Hayalet kız, cep problem ve v...

By sayonararara

63.6K 8.7K 7.6K

Öldüm. Ve gözlerimi açtığımda bir çocuk taciriydim. "E ebesinin a-" ~ Daha önce hiç öldükten sonra yeni bir h... More

1》Hayalet kız olmanın getirileri
C sınıfı kötü adamların öğretileri
Azılı seri katil farelerin katilleri
Kalpten daha önemli şeylerin hırsızlığı
Çaldığım çocukların dosyaları
Müge Anlı çağırma çemberleri
Tatlı küçük turtalı Josef'in hediyeleri
Babamın pasta yapamamasının tüm sonuçları
Antik mısırdaki satanist atalarımın laneti
Murphy'nin Kiti olmama izin vermediği bir dünya
Tarihteki en berbat şovun patlayan yıldızı ve büyülü patatesler
Level 40 haydut vs level 1 profesyonel yalancı
Çalınan malın geri alınamadığı sözleşmelerin ihlali
Bir zamanlar fakir ama gurursuz bir genç vardı
Şeytanın ayağından pabucunu çalanlar
Az gidince uz gidilemeyen bir yolculuk
Linda Hanım'ın geçmişinden kareler
Bela geliyorum diyebilir ama saatini söylemez
Aç kurtlar sofrasına bırakılan kuzu şiş
Beyaz atlı prenslerin sahneye girişi
Her elanın bir bela olduğu teorisi
Binbir gibi hissettiren bir gecenin sabahı
Pek de açık olmayan bir artırma
Mal bulanındır diyenlerin hesaba katmadığı her şey
Niyetlerin amellere göre olmadığı istisnalar
Sözün bittiği kavşaktan 3. çıkış
Uzun ince yolun sonundaki uçurum
Sahipsiz evlerdeki davetsiz misafirler
Her masaldaki lanetli ormanın açık adresi
Uyananlar ve yananlar
Bahtsızlar ve tahtsızlar
⋘ 1. partın sonu ⋙
Röportaj
2》Unutulunca geçenler hatırlanınca geçirirler
Evdeki bulgurun bağlı olduğu kritik kararlar
Sadece hikâyemi biliyorsun adımı değil
Doğru söyleyenin onuncu köyde başlattığı isyan
Misafir ruhlar ve kiracı bedenler
Tarihin ilk nihilist feministi ve düzenin fedaileri
Krallar, kurallar ve kumrallar
Tesadüfler tecessüsleri doğurur
Bazı haklar helal edilmez
Bazı yüzleşmeler yüzsüz gerçekleşirler
Bütün iyi insanlar delidir
Ser verip sırrı peşin yollayanların yolu
Peşin verilen sırların gizli ödenen taksitleri
Kraliçeler ile tanışmanın en sıcak noktası
Okeye dördüncülerin ve nikâha beşincilerin masası
Zuhur eden zehirler ve zamazingolar
Melekler, şeytanlar ve boş gelip boş gidenler
Ay ışığının sefası mı yoksa cefası mı?
Oysa herkes dolandırır sevdiğini
Bazı kabuslar uyandığınızda başlar
Eyşan'lar ölmez şekil değiştirir
İçeride yatanlar ve ayakta uyuyanlar
Lara'nın günahkar vedası
Atla aşağı Rapunzel, takla da at
Sahtelerin ardındaki gerçekler
Altın kafesteki materyalist bülbül
Salata, Brütüs ve meyve bıçağı
Ölümcül oyunlar ve ölümlü oyuncaklar
Solucan sarrafı Berkecan'ların deforme soyu
Dost bildiğin tostlar bol kaşarlı çıkarlar
3》Tanrının evine bekçidir dolandırıcılar
Küçük insanlar ve büyük aksaklıklar
Vadeli sırların son taksitleri
Tehlike göbek adımız değil alın yazımızdı
İntikam müessesenin ikramıdır
Sır perdesi belki de betona bakan camdadır

Bayan Mokoko ve şeytani ikizi

536 97 196
By sayonararara

Uzun bir süre gelmeyecektim ama geldim. Şimdi ben buraya neden çıktım? Niçin çıktım? Nasıl çıktım? Bunu izaha gerek yok. Gördünüz, yürüdüm çıktım! Ama, çıkmamış da olabilirim. Çıkmışsam çıkmışımdır, çıkmamışsam çıkmamışımdır. görünen köy... uzakta değildir. buraya çıktık da sonradan çıkmadık mı dedik? bunlar bi takım uydurma laflardır... sahi ya ben buraya neden çıktım? Kim çıkardı lan beni buraya?!

●●●●■●●●●■●●●●

Vini ile beraber 6 çocuk vardı. İkisi kız üçü erkekti. Kıyafetlerinden soylu çocukları oldukları belliydi ya da hepsi bayramlıklarını giyip gelmişti. Ortalarına aldıkları Vini ile kısa bir an masumca oyun oynadıklarını düşündüm. Aç kapıyı bezirganbaşı falan oynuyorlardır belki.

"Geri gelmemeliydin." Hayır hiç de masumca değildi.

Duyduklarımla anında kaşlarım çatıldı.

Bunu diyen kıvırcık sarı saçları olan ve Vini'den çok az daha büyük olan bir çocuk Vini'yi omuzlarından ittirdi. Diğer çocuklar da alayla güldü. Ne oluyor lan burada?

"Hepimiz kaybolduğunda öleceğini umuyorduk." Duyduğum şeyle gözlerim şaşkınlıkla irileştiğinde artık düşünmeden harekete geçmiştim.

Vini'ye zorbalık yapıyorlar! Üstelik bu kadar korkunç bir şekilde!

"Annen gibi ölmeliydin." Aralarındaki kızlardan da biri konuştuğunda ben çoktan onların arasına girmiştim. Vini'yi arkama alarak karşılarına dikildim. Bir yetişkin olarak olaya el atmam gerekiyordu. Hepsi de benim yarım kadar olduğu için oldukça etkili bir duvardım. Bana bakmak için kafalarını sonuna kadar kaldırmaları gerekiyordu. Hah! Bir de benim yüzüme söyleyin bakalım!

"Ne oluyor burada?" Sinirle gözlerimi küçük sürüngenlerde gezdirdim. Hepsi de aynı fabrikadan çıkmış ürünler gibi sarışındı. Vini'nin sarısı daha güzel bir kere!

Önce korkuyla birkaç adım geri de atsalar aralarındaki kıvırcık sarı saçlı olan meydan okurcasına kafasını dikti. Hayırdır koçum sen kime dikleniyorsun? Ben karşısında çocuk var diye sesini yumuşatan kişilere benzemem!

"Sen de kimsin?" Şu an kim olmamın ne önemi vardı? Bunlar kendini ne sanıyordu? Vini'yle nasıl böyle konuşabilirlerdi? Ve Vini neden sessiz kalmıştı? İstese büyüyle hepsini dövmez miydi? Belki de gerçekten sözleri kötü hissettirdi. Ah çıldıracağım! Düşündükçe bu sürüngen yavrularına kinleniyorum! Eğitimsiz köpekler! Kendilerini ne sanıyorlar! Aileleri ile beraber hepsini dövmek istiyorum.

"Seni hiç alakadar etmez!" Dedim alaylı gözlerimi o en şımarık olanın yüzünde gezdirirken. Hayatımda bir kez olsun böyle racon kesmek istiyordum. 'Çarpım tablosunu bile bilmeyen veletlere racon kesiyorsun' dedi içimdeki ses. Sorun değil, ben de hâlâ çarpım tablosunu bilmiyorum. En büyük korkularımdan biri sokak röportajlarında aniden birinin bana bir mikrofon tutup 'yedi çarpı sekiz kaç eder?'diye soru sorması. Daha sonra youtube ve instagramda 'aptal kadın' ya da 'klasik women haha' olarak ünlü olacağım ve yorumlarda herkes bana küfredecek ve 'benim oyumla bunun oyu bir mi şimdi?' diye alay edecek. Yani en azından ölene kadar böyle bir korkum vardı da bu dünyada youtube olduğunu sanmıyorum.

Tepkimle sinirden yüzü kızaran bücür saldırgan bir tavra büründü. Benim geldiğim yerde buna 'kudur' diyoruz.

"Sen, sen kendini ne sanıyorsun? Benim kim olduğumu biliyor musun!" Güldüm. Kralı gelse yıkamaz diyecektim ama şimdi tutup kralı getirme ihtimalleri olduğundan dilimi tuttum.

"Önemi yok. Özür dile! Onunla böyle konuşamazsın!" Arkama dönüp Vini'ye baktım. Eteğimin ucundan tutmuş önümdeki çocukları izliyordu. Onu görünce üzerine su dökülmüş kızgın yağ gibi kalbimden çıkan 'cosss' sesiyle sakinleştim. En azından fiziksel bir zorbalık görmemiş gibi görünüyordu ama bu duyduğu tüm sözler için bu veletlerden öç almayacağım anlamına gelmiyor. Hepsine dersini vereceğim. Bir kere daha Vini'nin karşısına çıkamayacaklar. Çok sinirliyim çok! Bunlar kendini ne sanıyor? Hadsizler!

"Konuşurum o bir zavallı!" Pardon? Bu velet ne diyor?

"Sensin zavallı!" Sürekli altındaki ateşi harladığım bir soba gibi daha da kızardı.

"Hayır sensin!" Bu sefer siniri tamamen bana döndüğünde sırıttım. Buna iyi bir ders vereceğim. Ağlayarak buradan dönecek. Şımarık çocuklara hak ettiğini vermek en sevdiğim spor.

Diğer arkadaşları da sessizce atışmamızı izliyordu. Sıra size de gelecek!

"Hayır sensin nokta kilit!" Daha da sinirlenen çocuk öfkeyle öne atıldı ve beni ittirdi. Bu bende hiçbir etki yaratmazken ben de aynı sinirle onu ittirdim ama hesaba katmadığım güç farkı yüzünden amele sümüğü gibi yere yapıştı. Aa?

Yerde birkaç saniye gözlerini kırpıştırarak olayı kavramaya çalıştıktan sonra açtı ağzını yumdu gözünü allahın belası.

"Ağağağağağa annneeeğğğ!" Canı çıkarcasına ağlarken yüzümü buruşturdum. Diğer arkadaşları da panikle yere eğilip onu kaldırmaya çalıştı ve öfkeyle bana baktı. Hiç de üzülmedim oh oldu ona! Böyle çirkin laflar etmeyi bilen bir çocuğun yaptığı yanına kalmaz. Ayrıca sadece düştü, kolu kopmuş gibi ortalığı velveleye veriyor tam bir 'drama queen'

"Ne yaptın sen?" Bilendiğim kız konuştuğunda ona korkutucu bir şekilde baktım. Bu Vini'ye annesi gibi ölmesi gerektiğini söyleyen kızdı. Bir çocuk nasıl bu kadar acımasız olabilirdi? Daha da sinirlendiğimi hissettim.

"Kes sesini bücür. Bir kere daha Vini'ye bulaşırsanız hepinizi döverim." Bu tehdit etkili olmuş olacak ki bücürler korkuyla pıstı ama benim içim soğumadı. Ne demek annen gibi ölmelisin ya? Ne demek! "Ayrıca elbisen de bok gibi olmuş. Keza saçın da öyle. Hiç yakışmamış." Küçük bir çocuğa kaba davrandığım için zerre utanmazken Ebu Cehilin öz torununa benzeyen kız gözleri dolarak bana baktı. Ohh iyi oldu. Çok da iyi oldu. Ağlasın. Ohh!

"Se-seni anneme söyleyeceğim." Küçük velet burnunu çekerek bana baktığında omuz silktim.

"Selamımı da söyle." Korkuları sinirlerinden baskın gelmiş olacak ki yerde ağlayan sümük arkadaşlarını da alıp uzaklaştılar.

Evet, Vini dışındaki tüm çocuklardan nefret ediyorum gerçekten de. Bunu şu an bir kere daha anladım. Hepsi salak ve sinir bozucu. Hiçbiri haddini bilmiyor.

Arkama dönüp Vini'ye baktığımda şaşkınlıkla bana bakarken yakaladım.

"Vini neden sessiz kalıyorsun? Onlara karşılığını vermen gerekiyor." Hiçbir şey demeden yüzüme baktı. Sanki bir şey demek istiyormuş da söyleyemiyormuş gibiydi. Elimi yavaşça kafasına götürdüm ve saçlarını karıştırdım.

"Bir daha seninle uğraşırlarsa bana söyle hepsini döveceğim." Gözlerini kırpıştırdı.

"Cidden mi? Çocuk mu döveceksin? Hani karınca bile incitmiyordun?" Bunu ne zaman demiştim be? Ne kadar yanlış bir itham böyle? Üstüme iyilik sağlık!

"Sana bulaştıkları sürece herkesi döverim merak etme." Kafasını kaldırıp bana baktı. Baktı, baktı ve... güldü.

Kocaman güldü üstelik.

Parlayan gözleri ve kulağına kadar varan ağzıyla ilk defa bu kadar içten güldü.

Hatta yetmedi bir de kıkırdadı.

"Tamam öyleyse." Dedi kafasını sallayarak. Ben hâlâ şaşkınlıkla yüzündeki çocuksu gülümsemede takılı kalmıştım. Arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Gülümsüyordu. Gülümsüyordu!

Ben de peşine takıldım.

"Dersin yok mu?" Bu saatte neden dışarıdaydı ki?

"Öğle yemeği yemeye gidiyorum."

"Aa gel beraber gidelim öyleyse."

~

Bu sefer kütüphane görevlisini göremedim ancak bu kütüphaneye girmeme engel değildi. Adımlarım beni hızlıca hedefime götürdü ve küçük bir deja vu hissi ile sarsıldım.

"Ahh!" Yine! Yanılmadım ama bunun için sevinmem gerekiyor mu emin değilim? Şaşırmadım ama hayal kırıklığına uğradım, yeniden!

Bu kütüphaneye tek uğrayan kişi de cima eylemeye giriyor ulan!

Ancak bu sefer önceden idmanlı olduğumdan gayet rahat ve profesyonel bir tavırla krizi yöneteceğim.

"Ulan sizin eviniz yok mu?" Bu sefer masayı değil de ayakta olmayı tercih eden, öncekinden farklı olan kadın ve Conall onları rahatsız etmemle bana döndü. İlgilerin üzerime toplanmasıyla şirince sırıttım ve sağ omzumu kitaplığa yasladım.

"Ne bakıyorsunuz? Ayrılsanıza." Conall iç çekerek kadından ayrıldı ve mahremiyet açısından gözlerimi tavana çevirdiğim süre boyunca ikisi de üstünü düzeltti. Biliyor musunuz? Hoşuma gitmediğini söyleyemeyeceğim. Ne derler bilirsiniz 'Yine bizim dışımızda herkes sevişiyor.' Ben canım burnumda her gün ayrı kaosla uğraşırken millet burada güzelce sevişiyor. Seviştirmem! Başkalarının zevkleri bana acı veriyor! Mutlu olmaları batıyor! Oldurmam!

Kadın hızlıca yanımdan geçip gittiğinde üstündeki hizmetçi kıyafetini fark etmem ile kaşlarım havaya kalktı. Ulan adamın sarayda elinden geçirmediği kadın kalmadı be! Asiller, hizmetçiler... Hi! Bak aklıma ne geldi şimdi? Bu adam kralın karılarından biriyle de işi pişirmiş olmasın? Kitaplarda hep öyle olmaz mı? Kralın en yakınındaki adam onun eşi ile yatar falan... Yuh! Sanırım büyük oyunu gördüm arkadaşlar! Ki kralın 4 tane karısı olduğunu hesaba katarsak Conall'ın içlerinden en az birini yatağa atmasının ihtimali oldukça fazla. Hatta şansı 4'e katlanıyor bile diyebilirim. Kralın kendisinin 4 eşi olmasına karşın eşlerinin başka bir adamla ilişkisinin olduğunu öğrenmesi pek de hoşuna gitmez zannımca-

"Bilerek mi yapıyorsun?" Düşünce alemimden Conall'ın bitkin sesi ile çıktım. Kafamı iki yana sallayıp temiz olmasını umduğum masaya oturdum. Son seferin üstünden burayı tekrar kullanmadıklarını umuyorum.

"Burası kütüphane, otel odan değil." Yakalandığı halde hâlâ kütüphanede işi pişirirken bu pişkinliğin hesabını kime verecekti acaba? Bana olmadığı kesin.

Bana yorgun bir bakış atıp karşımdaki sandalyeye oturdu.

"Neden araya girdin? Yoksa eş değişimi mi istiyorsun?" Çapkınca sırıttı. "Başından beri amacın buysa daha önce söyleyebilirdin. Tek demen gereken kollarımdaki kadının yerini alma-"

"Masaya kusmamı istemiyorsan kes şunu. Bu masa yeterince zulme maruz kaldı. Daha fazla vücut salgısına ihtiyacı yok. Konuya dönecek olursak seni tüm sarayda aradım ama içimden bir ses nedense burada olacağını söyledi. Bunu da boş ver asıl konuya gelirsek bana yapacağın iyilik için buradayım." Tek kaşını kaldırdı.

"İyilik?" Ben de ona karşılık olarak tek kaşımı kaldırdım.

"Şantaj?" Birkaç saniye bakıştık. Elbette kozları olan bendim bu yüzden bu savaşı kimin kaybettiği ortada.

"Ne istiyorsun?" Pes ederek bana baktığında sırıtıp öne eğildim.

"Sadece merak ettiğim bir şey var. Şu izleme gözü mü ne haltsa onlar ne oluyor?" Buraya ilk geldiğimde Veronica askerlere odadaki zımbırtıların kapatılmasını söylemişti. Ses ya da görüntü, bu bir şeyleri kaydettikleri anlamına gelmez mi? Kaydediliyorsa da aynı şekilde bunlara bir yerden ulaşmak mümkün olmalı.

"Ah, büyülü kayıtlardan bahsediyorsun. Sadece sarayda olan bir buluş. Büyü ile her şeyi görüntülü olarak kaydetme ve sonradan izleme imkanı sunuyor. Tam olarak nasıl dersen-"

"Tamam anladım." Aceleyle sözünü kestim. Aptal anlatır gibi bana kameraları ve videoları anlatmasına gerek yoktu. Ben ona bir izafiyet teorisini anlatırdım da neye uğradığına şaşırırdı asıl.

"Anladın mı?" Şaşırarak bana baktı. Muhtemelen sıradan halktan biri anlayamazdı ama önceki dünyam sayesinde bu zımbırtıların güvenlik kameralarının büyülü hali olduğu ortadaydı.

"O şeylerden her yerde var mı?" Sorusunu es geçip direkt beni ilgilendiren kısma girdim.

"Burada yok." O zaten belliydi. Burada film çekecek halleri yoktu ya! Film sektörü bu kadar gelişmiş olamazdı. En azından yetişkin kategorisinde... neyse.

"Bahçede ya da yemek salonunda var mı?"

"Saray içinde çoğu yerde ve bahçede var." İstediğim cevabı aldığımda gözlerim parladı.

"Bu görüntülere nereden ulaşabilirim?" Çok az kaldı, hissediyorum. Başarmama çok az kaldı!

"Ulaşamazsın." Kaşlarımı çattım. Bu da ne demek oluyor?

Bir açıklama beklediğimi görünce sözlerine devam etti."Ben ulaşabiliyorum ama-"

"Tamam yani öyleyse ben de ulaşabiliyorum?" Neden bununla zaman kaybediyoruz ki? O görüntülere ulaşıp işime yarayan bir şey var mı kontrol etmem lazım.

"Hayır Revianca." Kafamdan geçen şeyi anlamış gibi kesin bir şekilde beni reddetti.

"Evet." Gülümsedim. Kafasını daha da büyük bir güçle iki yana salladı.

"Hayııır!" Ah, şimdi oturup ağlayacak galiba. Eğlenen bir tavırla kelimeyi uzatarak onayladım.

"Eveeeet. Konu tartışmaya kapalı. Acelem var bu yüzden beni oraya götür. Ya da cebinde falan da varsa gösterirsin işler nasıl yürüyor bilmiyorum." Conall 'Hadi kalbini çıkarıp ellerime ver.' demişim gibi bana baktı. Bir anda tüm dünyayı sırtında taşıyan Atlantis gibi görünmeye başlamıştı. Hatta konuşma başladıktan sonra 10 yıl yaşlanmış gibi.

Peki bu durum benim geri çekilmemi sağlayacak mı? Asla!

"Bunu yapamam. Yakalanırsak biterim." Ne kadar ciddi olduğumu görmüş gibi korkarak konuşuyordu. Omuz silktim. Bu benim suçum mu yani? Aniden mazlumu oynamaya başladı.

"Yakalanmamaya çalış öyleyse. Ben mi dedim sana kütüphanede seviş diye?"

"Yakalanırsam başım kütüphanede sevişmekten daha fazla derde girer." Neredeyse ağlayacak gibi görünmeye başladı işte. Uhh, bu kadar korkak olması sinir bozucu. Sanki canını istedim? Ne var kabul etse?

"Korkaklık yapma. Yakalanmazsan hiç zararın olmayacak ama baştan pes edersen başka bir seçeneğin olmadan kütüphanedeki olay ifşa edilecek." Aptallık etme Conall! Sadece sözümü dinle ve ikimiz de mutlu ayrılalım şu masadan.

"Neden senin elinde değilmiş de üçüncü bir kişi yüzünden olacakmış gibi konuşuyorsun ki? Beni ifşa edecek olan sensin. Sen, beni şu an tehdit ediyorsun." Buradaki kötü adam benmişim gibi gariban rolü mü kesecek yani? Pekala.

Omuz silktim.

"Sen bilirsin. Karar sana kalmış." Allahım ne olur kabul etsin diye içimden yalvarırken yüzümdeki öz güvenli bakışı korudum. Hadi ama kabul et! Kabul et, kabul et, kabul et...

"Olmaz. İtibarım biraz zedelenecek ama bu riske girmekten iyidir." Ah, demek korkak olmayı seçiyorsun Conall. Demek en başından kaybedenlere katılıyorsun ha?

Düşün Rev, düşün! Elinde başka koz var mı? Hayır! Blöflerim dışında hiçbir şey yok!

Belki de risk almalıyım? Evet, mantıklı. Birilerinin aksine ben tüm hayatımı risk alarak yaşıyorum. Risk üzerine inşa ediyorum ve risk ile kat çıkıyorum. Temelinden çatısına her şeyi riskten oluşturuyorum. Göbek adımız tehlike be bizim! Zaten blöfüm yakalansa ne değişir ki? Sadece kabul etmesi için her şeyi deniyor gibi görünürüm. Yalan söylediğimi görür ama fazlası yok. Rezil olurum en fazla ve sonraki blöflerimde daha az inandırıcı olurum. Kaybedecek bir şeyim yok. Harika!

"Bak seni kibarca uyarıyorum. Gerçekten işlerin çirkinleşmesini istemiyorum. Seni bir arkadaşım olarak görüyordum. Beni buna mecbur bırakmak istemezsin." Kötü bir kadınmışım gibi moda girdiğimde Conall hafiften tırsmaya başlamıştı. Yalnız birazdan boşa salladığım ortaya çıkarsa fena rezil olacağım! Neyse! Ne yaparsam yapayım bu zamparadan daha rezil birisi olamam.

"Ne?" Kötücül bir şekilde dudağımı kıvırdım. Benim gerçekten oscar almam gerek. Vini'den kapmışım galiba bir şeyler.

"Madem öyle, tüm kartlarımı açık oynayacağım Conall. Ancak bu sana pahalıya patlayacak haberin olsun." Kendime güvenen profili bozmazken kumarda herkesin donuna kadar alan bir mafya babası edası ile masadaki zavallı rakibime baktım. Ben iyice moda girdim yalnız. Teşekkürler Polat Alemdar ve bu zamana kadar okuduğum tüm Villain*ler! Beni bu günlere siz getirdiniz!

"N-ne?" Conall bu sefer saf bir endişeyle bana baktığında içimden 'Ne olur zort olmayayım.' duaları eşliğinde bombayı bıraktım.

"Kraliçeyle olanları bilmediğimi mi sanıyorsun? Sence başın daha az mı belaya girecek?" Durdu, durdu, durdu... Ben içimden 'ne olur yemi yutsun attığım tutsun' duaları sıralarken ama dışımdan en ufak bir açık vermezken sadece durdu... ama bakışlarındaki sıçmış ifadeyi saklayamadı. Özellikle tepkisini gözetlediğimden titreyen göz bebekleri ve hareket eden adem elması ile çoktan aradığım tepkiyi yakalamıştım.

Ulan tuttu lan! Teşekkür ederim kanun haline gelen klişeler! Çok teşekkür ederim beni bu klişeye yerleştiren ucuz senaryolar!

"Saçmalıyorsun." Dedi Conall hâlâ sakin görünmeye çalışarak ancak nafile! Ha ha ha! Muhahaha!

"Öyle mi? Gidip başkalarına da saçmalamamı ister misin?" Kendime güvenen ifadeyi bozmadan ayağa kalktığımda Conall gürültüyle ayağa fırladı. O kadar ki oturduğu sandalye yere devrilmişti. Ah, öğrenecek çok şeyi var. Mesela ben olsam öncelikle 'Saç malanmaz taranır.' diyerek önce psikolojik bir darbeden başlardım. Rakibimin sonraki hasarları ise...

"Tamam, tamam pes ediyorum. Sen kazandın. Ne olur sus." En başında risk alıp dediğimi yapsaydı hiç bu blöfe girmeyecektim. Hayır girsem bile elimdeki kanıttan emin olana kadar sakin kalmalıydı. Çömezsin Conall, çok çömezsin... Savaşta kazanıp masa başında kaybeden diplomaside acemi kaybetmeye mahkum bir devletten hiçbir farkın yok. O önemsenmeyen kağıtlar gün sonunda dökülen kanları örtmeye yeterli olur kimi zaman. Bu yüzden hiçbir zaman kalemi küçümsemeyeceksiniz. Kimi kalemler kılıçlardan daha keskindir. Mürekkebi herhangi bir kılıçtan daha fazla kan döker. Ben neden yılların generali gibi tribe girdim şu an? Benim de götüm birazcık kalkmaya gelmiyo hiç he! Hemen bir havalar. Role o kadar kapılıyorum ki!

İç çekti. "Pekala. Ancak sen burada bekle. Sana getireceğim." MUHAHAHAHAHAHAHA!

"Hızlı ol." Göz devirdi. "Başım belaya girerse seni de yakarım."

"Denediğini izlemek sevimli olacak." Dedim üstüme yapışan kötü kadın karakterine devam ederken. Bu sözleri Aragon'dan çalmıştım ve açıkçası o bunu söyledikten yaklaşık 2 dakika sonra zort olmuştu ancak ben ondan daha iyi olduğuma göre böyle bir şey olmayacak. Zaten söylerken bile benim ağzımda daha havalı durdu. Veronica kötü bir kadın olmak için doğmuş olmalı. Bu bedene kim girerse girsin kötü namını başarı ile sürdürebilir.

"Sen de yanacaksın Revianca." Esefle başını iki yana salladığında sırıttım. Hâlâ beni vazgeçirmeye çalışıyor. Ne şirin!

"Beni hiçbir ateş yakamaz neden biliyor musun? Çünkü ben ateşin ta kendisiyim." Ona havalı bir bakış atıp saçımı savurdum. Off bee! Hep böyle bir şey söylemeyi hayal etmiştim. Biraz oradan buradan duyduğum havalı sözlerle anı kurtardım ama olsun!

Conall elbette bu havalı hareketim karşısında gözyaşları içinde diz çöküp imzamı almak için yalvarması gerekirken ikinci bir bakış bile atmadan çekip gitti. İşte bu yüzden kaybediyorsun Conall. Kimi takdir etmen gerektiğini bilmiyorsun. Yanlış efendiye hizmet ediyorsun. Kulluk ettiğinin yalnızca bir köle... Tamam, rola kaptırmış gidiyorum.

Conall gittiğinde sıkılarak etrafa bir göz attım. Burada şimdi öylece onu mu bekleyeceğim? Ya gelmezse ve boşuna beklersem, sıkıldığımla kalırsam? Bekle dedi gitti, ben beklemedim o da gelmedi... Sıkıntıdan yine saçmalamaya başladım görüyor musunuz?

Şu an bir şeyler okuyasım da yok ama canım sıkılıyor. Ben beklemekten nefret ederim. Yks sınavına bile son anda girenlerden biriydim ardımdan kapıyı kilitlediler. Bana beklememi mi söylüyor yani? Ulan ben hayatım boyunca pide kuyruğunda bile beklemedim eve gelip 'Pideler erkenden bitmiş' dedim! İlkokulda 'Servis bekletilmez, beklenir.' diyen şoförün inadına her Allahın günü servise geciktim ve 17 kişiyi kapımda ağaç ettim. Hangi çılgın beni bekletecekmiş! Beklemek kadar sıkıcı bir şey olur mu ya?

Ayaklarımı sallarken kendi kendime şarkı söylemeye başladım.

"I always say what I'm feeling
I was born without a zip on my mouth
Sometimes I don't even mean it
It takes a little while to figure me out!*" Kahrolası Veronica'nın sesi kabul etmek istemesem de güzeldi. Hatta benim sesimden daha güzeldi. Bunu ona hiçbir zaman söylemeyeceğim ama öyle. Kariyerini bu alanda devam ettirip bir hırsızdan çok daha onurlu bir yaşama sahip olabilirdi ama o dikenli yolu seçti.

Ayağa kalkıp kırıtmaya başladım. Yapacak daha iyi bir şeyim yok!

"I like my coffee with two sugars in it
High heels and my jewellery dripping
Drink and I get all fired up
Hey-hey-hey!
Insecure but I'm working with it
Many things that I could get rid of
Ain't about to give it uuup!"

"I made a few mistakes, I regret it nightly
I broke a couple hearts that I wear on my sleeve.
My momma always said girl, you're trouble and
And now I wonder, could you fall for a woman like me." Kendimi bir klipteki ana karakter gibi hissederken iyice havaya girdim. Kafamda benimle yapılan tiktok editleri dönüyordu hatta. İyice kendimi kaptırdım. Kendimden geçercesine dans ettim.

"And every time we touch, boy you make me feel weak. I can tell you're shy and I think you're so sweet. Spending every night under covers and
Still I wonder, could you fall for a woman like me?
A woman!" Şaka bir yana Veronica'nın sesi neden bu kadar güzel ya? Bu dünyada İngilizce bile yok bu yüzden cennetten indirilmiş kutsal tanrıların ilahisini söylüyor gibi duyulabilirim. Abartmıyorum, gerçekten öyle.

"Woman like me, like a woman like me
La-la-la woman like me, like a woman like me
La-la-la woman like, like a woman like me!" Nefeslenmek için durduğumda şarkıma ara vermemi sağlayan şey uzakta duyduğum ayak sesleri oldu. Gerçekten uzakta duymuştum çünkü buradaki tek insan ben olduğumdan sessiz kütüphanede yankılanan adım sesleri dikkatimi çekti. Belki de hepsi robotik bir şekilde hareket ettiğindendi. Yere oldukça sert basıyorlardı.

Sessizce seslerin bana yaklaşmasını bekledim. Sadece bir kişi olsa Conall olduğunu düşünürdüm ama birkaç kişinin sesiydi bu. Hayret, grup yapmaya gelmiyorlarsa bu kütüphane ilk defa benim dışımda ilim irfan yolunda olan insanları ağırlayacak. Yoksa daha da kötü, çirkin şeylere şahit olacağım.

Sesler görüş açıma girdiğinde neyle karşı karşıya olduğumu da görebildim. Bu bir muhafız grubuydu. Beni görür görmez en başından adımların hedefi benmişim gibi üstüme yürümeye başladılar?

Ha?

Conall onun sırrını ifşa etmemden önce beni ortadan kaldırmaya çalışıyor olamaz değil mi?

Ulan!

Kaçabileceğim hiçbir delik olmadığı için köşeye sıkışmış bir şekilde muhafızlardan birinin karşımda dikilmesini bekledim.

"Bayan Marsupilami?"

"Yanlış kişi. Karıştırdınız galiba ben Bayan Mokoko. Marsupilami ikiz kardeşim olur."

"Hayır sizi arıyoruz. Bu sarayda Bayan Mokoko adında biri yok. Lütfen zorluk çıkarmayın ve bizimle gelin." Ah, sanırım çekirgenin bile üç kere sıçramasının bir sebebi var.

"Neden?" Ölecek miyim, ne oluyor? Hangi yediğim bok ortaya çıktı? Conall mı gönderdi cidden bunları! Ulan Conall! Şu sarayın koridorlarında yattığın herkesi bağıra çağıra deşifre etmezsem bana da Marsupilami demesinler! Ay bir saniye, ne olur demesinler ya!

"Bunu gidince göreceksiniz." İkisi sert bir şekilde koluma girdiğinde aha dedim, sıçtım!

"Avukatımı görmek istiyorum." Bana tuhaf tuhaf baktılar. Pekala, sanırım burada böyle şeyler yok. Umarım Hammurabi kanunları ile yönetilmiyorlardır. Ya da enseledikleri suçuma göre değişir belki de kısasa kısas kanunları için dua etmeliyim.

~

Daha önce girmediğim ve görmediğim bir salondu. Zaten benim fakir gözlerimin ömrü hayatı boyunca böyle bir zenginliğe şahit olmaması oldukça normal. Şimdi durup da size duvarlardaki altın işlemelerden bahsetmeyeceğim. Hadi biraz salonun içindekilerden söz edelim.

Sanki bir şey yapabilirmişim gibi iki tane muhafız yanımda bekliyordu. Odanın sağ tarafında sabah itip yere düşürdüğüm bücür ve elbisesinin boka benzediğini söylediğim diğer bücür vardı. O bücürlerin yanında heybetli bir dağ gibi yükselen 1. Kraliçe... Evet, kokuyu aldınız değil mi? Bence şu an herkes bunun sonunun nereye gittiğini anladı.

Odada birkaç muhafız ve gereksiz asiller falan daha da vardı ancak bu figüranların üzerinde zaman kaybetmeyeceğim. Direkt karşımdaki devasa masanın arkasında oturan kralla devam edelim. Tablo gözünüzde canlandı değil mi? Sıçtığımın tablosu...

Şu an, ben yapmadığım kötücül ikizim yaptı, desem kaç kişi inanır ki? Sonuna kadar Bayan Mokoko olduğumu iddia etsem... Olmaz mı? Tamam, sustum.

Ay biri gelsin kurtarsın beni!

Tamam panik olmayacağım. Sonuna kadar inkar ve çeşitli akıl oyunları sergileyeceğim. Baktım ne yaparsam yapayım sonuç değişmiyor ve kesin idam hükmünü yiyorum; son kartımı oynayacağım: Veronica!

Kızım sana çok bilendim eğer buradan idam kararım çıkarsa seni de yakacağım! Benimle beraber dibe batacaksın ulan! İkimizi de yakacağım. Yanacağız ikimiz de ateşte! Hatta yanmışken Conall'ı da yakacağım pis seks düşkünü! Ne kadar yaş varsa hepsini kuru kendimle yakacağım ulan! Tamam fazla gaza geldim.

Ancak gerçekten de çıkmaza girersem Veronica'yı kullanmaktan başka seçeneğim yok. Benim suçum olmadığını ve Adrian'la beden değiştirdiğimizi söyleyeceğim. Bir şekilde uydurduklarımda açık çıksa bile ve sütten çıkma ak kaşık olmadığımı anlasalar bile Veronica ile beden değiştirmem gibi şaibeli bir durum ortaya çıktığında umuyorum ki bu ufak mesele arada kaynayıp gidecek. Ha belki sonra kara büyüye bulaştık diye ikimizi de işkenceyle yakarlar orasını bilemiyorum... Lan! Yoksa harbiden yağmurdan kaçarken doluya mı tutulurum? Mümkün mü böyle bir şey? Son şansım bile aslında son şansım değil mi yani? Ay yardım! Çığlıklar! Yardım çığlıkları!

"Bayan Marsupilami? Sizi dinliyoruz." Kafamın içindeki küçük kıyamet sırasında kendi aralarındaki konuşmaları bitmiş olmalıydı. Neyse, az çok bir şeyler duymuştum. Bu veletler birinci kraliçenin doğurduklarıymış. Çocukları yani! Ben de nasıl böyle leş bir kişilikleri olabilir diyordum. Dedeleri Ebu cehildir diyordum ama anneleri 1. kraliçe çıktı. Çok da yanılmamışım yani. Eminim bunların kütüğü dayanıyordur oralara. Şu kadının bakışlara bak hele! Medusa görse önünde ceketinin düğmelerini ilikler. Hatta taşa çeviren gözlerinden utanır yılanları depresyona girer! Baksana şu gözlere, ırmak kurutur lan bunlar! 7 yıl kuraklığı aha da bu gözler getirir! Yemin ediyorum kadın ruhuma bakıyor.

"Söyleyecek bir şeyiniz yok mu Bayan Marsupilami?" Kralın yanındaki sözcüsüne 'Beyin ölümü gerçekleşmiş birine ne diyebilirim ki?' bakışımı attım. Ne yapacağımı bilmiyordum bile. Şu an aniden 'Piston aşağı indi!' diye bağırsam ve odaya kaos getirip fırsattan yararlanıp kaçsam? Ben bu olasılığın ihtimalini düşünüyorum, bana hâlâ son sözün ne diyorlar!

Neymiş bu veletlere zorbalık yapmışım. Yok yere itmişim hatta öldürecekmişim. Bir de bayıl istersen diyeceğim de küçük sümük zaten yere düşünce bayıldığını söylemişti. Ulan seni küçük tezek parçası! Anneleri ne ki bunlar ne olsun?

Yalan da söyleyemem kahrolası hükümet beni doğruluk taşına bağladı! Ay ben nerelere gidem! Üstelik sadece beni bağladılar, veletleri değil! Çifte standardın böylesi! Sakın, kimse bana 'E herhalde yani, adamlar prens. Seninle aynı kefeye konacak halleri yok.' demesin!

Herkesin bakışları yüzüme sabitlenmişken artık konuşmam gerektiğinin farkındaydım. Erteleyebildiğim kadar ertelesem de bu değişmeyecek. Öksürerek boğazımı temizledim.

Pekala...

"Affınıza sığınarak sözlerime başlamak istiyorum. Kimseyi de zan altında bırakmak değil amacım. Tabi bu nazicane benim şahsi görüşüm. Lütfen kimse beni bundan dolayı yargılamasın, söyleyeceklerimi yadırgamasın. Belki de büyük bir hata olacak söyleyeceğim şeyler ama ne olursa olsun benim fikrim. Lafı pek uzatmanın anlamı yok sevmem bilirsiniz. Bu benim tarzım hiç değildir. Konuyu büyütmemek adına, bu konuda açıkça söylemek istediğim ama söyleyemediğim şeyi cesaret edip söylerken sizlerden tekrar özür diliyorum ve ne söyleyeceğimi unuttuğumu söylüyorum." Derin bir sesslik salona hakimken muhafızın elinde tuttuğu kutu yeşil yandı.

"Doğruyu söylüyor." Kadın doğru söylüyor ha!

Tuhaf bir andı. Herkeste aynı boş bakışlardan vardı. Önce bende olan bakışlar muhafıza yönelmişti ki kral gürledi. Nedense bir yükselmiş gibiydi ama neden bu kadar gerildi anlam veremedim. Keza salondaki diğer kişiler de öyle!

"Ulan kadın doğruyu söylüyor da ne söylüyor!"

İnan bilmiyorum.

İnan hiç bilmiyorum.

Kralı da sinirlendirdik iyi mi?

Ama şimdi sen niye sinirlendin ki ya? Biraz relax olsana sen. Erken kırışırsın bak. Koskoca kralsın 4 tane filinta gibi karın var gencecik gonca güller. Stres çok zararlı hele yaş ilerledikçe... Neyseki bunları içimden geçirdim. O kadar da kafayı yemedin herhalde. Henüz...

Bir mucize olsun lütfen çünkü ben başka türlü buradan kurtulamayacağım!

Ve sonra, ben tam da bunları düşünürken bir mucize...

Oldu mu sanıyorsunuz?

Hahaha hayır!

Haha.

Ha...

Lânet olsun.

Birkaç saat sonra kendimi pek çok etnik grubun bir arada huzurla yaşamını sürdürdüğü, muasır medeniyet seviyesinin bir hayli üstünde, refah seviyesinin ise arşa çıktığı çok kültürlü bir zindanda buldum. Halkı genel olarak oluşturan baskın ırklar şunlardı: hamam böcekleri, fareler ve kırkayaklar, ayrıca birkaç göçmen tahta kurusu... Mülteci örümcekleri de unutmamak gerek elbette! Azınlık ise elbette bendim. Ve yanımdaki yaşlı adam...

◇♧♡☆♡☆♡☆

Oturdum düşündüm, kitabın tüm kurgusunu tekrar gözden geçirdim. Zihnimde kocaman mantar bir panoda kırmızı iplikler arasına tüm olayları yerleştirdim ve bir sonuca vardım. Bu kitap bitmeyecek lan! Baştan sona, sondan başa kronolojik bir şekilde her şeyi gözden geçirdiğimde bu kitapta arka sokaklar ömrü görüyorum. Bitmiyor yani. One piece gibi ben ölene kadar devam edecek. Bu yüzden ya ben öleceğim ya da Rev. Başka türlü kurtuluş yok gibi. Kaçıncı bölüme gelmişiz daha yeni giriş bölümünü atlattık. Ulan ben niye buna böyle uzun bir hikaye düşündüm ki! Kafama... Her an Revi öldürüp hikayeyi sonlandırabilirim bb~

Continue Reading

You'll Also Like

7.6M 425K 79
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
2.4M 76.4K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
1M 68.7K 85
Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne yapardınız? Üstelik tüm varlıkların soyu s...
190K 8K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...