Her masaldaki lanetli ormanın açık adresi

902 142 93
                                    

Lütfen içinizden geliyorsa yorum yapınnn

***

"Hiçbir şey almadan çıktık. Nereye gittiğimizi bile bilmiyorum. Yarı dolu bir para kesesi ve üzerimdeki depresyon hariç yanıma hiçbir şey almadım. Harika. Hiçbir şey." Kaymamak için dikkatli bir şekilde eğik arazide yürümeye çalışırken söylenmeyi de ihmal etmiyordum.

"Söylenmeye devam edecek misin?" Hemen önümden bıkkınlık dolu bir ses yükseldi.

"Sen öyle düşmeyecek misin? Elimi tutsana bu ormanda yürümek kolay değil." Öne uzanıp Vini'yi kolundan yakalamaya çalıştım ama ustalıkla elimden kaçtı.

"Teşekkür ederim ama kalsın. Asıl elini tutarsam düşeceğim gibi hissediyorum." Küçük beye de bakın siz! Hah, benim dengem gayet iyi ve yerinde. Sadece az önce boğazlanmanın verdiği yorgunluk ve... dur.... bu göğsümdeki ağır his de ne böyle?

Olamaz! Korseme sıkıştırdığım bıçak!

"Ahh!" Kendimi dikkatli bir şekilde yere bıraktım. Patates çuvalı gibi yere serilmemle Vini'nin bakışları bana döndü.

"Ne yapıyorsun?" Bunu 'Feriha kalk bir gören olacak.' diyen Emir Sarrafoğlu bıkkınlığı ile söylediği için biraz duygularım incindi. Ben abartmıyordum üstelik, ölecektim.

"Ben, ben ölüyorum." Ağlak bir ifade ile ona baktığımda kaşlarını çatmış bir şekilde beni izliyordu.

"Sol yanımdan bıçaklandım. Ölüyorum, kendi bıçağımla." Korseme sıkıştırdığım bıçak tüm bu hengamede bana saplanmıştı demek. Böyle ölecektim. Kimse değil, kendi kendimi bıçaklayarak ölecektim.

"Ölmüyorsun."

"Şuna bak." Gözlerimle göğsümden akan ince kan şeridini işaret ettim. "Kanıyorum. Öleceğim. Ben, daha çok gençtim. Hığk. Altınlar... Altınları gömdüğüm yer..." Göğsümden akan kanla Bihter Ziyagil gibi yere serilmiş olmama sadece tepemde dikilerek baygın gözlerle bakıyordu.

Altınlar diye sayıklamam da hiç ilgisini çekmemiş gibiydi. Oysa benim çocukluğumdan kalma bir hayalim vardı. Önceki ölümümde yapamamıştım ama kısmet bu seferkine diye düşünmüştüm. Kesinlikle Shrek'teki kurbağanın ölüm sahnesini yaşatmak istemiştim. Tam da önemli bir şey söylerken sinir bozucu bir şekilde zamansız ölüp geride kalanları merakta bırakan biri olmak... Buna da çok özeniyordum.

Gömülü altınların gizli yerini önemsemiyor mu? Öyleyse...

"Baban..." Kısık bir sesle mırıldandım.

"Senin baban... O..." Sonra hık deyip gözlerimi kapattım ve hareketsiz kaldım. Hadi ama ölüm meleği, şu an beni alman gereken zaman.

Birkaç saniye gözlerimi sımsıkı yumdum ve ölmeyi bekledim ancak hiçbir şey olmadı.

"Kalk yerden. Senin kanın değil o." Gözlerimi açıp doğru söyleyip söylemediğini anlamaya çalıştım.

"Rico'nun kafasından damlayan kan." Ah, Rico'nun kafası mı kanamıştı?

Yine de emin olmayarak elimi göğsüme soktum ve zar zor bıçağı çıkardım. Evet, öncekinden daha kanlı değildi. Yani tekrar bana batmamıştı. Bu bıçaktan yeterince çekmiştim sanırım.

Gülümseyerek doğruldum ve Vini'ye baktım.

"Ölmemişim." Yerde yatınca biraz beynime kan gittiği için doğru düşünmeye başladım. Elimi tekrar sıkı korsemin içine ittim ve para kesemi çıkardım. Göğsümdeki batma hissinin sebebi ortaya çıkmıştı şimdi.

"Neden... Göğsünde bir bıçak taşıyorsun?" Sırtımdakilerden yer kalmayanları göğsümde taşıyorum demek yerine omuz silktim. Ne gerçeği söyleyecek ne de espri yapacak halim vardı. Anın adrenali ile fark etmediklerim tam şu an bana eziyet etmeye başlamıştı çünkü. Boğazımdaki katlanılamaz acı ve tüm kemiklerimin sızlaması kendini yeni belli ediyordu.

Hayalet kız, cep problem ve var olmayan babasıWhere stories live. Discover now