yara izi tacirleri

By simaayss

1M 99.1K 89K

Solcu katili diye tanıtılan bir ülkücü ona atılan iftiralar sonucunda solcularla dolu bir koğuşa mahkum düşer... More

TANITIM
1- İftira Kurşunu
2- Koğuştaki Ülkücü
3- Kurt'un Öfkesi
4- Günah Keçisi
5- Nefes
6- Acı ve Kan
7- Koğuşta Kriz
8- Sinirli Bozkurt
9- Ben Tek Siz Hepiniz
10- Ateşler İçinde
11- Yüzleşmenin İlk Adımları
12- Boğmaca Matı
13- Şefkatin İzleri
14- Av ve Avcı
15- Kartalın Pençelerinde
16- Tatlı Krizi
17- Yüzleşme
18- Şah ve Mat
19- Kunt
20- İşe Yaramaz
21- Gökay'ın Yalanı
22- Kara Gözler
23- Karşı Komşu
24- Sağduyu
25- İş Yemeği
26- İlk Adım
27- Kavga ve Arzu
28- Beşiktaş Maçı
29- Kayıp
30- Şans Oyunu
31- Öncelikler
32- Yalanlar ve Yalancılar
33- Bar Tuvaleti
34- Kontrolsüz Kıskançlık
35- Seks
36- Misafir
37- Gece Yarısı
38- Eski Mahalle
39- Hastane
40- Cengiz ve Kemal
41- Gerçekler
43- Deniz Kenarı

42- Zahir

19.3K 1.3K 1.5K
By simaayss

Medya: Kartal... keyifli okumalar

Kunt

- Kartal -

Arabayı süren sevgilimi izlerken dudaklarımı ısırdım. Bir eliyle dizimi tutuyordu, bir eliyle direksiyonun hakimiyetini sağlıyordu.

İki araba olarak gidiyorduk. Bizim arabada ikimiz, Cengiz, Kemal ve Kubat vardı. Diğer arabada ise Miralay, Kürşat, Devrim geliyordu.

Antalya'ya geleli bir saat oluyordu sanırım, yemek yemiştik bu arada. Evlerinin konumunu öğrenmiştik ama Kunt haber vermemekte ısrarcıydı, eğer Zahir beyi arayıp Kunt geliyor dersek benimki arkasına bakmadan gidecek gibiydi. Yine de zar zor ikna etmiş ve teklifini kabul ettiğimizi ve geleceğimizi adama Miralay haber vermişti.

Kubat'da bizimle gelmek istemişti ama Kunt istememişti. Yine de Kürşat gelmesi konusunda bir şekilde ikna etmişti, kardeşine karşı daha yumuşak olsa da henüz içli dışlı olmak istemediğini de farkındaydım. Hilal hanımı da kardeşinin evine bırakmıştık. Kunt yüzüne dahi bakmamıştı.

Dizimin üzerindeki elinin üzerine elimi koyup hafifçe sıktığımda dudakları kıvrıldı ama bana bakmadı, bacağımı baş parmağı ile okşadığında dikiz aynasından diğerlerine baktım. Kubat ters ters bana bakıyordu. Kaşlarım havalanırken açık kahve gözlerini söylenerek üzerimden çekti. Manyaktı herhalde.

"Aç mısın?" Bakışlarım yanımdaki adama dönerken üzerindeki gergin duran siyah gömlekten dolayı belirginleşen  vücut hatlarında dolaştı. Şimdi cevabım bu soruyu hangi anlamda sorduğuna bağlıydı.

"Biraz acıktım" dedim parmaklarımı elinin tersine sürterken, gözleri kısılırken göz ucuyla bana baktı. Elini dizimden biraz daha yukarı çıkarıp bacağımın iç kısımlarını tuttuğunda sırıttım.

"Ben de açım!" Arabanın ortasından kafasını çıkartan Kubatla bir anlığına irkilirken Kunt elini yavaşça bacağıma geri indirdi. Kemal homurdanarak Cengiz'in omuzundan başını kaldırırken bir an şaşırdığını gördüm. Uyuya kaldığında Cengiz boynu tutulmasın diye omuzuna yatırmıştı.

"Daha az önce iki tane dürüm gömmedin mi sen?" diye sorduğumda çatık kaşlarıyla bana baktı. "Yine acıktım" dedi dişlerinin arasından, sonra tekrar Kunt'a döndü ve omuzunu tuttu. "Yeriz değil mi abi?"

"Yeriz" dedi Kunt mesafeli bir şekilde. Kubat büyükçe gülümseyip ve yan yan bana baktığında dudaklarım aralandı. Nispet yapar gibi yanağını uzunca öpüp geri yerine oturduğunda dişlerimi sıktım.

"Ben parçalarım bu çocuğu ha"

"Saçmalama sevgilim" dedi Kunt benim gibi fısıldayarak, alttan alttan sırıtıyordu. "Kardeşim o"

Kubat kollarını göğsünde kavuşturup gördün mü der gibi bana baktığında nedensizce kıskandığımı hissettim. Ben şimdi bu veletten niye abisini kıskanıyordum ki? Galiba akrabalık ilişkileri fark etmeksizin kıskanmaya programlı bir bünyem vardı.

"Kız kardeşin nasıl biri acaba?" dedim dikiz aynasından Kubat'a bakarken. "Eminim çok tatlıdır, böyle al kucağına mıncır dur"

Kubat'ın yüzü görünür bir şekilde asılırken dudaklarım kıvrıldı. Kunt benim yapmaya çalıştığım şeyden habersiz gözleri gülerek bana baktı. "Bilmem, merak ediyorum"

"Çok tatlıdır çok, eminim" dedim yüksek bir sesle, Kemal sesle yüzünü buruşturduğunda Cengiz bizi takmadan eliyle bir defa sırtına vurdu mızmızlanmadan uyusun diye.

"Abi"

Kubat'ın sesini tekrar duymamla bıkkın bir nefes verip kafamı arkama doğru bıraktım, kafasını tekrar aramızdaki boşluktan çıkartıp öne doğru uzandı. Ay tahammül edemiyordum bu çocuğa. "Senin bir kız arkadaşın vardı"

Kafamı aynı hızda geri kaldırırken Kunt'a baktım, kaşlarını çatıp Kubat'a baktı. "Hangisi?"

"Ne demek hangisi?" dediğimde yine o 'saçmalama' bakışını attı bana. Gevşeğe bak bir de yanımda eski sevgililerinden konuşuyordu.

"Evi arayıp duran sana sırılsıklam aşık olan kız işte abi nasıl unutursun, Kumru"

"Senin kuş türleriyle alıp veremediğin ne lan!" diye bağırıp elini çimdiklediğimde irkilip elini çekmeye çalıştı, bırakmadım.

"Kartal, araba sürüyorum araba"

"Kumru kim?" diye sordum hararetle söylediklerini umursamadan.

Kubat söze atladı. "Eski sevgilisi, çok aşıklardı" dediğinde Kunt bıkkınlıkla nefesini üfledi dışarı.

"Kartal bey" dedi Cengiz, ona baktım bu sefer dimemiş öfkemle. Kemal uyanmıştı. "Ses tellerinizi sikeyim sizin"

"Yeter, şu sokak arasında duralım bir şeyle yiyelim. Hadi" dedi Kunt, konuyu kesip attığında profiline baktım ters ters. O bana bakmıyordu. Miralay'ın sürdüğü arabada durmuştu arkamızdan. Kunt arabadan çıkmak için elimi bırakmak istediğinde daha sıkı tuttum, bana baktı.

"İnmiyim mi arabadan?" dedi bıkkın bir tonda. Elini savurarak bıraktım ve bende indim.

Miralay olduğu yerde geriniyordu. Kürşat'ı sandalyesine bindirmek için belinden tutup kaldırdığında ufak adımlar attığını görmek gülümsememi sağladı. Çok güzel ilerleme kaydediyordu, biraz daha zorlasa kol değnekleri ile yürümeye dahi başlayabilirdi.

"Ne yiyeceğiz?" dedi Devrim etrafına bakınırken. Bu hayvanların hepsi mi acıkmıştı?

Küçük adımlarla Kunt'un yanına ilerlediğimde Kubat'la konuşuyordu, gidip tekrar elini tuttuğumda bana bakmadan sıktı elimi. Kubat bize baktığında dil çıkarmamak için yanaklarımı ısırdım, saçmalıyordum.

"Kumru mu yesek?" dedi Devrim ufak bir dükkanı gösterirken, Kunt tepki vermemden çekinerek bana baktığında dişlerimi sıktım ve elini avuç içimde ezdim.

"Yiyecek misin?" diye sordum elini daha çok sıkarken. "Kumruyu?"

"Yok" dedi, gülmemek için kendini kasıyor gibiydi. "Tokum ben"

Parmaklarıyla bıyıklarını tarayıp gülüşünü saklamaya çalıştığında dudaklarımı yaladım. Sıkıştırabileceğim bir yerde yoktu şu an.

Kürşat birden heyecanla "Şuna girelim mi?" dediğinde gösterdiği, kuru kafanın asılı olduğu, koyu mor kapıya baktım. Kaşlarım havalanırken ne olduğunu anlamaya çalıştım.

Devrim "Neden böyle bir şey yapalım?" dedi kollarını göğsünde bağdaştırırken, Miralay söz ağzından çıkar çıkmaz Kürşat'ı oraya ilerletmeye başlamıştı bile. Bizde onların arkasından ilerlemeye başladığımızda Kubat'ın sevgilimin koluna girdiğini gördüm. Bir şey söylemeden kapının önüne geldiğimizde burasının korku evi olduğunu öğrendik. Devrimde girmek için ısrar ettiğinde sessiz kaldım.

Miralay adamla konuştuğunda tam şu an girebileceklerini öğrendik, seviye seçtiklerini söylediler. Miralay dokunma olmasın dediğinde Devrim itiraz etti, böylece kuralı sadece Kürşat'a dokunmak yok olarak değiştirmişti. Cengiz bunun saçma bir fikir olduğunu söylese de kimse onu umursamadı ve evin içine girdik.

Kalın bir ses ceketlerimizi ve telefonlarımızı buraya bırakmamız gerektiğini söylediğinde Kunt'dan ayrılıp eşyalarımı bıraktım ve beklemeden tekrar elini tuttum.

Etraf tamamen karanlıktı, bir odaya girdiğimizde açık bir şekilde masaya bırakılmış feneri gördüm. Feneri al dedi aynı kalın ses. Kimse elini atmadığında Kunt homurdanarak feneri eline aldı, diğer eliyle hala sıkı sıkıya elimi tutuyordu.

"Eee, şimdi ne yapacağız?" dedi fenerle etrafa bakarken. Avuçlarımın arasındaki elini sıktığımda göz ucuyla bana baktı. "Korkuyorum deme bana" dedi kaşlarını kaldırıp. Diğerleri şifreleri çözmek için dağıldığında "Saçmalama" diye homurdandım.

Miralay ve Kürşat bulduğu mor bir ışıkla duvarlara bakarken diğerleri de ona yardım ediyordu. Arkada sikimsonik bir melodi çalmaya başladığında suratımı buruşturdum ve kafamı hafifçe kaldırıp Kunt'a baktım.

"Neden bu saçma şeye girdik ki?" dememle aynı anda arkamdan bir herif çıkıp elindeki şok cihazını çalıştırdığında büyük bir küfür mırıldanıp geriye gittim. Devrim güçlü bir çığlık atarken Miralay "Siktir git!" diye bağırdı.

Adam yanlaya yanlaya başka bir odaya girdiğinde gözlerimi kıstım. Kunt güldü yarım ağız.
"Koca bebek, korkmuyorum diyorsun bir de"

Öfkeyle dişlerimi sıktım. "Buna korku değil refleks denilir, bozkunt"

"O ufak çığlığına ne deniyor akbaba?"

"Akbaba diyip durma lan" diye yükseldiğimde elimi bırakıp eliyle dudaklarımı tuttu ve sıktı. "Ötme" dediğinde dudaklarımı elinden kurtardım.

Kubat  "Abi, söylüyorum sayıları" dedi, Kürşat kapının kilidine buldukları sayıları yazmaya başladığında sert bir soluk üfleyip onları bekledim. Kubat denilen küçük şirret sayıları söylüyor, Kürşat yazıyordu. Kemal onlara fener tutuyordu.

Cengiz birden arkasını döndüğünde irkildim. "Miralay bey, siz benim götümü mü ellediniz?"

"Ne alaka ulan" dediğini duydum, karanlıktan zar zor görüyordum ama Kürşata doğru eğildiğini seçebildim. "Hayatım vallaha ellemedim"

Kürşat onu takmadı bile, tüm dikkatini şifreye vermişti. "Benim elim çarptı" dedi Kemal, karşı karşıya durduklarını anlayabiliyordum sillüetlerinden. "Bu sen misin?" dedi, hala ona dokunuyordu. "Karnına mı dokunuyorum?"

"Kemal" dedi Cengiz, cümle arasında sertçe yutkunduğunu gördüm. "Orası benim karnım değil ki"

"E bu çıkıntı ne?"

"Karnım değil Kemal, yemin ederim karnım değil"

Onları takamdan Kunt'un elinden tuttum ve şifreyi girmemizle açılan kapıdan içeri girdim. İçeri girmemizle birisi sertçe kapıya vurduğunda "Sikerim ha!" diye bağırıp sesin geldiği kapıya baktım, aynı anda birisi dua okumaya başlarken Kunt halime bakarak keyifle güldü.

Elimi bırakıp arkama geçti, bir elini karnıma sarıp kendini bana yasladı ve feneri önümüze tuttu. "Şimdi korkmazsın"

Gözlerimi devirdim. "Aynen sen bana dayayınca tüm korkum geçti, çok sağ ol gerçekten"

Dudaklarını boynuma sürttü. "Korktuğunu kabul ettin"

"Abi, biraz yardım etmeyi düşünüyor musunuz?" diyen çocukla ters ters ona baktım ve feneri onun suratına tuttum. Gözlerini kısıp eline gözlerine siper ettiğinde Kunt'um gülerek feneri indirmemi sağladı. 

Kunt ile beraber bizde etrafa bakındık. Ufak bir tartıya şişeleri koyuyorduk, çıkan sayılar şifreydi büyük ihtimalle. Ben şişeleri tartarken Kunt feneri dizine bastırıp ışığı kesti ve dudaklarını boynuma bastırdı. Göz ucuyla diğerlerine bakıp kafamı sağa doğru eğdim.

Bir elini karnıma koyup okşadığında dudaklarımı yaladım. Bir elimle bacağını tuttuğumda karnımı daha sıkı tuttu. "Parfümünü mü değiştirdin sen?"

"Seninki" dediğimde kafasını salladığını hissettim. Belimden tutup beni kaldırdığında şifreyi söylemek için diğerlerinin yanına ilerledik. Kunt şifreyi söylerken fenerle etrafa baktım.

Devrim sallana sallana yanıma geldi. "Bir denize falan gitseydik ya" diye mırıldandığında sırıttım. "Gideriz, bir Kunt babasıyla konuşsun"

Kafasını salladığı sırada Kunt'un "Kartal, elleyip durma" dediğini duydum, gözlerim irileşirlen ona baktım.

"Ben ellemiyorum lan! Ne oluyor lan?" Kunt irkilip arkasına baktığında yanına gittim, Kubat'a baktım. "Sen mi elledin ulan?"

"Hayır be"

O sırada aynı kalın ses kameraya bakmamızı istediğinde Kunt kolumu tutup beni de kameranın önüne getirdi, homurdanarak aynı yerde toplandık ve hepimiz kafamızı kaldırıp kemeraya baktık. Bir süre sessizlik oldu.

"Az sonra kızlar evine gidebilir miyim diye soracağım, hadi amına koyayım" diye homurdandı Devrim. Kunt'da sıkıldığını belli ederek nefesini üflemeye başladığında aynı kalın ses konuşmaya başladı.

İçimizden birisini seçeceğini, diğerlerinin üst kata çıkacağını seçtiği kişinin ise orada tek başına beklemesi gerektiğini, gulyabani kılıklı herifin ona anahtar vereceğini söylediğinde boğazımı temizleyip başımı hatifçe eğdim ve kameranın görüşünden çıkmaya çalıştım. Bende ki bu şansla bir de seçilirdim amına koyayım şimdi, uğraş dur.

Kunt'un güldüğünü duyarken adam "Tekerlekli sandalyedeki burada kalsın" dedi. Kürşat hızla kafasını kaldırıp sevgilisine baktığında Miralay ters ters kameraya bakıyordu.

"Ne alaka birader?" dediğinde sırıttım. Ses aynı şeyleri tekrarladı, Kürşatın burada kalmasını diğerlerinin gitmesini söyledi.

Kürşat Miralay'ın bileğini tutup kendisine bakmasını sağladı. "Miralay diyorlar ki sen sen bekle burada anahtarı al, tekerlekli sandalyeyle kaçamam Miralay... şifresini sikeyim Miralay"

"O kalamaz" dedi Miralay kameraya bakarken, daha sonra Kunt'a baktı. "Onun yerine kardeşi kalır, hadi Kunt'um"

"Sen niye kalmıyorsun, senin sevgilin" dedi Devrim. Dudaklarımı ısırıp hazır dikkat bizde değilken Kunt'un kalçasını sıktığımda olduğu yerde irkildi ve arkasını döndü, sırıttım. "Ya giderim gitmesine de, birisi hâlâ benim kalçamı elliyor"

"Bu sefer bendim, ben" dedim gülerek. Bana baktı ve derin bir nefes verdi. "Az önceki de sen miydin?"

"Hayır ama bulursam sikeceğim belasını, sen mi elledin Cengiz?"

Cengiz gözlerini dramatik bir şekilde büyütüp eliyle abartılı bir şekilde kendisini gösterdi. "Kartal bey elleyecek olsam bu ülkücüyü mü ellerim?"

"Pardon?" dedi Kunt kaşlarını çatıp. "Kimi ellersin paşam?"

"Ne pardonu lan? Sanane kimi elleyeceğinden, şımardın sen iyice" dediğimde cevap vermedi ama ters ters Cengize bakıyordu. Miralay bıyık altından sırıttığında gözlerimi devirdim, bu ırz düşmanı şaka yapacağım diye ellemişti büyüm ihtimalle.

Tam o sırada kapı sertçe açıldığında herkes bağırdı, Kunt ve Cengiz'in bile korkuyla küfür ettiğini duydum. Ama en ayırt edici çığlık kesinlikle Miralayındı.

Maskeli bir herif elindeki zımbırtıyla üzerimize doğru koşmaya başladığında gözlerim büyüdü. Elindeki elektrikli testereyi çalıştırdığında dudaklarım aralandı. "Kunt" diye mırıldandığımda kolumdan tutup beni geriye doğru çekti, üzerimize kafayı yemiş gibi koşan adamın suratına yumruk attığında dudaklarım aralandı, tepki bile vermedim.

Herif yere düşerken aynı anda ışıklar açıldı. Kunt bile böyle bir şey yapacağını düşünmemiş gibiydi, adam suratındaki maskeyi çıkarttığında kanayan burnunu gördüm.

"Hassiktir ya" diye mırıldandığımda Kunt aynı anda adama doğru eğildi.

"Birader, iyi misin?"

Adam konuşmadan elini burnuna bastırdığında Devrim yanımıza yaklaştı ve ellerini dizine bastırıp eğilerek adama baktı. "Abi ne oldu.. sustun?"

Adam gözlerini sıkı sıkıya kapatıp konuşmadığında Devrim aynı hızda eğildiği yerden kalktı. "Ya yalan yapıyor ya"

"Kunt, neden yumruk attın ulan?"

"Üzerime koşuyordu abi, refleks" dedi, utançla gözlerini kaçırdığında yüzümü buruşturup yanına adımladım ve kolunu tuttum. Vurduğu adam elini burnundan çekip kan var mı diye baktı ve olmadığını görünce Kunt'a baktı.

"Kardeşim oyunun mantığı bu, testereyle seni ortadan ikiye ayıracak değilim. Ne vuruyorsun suratıma?"

Kunt'un saniyeler içinde esmer yanaklarına kan oturduğunda kaşlarımı çattım. "Pardon" dedi kısıkça, gözlerimi devirip kolumdaki parmaklarımı eline indirdim.

"Öyle üzgün üzgün bakma" diye mırıldandığımda göz ucuyla bana baktı. "Bir tur da ben döverim yoksa"

O sırada kapı açıldı ve içeri çatık kaşlarıyla başka adamlar da girdi, böylece korku evinden kovulmuştuk.

- Kunt -

"Ev de evmiş ha"

Karşımdaki güzel yapıya bakarken, iki katlı bahçeli şirin duran bir evdi. Bahçesinde pembe çocuk çadırı ve önünde oyuncak sepetleri vardı. Tereddütle etrafıma baktım. Aşırı kalabalık girmek istememiştik bu yüzden sadece ben, Miralay ve Kartal buradaydık. Abim ve Kubat gelmek istemiyoruz dememişlerdi ama istemediklerini anlamıştım. Sonra bizimkilerin hepsini tanıştıracaktım tabii ki, oluda o iletişimi yakalayabilirsek.

Derin bir nefes aldım ve zile bastım. Miralay destek olmak ister gibi bir eliyle sıkıca omuzumu tutuyordu.

Saniyeler içinde kapıyı bir kadın açtı, güler yüzlü bir kadındı. "Merhaba" dedim mesafeli bir şekilde. "Zahir Tanyeli'yi görmek için geldik biz"

Kadın gülümsedi. "Biliyorum canım, baban içerde"

Tek kelime, içimde farklı bir duygu uyandırmasa da tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Ayakkabılarımızı çıkartıp içeri girdiğimizde bize terlikler verdi ve salon'un yolunu gösterdi. Hissettiğim yabancılığın tesiri altında dar koridorda ilerlerken sağa sola saçılmış oyuncakları gördüm.

Miralay "Karşılamaya bile gelmiyor" dediğinde omuzumun üzerinden ona baktım. "Sanki yıllar sonra kaybettiği kolyesini buldu"

"Abartma amına koyayım" dedi Kartal kaşlarını çatıp, elini elimin tersine sürttü. "Sen de sakin ol"

"Sakinim" dedim fısıltıyla, neden bilmiyordum ama özellikle giyinişime özen göstermiştim. Sonuçta onun oğluyum diye beni sevecek değildi, o büyütmemişti beni. Kabul ederdi etmezdi, ona kalmıştı. Ama kabul görmek ister gibi bıyıklarımı dahi taramıştım.

"Lan Kunt, baban solcuysa ne yapacaksın?" dediğinde stresle bıyıklarımı taradım. Kesse miydim bıyıkları lan?

"Canım kayınbabam, inşallah solcudur" dedi Kartal sırıtırken, gerginlikten gülemiyordum bile. Salon olduğunu düşündüğüm kapının önünde durduğumuzda üzerimdeki ütülü siyah gömleği ve saatimi düzelttim. Terlemiş ellerimi kotuma sürttüğümde Kartal güldü.

"Şimdi seni babanın karşısında öpsem mi?"

"Kartal sus Allah için"

Kapıyı açtım ve beyaz bir dekorasyona sahip, ferah odaya girdim. Gözlerim direkt camın önünde sigara içen kalıplı adamın sırtında dururken üzerindeki siyah gömleğini gördüm.

Kapının sesini duymasıyla sigarasını önündeki kül tablasına bastırıp bize doğru döndü. Esmer tenini ve kirli sakalını gördüm, çekik gözleriyle bana baktı.

Ne yapacağımı bilemeyerek yutkunduğumda Miralay'ın "Ülkücüymüş kuzum, gerilme" dediğini duymamla dişlerimi sıktım. Gerizekalı götveren.

O da benim gibi baştan aşağı süzdü beni ve büyük iki, asker adımıyla önümde durdu. Bir eli cebindeydi, bileğinde asılı duran kahverengi tesbihi gördüm. "Olsun be" dedi Kartal. "Ben seni sevdim, onu mu sevemeyeceğim"

Dudaklarımı sertçe yalayıp bende ona doğru bir kaç adım attım. "Merhaba" dediğimde hâlâ dikkatle beni süzüyordu. "Kunt ben"

Kararsızlıkla elimi uzattığımda güler gibi oldu, diğer eliyle elimi sıkıca kavrayıp sıktı. "Zahir" dedi.

Gözlerini gözlerime çıkardığında ne yapacağımı bilemeyerek ona baktım. Yüzünü birden acı çeker gibi buruşturduğunda dudaklarım aralandı, tuttuğu elimi sertçe kendine doğru çekip sıkıca sarıldı.

Sırtımdaki ellerinin varlığını hissettim, sıcak karşılaması mideme bir krampın girmesini sağlarken ne yapacağımı bilemeyerek durdum. "El uzatmak ne lan, iş arkaşın mıyım ben senin?"

Kartal'ın güldüğünü duymamla kaşlarım çatılsa da hafifçe geri çekildi ve yüzüme baktı. Gerçekten benziyorduk. "Tanışmıyoruz diye" dedim.

"Olsun" dedi, dudakları bükülür gibi oldu. "Sen yine de bana elini uzatma"

"Bıyıklarının neden büküldüğünü de öğrenmiş olduk, gen aktarımı"

Kartal'ın konuşmasıyla bakışları onlara dönerken, beni yanına çekti, hâlâ bileğimi tutuyordu sıkı sıkıya. "Siz?" dedi kaşlarını çatıp, boğazımı temizledim ve Miralay'ı gösterdim.

"Bu abim" dedim.

"Kürşat mı?"

"Hayır Miralay, manevi abim"

Daha sonra Kartala baktım, gülümseyerek bana bakıyordu hadi tanıt dercesine. "O da çok sevdiğim birisidir, Kartal"

"Memnun oldum" dedi onları süzerken. "Sevgilin mi?"

Gözlerim irileşirken ne diyeceğimi bilemeyerek ona baktım. Yüz hatları hafifçe gerilse de hâlâ gülümsüyordu. Kartal ve Miralay da ufak bir şok yaşarken bundan ilk kurtulan benimki oldu ve bir kaç adım atarak öne çıktı.

"Evet efendim, ben sevgilisi oluyorum" dedi, ağzı kulaklarındaydı. "Ay biz California'da falan mıyız? Bir kültür şoku geçirdim de şu an"

"Siz nereden biliyorsunuz?" diye sordum tereddütle, siyah gözleri konuşmamla beni buldu ve gülümsedi ama her ne kadar rahat durmaya çalışsa da gerilen yüz hatları ve vücut dilinden alışık olmadığı yada tasvip etmediği bir durum olduğunu anlıyordum.

"Senin hakkında bilmediğim bir şey yok"

Miralay elini kaldırıp hafifçe gülümsedi. "Şey, beni Kürşat sandınız"

Zahir bey kaşlarını çattı, gözlerimi kapatarak güldüm. "Seni kız kardeşinle tanıştırmak isterim" dediğinde kafamı hızla ona çevirdim. "Senden bahsettim ona, biliyor"

"Öyle mi? Nerede?"

Kaşlarıyla odanın ucunda duran beşiği gösterdiğinde dudaklarım aralandı. "Dört yaşında"

Zahir bey beni bıraktığında küçük adımlarla beşiğin önüne gelip içinde uyuyan bebeğe baktım. Dudaklarım kıvrılırken hemen yanımda duran Kartal'ı gördüm, Miralay ve Zahir bey konuşuyordu.

"Çok güzel" dedi. "Bizim olsun mu?"

Gülerek parmağımla hafifçe saçlarına dokundum. "İsmi ne?" diye sorduğumda bana baktı ve gülümsemesi bir an kırılır gibi oldu. Dudaklarını yaladı ve "Yıldız" dedi.

Tekrar beşiğinde yatan küçük kıza baktım, hayatım hiçbir zaman pürüzsüz ve rahat bir hayat olmamıştı ama artık o eksikliğin kaybolduğunu hissediyordum.

Son iki bölüm, ful smut geçecek gibi haberiniz olsun. Araya da hikayeyi sıkıştırırım... 40 bölümün tüm smut ihtiyacını karşılayacağız iki bölümde

Ben bir Kartal'ı üstte yazmak istiyordum ama istemeyenler de çokmuş. Bakcaz artık

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 128K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
984K 13.2K 34
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
403K 34.1K 53
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
1M 36.4K 46
Bardağı geri tezgaha koyduğum esnada ensemde hissettiğim nefes ile çığlık atmak için ağzımı açtım. Ne yapacağımı önceden biliyor gibi eliyle ağzımı k...