Zemheri | Tamamlandı

By yericeryazar

3.9M 232K 74.3K

Yaşadığı travmalar yüzünden ailesi tarafından şımartılarak büyütülen Ahsen'in, yolu diktatör bir yüzbaşı ile... More

Giriş.
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
64.Bölüm
65.Bölüm | FİNAL
Yeni Hikaye.

47.Bölüm

44K 3.4K 844
By yericeryazar

Cahit'in veda eder gibi konuşup, gidişinin ardından tam yirmi dört saat geçmişti. Kahvaltıdan sonra gitmişti ve ben o giderken kalkıp bir kere sarılamamıştım bile.

Veda eder gibi konuşması çok moralimi bozmuştu. İçime kocaman bir korku düşmüştü. Dün gün boyu ve gece sabaha kadar bir şey mi olacak diye düşünüp durmuştum. Düşünmeye de devam ediyordum.

Çok mu tehlikeliydi bu sefer gittiği görev? O yüzden mi öyle konuşmuştu?

Cahit'e bir şey olursa ben ne yapardım? Böyle bir acıya dayanabilir miydim?

Ya ona bir kere daha sevdiğimi söyleyemeden veda edersek?

Oflayarak başımı yastığa gömdüm. Hayat neden bu kadar zordu?

Ben başımı yastığa gömmüş bir şekilde hayatı sorgularken bahçede ki musluğun açılma sesi geldi.

Başımı kaldırıp kaşlarımı çattım. Kim vardı sabahın köründe bahçede?

Hızla yataktan fırlayıp cama koştum.

"Cahit?"

Perdeyi çektim fakat gördüğüm kişi Cahit değil Fuat'di. Çiçekleri suluyordu.

Oflayarak perdeyi kapattım ve odadan çıktım. Zehra ve Hande hala uyuyordu. Dış kapıyı sessizce açıp dışarıya çıktım.

"Fuat?"

Fuat bir an gelen ses ile irkilsede hemen bana döndü.

"Ahsen hanım?"

Göz devirdim. "Fuat, hani Ahsen diyecektin?"

"Ahsen hanım, her an bir yerden Cahit komutanım çıkacak gibi hissediyorum."

Keşke Fuat...

"Çıksın ne olacak." Dedim. "Bir şey diyemez o."

"Ama yine de olmaz öyle."

"Ya Fuat tekrar mı ikna etmeye çalışacağım seni?" Diye sordum.

"Yok Ahsen hanım siz ikna etmeyin, ben böyle demeye devam edeyim size."

"Neden?"

"Saygıdan."

"Fuat ben o kadar saygı duyulacak biri değilim." Dedim.

"Olsun."

"Ay tamam Fuat." Diyerek kabul ettim. "Ne istiyorsan öyle de tamam mı?"

"Tamam Ahsen hanım."

"Ne yapıyorsun sen bu saatte burada?"

Çiçeklere kısa bir bakış attı.

"Cahit komutanım kesin emir verdi, o yokken çiçekleri sulayacakmışım." Deyince gülmeden edemedim.

"Ciddi misin?"

"Ciddiyim."

"Kesin emir verdi?"

"Evet." Dedi.

"Kendisi ne zaman gelecekmiş?" Diye sordum bir umut.

"Belli değil." Dedi. "Aslında o gitmeyecekti, bende dedim komutanım yaralısın gitme diye ama Cahit komutanım işte dinlemedi."

Yüzümde ki gülümseme yavaşça silindi.

"Ne? Ne yaralanması?" Dedim hızla.

Fuat bir anda ciddileşti. "Sizin haberiniz yok muydu?"

"Hayır. Ne yaralanması? Yaralandı mı Cahit?" Diye sordum.

"Ben haberiniz vardır diye."

"Fuat söylesene!"

"Omzundan vuruldu Ahsen hanım." Deyince kalp atışlarım hızlandı. Sertçe yutkundum.

"Vuruldu mu?"

"Ahsen hanım ben söylemesem daha iyi olur."

"Fuat!" Dedim sinirle. "Sen söylemeyeceksin de kim söyleyecek şuan bana?"

"Ama-"

"Ne zaman?"

"Ahsen hanım."

"Fuat söylesene ne zaman?" Diye bağırdım.

Fuat derin bir nefes aldı. "Bursa'ya gelmeden önce." Dedi. "Köstebek için operasyon düzenlenmişti, o zaman."

"Neden bana söylemedi?" Diye mırıldandım kendi kendime.

"Endişelenmenizi istemedi."

İç çektim.

"Bir de."

"Bir de ne?"

"Ayrılmıştınız ya, yaralandığı için onunla barışmanızı istemedi."

Gözlerim doldu.
O gün onu itmek için göğsüne vurduğumda o yüzden mi canı acımıştı yani? Yarasına mı vurmuştum?

"Sen nereden biliyorsun?"

"Ben haber vereyim dedim. O istemedi, o yüzden söyledi."

"Off!" Dedim.

Başımı çevirip çiçeklere baktım.

"Çok uzun sürer mi Fuat?"

"Bilmiyorum Ahsen hanım." Dedi yine.

"Ben özledim de yüzden."

"Biliyorum." Dedi. "O da sizi çok özledi."

"Onu nereden biliyorsun Fuat?" Diyerek ona döndüm tekrardan. "Cahit sana her şeyi anlatıyor mu?"

"Yok komutanım bana öyle çok şey anlatmaz."

"O zaman?"

"Ama ben anlıyorum. Kaç gündür pimi çekilmiş bomba gibi, kime patlasam diye bakıyor." Dedi.

Alayla güldüm. "3 hafta önce bana patladığı gibi mi?"

Başını hafifçe öne eğerek bakışlarını kaçırdı.

"Ahsen hanım ben özür dilerim." Deyinde kaşlarımı çattım.

"Sen niye özür diliyorsun Fuat?"

Derin bir iç çekti. Üzeri çiçek dolu masanın biraz ileride duran sandalyelerini gösterdi.

"Oturalım mı?"

Hiç bir şey anlamamıştım ama "Oturalım." Dedim.

Birlikte sandalyelere oturduktan sonra Fuat konuşmaya başladı.

"O gün telefonda ki şe-" dedikten sonra yine durdu. "Kusura bakmayın." Diye araya girip devam etti. "Telefonda ki şerefsiz sizinle ilgili tehdit edince, Cahit komutanım delirdi. Sizinle konuşmak istedi ama bir açıklama yapmadan size git dese, gitmeyeceğinizi söyledi. Ben konuşun, ikna olur dedim ama o olmaz dedi."

Kısa bir an düşündüm.
Cahit bana bir şey söylemeden, git dese. Ya da tehlikedeyiz sen git dese gider miydim?

Yalan söylemeye gerek yoktu. Gitmezdim. Evet doğru değil ama gitmezdim. Cahit'i bile bile bırakıp gidemezdim.

Eminim öyle yapsada yine kendi bildiğimi okurdum ben.

"Beni dinlemez dedi."

Doğru demiş.

"Çok vaktimiz yoktu o başka bir yol aradı, akşama kadar düşündü ama dedim ya vaktimiz yoktu."

"Ee Fuat,  bunun seninle ne ilgisi var?" Dedim merakla.

"Bende ona dedim ki, madem gitmez siz gitmez zorunda bırakın."

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım.

"Fuat." Dedim sakince. "Ben senin vereceğin aklı sikeyim."

Gözlerimi açıp ona döndüm.

"Kusura bakma! Ama hak etmişsin."

"Hak ettim Ahsen hanım hak ettim. Ne deseniz haklısınız. Zaten Cahit komutanım da aynısını dedi."

"Ne dedi?" Diye sordum.

"Senin vereceğin aklı sikeyim dedi." Dedikten sonra durdu ve gözlerini kocaman açtı. "Ahsen hanım kusura bakmayın! Ben öyle bir an siz sorunca söyledim."

"Ay tamam Fuat." Dedim gülerek. "Bir şey yok."

Çocuk utanmasa özür dileyecekti küfür ettim diye. Hayır küfürde etmemişti, Cahit'in söylediğini söylemişti.

Kısa bir sessizlikten sonra Fuat konuştu. "Ahsen hanım, çiçeklerin üstünde notlar varmış. Cahit komutanım ıslatırsan seni döverim dedi. İsterseniz siz bakın."

Çiçeklere baktım. "Dün yoktu onlar."

"Ben bilmiyorum." Dedi. "Ama ilk olarak şu kırımızı güllerden başlayacakmışsınız okumaya."

"Tamam. Teşekkür ederim söylediğin için."

"Ne demek rica ederim." Dedikten sonra ayağa kalktı. "Ben şimdi gideyim ama bir ihtiyacınız olduğunda beni arayın olur mu? Zaten buralarda olacağım."

"Dursaydın, kahvaltı ederdik." Dedim.

"Yok işlerim var biraz. Ama bir şey olursa siz beni arayın."

"Tamam Fuat." Dedim gülümseyerek. "Görüşürüz."

"Görüşürüz." Dedi ve apartmana girdi.

Ayağa kalkıp masanın en solunda, köşede duran güllerin yanına geldim. Bir kaç buket çiçek dışında diğerlerinin hepsi saksıdaydı.

Bu güllerde buketlerden biriydi. Üzerinde duran zarfı aldım ve açıp içinden kağıdı çıkarttım.

"Sevgilim..."

Derin bir iç çektim. "Sevgilim." Diye cevap verdim sanki buradaymış gibi, sanki yanımdaymış gibi.

"Biz sevgili değiliz mi diyorsun şuan?"

Güldüm.
Hayır anlamında başımı salladım.
Derin bir nefes aldım ve okumaya devam ettim.

"Biz sevgiliyiz birtanem. Senin gözünde olmasa da benim gözümde öyle. Ağzımı açıp sana tek kelime etmem istemezsen ama senin için gerçekten bitse bile benim için hep böyle kalacak. Ben sevgiyi sende öğrendim.  Bu yüzden benim için sevgi de sensin sevgili de."

Gözlerim doldu.
Neden mektup yazmıştı ki bana? Ne söylemek istiyorsa yüzüme söyleyebilirdi. Ya da telefonda söyleyebilirdi ya da mesaj atabilirdi.

"Seni ilk gördüğüm gün, üzerinde bu güller kadar kırmızı bir kazak vardı."

Okuduğum cümle ile kısa bir an duraksadım ve hangi gün diye düşündüm.

Lokantaya yemeğe geldikleri günden mi bahsediyordu yoksa hastanede görmesinden mi? O aralar hayatım oldukça karışık olduğu için ne giydiğimi hatırlamıyordum.

"Hatta kazağının rengi yüzünden bir yerinde kan var mı yok mu anlayamamıştım."

Kaşlarımı çattım. Ne kanı?

"Baygındın. Saçların dağılmıştı. O halini görsen, eminim çok çirkinim derdin ama değildin. Ben gördüm ve hiç çirkin değildin. O kırmızı kazak sana öyle yakışmıştı ki kollarımın arasında baygın olmana rağmen içimden bir renk bir insana bu kadar mı yakışır diye düşünmeme engel olamamıştım. Ama sonra o rengi bileklerinde görünce nefret ettim kırmızıdan.

Yüksek ihtimal bunları yüzüne hiç bir zaman söyleyemeceğim. O yüzden yazıyorum. Belki de bunlar benden sana kalan son şeyler olur. Belki de sadece bunları değil bir daha sana hiç bir şey söyleyemem.  Hayat bu çünkü. Başımıza ne geleceği hiç bir zaman belli değil. Ve bu sadece benim içinde geçerli değil."

Gözümden bir damla yaş akıp kağıdın üzerine düşerken devamını okumaya cesaret edemedim. Veda mektubu muydu bu? Bana veda mı ediyordu?

Sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi cümlesine, "Sana veda etmiyorum." Diye devam etmişti.

"Veda değil bu. Ben sana, ancak sen beni unuttuğunda veda edebilirim sevgilim. Unutma hayat hatırlardır."

"Unutursan ölürsün." Dedim mırıldanarak.

"Unutursan ölürsün.
İlk çıkacağım görevde komutanım geldi söyledi, eğer istersen mektup yaz başına bir şey gelirse seni bekleyenlere son vedan olur dedi. Yazmadım. İlk görevimde de yazmadım ondan sonra gittiğim görevlerde de yazmadım. Çünkü yazmak isteyeceğim kimse olmadı. Sen gelene kadar.

Senden önce ben yapayalnızmışın. Hani dedin ya bana adına hayat dediğin o karanlığa geri dön diye. Doğru söyledin. Ben kocaman bir karanlıkta yaşıyormuş. Yapayalnızmışım. Ama senden önce. Sen geldikten sonra benim hayatıma ışık geldi Ahsen. Sen geldikten sonra benim hayatıma renk geldi. Siyah bir hayata, sen rengarenk geldin. Elinin değdiği her yerde çiçek açtı. Sen benim taş kalbimde çiçekler açtırdın sevgilim. O yüzden bu çiçekler sana az bile. Senin yanında hiç bir değeri yok bile. Ama dedim ki boşa gitmesin, ben yokken bir işe yarasınlar. Sana yazdıklarımı sana getirsinler. O yüzden bazılarına bir kaç mektup koydum. İstersen devamını da istediğin zaman okursun. İstersen okumazsın sana kalmış. Eminim mesaj atmak yerine niye mektup yazdın demişsindir. Haklısın.

Ama bana bir şey olursa, elinde kalsın istedim. En azından benden geriye, sana sadece kalp kırılığı kalmasın istedim.

Seni çok seviyorum sevgilim. Seni hep seveceğim."

Kağıdı tekrardan katladım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Neden böyle bir şey yazmıştı şimdi bana? Veda mıydı neydi bu?

Kalbim acıyordu.
Zaten içimde kocaman bir Cahit özlemi vardı. Şimdi birde canım acıyordu.

Ağlamak bile fayda etmiyordu. Ağlamak bile biraz olsun rahatlatmıyordu beni.

Cahit'e bir şey olursa ben ne yapacaktım? O mektup bırakmıştı. Ben ne yapacaktım?

Onu affettiğimi bile söylememiştim daha. Ona onu sevdiğimi, çok sevdiğimi söylememiştim.

Elimde kalan bir avuç toprak ve bir kaç mektup olursa ben ne yapardım?

Ayakta durmadım ve yavaşça yere çöktüm.

"Cahit." Diye mırıldandım ağlayarak.

Şimdi şu kapıdan bahçeye çıksa. 'Burada ne yapıyorsun Çakma Muhabir?' dese hiç düşünmez koşar boynuna sarılırdım.

Çünkü hayat insana ayrı kalma şansı, kafayı toplama vakti verecek kadar uzun değildi.

Bunu en iyi ben biliyordum. Ama unutmuştum işte. Ölümü unutmuştum. Halbuki ölüm her zaman bizimleydi. Sadece Cahit için değil. Benim içinde geçerliydi bu. Herkes için geçerliydi.

Ama Cahit burun burunaydı şimdi. Aldığı her nefes ölüme çarpıp, ona geri dönüyordu.

Bunu şimdi fark etmiştim evet.
Fark etmiş olmak canımı daha çok yakıyordu.

Bunu en başından beri bilip umursamamak, ciddiyetinin şimdi farkına varmak canımı çok yakıyordu.

Ağlamam azaldıktan sonra ayağa kalktım ve koşarak eve girdim.

Yatak odasına gelip telefonumu aldım. Hiç düşünmeden Cahit'i aradım. Çaldı, çaldı ama açmadı.

Telefonu bıraktıktan sonra yatağa oturdum ve bir kaç dakika kendime gelmeye çalıştım.

Bu adamın tek hareketi beni böyle alt üst etmek zorunda mıydı?

Günün geri kalanı allak bullak geçmişti. Çünkü neden geçmesin?

Aldığımız yataklar gelmişti ve kızlar ile birlikte boş olan odayı yerleştirmiştik.

Akşam yemeğini de hep beraber üst katta yemiştik. Ben ne kadar yemekten sonra aşağıya inmek istesem de kızlar müsade etmemişti.

Sessizce çayımı içerek kızları dinlerken telefonum titredi. Hemen elime aldım. Cahit mesaj atmıştı.

Diktatör Yüzbaşı : Aramışsın. (22:10)
Diktatör Yüzbaşı : Bir şey mi oldu? (22:20)

Siz : Hayır. (22:10)
Siz : İyi misin? (22:10)

Diktatör Yüzbaşı : İyiyim. (22:11)
Diktatör Yüzbaşı : Bir şey mi oldu? (22:11)

Siz : Bir şey olmadı dedim ya niye aynı şeyi soruyorsun? (22:11)

Diktatör Yüzbaşı : Niye aradın o zaman? (22:11)

Siz : Arayamaz mıyım? (22:12)

Diktatör Yüzbaşı : Arasında en son benimle konuşmak istemiyordun. (22:13)

Ne yazsam diye ekrana bakarken bir anda Cahit'in araması düştü ekrana.

Sanki aylardır görmemiş, sesini duymamış gibi heyecanla ayağa kalkıp odadan çıktım. Koridorun sonuna doğru giderken telefonu açtım.

"Alo?"

"Alo." Dedi. "Yazamadım o yüzden aradım."

"Niye yazamadın? Bir şey mi oldu?" Diye sordum hemen.

Yoksa yaralanmış mıydı?

"Bir şey olmadı sakin. Canım yazmak istemedi."

"Niye yaralandığını söylemedin?" Dedim, onun söylediğini umursamadan.

"Kim söyledi?"

"Kim söylediyse söyledi ne fark eder? Sen niye söylemedin?"

"Ne deseydim Ahsen? Sen yüzümü bile görmek istemiyorken ben omzumu açıp bak yaralandım mı deseydim?" Diye sordu.

Haklıydı ama olsun.

"Deseydin."

"Bir daha derim."

"Bir daha niye yaralanıyorsun Cahit?" Dedim hızla.

"Sen endişeleniyor musun benim için?"

"Cidden soruyor musun bu soruyu?"

"Son zamanlarda yaşananlardan sonra kimsenin ne hissetiğini anlayamıyorum." Dedi.

"Sen mi ben mi?" Dedim alayla.

Kısa bir sessizlik olduktan sonra tekrardan konuştum.

"Niye mektup yazdın bana?"

"Okudun mu?"

"Bir tanesini."

"Her gün bir tane oku?"

"Sen gelmeyecek misin?"

"Burada işler karışık." Dedi sıkıntılı bir sesle. "Ne zaman döneriz bilmiyorum."

"Ama döneceksin değil mi?" Diye sordum.

"Döneceğim."

"Mektuplar bitmeden dön o zaman."

"Ha onlar bitince beklemezsin yani?"

"Öyle bir şey mi dedim ben?" Diye sordum hemen.

Beklemeyecek olsam hiç beklemezdim.

"Dedin." Deyince kaşlarımı çattım. Ben bir şey söylemeden Cahit devam etti. "Ben senin gibi bir adamı bekleyecek kadın değilim. Bıraktığın yerde bulamazsın dedim."

İç çektim.

"Ben onu o manada demedim." Dedim.

"Ne manada dedin?"

"Bunu mu konuşalım şuan Cahit?"

"Yani konu beklemek olduğu için konuşabiliriz." Dedi. "Çünkü benim seni bıraktığım yerde bulamamak gibi bir endişem var."

"Cahit o manada demedim diyorum." Dedim tekrardan. "Sen ağzına geleni bana söyledikten sonra bırakıp gidip, istediğin zaman bana geri dönemezsin dedim. Mesleğine laf söylemedim yani merak etme."

"Ben senden hiç gitmedim."

"Göreceğiz onu."

"Ha görmedin yani daha?"

"Yani." Dedim düşünerek. "Pek gördüğüm söylenemez."

"Günahımı alıyorsun şuan. Ne zaman gittim ben?"

"Geldin mi hiç?"

"Ahsen." Dedi.

"Tamam." Dedim uzatmadan. "Ama kaldığını da göstermen lazım. Çünkü ilk fırsatta bana gidecek muamelesi yaparken, ilk sorunda kıçıma tekmeyi vuran sen oldun."

"O nasıl laf?" Dedi hızla.

"Yalan mı?"

"Yalan tabii ki."

"Sonuca bakalım Cahit. Ben seni hiç üzdüm mü?"

Cevap vermedi.

"Sen heni hiç üzdün mü?"

Yine cevap vermedi.

"İşte sessizlik bazen çok iyi cevap olabiliyor. Bu durumda bırakan ben olmuyorum."

"İyi tamam. Bende onu göster diyorum işte. Sapasağlam geri gel, göreyim diyorum."

Mesele ilişki değildi. Aramızda olanlarda değildi. Mesele onun sapasağlam geri gelmesiydi.

Fakat şuan aramız bunu söyleyecek kadar iyi değildi. Açık açık söylemek yerine böyle söylemek daha kolayıma gelmişti.

Sonuçta o da en kolay yolu seçip, üzmüştü beni.

"Tamam söz." Dedi. "Mektuplar için söz veremem ama o çiçekler solmadan geleceğim, söz."

"Tamam."

"Bu kadar mı?"

"Bu kadar?"

"Söylemek istediğin başka bir şey yok mu?" Diye sordu.

Neden bahsettiğini anlamıştım ama anlamamış gibi davrandım.

"Ne gibi bir şey?"

"İşte sevgililerin genelde birbirine söylediği bir şey."

"Sevgili olmadığımıza göre?"

Sesli bir şekilde nefes alıp verdi.

"Dikkat et kendine."

"Eyvallah." Deyince göz devirdim.

Bir de sevgililer birbirine söyler falan diyordu. Kendisi çok öyle davranıyordu sanki!

"Sana da eyvallah." Dedim ve telefonu kapattım.

Telefonu sıkı sıkı tutarken dudaklarıma yerleşen gülümsemeye engel olmadım.

Kendi kendime düşünüp, gülerken Asım amca odasından seslendi. "Ahsen."

Bir an irkilsemde hemen kendimi toparlayıp cevap verdim. "Efendim Asım amca."

Kapının önüne gelip kapıyı açtım ve kafamı içeriye doğru uzattım.

"Bir şey mi oldu?"

"Olmadı. Gel bakayım sen içeriye."

Kapıyı tamamen açıp içeriye girdim.

"Gel, gel otur şöyle." Diyerek yatağının karşısında ki tekli koltuğu gösterdi.

Bir şey söylemeden oturdum.

"Ne oldu Asım amca?"

"Benim oğlan kalbini mi kırdı senin?"

Bakışlarımı kaçırdım.

"Oldu bir şeyler." Dedim sadece.

"Ona kızma." Deyince başımı kaldırıp yüzüne baktım tekrardan. "Onun bir suçu yok."

Olayı biliyor muydu ki Asım amca?

"Aranızda ne geçti ben bilmem." Dedi sanki aklımı okumuş gibi. "Ama ona kızma. Kızacaksan bana kız."

Kaşlarımı çattım.

"O ne demek Asım amca?" Diye sordum.

İç çekti.

"Ona sevmeyi öğretmeyen benim çünkü."

Yutkundum.

"Ben ömrüm boyunca bir aşkın peşinden koştum, oradan oraya savrulurken benim peşimden gelenleri görmedim hiç bir zaman. Oğlumu görmedim."

Bir şey söylemeden ona baktım.

"Ona sevmeyi ben öğretmedim. Sorsan en çok ben sevdim ama oğluma bile öğretemedim."

Bizim payımıza düşen babalarda böyleydi işte...

"Neden Asım amca?" Diye sordum. "Neden sevmedin?"

"Sevdim." Dedi hemen. "Sevdim ama hiç bir zaman gösteremedim."

"Ne işine yarasın görmediği sevgi?"

"Haklısın. Bende fark ettim bunu ama geç kaldım. Cahit yalnız büyüdü. Kardeşi yoktu. Arkadaşları vardı ama yine de yalnızdı. Evde yalnızdı çünkü. Annesini de kaybettikten sonra iyice içine kapandı."

"Babası vardı ama." Dedim.

Bu söylediklerini bende yaşamıştım.
Benim kardeşim de vardı. Ama hiç bir şey değiştirmedi. Bende yalnız büyüdüm. Kocaman bir ailenin içinde yapayalnız büyüdüm.

"Babası da yoktu." Dedi.

En azından yaptığının farkındaydı. Benim babam gibi itiraz edip durmuyordu.

"Cahit yaptığım onca şeye rağmen bana hiç bir zaman arkasını dönmedi. Bak ben işimi bıraktım, bir sandalyeye mahkum kaldım. Bir kere bile bırakmadı beni. Belki sevmedi ama bir kere bile saygısızlık yapmadı. O yüzden sevmeyi beceremiyorsa onun suçu değil benim suçum. Benden görmedi."

"Cahit sevmeyi biliyor Asım amca." Dedim. "Sizin aksinize sevgisini de gösterebiliyor. Hatta beni bu hayatta kimse ondan daha fazla sevmedi. Aramızda bir şeyler geçti evet ama ben onun sevgisinden hiç şüphe etmedim. Etmem. Ama keşke sende bir kadın için oğlunun yapayalnız büyümesine sebep olmasaydın."

"Keşke." Dedi sadece. Başka bir şey diyemedi.

Kısa bir sessizlikten sonra konuştu.

"Bak şurada bir kutu var gördün mü?"

Gösterdiği yere baktım.

"Evet."

"Al bakayım onu."

"Ne var onun içinde?" Dedim ayağa kalkarken.

"Cahit'in anıları." Dedi dolabın üzerine uzanırken.

Kutuyu alıp az önce ki yerime geri döndüm.

"Bana bir kere sen o kadından başka kimseyi sevmedin demişti. Haklıydı belki de ama ben onu da çok sevdim. Sadece hissettiremedim, gösteremedim. Aç bak kutuya, görmek istersin sende."

Bir şey söylemeden kutunun kapağını açtım.

Açar açmaz karşıma çıkan fotoğraf gülmeme sebep oldu.

"Cahit mi bu?" Diye sordum.

Fotoğrafta üzerinde sünnet kıyafetleri olan bir oğlan çocuğu vardı.

"Evet. Bak daha bir sürü fotoğraf var içinde."

Elimde ki fotoğrafı yanıma koyup diğerlerine bakmaya başladım.

"Bu ilk ve son bisikleti."

"Neden son?"

"Aldıktan bir kaç hafta sonra çok fena düşmüşti bisikletten, bacağı yarıldı. Bir daha da tövbe etti."

Gülerek baktım fotoğraf.
Mavi bisikletin yanında küçük bir çocuk duruyordu ve oldukça mutlu gözüküyordu.

"Bu annesi mi?" Diye sordum.

"Evet."

"Ne güzelmiş."

"Sana benziyor."

Başımı kaldırıp Asım amcaya baktım.

"Gerçekten mi?"

"Evet. Onunda böyle sapsarı saçları vardı."

"Cahit sana çekmiş o zaman." Dedim.

Güldü.

"Bana çekmiş."

Tekrardan fotoğraflara döndüm.

"Bu Cahit'in doğum günü mü?"

"Evet."

Annesi takıldı gözüme, Cahit mutlulukla annesine sarılmıştı ve annesinin karnı oldukça büyüktü.

"E burada." Dedikten sonra duraksadım. "Kardeşi yok demiştiniz."

"Hamile burada evet." Dedi ve fotoğrafı elimden alıp uzun uzun baktı. "Öldü."

"Öldü mü?"

Cahit'in kardeşi mi ölmüştü?

"Evet. Ben evde değildim. Doğumu başlamış. Geldim sonra ama geç kalmışım."

Bir şey söylemeden diğer fotoğraflara bakmaya başladım.

"Bunlardan bir kaç tanesi bende kalabilir mi Asım amca?" Dedim.

"Kalsın kızım. İstersen al kutuyu, hepsine bakarsın."

"Olur." Dedim gülümseyerek.

Cahit kendinden bahseden bir adam değildi ki. Çocukluğu hakkında ilk defa bu gün bir şeyler öğrenmiştim.

Asım amcanın odasından çıktıktan sonra Hande ve Zehra ile birlikte aşağıya indik.

-

Ertesi sabah erkenden kalktım ve bahçeye çıktım. Önce çiçekleri suladım tek tek. Daha sonra kırmızı güllerin yanında ki buketin üzerinde duran zarfı aldım.

"Okumaya devam ettiğine göre sende hala beni seviyorsun."

Okuduğum cümle küçük bir kahkaha atmama sebep oldu. "Seviyorum tabii salak!".

"Ben biliyorum zaten sevilmeyecek adam mıyım?"

"Öyle mi Cahit bey?"

"Ama senin gibi bir kadın tarafından sevilmek, bu hayatta başıma gelebilecek en güzel şey. Ben değerini bilemedim belki ama iyi ki hayatıma girdin sevgilim. İyi ki geldin.

Kalbini kırdım biliyorum. Ama bunu yaparken sanmadı ki ben çok iyiydim. Sebeplerin arkasına sığınmıyorum. Yaptığım şeyin savunulacak bir tarafı yok farkındayım.

Ama özür dilerim sevgilim.
Seni üzdüğüm için senden çok özür dilerim.

Seni çok seviyorum Ahsen.
Ben o gece annemden sonra ilk defa bir kadın için ağladım.

Bunun ne demek olduğunu en iyi sen anlarsın. Bizim yaralarımız aynı yerden çünkü."

Tebessüm ettim. Maalesef öyleydi.

"Seni çok seviyorum sevgilim. Seni hep seveceğim."

"Bende seni seviyorum." Dedim duyacak gibi. "Seni çok seviyorum ve affettim sevgilim."

Hayat bu kadar kısayken ben uzatmak istemiyordum. Ama Cahit aradan yıllar geçse bile onun başına kakabileceğim bir koz vermişti elime. Bunu da görmezden gelemezdim.

Güldüm.

Ben bu adamı ne zaman bu kadar çok sevmiştim?

Hayatta daha önce kimseyi bu kadar çok sevmemiştim. Ayrıca kimseyi bu kadar sevebileceğimi de düşünmemiştim.

Eve girdiğimde kızlar uyanmış kahvaltı hazırlıyorlardı.

"Neredesin sen?" Diye sordu Hande.

"Buradayım."

"Nereye gittin sabah sabah?"

"Bahçedeydim."

"Cahit yokken çiçekler ile mi hasret gideriyorsun?" Dedi Zehra.

"He Zehra öyle yapıyorum! Var mı bir diyeceğin?"

"Ay yok yok." Dedi gülerek. "Bize bulaşmada."

Gözlerim kocaman açıldı.

"Ben ne zaman size bulaştım?"

Zehra gözlerini kaçırdı.

"Hande?"

"Yani." Dedi uzatarak.

"Siz gerçekten hainsiniz! Ama merak etmeyin, ben Cahit'i affettim."

"Ne?" Dedi ikisi de aynı anda. "Ne zaman?"

"Size ne?"

"Ne demek bize ne?" Dedi Zehra hemen. "Bu aşkın ızdırabını biz çektik!"

Güldüm.

"Affettim işte. Ne zaman ne fark eder?"

"Doğru."

"Ayrıca siz niye kahvaltı hazırlıyorsunuz? Tülin hazırlamıyor mu?"

"Asım amca ile işleri varmış onların."

"Anladım."

Hep birlikte kahvaltı hazırladıktan sonra masaya oturduk.

"Ben yemeyeceğim ya." Dedi Hande çay bardağını eline alırken.

"Neden?"

"Ne bileyim." Dedi yüzünü buruşturarak. "Midem bulanıyor. Çay içeceğim sadece."

Birlikte kahvaltı ettikten sonra biraz hava almak için dışarıya çıkmış, dolaşmıştık.

Akşam Zehra'nın çok iyi diyerek izlettiği film gece boyu hepimizin ağlamasına sebep olmuştu. Bir de ben üstüne Cahit'in fotoğraflarına bakınca, ağlaya ağlaya uyuyakalmıştım.

5 Gün Sonra

"Ahsen hadi!" Diye seslendi Tülin.

"Ne var?" Diyerek onlara döndüm.

"Ay iyice depresyona girdi bu da!" Dedi bir anda sitemle. "Kızım yemek hazır diyorum ya iki saatir."

İç çektim. "Canım istemiyor."

"Ne demek istemiyor?" Dedi Zehra hemen. "Bak Ahsen, başlatma şimdi aşkına gel şuraya düzgünce yemeğini ye. Zaten sabahta bir şey yemedin."

"Ya bunun aşk ile ne ilgisi var?" Diye sordum. "Canım istemiyor."

"Ahsen." Dedi Hande. "Bak Zehra haklı sabahta bir şey yemedin."

Oflayarak ayağa kalktım ve sandalyeyi çekip oturdum.

"Geldim oldu mu?"

"Oldu." Dedi hepsi bir ağızdan.

Tülin önümde ki tabağı aldı ve yemek koydu. Kızların ısrarı ile zar zor yemek yedikten sonra tekrardan koltukta ki yerimi aldım.

Bu gün Cahit'in yazdığı son mektubu da okumuştum. Ama o hala yoktu. Dün attığım mesajlarada cevap vermemişti.

Aklımda dolaşıp duran kötü düşüncelere engel olamıyordum.

Ya bir şey olduysa? O zaman ne yapacaktım?

Bunu düşünmeden edemiyordum.

Çalan telefonum düşüncelerimi bölerken abim arıyordur diye düşünerek oflayarak telefonu elime aldım.

Ekranda gördüğüm yazı ile gözlerim kocaman açıldı ve kalp atışlarım hızlandı.

Hemen telefonu açtım.

"Cahit?"

"Ahsen." Dedi iç çekerek.

"Nasılsın?"

"İyiyim." Dedi. Ama sesi pek iyi gelmiyordu. Sanki bir sıkıntı vardı. "Sen nasılsın?"

"İyiyim. Sen iyi olduğuna emin misin? Sesin iyi gelmiyor."

Güldü hafifçe

"Sana bir şey söyleyeceğim ama sakin ol tamam mı?"

"Cahit bir şey mi oldu?" Diye sordum telaşla. "Bak bana söylemiyor musun Cahit?"

"Birtanem." Deyince gözlerim doldu. Çok özlemiştim onu. İçim özleminden titreyecek kadar çok.

"Cahit bir şey mi oldu söyle lütfen."

"Geldim ben." Dedi.

"Neredesin?"

"Hastanedeyim." Deyince ağlamaya başladım.

Biliyordum işte. Daha gidişinden belliydi bir şey olacağı. Yazdıkları, bıraktıkları. Belliydi bir şey olacağı.

"Ağlama."

"Biliyordum." Dedim ağlayarak. "Biliyordum bir şey olacağını."

"Ahsen ağlama. İyiyim ben."

"İyi olsan hastanede ne işin var?"

"Senin için." Deyince duraksadım. "Hani demiştin ya kendini düşünmüyorsan beni düşüneceksin diye. Ciddi bir şey yok pansuman için geldim."

"Yalan söyleme."

"Söylemiyorum. Daha fazla meraklanma diye aradım seni de."

Derin bir nefes aldım.

"Tamam geliyorum."

"Gelme sen, geleceğim ben birazdan."

"Hayır."

"Ahsen. Evde beni bekle tamam mı?"

"Of!" Diye bağırdım. "Tamam."

"Kapatıyorum şimdi."

Bir şey söylemeden telefonu suratına kapattım.

"Ne olmuş?" Diye sordu Tülin telaşla. "Bir şey mi olmuş Cahit'e?"

"Hastaneye gitmiş pansuman için. Gelecekmiş birazdan."

"Hastaneye gidelim." Dedi Zehra.

"Gelme dedi." Dedim ağlayarak.

"Kızım tamam ağlama." Diyerek yanıma geldi Tülin. "İyiymiş işte."

Ağlamamı durdurmak istedim. Tülin doğru söylüyordu. İyiydi ve ağlamama gerek yoktu. Ama engel olamıyordum.

"Çok sinirlerim bozuldu artık." Dedim ağlayarak.

Son haftalarda sürekli ağlayıp duruyordum. Bu da iyice sinirimi bozuyordu.

"Tamam, ağla. Gel otur şuraya. Ağla istediğin kadar." Dedi Tülin. Kolumdan çekerek tekrardan koltuğa oturttu.

"Ağla."

Derin bir nefes almayı denedim ama beceremedim.

Ağlamam iyice şiddetlenirken diğer yanıma da Zehra oturdu. Koluma sarılıp başını omzuma yerleştirdi.

"Ahsen ağlama bak bende ağlayacağım."

Böyle deyince daha çok ağlamaya başladım. Bu artık hıçkıra hıçkıra ağlamak değil, bağıra bağıra ağlamaktı.

"Ahsen." Dedi Zehra telaşla.

"Tamam dur Zehra." Dedi Hande. Duyuyordum onları ama ağlamaktan tek bir kelime bile edemiyordum. "Ağlasın rahatlar."

"Ya ama bir şey olmuş gibi."

"Kız artık patladı." Dedi Tülin. "Çok bile dayandı."

Ağlayıp, bağırıp çağırıp kötü olan her şeyi atmak istiyordum artık içimden.

Ben ağlamaya devam ederken Hande konuştu. "Ahsen abin arıyor."

Telefonu bana uzatınca başımı hayır anlamında salladım.

"Merak eder açsaydın." Dedi Tülin ama sonra bana bakıp devam etti. "Ama böyle açsan daha çok merak eder. Zehra sen aç."

Tülin, şaşkınca Zehra'ya bakınca bende ona döndüm.

"Kız bu da ağlıyor! Sen niye ağlıyorsun?"

"Bilmiyorum Ahsen'i böyle görünce dayanamdım."

"Ay akıllısı bizi bulmaz, delisi götümüzün dibinden ayrılmaz!"

Tülin'in söylediği cümleye daha çok ağladım. Cahit'de böyle diyordu.

"Hande tamam sen aç."

"Ben ne diyeyim açıp?" Dedi Hande hızla.

"Ay ver!" Diyerek ayağa kalktı Tülin. Hande'nin elinden telefonumu aldı ve oturma odasından çıktı.

Hande yanıma oturdu. Omuzumu sıvazlamaya başladı.

"Ahsen ağlama tamam. Bak bende ağlayacağım."

Ağlamaktan konuşamıyordum. Tam olarak sinirlerim bozulmuştu ve içimi boşaltıyordum.

Bir kaç dakika sonra Tülin içeriye geldi.

"Kız sen niye ağlıyorsun?" Diye bağırdı Hande'ye bakarak.

"Ay." Dedi Hande. "Kızlar ağlayınca."

"Kalk şuradan kalk. Zehra sende kalk." Diyerek kızları yanımdan kaldırdı. "Kıza destek olacağınıza köstek oluyorsunuz. Gidin elinizi yüzünüzü yıkayın."

Hande ve Zehra giderken Tülin yanıma oturdu.

"Gel kuzum sen böyle gel. Yat biraz."

Bir şey söylemeden Tülin'in dizine yattım. Ben sessiz sessiz ağlamaya devam ederken Tülin'de saçlarımı okşamaya başladı.

"Cahit seni böyle görürse köpek gibi pişman olur."

"İstemiyorum pişmanlık falan." Dedim iç çekerek.

"İnsan gerçekten sevince böyle oluyor işte." Dedi.

"Nasıl oluyor?"

"Böyle. Her şey anlamsız geliyor. Ayrı geçen her an insana zarar veriyor. İnsan ne kadar kırgın olursa olsun, onunla beraber olmak istiyor."

Gözyaşlarım akmaya devam ederken tebessüm ettim.

"Emrah gibi konuştun aynı."

"Sizin ailede bu kadar mantıklı konuşan biri var mı kız?" Diye sorunca kahkaha atmaya başladım.

"Bir tek Emrah var."

Kahkahalar ile gülerken, kahkahalarım yine ağlamaya döndü.

"Ay delirdi kız."

"Of Tülin of!" Dedim. "Canım yanıyor."

"Geçecek." Dedi güven veren bir ses ile. "Cahit gelsin yine eskisi gibi olacaksınız. Geçecek."

"Geçecek mi?"

"Geçecek tabii kız! Bak benden sana abla sözü."

"Abla sözü mü?" Diye sordum. "Sana abla dersem beni döversin."

"Sen deme zaten."

Cevap vermedim.

"Hadi gel elini yüzünü yıkayalım."

Bir şey söylemeden ayağa kalktığım ve banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra aynadan kendime baktım. Kelimenin tam anlamıyla bok gibi gözüküyordum.

"Off!" Diyerek ellerimi yüzüme kapattım.

Derin bir nefes aldım. Banyodan çıktıktan sonra yatak odasına girdim ve yatağa yatıp Şaziye'yi elime aldım.

Başımı yastığa koyup bacaklarımı kendime doğru çektim.

Şaziye'ye sarılmış, hiç bir şey yapmadan yatakta yatarken zil çaldı.

"Cahit." Diyerek ayağa kalktım. Birden kalkınca başım dönmüştü. Düşmemek için duraksadım. Daha sonra hemen odanın kapısını açtım.

Cahit tam karşımda duruyordu.

"Cahit." Dedim tekrardan.

İçimde ki özlem, görevde olduğu bir haftanın özlemi değildi. Ondan önce ki günlerin özlemiydi. Bursa'ya gittiğim iki haftanın özlemiydi. Kapıda Cahit'i görünce sarılamamamın özlemiydi.

Hiç bir şey söylemeden hızlı adımlar ile aramızda ki mesafeyi kapattım ve dudaklarımızı birleştirdim.

Ben ellerimi Cahit'in yanaklarına yerleştirirken, Cahit şaşırmış olacak ki bir kaç saniye öpüşüme karşılık vermemişti. Daha sonra da ellerini belime yerleştirdi.

Ben büyük bir özlem ile Cahit'i öperken kızlardan bir ses yükseldi.

"E ama aile var burada!"

Oy oy oy bizimkiler büyümüşte aile olmuş :))

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yorumlara yazmayı ve vote vermeyi unutmayın lütfen 💓

Instagram / yericeryazar

Yarın yeni bölümde görüşürüz❤️

Continue Reading

You'll Also Like

783K 45.6K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
118K 8.5K 18
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1M 13.7K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
344K 25.8K 43
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...