Bebeğimiz İçin • [b×b]

By mavigollge

875K 70.2K 44.7K

[Tamamlandı] Anıl, boşanma aşamasındayken hamile olduğunu öğrenir. -Mpreg- 🌈 Herkesin eşit haklara sahip old... More

Tanıtım
1|Doğum Günü
2 |Boşanmak İstiyorum
3|Bir şans daha
4|Kimseye belli etme
5|Çilekten nefret ediyorum
6|Seni özgür bırakmalıyım
7|Seni özlüyorum
8|Bu evlilikten sıkıldım
9|Çok güzeldik biz
10| Sessizlik
11| Belki de iyileşebiliriz
12| En çok seni sevecek
13|Yeni bir sayfa
14| Göl kenarı
15|Kimse benim eşimi üzemez
16|Tatlı anılar
17|Otel
18| Haber yazısı
19|Düzeliyoruz sanmıştım
20|Bana güven
21|Evimize gidelim
22|İyileşmemizin tek yolu
23|Aile ziyareti
24|Bebeğimizin cinsiyeti
25|Beraber duş alalım
26|Kilo takıntısı
27|Trip
28|Dünya güzelim
29|Yabancı
30|Bebek
31|Endişe
32|Misafir
33|Anne ve Baba
34|Şirket

Final|Bebeğimiz İçin

15.8K 1.2K 577
By mavigollge

Keyifli okumalar💘

*

İçerden gelen sohbet sesleri yüzünden sıcak bir duşun ardından dahi iyi hissedemiyordum. Sebebi açıktı. Orhan ve Umut babam, akşam geleceklerini haber verdikleri halde beklediğimiz saatin çok çok öncesinde gelmişler, yetmiyormuş gibi yanlarında Ecrin'i de getirmişlerdi.

Aslında bir süredir aramız daha normaldi ve bunu sonunda kendine uğraşacak başka şeyler bulmasına bağlıyordum. Duyduğum kadarıyla resim kursuna gitmeye başlamıştı, aynı zamanda şirkette de çalışıyordu. Benden nefret edebileceği boş vakti yoktu anlayacağınız.

İlk başta onunla Bulut'u yan yana getirmeyi hiç istememiştim ama sonrasında bundan daha fazla kaçamayacağım gerçeğiyle yüzleşmiştim. En nihayetinde bu kız kocamın kardeşiydi. Biz anlaşsak da anlaşamasak da bir şekilde aynı ortamda bulunacaktık. Bulut'u görecek, vakit geçirecekti.

Saçlarımı kurulama işlemini kesip buklelerimin daha belirgin olması adına saç kremi sürmeye başladığım esnada Savaş girdi içeri. Kucağında bebeğimiz yoktu. Onu babalarına bıraktığı sürece sorun olmazdı. Dedeleri Bulut'un üstüne titriyor, el üstünde tutuyordu.

"Aşkım?" belime sarılan kolları kendine çekerek sırtımın göğsüyle buluşmasını sağladı. "Neden uzun sürdü böyle?"

"Kalçam acıyordu, anca yıkandım." burnunu boynumda gezdirdi.

Kokumu uzun uzun içine çekerken dudaklarının gerildiğini hissettim. Gülüyordu. "Tam vaktinde geldiler, ilgilenemedim seninle."

"Umarım akşam telafi edersin."

"Etmez miyim?" elimdeki saç kremini alarak avuç içine biraz sıktı. Saçlarımla kendisi ilgilenmeye başladığınla huzurla kapattım gözlerimi. Saçlarımla oynanmasına bayılıyordum.

"Mis gibi kokuyorsun, bayılıyorum sana."

Kremle işi bittiğinde masaya bıraktı. Yeniden belimdeki yerini alan elleri beni kendine çevirmeden önce dudaklarını omzuma bastırmış, derin bir öpücük bırakmıştı.

"Sevgilim..." dedim, nazlanarak. "Dışarı çıkalım mı akşam?"

"Bulut'la beraber mi?"

"Hmhm." dudaklarına bir öpücük kondurduğumda hemen ayrılmama müsaade etmedi. Alt dudağımı içine çekip emmek istediğinde gülümsememi bastırarak öpüşüne karşılık verdim. "Olmaz mı, ailecek zaman geçiririz?"

"Olur yavrum. Bulut huysuzlanırsa diye endişeleniyorum sadece."

"Ben biraz alışveriş yapsam, hatta bol bol alışveriş yapsam...Sen de oğlumuzla ilgilensen, çok güzel olmaz mıydı bitanem?"

Kıkırdayarak yeniden uzunca öptü dudaklarımı. Tişörtümden içeri girmiş parmakları belimde gezinirken "Hadi, bebeğim." dedi. "Bekletmeyelim misafirlerimizi."

Babaları geldiği için surat astığımı sanmasın diye aşağı yukarı salladım başımı. Benim modumu düşüren şey kız kardeşinin burada olmasıydı ama eğer moralim bozuk davranırsam yanlış anlaşılmaktan çekiniyordum.

Beraber içeri geçtiğimizde herkesle selamlaşıp doğrudan mutfağa gitmeyi, atıştıracak bir şeyler hazırlamayı planlıyordum ama bizim salona girmemizle eş zamanlı olarak sehpaya tutunarak ayağa kalkan Bulut yere düştü. Tutunmaya çalışırken bükülen parmağı fazla acımış olacak ki, yüksek sesli ağlayışı inletti tüm evi.

"Bebeğim-"

Bu konularda istemsizce fazla hassastım. Düşmesine, zarar görmesine asla dayanamıyordum. Kalbim korkuyla çarpmıştı yine ve kucağıma almak için bir hamlede bulunmuştum ancak yanında oturan Ecrin, benden daha önce davranarak oğlumu tuttuğu gibi kucağına alıvermişti.

Bu ilk karşılaşmaları değildi. Dediğim gibi, uzak durmaları için bir süre çabaladıktan sonra boş vermiştim ve bir araya geldiklerinde daima Bulut'a karşı mesafeli dururdu çünkü benim huzursuz olacağımı adı gibi biliyordu.

Ama bu sefer öyle olmamıştı.

"Eli acıdı! İyi misin halacım?"

Muhtemelen bilinçsizce konuşuyordu. Üzerinde olan bakışları fark etse anında Bulut'u bırakacağını biliyordum çünkü. Ağlaması yavaş yavaş sakinleşen oğlumun sırtını okşuyor, acıdığı için uzattığı minik işaret parmağını tutuyordu.

Bir süre daha şaşkınca bu manzarayı izledim. Daha sonra boğazını temizleyerek ortamdaki atmosferi dağıtmak istedi Savaş. Ecrin, telaşını o anda bırakıp bizim izlediğimizi fark ettiğinde bakışlarındaki şefkat yerini anında ifadesizliğe bırakmıştı.

Çok garip biriydi. Bize asla iyi yönünü göstermek istemiyordu.

"Bir de ben bakayım."

Bulut'u almak için ilerlediğimde başıyla onayladı beni. Kucağından aldığım bebeğim anında boynuma sokulup acıyan parmağını bana göstermek ister gibi öne uzattığında bir öpücük kondurdum üstüne.

"Tamam bebeğim. Geçti..."

Bulut'u sakinleştirebilmek adına sakin bir köşeye çekilecekken "Ne olursa olsun." diye mırıldanmıştı Ecrin. Gözleri bende değil, abisindeydi. "Ben onun halasıyım. Elbette zarar görmesini istemeyeceğim."

Cümlesinin sonunda bana kayan bakışlarının ardından gülmemek için zor tuttum kendimi. Savaş'la beraber olduğumuz ilk zamanlardan bu yana, hiçbir zaman birbirimizi sevmemiştik. Üstelik kavgalarımızı çıkaran taraf genellikle o olsa da, ikimiz de hep ağır konuşmuştuk. Bu yüzden onun hakkında olan düşüncelerim değişmezdi, değiştiremezdim.

Savaş, kız kardeşini kolunun altına aldığında salondaki herkesin yüzü gülüyordu. Ben hariç.

"Yani...yeğenimi sizin şaşkın yüzlerinizi görmeden, rahatça sevmek istiyorum."

"Yeğenini sevebilirsin." dedim, hafiften sırıtarak. "Bana bulaşma da."

"Merak etme, seni hala sevmiyorum."

"Nolur sev."

*

"Yine mi sen?"

Çağatay, elinde rengarenk paketlerle içeri adımladığında kurduğum cümle için bir anlığına pişman olmuştum. En başından beri ailemden sadece Çağatay hamile oluşumu umursuyor ve hediyeler alıyordu çünkü.

Ama ne yapayım? Neredeyse haftanın her günü gelmeye başlamıştı ve hâlâ limoni olan aramız yüzünden pek de iyi davranamıyorduk birbirimize.

"Dayısının yakışıklısı neredeymiş?"

Salonda oturan Bulut, kendisinden bahsedildiğini anladığı anda çırpınarak kıkırdamaya başladı. "Aslanım benim!"

Yeğenini bir çırpıda kucağına aldı. Dizleri üzerine oturtup saçma sesler çıkartarak sevgisini gösterirken bu halleri gülümsememe sebep oldu.

Aslında...çocukluğumuzda aramıza soğukluk girmemiş olsaydı, Çağatay'la çok yakın olabilirdik. Benden küçük olmasına rağmen çok daha olgun davranıyor, her şeyi hiçe sayıp hem oğluma hem de bana sıcak davranmaya çalışıyordu.

İsteyerek yapmıyordum. Ona karşı olan duvarlarımı her geçen gün biraz daha kırsam da bu süreci hızlandırmak kolay değildi. Küçüklüğümüzde başında annesi olmadığı için hor görülen çocuk benken Çağatay annesi tarafından el üstünde tutulan, ne yaparsa yapsın azarlanmayan çocuktu. Annesinin bu tavrı yüzünden de aramız açılmıştı.

"Bak bakalım hediyene..." Bulut'un yanağına bir öpücük kondurdu. Renkli çantalardan birini açıp aldığı oyuncağı çıkardığında oğlumun gözleri irileşti ve peluş kaplana uzanmaya çalıştı.

"Kaplan aldım ki ilerde iyi bir avcı olsun, güzel oğlanları da kızları da tavlasın."

Bulut'u halının üzerine bırakarak ayağa kalktığında ona karşı birkaç adım yaklaştım. "Bir şeyler içelim mi? Ya da karnın açsa-"

"Yeğenimle ilgileniyorum diye kendini borçlu hissetmek zorunda değilsin, abiciğim." kötü hissettiğim için nazik davrandığımı sanmış olmalıydı.

"O yüzden değil, vakit geçirelim diye." eğer abi olan bensem, artık bir adım atmam gerekiyordu. "Aramızdaki sorunlar çözülsün artık değil mi?"

Çağatay'ın dudaklarında samimi bir tebessüm oluştu ve benden çok daha girişken olan yapısı sayesinde hiç utanmadan kolları arasına çekti beni. Ani sarılması afallamama yol açsa da çaktırmamaya çalışıyordum. Benden baya uzundu, bu yüzden sakince göğsüne yaslandım.

"Şu cümleyi kurman yıllarını aldı, ne inatçısın." şakaya karışık söylemiş olsa da aramızdaki soğukluğun onu üzdüğünü belli edecek kadar netti.

"İnat etmiyordum. Sadece, çocuklukta yaşanan kızgınlıklar daha kalıcı oluyor." gözlerimi kapattım. "Seni kıskanıyordum sanırım. İyi bir annen olduğu için."

Utanç içinde yaptığım itirafım Çağatay'ı şaşırtmadı. Aksine, daha anlayışlı bir gülümseme takınarak sarılışını sonlandırdı. Sanırım içten içe ikimizde ailelerimiz yüzünden yakınlaşamadığımızın bilincindeydik.

O akşam, Çağatay Bulut'la bol bol oynadı. En son benim minik oğlum yorulup uyuyakaldığında birer kahve yapıp mutfak masasına oturduk.

Saatlerce konuştuk. Çocukluğumuzdan, sorunlarımızdan ve şimdi ki durumlarımızdan...Her şeyden bahsettik. Ve o masadan, yıllar önce iyi başlayan fakat ailelerimiz yüzünden bozulan kardeşlik ilişkimizi onarmış bir şekilde kalktık.

*
-2 yıl sonra-

Salona yer yer dağılmış misafirlerin arasından aşıp iki yaşına girmiş minik oğlumu kucakladım. Bugüne özel olarak beyaz bir gömlek giydirmiş, siyah papyonunu da boynuna takmıştım. Küçük bir delikanlı gibi gözükmesi o kadar şirindi ki gelen herkes bayılıyor, fotoğraflarını çekiyordu.

"Özge, pasta geldi mi?"

"Geldi, endişelenme."

Bulut birazcık huzursuzlandığından sürekli onun peşinde koşturmak zorunda kalıyordum. Dolayısıyla her kapı çaldığında gelen misafirler mi yoksa siparişler mi takip edebilmem mümkün olmuyordu.

"Ben iyi görünüyor muyum?"

En yakın arkadaşım, tam karşıma geçip kucağımda duran Bulut'u kendi kolları arasına alırken "Çok güzelsin..." diye mırıldandı. Uzun zaman sonra alışveriş yapma fırsatı bulduğum için kendime yeni bir şort almıştım. Beline taktığım kemer ve birkaç döğmesini açık bıraktığım salaş siyah gömleğim o kadar uyumlu görünüyordu ki, tüm özgüvenimle gülümsedim.

"Tokalarımı takamadım ama. Bulut'u idare eder misin biraz?"

"Acele et, bu canavar senden başkasında uslu durmuyor."

"Canavar deme oğluma."

Böyle desem de, Bulut gerçekten canavar gibi bir çocuktu.

İki yaşındaki bir çocuk ne kadar şımarık olabilir demeyin, gerçekten sınırlarını zorluyordu. Minyon görüntüsü ve büyüdükçe daha da bana benzeyen yumuşak yüz hatlarının sevimliliğine rağmen huyları o kadar fenaydı ki, hepimizi şok ediyordu.

Siyah tokalarımı buklelerimin arasına özenle taktıktan sonra silinen dudak parlatıcımı tazeledim. Bu sırada Özge'nin kucağında durmayan Bulut yere inmiş, küçük adımlarla salonda doğru ilerlemeye başlamıştı.

"Ecrin'i gördün mü?" diye mırıldandı, bu konu yüzünden sabahtan beri bozuktu morali. "Nişanlanacağız dedi."

"Özge..."  yıllardır şu kızı bir türlü aşamadığı için içten içe sinirlensem de en yakın arkadaşıma bunu belli etmenin sırası değildi. "Bebeğim biliyorsun...denedin ve olmadı."

"Biliyorum, olmadı ama olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden duramıyorum."

Özge, nasıl yaptı ve ne ara fırsat buldu bilmiyorum, baş başa kaldıkları bir anda Ecrin'e olan aşkını itiraf etmişti fakat olumlu bir cevap alamamıştı. Ecrin ise sağ olsun, yeni ilişkisini Özge'nin gözüne sokmak ister gibi çocuktan bir saniye olsun ayrılmıyordu. En azından aynı ortamda bulundukları zaman bir tık dikkat edebilirdi.

"Kapı çalıyor!"

Duyduğum zil sesi heyecanla salona gitmem için yeterliydi. Herkesi sessiz kalmaları için tembihledikten sonra Bulut'u kucağıma aldığım  gibi salonun girişindeki antrede beklemeye başladım. Kapının açılmayacağını anlayan kocam, buradan bile duyabildiğim birkaç homurtunun ardından anahtarıyla girdi içeri.

Kapkaranlık evin içerisinde kucağımda oğlumuzla beraber bekleyen beni gördüğünde neler döndüğünü anlamış olacak ki hafiften gülümsedi. Bize doğru adımladığı esnada tam da olması gerektiği gibi salonun ışığı açıldı ve tüm arkadaşlarımız, ellerinde tuttukları pastayla beraber kıkırdayarak asla hep bir ağızdan söylemeyi beceremedikleri doğum günü şarkısını mırıldandı.

Sorun değildi. Her şey olması gerektiği gibiydi işte. Sevdiklerimiz yanımızdaydı, herkes gülümsüyordu ve Savaş, oğlumla bana eşsiz bir parçaymışız gibi gözlerinin içi parlayarak bakıyordu.

Aramızdaki mesafeyi kapattı. Kolları belimi bulup sıkıca sardığında tek kolumu boynuna çıkartarak sarıldım. "İyi ki doğmuşsun, sevgilim." sadece ikimiz arasında duyulan ses tonumu işittiğinde burnunu boynuma sürttü. Geriye çekilirken ensesinden kavrayarak dudaklarına sert bir öpücük bıraktım.

"Babaa!"

"Babacım!" kollarını uzatarak kucağına çıkmaya çalışan oğlumuzu sevinçle aldı kucağına. Bulut, tüm gün özlediği babasına hemencecik sırnaşırken Özge'nin tuttuğu büyük doğum günü pastasına doğru adımladı.

Bu tarz kalabalıklar, aramızda yabancı olmadığı halde onu utandırırdı. Bunu bildiğim için destek olmak adına elini tuttum. Mumları Bulut'la beraber söndürdüğünde, ikisinin bu tatlı hallerine kıkırdayan arkadaşlarımıza karşı kendisi de gülümseyerek eğildi ve dudaklarıma gecenin ikinci öpücüğünü kondurdu.

Bundan iki yıl önce, aramız bozukken, Savaş'ın doğum gününü birlikte kutlayamamıştık.

Ve ben o anı telafi edebilmek için her yıl, oğlumuzun da uyum sağlayabileceği tatlı organizasyonlar ayarlıyor, eşimin doğum gününü tüm sevdiklerimizle beraberken kutlamaya özen gösteriyordum.

Gece boyunca, sohbetler edildi. Her türlü konunun şakaları döndü. Savaş'ın lise anıları anlatılıp duruldu. Herkesin keyfi yerindeydi. Arada sırada Bulut, ortada yaptırdığı şirinliklerle güldürdü bizi. Bu seneki doğum gününün de ilerde hatırlayabileceğimiz keyifli bir anı olarak kalmaması için hiçbir sebep yoktu.

Ama tüm misafirlerimiz evlerine dönüp bizi baş başa bıraktıklarında, bu gecenin daha özel hatırlanmasını sağlayacak bir sürprizim vardı.

"Güzelim, yorulmadın mı sen tüm bunlarla uğraşırken?"

Belime sarılan kolları sırtımı duvarla buluşturdu. Bakışları koyulaşmıştı ve şu an yorgunluğumu tartmasının sebebi de ortadaydı.

"Böyle şeyleri seviyorum. Bulut birazcık büyük olsa evde olmazdık." parmak uçlarımla ensesini okşadım.

"Bulut büyüyor..." yatağımızın tam ortasında, bembeyaz pijama takımı içerisinde mışıl mışıl uyuyan oğlumuza baktı. "Bir süre sonra gece hayatımıza devam edebileceğiz."

"Sanmıyorum..." ellerimden birini ensesinden ayırarak arkama aldım. "Uzun bir zaman boyunca gece gezmelerini ertelemek zorunda kalacağız gibi."

"Aşkım?" kaşları kuşkuyla çatıldı. "Küçük bir sorun seziyorum sanki?"

Cebimden aldığım ultrason kağıdını gösterip Savaş'ın dikkatini oraya çekerken heyecanla alt dudağımı ısırdım. "Sorun olduğu söylenemez ama..." diye fısıldadığımda gözlerindeki parlamayı çok net bir şekilde görmüştüm. "Küçük olduğu kesinlikle doğru."

Anlık olarak yaşadığı afallamayla birkaç saniye boyunca elimdeki kağıdı izledi. Minicik karaltıya uzunca baktıktan sonra dudaklarındaki tebessümün yerini kocaman bir gülümseme aldı ve sıkıca sarıldı bana. Tüm sevgisini hissetmemi istercesine, tüm sıcaklığıyla sarıldı...

"Sevgilim, bebeğim, balım." aklına gelen tüm sözcükleri sıralarken dudaklarıma ıslak bir öpücük kondurdu. "Yeniden baba mı oluyorum?"

"Hmhm, yeniden baba oluyorsun."

"Ne zaman gittin doktora? Neden söylemedin hiç?"

"Sürpriz olsun istedim." parmak uçlarımda yükselerek bu sefer dudaklarını usulca öpen taraf ben oldum. Gözlerindeki parıltının yoğunluğu sevincinin kanıtıyken hâlâ hafiften şaşkınlıkla bakması, bunu hiç beklemediğinin göstergesiydi.

"İyi ki bu sefer önceden öğrendik." 

Kıkırdayarak onayladım onu. Alınlarımız birbirine temas ederken bir anda kucağına alarak sırtımı yeniden duvara yasladı.

"Yarın babamlara haber verelim. Hep beraber kutlayalım bunu. Sonra da yeni bir ev bakalım."

"Sevgilim Bulut'un odasını hazırlarız. Beraber kalırlar. Ev bakmamıza gerek yok."

"Öyle olmaz." dudaklarını dudaklarıma sürttü. "Bu gidişle iki bebekle sınırlı kalacağımızı da sanmıyorum zaten. Büyük bir eve ihtiyacımız var."

"Hamile halimi çekebileceksen?"

Kaşlarımı havalandırıp fısıldayarak sorduğum soruya karşı dudağı alayla kıvrıldı.  "Yaprak ve tıraş köpüğü aşeren bir Anıl izlemek hoşuma gider, biliyorsun"

"O zaman, yarından itibaren ev bakmaya başlıyoruz."

Gülümsedi, gülümsedim.

Her konuşmasında dudaklarıma sürten dudakları, bizi derin bir öpüşmenin içerisine çekip beraber yaşayacağımız güzel dakikaları başlatmadan hemen önce "Bebeğimiz için." diye fısıldadı. 

"Evet sevgilim." gözlerim kısacık bir an için huzurla uyuyan oğlumuzu buldu. "Ama bebeğimiz değil, bebeklerimiz için."

*

Bundan sonrası, her şeyden daha güzel ilerlemişti.

Bulut'un, günden güne büyüyen karnımdaki kardeşini kabullenmesi ilk başta biraz zor olsa da zamanla alışmış, heyecanla doğacağı anı beklemeye başlamıştı.

Nereden geldiğini ve kim olduğunu hiçbir zaman öğrenemediğim o yaşlı kadını, bir kez daha buralarda görmüştüm fakat elimi tutan Bulut'a ve karnımdaki büyüklüğe bakarak gülümsemekten başka bir şey yapmamış, bir daha da hiç karşıma çıkmamıştı.

Hamileliğim ilk seferki gibi çalkantılı geçmiyordu. Midemi bulandıran çok fazla şey vardı ve çabucak sinirlenebiliyordum ama ilk hamileliğimdeki gibi yalnız kalma isteklerim olmuyordu. Değişmeyen tek şey, absürt şeyleri aşermeye devam etmemdi. Örneğin yapraklar...hâlâ en büyük zaafımdı.

Gençliğimizden bu yana devam eden aşkımız, bu zamana kadar birçok zorlu süreçten geçmişti fakat biz bir kez boşanmanın eşiğinden dönen bir çift olarak, her şeyden önce birbirimize duyduğumuz sevgiyi göz önünde bulundurarak hareket etmeye başlamıştık.

Savaş, bana aşıktı. Ben de ona aşıktım. Ve biz, hatırlamak bile istemediğim o korkunç günleri aşabildiğimizden bu yana, bir kez bile boşanma konusunu açmamıştık.

Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, kocamın kucağına çıkıp alınlarımızı birleştirmişken bu tarz konuşmalar yaptığımızda, yeni bir şey almak istediğimizde ya da etkinlik planlarımızdan sonra kurduğumuz o son cümle hep aynı kalmıştı.

"Bebeklerimiz için."

*

-SON-

Uzun aralıklar verdiğim, sürekli beklettiğim tek kurgum bu oldu. Sabırla bekleyen ve sonuna kadar benimle olan herkese teşekkür ederim.

Bundan sonra 'Sadece Sen' ve 'Ağa' kurgularında olacağım. Gelirseniz beklerim💙

Sizi seviyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

674K 33.6K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
90.9K 6.5K 33
j.jjkk: beni gökyüzüne götür * to: tardisblue-
TREN By Khalesi

Teen Fiction

540K 34.2K 14
[TAMAMLANDI] Uzun bir tren yolculuğu...
839K 58.1K 35
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...