KIZIL GECE +18

By DuruMavii

3.8M 310K 185K

Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediğ... More

KIZIL GECE
1.BÖLÜM : "Arayış"
2. BÖLÜM: "Safir Mavisi"
3. BÖLÜM: "Kehanet"
4. BÖLÜM: "Kızıl Esaret"
5. BÖLÜM: "Zincire Vurulan Ruh"
6.BÖLÜM: "Kaderdeki Zelzele"
7. BÖLÜM: "Büyü"
8. BÖLÜM: "Üç Büyükler Ve Ateş Sahası"
9. BÖLÜM: "Yargısız İnfaz"
10. BÖLÜM: "Geçmeyen Geçmiş"
11. BÖLÜM: "Sahipsiz Ruhlar Mezarlığ
12. BÖLÜM: "Ceza Muhakemesi"
13. BÖLÜM: "Gece Kraliçesi"
14. BÖLÜM: "İtirazlar"
15. BÖLÜM: "Kurbanlar"
16. BÖLÜM: "Efsunkar"
17. BÖLÜM: "Vecalar"
18. BÖLÜM: "Bilinmezin Bilineni"
19.BÖLÜM: "Kimpras'ın Soluğu"
20. BÖLÜM: "Kayıp Parçalar"
21. BÖLÜM: "Kırık Geceden Kaçış"
22. BÖLÜM: "Zamanın Pençesi"
23. BÖLÜM: "İzsiz Suretler"
24. BÖLÜM: "Sessizlik Alfabesi"
25. BÖLÜM: "Tehlikenin Surları"
26. BÖLÜM: "Zihnin Ölümcül Duvarları"
27. BÖLÜM: "Kızılın Kıvılcımı"
28. Bölüm: "Ruhların Savaşları"
29. BÖLÜM: "Gecenin İntiharı"
30/ Birinci Kitap Finali: "Kırık Dökük Nefesler"
31. BÖLÜM:"Ruhun Sancısı"
32. BÖLÜM: "Kızıl Göl Ve Siyah Çakıltaşı"
33. BÖLÜM: "Kabuk Tutmayan Yaralar"
34. BÖLÜM: "Sarmaşıklar"
35. BÖLÜM: "Dokunuş ve Doğuş"
Kızıl Gece 1 Kapak!
36. BÖLÜM: "Bağlılık Yemini"
37. BÖLÜM: "Zaman Tutulması"
38. BÖLÜM: "Karmaşa"
39. BÖLÜM: "Uçan Balonlar"
40. BÖLÜM: "Aşk ve Geçit"
41. BÖLÜM: "Kraliçe'nin Perileri"
42. BÖLÜM: "Zamansız Döngü"
43. BÖLÜM: "Bir Tutam Sarı Saç"
44. BÖLÜM: "Pembe Küpeler"
45. BÖLÜM: "Alaz"
46. BÖLÜM: "Bebek Kokusu"
47. BÖLÜM: "Tuzak"
48. BÖLÜM: "Kavuşma Ve Ölüm"
50/ İkinci Kitap Finali: "Yol Ayrımı"
Kitaplarımız
Kızıl Gece 2 Kapak!
51.BÖLÜM; "İki Dünya Arasında"
52. Bölüm; "Zamanın Kuytusu"
53. BÖLÜM; "Döngü"
54. BÖLÜM; "Ruha Dönüş"
55. BÖLÜM; "Labirent"
56. BÖLÜM; "Cam Kırıkları"
57. BÖLÜM; "Tutsak"
58. BÖLÜM: "Dönüş"
59. BÖLÜM: "Geleceğe Dönüş"
60. BÖLÜM: "Anne"
61. BÖLÜM; "Kapıyı Aralamak..."
62. BÖLÜM: "Yeniden Merhaba"
63. BÖLÜM; "Her Şeye Rağmen..."
64. BÖLÜM: "Dün Ve Bugün"
65. BÖLÜM; "Ruhların Tuzakları"
66. BÖLÜM; "Birkez Daha..."
67. BÖLÜM: "Kan Ve Kurşun"
68. BÖLÜM: "Acı Mucize"
69. BÖLÜM; "Tutkuyla Dans"
70/Üçüncü Kitap Finali; "Sanrılar ve Sancılar"
Kızıl Gece Şarkı Ve Kapak🖤
71. BÖLÜM: "Başka Bir Evren"
72. BÖLÜM; "Seni Buldum"
73. BÖLÜM; " Kayboldum Bebeğim"
74. BÖLÜM; "Küreyi Arayanlar"
75. BÖLÜM; "Geçiş Kapısı"
76. BÖLÜM: Safornikon'a Açılan Kapı"
18 yaş üstü okurlarımın dikkatine!
77. BÖLÜM; "Ayrı Dünyalar"
Dertleşebilir miyiz?
78. BÖLÜM; "Efsunlu Yağmurlar"

49. BÖLÜM: "Bağ"

29.5K 2.9K 811
By DuruMavii

Selam.

Burası bizim başka bir Dünya'ya aralanan kapımız.

Keyifle okuyun.

🖤


Bana bakışını seviyordum.

Bana dokunmasını, beni öpmesini, beni korumasını seviyordum.

Kalbinin içinde hissetmeyi ve ellerimin avucunun ortasında kaybolmasını seviyordum.

Yaklaşık kırk dakikadır seyir halindeydik. Yaklaşık kırk dakikadır gözlerimi yüzünün sağ köşesinden ayırmamıştım. Onu tahmin ettiğimden daha fazla özlemiştim. O kadar ki evden çıkarken, tereddütle bıraktığım bebeğimi ve kardeşimi şu saniyelerde daha az düşünür olmuştum. En azından kendilerine güvenmemi söyleyen Efraim ve Perla'ya istediklerini vermekte bir sakınca görmüyordum.

"Hedefimize neredeyse ulaşmak üzereyiz." dediğinde, başımı yasladığım yerden ayırmadan onu izlemeyi sürdürdüm. "... ve sen hala nerede gittiğimizi sormadın. İyi misin?"

"Oldukça..."

Kısa bir süre için yoldan ayırdığı bakışlarını bana çevirdi ve ne yaptığımın farkına vardı. "Senin için hoş manzaraya sahip bir yer seçmiştim ama sanırım buna ihtiyacın yok."

İnkar edeceğimi düşünüyorsa yanılıyordu. "Kesinlikle yok."

"Benim de yok."

Cevabı soran tarafından bilinen sorular vardır; şimdi onlardan birini soracaktım. "Neden senin de yok?"

Kıvrak bir manevrayla arabayı taş zeminden ayırarak kumlarla buluşturduktan sonra "Ben manzaramı yanımda taşıyorum." dedi.

Kalbimden mide boşluğuma doğru ılık, iç titreten bir his akıp gitti. Ancak araba yavaşladığında kızıl bir denizin kıyısında olduğumuzu anlayabildim. Denizin sığ kısmının oldukça açık renkte olmasına karşın, su derinleştikçe kızıl renk koyulaşıyordu; görebildiğim son nokta büyük bir kan birikintisine benziyordu. Kum tanecikleri ise kızılın koyulu açıklı tonlarının ahenkli karışımından oluşmuştu. Her bir tanesi tüm değerli taşlardan daha parlaktı.

Duvarlarının tamamı iri taşlardan oluşan küçük bir evin önünde durduk. Evin sol duvarına vuran dalgalar o kısmı ıslatmıştı; güneş ışığı tam o noktaya vurarak ışıltılı bir görüntü mahal veriyordu. Karşımdaki görüntü bir kartpostal niteliğindeydi.

"Hoşuna gitti mi?"

Gözümü evden ayırmadan başımı salladım. "Çok güzel."

"Bir de içini gör." Aşağı inip arabanın ön kısmından dolandı ve kapımı açtı. Elimi avucuna bıraktıktan bir dakika sonra taş evin içindeydik. Yalnızca bir odadan oluşuyordu. Kapıdan girince tam karşıda kalan duvar boydan boya ahşap dolaplarla kaplanmıştı. Hemen önünde ise taş bir ada tezgah vardı. O kısım mutfaktı. Sol kısımda büyük bir kanepe ve bol tüylü, krem rengi, simetrik bir halı; üzerinde kütükten bir sehpa vardı. Sağ kısımda ise yukarı uzanan ahşap merdivenler yer alıyordu. Merdivenleri takip ederek bakışlarımı yukarı çıkardım; o kısımda açık bir yatak odası oluşturulmuştu. Ahşap korumalığın ardında büyükçe bir yatak, yatağın ayak ucunda küçük bir dolap vardı. Hepsi bu kadar...

Bu küçük taş evde yalnızca ihtiyacımız olan eşyalara yer verilmişti.

Biran mutfağa doğru yürüyüp dolaplardan birini açarken, "Üzerini değiştirmelisin." dedi. "Birazdan içerisi epey sıcak olacak."

Utanarak kaşlarımı kaldırdım. "Gerçekten edepsizsin."

Dolaptan her ne alacaksa vazgeçerek bana döndü ve koltuğun yanındaki -varlığını ne yazık ki henüz fark ettiğim- mini sobayı gösterdi. "Sobayı yakacağım." Dudaklarının bir kısmı kıvrıldı. "Sen ne anladın?"

Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Az önceki utancım bir hiçti. Onca şey yaşamıştık ama hala bir şekilde karşısında yerin dibine girmeyi başarıyordum. "Hiç." Koşar adımlarla merdivenleri çıktığımda gözlerime inanamadım. Yatağın üzerinde kırmızı bir elbise beni bekliyordu; kırmızı ve oldukça mini...

Gelirken yanıma neden hiçbir şey almamı istemediğini şimdi anlıyordum. Görünüşe göre o tüm hazırlığı öncesinden yapmıştı. Kabanımı çıkarıp korkuluğun dibinde buylunan ayaklı askılığa astıktan sonra elbiseyi aldım ve bulunduğum odanın içindeki ufak banyoya girdim. Elbise bedenime özel olarak dikilmişcesine tam oturmuştu. Kumaşı satendi ve hem bir gece elbisesine hem de bir geceliğe benziyordu. İnce askıları omuzlarımdan akıp giderken, kesimi kalçama kadar dar olarak uzanıyordu. Sonrası ise en ufak hareketimde kalçalarımı açıkta bırakacak kadar boldu. Özel olarak seçtiğini düşünerek gülümsedim. Toplu olan saçlarımı açtım. Evden çıkmadan hemen önce banyo yaptığım için hala biraz nemli sayılabilirlerdi. Mirel'den aldığım kırmızı renkli kremi dudaklarıma yedirdikten sonra banyodan çıktım. Aydınlık hava yerini loş bir ışığa bırakmıştı. Korkuluğa yaklaştığımda, aşağıdaki manzara oldukça cezbediciydi; alevleri iri deliğinden fışkırarak yanan soba, kütüğün üzerindeki mumlar, birkaç çeşit meze, bir içki şişesi ve iki dolu kadeh...

Çıplak ayaklarımla basamakları yavaşça inerken, burnuma hoş ve sıcak bir koku çalındı. Çok geçmeden kaynağını anladım; sobanın üzerine serpiştirilen ve ağır ağır yanan otlardan geliyordu.

"Güzel kokuyor." Mutfaktaydı ve yönü dolaplara dönüktü. Sesimi duymasıyla birlikte bana döndüğünde, bakışları elbisemde donup kaldı. Ancak yarım dakika sonra elbisenin bedenimdeki duruşunu inceleyebildi. Sonra hayranlığını belirten kısa bir ıslık öttürdü.

"Hayal gücüm gerçekten zayıfmış."

Yanaklarım gerilmek için can atsa da ciddi kalmaya gayret ettim. "Burasının spontane bir plan olduğunu sanıyordum." dedim önce dolu sehpaya ardından da üzerimdeki elbiseye bakarak. "Görüyorum ki bir süre önce planlanmış."

"Uzun bir süredir." diye onayladı beni. "Aslını istersen... Bu ev benim değil."

"Kimin öyleyse?"

Ayağa kalkarken, gülümsüyordu. "Senin." Karşımda durdu, elimi tuttu ve ağır ağır kaldırarak üzerine hissedilir bir öpücük kondurdu. "Oğlumuzu doğurduğun için sana teşekkür etmek istedim."

"Biran ben..."

"Sen hakediyorsun. Daha fazlasını... Ama biliyordum, yalnızca ikimize ait, tek göz bir ev seni koca bir şatodan daha mutlu edecekti."

Mutluluk gözlerimin dolmasını sağladı. Hadi ama... Ben bu kadar sulu gözlü biri değildim.

"Bak, haklı çıktım." diye devam etti. "Hediyeni seveceğini biliyordum."

Kollarımı boynuna dolamak için parmak uçlarımda yükseldim. "Teşekkür ederimi, Biran. Sen harika bir adamsın."

Kolları belimi sararken başını hafifçe geri çekerek burnumdan öptü. "Yine yanlış söyledin. Üzgünüm, bu kez sen düzelteceksin."

Daha fazla gülümsedim. "Pekala... Sen aşık bir adamsın ve ben aşık bir kadınım."

Onu öptüm. Dudaklarımı uzun uzadıya dudaklarından bekletirken, hissettiğim şey evrendeki hiçbir şeyle ölçüşemezdi.

Beni nefessiz bırakacak bir tutkuyla öpmeye başladı, elleri de uslu durmadı. Elbisem bu konuda ona istediği izni veriyordu. Kendimi ona yasladım ve beni ele geçirmesine izin verdim. Bizi koltuğa ulaştırdı, dudaklarını dudaklarımdan ayırmadan uzaklaştı.

"Seni bu elbisenin içinde daha uzun izlemek istiyorum." Bu onun için yeterince zordu.

"Tekrar giyebilirim."

Gülümsemesi kesinlikle seksiydi. "Fırsat bulabileceğini sanmıyorum."

"Öyle mi? O halde geri çekil ve beni bu elbisenin içinde daha fazla izle."

Neredeyse üzerimdeydi. Uzaklaşmak için herhangi bir hamle yapmadı.

"Söylemesi kolay."

Kısa ama sesli bir şekilde gülümsedikten sonra doğrularak onu omzundan hafifçe ittim. "Neden bize içki doldurmuyorsun? Ayrıca ben acıktım."

Elbisemin açıkta bıraktığı tenimi giderek daha fazla kısılan gözleriyle izledi. "Ben de öyle."

Zordu. Onu anlıyordum ama bu kadar utandırılmanın karşılığında kesinlikle ilk adımı atan taraf ben olmayacaktım. "İçki."

Yutkunarak geri çekildi. Şimdi ikimiz de oturuyorduk. Şişeye uzanmadan önce duraksadı. Sonrasında ellerini kazağının eteklerine götürdü ve yukarı kaldırdı. Kazağı nereye bıraktığını bakamadım. Çünkü bakışlarım, siyah kemik atletinden görünen kaslı ve bronz sırtına kilitlenmişti.

Bu adil değildi.

Aslında... Üzerimdeki elbiseye bakılırsa şartları eşitlemişti.

Ona uzanmak için büyük bir istek duyan ellerimi engellemek için birbirine kenetledim. Bunu yaparken bile omuzlarına ve geniş göğsüne bakıyordum.

Kadehleri doldurmaya başladı. Elleri mi titriyordu?

Dudaklarının arasında anlayamadığım birkaç kelime yuvarladıktan sonra kadehlerden birini bana uzattı. Aldım, dudaklarıma yaklaştırırken bir damla gerdanıma damladı ve göğüslerimin ortasına doğru yol aldı.

Kesinlikle yanlışlıkla olmamıştı.

Ona baktığımda, yutkunduğunu gördüm. Bu Dünya'nın en yavaş yutkunuş biçimiydi.

Sessiz ve derin bir nefes aldığına şahit oldum. İçkisinden bir yudum aldığında, kadehte ikinci bir yudum kalmamıştı. Bakışlarım, giriştiğimiz bu arsız oyunda bana ihanet ederek dudağının sol çukuruna takıldı; orada içkinin yarattığı küçük bir ıslaklık vardı. Bunu anında fark etti! Dilini hafifçe dışarı çıkardı ama o ıslaklığa götürmeden önce tüm alt dudağında yavaş yavaş gezdirdi. Bunu yaparken doğrudan gözlerime bakıyordu. İçimde bir şeylerin alev almasına engel olamadım. İhtiyatlıydı. Ne yaptığını biliyordu ve bu son derece tahrik ediciydi.

Siktir! Galiba yenilecektim.

Deli gibi yenilmek istiyordum!

Kadehi bir kenara fırlattığım an ellerini belime uzattı. Aynı anda birbirimizin dudaklarını bulduk. Beni kucağına çekerken büyük bir açlıkla öpüşüyorduk.Bu muhteşemdi. Bana hissettirdikleri tek kelimeyle muhteşemdi!

"Sen kazandın!" dedi boğuk sesiyle, öpücüklerinin arasından.

"Hayır." karşılığını verdim, aynı boğuklukla. "Kazanan sensin."

Beni koltuğa yatırıp üzerimdeki yerini alınca, "Kazanan aşk." diye mırıldandı.

Dudakları boynuma inerken gülümsüyordum. "Kazanan aşk..."

En fazla on saniye sonra kırmızı elbisem artık benimle değildi. Biran'ın üzerindeki birkaç parça da benim tarafımdan odanın bir yerlerine gönderilmişti. Tenlerimiz tutkuyla kucaklaşırken, cayır cayır yanan soba içeriyi sıcak hale getirse de, birbirine karışan terlerimizin oluşum nedeni değildi.

Hızlı, arzulu ve her zamankinden daha sertti. Bir ahtapot gibi tüm uzuvlarımın ona dolamıştım ve hala yetinemiyordum. Zaman bizim için ışık hızıyla ilerlerken, mumlar birer birer birer söndü ve içeride yalnızca sobadan taşan alevlerin ışığı ile çıtırtıları kaldı; bir de o çıtırltılara karışan soluksuz soluklarımız...

"Kalp atışlarım beni öldüreceğini söylüyor." dedi, hala benimleydi. Benden ayrılmasını istemiyordum, tek bir an bile...

"Ya benimkiler?" Yarı kapalı gözlerimin ardında dağınık saçları, alnındaki ter damlacıkları ve kızarmış dudakları vardı... Resmen sevişirken dahi onu izlemek istiyordum.

Kendini geri çekip yeniden benimle buluştuğunda, bacaklarım titredi. "Benim için deli olduğunu söyledi, az önce..."

"Hımm... Başka? Başka ne söyledi?"

"Başka... Kulağını kalbime bastırdı. Kulağının yerini dudakları aldı ve dudakları yakınlardaki başka noktalara da ulaştığında neredeyse çığlık atacaktım. "Daha fazlasını istediğini söylüyor."

Kollarımı başımın üzerine kaldırıp bedenimi yay gibi gerdim. "O halde bana daha fazlasını ver."

Kendini geri çekti. Dudaklarından erkeksi bir inilti dökülürken benimle öyle tutkulu bir hamleyle çarpıştı ki bu kez çığlığımı kendime saklayamadım.

Tekrar.

Tekrar.

Tekrar.

Sabahın ilk ışıklarına kadar birçok yerdeydik; koltukta, yerde, ada tezgahta, yatakta korkuluklarda...

Kendimi son kez yatağa bıraktığımda, tüm kemiklerim ağrıyordu. Kulaklarımızda, boşalan şişenin merdivenlerden aşağı yuvarlanışının sesi kalırken, ağırlaşan göz kapaklarımıza inat Biran hala benimleydi...

*

Ayağımın ucuyla suya dokunduğum an ürperdim. "Çok soğuk! Bence tekrar düşünmeliyiz."

Kalçasına kadar içinde olduğu kızıl denizden bana yılgın bakışlar attı. "Onca zorluğa göğüs ger, sonra deniz biraz soğuk, diye ağla." Çenesini buruşturup, tek kaşını havaya dikti. "Cesur olduğunu düşünüyordum."

"Hadi oradan! Zaten öyleyim."

Elimi bel kavisime yerleştirdiğimi, Biran oraya bakınca anladım. "Göster o halde." Parmaklarıyla ona doğru ilerlememi işaret etti. "Hadi."

Beni hırslandırmayı başarmıştı ama kocaman bir gerçek hala karşımda el sallıyordu; ben soğuktan nefret ederdim!

"Eğer on saniye içinde yanımda olmazsan..."

"Eee?"

Beyaz, ipli bikininin içindeki bedenimi baştan aşağı süzerken, dudaklarında yine aynı gülümseme can buldu. "Yanına gelip seni ıslak kumların üzerine yatıracağım. Sonrasını tahmin edersin..."

"Sapık!" diye bağırdım ama biliyordum, dediğini yapardı. Hatta büyük bir zevkle yapardı! Yenilmişlikle omuzlarımı indirip, suyun içine doğru büyük bir adım attım. "Uzaklaş, geliyorum."

Alaycı bakışlarına daha fazla dayanamadım. Attığım hızlı birkaç adımın ardından kendimi soğuk suyun kollarına bıraktım. Soğuktan kesilen nefesim, onun kollarına kavuştuğum an düzene girdi. Kollarımı boynuna, bacaklarımı beline dolayarak titreyen bedenimi ona yasladım.

"Siktir! Çok soğuk."

Omzundaki başım sesli gülümsemesiyle sarsıldı. "Benim küfürbaz karım."

Yüzüme düşen ıslak saçlarımı sinirle geriye ittim. "Denize girmek iyi bir fikir değildi."

Parmakları sırtımda dolaşmaya başladı. "Çıktığında aynı fikirde olmayacaksın."

Yavaş yavaş derine doğru ilerlerken, suya alışmaya başlamıştım. Birkaç dakika içinde soğuk tenimden silinip gitti ve onunla birlikte yüzmeye başladım. Bunu yapmayalı uzun zaman oluyordu. En son denize girdiğimde, Gülnur'a yüzmeyi öğretmiştim. Bebeğim, sudan o kadar ürkmüştü ki bir an olsun yanımdan ayrılmamıştı. Birlikte kıyıda oturan anneme ve babama el sallamıştık. Özlenen günlerdi...

"İyi yüzüyorsun?" Attığım kulaçlara bakarak beni takdir etti. "Nereden öğrendin?"

"Biz küçükken tüm yaz tatilini köyde geçirirdik. Oradaki evimiz gölün çok yakınındaydı."

Aklına her ne geldiyse şefkatle gülümsedi. "Çocukluğunu merak ediyorum. Bir fotoğrafının olmasını isterdim."

Bu isteği karşısında içimin burkulduğunu hissettim. "Belki... Belki bir gün görürsün."

Cevap vermeden suya daldı. Ne taraf gittiğini gözden kaçırıp onu aradığım esnada bacaklarımın arasında bir hareketlilik hissettim. Ne olduğunu anlamadan önce ayaklarım sonra da tüm nedenim yükselerek sudan uzaklaştı. Attığım çığlığı üzerinde olduğum omuzlarına tutunma çabamı takip ederken, "Biran!" diye bağırdım. "Seni alçak! Bunu yapacağını neden söylemedin?"

"Söylesem bu kadar eğlenemezdim."

"Eğleniyor musun?" diye sormamla birlikte hızlı adımlarını kıyıya yönlendirdi. "Hey! Ne yapıyorsun?" diye sordum ama cevap vermek yerine daha da hızlandı. Kumsala ulaştığımız an sırtımı nazikçe kumlarla buluşturdu. Kalçamdan aşağısı tamamıyla suyun içindeydi ve daha da müthişi Biran yeniden üzerimdeydi.

"Şimdi eğlenmeye başladım."

Bikinimi üzerimden sıyırdığı saniyelerde parmaklarım üzerindeki tek parçaya ulaşmak üzereydi. Ona yeniden kavuşurken, kulağıma fısıldadı. "Çıktığında aynı fikirde olmayacağını söylemiştim..."

*

Hava kararmak üzereydi ve evimize neredeyse yaklaşmıştık. Yol boyunca birbirimize bakıp tebessüm etmemizin altında pek de masum olmayan sebepler yatıyordu. Harika bir gün geçirmiştim. Sona erdiği için üzgündüm ama az sonra ufaklıklara kavuşacağımdan dolayı heyecanlı hissediyordum. Alaz'ımın kokusunu, kardeşimin her an gözümün önünde olan varlığını fazlasıyla özlemiştim.

Eve girer girmez Perla oğlumu kollarıma verdi. Gülnur da Biran'ın kucağına atladı. Ufaklıkları kapının ağzında uzunca sevdik. Alaz beni gördüğü andan itibaren dudaklarını yalamaya başlamıştı. Biran bu duruma ciddi olmayan bir ses tonuyla söylenerek, Gülnur'u indirdi ve oğlunu kucağına aldı. Alaz, babasını görmenin heyecanıyla bacaklarını sallarken, babası oğluna hayranlıkla ve duygulu gözlerle bakıyordu.

"Ablaya gelmek yok mu?" diye konuşurken, ellerimi de işaret dili için kullandım. Gülnur hemen bu kez de benim kucağıma atladı ve birlikte koltuklara geçtik.

"Umarım sizi fazla yormamışlardır."

Efraim uykusuz olduğu her açıdan belli olan gözlerini kapatarak bitik bir vaziyette arkasına yaslandı. "Ağzımıza sı-"

"Efraim!" Perla gözlerini büyüterek yaptığı uyarıdan sonra gülümseyerek bize döndü. Oysa onun da gözleri hiç uyumadığını ele veriyordu. "Gayet güzeldi. Alaz uyumak istemese de hiç mızmızlık yapmadı."

"Oğlum..." Babasının kucağında etrafa gülücük saçan ve hiç uykulu görünmeyen bebeğime baktım. "Neden uyumalarına izin vermedin?"

Alaz sanki sözlerimi anlamış gibi daha fazla gülümsedi. O sırada Efraim'in aklına her ne geldiyse gözlerini açıp sırtını yasladığı yerden ayırdı. "Lider, belki yeri değil ama bilmen gereken bir şey var."

"Seni dinliyorum."

Efraim ve Perla birbirlerine baktılar. "Kraliçe Nivera sabah baş yardımcısını gönderdi. Yarın Perla'yı aldıracağını bildirdi." Yumruğunu sıkarak, "Sebebini anlamışsındır." dedi.

Biran anlamıştı. Ben de öyle... Kraliçe Nivera bu eve son geldiğinde, Perka'yı kendi uygun gördüğü bir soylu ile evlendirmek istediğini bildirmişti. Bunun üzerine Biran, kardeşinin Efraim ile evlendirmesine karar vermişti. Efraim ve Perla bu karara ne kadar sevinseler de Diana ve Temur'un yok olduğu o korkunç geceden sonra konusu dahi açılmamıştı. Keza olanları işiten Nivera'dan da bu zamana dek ses çıkmamıştı. Muhtemelen suların durulmasını beklemişti ve onun için sular bu sabah durulmuştu.

"Demek sevgili annem yarın Perla'yı aldıracağını söyledi..." Biran, bir eliyle oğlumuzu tutarken, diğeriyle sakallarını sıvazladı. "Sorun yok. Gelebilirler."

"Ne demek, gelebilirler!"

"Efraim, sakin ol. Gelebilirler, dedim. Bırak gelsinler. Burada alabilecekleri bir Perla olmayacak."

"Ağabey, ne demek bu?"

Biran'ın aklında her ne varsa duymak için sabırsızlanıyordum. "Günün ilk ışıklarıyla Dora'nın kulübesine gidin. Büyücüyü oradan alıp şifacı Voran'a götürün. Dora nikahınızı kıyacak, Voran da şahidiniz olacak."

"A-ama..." Perla sevinmek ve şaşırmak arasında gidip geldi. "Böyle bir şeyi göze alabilirler mi?"

"Adımı vermeniz yeterli." dedi Biran. "Sonrasında içinize sinecek bir tören düzenleriz."

"Ama..." Bu güzel kararın içinde bir burukluk vardı. "Böyle güzel bir şeyi yalnız mı gerçekleştirecekler? Yanlarında olmayacak mıyız?"

"Öyle olmak zorunda. Bu işe adım karşılaşırsa ben de yargılanırım. Kraliçe haklı, Perla öncelikle onun sorumluluğunda..."

"Anlıyorum."

Yere eğilmek üzere olan bakışlarımı yakaladı. "Sıkma canını Dediğim gibi... Bilahare diledikleri gibi törenle kutlarız."

"Kutlarız ya!" Efraim'in gülümsemesi tüm yüzünü sararken, sevinçten yerinde kalamadı. Ayağa kalktığında bir an için dans edeceğini düşündüm. Edecekse bile kapı çaldığı için buna zamanı olmadı.

"Mirel ve Mestan gelecekti." dedi Perla. "Kapıyı açar mısın Efraim?"

Efraim, "Ne istersen yaparım." dediğinde, Biran'ın ters bakışlarına maruz kaldı. O bakışlardan kaçarak kapıyı açtı. Mirel ve Mestan da artık bizimleydi.

İçeri girdiler. İyi görünmüyorlardı. Peşlerinden kötü bir haber sürüklediklerini anlamamız uzun sürmedi. Mirel yaklaştı. Elinde bir zarf vardı. Nerden ve kimin için geldiğini biliyordum. Biliyorduk.

"Bildiri geldi." Mirel, elimdeki açık kahverengi, mühürlü zarfı uzattı. Mutsuzdu. Mutsuzluk ikisinin de suratından okunuyordu.

Biran elini uzatmaya yeltendi ama zarfı Mirel'den ben aldım. "İzninle... Ben açmak istiyorum."

Hiç konusunu açmamış olsak da bildiriyi uzun zamandır bekliyorduk. Çünkü o bildiride iki soyluyu yok ettiğim için yargılanacağım mahkemenin tarihi yazıyordu. Bunca gün beklenmesinin sebebi ise oğlumu emziriyor olmamdı. Onların kurallarına göre mucize bir bebek kırk dört gün boyunca aralıksız olarak annesinin sütünü almalıydı. Bu nedenle anne kırk dört gün boyunca korumadaydı.

Bugün kırk dördüncü gündü...

"Anlaşılan o ki üç büyükler vakit kaybetmek istememişler." Gülümsemeyi başardıysam da kimse bana eşlik etmedi. "Pekala... Sanırım kimse kaliteli espriden anlayacak gününde değil."

"Rozelin." Biran bakışlarını elimdeki zarftan kaldırmadan konuştu. "Oku, güzelim."

Bunu yapmak istemiyordum. Ne şimdi ne daha sonra...

Zarfı açtım ve içindeki kağıdı çekip çıkardım. Elimin titremesine izin vermeyecektim. Bunu tek seferde yapacaktım.

"Kıymetli Kraliçe....

Lenoran soylusu Leydi Diana Alte ve aydınlık bölge lideri Temur Alizen'in ölümünden mesul olmanızdan mütevellit yargılanacağınız mahkeme yarın, gece yarısı gerçekleşecektir. Öncesinde, kıymetli üç büyüklerin emri ile bizzat evinizden aldırlacağınızı bildiriyorum."

Bildiriyi yazan büyücünün ismini okumayı es geçerek kağıdı gözümün önünden indirdim. Bu gece yarısı eşimden, evladımdan, kardeşimden, evimden ve dostlarımdan ne kadar ayrı kalacağıma karar verilecekti.

Gülümsedim. "Hazırlanın, galip gelmemiz gereken bir mahkeme daha var!"

*

Mahkeme alanı aynıydı. Onlu iki sıra halinde dizilen seyirci oturakları aynıydı. Sağ ve sol alanda karşılıklı olarak bulunan şahit kürsüleri, tam arasındaki sanık kürsüsü ve heyet tahtı aynıydı.

Farklı olan şey; üzerimdeki düşman bakışların fazlalığıydı. Seyirci oturaklarında yerini alan Baba Alte, anne Alte ve Steven Alte, beni içeri girdiğim birkaç dakikadır bakışlarıyla binlerce kez öldürmüşlerdi. Sadece onlar da değil; Lenoran'dan gelen soylular da bana bir pislikmişim gibi bakıyorlardı. Biran'ı dinleyip onlarla göz teması kurmamalıydım ama bir şekilde bunu başaramamıştım. Oysa benimle uzun uzun konuşmuşlardı; savunmamın üzerinden onlarca kez geçmiştik. O anları düşünerek, atacağım adımların yalnızca beni etkilemeyeceğini kendime hatırlattım. Beni düşmanı olarak gören insanlarla göz teması kurarak ihlal ettiğim kurala bir yenisini eklememek için elimden gelenin fazlasını yapacaktım.

Üç büyükler ve iki büyücü heyet tahtındaki yerlerini aldılar. Büyücülerden erkek olanını diğer mahkemelerden tanıyordum. Aslında kadın büyücüyü de tanıyordum ve beni esas şaşırtan da bu durumdu. Büyücü Brekta'nın yerine getirilen kadın, Büyücü Bor'dan başkası değildi.

Üç büyükler, kendileri içeri girdiğinde ayağa kalkan insanların yeniden oturmalarını sağladığı saniyerlerde, lider geçidindeki hareketlilikle birlikte başımı o tarafa çevirdim.

Şu an bana Biran'ı görmekten daha iyi gelebilecek bir şey yoktu. Şanslıydım, Biran'ı görmüştüm. Bana güven bakışlarını bakışlarımdan ayırmadan kendisi için ayrılan köşeye geçti. Ana kapıdan giren Mestan ve Mirel'in hemen arkasından Lord Hualp ve Lena girdi.

Bu sabah gizlice evlenen Perla ve Efraim yine çocuklarıma bakmak için evde kalmışlardı.

"Kapılar kapatılsın."

Üç büyüklerim emriyle alana giriş yapılan tüm kapılar kapatıldı. İlk tokmağın kürsüye inmesiyle birlikte tüm fısıltılar kesildi. Yeri öpen beyaz elbiselerinin içindeki üç büyüklerden ortada oturanı anormal uzunluktaki parmaklarını, dizlerine uzanan sarımtırak sakallarına götürdü.

"Kıymetli lider, Gece Kraliçesi, lordlar, soylular ve diğerleri... Bugün burada, ülkemizi derinden sarsan iki mühim kaybı açıklığa kavuşturmak, yargılamak ve cezalandırmak için bulunuyoruz. Ancak daha öncesinde, aldığımız bir kararı sizlere paylaşmayı uygun gördük."

Tokmağın ikinci kez kürsüye inmesiyle herkes ayağa kalktı.

Bu kez soldaki ihtiyar söze girdi. "Tam kırk dört gündür aydınlık bölge Lenoran, başlarından bir lider olmadan ayakta kalmaya çalışıyor. Biliyorsunuz, bir bölgenin lidersiz kalması demek, o bölge için yakın yıkımın habercisidir. Böyle olası hazin bir durumun önüne geçmek için uzun müddet düşündük ve Lenoran'ın başına yeni bir lider getirilmesine karar verdik."

"Kendisi henüz yeni görevinden haberdar olmasa da şu an burada..." dedi, sağdaki ihtiyar. "Aranızda..."

Bakışlar bir an için Hualp Koran'a çevrildi. Aydınlık bölgenin yeni lideri o mu olacaktı?

Tokmak masaya üçüncü kez indi. Vakit gelmişti.

Herkesin dikkati ihtiyarların dudaklarından çıkacak sözcüklerdi. Çünkü bu yeni karar yalnızca Lenoran'ı değil, tüm ülkeyi etkileyecekti. Üç büyükler ayağa kalktı. Onları her iki yanlarında bulunan büyücüler takip etti. Daha derin bir sessizlik oldu ve beklenen haberin kötü kokusu buram buram etrafa yayılmaya başladı.

"Aydınlık bölge Lenoran'ın yeni yetki sahibi ve yegane lideri, bundan böyle Steven Alte'dir."

Steven Alte'nin dudaklarındaki gülümseme, yakın zamanda kardeşini kaybetmiş bir adam ait değildi. Bir adım öne çıktı. Elini göğsüne götürdü ve zaferi bağrına basarak üç büyükleri selamladı.

"Kıymetli üç büyükler, beni liderlik mertebesine ait gördüğünüz için minnetimi kabul edin. Sizlere ve bu yeni görevime layık olmak için çalışacağımdan şüpheniz olmasın." Bana intikam dolu bir bakış attı, şimdi dudaklarında şeytanın tebessümü vardı. "Aydınlık bölge Lenoran'a ömrümü vereceğim ancak daha önce bana talihsiz kardeşim Leydi Diana'nın katilini verin..."

🖤

İg- Durumavii_


Gelecek bölümde buluşmak üzere, lütfen yıldıza dokunmayı unutmayın.

.

Continue Reading

You'll Also Like

1.2K 180 12
Bir odaya girdiğimde etraf oldukça karanlıktı bu yüzden hızlıca pencereyi bulup pereleri kapattım ve hemen ardından ışıkları açtım. Ama doğru odaya g...
51.6K 1.4K 76
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
4.1M 115K 45
Bölümler düzenlenerek yüklenmektedir. * "Gölgene bile inanma. Karanlıkta seni yalnız bırakır." Karanlığın bile saklamakta aciz kaldığı şeyler vardır...
322K 4.3K 23
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...