Zemheri | Tamamlandı

由 yericeryazar

3.9M 232K 74.2K

Yaşadığı travmalar yüzünden ailesi tarafından şımartılarak büyütülen Ahsen'in, yolu diktatör bir yüzbaşı ile... 更多

Giriş.
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
64.Bölüm
65.Bölüm | FİNAL
Yeni Hikaye.

39.Bölüm

45.2K 3.4K 1.9K
由 yericeryazar

Cahit'in işini bitirip yanıma gelince birlikte karakoldan çıkıp, yemek yiyebileceğimiz güzel bir mekana gelmiştik.

Aklım ne kadar az önce duyduğum şeyleri söyleyip dursa da şuan konuşmak hiç mantıklı gelmiyordu.

En azından daha sakin, daha doğru bir zaman bulmalıydım. Ayrıca böyle bir şey nasıl söylenirdi hiç bir fikrim yoktu. Yanlış bir şey söylemek, kimseyi zan altında bırakmak istemezdim. O yüzden doğru bir zamanda, doğru bir şekilde söylemem gerekiyordu.

"Birtanem." Diyerek Cahit'in masanın üzerinde duran elini tuttum. "Bir şey mi oldu?"

Geldiğimizden beri bir dalgındı. Ya da ben öyle olduğum için sanki Cahit'de öyleymiş gibi geliyordu bilmiyorum.

Cahit başını kaldırıp bana baktı.

"İyi misin?"

"İyiyim birtanem." Dedi gözlerimin içine bakarak. "Bir şey olmadı."

"Emin misin?"

"Evet. Niye sordun ki?"

"Dalgınsın."

"Yoruldum biraz o yüzden."

"Dün bile yorgun değildin. Bu gün mü yoruldun?" Diye sormadan edemedim.

Başka bir şey varmış gibi hissediyordum.

"Karakolda canımı sıkan bir şeyler var."

"Ne gibi?"

"Genel." Dedi.

Sanırım bana bu konu hakkında daha açık şeyler söyleyemezdi.

"Daha fazlasını sormamam gerekiyor sanırım."

"Sorsan da söyleyemem."

"Anladım." Dedim. "Merak etmiyorum zaten."

"Sen merak etmiyorsun?" Dedi kaşlarını kaldırarak.

"Evet."

"Hiç merak etmiyorsun öyle mi?"

"Evet." Dedim tekrardan.

"Hiç?"

"Dalga mı geçiyorsun sen benimle?"

"Hayır gerçeği söyletmeye çalışıyorum." Deyince kaşlarımı çattım.

"Nasıl?"

"Merak etmiyorum diyerek yalan söylüyorsun ya, doğrusunu söyletmeye çalışıyorum."

"Ne alakası var?" Dedim yüzümü buruşturarak. "Ben çok merakli bir insan mıyım? Her şeyi merak mı ediyorum?"

"Evet." Dedi gayet rahat bir şekilde.

Bir şey söylemek yerine göz devirerek cevap verdim ve geriye yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Küstün mü?" Diye sordu uzun bir sessizlikten sonra.

"Hayır. Niye küseyim?"

"Bilmem."

"Siparişlerimiz ne zaman gelecek?" Diyerek konuyu değiştirdim. "Acıktım."

"Gelir birazdan." Dedi etrafına bakınarak.

Tekrardan konuşacağım sırada masanın üzerinde duran telefonum çalmaya başladı. Telefonu elime alıp kimin aradığına baktım. Abim arıyordu.

Derin bir nefes aldım ve telefonu açıp kulağıma götürdüm.

"Efendim abi?"

"Güzelim." Dedi içten bir şekilde. "Nasılsın?"

"İyiyim abi." Dedim. "Sen nasılsın?"

"Bende iyiyim. Müsait misin? Ne yapıyorsun?"

"Müsaitim ya." Dedim ve bakışlarımı Cahit'in üzerine diktim gözlerimi. "Bir arkadaş ile yemek yemeğe geldik."

Cahit kaşlarını çattı.

"İyi yapmışsın. Keyfin yerinde mi?"

"Gayet yerinde. Sen nasılsın? Ne yapıyorsun?"

"İyiyim bende." Dedi. "Sesini duymak için aradım."

"İyi yapmışsın." Dedikten sonra kısa bir sessizlik oldu.

"Ahsen sana bir şey söyleyeceğim." Der demez kalp atışlarım korkuyla hızlandı.

"Bir şey mi oldu abi?"

"Hayır yok bir şey." Dedikten sonra duraksadı. "Babam var yanımda da, sesini duymak istiyor."

"Ben istemiyorum." Dedim hiç düşünmeden. Çünkü düşünürsem kararımın değişmesinden korktum. Hem de çok korktum.

En son görüşmemiz olaylı olmamıştı. Aslında olaylıydı ama bu olay şaşırtıcı bir şekilde babam ve benim aramda olan bir olay olmamıştı. Ve yine çok şaşırtıcı bir şekilde babam diğer kızının değil benim yanımda olmuştu. Beni savunmuştu.

Nefret zor bir duyguydu. Ama insan yakınına hissedince, kaybetmesi de çok çabuk oluyordu.

Yıllardır hiç kaybetmemiştim. Çünkü kimse bunu kaybetmem için farklı bir çaba göstermemişti.

Bu yüzden ufacık bir şeyi kendi içimde güzelleyip, büyütürüm diye korkuyordum.

Babamı affetmek istemiyordum. Ve affetmekten çok korkuyordum.

İnsan ne kadar nefret ederse etsin asla vazgeçemiyormuş. Ben son olanlardan sonra bunu çok daha iyi anladım.

Ben her zaman onları hayatımdan çıkardığımı söylüyordum. Ama gerçekten hayatımdan çıkarmış olsam bunun konusu bile geçmezdi.

Babamı gerçekten silmiş olsam söyledikleri hiç bir zaman bu kadar üzemezdi beni.

Ben babamı hiç bir zaman hayatımdan çıkaramamıştım. Ama sevememiştim de. Nefret etmen için çok sebep vermişti.

Bu yüzden yapılan ufacık iyilik -iyilik bile sayılmayacak kadar küçük- içimde hemen bir şeylerin kırılmasına sebep oluyordu.

Yani oluyormuş.
Bende ilk defa yaşadığım için yeni öğrenmiştim.

"Ahsen." Dedi abim. Hiç bir şey söylemedi ama aynı zamanda tek kelime ile bir çok şey söyledi.

"Abi." Dedim bende aynı onun gibi. Ben onun söylemek istediklerini anlamıştım, onunda benim söylemek istediklerimi anlamasını istedim.

Ama eğer beni anlasalardı şuan her şey çok daha farklı olurdu.

"Veriyorum abiciğim." Dedi ve bir şey söylememe müsade etmeden telefonu babama verdi.

"Kızım?" Diye konuştu babam.

Sertçe yutkundum.

Bir şeyler olduğunu anlayan Cahit yüzünde ki ifadeyi oldukça ciddileştirip yerinde dikleşti.

"İyi misin?"

Derin bir nefes aldım. Bir yanım konuşmak isterken diğer yanım telefonu suratına kapatmak istiyordu.

"İyiyim." Dedim usulca.

"Bende iyiyim."

"Kapatıyorum."

"Ahsen." Dedi hızla. "Kızım bir kaç kelime etsek bir şey olmaz."

"Olur. İstemiyorum."

"Ben istiyorum."

"Umrumda değil."

"Biliyorum kızım biliyorum." Dedi babam. "Tamam konuşmayalım."

"Konuşmayalım."

"Bir şey söyleyecektim sana."

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Hoşuma gidecek bir şey söyleme ihtimali yok denecek kadar azdı.

"Bir şey rica edeceğim senden."

Cevap vermeden devam etmesini bekledim.

"Babaannen önümüzdeki hafta yemek organize etmiş."

Doğum günü için...

"Doğum günüm için."

"Ee?" Dedim bir an önce söylemesi için.

"Burada olduğun da gelmiyordun biliyorum ama ben bu sene bizzat kendim arayıp söylemek istedim. Seninde gelmeni çok isterim."

"Gelemem."

"Ahsen, hemen kestirip atma kızım."

"Tamam." Dedim. "Biraz düşüneyim."

Kısa bir sessizlikten sonra tekrardan konuştum. "Düşündüm. Gelemem."

"Peki kızım, peki." Dedi. Israr etmemesi beni şaşırtmıştı açıkçası.

"Kapatıyorum." Dedim ve bir şey demesine müsaade etmeden telefonu kapattım.

"İyi misin?" Diye sordu Cahit.

"Neden sordun?"

"Yüzün değişti." Deyince hafifçe tebessüm ettim.

Beraber yemek yemek bile istemeyeceğim bir ailem varken, yüzümün değişmesinden iyi olup olmadığımı anlayan bir adamın hayatıma girmesi belki de bu hayatta başıma gelebilecek en güzel şeydi.

"İyiyim." Dedim.

"Emin misin?" Diyerek elini uzattı ve elimi tuttu. "Bir şey mi oldu?"

"Babam." Dedikten sonra duraksadım. Bu duraksamalar bile onun yüzünden. Benim kalbim ufacık bir güzellik karşısında erimeye hazırken babam her seferinde kalbimin orta yerine buz kütleleri fırlatmıştı. Bir tane olsa zamanla erirdi. Ama eriyecek kadar az değildi. Aksine ondan gelecek her şeyin buz tutmasına sebep olacak kadar çoktu.

"Babana mı bir şey olmuş?"

"Hayır. Önümüzde ki hafta doğum günü, babaannem bu yüzden bir yemek organize ediyormuş beni de çağrıyor."

"Sende gitmek istemiyorsun anladığım kadarıyla."

"Evet."

"Ee tamam. Sende gitmezsin olur biter, bunda moralini bozacak ne var?" Diye sordu.

Cahit ve babasının ilişkisi böyleydi. Cahit babasıyla ilgili şeyleri görmek istediğinde görüp, görmek istemediğinde görmüyordu. Babası onu sinirlendirmediği sürece araları iyiydi.

Ama işte bizde durumlar öyle değildi. Hiç bir zaman olmamıştı. Babam ile aramızda ki bağ bir kere kopmuş bir daha da hiç bir zaman eskisi gibi olamamıştı. Hatta eskisi gibi olmak için bir çaba bile gösterilmemişti.

Cahit babasına annesini sevmediği için kızgındı. Annesini değil başkasını sevdiği için.

Bende babama annemi sevmediği için kızgındım.

Ama Cahit'in babası onu seviyordu.

Cahit ile aynı şeyleri yaşarken, bizi ayıran nokta tam olarak buydu.

"Buna moralim bozulmadı zaten." Dedim.

"Neden moralin bozuldu o zaman?"

"Babam ile konuştuğum için bozuldu."

Tuttuğumu elimi, baş parmağı ile hafifçe okşamaya başladı.

"Ben buradayım, biliyorsun."

Dudaklarıma içten bir gülümseme yerleşti.

"Biliyorum."

Belki de ilk defa kendimi babamı düşündükten sonra yalnız hissetmiyordum. Biri vardı. Hayatımda, kalbimde, yanımda biri vardı. Elimi tutan ve bırakmayacağını bildiğim biri.

Ve hakkında hiç bir zaman yanılmak istemeyeceğim biri.

Tam o sırada yemeklerimiz geldi. İkimizde ellerimizi çekerek birbirimizden uzaklaştık. Yemekleri getiren garson tabakları masaua yerleştirdikten sonra yanımızdan ayrıldı ve bizden yemek yemeğe başladık.

Sakin ama bir o kadar da güzel geçen bir akşamın üzerine eve gelmiştik.

"Geleyim mi sana?" Diye sordum Cahit'e.

Neden bilmiyorum ama birlikte evde vakit geçireceksek ona gidiyorduk. Bana gelmiyordu. Ama bunun bir anlamı da yoktu. Hep öyle denk geliyordu. Varsa da ben bilmiyordum.

Hoş bende de dursak ev yine Cahit'in eviydi. Bir şey değişmiş olmuyordu.

"Sen bana hiç gelme." Diyerek iki elimi de tuttu ve karşıma geçti.

"Neden?" Diye sordum hemen. "Sevgilini istemiyor musun?"

"Sevgilimi tabii ki istiyorum." Dedi hızla. Bir elimi bıraktı ve elini kaldırıp yüzüme yerleştirdi. Baş parmağı yanağımda usul usul gezerken konuşmaya devam etti. "Ama sevgilim yorulmuş. O yüzden evine gidip, güzelce uyuyup dinlenmesi gerekiyor."

Başımı hafifçe sola yatırıp başımı eline yasladım.

"Peki sevgilin seninle uyumak istiyorsa?"

"Bende öyle istiyordum ama Fuat mesaj atmış."

Kaşlarımı çattım.
Karakolda duyduklarım geldi hemen aklıma. Keşke gelmeseydi. Çünkü gelmesiyle üzerime bir ağırlık çökmesi bir oldu. Aklıma gelmek yerine uçup, benden çok uzak yerlere gitseydi keşke.

"Ne mesajı?"

"Karakola gitmem gerekiyor."

"Fuat karakolda mıydı? Senden sonra çıkmadı mı?"

"Çıkmamış."

İç çektim.

"Gideceksin yani?"

"Maalesef." Deyince yüzüm düştü.

"Ne zaman gelirsin?"

"Geç gelirim."

"Anahtarları saksının altına koysam?" Dedim yaramaz bir çocuk edasıyla. "Gelince içeriye girip yanıma kıvrılsan."

Cahit bana bir şey söylemeden önce gözlerini evimin kapısında gezdirdi. Daha sonra bana bakıp konuştu.

"Kapının önünde saksı yok."

Kıkırdadım.

"Paspasın altına koyarım."

"Çok tehlikeli."

"Değil." Dedim omuz silkerek. "Hem zaten benim sevgilim yüzbaşı. Beni korur."

"Diyorsun?"

Başımı sallayarak cevap verdim.

Diğer elini de yüzümün diğer tarafına yerleştirip yüzümü tamamen ellerinin arasına aldı. Daha sonra yüzümü hafifçe kendine doğru çekerek dudaklarıma oldukça narin bir öpücük bıraktı.

"Veda busesi diyorsun?" Diye mırıldandım.

"Vedalar kavuşmak içindir."

"Sevdim bunu." Dedim. "Kendimi teselli ederim."

Gülerek uzaklaştı benden.

"Uyu dinlen tamam mı birtanem?"

"Tamam sevgilim." Dedim başımı tamam anlamında aşağıya yukarıya sallayarak.

"Görüşürüz." Deyince boynuna sıkıca sarıldım.

"Dikkat et kendine. Allah'a emanet ol."

"Sende birtanem."

Ayrıldıktan sonra ben eve girdim. Cahit de karakola gitmek için apartmandan çıktı.

Oysa bu gece beraber uyusak bana ne iyi gelirdi...

Oflaya oflaya yatak odasına gelip hızlıca üzerimi değiştirdim ve kendimi yatağa attım.

Sabah ısrarla çalan telefon uyanmama sebep olmuştu.

Oflayarak doğrulup telefonuma uzandım. Zehra arıyordu.

"Ne var?" Dedim telefonu açıp.

"Sanada günaydın Ahsen'ciğim. Hayrlı sabahlar."

"Günaydın Zehra." Dedim. "Ne var bu saatte neden aradın?"

"Ne kadar kibarsın ya."

"Zehra, söyleyecek misin ne söyleyeceksen."

"Kız bir şey söylemeyecektim." Dedi hızla. "Ne yapıyorsun diye aradım, Bursa'ya geldim unuttun beni."

"Daha geçen gün konuşmadık mı?"

"Konuştuk ama yine ben aradım."

"Ne fark eder?" Diye sordum.

"Ay tamam senin için bir şey farketmesin."

"Fark etmiyor." Diyerek yataktan kalktım.

"Sen nasılsın? Ne yapıyorsun?"

"İyiyim. Sayende uyandım."

"İşe gitmeyecek misin sen? Bu saatte uyanmış olman gerekiyordu."

"Uyanmamıştım."

"Neyse artık uyandın." Dedi umursamaz bir şekilde. "Konuşsana ya, nasıl gidiyor? Oradakiler nasıl? Zorla laf alıyorum ağzından."

"Burada her şey aynı Zehra'cığım. Sen buradayken anlamamış olabilirsin ama burada hayat o kadar hızlı akmıyor. Büyük değişikler falan olduğu da yok. Bıraktığın gibi diyebiliriz."

"Çok komik!"

"Espri değildi."

"Espri olsaydı hiç komik olmazdı zaten."

"Of Zehra." Dedim ağlamaklı bir ses tonuyla. "Sabah sabah boş boş konuşmak için mi aradın?"

"Sana da yaranamıyoruz he." Dedi sitemle.

Derin bir nefes aldım ve "Sen nasılsın?" Diye sordum. "Orada neler oluyor? Hayat nasıl?"

"İyiyim." Dedi heyecanla. Zehra'nın enerjisine çoğu zaman hayret ediyordum.

"Maalesef burada da her şey aynı. Ve ben çok sıkılıyorum." Dedikten sonra duraksayınca ne diyeceğini hemen anlamıştım.

"Sakın Zehra." Dedim ondan önce konuşup. "Buraya gelmeyi aklının ucundan bile geçirme."

Zaten sevgilim ile zor başbaşa kalıyorduk. Bir de evde Zehra olsa yanyana bile gelemezdik. Sadece Zehra için değil ben uzun süre Cahit'den başka birini görmek istemiyordum.

"Neden ama?" Diye sordu hızla.

Anladım demiştim. Ben anlardım.

"Bir kerelik bir şeydi çünkü o."

"Oradayken yine gelirsin diyordun?"

"O buradaykendi canım benim."

"Ya ne kadar kötüsün! Belki orada ki arkadaşlarımı özledim?"

"Telefon ile ara." Dedim hızla.

Derin bir nefes aldığını duydum.

"İyi tamam be! Sen kabul etmezsen bende başka birine gelirim. Kars'ta tek tanıdığım sen misin?"

"Aklının ucundan bile geçirme."

"Ev tutarım senin gibi. Sen oraya gittiğinde tanıdığın mı vardı orada?" Diye sorunca gözlerimi kocaman açtım.

Ben bir şey demeden Zehra konuşmaya devam etti.

"Şaka şaka. O kadarını bizim aile de kaldırmaz. Bir torunları daha Kars'a yerleşirse dedem ve babaannem kalp krizi geçirir."

Küçük bir kahkaha attım.

"Amcam ve yengemi düşünemiyorum."

"Onları şaka yaparken bile düşünemedim." Dedi. "Gelmeyeceğim zaten şaka yapıyorum."

"Aferin." Dedim gülerek.

"Ama sen gelecekmişsin?"

"Ne zaman? Nereye?"

"Önümüzde ki hafta, buraya."

Kaşlarımı çattım.

"Yo." Dedim. "Gelmiyorum ben."

"Amcam dedi." Deyince anlamıştım Zehra'nın bunu nereden çıkardığını. "Yani gelebilir demişti o yüzden dedim."

"Amcanın her dediği olsaydı ohoo." Dedim uzatarak.

Güldü. "O da doğru."

Kısa bir sessizlikten sonra tekrardan konuştu. "Cahit ile nasıl giriyor?"

Cahit'in sadece adını duymak bile yüzümü güldürmeye yetiyordu.

"Güzel." Dedim iç çekerek. Çok güzel. Cahit ile her şey o kadar güzeldi ki. Hiç olmadığı kadar, daha önce hiç yaşamadığım kadar güzeldi.

Ve bunun sadece mutluluk olmasına gerek yoktu. Cahit olduktan sonra üzgünde olsam güzel olacaktı biliyorum.

Çünkü Cahit bana tek bir bakışıyla bile bunu hissettirebilen bir adamdı.

"Güzel?"

"Evet."

"Bu kadar mı?"

"Güzel işte Zehra." Dedim gülümseyerek.

"İyi öyle olsun bakalım."

"Hadi benim kapatmam gerekiyor. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra banyoya girip hızlıca işlerimi hallettim. Yatak odasına geri dönünce yatağımı topladım ve gardırobumun önüne geçtim.

Altıma kot pantolon üzerime de düz beyaz bir kazak geçirirken uzun zaman sonra gerçekten alışverişe gitmem gerektiğini fark ettim.

Ya alışverişe gidecektim ya da Bursa'ya gidip orada ki kıyafetlerimi alacaktım. Şuan hangisinin daha mantıklı olduğunu söylememe bile gerek yoktu sanırım.

En büyük eksikliğim mevsimlik kıyafetlerdi. Hem alışverişe çıktığımda hem Bursa'ya gittiğimde burası soğuk olduğu için hep en kalın şeyleri almıştım. O yüzden şuan dolabımda baharda giyebileceğim kalınlıkta şeyler hiç yoktu.

Evden çıktıktan sonra lokantaya doğru yürürken telefonumu cebimden çıkarttım. Rehbere girip Cahit'i aradım. Ama açmadı. Şansımı tekrarda deneyip yine aradım ama yine açmadı.

Müsait değildir diye düşünerek telefonumu tekrsrdsn cebime koydum.

Lokanta bu gün sakin geçmişti. Bende bundan yola çıkarak çıktıktan sonra alışverişe gitmeye karar vermiştim.

Tabii Cahit biraz daha aramazsa, alışverişe gitmeden önce karakola uğramam gerekecekti.

"Sibel." Diyerek mutfağa girdim.

"Efendim?"

"İşin var mı?"

"Ne zaman?"

"İşte burada ki işimiz bittikten sonra." Dedim.

"Yok." Dedi. "Bir şey mi oldu?"

"Alışverişe gidelim mi diye soracaktım?"

"Ay olur." Dedi heyecanla. "Benim de ne zamandır aklımda, almam gereken bir şeyler var ama bir türlü fırsat bulup gidemedim."

"Tamam o zaman gidiyoruz."

"Gidiyoruz!" Dediği sırada mutfağın kapısı açıldı ve içeriye Hande girdi.

"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu Sibel'e bakarak.

"Alışverişe gideceğiz. Sende gel işin yoksa."

"Ne zaman?"

"Birazdan işte, işimiz bitsin çıkacağız."

"Olur." Dedi Hande.

"O zaman Tülin'i de arayalım." Diye konuştum.

"Olur."

"Ben arayayım."

Tülin'i aramak için telefonumu cebimden çıkardığım sırada telefonum çalmaya başladı.

"Cahit arıyor." Diye konuştum. "Siz arasanıza Tülin'i."

Mutfaktan çıkıp sakin bir yere geçtim ve telefonu açtım.

"Aşkım neredesin?" Dedim hemen merakla.

"Buradayım birtanem."

"Neresi orası?"

"Karakol."

"Niye açmadın? Sabahtan beri kaç kere aradım?"

"Dün gece ki iş tahmin ettiğimden daha uzun sürdü. Haber veremedim."

"Korktum." Dedim çekinmeden çünkü korkmuştum.

"Korkma birtanem. İyiyim ben."

"İyi ol."

"Sen yanımda olduğun sürece."

"Ee?" Dedim gülümseyerek.

"İyi olurum ben." Dedi ve devam etti. "Sen ne yapıyorsun?"

"Ben lokantadayım. İşimiz bitti gibi bir şey. Alışverişe gideceğiz kızlar ile."

"Hangi kızlar?"

"Hangi kızlar olabilir sevgilim?" Diye sordum. Sanki Kars'ta bir sürü arkadaşım varmış gibi. "Sibel ve Hande."

"Hande?" Dedi şaşkınlıkla.

Derin bir nefes alıp verdim.

"Evet Hande."

"Siz ne ara böyle alışverişe falan gidecek kadar yakın oldunuz ya?" Diye sordu. Fakat benim cevap vermeme fırsat vermeden kendisi konuştu. "Pardon siz beraber nezarethaneye bile düşmüştünüz. Alışveriş ne ki?"

Yüzümü buruşturdum.

"Aman yerini buldun ya hemen laf et hemen!"

"Gerçekler birtanem."

"İyi o zaman seni gerçekler ile başbaşa bırakıyorum ve telefonu kapatıyorum birtanem."

Kahkaha attığını duydum.

"Görüşürüz sevgilim."

"Görüşürüz." Dedim ve telefonu kapattım. 

Lokantada işimiz bittikten sonra Hande, Sibel ve ben birlikte lokantadan çıkmıştık. Benim ısrarım üzerine taksiye binip alışveriş merkezine gelmiştik. Tülin ile de burada buluşacaktık.

"Nerede Tülin?" Diye sordum.

"Bak geliyor karşıdan." Deyince Sibel'in baktığı yere baktım. Tülin bize doğru geliyordu.

Tülin de yanımıza geldikten sonra "Evet şimdi hemen karar verelim, nereye gidiyoruz?" Diye sordu Sibel.

"Ben her yere gidebilirim." Dedim. "Çünkü kıyafet almam lazım kendime."

"Senin kıyafet alman lazım?" Dedi Hande hayretle. "Bir tane de dolap alman lazım bence, çünkü senin kıyafetlerin dolaptan taşabilir."

"Sen nereden biliyorsun?" Diye sorarak araya girdi Sibel.

Sibel'in bir ay önce olan Tuğçe meselesinden haberi yoktu. Biz saklamamıştık tabii ki. Tülin o meselenin o gece de kalmasını ve konunun kapanmasını istemişti. Bizde dediğini yapmıştık.

Kısa bir an üçümüz de birbirimize baktık.

"Nereden bileceğim." Dedi Hande hızla. "Lokantaya bile her gün farklı kıyafet ile geliyor, dolap mı yeter?"

"Doğru." Dedi Sibel.

"Sonuç olarak kim nereye gidiyor?" Diyerek araya girdi Tülin. "Çünkü anlaşılan herkesin bir şeyler alması lazım."

"Ayrılalım yemekte buluşalım?" Diye bir fikir sundu Sibel.

"O zaman hep beraber gelmemizin ne anlamı kaldı?" Dedim.

"Doğru." Dedi. "O zaman hep beraber gidiyoruz, beğenen beğendiğini alır."

"Mantıklı."

"Tamam o zaman hadi."

Gerçekten çok uzun zamandır kız kıza alışveriş yapmamıştım. En son Bursa'dayken yapmıştım. Buraya geldikten sonra Sibel ile bir çok kez gitmiştik ama iki kişiyle dört kişi bir olmuyordu.

Alışveriş boyunca o kadar çok gülmüştüm ki en son ne zaman bu kadar çok güldüğümü hatırlamıyordum.

Ben çok şey alacağımı biliyordum ama kızların da çok alacağı varmış. Hepimizin eli dolmuştu.

Şimdi de bir yere oturmuş yemek yiyorduk.

"Hadi buradan da bana geçelim."

"Neden?" Diye sordu Sibel.

"Bende kalırsınız."

"Ben gelemem." Dedim.

"Neden canım?" Diye sordu Tülin. "Evin çok mu uzak bana?"

Samimiyetsiz bir şekilde güldüm. "Ha ha çok komik. Hayır canım sevgilim ile vakit geçireceğim."

"Sevgilinin de bundan haberi var mı?"

"Varsa var yoksa yok sanane?"

"Ay haspam görmemişin sevgilisi olmuş." Deyince kendimi daha fazla tutamadım ve kahkaha attım.

"Ne var Allah Allah sizinde olsun." Dedim omuz silkerek.

"Gerçekten neden hiç birimiz sevgilisi yok?" Diye sordu Sibel.

Bunun üzerine Tülin'in bakışları, masaya oturduğumuzdan beri telefonuyla uğraşan Hande'ye kaydı.

"Kendi adına konuş Sibel."

Hande ona baktığımızı anlamış olacak ki başını kaldırdı. "Ne?"

"Kiminle konuşuyorsun sen?" Dedi Tülin merakla.

"Kimseyle." Diyerek telefonun ekranını kapattı ve masaya bıraktı.

"Ay çocuk mu kandırıyorsun?"

Hande bana baktıktan sonra konuştu. "Tamam biriyle konuşuyorum ama bir şey yok."

"Kim?" Diyerek lafa atladı hemen Sibel.

"Tanımazsınız."

"Nasıl tanıştınız?"

"Öyle tesadüf."

"Kaç yaşında?"

"Ay daha ortada bir şey yok." Dedi. "Merak etmenize de gerek yok."

Hande'nin aşk hayatını merak etmediğim için bu konuda sessiz kalmıştım.

Tamam merak etmediğimden değildi. Merak ediyordum. Fakat beni alakadar etmez diye düşünüyordum.

"Kız ne demek merak etmemize gerek yok?"

"Tülin gerçekten. Ben zamanı gelince size anlatacağım."

"İyi öyle olsun."

"Ee Hande anlatmıyor." Dedim. "Sizin?"

"Evet sizin?" Diyerek diğerlerine döndü Hande.

"Bende bir şey yok." Dedi Sibel ve iç çekti.

Sibel platonik takılıyordu.

"Sende yok?" Dedi Hande sorgularcasına.

"Evet."

"Asıl yalan söyleyen bu he." Dedi Hande, Sibel'i göstererek. "Bu kızın hayatında birinin olmaması imkânsız."

Sibel yüzünü buruşturup konuştu. "Ne alaka?"

"Ne demek ne alaka? Sen aşıksın kızım."

Sibel yerinde dikleşti.

"Onu nereden çıkardın?"

"Hareketlerinden, bir anda dalıp dalıp gitmelerinden. Yani sen birine aşık değilsen benim de adım Hande değil." Dedi Hande.

Bu konu da kendine çok güveniyor olmalıydı çünkü kendinden çok emin konuşuyordu. Ki doğru da söylüyordu. Sibel birine aşıktı. Ben bunu Hande'de biliyor diye düşünüyordum ama bilmiyormuş.

"Tamam, aşık olunca illa hayatımızda biri mi oluyor?" Diye sordu Sibel.

"O ne demek?" Diyen Hande'ye döndüm.

"Ben platonik takılıyorum demek."

Hande'nin gözleri kocaman açıldı. "Hadi canım!"

"Evet." Diyerek kabul etti Sibel'de.

"Aman platonik aşkta da hiç olay olmaz ki sessiz sakin yaşanır biter gider."

"Biteceğini nereden çıkardın?"

"Canım benim bizde geçtik o yollardan." Dedi Hande. "Eğer sesini çıkarmazsan, aşkında sende kıyıda köşede kalırsınız. En sonunda biter gider. Hiç bir kalp istenmediği ve bilinmediği kalbin peşinden sonsuza kadar koşamaz."

"Çok iyi destek oldun kıza ya." Dedim.

"Aman canım bizim desteğimize mi ihtiyacı var? Güzelim kız, elini sallasa ellisi." Dedikten sonra Tülin'e döndü. "Ee Tülin'ciğim sende ne var ne yok?"

"Bende bir şey olması imkansız." Dedi Tülin.

"O neden?" Diye sordum hemen.

"Ne demek neden?" Dedi. "Ben hayatımda kimseyi istemiyorum. Ayrıca son yaşananları sizde gördünüz."

"Son yaşananlar?" Dedi Sibel. Onun haberi olmadığı için, cümlenin bu kısmına takılmıştı.

"Ya geçenlerde bir şeyler oldu da."

"Ne gibi bir şeyler?"

"Babamlar geldi buraya." Dedi Tülin. Ve olanları kısaca Sibel'e anlattı. Ama sadece onu alakadar eden kısmını anlatmıştı.

"Bizde nezarethaneye düştük." Dedi Hande.

"Ne?"

"Nezarethaneye düştük."

"Düştük derken?"

"Ahsen ile?"

"Ne?" Dedi Sibel büyük bir şaşkınlıkla. "Nasıl?"

Hande olanları anlatırken olayın ne kadar saçma ve komik olduğunu bir kere daha anlamıştım.

Güzel bir akşam yemeğinin ardından eve gelmiştik. Ve Tülin diğerlerini ona gelmeleri için ikna etmişti.

"Ben eve uğrayayım gelirim." Dedim onlar yukarı çıkarken.

"He canım he." Dedi Hande hızla. "Hemen gelirsin."

"Beklemiyoruz hiç."

"Ne kadar kötüsünüz ya." Dedim.

"Ee canım sevgilim ile vakit geçireceğim diyen sendin?"

"Olabilir ne var bunda?" Dedim hızla. "Geçiririm vakit, sevgilim değil mi?"

"Ay al senin olsun be sevgilin." Dedi Tülin.

Tabii bunu derken merdivenlerden Cahit'in inmesini beklemiyorduk.

"Ne oluyor?"

"Bir şey olmuyor." Dedi Tülin.

"Bizi çekemiyorlar sevgilim." Dedim. "Gel sen benim yanıma."

Merdivenleri inince kolundan tutup kendime doğru çektim.

"Git git sevgilinin yanına. Bizde yukarıya gidiyoruz zaten."

Kızlar gittikten sonra bizde Cahit ile eve girmiştik. Bu sefer benim eve girmiştik.

"Şunları içeriye bırakıp geliyorum." Dedim elimde ki poşetleri göstererek.

"Tamam."

Aldığım şeyleri yatak odasına bıraktıktan sonra hızlıca üzerimi değiştirdim. Daha rahat bir şeyler giymiştim.

Yatak odasından çıkıp oturma odasına geldim ve Cahit'in yanına oturdum.

"Neler yaptın bu gün sevgilim?" Diye sordum.

"Karakoldaydım gün boyu."

"İyi misin?" Dedim.

"İyiyim."

"Yorgun musun?"

"Bilmiyorum." Dedi ve derin bir nefes aldı.

"Kötü bir şey mi oldu?"

"Hayır." Dedi. "Henüz olmadı."

"O ne demek?"

Başını çevirip bana baktı.

"Kafam dolu biraz o yüzden böyleyim. Ama iyiyim merak etme."

"Bana söylemediğin bir şey yok değil mi?"

"Yok birtanem."

"Olursa söyle tamam mı?" Dedim. "Seni üzecek bir şey ya da başka bir şey işte ne olursa söyle bana ben her zaman yanındayım."

"Biliyorum. Bende senin her zaman yanındayım."

"Bende biliyorum." Dedim ve kollarımı boynuna sarıp sıkıca sarıldım.

Cahit ile hiç bir şey konuşmadan, öylece birbirimize sarılırken telefonu çalmaya başladı. Benden uzaklaşıp telefonu ile konuştuktan sonra tekrardan bana döndü.

Derin bir nefes alıp konuştum. "Tahmin edeyim gitmen gerekiyor."

"Evet."

"Son zamanlarda bu kadar yoğun olman normal mi?" Diye sormadan edemedim.

"Normal."

"Peki o zaman." Diyerek ayağa kalktım. "Bende kızların yanına çıkarım. Üzülme."

"Beni mi düşünüyorsun sen?" Dedi gülümseyerek.

"Daha çok gülsene." Dedim söylediğini umursamadan.

"Ne alaka şimdi?"

"Çok az gülüyorsun."

Yine güldü.

"Bak gülmek sana çok yakışıyor." Dedim.

"Senin kadar yakışamaz."

Ayak uçlarımda yükselip dudaklarına uzun bir öpücük bıraktım.

"Dikkat et kendine tamam mı?"

"Tamam birtanem."

"Seni seviyorum."

"Bende." Dedi ve dudaklarımdan tekrar öptü. "Bende seni seviyorum."

Cahit gidince bende yukarıya çıktım. Tabii yukarıya çıkmam hepsinin benimle dalga geçmesine sebep olmuştu. Ama ne yapayım? Benim sevgilim askerdi. Beraber vakit geçirirken de çağırsalar gitmek zorundaydı.

Gece neredeyse sabaha kadar oturmuştuk. Hal böyle olunca sabahta uyuyakalıp geç kalmıştık.

Hızlı başlayıp aynı tempoda devam eden günün ardından sonunda eve gelebilmiştim.

Duş alıp üzerimi giyindikten sonra koltuğa uzanmıştım ki zil çaldı. Tekrardan ayağa kalkıp kapıya geldim.

"Sevgilim." Dedim Cahit'i görünce.  Hemen boynuna sarıldım. "İşim uzun sürer demiştin."

"Sürpriz yaptım."

Gülerek ayrıldım ondan.

"İyi yapmışsın, hadi geç içeriye."

İçeriye girince kapıyı kapatıp peşinden gittim.

"Karnın aç mı?"

"Değil?"

"Bir şey içmek ister misin?"

"İstemem." Dedi ve koltuğa oturdu. "Gelsene."

Bir şey söylemeden yanına gittim ve oturdum.

"Yine iş ile ilgili mi?" Diye sordum.

İyi misin diye sormaya gerek bile yoktu. Yüzünden, konuşmasından gayet belliydi iyi olmadığı.

Cevap vermek yerine başını salladı.

"Niye bu kadar kafaya takıp üzüyorsun kendini?"

"Üzmüyorum." Dedi hızla. "Çok sinirliyim sadece."

"Neden?"

"Karakolda bir şeyler oluyor Ahsen." Dedi ciddi bir şekilde.

"Ben tabii ki sizin tarafınızdayım. Ama şimdi her şey gizliyken görev yerinin patlaması içeriden birinin olduğunu gösterir. Beni bulamazlar ama şüphelenirler."

"Zaten o yüzbaşınının gözünden bir bok kaçmıyor!"

"Ava giderken avlanırız. Ben daha iyi bir zamanda haber vereceğim size."

Aklıma gelen şeyler keyfimin bir anda kaçmasına sebep oldu. Sertçe yutkundum.

"Nasıl şeyler?"

"Daha bilmiyorum." Dedi. "Ama bir şey olduğu kesin. Ne zaman göreve gitsek bir sorun çıkıyor, operasyona gitsek ya elimiz boş dönüyoruz ya zararlı çıkıyoruz."

"Ben biliyorum sanırım." Dedim.

Bunu nasıl açıklayacaktım, nasıl söyleyecektim bilmiyorum ama Cahit'i böyle görmek istemiyordum. Belki bu bilgi işine yaracaktı. Belki işler yoluna girecekti.

En azından ben öyle olmasını umut ediyordum.

"Neyi biliyorsun?"

"Sorunun ne olduğunu?"

Başını koltuğun yaslanma yerine yaslamıştı. Söylediğimi duyunca başını hafifçe kaldırdı ve bana baktı.

"Ne dedin?"

Derin bir nefes aldım.

"Sevgilim benim sana bir şey söylemem gerekiyor." Dedim.

"Seni dinliyorum."

"Sanırım karakolda köstebek var."

Bir kaç saniye tepki göstermedi. Sanırım ne dediğimi anlamaya çalıştı. Daha sonra kaşları çatıldı yavaşça.

"Ne?"

"Sanırım değil, karakolda bilgi sızdıran biri var."

Tamamen doğruldu.

"Seni beklerken alt kata inmiştim, lavaboya girmek için. O zaman duydum. Biri telefon ile konuşuyordu. Söylersem dikkat çeker falan dedi." Diye anlattım hızlı hızlı.

Cahit bir şey söylemeden bana bakıyordu.

"Ben baştan yanlış anlamışımdır diye düşündüm ama şimdi sende böyle söyleyince anladım."

Cahit bakışlarını kaçırdı. Elini kaldırıp parmaklarını şakaklarına bastırdı.

"Saklamadım senden sadece söylemeye fırsat olmadı." Diye de ekledim. Sonuçta böyle bir şeyi söylemem için doğru zamanı beklemem gerekiyordu. Yani en azından ben öyle düşünmüştüm.

Cahit bir anda "Ahsen sen ne dediğinin farkında mısın?" Diyerek ayağa kalktı.

Böyle bir tepki beklemediğim için şaşırmıştım. Hem de çok şaşırmıştım.

"Aşkım." Diyerek ayağa kalktım bende. "Sakin ol lütfen. Duy-"

"Ahsen bu senin dalga geçebileceğin bir konu mu?"

Kaşlarımı çattım.
Cahit duyduklarına değil bana mı sinirlenmişti?

"Cahit sakin olur musun?" Dedim daha ciddi bir şekilde.

"Olamam sakin falan!" Dedi aynı hiddetle. "Sen böyle bir konu da şaka yapamazsın!"

"Şaka falan yapmıyorum."

Bu sefer benim de sesim yüksek çıkmıştı.

"Yalan da söyleyemezsin."

"Yalan falan söylediğim yok. Duyduklarımı söylüyorum." Dedim.

"Duyduklarını?" Dedi sorgularcasına. "Karakolda duydun bunu öyle mi?"

"Evet."

"Gerizekalı mı bu konuşan?" Diye bağırdı bir anda. "Hem karakolda köstebeklik yapıyor, hem karakolda konuşuyor!"

"Ben duyduğumu söylüyorum."

"Söyleme Ahsen." Dedi. "Böyle saçma sapan şeyler söyleyeceksen sen bana hiç bir şey söyleme."

"Sen önce bir sakin olsana!"

"Sen benim karşıma geçmiş böyle hassas bir konuda böyle şeyler söylüyorken ben sakin olamam Ahsen!" Dedi bağırarak.

Karşıma geçmiş, hiç bir sebep yokken bana bağırıyordu.

Söylediklerime inanmıyordu ve yalan söylediğimi söylüyordu.

Cahit bana güvenmiyordu...

"Bende farkındayım hassas bir konu olduğunun."

"Sen hiç bir şeyin farkında değilsin!" Diyerek lafımı kesti. "Sen böyle bir konun farkında olacak biri de değilsin."

"O ne demek ya?" Dedim hızla. "Sen ne dediğinin farkında mısın?"

"Ben ne dediğimin gayet farkındayım! Ama sen değilsin."

"Ben duyduklarımı söyledim sana. Saklasam daha mı iyiydi? Yalan söylesem daha mı iyiydi?"

"Şimdi doğruyu mu söylüyorsun?" Diye sorunca içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim.

"Sen bana yalancı mı diyorsun?"

"Orasını sen düşün artık. Hoş ne düşünüyorsun şuan hiç bir fikrim yok."

"Ne düşünmem gerekiyor Cahit?" Diye sordum.

"Aklında bir şey olması gerekiyor. Yoksa böyle bir şey söylemenin başka bir açıklaması olamaz." Deyince gözlerim hayretle açıldı. "Ne oldu? Karakolda biri canını sıktı onun başını mı yakacaksın?"

Dudaklarım aralandı ama bu sözler karşısında söyleyecek tek kelime bulamadım.

Karşımda ki Cahit miydi gerçekten? Az önce evime gelen sevgilim Cahit?

Sanki söylediklerimden sonra Cahit gitmiş yerine başka biri gelmişti.

Yanlış bir şey mi söyledim diye düşündüm bir an ama hayır hiç bir şey söylememiştim. Ne duyduysam onu söylemiştim. Ki onu bile söylememe fırsat vermemişti Cahit.

"Ne diyorsun sen Cahit?" Dedim en sonunda.

"Biri bir şey mi söyledi? O yüzden onu mu göndereceksin?"

"Cahit kendine gel!"

"Ben kendimdeyim Ahsen! Asıl sen kendine gel. Ne için? Kimin ismini vereceksin bana? Kim köstebek diyeceksin?"

Gözlerim dolmaya başladı.

"Kimsenin ismini vermeyeceğim." Dedim. "Görmedim, duydum sadece diyorum. Anlamıyor musun?"

"Anlamıyorum!" Diye bağırdı. "Anlayamıyorum Ahsen! İlk gün söyledim sana, benim işim bu dedim. Hayatım bu dedim. Sende kabul ettin. Bununla ilgili sana söyleyebileceklerimin, seninle konuşabileceklerimin bir sınırı olduğunu da söyledim. Tamam dedin."

"Tamam dedim zaten Cahit."

"Tamam dediysen şimdi bu ne? Ne bu saçma konuşma, neden?"

"Konuşma saçma falan değildi. Sen saçma yaptın söylediklerinle."

"Pardon Ahsen hanım ya." Dedi alayla. "Pardon. Tabii sen koskoca Ahsen Kara'sın! Karakol hakkında da böyle istediğini söyleyebilirsin. Değil mi? Sonuçta sana kimse karşı gelemez, istediğin kadar şımarabilirsin, biri gelir arkanı toplar değil mi?"

"Cahit sen kendinde misin?" Diye sordum. "Konuyu nereye çektiğinin farkında mısın?"

"Konuyu bir yere çekmedim. Konu senin şımarıklığın!"

"Şımarıklığım?"

"Evet! Senin için hiç bir şeyin ciddiyeti, önemi yok mu?"

"Ben gerçekten anlayamıyorum seni." Dedim şaşkınlıkla.

Neden konu buraya gelmişti hiç bir fikrim yoktu. Konu nasıl bu olabilirdi onu da anlamamıştım.

Cahit söylediklerimin yalan olduğunu, sırf canım öyle söylemek istedi diye söylediğimi mi düşünüyordu?

"Asıl ben seni anlamıyorum. Sen nasıl böyle bir şey söylersin?"

"Niye dinlemiyorsun Cahit beni?" Diye bağırdım en sonunda. "Duydum diyorum sana. İnanmıyor musun bana?"

"İnanmıyorum." Dedi bağırarak. "İnanmıyorum. Böyle bir konu da nasıl inanayım sana?"

"Böyle bir konu da neden yalan söyleyeyim sana?"

"İşte onu bende bilmiyorum."

"Bence sen başka birine sinirlendin, benden çıkarıyorsun." Dedim.

Neden böyle davrandığını anlamaya çalışıyordum.

"Hayır. Ben tam olarak sana sinirlendim. Söylediklerine sinirlendim."

"Neden?"

"Neden mi?" Dedi. "Senin gibi bir bu konuda konuşabilecek biri mi?"

Senin gibi biri...

Başta ailem olmak üzere hayatımda ki herkesin beni vurduğu noktadan Cahit'de vurmuştu sonunda. Hiç beklemiyordum. Ama işte ne zaman beklemesen, her seferinde o zaman geliyordu.

"Benim gibi biri?" Dedim usulca.

Derin bir nefes aldı.

"Ahsen."

"İnanmıyor musun bana?" Diye sordum.

Cevap vermedi.

"Sana böyle bir konu da yalan söyleyeceğimi mi düşünüyorsun?"

Yine cevap vermedi.
Bu sefer sol gözümden bir damla yaş aktı.

"Hiç mi güvenmiyordun bana?"

"Mesele güven değil Ahsen."

"Mesele güven Cahit." Dedim. "Ben aylardır senin gözünde böyle bir insan mıyım? Böyle birini mi sevdin sen?"

"Bence daha fazla konuşmayalım." Diyerek arkasını döndüğü sırada sertçe kolundan tuttum.

"Yok öyle daha fazla konuşmayalım deyip gitmek! Öyle bağırıp çağırıp arkanı dönüp gidemezsin."

"Ahsen çekil, kalbini kıracağım!"

"Kırmadın mı?" Diye bağırdım öfkeyle.

Keşke her şeyi söyleseydi de senin gibi biri demeseydi. Biri arkanı toplar demeseydi.

Gözlerimin içine bakarak yalancı deseydi, sana güvenmiyorum deseydi bu kadar canım yanmazdı.

Bu eve ilk geldiğim gün geldi aklıma. Boş evde, sandalyeye oturup ağlamam geldi. Abimin söyledikleri geldi.

Cahit'de şimdi aynı öyle hissettirmişti. Ne farkı kalmıştı onlardan?

"Sen söylediklerinin farkında değilsin herhalde." Dedi. "Benim işim bu Ahsen. Sen beni seviyorsan bunu kabul etmek zorundasın. Ve sadece bu kadar yapman gereken. İşin içine giremezsin! Hakkında konuşamazsın."

"Öyle mi?"

"Öyle."

"Ben senin işinin içine girmeye falan çalışmıyorum." Dedim.

"Ne yapıyorsun o zaman?"

"Duyduğumu söylüyorum diyorum anlamıyor musun?"

"Anlamıyorum! Böyle bir şeyi duyamazsın Ahsen."

"Neden bana inanmıyorsun?"

Cevap vermedi.
Derin bir nefes aldım ve tekrardan konuştum.

"Bitsin o zaman."

Başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Benim gözlerimden yaşlar akarken onun gözleri öfke doluydu.

"Ne?"

"Bana güvenmiyorsan, söylediğime inanmıyorsan, senin gözünde böyle biriysem bitsin. Zaten devam etse de senin gözünde böyle biriysem yaşadıklarımızın hiç biri gerçek değildir ki."

"Bu kadar kolay yani bitirmek senin için?"

"Senin için." Dedim. "Ne kadar kolaysa, benim içinde o kadar kolay."

Zaten Cahit az önce söyledikleriyle her şeyi çoktan bitirmişti.

"İyi." Dedi gözlerini gözlerimden bir an bile çekmeden. "Bitsin!"

Mesleğine tek kelime ettirmeyen Cahit... Azıcık sussaydın da kız kendini açıklasaydı.

Umarım hoşunuza giden bir bölüm olmuştur ✨

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorumlara yazmayı ve vote vermeyi unutmayın lütfen ❤️

Instagram / yericeryazar

Yarın yeni bölümde görüşürüz 💓

继续阅读

You'll Also Like

1.6M 84.2K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
TAKINTI +18 由 asranixa

青少年小说

1.5M 25.8K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
1.5M 91.7K 58
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
107K 7.7K 17
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...