RHOSİN

By maddoctorbet

9.6K 1.2K 14.7K

Rhosin diyarı sonsuz baharın eşlik ettiği büyünün canlılara miras kaldığı gerçek üstü bir dünyadır. On büyük... More

TANITIM
GİRİŞ: Sonsuz Baharın Hükmü
1. Yadigar: Harikalar Diyarı
2. Yadigar: Kabul Edilme
3. Yadigar: Kandaki Hüküm
4. Yadigar: Aile Yemeği
5. Yadigar: Gezgin'in Kızı
6. Yadigar: Yalnızlık
7. Yadigar: Hatırası Olan Yadigarlar
8. Yadigar: Pazarlık
9. Yadigar: Masalların Gerçek Yüzü
10. Yadigar: Kehanetler ve Şarkılar
11. Yadigar: Liva Nehri
12. Yadigar: Ölümün Kızıl Gözleri
14. Yadigar: Açılan Kartlar
15. Yadigar: İblis Kardeşler
16. Yadigar: Albion'da Karşılama
17. Yadigar: Skandalsız Bir Tören, Korkusuz Bir Yetim
18. Yadigar: Şaraplar ve Kuzenler
19. Yadigar: Beira'nın Başkaldırısı
20. Yadigar: Birleşme ve Takdim
21. Yadigar: Yer ile Gök'ün Tanıştığı Gün
22. Yadigar: Kan Mahkemesi
23. Yadigar: Sadakat
24. Yadigar: Altın Dolunay
25. Yadigar: Lanetli Prens
26. Yadigar: Beklenmedik Misafir
27. Yadigar: Aşılmaz Mesafeler
28. Yadigar: Kırılmaz Kılıç

13. Yadigar: Aile Sırları

262 44 300
By maddoctorbet

Selam :)

İyi okumalaaar...

———

———

Clio beni Albion'un avlusuna getirdiğinde avcumdaki minik aynaya sıkı sıkı tutunuyordum. El ayama ejderha işlemelerinin pütürleri batsa bile onu avucumda hissetmek bana güç veriyordu. Her ne kadar Akiel bahtsızlık olarak adlandırsa bile çok sevgili ailemin yardımı olmadan saraya geri dönebilmiştim ve şu an bu en önemli şeydi.

Tamamen Caelan sayesinde olmuş olsa da kendi başıma hareket edip bir şekilde üstesinden gelebilmiştim. Şu an omuzlarım kabarık çenem dik bir şekilde, pelerinimin önü kesilmiş elbiseyi saklaması adına uçlarını sımsıkı kapalı tutar halde avlunun sonundaki merdivenlere yürüyordum. Şimdiye dek odalara ve salonlara açılan bu merdivenleri Clio'ya sahip olduğum için pek kullanmamıştım ancak şu anda işi biraz gösterişe dökmek istediğim için dönüşümü zamana yayıyordum.

Merdivenlerden ilk koşarak inen Gwen olmuştu. Sherana ve Elaena da onunla beraberdi. Elaena ile göz göze gelir gelmez kocaman gülümsedi.

"İyi olduğunu biliyordum! Sana iyi geleceğini de..."

Dediği şeye kaşlarımı ister istemez çatmıştım. Sherana güvende ve iyi olduğumu fark edip Kader'e şükrederek merdivenlerde oracıkta yere yığıldığında Elaena onu tutan kişi olmuştu. Gwen'in gözü hiçbir şeyi görmüyor sadece bana koşuyordu. Saniyeler geçmemişti ki bize Des ile Julianne de eşlik etmişti. Gwen gözleri dolu dolu üzerime atlayıp arka arkaya özürler sıralarken Julianne vücudumu kontrol ediyor, zarar görmüş müyüm tedaviye ihtiyacım var mı onu anlamaya çalışıyordu. Küçük Des ise çoktan bacağıma yapışmış, bir daha asla aileyi böyle korkutmamam için yalvarıyordu. Onun kocaman aile yadigarı topaz gözleri ile annesinden aldığı kömür karası gür kirpiklerine baktığımda yelkenleri az kalsın suya indirecek olmuştum ancak merdivenlerin başında beliren kişi buna engel olmuştu.

Rhiannon...

Annemin adını bile anmak istemediği, bunca yıl bana hiç bahsetmediği, ilk geldiğimde bana beklediği her şeymişçesine sarılmış olsa bile kalan günlerde adeta bir hayaletmişim gibi davranarak bana asla yardımcı olmayan büyükannem...

"Kader'e şükür ki güvendesin."

İşte başlıyorduk.

"Evet, öyleyim. Keşke senin sayende diyebilseydim." Dilimin ucuna kadar gelenleri filtrelemek zorunda olmamak büyük rahatlıktı, yine de bu soğuk savaşta dikkatli olmam gerektiğinin bilincindeydim. Her kelimem özenle seçilmeli, yerine oturup karşı tarafa geçebileceği bir boşluk bırakmamalıydı.

Rhiannon'un yüz ifadesi değişmedi, aksine bu çıkışımı bekliyorcasına karşı atağa geçti.

"Ben de keşke bunca karışıklığın senin hatan senin sorumsuzluğun olmadığını söyleyebilseydim ama öyleydi." Diye başladı tam beklediğim gibi beni sorumsuzluktan vurarak. Devamını getirmesini bekledim. Ses tonu havada süzülen bir kuş tüyü kadar hafif ve narin bir tonda olsa bile kelimeleri keskindi. "Bu yaptığın çok pervasızcaydı, öldürülebilir kurban edilebilir daha da kötüsü seni kanın için isteyecek Rasların eline düşebilirdin."

Şimdi gerçekten başlıyorduk.

"Pervasızca ama gerekliydi." Gözümün önünden burada kaldığım süre boyunca duvarlar arasında sürüklenişim geçti. "Tutukludan halliceydim ama artık yeter. Uysal bir oyuncak bebek olmaya niyetim yok."

Rhiannon bana yapacağı o cahil imalı konuşmayı geciktirmedi.

"Tutuklu değil, gözetim altındaydın. Bilmediğin bir evrende hakkında hiçbir fikrin olmadığı bir kudrete sahipsin. Ya yanlış ellere düşseydin..."

"Sonuçta düşmedim değil mi?" Kafamda yaptığım tüm olası konuşmalarda bu replikler aynen olduğundan mütevellit çok hazır ve kendinden emin bir atak yapmıştım. "Buradayım, sapasağlam karşınızdayım. Bir süs bebeği gibi vitrine koyulmak istemediğimi ispatlamış halde huzurunuzda dikiliyorum." Sapasağlam kısmı bir tık yalan olsa bile çekeceğim çizginin net olmasını istiyordum. Ben bir kukla değildim, sürekli isteklerine boyun eğerek bu diyardaki potansiyelime erişmemi ertelemeleri beni onlara bağımlı hale getiriyordu.

Bağımlılıkları sevmezdim.

"Helia bu sadece geçici bir önlem..."

Tabii ki büyükannem bu şekilde lafa girecekti, kendince haklı bir şekilde çıkışımın üstünü kapatacaktı ancak izin vermedim. Tam kafamda planladığım gibi sözünü kestim.

"Şu anda kiminle konuşuyorum?"

Herkes sorduğum soru karşısında nefesini tuttu. Büyükannem kaşlarını çattı, kızmaktan çok sorduğum soruya anlam veremiyormuş gibiydi.

"Nasıl yani?"

Çenemi dik tutmaya devam ettim.

"Şu anda kiminle konuşuyorum?"

Büyükannemin sinirlendiğini hissedebiliyordum.

"Helia, şu anda sen neyi ima ettiğinin farkında mısın?"

Pekala, bir haftadır sadece kanatları eksik olan dört dörtlük bir melek gibi davranmış, annemin deyimiyle cadı yanlarımı kullanma gereği duymamıştım. Bu dört tane hayduttan herkesin korktuğu bir cellat tarafından kurtarılmaya mecbur bırakılıncaya kadardı. İşin en tatsız yanıysa bu celladın son derece seksi olmasının konuyla hiç alakası olmamasına rağmen hala aklımda oluşuydu.

"Bir şey ima etmiyorum. Sadece soruyorum; şu anda büyükannemle mi konuşuyorum yoksa kraliçeyle mi? Cevabım ona göre olacak."

Herkes anlık bir şok geçirmiş olsa da ben gayet kendimdeydim, burada ciddi bir rol karmaşası vardı. Rhiannon kraliçeliği ile üstünlük kurmuşa benziyor olsa bile aile bağları üzerinde kafa karıştırıcı bir dengesizliği mevcuttu. Bir şeyi kraliyet namına mı yoksa gerçekten aile güvenliği açısından mı yaptığı her zaman kısmen meçhuldü.

Ben kartlarımı yarı kapalı sermez, karşımdakine de kaçak güreşecek alan vermezdim.

Rhiannon beklediğimin aksine sarsılmamış sadece şaşırmıştı. Yukarı doğru kavislenen kaşları bunu ele veriyordu ancak onun dışında hatları benimkine oldukça benzeyen yüzünde pek bir duygu göremiyordum. Sakin sakin, menekşe rengi elbisenin ışıltılı eteği salına salına merdivenlerden inmeye başladığında hala yüzünde farklı bir duygunun emaresini arıyordum. Kendine özgü o tüm zaman onunmuş gibi hareket ettiği sakinlik ve yavaşlık en başından beri beni irrite ediyordu. Yapım gereği hızlı veya pratik olmayan şeylerden uzak duran ben söz konusu bu kadının hareketleri olduğunda dışarı renk vermemek için bir tarafımı yırtıyordum.

"Sen hangisi ile konuşmak istiyorsun?"

Onun da çenesi benimki gibi dikti ve mor gözlerinin içi yine beklediğimin aksine parıl parıldı. Heyecanlanmış gibi... Biraz da meydan okurcasına bir bilmişlik sezmiştim. Cevabımı vermeden önce kendime birkaç saniye tanımak zorunda kaldım, çok akıllı davranmam gereken bir noktadaydım. Muhattabım hiç beklemediğim bir yolda ilerlemeye karar vermişti ve bu bir tık gerici bir süreçti.

"Kraliçeye emrine karşı geldiğim için bir özür borçlu olsam da kendimi bir mahkum gibi hissedip bu evrende odaya saklanmış bir büstten fazlası olmaya çalıştığım için pişman olmadığımı söyleyecektim. Büyükanneme ise..." Yine o saniyelere ihtiyaç duydum, çünkü ciddi anlamda konuşmanın en kritik yerindeydim. Hata yapamazdım, özenle besleyip büyütmüş olduğum egom gereği öyle bir lüksüm yoktu. Rhiannon'un hala beklentiyle meydan okuyarak bakması işimi pek kolaylaştırmıyordu. "Yadigarını bile cismen bizden gizlerken bana hüküm ile ilgili hiçbir şey anlatmayıp, beni yakalamak isteyenlere cahil bir yem hazırlamasının nedenini soracaktım. Çünkü bugün hissettiğim tam olarak buydu, sadece Kızıl'ın hükmünü taşıdığım için değil hükümle yapabileceklerim için de peşimdeler. Ya da kim bilir, kanımı kullanmak için bile olabilir. Ancak büyükannem kendini sığınağına kapatıp bu konuların üstünün örtülmesini emrettiği için asla bilemeyeceğim. Geçici bir dönem diye daha ne kadar beni geçiştireceksiniz? Sizin bu geçici dönem uzatmalarınız beni daha açık bir av haline getiriyor farkında değil misiniz? Bugün Gök Hükümdar yardımıma yetişmese başıma ne gelirdi Kader bilir."

Sonda patlattığım bomba herkesi sarsmış olsa da Rhiannon etkilenmemişti. İlk hayret nidası Gwen'den yükseldi.

"Efnisien mi geldi!"

Omuz silktim, kaygısız görüntüm onları daha da telaşlandırıyordu. Farkında olduğum bu gerçeği bir güce çevirmemek elimde değildi.

"Hayır, celladı Caelan'ı beni kurtarmaya gönderdi." Aslında Caelan kendi rızasıyla gelip beni kurtarmıştı ancak bu istediğim reaksiyonu almamı sağlamaz aksine şüphe çekerdi, beni bile kuşkulandıran bu detay bana özel kalsa şimdilik daha iyi olurdu. Beklenmedik yakışıklı bir müttefik ileride epey işe yarayabilirdi. Ki çoktan amacıma ulaşmıştım, Sherana hemen endişeyle beni kendine çekip kendince hasar kontrolüne girişmişti.

"Bir şey yaptılar mı sana? Bir şeye zorladılar mı? Realtas sınıfı olmaları fark etmez derhal cezalarını çekmeleri için..."

Sözünü kestim, şu anda durum içerisindeki belki de en masum insan Caelan'dı. Eli kanlı olabilirdi ancak bu gözüme zerre batmıyor aksine o kan döktüğü için burada dimdik durabiliyordum. Sherana'nın anne içgüdüleri sakinleşsin diye şefkatli bir şekilde omuzlarını okşadım, endişesini gerçekten samimi buluyordum.

"Hayır, Cellat zamanında yetişti. Bana bir şey olmasına izin vermedi. Yaralarımı sarıp güvende yolculuk yapabileceğimi kesinleştirdikten sonra da bana bir yansıma verdi. Politik bir kriz çıkmaması için elinden geleni yaptı."

Rhiannon hiçbir şey demeden arkasını döndüğünde az kalsın ayağımdaki spor ayakkabısını çıkarıp kafasına atacaktım, ramak kalmıştı. Zahmet edip indiği basamakları tekrar tırmanırken kendimi tutamayıp ayakkabımı çıkarmak için eğilmiştim ancak planımı fark eden Gwen benden evvel davranıp kolumdan tutarak beni engellemişti.

"Bir şey demeyecek misin!" diye bağırdığımda Rhiannon kaygısızca elini salladı.

"Şu an sen bu kadar gerginken mi? Ben gaza getirip hata yaptırabileceğin annen değilim sevgili Ophelia, Alisana'da yıllarca bu taktiği uygulayıp başarılı olmuş olmalısın. Ağzın iyi laf yapıyor, ki haklı durumda olman da sözlerini pekiştiriyor. Büyükannen olarak sana bir açıklama borçlu olduğumun farkındayım, tabii sen pelerinin önünü açılmasın diye sıkıca tutmak zorunda olmadığında veya çamurda yuvarlanmışsın gibi görünmediğinde..."

Bir anda arkasını döndüğünde bana değil Sherana'ya bakmıştı. Bu bile az önce söylediğinin aksine aslında nasıl sinirini bozduğumu ispatlıyordu.

"Helia'ya odasına kadar eşlik edip yaralarını kontrol edin. Uzunca bir banyo yapıp biraz rahatladığından emin olun, hazır olduğunda ek binanın, pardon, onun deyimiyle sığınağımın kapısında bekliyor olacağım."

Basamaklardan tırmanıp gözden kaybolduğunda ağzımdan bir iki küfür kaçmasına engel olamamıştım. Beni rest çekercesine meşhur özel alanına almasını asla beklemiyordum. Gwen ve Sherana da beklemiyor olacak ki en az benim kadar dalgın ve darmadağın halde Rhiannon'un arkasından bakıyorlardı. Biz kımıldamadan öylece dururken avlunun girişinden nefes nefese giren Levian ve Ellary nihayet saplandığımız transtan çözülmemizi sağlamıştı.

Baston yutmuştan hallice ifademizi gören Ellary, "Burada ne oldu böyle?" diye sorduğunda Sherana başını iki yana sallayıp derin bir nefes vermişti. Beni kolumdan çekiştirerek odama sürüklemeye başladığında sadece,

"Sonra." demişti.

Cidden sonra konuşulmalıydı. Hatta mümkünse büyükannemle randevumdan hemen sonra... Levian iyi olduğumu kontrol edercesine bana sarıldığında omuzlarına sımsıkı tutunup nihayet yorgun bedenimi serbest bırakabildim.

Sığınakta ne bulacağıma dair en ufak fikrim yoktu ancak şunu biliyordum ki Rhosin'in asıl yüzü ben oradan çıktıktan sonra kendini göstermeye başlayacaktı.

˚*・༓☾  ☽༓・*˚

"Hazır mısın Helia?"

Kapımın dışından seslenen Levian'ı duyduğumda bir psikopat gibi Clio ile karşılıklı prova yapıyordum. Aklımda çeşitli konuşma varyasyonları canlandırarak olası zayıf kalacağım yönlerimi güçlendirmeye uğraşıyordum.

"Bir dakika!" diye bağırdım ve fırçalamaktan artık düzleşmiş olan saçlarımı ellerimle kabarttım. Artık Rhiannon'un deyimiyle çamurda yuvarlanmış gibi görünmüyordum. Dolapta o çok beğendiğim yeşil tüllerle uçuş uçuş olan kayık omuzlu elbiseyi üzerime geçirmek bir zırh kuşanmışım gibi hissettirmişti. Parmaklarım belindeki pembe çiçek işlemeleri üzerinde dolaşırken omuzumdaki belli beliriz hayaleti kalmış ok izine baktım. Yaralarım cidden kısa bir sürede iyileştiğinden sanki o aradaki kaçırılma olayım hiç yaşanmamış gibi hissettiriyordu. Zaman Rhosin'de daha merhametli aktığı için demişti Sherana ancak ben bunun Caelan'ın sürdüğü merhem sayesinde olduğunu biliyordum.

Caelan'ın elime verdiği etrafında altı tane ejderha motifi olan minik aynaya baktım, döndüğümden beri hazırlanırken belki de bu ufak antika parçaya beş yüzüncü bakışımdı. Her seferinde yüzüme oturan tebessüm yine yanaklarımı zorlamaya başladığında artık odamdan çıkmam gerektiğini anlamıştım. Seksi cellat fantazilerim geceyi beklemek zorundaydı, şu anda büyükannemle ciddi bir kişisel alan harbine girmek zorundaydım.

Bacağımdaki yaraya üfleyişi, hançerin elimdeki tutuşunu sıkılaştırmak için elimi sıkışı aklıma yıldırım gibi tekrar tekrar düştüğünde içimi yakan oldukça zorlayıcı bir nefes verdim. Kızıl gözleri, şefkatli bakışları tüm hayal dünyamda dalgalandığında anlık olarak dizlerimde bir kuvvet kaybı yaşadım. Cellattan fena halde etkilenmiştim ve bunun hayra alamet olmadığının farkındaydım.

"Hala bu konuda mıyız, gerçekten mi?"

Akiel'in alaycı iması zihnimde yankılandığında bir an için gerçekten rahatladım. O kadar tripli bir şekilde ve kritik bir anda idlamızdan uzaklaşmıştı ki ne zaman döneceğini kestiremiyordum. Geldiğine göre artık ben de tripli olabilirdim. Alay edip beni resmen orada yalnız bırakıp gitmişti.

"Üzgünüm, can almasıyla adını dağlara taşlara yazdırmış bir katili gözlerinle yemene daha fazla tahammül edememiştim. Şu an ömründe daha önce akraban olmayan bir erkek gördüğünden bile şüpheliyim. Geldiğin yerde erkek yok muydu yoksa?"

Ona cevap dahi vermeden odamın kapısını açıp Levi'ye "Gidelim." Dedim sadece.

Düşündüklerimden zerre pişman değildim, cellat da öyle böyle değil baya elle özenle çizilmiş gibiydi. Akiel'in cevap vermemem karşısındaki homurdanmaları bağımız üzerinde titreşiyordu. Şu an sağlıklı bir konuşma yapabileceğimizi düşünmüyordum.

"Şimdi de cellat beyi gördükten sonra beni yok saymaya başladın, gerçekten Ophelia... Ben ve kırılgan egom bunu hak etmedik."

Levi ile ek binaya gitmek için merdivenlerden inerken Akiel'in daha fazla saçmalamasına katlanamadım.

"Egonun kırılgan olduğu doğru, bunu hak edip etmediğin ise tatışılır. Beni orada yalnız bıraktın!"

Akiel'i hayatım boyunca cismen görmemiş olsam bile suratının aldığı öfkeli bir o kadar da şaşkın ifadeyi kemiklerimde hissetmiştim. Duyguları çok keskin ve kudretli dalgalanıyordu, olduğu gibi bedenime akmıştı.

"Sana zarar vermeyecekti, güvendeydin."

Tam ona bundan nasıl emin olduğuna dair çemkirecektim ki yolumuzu kesen Beira yüzünden atışmamız yarım kaldı. Buz gibi bakışları her zamankinden daha az yargılayıcıydı. Halbuki pasif kraliçe beni sığınağına davet ettiği için çıldırır, kıskançlıktan tepinir diye düşünmüştüm.

"Sen mi uyarırsın, ben mi uyarayım?" Diye imalı bir şekilde sordu Levi'ye. Kaşlarımı çatarak iki kardeş arasındaki sözsüz iletişimi izledim. Levi omuz silkerek,

"Açıkçası karışmayı düşünmüyordum, karışsak da bir şey değişmeyecek."

Beira oflayarak koluma girdi.

"Tüm bu korkaklar susacağına göre iş bana düşüyor." Resmen kolumu koparmak ister gibi çekiştirerek yürümeye başladığında uyarısının iyi niyetime olup olmadığı konusunda ufak bir tereddüt yaşamıştım.

"Bak Helia, senden zerre hazzetmesem de başına geleceklerin tüm aileyi etkileyeceğinin farkındayım. Bu yüzden bu diyarda bir duruş seçmeden önce fark etmen gereken şeyler var. Rhiannon'un sana olan toleransı ve bugünkü gibi yanına çağırması mükemmel bir büyükanne olduğundan değil."

Gözlerimi devirdim.

"Aklımda kusursuz, iyilik abidesi tonton bir anneanne imajı hiçbir zaman olmamıştı zaten. Ama bana toleranslı olduğunu da düşünmüyorum, geldiğimden beri ilk kez baş başa vakit geçireceğiz."

"Şu ana kadar olmasa bile olacak sevgili kuzenim, onu iyi tanıyorum. Mor gözlerinde sarayda belirdiğin ilk andan beri bu kaçınılmazdı." Bana kuzenim derken sesi beni boğazlamak ister gibi çıkmış olsa bile hala ana fikri çok anlamamıştım. Niye açık açık dile getiremiyorlardı? Rhiannondan mı korkuyorlardı? Pasif Kraliçeden?

"Biraz daha açık mı olsan sevgili kuzenim?" Ses tonunu aynı şekilde taklit etmekten kendimi alamamıştım. "Diyara ayak bastığımdan beri devamlı uyarı yüklüyorsunuz, biraz da açıklama yaparsanız uyarılarınız en azından benim için ciddiyet kazanır."

Beira kolumu cimciklediğinde beklemediğimden ufak bir çığlık kaçmıştı ağzımdan. Ona ters ters bakarken kızıl cadı adeta bana tısladı.

"Ciddiye al veya alma, kendi bileceğin iş. Tane tane açıklayım salak kız, büyükannem çoktan seni gözüne kestirdi. Ona o kadar çok benziyorsun ki gelecekteki varis sen ol diye her şeyi yapacaktır. Ama senin için değil, kendisi için."

Kaşlarım bir kez daha çatıldı, taht oyunlarına katılmam için çok çok erkendi.

"Paranoyaklık ediyor olabilir misin? Dün ayak bastığım yerde öyle bir unvan almak isteyecek kadar salak mıyım sence?"

Bu kez iç çekerek söze giren Levi'ydi. Konuşmanın gidişatı onu rahatsız etmiş olacak ki sağa sola bakınıyordu. Birinin duymasından çekiniyor gibi...

"Bak Helia, diğerleri bizim gibi düşünmese bile bu ailede kutsal yadigar sahipleri olarak onu en iyi tanıyanların Beira ile ben olduğunu aklından çıkarma." Yüzündeki gerginlik bir miktar arttı. "Rhiannon önce aile der, ancak aile içinde de kendi öncelikleri vardır. Ve bu önceliklerin merkezinde daima kendisi olmuştur. Annem bunu kabul etmiyor. Ellary ve Gwen de öyle..."

Ek binanın önüne geldiğimizde Levi susmak zorunda kaldı. Bu kapı diğerlerinden farklı olarak çelikten dövülmüştü. Üzerindeki gümüşi oymalara aslan yelesini andıran dalgalarla buranın alfabesinden birkaç kelime işlenmişti. Güçlü, sonsuz, bir... Okuyabildiklerim bunlardı. Beira kardeşini desteklemek için son anda kulağıma fısıldadı.

"Sence annen neden tüm yansımalara hakimken diyardan kaçtı? Sadece babana olan aşkından kaynaklı olamaz değil mi?"

Dondum, ikisinin ilişkisinin karmik olduğunu bilsem de buraya geldiğimden beri çok fazla şey öğrenmeye çalıştığımdan bunu hiç düşünmemiştim. Annem büyükanneme onun yadigarının ne olduğunu bilecek kadar yakın olan tek kişiydi ve kaçmıştı. Bu aslında o kadar önemli bir şeydi ki... Beira bana hatırlatana kadar bunu niye daha önce düşünmedim kendi kendime kızmıştım.

Ek binanın kapısı açıldığında önümde karanlık bir koridor belirdi. Tüm muz kaslarım az önceki düşünce nedeniyle kaskatıydı. Levi destek olmak istercesine elini omuzuma koydu.

"Ek bina aslında saraya dahil değil, sonradan inşa edildiği için Miwa orada hizmet vermiyor. Sen içeriye adım attığın an kapı kapanacak ve koridor aydınlanacak."

Başımı sallayarak içeri bir adım attım. Beira da ondan beklemediğim bir gülümsemeyle el salladı. Yüz ifadesindeki ihtiyacın olacak alt mesajı o kadar baskındı ki fark etmemek imkansızdı.

"İyi şanslar!"

Ve kapı kapandı.

- Bölüm Sonu -

Yorum ve oylarınızı bekliyorum.

Uzun zaman oldu, özleyenleri göreyim? Sonraki iki bölümden sufle veren birer kolaj da ekleyelim.

Ve tabii merak edenleri...

Sonraki yadigarda görüşmek üzere,

Sevgiler,

-B

Continue Reading

You'll Also Like

1M 75.8K 39
Zamanın çok ötesinde kaderin taşları ile tutsak kılınan efsanevi bir geçmiş anlatılır Edna dilinde. Bu geçmiş öngörülemezliğin küllerinde geleceğin m...
3.6K 152 24
500 yılda bir görülen ender bir olay. İnanması güç bir biriyle bağlantılı üç gizemli rüya.. Gözünde güç arzusu olan büyük bir Kral ve Bu Kral'ın ent...
62.7K 4.5K 31
Kim Taehyung, ölümün bir kurtuluş olacağını sanacak kadar saf; bir katile gönül verecek kadar da cesur bir dedektiftir.
57.5K 2.2K 32
yaren oda arkadaşının her gün birini yatağa atmasından sıkılmıştı.