MİHRA

By Liliaceae1

579K 35.7K 7.7K

"Baba,çok korktum ben." Mirzat Bey kolları arasına aldığı kızını göğsüne yaslarken duyduğu şey ile adeta don... More

1. Bölüm
2.Bölüm
3.bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7. Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
💔
14. Bölüm
15. Bölüm
16.Bölüm
17. Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
💜Özel Bölüm💜
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36. Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm

18.Bölüm

11.6K 735 82
By Liliaceae1

Medyaya tüm içtenliğimle katılıyor kimseye glossumuzdan fazla değer vermeyelim kızlar diyorum. Özellikle erkek canlısı pek değer vermeye gelmiyor çünkü.😂💪🏻🧠

Neyse naçizane nasihatimiz verildiğine göre hoş geldiniz bebeklerim.💜🐣

Oylarınızı ve yorumlarınızı heyecanla bekliyor olacağım.🧚🏻‍♂️

Keyifli Okumalar🐣💜

Mihra yengeleri ile tanıştıktan sonra babaannesinin zoruyla neredeyse üç kişilik kahvaltı yapmıştı. Çünkü dün ki yolculuğun yorgunluğuyla neredeyse öğlene kadar uyumuştu ve herkes kahvaltısını yapmıştı. O ise babaannesinin kendisi için hazırladığı kahvaltıyı tek başına daha doğrusu sürekli ağzına bir şeyler tıkan babaannesi ile yapmıştı.

Ancak hakkını yiyemezdi ki babaannesinin kuymağı ciddi anlamda hayatında yediği en güzel şeylerden birisi olmuştu. O kadar lezzetliydi ki o küçük tavadaki kuymağın neredeyse tamamını bitirmişti.

Daha sonra ise yengelerinin etrafını sarıp sırayla sorduğu sorulara yanıt vermiş ve kendisini bir anda adeta fokur fokur kaynayan bir dedikodu kazanında bulmuştu. Küçük yengesi koca bir demlik çay demlemişti.

Ve Mihra'yı da 'sana her şeyi anlatmamız lazım yengem kimin ne olduğunu bil' diye ortalarına almışlar itiraz edecek gibi olunca da adeta sus payı olması için kucağına koca bir tabak çekirdek vermişlerdi.

Mihra yengelerinin konuşmasına bile fırsat vermeden ağzına tıktığı kek ve kucağındaki çekirdekle onlara direnmekten vazgeçmiş onları dinlerken uslu uslu çekirdeklerini yemeye başlamıştı.

"Yaa işte kuzum ben boşuna demiyorum çıngıraklı Melahat diye." Mihra, Senem yengesinin az önce adeta nefessiz anlattığı konuyu kaçırmış olacak ki elindeki çekirdeği yiyip merakla yengesine bakmıştı. "Ben o kısmı kaçırdım galiba ya Melahat kim ki yenge."

Genç kız sorduğu sorunun hemen ardından dizlerine vurup annesine yakınan yengesiyle kıkırdamıştı. "Ayy Leyloş bu kız çok saf, dedikodu performansı yerlerde olmaz böyle." Senem yengesi şu birkaç saatte anladığı kadarıyla hem çok sıcakkanlı hem de dobraydı.

Mihra onun tepkilerini yanlış anlamıyor tam tersine tez canlı hareketlerini komik buluyordu. Yağmur sanırım birazcık annesine benziyordu.

"Bak yengesinin kuzusu bu çıngıraklı Melahat, babanların uzaktan bir akrabası oluyor. Yani bizimkiler pek fazla onlarla görüşmediği için bir samimiyetimiz yok tabi ama bu Melahat küçüklükten beri Mirzat abiye yanık yani şimdi çık dışarı sor tüm Trabzon bilir." Mihra, duyduğu şey ile şok ile gözlerini ayırmış elindeki çekirdeği bırakarak devam etmesini istercesine yengesine dönmüştü.

"Yaa işte öyle boncuk boncuk bakarsın kuşum, neyse işte bu kadın zamanında Mirzat abinin elticiğimle evleneceğini öğrenince sen bir kudur, bir kudur..." Genç kız yengesinin konuşmasına kısa bir es verip çayını içmesini seyretmişti. İtiraf edemese de sanırım tam şu dakikada dedikodu yapmaya bayılmıştı. Acaba yengelerinin altın günlerine İstanbul'dan zoom ile katılsa mıydı? Mihra yengesinden gözlerini bir an olsun ayırmaksızın aklından geçen saçma düşüncelerle kendi kendine sırıtmıştı.

"Sonra sen kalk git bizim caminin hocasına, neydi kız onun adı?" Mihra, yengesinin sorarcasına diğer tarafında oturan büyük yengesine bakmasıyla o tarafa dönmüştü.

"Parmaksız Bayram hocayı mı diyorsun"

"Hee he Parmaksız Bayram hoca şimdi hatırladım." Mihra yengesinin onaylarcasına başını sallamasıyla heyecanla olayın devamını beklemişti.

"İşte sen utanmadan git hocaya, tuttur aman hocam sen hikmetli adamsın beni sevdiğimden ayırdılar bana bir bir büyü yaz." Mihra duyduğu şey ile şaşkınlıkla ağzını kapatmıştı. Büyü mü? Böyle şeyler gerçek miydi, hala yapanlar falan var mıydı yani?

"Sonra bizim hoca da garibim adamın zaten parmakları yok, yıllar önce iş kazasında kaybetmiş. Tabi adamcağızın üç oğlu var üçü de uğursuz olunca.." Mihra, yengesinin aniden konuyu değiştirmesiyle onun hızına yetişmeye çalışıyordu ki diğer yengesinin uyarısıyla Senem yengesi duraksamıştı.

"Kizum sıra sıra anlat da yavrucak oltaya takılmiş hamsi gibi bakayi." Yeşim yengesinin söyledikleri ile tüm odadakiler kahkaha atarken, yengesi hızının farkına varmış olacak ki boğazını temizleyip Mihra'nın saçlarını okşamıştı.

"Uyy boncuğum pardon da ben senu deneyimli sanduğumdan oyle karişti mevzu." Mihra yengesine gülümseyip başını sorun yok dercesine sallamıştı. "Eee yenge ne demiş peki Parmaksız hoca."

"Ne desin yengem adam on bir ayetel kürsi okumuş yollamış bunu kırk yıllık cami hocasına büyü mü yaptırılır." Mihra hiçbir bilgisi olmayan bir konu olduğundan herhangi bir yorumda bulunmamıştı. Büyü hocaya yaptırılmıyorsa, kim yapıyordu peki?

"Neyse işte sonra bir gün benim kocacuğum yani Mehmet enişten cuma çıkışı bu hocayı caminin önündeki çay ocağında arkadaşlarıyla konuşurken duymuş, koskoca hoca artık nasıl şaşırmışsa olan biteni arkadaşına anlatıp dert yanıyormuş." Genç kız olayı dinlerken adeta on sezonluk dizi izliyormuş gibi heyecanlanmış bu olayın sonunda ne olduğunu çözmek için kendi kafasından fikir yürütmeye başlamıştı.

"Tabi ondan sonra benim de haberim oldu olanlardan hemen eltucuğume bir telefon açtım, olanı biteni anlattım." Mihra önce yengesinin gururla kabaran göğsü ile kolundaki bilezikleri geriye doğru iteleyip sıkıştırmasını izlemiş ardından hala şaşkın yüzüyle doğrulamasını istercesine annesine bakmıştı.

Ancak annesinin yengesine havadan yolladığı öpücük ve yüzündeki edalı gülümsemeden olayın tamamen doğru olduğunu anlamıştı.

"Neyse sen bilmezsin boncuğum o ara annenler de Trabzon'da yaşıyordu. Sen eltucuğum telefonumla beraber kalk, koşa koşa bana gel." Senem yengesi oturduğu yerde ayak ayak üst üste atmış şöyle bir tırnaklarına bakmıştı.

"Kızım bu annenin böyle sosyetik sosyetik gezdiğine bakma uuuu içinden çıkan canavarı bir görsen ha buradan yaylaya koşarak çıkarsın." Mihra, yengesinin söyledikleriyle sanki halıda önemli bir şey varmış gibi desenleri izleyip duran annesine çevirmişti. Bir dakika annesi şu an utanıyor muydu?

"Abartma Senem ya."

"Uheyy ben mi abartıyorum, kız en son baktığımda çıngıraklıyı balkonun demirliklerinden sallandırıyordun valla zor aldım elinden."

Ayşen Hanım gelinleriyle ne kadar uğraşsa da onları olmayan kızları yerine koymuştu bugüne kadar onların arkasından hiç kimsenin tek kelime etmesine müsaade etmediği gibi kendisi de yaptıkları her şeyde arkalarında durmuş yeri geldiğinde oğullarına karşı bile gelinlerinin arkasında olmuştu.

" Oh etmuş o kariya siz bağa deseydunuz asul gösterirdum ona büyü etmek da nedur benum çocuklaruma."

"Yok Ayşen Sultan hiçbirimize gerek kalmadı zaten Leyla'nın o eve girişini, Meliha'nın saçlarını şööyle iki tur eline doladığını gördüm ya aboo benim bile dilim tutuldu." Mihra duydukları ile kahkahasını tutamamış ve inanamazcasına annesine dönmüştü. Annesi ciddi anlamda hiçte bunları yapabilecek bir kadına benzemiyordu.

Hatta tam aksine oldukça nazik ve kibar bir kadındı.

"Ay ne yapayım annecim bir de demez mi Mirzat ile aramızı bozdun, ya sen kimsin de Mirzat ile aranda bir şey olacak benim kocam liseden beri gözümün içine bakıyor." Leyla Hanım gergince dalgalı saçlarını arkaya savurmuş o kadının boyalı sarı saçlarını hatırladıkça bile gerilen vücudunu sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Sonra ne oldu peki." Mihra'nın sorusuyla beraber Senem yengesi ve annesi hariç herke gülmüştü. Genç kız bu gülüşün sebebini sormak üzereyken Sena ablasının söyledikleriyle bu olayın daha ne kadar saçmalaşabileceğini merak etmeye başlamıştı.

"Ne olacak ablacım komşular yengemlerin sesiyle polise haber verince üçünü de nezarete atmışlar, tabi bizim de bir şeyden haberimiz yok, polisler amcamları karakoldan arayıp karılarının tutuklandığı haberini verince bir anda cennet mahallesi gibi hepimiz kendimizi karakolda bulduk."

Mihra hayal edince bile çok komik gelen anlarla kahkahasını tutamamıştı. Ne yani annesi hapse mi girmişti. Bir de Vuslat abisine kızıyorlardı oysa hepsi birbirinden beterdi.

"Ay sus sus yemin ederim amcan iki hafta yüzüme bakmamıştı." Mihra, Senem yengesinin söyledikleriyle babasının tepkisini merak etmişti. Zira babasının annesinin hapse girdiği haberini aldığı an ki halini tahmin edebiliyordu. Muhtemelen kıyameti kopartmıştır. "Babam çok kızdı mı anne."

Mihra'nın sorusuyla somurtan Leyla Hanım sinirle önündeki kekten koca bir dilim yemişti. "Mirzat amcam karakoldaki polisle konuşup yengemi bir kaç saat boyunca Meliha ile aynı nezarethane de bırakmalarını istemiş."

Mihra, Sena ablasının söylediği şey ile adeta şok olmuştu. Babasından beklediği tepki kesinlikle bu değildi.

"Neymiş belki akıllanırmışım, hah ne akıllanması yine olsa yine aynısını yaparım o yelloza."

Leyla Hanım'ın sanki kavga edercesine tabağındaki keki parçalamasıyla Sena ablası ağzına görünmez bir fermuar çekmişti. "Aman yengecim biz senin tarafındayız zaten biliyorsun." Mihra onların bu halleriyle keyifle çayını yudumlarken Senem yengesinin hiç hız geçmeden yeni geçtiği konuyu dinleyecekti ki çalan kapıyla bakışları dış kapıya çevrilmişti.

"Kerem geldi herhalde Aras'ı getirecekti." Mihra duyduğu isimlerle kaşlarını çatmış sorarcasına annesine dönmüştü. "Sena ablanın eşi." Mihra annesinin ağzının içinden söylediği şeyler ile anlayışla başını sallamıştı.

"Selamünaleyküm hanımlar." Mihra, kucağında dört beş yaşlarında olduğunu tahmin ettiği sapsarı bir çocuk ile içeri giren uzun boylu adama çekinerek bakmıştı. Sena ablasının eşi bu adam olmalıydı. Yüzüğünden dolayı evli olduğunu anlamıştı ancak çocuğu olduğunu kesinlikle tahmin bile etmiyordu. Zira Sena ablası çok genç görünüyordu.

"Aleykümselam oğlum gel çay ettuk içelum." Uzun boylu adam babaannesinin elini öpmüştü. "Yok babaanem işe gitmem lazım başka zamana inşallah."

Sırayla yengelerine ve annesine de selam veren adam en sonunda kendisine bakmıştı. "Sen de Mihra olmalısın değil mi güzellik? " Mihra kendisine gelen soruyla çekinerek başını sallamıştı. "O zaman çok memnun oldum abicim ben de Kerem, Sena ablanın eşiyim." Genç kız tıpkı Trabzon'da tanıştığı herkes gibi oldukça samimi olan adam ile gülümsemişti. "Ben de memnun oldum Kerem abi."

"Merhaba güzelim Aras ben de." Mihra , bir anda babasın kucağından atlayıp kendi yanına gelen çocuğun kendisine uzattığı minik ele bakmıştı.

"Merhaba yakışıklı seninle tanıştığıma da memnun oldum." Genç kız çocuğun ufak tombul elini sıkıp üzerine minik bir öpücük kondurmuştu.

"Yakışıklıyım değil mi?" Çocuğun üzerindeki iki tarafından pantolonuna doğru uzanan kemerlerini düzeltircesine çekiştirmesiyle kıkırdayan Mihra hiç bozuntuya vermeden başını sallamıştı. Bu kendini beğenmiş halleri öyle sevimliydi ki onu kucağına alıp sevmek istemişti.

"Hem de çok yakışıklısın ayrıca pantolonuna da bayıldım resmen." Mihra küçük çocuğu överken çocuğun bir anda annesi ile konuşan babasına dönüp "Tamam baba sen işine gidebilirsin benim burada biraz işlerim var gördüğün gibi." demesiyle herkes gülmüştü.

"Oh Aras Bey buldun tabi güzel kızı, aman dikkat et abileri görmesin." Kerem abisinin söyledikleriyle sırıtan Mihra, babasını hiç umursamadan sadece kendisine bakan çocuğa dönmüştü.

"Saçların da çok güzelmiş, dokunsam azıcık kızar mısın?" Genç kız henüz küçücük olmasına rağmen bazılarının yapamadığı şeyi yapıp saçlarına dokunmak için bile izin isteyen çocuğa şefkatle gülümsemiş kollarını iki yana açmıştı. "Dokunabilirsin tabii gel hadi."

Mihra ve Aras'ın kaynaşmasıyla bugün uyandığından beri huysuz olan oğlunun gönlünü hoş etmeye çalışan Kerem en sonunda kaçabilmişti.

"Sen kaç yaşındasın Mihra" Mihra, kucağındaki Aras'ın saçlarıyla oynarken sorduğu soruyla "On sekiz" demişti.

"Biraz büyükmüş ama olsun ben de dört yaşındayım beş yaşına girmeme üç ay kalmış annem öyle söylüyor." Genç kız çocuğun hayıflanan sesiyle gülmemek için dudağını ısırmıştı ki tam o sırada babaannesinin sorusuyla kıkırdamasını tutamamıştı.

"Hayurdur aslanum kendune mi alacaktin yoksam bizim kızi." Aras, Ayşen Hanım'ın sorusuyla başını sallayıp Mihra'nın yanağına dokunmuştu. "Artık Buse'yi sevmiyom ben Mihra'ya aşık olduk babaanne." Buse, Aras'ın kreşten arkadaşıydı ve muhtemelen ilk aşkı falan olabilirdi. Anlaşılan bu ufaklık bacak kadar boyuyla çapkınlık yapmaya başlamıştı.

"Demek kızıma göz diktin Aras efendi." Küçük çocuk yengesinin kendisine parmağını sallayarak gülmesiyle utanarak Mihra'nın boynuna kollarını dolamış ve neşeli bir kahkaha atmıştı. Genç kız çocuğun cıvıl cıvıl sesiyle gülümserken mis kokulu boynuna bir öpücük kondurmuştu.

"Oyy yerim seni minik kedi." Aras, Mihra'nın kendisini sevmesiyle mutlu olmuş olacak ki bir dakika olsun genç kızın kucağından ayrılmamıştı.

Mihra bir süre daha kucağındaki Aras ile sohbet etmiş, daha doğrusu Aras'ın her türlü sorusuna cevap vermiş o sırada diğer kadınlar da çoktan dedikodu masalarına geri dönmüşlerdi.

"Biz bugün babamla bisiklet sürdük bir de denize girdik Mihra, biliyor musun? Ben çook hıjlı yüjüyorum." Mihra bir eliyle kucağında kendine doğru çevirerek oturttuğu çocuğun belini desteklerken diğeriyle de sarı uzun saçlarını arkaya doğru taramıştı. "Hmm öyle mi aferin sana"

"Evet ama daha iki tekerlekli olanı süremiyorum babam biraz daha büyünce öğretçekmiş." Mihra küçük çocuğun heyecanıyla gülümsemişti. "Daha çok küçüksün yakışıklım, büyüyünce öğrenirsin tabii."

"Sen bana öğretir misin?" Mihra, kucağındaki çocuğun bir cevap beklercesine koskoca açılan gözlerine buruk bir gülümsemeyle bakmıştı.

Ona bisiklet sürmeyi öğreten olmamıştı ki.

"Maalesef ben de bilmiyorum ki bebeğim bisiklet sürmeyi sana öğretemem." Aras, duyduğu şey ile şaşkınca ağzını aralamıştı. Mihra çok büyüktü, bütün büyükler bisiklet sürmeyi bilmiyor muydu ki?

"Ama sen büyüksün büyük olanlar bisiklet sürebilir ki, babam da annem de Yağmur ablam da abimler de biliyor hatta Buse de biliyor ama üzülme o hep düşüyor." Mihra küçük çocuğun düşüne düşüne saydığı her kişiden sonra indirdiği parmaklarıyla oluşan küçük yumruğa hafif bir öpücük kondurmuştu.

Çok masumdu keşke herkes çocuklar kadar masum ve temiz olsaydı.

"Bazı büyükler küçükken öğrenmemiş olabilir yakışıklım mesela baban sana öğretmezse öğrenebilir miydin bisiklet sürmeyi?" Küçük çocuk Mihra'nın söylediği şey ile ikna olmuş olacak ki uslu uslu başını sallamış sonra bir anda aklına gelen şey ile tekrardan gözlerini genç kıza çevirmişti.

"Yüzme biliyor musun peki ? Eğer bilmiyorsan ben öğretirim sana ben çok iyi yüüyorum çünkü." Mihra, Aras'ın dönmeyen diliyle konuşmasını yüzünden bir an olsun eksilmeyen gülüşüyle dinlemiş ve başını sallamıştı. "Çok teşekkür ederim yakışıklım."

Genç kızın buruk yüreğinin farkında olmayan çocuk ise heyecanla küçük bir alkış tutmuş ve Mihra'nın ona her iltifat edişinde olduğu gibi saçlarını havalı havalı taramıştı.

Uzun bir süre Aras ile oynayan Mihra en sonunda çalan telefonu ile dikkatini başka bir yere verebilmişti.

"Alo, ben geldim Mihra hadi gel aşağı." Arayan Yağmur'du. Yağmur kahvaltıdan sonra telefonunu evde unuttuğunu fark edince evine gidip telefonunu almıştı. Numarasını da muhtemelen telefonunu bu evde ararken Mihra'dan çaldırdıkları için bulmuştu.

"Nereye gideceğiz ki?"

"Bahçeyi gezeriz diye konuştuk ya kuşum gell hadi." Mihra telefonun diğer yanından gelen neşeli sesle bir anda deşarj olduğunu hissetmişti. "Tamam tamam geliyorum."

Genç kız telefonu kapatır kapatmaz kucağındaki çocuğu son kez öpmüş ve annesine haber vererek adeta Aras'tan gizlice evden çıkmıştı. Çünkü Sena ablası uyku saati geldiğinden dışarı çıkmasına izin vermemişti ve o da Mihra'dan kopamayınca ufak bir oyunla kaçıvermişti.

Zira bu durumu yalnızca küçük çocuğu yada kardeşi olanlar anlayabilirdi. Çocuklar ağlamasın diye insan bir süre sonra sessiz sessiz ortamı terk etme uzmanı oluyordu.

Mihra illegal şekilde evden kaçışının sonunda Yağmur ile bahçeye çıkabilmişti.

Kol kola giren ikili hem etrafı geziyor hem de birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı. Mihra, kuzeninin kendisini kırmamak için sorularını bile özenle seçtiğini fark edince içten bir şekilde gülümsemişti. Anlaşılan genç kız Yağmur'u daha şimdiden sevmişti.

"İşte öyle hadi biraz da sen kendinden bahset ."

"Yani benim öyle pek aksiyonlu bir hayatım yok. Biz normalde merkezde yaşıyoruz öyle yazdan yaza köye gelip gideriz. Onun haricinde sınıf öğretmenliği okuyorum şu anda birinci sınıfım hmm başkaa." Mihra, yüzündeki gülümsemeyle tatlı tatlı konuşan kuzenine bakıyordu. Kumral teni hafif tombul yüzü ve koca gözleriyle gerçekten çok sevimli bir kızdı.

"Heh bir de üç abim var yani yerin kulağı vardır diye bir şey söylemek istemiyorum ama Allah affetsin üçü de birbirinden odundur hatta odun dersek oduna ayıp olur resmen kütükler kütük." Mihra, Yağmur'un büyük bir hırs ile söylediği şeylerle kahkahasına engel olamamıştı.

"Kütük mü?"

"Ay kütük tabii yıllarca her şeyime ama her şeyime karışmaktan bıkmadılar ya  sanki turşumu kuracaklar." Yağmur her ne kadar huysuzlansa da aslında abilerine çok düşkündü. Hatta bu konuda Mihra'dan hiçbir eksiği yoktu sadece biraz daha rahat olmalarını istiyordu.

"Neymiş efendim akşam ezanından sonra yalnız başıma dışarı çıkamazmışım, erkekten arkadaş mı olurmuş, o şortun kumaşı mı eksikmiş falan falan daha bir sürü şey bunları söyleyen insandan ne olur kütük olur tabi."

Mihra Yağmur'un saydığı şeyleri şöyle bir dinlemiş ve birkaç dakika düşünmüştü. Sonra bir anda kafasında yanan ampul ile Yağmur'a dönmüştü.

"E benim abilerimde bunları söylüyor."

"Kuzum KAK'a hoş geldin o zaman çok geçmiş olsun." Mihra, omzunu teselli edercesine okşayan kuzenine bakmıştı.

"Kak ne ki." Yağmur, Mihra'nın saf saf kendisine bakan yüzüyle oflamıştı. "Of Mihra ne olacak tabi kii Kütük Abiler Kervanı işte." Mihra, Yağmur'un sanki çok normal bir şeymiş de Mihra'nın bilmemesi anormalmiş gibi tepkisiyle Mihra koca bir kahkaha atmıştı.

"Ayy Yağmur delisin senn."

"Ama öyle yani Mihra ne yapayım hem sen daha şanssızsın o zaman sendekiler dört tane bir de kusura bakma ama hiç senin gibi de değiller ki Vuslat abi hariç hepsi soğuk nevale işin çok zor valla." Mihra Yağmur'un söyledikleriyle şaşkınca kaşlarını kaldırmıştı. Abileri mi soğuk nevaleydi.

"Yok yani aslında benim abilerimle aram çok iyidir. Öyle soğukta değiller hiç."

Yağmur, Trabzon'da yaşadığından Mirzat amcasını ve ailesini genelde yazdan yaza görebiliyordu ve o zamanlarda da onlarla pek fazla vakit geçiremediğinden onları genelde hep ciddi anlarında görmüştü zira dışarıda genel olarak öylelerdi.

"Sadece azıcık kıskançlar." Mihra azıcık dese de Yağmur'un işin aslını çoktan anladığından emindi. "Mihra kuşum Allah aşkına bana Arslanoğlu erkeklerini anlatma." Mihra, Yağmur'un itiraz kabul etmeyen tavrıyla geri adım atmıştı. Anlaşılan çok yanlış kişiye oynuyordu, sanırım onun abileri bu konuda kendi abilerinden daha beterdi.

"Tamam ya haklısın belki birazcık kütük olabilirler ama ben yine de çok seviyorum onları." Yağmur, Mihra'nın abilerinden bahsederken parlayan gözleriyle hayıflanırcasına alnına vurmuştu.

"Senin acil yola gelmen lazım kuşum böyle olmaz valla bak yarın bir gün benden beter olursun. Ama sen rahat ol şu saatten sonra biricik kuzenin Yağmur Arslanoğlu hem avukatın ve akıl hocan olarak görevine başlıyor."

Mihra, kuzeninin samimi  tavrı ve havalı havalı saçlarını savurmasıyla gülümsemişti. Kuzenleriyle böyle güzel anlaşabileceğini asla hayal etmemişti. Açıkçası yaşadığı deneyimlerden sonra pek ümidi de yoktu ancak öyle olmamıştı.

"Bu bebeksi gülümsemeyi evet olarak kabul ediyorum Mihra Hanım." Yağmur, tüm içtenliğiyle Mihra'nın gülümsemesini işaret etmiş ve sanki iş anlaşmasındalarmış gibi elini uzatmıştı. Mihra kendisine uzanan el ile kıkırdarken bir an bile tereddüt etmeden Yağmur'un elini kavramış ve birkaç defa sallamıştı.

"Kabul ediyorum Yağmur Hanım, hayırlı olsun."

Mihra'nın ciddi yanıtıyla kıkırdayan ikili bu defa birbirine sarılmıştı. "Beni gerçekten her an arayabilirsin, Mihra seninle konuşmaktan zevk alıyorum." Mihra, kuzeninin söylediği şey ile yüzünden bir an olsun düşemeyen gülümsemesiyle başını sallamıştı.

"İyi ki varsın Yağmur." Şu an Mihra'nın içindeki mutluluğu ve heyecanı hiçbir kelime ile ifade etmek mümkün değildi. 

Trabzon ona o kadar iyi gelmişti ki sanki bir aydır eksik kalan o ufak tefek boşlukları da dolmuş tamamen yenilenmiş gibi hissediyordu. İyi ki buraya gelmiş ve ailesi ile tanışmıştı.

Yağmur'un rehberliğiyle güle oynaya koca bahçeyi turlayan ikili şimdide kendilerine böğürtlen topluyorlardı. Dalların üzerindeki dikenler yüzünden elleri acısa da böyle güzel böğürtlenleri bırakamamışlardı.

"Annem bunlarla çok güzel reçel yapar, bir gün bize gel de tadına bak eminim bayılacaksın." Mihra topladığı üç böğürtleni birden midesine indirirken olumlu manada başını sallamıştı. Aslında Nilüfer teyzesi de her sabah kendi yaptığı reçelleri kahvaltıya koyuyordu ancak burada doğal toplanan meyvelerin reçelinin çok daha güzel olacağından emindi.

Mihra böğürtlenler ile yaşadığı keyifli anı bozan telefon sesiyle oflayarak elindeki son böğürtlenleri yemiş ve ellerini elbisesine değdirmemeye özen göstererek boynuna astığı minik çantasından telefonunu çıkartmıştı. Vuslat abisi arıyordu.

"Gülüüüm." Mihra telefonu açar açmaz abisinin yükselen sesiyle kıkırdamış ve nazlı nazlı mırıldanmıştı. "Abiciiim" Vuslat, kardeşinin nahif sesiyle derin bir soluk almış dişlerini sıkmıştı.

"Ula etma işte oni çabuk soyle bağa nerdesun seni acil sevmem gereken konular var çiçeğum." Mihra abisinin coşkulu sesiyle koca bir kahkaha atmıştı.

"Biz Yağmur ile bahçedeyiz, böğürtlen yiyorduk." Mihra sözünü bitirir bitirmez yüzüne kapanan telefon ile boş boş elindeki telefona bakmıştı.

"Ne oldu?" Mihra'nın telefona attığı bakışları fark eden Yağmur merakla araya girmişti.

"Yüzüme kapattı." Yağmur, Mihra'nın şaşkınlığıyla sırıtarak yanaklarını sıkmıştı.

"Oy benim saf kuzenim ben sana abi denilen türün kütük olduğunu söylememiş miydim? Alış kızım alışş abilerin hepsi böyledir." Mihra, Yağmur'un kendisine az önce izlettiği komik bir videonun taklidini yapmasıyla kahkaha atmıştı.

Onlar kendi aralarında gülüşürken Mihra çok geçmeden bahçenin hemen girişinde görünen Vuslat abisi ile heyecanla oraya dönmüştü.

Vuslat abisinin yüzündeki sıcak gülümseme ile açtığı kollarını görür görmez  adeta gözleri ışıldayan Mihra, sevinçle abisine doğru koşturmuş ve kollarını boynuna dolamıştı.

"Kızım senin ne işin var burada düşeceksin şimdi bir yerden." Mihra, Vuslat abisinden ayrılırken abisinin aniden değişen ruh hali ile somurtmuştu.

"Ya neden düşeyim abi sanki hayatım boyunca şehirde mi büyüdüm ben."

Vuslat kız kardeşinin haklı olduğunu bildiği bu isyanını açıkçası umursamadan devam etmişti. "Allah Allah öyle mi küçük hanım." Mihra havalı havalı saçlarını savurmuş başını sallamıştı.

"Ben anlamam gülüm şu kollara bak çubuk gibisin karşına bir ayı çıksa bir şey çıksa ne olacak." Mihra korkuyla büyüyen gözlerini abisine dikmişti.

"NEE AYI MI VAR BURADA." Genç kız her ne kadar doğada olmayı çok sevse de hayvanlarla arası pek iyi değildi. Hatta sadece kedilerle iyi anlaşıyor olabilirdi.

Her türlü haşere, böcek ya da sürüngenden ciddi anlamda ödü kopuyordu. Hatta bugün bile üzerine atlayan bir çekirge yüzünden az kalsın kalp krizi geçiriyordu neyse ki Yağmur onu kurtarmıştı.

"Ayy Vuslat abi abart yani, kızım sen inanmasana abine yok öyle bir şey bahçede ayının ne işi var kıskançlığından yapıyor işte abimden deneyimliyim ben" Yağmur, Mihra'yı Vuslat abisinden kurtarıp koluna girmişti.

"Ulaa abim sen bu zilliyle fazla takılma sakın bak şimdiden başlamış algı operasyonuna."

Vuslat, işi gereği Trabzon'a daha sık geldiğinden diğer abilerine göre buradaki kuzenleriyle daha samimiydi. Yağmur'a takılsa da onu da kız kardeşi gibi severdi, gerçekten zillinin tekiydi.

"Hiçte bile Vuslat abicim ben doğruları söylüyorum. Mihra'yı bu konuda eğitmek üç abi sahibi olarak benim görevim kuzenimi size yediremem."

Yağmur'un kendisine meydan okuyan tavrına karşılık gülümseyen Mihra'yı fark eden Vuslat onların gerçekten iyi anlaştığını anlamıştı.

"Ey beyuk Allah'um bir tanesini zor tutayduk iki oldular başumuza." Kızların gülen yüzüyle sırıtan Vuslat derin bir soluk almış yine de minnet dolu bakışlarla kardeşi gibi gördüğü kuzenine göz kırpmış, burnunu sıkmıştı.

Mihra'nın buraya gelmeden önceki korkularını bildiğinden şimdi onlarla iyi anlaşmasının onu ne kadar mutlu ettiğini tahmin edebiliyordu.

"Takılıyorum kız zilli Allah muhabbetinizi arttırsın kızma bana." Yağmur, burnunu Vuslat abisinden kurtarmaya çalışırken oflamıştı. "Ya Vuslat abi tamam kızmadım, yapmasana." Vuslat çırpınan kızı sonunda rahat bırakırken hiç beklemeden hem onu hem de kız kardeşini kollarının altına çekmişti.

"Abi sorabilir miyim acaba nereye götürüyorsun bizi." Mihra, açıklama gereği bile duymadan bir anda hem Yağmur'u hem de kendisini bahçenin çıkışına doğru götüren abisiyle adım atmayı durdurmuştu.

"Gemiye gidiyoruz gülüm gemiye dün konuşmuşsunuz Yiğit abim söyledi ben de dayanamadım çıktım geldim." Mihra abisinin sıradan bir şeymiş gibi bahsettiği şey ile heyecanla gülümsemişti. Evet dün konuşmuşlardı ancak hemen bugün gemiye gideceklerini düşünmemişti.

"Gerçekten mi hemen mii?" Vuslat kardeşinin sanki helikopter turuna çıkacaklarmış gibi tepki vermesine şaşırıyordu. Zira kendisi arabadan çok gemi tepelerindeydi, kız kardeşinin bu kadar çok istediğini bilse onu çok önceden getirirdi.

"Hemen güzelim hatta tam olarak şimdi." Mihra sevinçle ellerini çırpmıştı İstanbul'da vapura binmişti ancak buradaki gemilerin büyük taşıma gemileri olduğunu bildiğinden çok merak ediyordu.

Sadece Vuslat abisinin telefonundaki fotoğrafları görmüştü ve o bile heyecanlanmasına yetiyordu. Sanırım o gemiler ile kum taşıyorlardı.

"Diğer abimler de geldi mi eve?" Vuslat, kız kardeşinin sorusuyla başını olumsuzca sallamıştı.

"Onlar daha tersanede güzelim, herif katılmak için kırk takla attığı toplantıya geç kaldığı için biraz uzadı işler." Genç kız anlayışla başını sallarken bir yandan da işin asıl muhatabı olan Vuslat abisinin burada olma sebebini sorguluyordu.

Kendisi için işini yarım bırakmış olamazdı. Yani olmasındı kıyamazdı.

"Benim de bu tarafta birkaç işim vardı gelmişken seni alıp öyle geçeyim dedim tersaneye sen biraz benim odamda takılırsın toplantı bitince de gemiye geçeriz olur mu gülüm." Vuslat kardeşinin soracağı şeyi anlamış olacak ki ondan önce konuşmuştu.

"Olur abi ama işini varsa başka günde giderdik benim için fark etmez." Vuslat kardeşinin böyle düşünceli, anlayışlı olmasına bayılıyordu. Hoş öyle olmasaydı da ona karşı sevgisinin değişeceğini zannetmiyordu ancak bu hali onların gözündeki değerini daha da arttırıyordu.

Kız kardeşi şimdi gördüğü kızlardan çok farklıydı, evet çok akıllıydı başarılıydı ancak aynı zamanda çokta olgundu.

"Yok abim toplasan bir saatlik işim var. Hem iki hafta için geldik buraya bir günün bile boş geçmesin istiyorum." Mihra ile konuşurken bir anda Yağmur'u da hatırlayan Vuslat bu defa da ona dönmüştü.

"Abim sen de gel istersen hem Mihra'ya eşlik edersin ben akşam seni bırakırım eve hem amcamlar da tersanede zaten." Vuslat abisinin sorusuyla anında yüzü buruşan Yağmur, hayal etmesiyle bile çalkalanan midesini tutmuştu.

"Ay yok Vuslat abi hiç gelmeyeyim beni çok fena deniz tutuyor, gemiye uzaktan bile bakamam." Vuslat, kuzeninin tepkisiyle kaşlarını çatmıştı. "Ulaa denuzden tiksunen Trabzonli mi olur?" Açıkçası abisinin bu tepkisine bu defa Mihra'da hak vermişti.

"Abi tiksinmiyorum ki elimde değil midem bulanıyor gemide." Vuslat, Yağmur'un huysuzca konuşmasıyla üzerine gitmemeye karar vermiş olacak ki kolunun altından çıkmasına müsaade etmişti. "Sen bilirsin abicim teklif var ısrar yok."

"O zaman sonra görüşürüz Mihra, numaranı aldım zaten sana mesaj atarım ben." Mihra, kendisine sarılan kuzenine karşılık verirken başını sallamıştı.

"Eve dönünce ben de yazarım sana Yağmur, görüşürüzz." Yağmur, kısaca Vuslat abisi ile de vedalaşmış ve Mihra'ya el sallayarak onların ters yönüne yani eve doğru ilerlemişti.

"Bakıyorum da hemen kaynaşmışız." Mihra abisi ile beraber dışarı çıkarken mutlulukla başını sallamıştı.

"Yağmur'u da yengemleri de çok sevdim abi hem Yağmur ile çok iyi anlaştık." Vuslat, kız kardeşinin heyecanıyla gülümsemişti. O mutlu olduğunda içten içe ondan daha çok seviniyordu.

"Oh gül güzelim benim tabi anlaşacaksınız kim bu tatlılığa dayanabilir ki şu sıfata bak" Mihra, abisinin yanaklarını sıkmasıyla balığa benzediğine emin olduğu yüzüyle konuşmuştu. "Yo obo boroksono." Vuslat kız kardeşinin sevimli haliyle dayanamayıp yanağına koca bir öpücük kondurmuştu.

Bir insan her haliyle nasıl bu kadar tatlı olabilirdi aklı almıyordu.

Genç kız abisinin elinden kurtulur kurtulmaz yanaklarını ovuşturmuştu. Şu an yüzünün kıpkırmızı olduğuna emindi. Zira kendinde en sevmediği özellikte buydu. Teni çok hassastı ve çok çabuk kızarıyordu. Özellikle soğuk bir yerden sıcağa girince resmen tüm suratı kıpkırmızı oluyordu.

"Hem bir bak bakayım bana ne güzel olmuşsun sen öyle." Mihra abisinin konuyu değiştirmesiyle anında gülümsemiş ve nazlı nazlı abisine dönmüştü. Abilerinin kendisini beğenmesi çok hoşuna gidiyordu.

"Güzel olmuş muyum gerçekten?" Vuslat, kız kardeşinin sorusuyla çapkın bir bakış atmış ve kısa bir ıslık çalmıştı. "Güzel ne kelime gülüm bugün adam öldürmezsem iyi." Mihra abisinin ciddi olduğunu bildiği cevabıyla gözlerini devirmişti. Yani abisinin hapse girmeden bugüne kadar nasıl geldiğini merak ediyordu.

"Abiye devirme o gözleri." Mihra oflayarak abisini geride bırakıp biraz ileride gördüğü arabalarına ilerlemişti. Sanırım son günlerde abilerine trip atma güncellemesi almıştı genç kız. Ya da regli yaklaşıyordu emin değildi.

Vuslat, saçlarını savura savura giden kız kardeşinin arkasından bakakalmıştı. "Ula şu hareketlere bak Leyla Arslanoğlu oldu başımıza."

"Murat abi kaç kere söyledim ama benim kapımı açmanıza gerek yok ben kendim binebilirim." Mihra, her defasında kendisine kapı açan abisi yaşındaki adamların böyle davranmasına üzülüyordu. Onların görevinin bu olduğunu biliyordu ancak yine de kendi kapısını kendisi açabilirdi sonuçta eline yapışmazdı ya.

"Mihra Hanım.."

"Hanım değil, Murat abi sadece Mihra."

Murat, kardeşi yaşındaki kızdan yediği paparayla şaşırırken aracın ön koltuğuna yerleşip kapıyı çarpmasıyla şaşkınca yanlarına gelen Vuslat'a dönmüştü.

"Vuslat Bey ne oldu az önce." Murat, kardeşi Enes ile beraber uzun yıllardır Arslanoğlu ailesinin yanında çalışıyordu ve yaklaşık bir aydır Mihra'nın nahif hallerini gördükleri için şu anda bu tavrı ile adeta şok olmuştu.

"Oğlum demek ki bizde ki damar bizim zillide de varmış, farkında değilmişiz ne bileyim." Vuslat, bakışlarını arabanın içinde kollarını bağlamış Mihra'ya çevirmişti. "Neyse ben gidiyorum ev size emanet haydi eyvallah."

Mihra birkaç dakika sonra açılan şoför kapısıyla yanına oturan abisine bakmamıştı. "Gülüm hayırdır ne oldu böyle oksijen falan mı çarptı hepimizi ipe dizdin dakikada?" Vuslat kemerini takarken bir yandan da söyleniyordu.

"Ne yapayım abi ben kendi kapımı açarım ki, sevmiyorum böyle şeyleri." Mihra abisinin tepkisiyle acaba fazla mı abarttım diye düşünmeye başlamıştı.

"Olabilir gülüm ama Murat abinler bunu yanlış anlamaz ki onların işi bu, tam tersi eğer yapmazlarsa kendilerini kötü hissederler." Mihra oflayarak arkasına yaslanmıştı. Murta abisine sesini yükseltmek istememişti. Acaba onu üzmüş müydü?

"Hadi hadi çakma Memati kemerini tak bir şey olmaz." Mihra, abisinin kendisine taktığı lakap ile gülmüştü. Ne yani hep o mu dellenecekti.

Genç kız kemerini takarken akşam döndüklerinde Murat abisine istemeden sesini yükselttiği için özür dilemeyi de aklının bir köşesine yazmıştı. Bu hayatta en nefret ettiği şey zorbalıktı.

"Eyvah abi anneme haber vermeyi unuttum ben." Mihra, araba hareket ettikten hemen sonra aklına gelen şey ile endişeyle abisinin koluna dokunmuştu. Belki Yağmur annesine haber vermiştir ancak yine de annesinden habersiz gitmemesi gerekirdi.

"Ben konuştum abim bak sana cekette verdi annem arkada." Genç kız abisinin işaret ettiği yere bakınca gördüğü kot ceket ile gülümsemişti. Meğer insanın arkasında onu düşünün birileri olması ne kadar güzelmiş. "Canım annem benim."

Mihra tam o sırada çalan telefonu ile bakışlarını ekrana çevirmişti ki gördüğü isimle gülümsemesi büyüdü. "İyi insan lafının üstüne ararmış."

"Efendim annecim."

"Annem çıktınız mı yola göremedim arabayı kapıda."

"Hm hm çıktık anne." Mihra sanki annesi görüyormuş gibi başını sallamıştı.

"Tamam kuzum abinin yanından ayrılma Allah korusun o geminin tepelerinde bir şey olur ayağın takılır. Hem akşama doğru iyice serinler hava elbisen incecikti sakın öyle dışarı çıkayım da deme ceketini al üzerine tamam mı annem ?" Genç kız sabırla annesinin direktiflerini bitirmesini bekliyordu.

"Tamaam annecim merak etme sen." Annesinin tembihlerini bir süre daha dinleyen genç kız en sonunda telefonu kapatabilmişti.

"Leyla Sultan'ın sorgusu bitti mi?" Mihra, Vuslat abisinin sorusuyla sırıtmıştı. Zira annesi abileri kocaman adam olmalarına rağmen onlara bile öyleydi. Vuslat abisinin Trabzon'da olduğu bir hafta boyunca her akşam yemek yedin mi mutlaka arıyor, kendisini aç bırakmaması için bir sürü dil döküyordu. Abisi de şimdi ona gönderme yapıyordu.

Mihra anne olmanın ne demek olduğunu Leyla Hanım'dan öğrenmişti. Zira bu yaşına kadar anne dediği insanın kendisine bir an olsun annelik yaptığını görmemişti ki nereden bilecekti.

"Annem çok tatlı değil mi abi, bu hallerini çok seviyorum ben." Vuslat kız kardeşinin sorusuyla şefkatle gülümsemişti. Genç adam Mihra'nın bazı tavırlarını annesine çok benzetiyordu. İkisi de hem çok aklı başında hem de çok kırılgandı. "Öyle gülüm." Annelerine çok düşkün olan beyler yıllar sonra tekrar kavuştukları kardeşlerinin de onun bir kopyası olduğunu görünce ne yapacaklarını şaşırmışlardı.

Mihra, kapattığı telefonu ile önce kısaca instagram da dolanmış bir süre sonra sıkılınca da arabada yükselen Karadeniz türküsü eşliğinde bakışlarını akıp giden yola çevirmişti. Her yer yemyeşildi ve bulutlar ciddi anlamda dokunabilecekleri kadar yakında gibiydi. Uzun zamandır bu kadar yeşil bu kadar temiz bir şehir görmemişti.

Genç kız hayran hayran dışarıyı seyrederken gördüğü akarsu ile abisine dönmüştü. "Abii."

"Efendim abim." Vuslat gözündeki güneş gözlüğünü çıkartmış kısaca kız kardeşine bakmıştı. İnsanlarla konuşurken göz temasına çok önem veriyordu.

"Ben hani yüzme bilmiyorum yaa." Vuslat, kız kardeşinin her zamanki nazlı ses tonuyla gülümsemiş, derin bir iç çekmişti. Bu ses tonunu artık ezberlemişti, bir derdi vardı.

"Hmm." Mihra abisinin devam etmesini istercesine çıkardığı mırıltıyla bakışlarını oynayıp durduğu parmaklarına çevirmişti.

"Sonra bisiklete binmeyi de bilmiyorum." Mihra itiraf edemese de bugün Aras'ın yerinde olmayı çok ama çok istemişti. Onun için her şeyi yapan bir aileyle büyüyordu zira bu çocuğun özgüvenine bile yansıyordu. Çok şanslıydı.

"Acaba bir gün bana öğretir misin? Yani öyle hemen değil işinin olmadığı bir gün de olur."

Mihra, abilerine ne kadar alışmış olursa olsun hala onlardan bir şeyler isterken biraz çekiniyordu.

Ama bugün hayatında ilk kez kendisi için bir şeyler istemeyi çok istemişti.

Belki on sekiz yaş bunlar için geçti ancak olsundu, ailesi yanındaydı on sekiz yaşında da olsa yine onlar öğretsin istemişti.

"Abin sana kurban olur kızım bu muydu bu kadar kıvrandığın şey." Vuslat kız kardeşinin hala parmaklarındaki bakışlarıyla adeta içinin yandığını hissetmişti. Genç adam anında arabayı sağa çekerken kız kardeşinin eğdiği başını kaldırmak için hafifçe çenesine dokunmuştu.

"Gülüm, canımın içi sen iste ben sana tüm ömrümü vereyim ama karşımda böyle ezilip büzülme, dayanamam bu cam gözlere." Mihra, abisinin zoruyla gözlerine bakarken yeşillerinden akıp giden yaşa engel olamamıştı.

"Aras'la tanıştık bugün." Mihra abisine asıl derdini anlatmaya karar vermiş olacak ki nazikçe burnunu çekmişti.

"Babasıyla yüzmüşler sonra da bisiklet sürmüşler bugün benim bilmediğimi duyunca da çok şaşırdı o minik yüzünü koca gözlerini görmen lazımdı."

Mihra, küçük çocuğun şaşkın yüz ifadesini hatırlayınca dolu gözlerine rağmen gülümsemişti.

"Büyüklerin hepsinin bunları yapabildiğini zannediyormuş." Mihra gülümsemesine paralel gözünden akan yaşı silmişti. Hem ağlayıp hem gülüyordu sanırım şu anda.

"O an çok kötü hissettim abi, belli de edemedim kimseye ama çok kötü hissettim ben."

Mihra son sözleriyle boğazından yükselen hıçkırığa engel olamamıştı. Vuslat kız kardeşinin bu haliyle endişeyle arabadan inmiş ve Mihra'yı da dikkatle çıkartıp sımsıkı sarılmıştı.

"Gülüm böyle yapma ama." Mihra abisinin göğsüne yaslanırken konuşmak yerine sadece kokusunu solumayı tercih etmişti.

Abilerinin yanında tüm duvarları böyle yıkılıyordu işte. Kendisini küçük, savunmasız bir çocuk gibi hissediyor onu üzen her şeyi onlara şikayet etmek istiyordu. Artık bir şeylerle tek başına mücadele etmekten yorulmuştu.

Özellikle de Vuslat abisinin yanındayken bu çok oluyordu. Sebebini bilmiyordu belki de yaşları daha yakın olduğu içindi ancak Vuslat abisine içini dökmeyi çok seviyordu.

Sanki bir derdi olsa hemen çözer, onu üzen şeyi anında ortadan kaldırabilirmiş gibi hissediyordu.

Bir süre abisinin göğsünde içini döken Mihra, biraz olsun rahatladığını hissetmişti. Tıpkı Ateş abisinin söylediği gibi içine atmak yerine hüznünü dile getirmişti, bu gerçekten iyi hissettiriyordu.

"Tamam mıyız kapandı mı çeşmeler?" Mihra abisinin göğsünden biraz olsun uzaklaşırken söyledikleriyle başını sallamıştı.

"Hm hm kapandı." Vuslat kız kardeşinin büzüldüğünden haberi bile olmayan dudakları ve ağladığı için kıpkırmızı olmuş suratıyla ağzının içinden sabır çekmişti. "Şimdu yiyeceğum şu sıfati."

Mihra ise abisinin içindeki fırtınadan habersiz bakışlarını dalgalanan denize çevirmişti.

"Güzel bebeğim benim seninle daha önce de konuştuk geçmişte yaşadığın her şeyi yenisiyle değiştirecektik hani sen neden kendini üzüyorsun."

Mihra, burnunu çekerken nazlı nazlı omuzlarını sallamıştı. Biliyordu ancak elinde değildi ki ağlayıp duruyordu işte.

"Sen yeter ki iste kurban olduğum ben sana her şeyi öğretirim. Unutma bunları bilmiyor olman senin eksikliğin ya da suçun değil bize bunları yaşatanların suçu." Vuslat, sinirlenmemek ve zaten şu anda hassas olan kardeşini germemek için üstün bir çaba sarf ediyordu.

"Abin kurban olur kızım şu gözden akan tek damla yaşa, şu gözlere bak yine kıpkırmızı olmuş ulan zaten kıyamıyorum." Vuslat, kız kardeşinin gözlerine tüy gibi öpücülerini kondurmuş güzel yüzünü okşamıştı.

"Nazlı çiçeğim benim, şu saatten sonra sadece rengarenk açmak yakışır sana bir daha böyle sararıp içimi yakma." Mihra, abisinin sözleriyle adeta büyülenmiş gibi gülümsemiş ve parmakları üzerinde yükselerek yanağına tıpkı onun gibi yumuşak bir öpücük kondurmuştu.

"Burası Karadeniz suları çok dalgalı olur yüzme işini İstanbul'da hallederiz ama bisiklet için hiçbir engelimiz yok." Mihra abisinin bir anda kendisinden ayrılıp telefonunu çıkartmasıyla şaşkın şaşkın ona bakmıştı.

"Alo ne yaptınız abim."

"Anladım tamam, abi bizim şimdi Mihra ile ufak bir işimiz var ben bir yarım saat gecikebilirim ona göre haberin olsun, tamam hayde eyvallah."

Mihra kapattığı telefonunu cebine koyar koymaz elini tutup arabaya sürükleyen abisine bakakalmıştı. "Ya abii bir dursana."

"Gülüm hadi ama acelemiz var önce bisikletimizi alalım sonra tersaneye geçeriz." Vuslat, eğer şu dakika o bisikleti almazsa muhtemelen gece gözüne bir damla uyku girmezdi.

"Ya abi ne acelesi var, başka bir gün öğretirsin benim üzüldüğüm şeyin ne olduğunu anladın zaten sorun bisiklet değil ki." Mihra, bunları öğrenmeyi çok heveslendiği için değil sadece geçte olsa diğer çocuklar gibi olabilmek için istemişti.

Artık eksik kalmamak, yaralarını sarmak için istemişti.

"Hiç itiraz kabul etmiyirm, o bisiklet bugün alınacak, nokta." Mihra tam itiraz etmek için ağzını açacaktı ki abisinin kapısını açmasıyla derince oflamıştı. "Oflama boşa sulu göz daha toplantıya yetişeceğuz hayde, ünlem"

"Yani abi iki dakika önce dünyanın en sakin adamıyken üçüncü dakikada nasıl böyle olabiliyorsun aklım almıyor?" 

Mihra ne kadar direnirse dirensin abisinin kafasına koyduğu şeyi yapacağını bildiğinden el mahkum az evvel ağlayarak indiği koltuğa bu defa da yüzündeki gülümsemeye rağmen söylenerek binmişti.

"Bak hala riv riv ediyor, kızım ben de Vuslat'sam sen o bisikleti almadan uyku uyuyabilir miyim sanıyorsun. O yüzden hiç itiraz yok hemen bisikletimizi alıp eve yolluyoruz bugün işimiz var ama yarın sana söz güzelime bisiklet sürmeyi öğreteceğim." 

Mihra abisinin söyledikleriyle daha fazla diretmemiş ancak içindeki huzur ve mutlulukla gülümsemişti. Onları hak edecek ne yapmıştı gerçekten bilmiyordu.

"Seni seviyorum abi, çok seviyorum."

✨✨

Mihra Arslanoğlu bir yeni post paylaştı.





Vuslat ☄️

Continue Reading

You'll Also Like

307K 25.4K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
1.7K 139 11
Arda&Ferdi Yan shipler: İsmail&Barış Alper Kerem&Altay #texting
ILGAZ By beyzay999

Teen Fiction

59.5K 3.4K 27
"Yiğit?" Aslan sorarcasına konuşup bardaktan bir yudum daha alırken açıklama beklediği belliydi. Yiğit, gergince oturduğu yerde geriye yaslandı ve b...
212K 17.2K 39
"Sen hep böyle cevap olarak başını mı sallarsın?!" Başımı salladım. Kaşları çatıldı, o güzel mavi gözlerini gözlerime dikti. "Gıcık mısın Aras?!" Bil...