.

Elias beni bir saat kadar sonra almaya geldi. Kapı hafifçe tıklatılınca hızla yerimden kalkıp kapıyı açtım, çıkan kapının sesinden dolayı geriye bakıp Abel'in uyuduğundan emin oldum.

Elias bana benim boyuma yetecek uzunlukta bir pelerin verdi. Pelerini giyip kapüşonunu kapattım.

Yüzüm ve saçlarım çoğunlukla kapanmıştı ve buna minnettardım. Çok fazla dikkat çekmek istemezdim, özellikle de yayılan dedikodu sonrasında.

Elias da kendi pelerinini giyip elimi tuttu ve beni çekiştirdi. Çıkışa gitmediğimizin farkındaydım çünkü kimse bu gece dışarı çıktığımızı bilmemeliydi. Bana kalsa sorun değildi ama Elias bunun gizli bir eğlence olduğunu söyleyip beni susturdu.

Muhafız ve askerlerden kaçınarak kalenin sınırlarından çıktık. İleriye bir bakınca zifiri karanlığı yaran bir ışık demeti görebildim ama bu törene mi aitti emin değildim.

Elias beni ara sokaklardan geçirerek götürdü. Geçtiğimiz sokaklarda kimse yoktu ve bu iyi bir şeydi. Ne kadar az kişinin dikkatini çekersek o kadar iyiydi.

Sonunda meydana, törenin olduğu yere ulaştık. Gözlerim kocaman açılırken etrafa hayranlıkla baktım. Kenarlarda dükkânlar olan dar bir sokak her çeşit renkle bezenmişti.

Dükkanlar arası bağlanmış iplerden sarkan küçük ve şık lambalar sokağı aydınlatıyordu.

Sokak dar olduğundan insanlar dip dibe ilerliyorlardı ama kimse şikayetçi değildi. Parmak uçlarımda kalkıp kalabalığın ilerisine baktığımda insanların aşağı doğru gittiğini fark ettim.

Kuzey Krallığı bir dağın eteklerindeydi. Kale en tepede bulunduğundan köyler ve kasabalar da aşağı kıvrılarak inen yolların yanlarına kurulmuştu. Bu sokak da o kıvrımlı yerlerden biriydi ve aşağı doğru iniyordu.

Elias'ın elini çekip bizi kalabalığa daldırdım. Bir elimle pelerinimin şapkasını açılmasın diye sımsıkı tutarken diğer elimle kaybolmamak için Elias'ın elini tutuyordum.

Beraber tezgâhlara baktık ve atıştırmalık aldık. Hayatımda yediğim en lezzetli şişe geçirilmiş tavuğu deneyimleme şansım oldu.

Daha sonra meşrubat standından birer bardak aldık ve yavaşça gezerken yudumladık. Elias gerçekte soğuk biri değildi aksine sıcak biriydi, özellikle de bana karşı.

Benim sıkılmama için bir sürü şey önerdi ve aldı. Bana eskiden eğitimlerden kaçarak Tören'e geldiği günleri anlattı ve onu hevesle dinledim.

Onun hakkında ne öğrenebilirsem öğrenmek istiyordum, en ufacık detaya kadar bilmek istiyordum.

Gezimiz meydana çıkan sokağın sonunda sonlandı. Meydanda dans eden çiftler vardı ve Elias bana elini uzatınca kıpırdayıp uzattığı elini kabul ettim.

Beni kendine çekerken bizi uzun zamandır dans ediyormuşuz gibi çiftlerin arasına soktu. Hep beraber ritimle dans ederken eğlendiğimi itiraf edebilirdim.

Bu dans balodaki danstan daha masum daha eğlenceliydi. Gerçek neşe bu dansta yatıyordu. Dans eden insanlar şu an için bütün sıkıntılarını unutmuşlardı. Karamsarlık yerine umut, hoşnutsuzluk yerine sevinç vardı.

Ayaklarımız ağrıyana kadar birbirimizin ayaklarına ve temposuna uyarak meydanın ortasındaki fıskiyenin etrafında döndük. Etrafımızdaki çiftler danstan ayrıldı, yeni çiftler girdi ama biz durmadık.

Sonunda kahkahalarımız yankılanırken durmayı başardık. Terlemiş ve yorulmuştum ama hayatımın en güzel günlerinden birini geçirmiştim.

Gözümdeki yaşı silerken Elias'a baktım. O da bana bakıyordu.

"Uzun zamandır bu kadar gülmemiş ve rahatlamamıştım. Teşekkür ederim."

Başımı iki yana sallayıp parmağımı ona uzattım. "Burada teşekkürü hak eden sensin. Sen olmasan buraya, bu muhteşem törene gelemezdim."

Elias yorgun bir hâlde gülümsedi ve alnıma bir öpücük kondurduktan sonra kollarını omuzlarıma sardı.

"O zaman artık geri dönebiliriz. Neredeyse üç saat oldu."

Onu onayladım ve o beni sararken ona yaslandım. Kolumun birini beline sararken iç çekip gözlerimi kapattım. Gerçekten şanslıydım.

***

Kaleye döndüğümüzde ışıklar açılmıştı ve Elias'la ikimiz birbirimize endişeyle baktık. Bizi yatakta bulamayıp aramaya mı başlamışlardı?

Hızlı adımlarla içeri girdik. Hizmetlilerin birçoğu kalkmış ve ayakta uykulu şekilde esniyordu.

Lolita Hala elinde bir mektupla yüzü bembeyaz kesilmiş hâlde duruyordu.

Bizim sesimizi duyanlar bizden tarafa baktılar ama kimse de bizi takan bakışlar yoktu.

İlk konuşan Elias oldu. "Hala ne oldu? İyi misin?"

Lolita Hala omuzlarına serdiği şalı daha sıkı tutarak nefes aldı. Gözleri yaşlanmış şekilde Elias'a baktı.

"Çok üzgünüm Elias. Gerçekten çok üzgünüm."

Elias kaşlarını çatarak halasına baktı. Ben de meraklanmıştım. Bizi aramıyorlar mıydı?

"Bu mektup saraydan acil geldi."

Elindeki mektubu gösterirken baştan aşağı titriyordu. Ona destek olabilmek için yanına gittim ve kolundan nazikçe tuttum. Bana gözlerinde minnettarlıkla baktı.

"Neden bu saatte acil bir mektup gelsin ki?"

Lolita Hala'nın elindeki mektuba baktım. Mektubu yavaşça okurken ben de dona kaldım.

Bu imkansızdı. Olamazdı.

Nasıl olabilirdi?

Lolita Hala hüzünle gülümsedi ve mektubu salladı.

"Bir hafta milli yas ilan edilmiş oğlum. Bütün eğlenceler iptal edilecek."

Elias endişeyle ve sorgular şekilde halasına baktı. "Birine bir şey mi olmuş? Bir felaket mi?"

Lolita Hala başını iki yana sallarken inanamıyormuş gibiydi. Ben de inanamıyordum.

Bu nasıl böyle ani olmuştu?

"Üzgünüm Elias..."

Elias çözmeye çalışır gibi etrafa baktı ama herkes onun bakışından kaçındı.

"Milli yas ilan edildi çünkü imparatoriçe ölmüş."

Ve işte yeni bir bölüm daha patlattım 🙌🙌 umarım beğenmişsinizdir, okuduğunuz için teşekkürler 🌷🌷

Teori ya da soru varsa buraya yazabilirsiniz, soruları spoi olmadığı sürece cevaplarım 💗💗

Oylamayı ve yorum yazmayı unutmayın 💞💞

Continue Reading

You'll Also Like

198K 23.6K 109
Genre- Drama Fantasy Historical Romance Slice of Life Author(s)- 静似骄阳 Associated Names- 穿书七零:我的炮灰丈夫十项全能 Eng Name- Transmigrating into a Novel: My Can...
1.9M 97.7K 38
Presenting the story of ISHIKA MEHRA Whose innocence made the king bow down to her AND ABHIRAJ SINGH RATHORE Whose presence is enough to make the per...
178K 4.2K 98
As the Maid of Evil, Y/n sacrifices her life for her twin brother. As the Mist Hashira, Y/n sacrifices her life for humanity. But not anymore will Y...
23.2K 45 11
baca ajaa, terserah. ga suka ga usah dibacaa Tapi jangan lupa vote. Boleh request mau yg gimna, komen ajaaaa Siapa tau ada yang pengin request bisa c...