blue neighbourhood

kitschmell által

50.7K 5.6K 6.9K

hyunho ¡☆ ❝Bir pazar sabahı Hyunjin ve Minho'nun yolu farklı nedenlerden dolayı Blue Neighbourhood Kilisesi'n... Több

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8 (m)
2.9

3.0 (f)

937 94 216
kitschmell által

blue neighbourhoodun
final bölümünden selam :")

.✞︎.

Aylar geçmişti...

Gerçekten uzun bir zaman geçmişti ki Blue Neighbourhood Lisesi'nin son sınıf öğrencileri çoktan mezun olmuş, üniversite sınavını geçirmişlerdi bile.

Sıcak bir yaz günlerinden biriydi bugün. Hava çoktan karardığı için daha az nemliydi en azından. Bir yandan da bazıları için önemli bir gündü, çünkü sınava giren öğrencilerin kazandıkları üniversiteler Güney Kore Eğitim Bakanlığı'nın sitesinden açıklanacaktı.

Bu yüzdendi aslında küçük arkadaş grubunun bir araya gelip biraz kafa dağıtmasının nedeni. Hwang Malikanesi'ndeki geniş alanda bir çeşit parti ortamı hazırlanmış ve sonuçlar açıklanana dek birlikte her türlü boşu yapmışlardı.

Evin bireyleri Hyunjin ve Minho'yla birlikte klasik sekiz kişilik arkadaş gruplarının yanı sıra; Kevin, Hyeongjun, Serim, San Wooyoung hatta lisesini başka bir yerde tamamlayıp yazın tekrar Blue Neighbourhood'a dönen Chanhee bile vardı.

Tabii asıl heyecanlı olan kişiler daha çok Hyunjin, Serim, Chan, Changbin, Minho ve Chanhee'ydi. Çünkü Üniversiteleri açıklanacak kişiler onlardan başkası değildi. Hepsi sınavlarını iyi geçirdikleri için güzel yerler kazanacaklarına emindi aynı zamanda.

Ama hyunho çiftinin bir yandan da planı vardı. Hyunjin'in mimarlık, Minho'nun ise japonca öğretmenliği için istediği üniversiteler birbirine oldukça yakındı ama Incheon'dan başka bir şehirdeydi. Ülkenin en iyi üniversitelerinin en gelişmiş şehir olan Seul'de bulunması gayet doğaldı tabii.

İkili eğer istedikleri üniversiteleri kazanabilirlerse okumak için birlikte Seul'e taşınacaklardı, sadece ikisi'nin olduğu bir eve. Planlarında her detay hazırdı bile. Gezmek, vakit geçirmek için yaptıkları şeylerin yanı sıra ek iş çalışmayı bile düşünüyorlardı hatta. Sadece okumaktan ibaret değildi kafalarının içindeki plan. Aileleri zengin olduğu için her türlü maddiyatı karşılamakta zorluk çekmeyecek olsalar bile reşit olan çift kendi ayakları üzerinde durmak ve sadece ikisine özel bir hayat için başlangıç yapmak istiyordu.

Heyecanlılardı bir yandan her şey bu akşam açıklanacak sonuçlara bağlıydı. Endişeleri ise iğne ucu kadar bile değildi, çünkü Hyunjin bu seneyi dördüncülük ile bitirmişken Minho ise ikinci olmuştu. Sınavları da iyi geçmişti hâliyle. Yani kazancaklarına dair en ufak bir şüphe yoktu.

"Hadi Hyeongjun! söyle zaten biz bizeyiz!"

San'in yükselen sesi odadaki herkesin bakışlarını üzerine çekerken diğer beden utançla yüzünü saklamıştı. "Uf senin ağzına laf vereceğime backroomsa ışınlansaydım keşke."

"Shht deme öyle! Yüksek sesle söylediğin her şeyi manifestlediğini bilmiyor musun çocuk?" Wooyoung elindeki ojeleri dikkatle Minho'nun tırnaklarına sürerken bir yandan olaya dahil olmuştu.

"Ne istiyorsun çocuktan San?" derken Felix, Hyeongjun'un yanına oturmuştu.

"Okuldan cruhsladığı bir çocuk varmış ama kim olduğunu söylemiyor!"

"Hadi canım, kimmiş bu?"

"Ya Felix Hyung sen de mi?"

"Fark ettim de arkadaş grubumuzdaki homo sayısı artıyor. Şu an kendimi sorgulamaya başladım doğrusu, ben de mi gayim acaba?" Diye olaya başka bir konu ile daldı Jeongin.

"Bence öylesin Yang, Mbappe diye yatıp Mbappe diye kalkıyorsun. Biraz daha sorgula derim."

Seungmin'in dediğiyle Jeongin ciddi ciddi düşünmeye başlamışken diğerleri onun bu hâline gülmek ile meşguldü.

"Ee kimi cruhslıyorsun Junnie~ Bizden laf çıkmaz ayol." Wooyoung işini bitirince yanlarına oturdu.

O sırada Chan, Changbin ve Jisung biraz ötede playstation oynuyor, Seungmin ve Chanhee sohbet ediyor, Minho ojelerinin kuruması için tek eline üflerken Hyunjin ise sevgilisinin diğer eliyle ilgileniyordu.

"Uhh zaten bu sene mezun olduğu için rahatlıkla söyleyebilirim o zaman. B sınıfından Kang Minhee."

Hep bir ağızdan şaşkınlık nidaları yükselirken Hyeongjun elleriyle yüzünü örttü.

"Yakışıklı çocuk şimdi."

"Boyu boyuna demek isterdim ama Minhee'nin 1.90 üzeri olduğu aklıma geldi."

"Kes ya-"

"Hey çocuklar! Sonuçlar açıklanmış!"

Kevin oturduğu bilgisayarın başından bağırınca odadaki diğer bedenler hızlı adımlarla onun yanına doğru yürümüştü.

Hepsi teker teker bilgisayar başında sonuçlara bakarken Hyunjin onlara göz devirip telefonunu eline aldı ve oradan bakmaya karar verdi. Önce kendisinin sonra Minho'nun sonuçlarına bakmak için siteye girdi ve olaylardan uzak parmaklarındaki ojeye üflemeye devam eden kahverengi saçlının yanına doğru ilerledi.

Biraz sonra "Tebrikler sevgilim, yeni hayatımız için ilk adımı başarıyla atmış bulunduk." diye neşeli bir sesle konuştu.

Minho sevinçle ayağa kalktı ve kollarını siyah saçlıya doladı. "Hiç şüphem yoktu zaten. "

"Benim de öyle."

(...)

"Annecim, ağlama ama Minho'yu da ağlattın bak."

Bayan Hwang, Hyunjin'in dediğiyle göz yaşlarını sildi ve köşede sessizce yaş döken diğer bedene doğru yaklaştı. Yanına geldiği gibi Minho sıkıca kadına sarılmıştı. "Çok uzağa gitmeyeceğimi bilsem bile seni özleyeceğim anne."

"Ben de seni oğlum, ikinizi de çok özleyeceğim. Ama çokça ziyaret etmeye çalışacağım, merak etmeyin tamam mı?"

Vücutları ayrıldığında Minho bu sefer ona sarılan başka bir bedenin varlığı ile şaşırdı. "Beni de özle olur mu Minho abi?"

Minho hafifçe kıkırdadı ve kendisinden uzun kızın yumuşak saçlarını okşadı. "Tabii ki özleyeceğim Wony, bana sürekli mesaj atmayı unutma olur mu?"

"Elbette~."

Onlar da ayrıldığında bu sefer Hyunjin ve Minho köşede yüzündeki yorgun gülümsemeyle onları izleyen adamın yanına gitmişlerdi. Bay Hwang, oğulları yanına yaklaştığı gibi ikisinin de saçlarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra konuştu. "Kendinize iyi bakın, birbirinize sahip çıkın ve en ufak bir ihtiyaçta ya da sorunda bizi bilgilendirmeyi sakın unutmayın."

"Peki baba (2×)." Aile fertleri farkında olmadan aynı anda konuşan ikiliyle gülerken ayrılık zamanı çoktan gelmişti.

(...)

"Dikkatli ol Min, onun içinde maketlerim var."

Duyduğuyla Minho elindeki kutuya biraz daha özen göstererek yeni evlerinin kapısını açtı ve içeri girdiler. Henüz bugün yeni evlerine taşınmışlardı ve her şey çok karmaşıktı. İkili bu işin üstesinden gelmekte biraz zorlanıyordu.

"Bacaklarımı hissetmiyorum sanır-" Kendi cümlesini tamamlamadan gözüne ilk çarpan koltuğa attı kendini Hyunjin ve derin bir nefes aldı.

Ancak nefesi koltuğa uzanır gibi üzerine yığılan sevgilisi yüzünden kursağında kalmıştı. "Ben sadece bacaklarımı değil hiçbir yerimi hissetmiyorum Hyun. kalan işleri yarına bıraksak olmaz mı ya?"

"Olur uyuyalım istersen."

"Ondan önce biraz göğsünde dinlememe izin ver~."

"Peki~."

Hyunjin yüzünü tavana dönmüş düşüncelere dalmışken bir yandan da kahverengi yumuşak tutamları okşuyordu. Derken kulağına ilişen sevgilisinin alıştığı kedi horlamasıyla dikkati dağıldı ve Minho'nun göğsünde uyumuş olduğunu fark etti.

Bu onu tüm yorgunluğuna rağmen gülümsetmişken dikkatli bir şekilde yerinden doğrulamaya çalışıp sevgilisinin hafif bedenini kolları arasına alarak yatak odalarına doğru yürümeye başlamıştı.

Minho'yu yatağa yerleştirip kendi de yanına kıvrıldı ve çok geçmeden uyku onu da esir aldı.

Sabah Hyunjin'in uykusunu bölen şey tüm evde yankılanan bir takırtı sesi olmuştu. Artık iyice uzamış olan jet siyah saçlarını elleriyle geriye doğru taradı ve yüzündeki uykulu somurtmayla salona doğru ilerlemeye başladı. Bu ev üç odalıydı ve diğer evlerine kıyasla oldukça küçük olduğundan alışması biraz zaman alacaktı muhtemelen.

"Oh uyandırdım seni değil mi çok sakarım!"

Salona girdiği gibi yere düşmüş kitapları toparlayan sevgilisinin bir yandan pişmanlık içinde söylenmesi uykusunu açmıştı. Gözünü kısaca etrafta gezdirdiğinde Minho'nun etrafı çoğunlukla topladığını görünce göz devirmeden edemedi.

"Uyanmamı bekleyemedin mi yani Minho?" Nihayet yanına vardığı sevgilisine kitapları toplamasında yardım ederken homurdandı Hyunjin. "Yorulmuşsundur şimdi beraber hallederdik birtanem."

"Sorun değil~. Zaten az bir şey kaldı önce kahvaltı edip sonra işe koyulalım tekrar."

"Tamam."

(...)

Rüzgar yüzünden gözlerine giren saç tutamlarını kulağının arkasına sıkıştırdıktan sonra hızlı adımlarla evlerine doğru yürümeye devam etti Minho. Bulutlar havada ıslak gri çarşaflar gibi asılıydı ve etrafa sinen koku bile az sonra yağmur yapacağına haberci gibiydi.

Yağmuru severdi ama sırılsıklam olmak istemiyorsa acele etmeliydi. -Ve tabii ki sabah yanına şemsiye alması için onu uyaran sevgilisinden azar işitmek istemiyorsa...

Adımını binaya attığı gibi yüksek sesli gök gürlemesinin ardından küçük yağmur damlalarının seslerini işittiğinde bugün tüm şansını bunda kullandığını düşünerek kendi kendine gülümsedi.

Çok geçmeden kapının önüne vardığında sevgilisinin evde olduğunu bilmesine rağmen kendi anahtarıyla kapıyı açtı ve içeri girdi. Önce ayakkabılarının yerini sıcak ev terlikleri aldı ardından paltosunu kapıdaki askılığa asarak salona ilerledi.

Bu sefer daha yüksek sesli olan gök gürültüsünü işittiğinde istemsizce durduğu yerde irkilirken boş salondan odalarına doğru yürüdü. Şu an tek istediği sevgilisinin kolları arasına girip sıcak bir kucaklaşma almaktı.

Odalarının kapısını açtığında Hyunjin'in camın kenarındaki koltuğa oturmuş kitap okuduğunu gördü. Hızlıca yanına doğru yürüdü ve o daha ne olduğunu anlamadan kollarını etrafına sardı.

"Oh Min- evim, evimize gelmiş~"

Kahverengi saçlı Hyunjin'in dediğine hafifçe kıkırdadı ve kolları hâlâ etrafına sarılıyken durduğu yerde oturur posizyona geldi. "Biliyor musun, elinde kitabın yağmuru yansıtan pencerenin önünde öylece otururken bile tablo gibi duruyordun. Ne kadar saat harcarsam harcayayım asla mükemmelliğini yansıtamayacağım kadar kusursuz bir tablo hem de."

"Oh sanırım kim daha romantik mücadelesini sen kazandın."

"Hey ben ciddiyim!"

"Biliyorum bebeğim, teşekkür ederim."

İkili bir süre sessize birbirine bakıp tebessüm etmeye başladığında siyah saçlı içindeki dürtüye engel olamadı ve kitabını pencere pervazına bırakıp sevgilisini tekrar göğsüne çekti.

Dışarıdaki dondurucu soğuktan korumak istiyormuş gibi, onu üzen herkesten saklamak istiyormuş gibi, geçmişinden uzaklaştırmak istiyormuş gibi ve hiç bırakmak istemiyormuş gibi sıkıca sarıldı Minho'ya.

(...)

Elindeki dondurmadan bir kaşık aldı ardından kutuyu bıkkınlık içinde koltuğun kenarına bırakarak bakışlarını tekrar bilgisayarıyla oyalanan sevgilisine çevirdi Minho.

Bugün ilkbahar kendini Seul'de tam olarak belli etmişti ve dışarısı cıvıl cıvıldı. Minho dışarı çıkmak için can atıyordu ancak hafta sonu olmasına rağmen Hyunjin'in yapması gereken ödevler yüzünden evdeydiler.

Bunun sevgilisinin bir hatası olmadığını bilmesine rağmen gözlerini devirdi ve dondurmasına doğru uzandı. Kakaolu tatlıyı kaşık kaşık yerken gözbebekleri Hyunjin'in üzerindeydi.

Özellikle iki hafta önce artık yeterince uzamış saçlarını alıcı bir sarı tonuna boyadığından beri Minho'nun gözleri daha çok üzerinde oyalanır olmuştu. Sevgilisi zaten çekiciydi ancak uzun saçlı sarışın Hyunjin kesinlikle bu dünyadan değil gibiydi.

Şimdi ise saçı gözüne girmesin diye yarım bir şekilde üstten topluydu, üzerinde basit bir siyah tişört ve aynı renkte dizlerini zor kapatan bir şort vardı. Bakışları dikkatle ekranda dönüp duruyor, elleri klavyenin üzerinde hızlıca hareket ediyordu.

'çok odaklanmış ve kesinlikle çok seksi.' diye içinden geçirirken Minho, onu transtan çıkaran şey ağzının kenarından damlayan dondurmanın beyaz tişörtünün kirlettiğini hissetmesiydi. Resmen ağzı açık izlemeye başlamıştı sevgilisini.

Aniden oturduğu yerden kalktı ve bir saattir gözlerini ekrandan çekip kendisine bakmaya tenezzül etmeyen sevgilisine doğru adımladı. Sandalyenin önüne geldiğinde bile sarı saçlı onu fark etmemiş bu yüzden çocuk gibi dudaklarını büzmesine neden olmuştu.

Tam o anda aklına gelen şeyle somurtma yerini sinsi bir gülümsemeye bıraktı ve Hyunjin daha ne olduğunu anlayamadan dizlerinin üzerinde oturan bedenin varlığını hissetti.

Dakikalar sonra bakışları yüzündeki gülümsemeyle kendisine bakan sevgilisine döndüğünde yorgun suratında bir tebessüm oluşmuştu. "Ben de ne zaman sevgiline yardım etmeye geleceksin diye merak ediyordum." Ardından kendisininki kadar olmasa da yeterince uzamış olan kahverengi saç tutamlarını şevkatle okşamaya başladı.

Tabii Hyunjin'in yüzündeki gülümseme ve saçlarını okşayan el Minho'nun oturduğu yerden pozisyonunu değiştirip bacaklarını sandalyenin iki yanına atarak kucağına yerleşmesi yüzünden donup kalmıştı.

"Mart ayına girdiğimizden beri sana bir haller oldu sanki kedi çocuk." Diye sırıtarak konuştuktan sonra kucağındaki bedenin hafifçe eğilmesine neden olup tekrar bilgisayara döndü ve işine kaldığı yerden devam etmeye çalıştı.

"Mart ayına girdiğimizden beri değil sen sarı olduğundan beri~." Sondaki kelimeri uzatarak kendisine ilgi vermeyen sevgilisine sızlandı kahverengi saçlı.

Ardından bunun bir fayda etmeyeceğini anladığında kollarını doladığı yerden çekip sarışının yüzünü elleri arasına alarak tekrar kendisine bakmasına neden olmuştu. "Şu hâlde bile çalışmaya çalışıyorsun ya! Bana bak hemen şimdi beni şımartmazsan üzerimdeki crop-top ile dışarı çıkar ilgi verecek başkalarını bulurum-"

Minho, dudaklarının üzerinde hissettiği baskı yüzünden afallarken sözcükler kursağında kalmıştı.

Tabii bu kısa sürede sevgilisinin dudaklarına uyum sağlamasına engel değildi. İkilinin dudakları yumuşakça hareket ederken sevgilisinin ellerini giydiği crop-top yüzünden çıplak belinde hissetmişti. Tenine değen soğuk parmaklar öpücüğün içinde hafifçe sızlanmasına neden oldu. Kendi elleri de sarışının yüzünden omuzlarına, oradan da kısa kollu tişört sayesinde çıplak kollarına doğru yavaşça bir yol çizmiş ve ellerine gelen sıkı kol kasına hafifçe tırnaklarını geçirmişti.

Özellikle Hyunjin, kas yapmaya başladığından beri bunu kendini alışkanlık hâline getirmişti resmen. O sıkı kollara dokunmayı, bir kedi gibi tırmalamayı ve çoğu zaman -Hyunjin'in yakınışlarını görmezden gelip- dişlerini geçirmeyi çok seviyordu.

Kendi kavradığı kollara ne kadar sıkı tutunuyorsa Hyunjin'in de aynı şekilde belini daha sıkı tutup zaten artık neredeyse tek vücut hâline gelmiş bedenlerini daha da yakınlaştırdığını fark etti. Her dokunuş sanki ilkiymiş gibi heyecanmasına neden oluyordu. Hyunjin haklı olabilir miydi? Çünkü Minho kendini şu an mart ayında kızışmış bir kediden farksız hissetmiyordu.

Nefes almak ihtiyacıyla dudakları yavaşça ayrıldığında Minho tek saniye bile kaybetmeden dudaklarının sarışının yüzünde ıslak yollar çizmesine izin verdi. O sırada uzun parmakların beyaz kumaşın içinden geçip sırtına doğru yol aldığını hissetmişti. Islak dudaklar bu sefer tekrar yolunu hatırlayıp zaten çok ayrı kalmış olduğu dudakları bulunca bu sefer geçen seferine göre daha arzulu bir öpücük başlatmaktan çekinmemişti.

Elleri tuttuğu yerden yavaşça yanına düştüğünde döner sandalyenin kımıldandığını hissetti ve düşmekten korkarak ellerini arkasındaki masaya yasladı. Tam o sırada bilgisayardan bildirim sesine benzer bir ses gelmişti.

İkisinin bakışları aynı anda bilgisayara döndüğünde gördükleri kara ekranla kapandığını anlamaları zaman almadı.

"Dosyayı kaydetmemiştim..."

"Siktir..."

(...)

Bugün Hyunjin ve Minho'nun tanışma yıldönümüydü. Tam bir yıl önce bugün Blue Neighbourhood Kilise'sinde ilk kez birbirlerinin hayatına girmişlerdi. Bu yüzden, bugünün özel olması için kiraladıkları araba ile Seul'den eski kasabalarına doğru yola koyulmuşlardı.

Yolculuk Minho'nun radyodan açtığı şarkılar ve küçük sohbetler eşliğinde sorunsuz ilerliyorken aklına gelen şeyle konuştu Hyunjin. "Önce elma bahçesine gidelim sonra annemleri ve çocukları görmeye gideriz olur mu?"

"Tabii olur."

Henüz ehliyetini alalı çok olmadığından biraz acemice arabayı sürüyor ve oldukça dikkatli davranıyordu Hyunjin. Bu biraz yavaş ilerlemelerine neden olurken nihayet istedikleri yere vardıklarında arabadan indi ikili. Ve nehre kalan kısmı güzel havanın tadını çıkararak yürümeye karar verdiler.

Biraz yürüyüşün ardından kulaklarını dolduran şelale sesi ve güzel koku onlara bunu ne kadar özlediklerini hatırlattı.

"Elma mevsiminde gelmemiz isabet olmuş." Diye mırıldandıktan sonra gözüne çarpan yeşil elmayı dalından kopardı ve nehre doğru adımladı Minho.

"Çok özlemişim ya kaç ay oldu gelmeyeli. Hadi sen neyse de ben 18 yıl şu kasabadan başka yerde yaşamadım nasıl da bağlanmışım..."

Minho işittğiyle hafifçe kıkırdadı. "Drama Kraliçesi." Bir yandan nehrin üzerine doğru eğilmiş elindeki elmayı yıkıyordu.

Derken Dizinin altındaki toprağın kaydığını hissetti ve suya düşeceğini düşünerek sıkıca gözlerini yumdu. Ancak beklediğinin aksine vücudunda su değil, onu tutan bir çift kol hissetmişti. "Bana dramatik diyenin kendisi çok sakar. Hangisi daha kötü sence?"

Minho, poposu çimenli toprakla buluşunca derin bir nefes aldı ve yüzündeki alaycı ifadeyle kendisine bakan sevgilisine göz devirdikten sonra elmasından koca bir ısırık aldı.

"Bilmiyorum..." Hyunjin bir müddet süren sessizliğin üzerine mırıldandı ve sırt üstü çimenlerin üzerine uzandı.

Minho da çok geçmeden kendisini aynı şekilde taklit etmişti. "Ne bilmiyorsun?"

Sarı saçlı yüzünü hafifçe sağ tarafına çevirdi ve bir çift kahverengi gözle karşılaşınca gülümsedi. "Düşünsene tam bir yıl önce bugün çok tatlı bir çocuğa ilk görüşte aşık oldum, ona adım attım ve ilk günden reddedildim. Bir yıl sonra şu an ise yanıbaşımda uzanıyor ve bana aşık aşık bakışlar atıyor. Garip işte..."

Minho işittikleriyle burukça gülmsedi, biraz daha sol tarafına kayarak vücutlarını yakınlaştırdıktan sonra dudaklarını araladı. "Garip öyle değil mi? Ben de böyle bir şey olacağını düşünmezdim. Annemin baskısıyla geldiğim sıradan bir pazar vaazında tüm hayatımı kökten değiştiren koruyucu meleğim ile tanışacağımı tahmin bile edemezdim hem de."

İkili biraz sessizce bakıştıktan sonra devam etti Minho. "Gerçekten Hyunjin, hayatımın her döneminde mutlu olamayacağımı düşünüyordum. Travmam yüzünden, bırak bir tanesine aşık olmayı, hoşlanmayı bırak, erkeklerle normal bir şekilde sohbet bile edemiyordum. Sürekli baskı gördüm. Notlarım konusunda, hareketlerim, giysilerim konusunda bile ebeveyn baskısı hatta çoğu zaman şiddet görüyordum..."

"Ama geçti bak, onlar şu an hayatında değil ve artık yasal anlamda da ebeveynlerin olmadıkları için rahatlıkla söylüyorum ki cehennemin dibine dek yolları var. Sen olur da ileri de onları affetmeyi düşünürsen bile ben sana yaşattıkları, geceleri hâlâ rüyanda ağlamana neden oldukları o kadar travmalar için onları asla affetmeyeceğim."

Minho yavaşça sarı saçlının kolları arasına kıvrıldı ve akmak için direten göz yaşlarını içine çekmeye çalıştı. "Onlarla bağımı tamamen kestim. Hem artık bir Hwang'ım değil mi? Ne havalı." Dedikten sonra ikisi de kıkırdamıştı.

"Hwang Minho. Tanrım çok iyi söylemesi bile beni mutlu ediyor. Gerçi zaten babam seni evlatlık almasaydı bile ileride evlendiğimizde soy adın yine Hwang olacaktı Min~."

"Sanırım haklısın."

Bir süre daha sarılıp sessizliğin tadını çıkardılar.

"Başta biraz huzursuz hissettirdi, kendi şehrimden koptuğum için alışmakta oldukça zorluk çektim ama bugün bunu bir kez daha iyi anladım ki ben yıllardır hasretini çektiğim onca şeyi bu kasabada, Blue Neighbourhood'da buldum..."



(...)

the end.


cidden final yaptığıma inanamıyorum.

aslında söylemek istediğim çok sey var ama kısa tutacağım. blue neighbourhood benim şu ana dek en çok emek verdiğim ve açık ara en özenip bağlandığım ficim oldu. yer yer saçmalamıs olabilirim ama bütünü olarak ficin konusunun ve yazım seklinin güçlü olduğunu düsünüyorum. belki büyük bir kitlesi yok ve çok fazla okunma almadı ama yine de kaliteli bir is çıkardığımı, okurların zevk alarak okuduğunu umuyorum...

su ana dek yorum ve oylarıyla bana destek olan okurlarım basta olmak üzere fici okuyan herkese çok tesekkür ederim 💖💖

umarım beğenmissinizdir. kendinize çok çok iyi bakın, baska ficlerimde görüsmek üzere!! ✨🧚‍♀️✨

-mellanie

<33

Olvasás folytatása

You'll Also Like

32.4K 2.1K 29
❝ i might be wrong, but don't you think he's a part of your memories? ❞ ❝ i never give up on you ❞ maybe happy ending is possible for them after...
672K 33.3K 24
↳ ❝ [ ILLUSION ] ❞ ━ yandere hazbin hotel x fem! reader ━ yandere helluva boss x fem! reader ┕ 𝐈𝐧 𝐰𝐡𝐢𝐜𝐡, a powerful d...
1M 54.5K 35
It's the 2nd season of " My Heaven's Flower " The most thrilling love triangle story in which Mohammad Abdullah ( Jeon Junghoon's ) daughter Mishel...
14.8K 320 125
The prestigious He family was reunited with their lost-lost heir. Everybody was looking forward to the Revenge of the Real Daughter or some cliché st...