13

8K 645 108
                                    

*İyi okumalar 🖤

Yine kafamı akşama kadar işle dağıtmıştım. Akşama doğru Şiyar yanıma uğrayıp sayımlara bakmaya başlamıştı.

Ambarda toplanan ürünlerin bazıları muhafaza edilir, bazıları satış için hazırlanırdı. Şiyar geldiğinde ağayla konuşmamız aklıma geldi.

"Sabah ağa tapuları geri alın dedi."

Şiyar açtığım konuyla kaşlarını kaldırıp hoşnutsuzca tuttuğu kağıtları sıktı. Elindeki kağıttaki sayıları kontrol etmeye devam ederken "Kolaymış gibi öylece söyleyiverdi değil mi?" deyip diliyle 'cık' diye ses çıkardı.

Şiyar, ağanın sözünün üstüne söz söylemezdi ama hoşnutsuzluğunu dile getirdiği olurdu. Bir karısına, bir bana hayıflandığını duymuştum.

Hafifçe gülüp "Ağa sana güveniyor." dedim.

"Adam gibi vermezler."

"Bana da öyle geliyor."

Normalde aşiretlerin konumlandığı topraklar tapu olmasa da onlara ait sayılırdı. Birbirimizin bölgesine girmezdik. Haranlar burayı da kendi bölgelerinden sayıyordu. Hak iddia etsek, geçmişin tatsızlığı açılır mevzu uzardı.

Şiyar çenesini sıvazlayıp "Takasa girmemiz gerekecek." dedi.

Aklına bir plan geldiğini anladım. Gizli gizli bizimkilerin de onların taraftan kopardığı topraklar vardı. Herkes herkesin yerine göz dikiyordu. Bu bizden önce de böyleydi, bizden sonra da böyle devam ederdi.

Şiyar "Emre bak hele buraya!" dediğinde genç bir çocuk içeri koştu.

Şiyar kağıdı ona uzatıp "Burada yazan sayıları önceki hasılatla karşılaştır, zarar yüzdesini yaz. Yapabilir misin aslanım?" dediğinde, çocuk kafasını salladı.

Genç yaşına bakarsam daha ortaokul son ya da liseye yeni geçmiş duruyordu. Hevesli hevesli kendine verilen işi kabul etti. Şiyar'ın uzattığı parayı da hızla alıp cebine soktu.

Ambardaki işimizi bitirip dışarı çıkarken "Kimin oğlu?" diye sordum.

"Sen tanımazsın, köye üç sene önce annesiyle yerleştiler. Civar köyden atılmışlar buraya sığındılar."

Üniversiteye gittikten sonra köy halkında değişen yüzlere dikkat etmemiştim.

Bir kadının köyden atılması genelde namus meselesi olurdu. Bu yüzden "Her zamanki mevzular mı?" diye sordum.

Şiyar kafasını onaylar gibi salladığında hafifçe güldüm. Namus denilen kavram kimseye yer vermezdi ama yerinden yurdundan ederdi. Köylerde kocası vefat eden kadınların 'duldur ihtiyacı vardır.' diye dadananı çok olurdu. Ahlaksızların önüne geçmektense, savunmasız olanı uzaklaştırmak insanların kolayına geliyordu.

Kadınlar fıtrat olarak daha güçsüzdü. Bunu Baver'e söylesem bana fevizm denilen masalı okurdu. Masalın adından bile emin değildim.

Aklıma yine düşen herifle yüzüm asılırken, Şiyar "Hayırdır, mevzuya mı içerledin?" dedi.

Namus konuları açıldığında suratımın asıldığını beni tanıyan herkes bilirdi. Çünkü beni tanıyanlar namus cinayetine kurban giden annemi de tanırdı. Benim kendime sakladığım detayları değil köyde dönen dedikoduları bilirlerdi. Bir tek Baver'e gerçekleri çıtlatmıştım. Ona bile kendime tam açamamıştım.

"Yok, sabah kargalar bokunu yerken Baver'le gerginleştik. Aklıma o mesele geldi."

Şiyar'a yalan söylemek istemedim. Konağa gittiğimizde aramızdaki enerjiden bokluk olduğunu sezer, niye söylemedin diye mevzuyu eşelerdi.

İki Dağ Arasında Ev (bxb)Where stories live. Discover now