Hayalet kız, cep problem ve v...

By sayonararara

63.6K 8.7K 7.6K

Öldüm. Ve gözlerimi açtığımda bir çocuk taciriydim. "E ebesinin a-" ~ Daha önce hiç öldükten sonra yeni bir h... More

1》Hayalet kız olmanın getirileri
C sınıfı kötü adamların öğretileri
Azılı seri katil farelerin katilleri
Kalpten daha önemli şeylerin hırsızlığı
Çaldığım çocukların dosyaları
Müge Anlı çağırma çemberleri
Tatlı küçük turtalı Josef'in hediyeleri
Babamın pasta yapamamasının tüm sonuçları
Antik mısırdaki satanist atalarımın laneti
Murphy'nin Kiti olmama izin vermediği bir dünya
Tarihteki en berbat şovun patlayan yıldızı ve büyülü patatesler
Level 40 haydut vs level 1 profesyonel yalancı
Çalınan malın geri alınamadığı sözleşmelerin ihlali
Bir zamanlar fakir ama gurursuz bir genç vardı
Şeytanın ayağından pabucunu çalanlar
Az gidince uz gidilemeyen bir yolculuk
Linda Hanım'ın geçmişinden kareler
Bela geliyorum diyebilir ama saatini söylemez
Aç kurtlar sofrasına bırakılan kuzu şiş
Beyaz atlı prenslerin sahneye girişi
Her elanın bir bela olduğu teorisi
Binbir gibi hissettiren bir gecenin sabahı
Pek de açık olmayan bir artırma
Mal bulanındır diyenlerin hesaba katmadığı her şey
Niyetlerin amellere göre olmadığı istisnalar
Sözün bittiği kavşaktan 3. çıkış
Uzun ince yolun sonundaki uçurum
Sahipsiz evlerdeki davetsiz misafirler
Her masaldaki lanetli ormanın açık adresi
Uyananlar ve yananlar
Bahtsızlar ve tahtsızlar
⋘ 1. partın sonu ⋙
Röportaj
2》Unutulunca geçenler hatırlanınca geçirirler
Evdeki bulgurun bağlı olduğu kritik kararlar
Sadece hikâyemi biliyorsun adımı değil
Doğru söyleyenin onuncu köyde başlattığı isyan
Misafir ruhlar ve kiracı bedenler
Tarihin ilk nihilist feministi ve düzenin fedaileri
Krallar, kurallar ve kumrallar
Tesadüfler tecessüsleri doğurur
Bazı haklar helal edilmez
Bazı yüzleşmeler yüzsüz gerçekleşirler
Bütün iyi insanlar delidir
Ser verip sırrı peşin yollayanların yolu
Peşin verilen sırların gizli ödenen taksitleri
Kraliçeler ile tanışmanın en sıcak noktası
Okeye dördüncülerin ve nikâha beşincilerin masası
Melekler, şeytanlar ve boş gelip boş gidenler
Ay ışığının sefası mı yoksa cefası mı?
Oysa herkes dolandırır sevdiğini
Bazı kabuslar uyandığınızda başlar
Eyşan'lar ölmez şekil değiştirir
Bayan Mokoko ve şeytani ikizi
İçeride yatanlar ve ayakta uyuyanlar
Lara'nın günahkar vedası
Atla aşağı Rapunzel, takla da at
Sahtelerin ardındaki gerçekler
Altın kafesteki materyalist bülbül
Salata, Brütüs ve meyve bıçağı
Ölümcül oyunlar ve ölümlü oyuncaklar
Solucan sarrafı Berkecan'ların deforme soyu
Dost bildiğin tostlar bol kaşarlı çıkarlar
3》Tanrının evine bekçidir dolandırıcılar
Küçük insanlar ve büyük aksaklıklar
Vadeli sırların son taksitleri
Tehlike göbek adımız değil alın yazımızdı
İntikam müessesenin ikramıdır
Sır perdesi belki de betona bakan camdadır

Zuhur eden zehirler ve zamazingolar

755 130 119
By sayonararara

Ben de herkesi dövüp patron olan cool bir kadın karakter isterdim ama Rév beceriksiz 😖 Herkesi döven karakterleri diğer kitaplarıma koydum ve o kitaptakiler buraya gelip yorum atmayanları dövdüğü için fazla meşguller, kendi kitapları ile ilglenemiyorlar bu yüzden hala 2. bölümde tıkanıp kaldılar. O yüzden herkesin iyiliği için yorum yapın derim dostça bir uyarı

Ayrıca Rev özellikle salak ve beceriksiz çünkü başka türlü nasıl bu kadar talihsiz bir hikâyesi olabilirdi ki? Yine de buna rağmen bence can sıkacak kadar beceriksiz değil, öyle umuyorum. İleride onun da güçlü yanlarını göreceksiniz. Ben mesela kişisel olarak zayıf karakterleri sevmem ama güç sadece bilek gücünden de ibaret değildir.

°°°°°°°♡°°°°°°°°°°♡°°°°°°°♡°°°°°°°°°°♡°°°°°°°♡°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°

Dün gece tuhaf bir rüya görmüştüm. Öyle ki hâlâ parça parça bazı kesitleri aklımdaydı.

"Zehirlenmiş."

"Iris..."

"Hatırlamayacak."

Allah allah dün gece bir yerim açıkta mı yattım acaba? Ama öyle güzel bir uyku çekmişim ki yemin ediyorum bebek gibi hissediyorum.

"Ughh!" Gerinerek kaslarımı gevşettiğim sırada gözüm yataktaki bir detaya takıldı.

"Vini?" Hemen yanımda mışıl mışıl uyuyan küçük bedene baktığımda gülümsedim. Sabah sabah ne kadar tatlı görünüyor öyle. Mıncırırım ben bunu ya! Hatta ne duruyorum ki?

Başparmağım ve işaret parmağımla yanaklarını sıkıştırdığımda dudakları öne doğru büzüştü. Huysuzlanarak kaşlarını çatıp elimi itmeye çalıştığında güldüm. Sesime uyanmış olacak ki gözlerini araladı.

"Günaydın uykucu." Neşeyle ona baktığımda gözlerini kırpıştırdı. Hâlâ uykuluydu sanırım ki bu tuhaftı. Normalde Vini her zaman benden önce, tercihen kargaların horul horul uyuduğu sabanın köründe uyanmayı tercih ederdi. Sadece bir kere benden sonra uyandığını hatırlıyorum onda da önceki gece ormanda yürüdükten sonra pis handa uyumamak için direnip uykusuz kaldığı içindi.  Demek ki tembelliğim bulaşıcıydı.

"Güh-haah günaydın. Nasıl hissediyorsun?" Gözlerini ovuşturarak doğruluğunda konuşmanın ortasında esnemişti ve uykulu sesini ısırıp yiyesim vardı.

"Harika, yenilenmiş. Gençleştim resmen bu kadar mı fark eder?"

"Dün sarhoştun. Hatırlıyor musun?" Merakla yüzüme baktı. Düne dair çok da net bir hatıram yoktu.

"Hmm çok değil. En son odaya gelip kendimi yatağa fırlatmıştım." Omuz silktim. Gerisi rezil olduğum anlar silsilesiydi sonuçta. Hatırlatmaya gerek var mıydı tekrar üzerinden geçip?

"Kiminle içtin?" Bunu neden sorduğunu bile anlayamadım. Sanırım sadece basit bir meraktı.

"Bu... Ah, doğru ya! Kral ve kraliçeler ile... Nasıl oldu anlamadım ama çay partimiz bir anda şaraplı bir akşam yemeğine dönüştü. Tuhaf, hiç ağrım yok ama." Babası ve cici anneleri ile olan münasebetime bir yorum yapar sandım ama sessiz kalmayı tercih etti. Şey, sanırım ailesi ile çok da yakın değildi.

"Daha da önemlisi, açlıktan bayılmadan önce kahvaltıya inelim!"

~

"Biliyor musun? Odaya da söyleyebilirdik."

"Havaya baksana çok güzel tam da piknik havası! Şimdi bu balkonda temiz havada kahvaltı yapacağız işte ohh mis." Benim enerjik tavırlarıma sessiz kaldığında görevliler de masayı kurmayı tamamlayıp geri çekilmişti.

"Vini merak ettiğim bir şey var. Sarayda tüm günün nasıl geçiyor?" Eline aldığı çatal ve bıçakla bana yandan bir bakış atıp peynirini kesti. O sırada direkt ağzıma götürdüğüm peynir parçası yarı yolda durdu ve bakışlarım aynı parçayı sekize bölen Vini'nin tabağına düştü. Fazla mı ayıyım?

"Hmm... Eğitim ile." Küçük parçalara getirdiği peyniri ağzına attığında yüzünü buruşturdu. Daha sonra bakışları tabağındaki patatesli şeye düştü ve yüzü daha da buruştu. Gülümseyerek çatalımdaki peyniri ağzıma yolladım. Enfesti.

"Sadece bu kadar mı?"

"Boş vakitlerim de var." Çatalı bırakıp portakal suyundan bir yudum aldığında bakışlarım hayal kırıklığı ile önümdeki çay bardağına döndü. Bana neden portakal suyu vermediler?

"O zamanlarda ne yapıyorsun?"

"Bir şey yapmıyorum çünkü boş vakit olmasının sebebi bu?" Iyy, ne kadar sıkıcı bir çocuk.

"Hayır. Boş vakitlerinde yanıma gel. Koskoca sarayda hiç arkadaşım yok."

"Ben senin arkadaşın mıyım?"

"Değil misin?" Omuz silkti.

"Gelirsem ne yapacağız?"

"Oyun oynayacağız."

"Oyun mu oynayacağız?"

"Neden ağzımdan çıkan her şeye şüpheyle yaklaşıyorsun ki?" Yeniden omuz silkti.

Kısa bir süre sessizce kahvaltımızı yaptık. Ben tam çayımın tadına bakma cesaretini toplamıştım ki Vini çatalını ses çıkartarak masaya bıraktı.

"Sırada matematik dersim var kalkmam lazım." Matematik mi? Ay kusacağım ya. Demek ki prens de olsan matematiği görüyorsun.

"Ah, iyi dersler öyleyse. Yapamadığın soruları bana getirebilirsin matematikte iyiyim."

"Neden bunu söylerken sen bile kendine inanmıyor gibisin?" Öksürdüm.

"Dersine geç kalacaksın oyalanma Vini." Matematik konusunu geçiştirmemle göz devirdi ve masadan kalkıp paytak adımlarla uzaklaştı. Hemen ardından bir görevli Vini'nin tabağını toplamak için geldiğinde duraksadı. Bu hareketi dikkatimi çektiği için öylece durup tabağı izleyen kıza baktım.

"Ne oldu?" Sesimle beraber irkilerek kendine geldi. Beni yeni fark etmiş gibi utançla kafasını eğdi.

"Ah, kusura bakmayın. Yalnızca genç efendinin hasta hissedip hissetmediğini düşünüyordum. Tabağına neredeyse hiç dokunmamış." Kız benden biraz yaşlı duruyordu ama çok da yaşlı olduğu söylenemezdi. İçinde gerçekten de Vini'ye karşı bir şefkat olmalıydı.

"Genelde böyle değil mi? Yemek seçtiğini sanıyordum."

"Evet ama... Patatesli köftesini bile yememiş." Ona anlamsız bakışlar attığımı gördüğünde ekleme ihtiyacı hissetti.

"Patates onun en sevdiği." Neredeyse yuttuğum lokma boğazımda kalırken öksürmeye başladım. Panikle bana bir bardak su uzattığında içip derin bir nefes alabildim.

"Ö-öyle mi?" Neden bu kadar tepki gösterdiğimi anlamamış gibi suratıma baktı.

"Hiçbir zaman patatesli yemekleri kaçırmaz. Daha küçük bir çocukken patates dışında bir şey yememek için ağlardı." Patates favorisi miydi? Patates... Bir kere bile hür iradesiyle ağzına attığını görmediğim patates...

"Ah, demek öyle. Sen... Ne zamandır genç efendi ile ilgileniyorsun?"

"Doğduğundan beri." Onu sessizce onayladım.

"Çayınız soğumuş yenisini getirmemi ister misiniz?" İçmediğim çaya kısa bir bakış attım.

"Hayır, teşekkürler. Kahvaltım bitti toplayabilirsiniz burayı." Kafa karışıklığı içinde balkondan ayrıldım.

~

"İşte burası saray kütüphanesi leydim." Karşımızda duran kocaman iki kanatlı ahşap kapıyı gösteren şövalyeyi kafamı sallayarak onayladım.

Evet, kütüphaneye geldim. Cahil cahil nereye kadar be hocam? Biraz ilim irfan gerekiyor.

"Teşekkür ederim." Rica edip yanımdan ayrıldığında ben de oyalanmadan ağır kapıyı itip içeri girdim.

Hadi canım!

Burası kütüphane mi yoksa sanat müzesi mi?

Hayran bakışlarla etrafa baktığımda başımın döndüğünü hissettim. 2 katlı kütüphanede onlarca farklı kitaplıkla oluşturulmuş koridorlar vardı. O kadar genişti ki benim burada aradığım kitabı bulmamın imkanı yoktu.

"Hoş geldiniz efendim. Size nasıl yardımcı olabilirim?" Aniden yanımda beliren kütüphane görevlisine döndüğümde karşımda orta yaşlı bir erkek buldum.

"Ah şey, sözlük tarzı bir şey arıyordum." Bakışlarımı benim dışımda kimsenin olmadığı boş kütüphanede gezdirdim. Ulan kimse mi ilim irfan yuvasına uğramaz be? Herkes gıybet ve fenalık peşinde olmalı.

"Size sözlüklerin yerini gösterebilirim. Aradığınız daha spesifik bir şey varsa lütfen belirtin. Hangi dilde bir sözlük arıyorsunuz?"

"Bu dilde... Ya da antik dil." Kafasını sallayıp beni onayladı.

"Beni takip edin. Sözlüğün ne kadar kapsamlı olmasını istersiniz? Hangi tür bir sözlük arıyorsunuz? Alt başlıklar halinde olanları da var. Aradığınız belirli bir kelime var mı?" Aslında vardı ancak bunu söyleyip söylememek konusunda kararsız kalıp kafamı iki yana salladım.

"Hayır bu yüzden mümkünse elinizdeki en kapsamlı sözlüğü istiyorum. İçinde her kelime olsun." Gülümseyerek beni onayladı. Belki de şu an bana içinden sövüyordu.

Bir süre büyük kütüphanede yürüdükten ve birkaç kitaplığın arasından geçtikten sonra durduk. Kesinlikle geri dönüş yolunu bulamayacaktım ama en azından burada masa ve sandalyeler vardı.

"Bu sözlük aralarından en kapsamlı olanıdır. Dilimizin her kelimesini içinde barındırdığını düşünüyorum." Bahsettiği sözlüğü görmeye çalıştım ama özel olarak eliyle gösterdiği bir şey yoktu. Kafa karışıklığı içinde etrafa bakındım.

"Nerede?"

"Yerde." Bakışlarım yavaşça yere döndüğünde içimden küçük bir zılgıt çektim. Neden mi? Yerde kapalı bir şekilde en az benim bel hizamda duran bir kitap vardı da ondan! Ben gözüm değdiğinde masa sanıp umursamamıştım!

"Ben bunun sayfalarını nasıl çevireceğim?" Şokla yerdeki 2 tonluk kitaba baktım.

"Efendim büyülenmiş nesne olduğu için bir ağırlığı yoktur. Zorlanmadan okuyabilirsiniz." Gülümseyerek söylemişti ama rezil olmuş hissettim. Al işte kesin içinden cahil diyor bana.

Utanç içinde kütüphane görevlisini yolladıktan sonra devasa kitapla baş başa kalmıştım.

"Iris..."

Elbette basit bir rüyaydı ama duyduğum ses tüm gün kafamda yankılanmıştı. Belki de saçma bir şey yapıyordum ama boş birisi olduğum için ne önemi vardı ki? Aptalca bir rüyanın peşine düşmüş olsam da yapacak daha iyi bir şeyim yoktu sonuçta.

Biraz tereddütle kitaba uzandığımda gerçekten de hiç güç gerektirmeden kapağı açabildim.

Rüyamda duyduğum ve bilmediğim tek kelime buydu bu yüzden belki de araştırmam gerekiyordu. Emin değilim belki de sadece özel bir isim ama neden öyle olsun ki? Zaten bu dile hâkim değilim bu yüzden belki de bununla alakalıdır. Değilse de ne yapayım yani canım, biraz genel kültür edinirim.

Kitabın sayfalarını çevirmeye başladım ki bu tahmin ettiğimden daha uzun bir süre aldı. Bu arada agletin ne demek olduğunu biliyor muydunuz? Hehe ben biliyorum.

Sonunda doğru harfin sayfasına geldiğimde hızlıca gözlerimi gezdirdim. Açıkçası çok fazla şey ummuyordum ama işte oradaydı.

İris: En bilinen anlamı özel bir çiçek adından gelir. Ayrıca antik mitolojide Tanrıların elçisi ya da Gökkuşağının simgesi olarak da bilinmektedir. Ayrıca bakınız -> Iris Çiçeği.

Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Ne beklediğimi bilmiyordum ama bu beklemediğim bir şeydi. Yalnızca bir rüya görmüş olsaydım daha önce duymadığım bir kelimeyi rüyamda görebilir miydim? Yoksa Veronica'nın benden önce aşina olduğu bir kelime miydi?

Açıkçası yalnızca bir rüya olmadığını düşünen bir yanım vardı. Kanıtım vardı diyemezdim ama sabah ter kokan saçım bu ihtimali aklıma sokmuştu bile. Saçımın ve tüm kıyafetlerimin ter kokacağı kadar terlemem normal miydi? Bu gece boyu terlediğim anlamına gelmiyor muydu? Öylesine sarhoşluk ya da basit bir sıcak nasıl bu kadar terletebilirdi ki?

"Zehirlenmiş."

Daha fazla bir şey hatırlıyor olsam belki de bir şeyler bulabilirdim ama elimde çok fazla bir şey yoktu. Yine de rüya sandığım şey gerçekten yaşanmış olabilir miydi?

Sadece belli belirsiz birkaç kelime... Zehirlenmek... Gece sarhoşluk sandığım davranışlarım bir çeşit zehrin etkisi olabilir miydi? Öyleyse kim beni zehirledi ki? Ne zaman? Neden? Belli belirsiz kafamda dönen şeyler sadece rüya mıydı yoksa cidden yaşandı mı? Öyleyse o tanımadığım ses kime ait olabilir? Neden gece odama girsin ki? Vini... Onun da sesini duyduğuma eminim. Rüya değilse her şey çok anlamsız oluyor aslında.

Sözlükte daha fazla bilgi yoktu. İris çiçeği üzerine daha derin bir araştırma yapmalı mıydım? Gerçekten bunun altından önemli bir şey çıkacak mıydı?

Sanırım ne olur ne olmaz bir de ona bakmalıyım. Bunun için bir botanik kitabına ihtiyacım var.

Ah, harika! Botanik kitabını nerede bulacağım ki? Raflarda birkaç sınıflandırma yazılmış ama koskocaman kütüphanede raflardaki yazıyı okuyarak gezmek bile zaman kaybına neden olur. Sanırım bu yüzden hiçkimse kütüphaneye uğramıyor. Doğru, ben asil olsam ben de tüm gün çay içip saray dedikodusu öğrenmek varken kütüphanede vakit harcamazdım. Ama ben çay içmezdim çünkü gerçekten berbat bir tadı var sanırım bunun tek nedeni burada Rize'nin olmaması.

Neyse daha fazla oyalanmaya gerek yok önce şu köşeden çıkıp görevliyi bulmam gerekiyor. Kütüphaneciyi bir kere daha rahatsız edersem ebeme iyi bir küfür alacakmış gibi hissetsem de...

Kitaplıkların arasından yürüyüp geldiğim yolu bulmaya çalışırken hiç ummadığım bir yere ulaştım. Sanırım yanlışlıkla girmemem gereken iki rafın arasına girmiştim. Hayır ciddiyim, buraya gerçekten girmemem gerekiyormuş.

Kütüphanede birbiri ardına sıralanmış yan yana ve arka arkaya olan onlarca kitaplık vardı. Yan yana olanlar bir koridor duvarı işlevi de görüyordu. Bazı bölümlerde karşı karşıya olan iki kitaplık arası özel olarak geniş tutulmuştu ki orada masalara ve sandalyelere rastlamıştım. Resmen set gibi çekilen kitaplıklarla 3 tarafı kapalı küçük bir oda gibiydi. Ve bu tarz bir yerde ise...

"Ahh!" Bana arkası dönük olan bir erkek, ve erkeğin üzerine eğildiği masada yatan bir kadın...

"Ohh!" Kadının eteği beline kadar toplandığı için çıplak kalan bacakları erkeğin beline dolanmıştı ve erkeğin pantolonu ise yarıya kadar indirilmişti. Kadının sağ ayak bileğinde asılı duran iç çamaşırı ve teki yere düşmüş olan topuklu ayakkabısı da tabloyu tamamlıyordu sanırım. Neyseki erkeğin gömleği yeterince uzundu da hoş olmayan şeylerin daha da ilerisine tanık olmamıştım ama...

"Yuhh!" Hissettiğim kibar duyguları kibar bir yolla ifade ettiğim sırada tamamen kendi dünyalarında olan ikili de irkilerek kafasını bana çevirdi.

Belki de sessizce geri dönmem gerekiyordu ama utanması gereken kişi onlardı.

Ulan ilim diyorum irfan diyorum kültür yuvası diyorum tek uğrayanlar da kaçamak için gelenler iyi mi?

Utanmıyor musunuz oda tutmamaya? Ahlaksız edepsizler ya!

Hayır dahası...

"Conall." Dedim şok içinde göz göze geldiğim yarı çıplak adamla.

"Conall!" Diye çığırdı benimle aynı anda masanın üzerinde yatan kadın. Aceleyle doğrulmaya çalıştığında sarı saçları önüne dökülmüştü. Neyseki bu bana daha fazla frikik vermesini engelledi.

"Revianca! Cordelia!" Dedi Conall da ikimize hitaben. Hayır, şu an neden işten gelip karısını basan bir koca gibi sahne yaratıyorum ki?

"Buraya kimsenin gelmediğini söylemiştin!" Masada duran kadın sinirle aşağı düşen elbisesinin yakasını yukarı çekiştirip askılarını düzelttiğinde Conall'ı karnından ittirmişti.

Bir an için keşke sessizce uzaklaşsaydım diye düşünmedim değil ama toplum içinde böyle bir haldelerse utanmayı da hak ediyorlar. Ben buraya ne masum hayallerle geldim be! Maruz kaldığım şey yüzünden utanmak zorundalar! Utanın! Siz utanana kadar buradan ayrılmayacağım!

Birkaç adım geriye sendeleyen ve az kalsın bana da hoş olmayan şeyler gösterecek olan Conall panikle pantolonunu yukarı çekip bana yandan bir bakış attı. Sanki kütüphaneye gelmek bir suçmuş gibi!

"Çünkü kimse gelmiyordu!" Ne yani sizin aksinize kütüphaneye amacı ile gelen tek kişi olduğum için ayıplanıyor muyum?

"Kocam bunu duyarsa biterim!" Dedi ağlamaklı bir sesle kadın ve az kalsın çenem yere düşüyordu. Kocası mı vardı? Üstelik kocası varken başka bir adamla... Ah, bu dünyanın sorunu ne? Neden kimse tek bir kişi ile yetinemiyor? Koskoca bir harem mangasının içinde miyim? Burada sulara ne katıyorlar?

Kemerini yapan Conall bana yine yandan bir bakış attı.

"O kimseye bir şey söylemez." Bunu kendini ve kadını rahatlatmak için mi söylemişti yoksa cidden benden emin miydi? O kadar emin olmaması gerekiyordu çünkü para uğruna yapamayacağım şey yoktu.

Kadın da sinirle masadan yere atlayıp eteğini düzelttiğinde bana öldürücü bakışlar attı.

Hey, bu benim hatam mı yani? Sen neden kocanı bir kütüphanede aldatıyorsun ki? En azından yakalanmamak için uğraşmayı deneyebilirsin.

İkisinin de tavırlarına gözlerimi devirdim.

"Külodunu geçirmeyi unuttun." Bakışları ışık hızında ayak bileğinde sarkan küloda döndüğünde sanırım biraz utanmıştı. Hızlıca yukarı çekti ve düşen ayakkabısını da giydi. Sanırım bu sırada gözlerimi onlara dikmem biraz garip olmuştu acaba şimdi tavanı izlemeye mi başlasam? Gerçekten Veronica'nın içinde yaşaya yaşaya ben de yozlaşmış olmalıyım. Eskiden ailemle izlediğim filmde öpüşme sahnesi çıktığında halının desenlerini 40 yıllık tüccar edası ile incelerdim. Sonra öksüre öksüre kalkar su içmeye giderdim. Ne olmuş bana böyle? Çevre çok bozdu beni. Kafamı çevirsem 4 karılı krallar falan...

"Ağzından bir şey kaçırmayacağından emin olsan iyi olur." Conall'a omuz atıp yanımızdan geçip gittiğinde ikimiz de bir süre arkasından baktık. Açıkçası ben hâlâ biraz şok halindeydim. Burada bedavaya porno izleyeceğimi hiç düşünmemiştim.

"Ee, seni burada görmeyi beklemiyordum Revianca. Şaşırdım." Dedi Conall tamamen toparlanıp üstünü düzelttiğinde. Ensesini kaşıyarak bana bakıyordu. Ayrıca bana ilk adımla sesleniyordu sapık! Bu dünyadaki herkes sapık!

"İnan bana benim kadar şaşırmış olamazsın." Buna utanmazca güldü.

"O kadar da kötü olamaz."

"Öyleydi. Böyle bir şeyi görmek isteseydim geleceğim yer kütüphane olmazdı. Sizin aksinize..." İğnelemem çok da umrunda değildi sanırım ve bu onu tescilli bir zampara yapmıştı. Esefle başımı iki yana salladım.

"Bu arada botanik bölümü nerede?"

"O mu? Karşı taraftaki koridorda. Bu, gördüklerinin aramızda kalacağı anlamına mı geliyor?" Yani o an istemsiz bir şekilde yuh diye bağırmasaydım belki de olay çıkarmadan sessizce uzaklaşırdım ama çoktan bu işe karışmamış mıydım? Birilerini yatakta, pardon masada basmak gerçekten alışkın olduğum bir şey değildi. Sanırım gördüğüm onlarca şey ve hayatı tehlikeden sonra diğer şeylere tepkisizleştim çünkü umrumda olduğu da söylenemez. Ama aynı şekilde umrumda olmaması bu işi lehime kullanmayacağım anlamına da gelmiyor.

"Hayır, bana borçlusun." Bunu beklemiyor olacak ki az kalsın dengesini kaybediyordu.

"Ne?" Apaçık bir şaşkınlıkla bana baktığında omuz silktim.

"Ağzımı bedavaya kapatacağımı mı sandın? Karşılıksız bir şey olmaz." Buna biraz daha şaşırdı. Sanırım istemeden de olsa nahif ve saf bir insan profili falan çizmiştim. Gerçek şu ki Veronica'nın hayatını yaşaya yaşaya ona benzedim. Ya da yozlaşmak için bahane arıyordum çünkü önceden insanların zayıflıklarını bulup bunu onlara karşı kullanmazdım. Şimdi sadece çıkarlarını düşünen duyarsız bir pisliğim.

"Bir de göz tazminatı gerekiyor."

"Şaka yapıyorsun değil mi?" İnanamıyormuş gibi güldü. Neden? Ondan daha fazla utanıp çığlık atıp yanlışlıkla bir şeyleri devirip buradan kaçmam mı gerekiyordu? Asıl utanması gereken oydu ve açıkça burada avantajda olan bendim. Yani çok utanan bir tipe benzemiyordu ama en azından o kadınla arasındaki şeyi gizli tutmak istediği ortadaydı. Bu arada kadının kocasına gerçekten üzüldüm ben. Tanıyor olsam gidip söylerdim bile.

"Hayır. Elime düştün." Gözlerini birkaç saniye yüzümde gezdirdi sonra pes etmişlikle derin bir nefes bıraktı. Biraz salaktı sanırım çünkü kadının adını şimdiden unutmuştum kime neyi anlatacaktım ki? Biraz üste çıkmaya çalışması gerekiyordu. Bu şekilde nasıl entrikalı sarayda çalışıyordu ki? Çömez...

"Ne istiyorsun?"

"Bunu zamanı geldiğinde öğrenirsin. Önce beni botanik bölümüne kadar geçir."

Botanik bölümüne götüren bir rehber bulduğumda ( ki onu tehdit etmiştim) çok geçmeden istediğim rafların arasındaydım. Tehdit ederek kullandığım rehberi de yollayıp yalnız kaldım ve en kapsamlı görünen bitki kitabını çekip çıkardım.

Şimdi saçma sapan bir çiçeği araştırmam gerekiyor. Çiçekler çok ilgi alanımda değildi. Öyle ki güllerin sayısının önemi ve renginin anlamı bile uzak olduğum bir konuydu. Hayatım boyunca kimse bana gül almadığından olsa gerek... Karanfili çok severdim ve annem bunun cenaze çiçeği olduğunu söyleyip benimle dalga geçerdi. Her neyse çiçeklere bir takıntım yoktu yani. Biyoloji okuduğumdan bir şeyler bilsem de o kadar. Özel olarak kendimi geliştirdiğim bir konu değil.

Kitap oldukça kalındı ve çiçekler alfabetik olarak sıralanmamıştı bu yüzden göz devirerek sayfaları çevirmeye başladım. Bu dünyada neden bu kadar çok bitki var ki? Aslında oldukça ilgi çekici olanlar vardı. Göz ucuyla gördüğüm kadarıyla bağıran çiçekler, hareket edenler ya da kokusuyla zehirli olanlar... Bu dünyada gerçekten büyü var sanırım ha?

Ve işte orada, aradığım çiçeği buldum.

İris: Nedeni bilinmez bir şekilde yalnızca gökkuşağı çıktığında açabilen iris çiçekleri yetiştirilmesi en zor olan çiçeklerin başında gelir. Mitolojik yönden sahip olduğu değer yüzünden hem pahalı hem de nadirdirler. Tarih boyunca yalnızca 7 rengine rastlanılsa da söylentilere göre siyah iris çiçeği de bulunmaktadır. İris çiçeğinin tarihçesi...

Tamam şu tarih zırvalığını geçeyim. Bu uzun hikâyeye en son dönüp bakarım.

Sayfalarda hızlıca göz gezdirmeye başladım.

İris çiçeğinin 7 farklı rengi...

Bunu da bilmeme gerek olduğunu sanmıyorum.

İris çiçeğinin tek bir cinsi bulunur bu yüzden kalabalık bir familyası yoktur. Çoğu uzmana göre bir familyası olmadığını söylemek daha doğrudur çünkü aynı sınıfta olduğu çoğu çiçekten biyolojik ve fizyolojik olarak farklıdır. Bu yüzden iris tek başına incelenme...

Geç.

Kökeni ya da ana vatanı bilinmiyor. Mitolojide gökkuşağı efsanesi ile ilişkilendirilir...

Geç.

İris yaygın olarak mitsel değeri ve güzelliği için yetiştirilse de beden sağlığında da yadsınamaz bir rolü vardır. Büyük bir sabır gerektiren bakımı oldukça zor olduğundan yetiştirilmesi ve...

Bunu da geç.

Taç yapraklarının boyu 6 ile 20 santim arasında değişir. Oldukça hassas yapraklara sahip olduğundan...

Geç bu zırvalıkları geç.

Çanak yaprakları farklılaşmadığından her petal...

Buradan da bize ekmek çıkmadı galiba?

Tam hayal kırıklığı içinde sayfayı geçtiğimde...

İris zehri

Aha! İşte böyle bir şeyi beklemiyordum.

Gözlerimi kısarak kitabın dibine girdim ve dikkatle okumaya başladım.

İris nadir bulunan bir çiçek olduğundan ve kokusu ile çoğu kişiyi cezbettiğinden, mitolojik değeri de göz önüne alındığında oldukça değer gören bir çiçektir. Özellikle aşıklar için büyük bir öneme sahip olan zararsız çiçek koşullar yerine getirildiğinde dünyanın en ölümcül zehirlerinden biri hâline gelir. Yine de bu zehri elde etmek o kadar kolay değildir.

İris çiçeğinden zehir elde etmek için fazla bir koşul gerekmese de asıl zor olan en büyük koşulu yerine getirmektir. Çünkü iris çiçeği yalnızca şeytan kanı ile birleştirilirse ölümcül bir zehir haline gelir.

Ne?

Bu dünyada şeytanlar mı var?

Hayır, şeytanın kanı iris çiçeği ile birleşirse ortaya zehir mi çıkıyor?

Ölümcül bir zehir?

"Zehirlenmiş."

Kafamda bir ses yankılandı.

"İris..."

°°°°°°°♡°°°°°°°°°°♡°°°°°°°♡°°°°°°°°°°♡°°°°°°°♡°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°

Teori time: Bu bölüm neler dikkatinizi çekti? Neler sizi şaşırttı? Yeni gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sonraki bölüm Rév ölsün mü?

Bilinmeyen adam: Bu gece olanları hatırlamayacak
O sırada Rev: Dün gece tuhaf bir rüya gördüm hadi peşine düşeyim

Okurlar: Gizemli adamı merak eder
O sırada ben: Hadi Rev'i zehirleyelim ve 7 sezonluk dizi çıkaralım

Rév neden iris kelimesinin peşine düştü? Dili biliyor ama hâkim olmadığı yerler var. Siz mesela türkçe bilmediğiniz bir kelime ile karşılaşırsanız onun türkçe olduğunu anlarsınız ama yine de kelimeyi bilmezsiniz. Xeilya (evet ülkenin adı budksospspwğwğ) da konuşulan dil şu an Rev'in garip bir şekilde anladığı bir dil ama tamamen değil yani. İris de bir çiçek yani özel ad, menekşe, papatya ve gül gibi...

Iris çiçeği gerçekten de var. Ayrıca Iris'in anlamı da yarı yarıya buna yakın bir şey ama çoğunlukla kendim uydurma bir şeyler kattın. Hatta direkt şu botanik kısmını ben yazdım ve özür dilerim bu konuda bilgim olmadığı için pek ansiklopedik olmadı.

Ayrıca Conall ile gerçekten de böyle bir sahne yazmak gerekli miydi? Şey, evet. Elimize bir kozun geçmesi gerekiyordu ve kişiliği düşünülürse bu kozun nereden çıkacağı ortada bence soslsospspepsps Conall çapkının önde gideni

Ayrıca kitap şu sıralar normalden daha fazla ilgi çekiyor biraz sinirimi bozdu kitabı kaldırasım geldidospsloeoeoe muhtemelen kaldırmayacağım ama şu saçma sapan boş yaptığım yerleri silmeyi düşünüyorum fazla kişi okumaz diye laklak ediyordumdısooepsosğspsğ üşenmediğim bir an o boş yaptığım kısımları bulurum

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 97.1K 48
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
64.4K 2.5K 13
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
2.4M 76.3K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
288K 25.1K 45
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...