BÖLÜM 35 - YAS

5.2K 593 81
                                    

Grandükalık'a geri dönüyorduk.

Milli yas ilan edildiğinden dolayı akademi kapanacaktı ve çocuklar da eve dönecekti. Onlar gitmeden önce muhtemelen ben malikâneye varacaktım.

Döndüğüm için mutsuz sayılmazdım. Yastan dolayı bütün eğlence yerleri kapanmış ve bütün dükkânlara siyah bayrak asılmıştı. Burada kalsak bile tek yapacağımız şey kalede oturmak olacaktı.

Ayrıca çocukları bu üç günlük kısa zaman diliminde özlemiştim. Onlara kavuşmayı her şeyden çok istiyordum. Bu kafa karıştırıcı ve yorucu dönemde bana iyi gelecek olanlar onlardı.

Elimle alnımı ovuşturup derin bir nefes aldım. Cidden yorucu zamanlardan geçiyordum. İmparatoriçenin ölmesi beklediğim bir şey değildi. Onun neden öldüğünü bilmediğimden yorum da yapamıyordum.

İntihar etmiş olabilirdi ama bana bunu yapacak biri gibi gelmiyordu. Onunla en son baloda konuşmuştum. Benden belgeleri istemişti ve ben ona sahtelerini hazırlamıştım ama... Ona vereceğim gece yerime Breena geçmişti ve ben de gece vakti bedene geri dönmüştüm. Eğer o gece imparatoriçe beni bulduysa onunla konuşan ben değildim... Breena'ydı.

Breena imparatoriçe ile ne konuşmuştu hatta konuş muydu bilmiyordum ve sanırım öğrenme fırsatım da elimden kaçmıştı.

Abel yanıma sokulunca ona baktım. Arabaya bindiğimizden beri heyecanla ve biraz da hüzünle dışarıyı izliyordu. Buraya gelirken arabada uyuduğu için kaçırdığı bütün yerleri görmek istiyordu ama içinde bir hüzün de vardı.

Muhtemelen Victor ile daha fazla vakit geçiremeyeceği için üzülüyordu. Kaledeyken sürekli onunla vakit geçirmişti ve erkenden ayrılmak zorunda kaldığımızdan yapmak istediklerini yapamamıştı.

Karşımda bir şey düşünür halde duran Victor'a baktım. Çenesini avucuna yaslamış camdan dışarı bakıyordu. Elias haberi öğrenir öğrenmez her şeyi hazırlamış ve bana acele bir veda edip saraya yola koyulmuştu. Victor'ın da onunla gitmek istediğini biliyordum ama Elias onu bizi malikâneye gitmemize yardım etmek ile görevlendirmişti ve ona karşı çıkamamıştı.

Araba durunca Victor bir şey demeden indi ve Abel onun indiği tarafa bakıp diğer yanıma oturdu. Ben dışarı bakmıyordum ama Abel'in parlayan gözlerine bakılırsa çember ortaya çıkmıştı.

Bir süre sonra araba sallandı ve Abel'i sıkıca belinden tuttum. Parlak, yeşil ve beyaz bir ışık etrafı sardı ve gözlerimi kapamak zorunda kaldım. Abel de kollarını yüzüne kaldırdı ve beraber sallantının geçesini bekledik.

Sonunda araba durulup ışık sönünce Victor arabaya bindi ve Abel'le ikimize gülümsedi. ''Kuzey'den çıktık artık. Malikâneye kısa bir süre kaldı.''

Onu onayladım ama Abel dudaklarını büzdü. Dikkatini çekmek için saçlarını karıştırdım ve büyük gözlerini bana çevirdi. ''Ablan ve abilerin de evde olacaklar. Üzülme ileride Victor ile daha fazla vakit geçireceğinden eminim.''

Son sözleri söylerken Victor'a göz ucuyla baktım ve başıyla onaylayıp gülümsedi. Abel biraz daha ikna olmuş şekilde gülümseyince rahat bir nefes aldım.

Artık daha tanıdık yollardan geçerken etrafa batım. Hava şimdiden daha sıcak gelmeye başlamıştı tenime. Kuzey'in havasına alışmam bir günden az zamanımı almıştı ve rahatsız olmamıştım ama şimdi bu tarafa geçince soğuk olduğunu anlayabiliyordum.

Araba çıkıntılı yollarda sallana sallana gitti. Victor malikâneye yaklaştığımızda ayağıyla ritim tutmaya başlamıştı. Elias'ı yalnız bırakmak istemiyordu ve onu anlıyordum ama neden bu kadar endişelendiğini de anlamıyordum doğrusu.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now