İki Dağ Arasında Ev (bxb)

By PipiliHatun

200K 15.4K 5.6K

Kardeş gibi büyüdüler, biri ağa oldu diğeri ona en yakın kişi. More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18 -Baver'den- (Geçmiş)
19
21
22

20

4.6K 531 219
By PipiliHatun

İyi okumalar 🖤

Altı araba köy meydanından çıkarken, köylülerin çoğu camlarını açıp gidişimizi izledi. Yıllardır sessiz olan Dağyolan kısa bir zaman önce silahların patlaması ve yanan ateşlerle gürültüye bulanmıştı. Herkes şu anki seslerin fısıltılardan ibaret olduğunu ve yakında asıl bağırışların duyulacağını biliyordu.

Şiyar'ın arkasından takip ederken yanımdaki bedene bakmamak için savaş veriyordum. Baver ve Yusuf benimle geliyordu ve ben dibimdeki Baver'den nasıl kaçacağımı bilmiyordum. Özellikle gözlerimle ona bakmamak için savaş verirken.

"Dağra abi, çatışmaya girer miyiz?"

Yusuf'un tedirgin sesi düşüncelerimden sıyrılmamı sağlarken dikiz aynasından ona baktım. Sesindeki hissiyatın aynısı yüzünden de okunuyordu. Eğer şehirde okuyor olmasa ben ve Siyar gibi bu konulara yakın olurdu. O daha çok Baver'e benziyordu; konulardan uzaktı. Elbette Baver'in aptal korkusuzluğuna sahip değildi.

"Ağayı selamlayıp sofrasına oturmaya gidiyoruz. Sorun yokmuş gibi davranacaklar, bizim gibi. Misafir baş üstündedir Yusuf, bilmez misin?"

Haranların evinde iki düşman aile olarak dostça oturacaktık. Göstermelik samimiyet kapıdan çıktığımız an bitecekti. 

"Bilirim de yaptıklarından sonra bu garip değil mi?"

"Artık 50'lerde değiliz Yusuf. İnsanlar konuşarak anlaşır, anlaşamadıkları kısımları da arkadan halleder."

Selamlamak, olayın racon kısmıydı. Görünmeyen kısımlarda onlarınki gibi yükselmek için bekleyen alevlerimiz vardı.

Hiçbir konuşmamıza katılmayan Baver'e daha fazla bakmadan duramadım. Göz ucuyla gördüğüm yüzündeki ifadesizliğin ardınan, gözlerindeki kırgın bakışları fark ediyordum. Onu bu kadar iyi tanıyor olmak lanetimdi. Canım sıkılırken, direksiyonu biraz daha sıkı kavradım. Yusuf sessizleşti, ben sessizleştim, Baver zaten sessizdi.

Arabayla yaklaşık yirmi dakika yol gittikten sonra Haranlar'ın buraya döndüğünde sahiplendikleri Uzunca köyüne girdik. Haranlar, zenginleşmelerinin ardından şehre gidip buraları terk etmişti.

Uzunca köyü, Mizan ağa beni buranın tozundan alıp paklamıştı. Burda doğmuş, acılarımı burda gömmüştüm. Uzunca babamın köyü olsa da benim yerim yurdum değildi. Dağyolan, orayı yerim benimsemiştim. 

Bizim köy gibi buradaki insanlarda pencerelerin arkasından perdeleri aralayıp gelişimizi izledi. İki aşiretin arasındaki husumeti herkes bilirdi. Köy halkı, en az bizim kadar huzursuz olmalıydı. Haranlar dönmeden önce Mizan ağa bu köyün ihtiyaçlarıyla, toprağıyla ilgilenirdi ama şimdi elini kolunu çekmişti. Yani köyün yabancısı değildik, en tanıdık olan da bendim.

Haranların gösterişli konağının önüne arabaları park ederken, evin önündeki silahlı adamları süzdüm. Bizde avluda, dışarda çocuklar gezerdi. Bundan dolayı adamlar silahları elinde tutarak beklemezdi.

Yusuf arabayı durdurduğum an inerken, Baver arabayı park edene kadar beni bekledi. Onun varlığının farkında değilmiş gibi yaptım. Her ne kadar beklese de o da benim varlığımdan uzak gibi duruyordu. Arabadan ondan önce inip Şiyar'ın yanına yürüdüm. 

Kalabalık olsak da açılan kapının ardından gördüğümüz adamlara kıyasla sayımız azdı. Silahlarımız belimizdeyken en önden Şiyar'la birlikte ilerlerdik.

"Gösteriş yapıyorlar."

"Güçlü bir aşiret olduklarını gösteriyorlar."

Arkamızdan diğerleri de gelirken, gözlerimi etrafta gezdirdim. Etrafta ne kadın ne de çocuk vardı. Sadece silahlı adamlar ve köyün gençlerinden birkaç kişiyi gördüm. Çocuk cıvıltısı olmayınca hava aydınlık olsa bile karanlığın içindeymiş gibi hissediyordunuz.

Önde Haranların adamlarından biri bizi karşıladı. Kalıbı bana yakın olan adam bizi konağın içine alıp yönlendirirken o karanlığa adım adım girdik.

Salona geldiğimizde divanda, kurulu sofranın yanında oturmuş ağayı gördüm. Tanıdık simasıyla çatışmada vurduğumuz adamın o olduğundan emin oldum.

Buranın insanıydı, esmer kara kaşlı kara gözlüydü. Uzun boyu, geniş bedeniyle heybetli gözüküyordu ama bu görünüşün altında sargılı bedeniyle iyi durumda olmadığını seziyordum. Ne kadar dik durursa dursun, bedenini çökertecek şekilde onu vurmuştuk.

Bizi görünce koyu gözleri daha da karardı. 

kara gözlerine baktığımda ağanın neden kanı kaynıyor dediğini anlamıştım. Buraların insanı düz olur, içi nasıl olursa dışı bunu yansıtırdı. Karşımızdaki ağa da her ne kadar konum olarak yukarda olsa da bizim gençlerimiz gibiydi. Bize bakarken kinle yanan gözlerini, tiksintiyle kastığı çenesini saklayamıyordu. 

"Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk Maraz ağa."

Divana geçerken herkesin adımları gergindi. Maraz ağanın karşısına oturdum, Baver'de yanımda yerini aldı.

Dibimde olması, burnuma gelen kokusuyla dişlerimi birbirine bastırdım. Arabada da yan yanaydık ama şu anki gibi varlığını burnumun ucunda hissetmemiştim.

Kaçacaktım, kararım buydu ama nereye gidersem gideyim bu şekilde gelecekse kaçtığım yol bile ona çıkardı.

Şu an bu ortamda bile onu düşünüyor olmak can sıkıcıydı. Varlığı ne zaman tüm düşüncelerimi ele geçirdi bilmiyordum.

Onu içimde bile görmezden gelemezken dışardan nasıl gelecektim?

"Toplantıya katılmadınız, sizi anca selamlayabildik."

Şiyar, gelecekte ağa olacaktı ama şu an karşımızdaki adamdan daha düşük konumdaydı.

Mazar Haran, yirmi altı yaşında benden birkaç yaş büyüktü. Omzundaki sorumlulukları sadece tahmin edebilirdim. Eğer husumetimiz olmasa bu adama şu an tüm Haran aşiretini sırtladığı için saygı duyardım.

Gözleri Şiyar'ın üzerindeyken samimiyetsiz tonda karşılık verdi.

"Geç kalmış sayılmazsınız. Mizan ağa nasıl?"

"Ağanın sağlığı yerinde çok şükür."

Baver bana doğru eğildiğinde dinlediğim konuşmada olan kulağım tüm bedenim gibi ona odaklandı.

"Bakışlarını yumuşat."

Kaşlarımı çattığımı fark edince, ifadem düzeldi. Mazar ağa, Mizan ağayı sorduğu an gerilmiştim.

Geri çekilirken, Baver bana kısa bir bakış atıp alt dudağını dişledi.

Hareketlerini takip etmek istemeyerek Mazan ağaya odaklandım. Şiyar'la buraya dönmesiyle ilgili konuşuyorlardı.

"Mizan ağa, siz burda değilken köyün tüm işleriyle ilgilendi. Geldiğinize göre artık tarları da ambarları da kontrol edersiniz."

"Yokluğumuzda yerimizi doldurmaya çalışmışsınız ama geldiğimde buraları pek iyi bulmadım. Mizan ağa yaşlandı, her şeyle ilgilenememiş."

İfadem tekrar sertleşirken, konuşmaya katılma ihtiyacı hissettim.

"Köylüye sormamız lazım geçmişte nasıl olduklarını."

Baver'in bacağıma bacağıyla vurmasını umursamadım. Mazan ağanın gözleri, gözlerimle buluştu. Sertleşen bakışlarına uyumlu bir tonda sordu.

"Mizan ağanın oğullarından mısın?"

Şiyar benim yerime yanıtlayarak "Kardeşimden farksızdır." dedi.

Söze birden girmem sorun olmasın diye bunu dediğini biliyordum. Beni kardeşinden farksız görmediği de doğruydu.

Bazılarının aksine.

Bana bakan Mazan ağanın kaşları git gide çatıldı.

"Dağyolandan mısın?"

"Ordanım ama burda büyüdüm."

Kafasını ağır ağır sallayan Mazar ağa "Dağyolan'ın mekanı güzel çayır çimen ama it kaynıyor değil mi?" dediğinde imasını herkes anladı.

Zaten gergin olan bedenim biraz daha gerilirken bakışlarımın sertleşmesini engelleyemedim.

Sahte samimiyetiyle konuşan ağa Şiyar'a döndü.

"Burdaki itlerden gelir gelmez kurtuldum. Elim uzansın, size de yardım ederim."

Sinirle dudaklarımı araladığım an bacağımı kavrayan elle duraksadım. Baver'in ince parmakları gerginlikle kasılan bacağımı okşarken ifadesiz gözleri karşıdaki adamdaydı.

"Dilini tut."

Fısıltısını sadece ben duydum. Gerginliğimin temasıyla dağılmasına izin verirken gözlerimi kapatıp açtım.

Elini itmek istesem bile vücudumun rahatlamasına ihtiyacım olduğundan kendimi tuttum.

Baver buraya gelirken söylediklerinde haklıydı. Sinirli olduğum için düzgün düşünemiyordum. Onunla tartışmaktan harlanan öfkemle kalkıp buraya gelmiştim. Şimdi de patlamaya yer arıyordum.

Eğer kendimi tutamazsam, ağaya yaptığım saygısızlıktan dolayı beni Mizan ağa bile kurtaramazdı.

"Tamam, sakinim."

Baver bacağıma hafifçe vurduktan sonra elini çekti.

"Köyün ite de ihtiyacı var. Onlar olmasa başka köylerdeki itleri kim kovalayacak?"

"Diğer köylerdeki itlerle başınız fazlasıyla derde girmiş olmalı."

"Halledilmeyecek dert değildi, çok şükür."

Iki aşiretin birbirinden it olarak söz ettiğini diğer aşiretler duysa, ne Haranların ne de Daşuraların itibarı kalırdı.

Herkesin önüne çaylar servis edilirken, gözlerim içeri giren kıza takıldı. Eve girdiğimizden beri sadece silahlı adamları görmüştüm. Anlaşılan kadınları mutfakta tutuyorlardı.

"Ambarlarda sorun çıktığını duydum. Zarar büyük mü?"

"Cana zarar gelseydi büyük olurdu. Neyse ki köylünün durumu iyi, malın da ziyanı olur."

Önüme koyan bardağa rağmen bakışlarımı kızdan çekemedim.

Kahve saçları omuzlarının iki yanında örgü yapan kız yazmasını yarım sağlamıştı. Siyah gözleri inci gibi parlıyordu. Çenesindeki küçük bene kayan gözlerim bir süre de orda oyalandı.

"Afiyet olsun."

Ona dikkatle baktığımı fark eden kız utangaç tonda konuştuğunda irkilip "Sağ ol." dedim.

Arkasına dönüp hızla adımlarla salondan çıkan kızdan sonra boşlukta takılı kaldı gözlerim.

O andan sonra konuşulanlara pek odaklanamadım. Önüme koyan çaya da dokunmadım.

Neredeyse unuttuğum annemin yüzü, gözlerimin önünde canlanmıştı.

Aynı kız ikinci kez çay bardaklarını almak için geldiğinde de gözlerimi üzerinden çekemedim.

Annemin yirmi bir yaşında hatırladığım görüntüsü önümdeydi.

Continue Reading

You'll Also Like

74.7K 1.7K 35
bir gün ansızın babam yanında onlarca siyah takım elbiseli adamlarla gelmişti ben okulu bitirmeyi planlarken o benimle evlilik planları kuruyordu ond...
428K 3.6K 24
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
185K 8.5K 47
↝TAMAMLANDI 0540****: Cenk silahları aldın mi . 0540****: Cevap ver bana. Gece: Galiba yanlış numaraya mesaj yazdınız . Gece: Ne silahı ya . 0540****...
750K 19.2K 81
Herkesin korkulu rüyası olan Yer altının en büyük mafyası yer yüzünün hakimi sadist sinir hastası piskopat bir adamın bir kıza aşık olması Ve haya...