yara izi tacirleri

By simaayss

1M 98.9K 88.8K

Solcu katili diye tanıtılan bir ülkücü ona atılan iftiralar sonucunda solcularla dolu bir koğuşa mahkum düşer... More

TANITIM
1- İftira Kurşunu
2- Koğuştaki Ülkücü
3- Kurt'un Öfkesi
4- Günah Keçisi
5- Nefes
6- Acı ve Kan
7- Koğuşta Kriz
8- Sinirli Bozkurt
9- Ben Tek Siz Hepiniz
10- Ateşler İçinde
11- Yüzleşmenin İlk Adımları
12- Boğmaca Matı
13- Şefkatin İzleri
14- Av ve Avcı
15- Kartalın Pençelerinde
16- Tatlı Krizi
17- Yüzleşme
18- Şah ve Mat
19- Kunt
20- İşe Yaramaz
21- Gökay'ın Yalanı
22- Kara Gözler
23- Karşı Komşu
24- Sağduyu
25- İş Yemeği
26- İlk Adım
27- Kavga ve Arzu
28- Beşiktaş Maçı
29- Kayıp
30- Şans Oyunu
31- Öncelikler
32- Yalanlar ve Yalancılar
33- Bar Tuvaleti
34- Kontrolsüz Kıskançlık
35- Seks
36- Misafir
37- Gece Yarısı
38- Eski Mahalle
39- Hastane
40- Cengiz ve Kemal
42- Zahir
43- Deniz Kenarı

41- Gerçekler

14.1K 1.3K 994
By simaayss

Medya: Devrim
Upuzun bir bölüm, keyifli okumalar...

Kubat

- Kunt -

Annemi sakince salonda kurduğumuz koltuğa yatırırken yüz ifadelerini izliyordum canının acıyıp acımadığını anlamak için. O söylemezdi çünkü.

Ameliyatı çok şükür başarılı geçmişti ve şimdi taburcu olmuş direkt evime getirmiştim. O süreçte Kubat bir kaç gün bizde kalmıştı, görüşmemiştik. Daha şimdi yüz yüze geliyorduk. Herkes bizim evdeydi.

Göz ucuyla geride, tekerlekli sandalyesinde oturan abime baktım, olayları yaşananları nasıl açıklamışlardı bilmiyordum çünkü annemin karşısına çıkacak gücü bulamamıştım. Şimdi gözlerime dahi bakamıyordu.

Kubat endişeyle "İyi misin anne?" dediğinde bir iki adım geri gittim, Kartal anında kendini tam arkamda hissettirdiğinde dudaklarımı yaladım.

Annem kafasını salladı sadece, gözleri saatlerdir olduğu gibi yine bana dokundu.

"İsterseniz yemek söylesin" dedi Kemal Cengizi işaret ederek. "Çorba içebilirsiniz sanırım, ister misiniz?"

Annem tanımadığı onlarca adamın arasında daha da küçülürken tekrar bana baktı. Yutkundum ve "Sipariş ver Cengiz" dedim. Cengiz ikiletmeden sipariş vermeye giderken gözlerimi kaçırdım.

Annemin gözleri benden yavaşça Kürşat'a kaydığında gözlerine bulaşan acıyı izledim. Kartal ufak hareketlerle belimi okşarken omuzumun üzerinden ona baktım, zaten bana bakıyordu. Göz göze geldiğimizde gülümsedi hafifçe. "Annenle seni yalnız bırakalım mı?" dedi. "Konuşacaklarınız var"

Şu biyolojik baba olayına gönderme yaptığını anladığımda içim yine sıkıntıyla doldu. Hiç istemiyordum konuşmak ama hemen konuşup aradan çıkartmakta istiyordum.

"Olur" dedim soğukça. Kaşları havalanırken dudaklarıma baktı bir kaç saniye, sonra yavaşça gözlerini çekti.

Belimdeki eli birden kalçama inip orayı sertçe sıktığında irkilip hızla arkamı döndüm ve eline vurdum. Birden bütün bakışlar bize dönerken duvara yaslanmış, irileştirdiği gözleriyle bizi izleyen Kubat'ı gördüm.

"Dayanamadım" dedi Kartal ağzının içinden.

"Ne oluyor bu lanet evde?" dedi Devrim kaşlarını çatarak. Kubat şaşkınlıkla konuşan Devrime baktı. "Az önce bu adam abimin kalçasını sıktı"

Gözlerim daha da büyürken şaşkınlıktan konuşamadım bile. "Yapmamıştır" dedi Kemal öfkeyle gülerken. "Yapmamışsındır Kartal, dimi canım?"

"Gördüm" dedi Kubat tekrar, takılı kalmış gibiydi. "Sıktı..." gözlerimi hızla yumup göz ucuyla anneme baktım. Bize bakıyordu şaşkınca.

Kartala baktığımda bakışlarını hızla başka tarafa çevirdi. "El şakası küçük kayınço" dedi Miralay hafifçe gülümseyerek. "Sen hiç arladaşlarınla el şakası yapmıyor musun?"

Kubat gözlerini kaçırdığında sert bir soluk alıp odanın çıkışına doğru ilerledim. Bir an bana baktı, çok fazla göz kontağı kurmak istemeyerek kendimi mutfağa attım. Aralık cama yaklaşıp sigara yakarken hemen arkamdan mutfağa giren Kartala baktım ters ters.

Sigarayı camın dışına tutarken dibime kadar gelip bana baktı. "Valla arkamızda olduğunu bilmiyordum, küçücük bir şey göremedim sinsi sinsi bizi izliyormuş"

"Of Kartal" diye homurdandım sigaramı içerken. Üzerime doğru bir kaç adım daha attı, kollarını boynuma doladığında ağzımdaki dumanı yukarı bakarak üfledim ve tekrar ona baktım.

"Ne yapayım?" diye sordu kendini bana bastırırken. "Özledim seni"

Boştaki elimi beline bastırdığımda o da bir elini sırtıma sürterek belime indirdi. Bende özlemiştim. "Bir rahat nefes alamadık" diye mırıldandığımda dudaklarıma bakıyordu kıpırdadıkça.

"Hmm" diyerek onayladı beni, elini belime daha çok bastırdığında aralık duran dudaklarına baktım. Ondan bir atak beklemeden çıkık duran dudaklarına kendi dudaklarımı bastırdığımda burnundan sert bir nefes çekti işine. Üzerime biraz daha abanıp beni pencereyle arasında sıkıştırdığında bir elimi ensine sarıp onun hızlı öpmelerine karşılık vermeye çalıştım.

Gözlerimi hafifçe aralayıp mutfağın kapısını gördüğümde kıpırdamadan buraya bakan Kubatı'ı gördüm. Omuzlarım bıkmışlıkla düşerken gözlerimi olan oldu kafasıyla kapatıp Kartal'ın dudaklarını sertçe emdim, inlemesi kulaklarıma ulaşırken kotumun içine girmeye çalışan elini tutarak onu kendimden ayırdım.

Mutfağın önünden geçen Miralay bize bir bakış atıp Kubat'a kelimeleri uzatarak "El şakası yapıyorlaar" dedi ve hafifçe ensesine vurup gittiğinde Kubat öne doğru sendeledi.

Elimdeki bitmemiş sigarayı tutup kendimi cama doğru çevirdim ve derin bir nefes alıp söndüreceğim sırada karşı apartmanın duvarına yaslanmış camdan direkt bize bakan Yavuzu gördüm. Bir bu orospu çocuğu eksikti, tamamlanmıştık.

"Parla nerede?" diye sordum bir an çatık kaşlarımla. Kartal bana baktı, daha sonra gözleri benim baktığım yere kayarken anında bedeni kaskatı oldu.

"Bu niye burada lan?" diye yükseldiğinde Yavuz direkt bize bakıyordu. "Sikerim belasını Kunt, ne bakıyor buraya"

"Bilmiyorum" dedim, onu belinden tutup geri çektim ve camı kapattım. Kartal kilitlenmiş gibi ona bakıyordu. "Şu an da daha önemli işlerim var"

"Ben bu yavşakla konuşadım mı, hala ne geliyor lan?"

Kubat'a baktım, utançtan suratı kızarmıştı. "Bize izin versene iki dakika"

"Benim işlerim var zaten" diye öfkeyle mırıldanarak gitmeye çalıştığında hızla kolunu yakaladım. "Ne yapacaksın?"

Gülümsedi sinirle. "Konuşacağım" dedi. "Medeni bir insanım"

"Ne konuşacaksın?" dediğimde daha çok sinirlendiğini gördüm. Belli herifin bana bir ilgisi vardı ve ona sinirlenmesi konusunda kızamazdım. Ama şu an daha büyük bir kaos istemiyordum.

"Havadan sudan" dedi. "Sevgilime niye baktığından"

"Kartal" dedim bileğinden tutup bedenini kendime doğru çekerken. "Sırası değil ama"

Öfkeyle gözlerini irileştirdiğinde alnının ortasındaki damarın belirginleştiğini gördüm. Cidden sinirliydi, en son hastanede olanlar yüzünden olmalıydı. Sakince kolunu bıraktım, kaşları daha çok çatıldı.

"Tamam" dedim arkamdaki sandalyeye kendimi atarken. "Ne istersen git yap"

Yüzüme baktı, orada ne gördü bilmiyorum ama suratını buruşturdu. Birden arkasındaki dolaba tekme atıp mutfaktan çıktığında öylece arkasından baktım. Bir şey yapamayacaktı, yapmazdı.

Kubata baktım, hâlâ kapının önünde dikiliyordu. "Kapıyı kapat, gel" dedim, söylediklerimi yapıp küçük adımlarla karşıma geldi bal gibi sarıya çalan iri gözleriyle bana baktı. "Otur" dedim. Oturmadı.

Az önce Kartal'ı öpmekten yarısı biten sigaramdan dolayı tekrar bir sigara yaptığım sırada alnına düşen açık kahve saçlarını geriye doğru attı sakince. "Sigara içmezdin" dedi kısıkça.

Dirseğimi masaya yaslarken kısık gözlerimle onu izledim. Ben cevap vermeyince daha çok gerildi.

"Ne oldu Kubat?" diye sordum. Gerçekten ne olmuştu? Aylarca onların adını sayıklarken yüzüme bakmamışlardı, şimdi kıymete mi binmiştim?

"Ne mi oldu?" dedi çatık kaşlarıyla. "Beni yapayalnız bıraktınız"

Gözleri sanki dolmaya hazır gibi sulanırken oturduğum yerde daha dik durdum. "Abim yaşıyormuş, sen..." durdu bir an. "Sen buradaymışsın"

"Siz neredeydiniz?" dedim öfkeyle. "Sen nerdeydin Kubat?"

"Benim suçum değildi, babam bizi manipüle ediyordu. Çok üzgündük abi, öldürdün sandık"

"Ulan ne manipülesi!" diye bağırarak birden ayağa kalktığımda bir iki adım geri gitti. "Oğlum ben seni aradığımda sen bana ne dedin!"

Bağırmamla tekrar irkilirken mutfağın kapısı çaldı, oraya döndüm. Kartal ve Miralay bize bakıyordu şaşkınlıkla. Kubat çıkmak için kapıya yönelecek gibi olduğunda kolunu yakalayıp gitmesini engelledim ve kapıyı hızla kapatmaya çalıştım. "Gelmeyin içeri" diye tısladığımda Kartal daha da öfkelendi. Mutfağın kapısını kapatıp kapıyı kilitledim ve mutfağın köşesine sinmiş çocuğa baktım.

"Cevap ver" diye tısladığımda Kartal ve Miralay'ın hâlâ orada dikildiğini buzlu camdan görebiliyordum.

"Hatırlamıyorum" dedi. Yalan söylüyordu. Gözlerimi irileştirdiğimde gözlerini kaçırdı ve ağzının içinden "Neden aradın" diyerek soruma cevap verdi. Sonra birden bana döndü.

"Ama abi, sonra yanına gelmek istedim o zaman da babam izin vermedi. Kürşat abimi bile aradım, istiyorsan git ona sor. Görüştüremem kızgın sana dedi"

"Lan en başta niye inandın o zaman!" diye tekrar bağırdığımda Miralay "Kunt" dedi. "Aç biz de duralım içerde"

"Vuracak değilim Miralay" diyerek ona kızdığımda ses vermedi. Kubat bana baktı, göz pınarları dolu doluydu. "En başta neden inandın?" dedim, daha sakin bir tonda.

"İnanmadım" dedi. "Babam bize videolar izletti, konuşmalar yaptı. Yasak dedi, görmeyeceksiniz dedi"

"Kubat kes sesini" diye tısladım camın önüne gidip camı açarken. "Konuştukça daha çok sinir ediyorsun adamı, sus"

"Abi" dedi titreyen sesiyle. "Özür dilerim"

"Hadi onu geçtim" dedim hızla ona doğru dönerken. "Dayak yediğimde neredeydiniz? Ölüyordum oğlum ben, neredeydiniz?"

"Abi babam izin vermiyordu" dedi ayaklarına yere vurarak, kendini inandırmaya çalışıyordu. "Git anneme sor, babana sor. Yemin ederim izin vermiyordu"

"O herif benim babam değil!" diye tekrar bağırdığımda suratındaki ifade sarsıldı. Birisi tekrar kapıya vurdu Kartal'ın sesini duyduğumda sakinleştim. "Kunt, içeri gidiyor bebeğim sesin. Aç kapıyı hadi"

Kubat bana baktı. "Sevgilin erkek mi abi?" dediğinde üzerine doğru yürüdüm, irkilip gözlerini kaçırdı.

"Sanane lan!"

"Kötü bir şey demeyecektim" dedi utanarak ve alttan alttan yüzüme baktı. "Yakışıklı çocukmuş" dedi utana sıkıla.

Kartal'ın güldüğünü duydum. "Sağ ol küçük kayınço"

"Hasbinallah" diye bağırıp mutfaktan çıkmak için ilerlediğimde kolumu yakaladı ve ona bakmamı sağladı. "Abi" dedi. "O benim babam değil dedin"

"Değil çünkü" dedim kısıkça, kolumdaki elini avuç içime indirip sıktığında gözlerimi kıstım. Fark etmeden sessizce birbirimize baktım, gerizekalıyı özlemiştim de.

"Abi" dedi tekrar. "Seni o yakışıklı abi dövmüş"

Dudaklarım aralanırken gözlerimi kırpıştırdım. Kartal sessiz kaldığında "Kim söyledi?" diye sordum. Parmağıyla elimin tersini okşadığını hissettim, bedenini bana doğru yaklaştırdı.

"Küpeli olan anlattı" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Devrim mi?" dediğimde ismini duymasıyla ağzının içinden homurdandı.

Devrim kapınına arkasından "Kızdırmayın küçük ülkücüyü" dediğinde kapıya baktım.

"Ulan Devrim, utanmadan bir de beni dövdüğünüzü mü anlattın?" dediğimde Kürşat "Bir susun artık" diyerek kızdı. "Annem duyuyor her şeyi, yeter"

Kubat'a baktım, kafamı ona yaklaştırdım. "O yakışıklı abi benim sevgilim" dedim fısıldayarak. "Bir daha bu konuyu açma onun yanında, o üzülürse bende seni üzerim"

Kaşları çatıldı. "Onu benden daha çok mu seviyorsun?"

"Ne alaka?" dedim elimi çekmeye çalışarak.

"Aa cevap veremedi" dedi Devrim kapının arkasından. "Kartal duydun mu, cevap vermedi"

"Cengiz" diye bağırdım panikleyerek. "İlgilen oğlum şununla"

"Devrim bey" diyen sesini duydum anında. "Hilal hanım evde olduğu için kaba şekilde söyleyemiyorum ama evden siktirip gider misiniz?"

"Baya söylemedin gerçekten" dedi Kemal.

Kürşat yine kapıya vurdu. "Açın artık şu kapıyı!"

Kubat'a baktım tekrar hâlâ bana bakıyordu. "Onu affetmişsin, hatta aşık olmuşsun" dedi. "Beni neden affedemiyorsun, ben senin kardeşinim"

"O yüzden affedemiyorum zaten" dedim. "O beni tanımadan hastanelik etti, sen beni mezara koydun anladın mı? Sen benim kardeşimdin ne olursa olsun ilk beni dinleyecektin, bana inanacaktın"

Kubat beni anlıyordu, neye kızdığıma neyi sindiremediğimi biliyordu. Dudakları büzülürken elimi bırakacak gibi oldu, ani bir hisle elini daha sıkı tuttuğumda gözlerini kırpıştırdı.

Kapıyı açtığımda önünde dikilen onlarca bedene baktım. Elini bırakmadan dışarı çıktığımda Miralay ellerimize baktı, gözlerim Kartalı aradı, duvara yaslanmış duruyordu. Bana bakmıyordu.

Kürşat gözlerini ellerimizden çekip bana baktı. "Annem konuşmak istiyor"

"Geliyorum" dedim, Kubat'ın elini bırakıp Kartal'ın yanına doğru ilerlediğimde göz ucuyla bana baktı. "Ne oldu?"

"Yok bir şey, annenin yanına git hadi sen"

Yüzündeki ifade kaşlarımın çatılmasını sağlarken omuzumun üzerinden bizimkilere baktım. "İki dakikaya geliyoruz" dedim, Kartal'ın elini tutup ikimize ait odaya doğru ilerlediğimde bana karşı çıkmayarak benimle odaya girdi.

"Ne oldu yavrum?" diye sordum ufak adımlarla yanına yaklaşırken. Sırtı çalışma masama yaslanırken kollarını göğsünde bağdaştırdı.

"Bir şey yok" dediğinde nefesimi sertçe dışarı üfledim. "Kartal, ergen tribi atma bana"

Hızla kafasını kaldırıp bana baktı. Küçük adımlarla üzerine geldiğimde gözlerini tekrar kaçırdı. "Sana olan düşkünlüğümü bilmiyor musun, Devrim boşboğazını dinleyip neden canını sıkıyorsun?"

Gözlerini devirken ciddi misin der gibi bana baktı. "Saçmalama oğlum, onun için neden üzüleceğim?"

Kollarımı yaslandığı masaya dayayıp yüzümü ona doğru yaklaştırdım. Uzun kirpiklerinin altından yüzüme baktı. "O zaman ne oldu bebeğim?"

Gözlerini tekrar kaçırdığında sert bir soluk verdim, Kubat'ın söylediklerini kafaya taktığını anladığımda belini tutup yerden havalanmasını sağladım. Arkasındaki masaya oturttuğumda elleri bir an omuzlarıma tutundu, oradan yavaşça göğsüme indi ve göğsümün üzerinde durdu.

"Unuttum gitti" dedim, dudaklarına uzanıp öptüm ve hafifçe geri çekildim. "Umurumda değil" dedim ve tekrar öptüm dudaklarını.

Geri çekilmeden dudaklarını öpmeye devam ettiğimde avuçlarının altındaki göğsümü sıktı, nefes alış verişim hızlanırken onun bir eli belimden kalçama doğru indi, orayı avuç içinde ezdiğinde bir elimi ensesine bastırıp hafifçe masaya doğru yatırdım sırtını. Dudaklarını sertçe öpüp oradan boynuna doğru indiğimde kısık inlemelerini duydum.

Boştaki elimi beline indirip onu masanın ucuna doğru çektim ve bedenlerimizin tamamen temas etmesini sağladım. "Kunt" diye mırıldandı, üzerindeki tişörtü yukarı doğru çekiştirip göğsüne dudaklarımı bastırdığımda cümlesini tamamlayamadan daha büyük inledi. "İnsanlar..." diye mırıldandığında dudaklarımın arasındaki çıkıntıyı emdim.

Elimi yanımdaki çekmeceye atıp açtım ve oradaki kırmızı kutunun kapağını açtım boynunu öperken. Elime değen metali hissettiğimde kolyenin zincirinden tutup kaldırdım ve ikimizin arasına girmesini sağladım. "Bak" dedim gülerek, elimde sallanan zincire ve ucundaki mavi taşa bakarken dudakları kıvrılır gibi oldu.

Aniden bana doğru dönüp daha sert öptüğünde kolyeyi avuç içimde sıktım. Elini kotumdan sokup baksırımın üzerinden kalçamı sıktığında inlememi tutamadım. Az önce insanlar var diyen adamdı bunu yapan. Elini baksırımdan da içeri kaydırdığında kendimi kaybedeceğimi hissettim, parmaklarını deliğime bastırdığında gözlerim büyüdü ve hızla geri çekildim.

Bana baktı bayık bakışlarıyla. "Kartal" diye mırıldandım bir an tedirginlikle, parmağını orada gezdirip baskı yapmaya devam ettiğinde dudaklarımı ısırdım. "Buraya girmek istiyorum" dedi açık açık tekrar oraya baskılarken.

Dudaklarım aralık suratına baktığımda işaret parmağını oraya sokmak istedi, dirseğinden yakaladığımda kaşlarını çattı. "Ne durduruyorsun lan?"

"İnsanlar var" dedim bulabildiğim ilk bahaneyi söyleyerek. Bu aralar zaten kalçamla fazla haşır neşirdi, ya vuruyordu ya sıkıyordu. Göz dikmişti demek ki puşt.

Parmağını oradan çektiğinde tuttuğum nefesimi bıraktım ama saniyeler içinde kalçamı tutup sıktı ve kendine yaklaştırdı. "Kaç bakalım kaç" dedi muzipçe sırıtırken.

"Annem çağırıyor" dedim geri çekilmeye çalışarak. Gülerek elini çektiğinde sıktığı kalçamın sızladığını hissettim.

Dağılmış halime bakıp sinsi sinsi güldüğünde onu orda bırakıp büyük adımlarla salona girdim. Psikolojik olarak şu an kalçam ağrıyordu, sadece dokunmuştu amına koyayım. Avucumdaki zinciri boynuma taktım ve oturma odasına girdim. Herkes içerdeydi, koltukta yatan kadına baktım.

"Benimle konuşmak istemişsin" dediğimde yorgun gözleriyle suratıma baktı.

"Öğrenmişsin" dedi kısıkça. "Babanı"

Kırışıklıkların dolu olduğu esmer yüzüne baktım. "Beni biliyor mu o adam?" diye sordum günlerdir aklımda olan soruyu sorarak.

İçeri Kartal girdi. Kızarık dudaklarına baktım, kazaklarımdan birisini giymişti boynunu kapatmak için. Anneme baktım.

"Bilmiyor" dediğinde dişlerimi sıktım.

"Ne demek bilmiyor?" dedim bir öfke bedenimi sararken. "Benim varlığımdan haberi yok mu?"

"Yoktu" dedi. "Bir hafta önce söyledim, mezarlığa gittiğimde beni aradı. Görmek istiyorum dedi"

Kurduğu cümleler nefesimin hızlanmasını sağlarken ne diyeceğimi bilemeyerek suratına baktım. "Neden o kadar korktun bana ulaşmasından?" diye tısladığımda alt dudağı büküldü. İçimi bir ateş kaplarken neden bu kadar sinirlenmiştim bilmiyordum, korkudan kalp krizi geçirmişti.

"Benden nefret edersin diye" dediğinde dizlerim titredi bir anlığına.

"Senden zaten nefret ediyorum" dedim acımadan bir anlık sinirle.

"Abim" dedi Miralay oturduğu yerde ayaklanıp omuzumu tutarken. "Sakin olalım tamam mı?"

Şimdiye kadar bana hamile kaldığını, o herifin beni istemediğini ve anneminde Atilla'ya sığındığını düşünmüştüm. Adamın benden daha yeni haberi oluyordu, şaka gibiydi.

"Adı ne?" dedim hararetle. Bana yapılan haksızlıksa o adama yapılan da haksızlıktı.

"Zahir" dedi içine kaçmış gibi bir sesle.

Benim soy adım Tükenmezer değildi, ben kendi soyadımı taşımıyordum.

"Zahir?" dedim devamını getirmesini isteyerek.

"Zahir Tanyeli"

Sessizce suratına baktım. Soracak çok soru vardı ama dudaklarımı açamıyordum bile. Benim yerime abim girdi söze. "Nereden tanışıyordunuz anne?" diye sordu ılımlı bir sesle, annem hızla oğluna baktı. Hâlâ sesini duyduğunda vücudundan bir titreme gelip geçiyordu.

"Sen doğduğunda babanla evli değildim" dedi Kürşata bakarak. "Atilla istemedi seni, bir sene iletişimimiz tamamen kesildi. Annemlerde beni istemeyince yanlarına dönemedim"

Kartal elime doğru uzanıp tuttu ve beni oturmam için yanındaki boşluğa çektiğinde oraya bıraktım kendimi. Omuzumu öptüğünde göz ucuyla annem bize baktı. "Sonra Zahir ile tanıştım, abin o aralar bir yaşlarındaydı. Birlikte tanışmıştık, öyle sık görüşemezdik"

"Birlik?" diye sordu Miralay.

"Komutandı" dedi. "Komutandı ama sonra gazi olduğunu duydum"

"Ne zaman duydun gazi olduğunu?" diye sordum hararetle, ürkekçe bana baktı. "Sana hamileyken"

"Sonra adamı bir daha arayıp sormadınız mı Hilal hanım?" dedi Cengiz şaşkınlıkla. Annem'in yanakları kıpkırmızı olurken "Yaşamaz dediler" diye mırıldandı.

Dudaklarım aralık dinledim söylediklerini, Kartal belimi okşadığında göz ucuyla ona baktım. "Sakin ol" diye fısıldadı.

"Atilla'nın yanına gittim, bebeğim daha çok küçüktü. Barışmak istiyorum dedim, oğlunu görünce tüm duvarlarını indirdi tekrar beraber olduk biz"

Kürşat'ın aldığı sıkıntılı nefes sesleri kulağıma dolarken annem anlatmaya devam etti. "Seni üç ay erken doğurdum, bebeklerin altı aylıkken yaşaması çok zordur. Atilla sormuş doktorlara, hayati bir tehlikesi var mı, bu bebek altı aylık diye. Doktorlar söyledi dokuz aylık olduğunu. Atilla, seni doğurduğum gece öğrendi başkasının çocuğu olduğunu ama seni kabul ettirdim ona bir şekilde"

"O adama hiç söylemedin mi? O seni bulmaya çalışmadı mı?" dediğimde dudaklarını ısırdı.

"Çok aradı" dedi sadece. "Sonra ben istemeyince, ısrar edemedi"

"Ne dedin adama?" dedim ani bir sinirle, nedensizce onu gaziliğinden vurmuş olabileceğini hissetmiştim. Cevap vermedi bana.

"Sevmediniz mi birbirinizi?" dedi Kubat kısıkça.

"Sevdim oğlum ama hayatı pamuk ipliğine bağlı bir adamla yapamazdım. İki tane çocuğum olacaktı, başımda birisi lazımdı. Zahir işine çok bağlıydı, onunla yapamazdım. Hem, ölecek demişlerdi. Kurşun girmiş göğsüne ama yaşamış"

Herkes sessizliğe bürünürken yere baktım öylece. Kanım çekilmişti, bir bebeği babasından öylece nasıl ayırırdı?

"Nerede o?" diye sordum dakikalar sonra.

"Antalya'da" dedi, suratıma bakamıyordu. "Onu aradığımda öğrenmiştim, evlenmiş, çocuğu bile olmuş"

"Çocuğu mu var?" dedim kaşlarım çatılırken, kalbimin atışı hızlandı.

"Kızı var" dedi gözlerini kaçırarak.

Oturduğum yerden kalktım yavaşça ve Kartala baktım. Gülümsedi hafifçe. "Gidelim mi Antalya'ya?" diye sordu. "Bak görmek istiyormuş seni"

"Öyle miymiş?" dedim yorgunca. Gülümserken aşağıya sallanan elimi tuttu. "Öyleymiş ya" dedi bir çocukla konuşur gibi.

Miralay omuzumu tuttuğunda ona baktım. "Hazırlayayım mı arabaları Kunt Tanyeli?"

"Söyleme şöyle" dedim rahatsızlıkla kolumu çekerek. Midem sancıyordu onlar öyle konuştukça.

Devrim gevşek gevşek "Kız kardeşi kaç yaşında acaba ya?" dediğinde çatık kaşlarımla ona baktım.

"Sanane lan" diye tısladığımda Kartal sesli bir şekilde güldü, Devrim şaşkınca bana baktı ve elleriyle kendini işaret etti.

"Oğlum ben gayim"

İrkilip anneme baktım, öylece beni izliyordu. Gülümsedi hafifçe. Gözlerimi kaçırdım.

"Gidelim Antalya'ya" dediğimde Devrim "Yes be!" diye bağırdı. "Bize de tatil olur"

Elimi Kartal'ın elinden kurtarıp odama doğru gittim. "Eşyalarımı toplayacağım" dedim kısıkça, odama girdiğimde Kartal da girmek istedi.

"Sen de eşyalarını topla" dediğimde yüzünü buruşturdu. Kapıyı ittirdi hafifçe. "Aç şunu bebeğim, biliyorum kıyafet hazırlamayacağını"

"Kartal" dememe kalmadan içeri girdi ve bana baktı. Kolumdan tutup yatağa oturmamızı sağladığında ona baktım. Gözlerim yanıyordu ve ağzımın içi kurumuştu. Kafasını hafifçe sağa doğru yatırıp beni kendine doğru çekti ve sıkıca sarıldı.

Kollarımı beline gevşekçe sardığımda ritmik hareketlerle saçlarımı okşadı. Onun ufak dokunuşları beni sakinleştiriyordu. Sanırım yola çıkmadan önce biraz uyuyabilirdim, çok yorgun hissediyordum.

Özlemiş miyiz? son gaz devam ederiz kitaba ara vermeden.

Ben bir Kartal'ı üstte yazmak istiyorum ama... bakalım

Continue Reading

You'll Also Like

870K 55.2K 38
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin çünkü Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve...
158K 10.2K 45
Mahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

274K 12.2K 21
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
25.1M 897K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...