Elemkârâne

By derya_dicle_

1.8M 71.4K 41.9K

Yalanların içinde büyüyen bir beyin ile hayatını ailesine adayan bir ruh, evlilik yaparsa ne olur? Farklı kü... More

♣️ Giriş - BEVAN AKSOY ♣️
♣️1. Bölüm - SEÇİLMİŞ AĞA♣️
♣️2. Bölüm - AKSOY AŞİRETİ♣️
♣️ 3. Bölüm - MAYIS AKIN ♣️
♣️ 4. Bölüm - KİMSİN SEN ♣️
♣️ 5. Bölüm - MUTLULUK ♣️
♣️ 6. Bölüm - SANA YAKIŞMIYOR MAYIS AKIN ♣️
♣️ 7. Bölüm - BEN Mİ? ♣️
♣️ 8. Bölüm - HAYATI TEHLİKEDE ♣️
♣️9. Bölüm - EVLENELİM ♣️
♣️ 10. Bölüm - KARANLIĞINA HOŞGELDİN ♣️
♣️ 11. Bölüm - TANIŞMA ♣️
♣️ 12. Bölüm - YENGE ♣️
♣️ 14. Bölüm - TATMİN ETMEK ♣️
♣️15. Bölüm - KINA GECESİ ♣️
♣️16. Bölüm - DÜĞÜN ♣️
♣️ 17. Bölüm - İLK ADIM ♣️
♣️ 18. Bölüm - HAYAL KIRIKLIĞI ♣️
♣️ 19. Bölüm - ZAAFIMIZ ♣️
♣️ 20. Bölüm - PARÇALANIRSIN ♣️
♣️ 21. Bölüm - AŞIK OLDUM ♣️
♣️ 22. Bölüm - AVUKATIMIZ ♣️
♣️ 23. Bölüm - AĞAM ♣️
♣️ 24. Bölüm - YENİDEN BAŞLAR ♣️
♣️ 25. Bölüm - İSTİYOR MUSUN? ♣️
♣️ 26. Bölüm - SARMAK ♣️
♣️ 27. Bölüm - TEK BEDEN ♣️
♣️ 28. Bölüm - OLABİLİR MİYİZ? ♣️
AİLEMİZE DAVETLİSİNİZ 🖤
♣️ 29. Bölüm - ONU SEVİYORDUM ♣️
♣️ 30. Bölüm - KARANLIK ♣️
♣️ 31. Bölüm - BOŞLUK ♣️
♣️ 32. Bölüm - SUÇU NEYDİ? ♣️
♣️ 33. Bölüm - KAYBETMEK ♣️
♣️ 34. Bölüm - KIYAMIYORUM ♣️
♣️ 35. Bölüm - CANIM YANIYOR ♣️
♣️ 36. Bölüm - ÖZÜR DİLERİM ♣️
♣️ 37. Bölüm - HALSİZ DUYGULAR ♣️
♣️ 38. Bölüm - BİZİM ♣️
♣️ 39. Bölüm - KIZIMIZ ♣️
♣️ 40. Bölüm - SENİN GİBİ ♣️
♣️ 41.Bölüm - DEJA VU ♣️
♣️ 42. Bölüm - TESLİMİYET ♣️
‼️ YENİ KAPAK ‼️
♣️ 43. Bölüm - MELEĞİMİZ ♣️
♣️ 44. Bölüm - RUHUMUN PARÇASI ♣️
♣️ 45. Bölüm - KARA OĞLAN ♣️
♣️ 46. Bölüm - RUHUMU ATEŞE VERDİN ♣️
♣️ 47. Bölüm - KARŞILAŞMA ♣️
!! DUYURU !!

♣️ 13. Bölüm - ONUN GÖZLERİ ♣️

29.4K 1K 251
By derya_dicle_

Multimedya: Yusuf Özerk

Selam güzel okuyucularım. Nasılsınız?

Okuduğunuz tarihi alabilir miyim?

Yaptığım çok güzel bir hafta tatil sona buldu ve şuan evime dönüyorum. Yapacak en güzel iş bölüm yazmak deyip sizinle buluşmak istedim🤍

Lewis Capaldi'nin 'Bruises' parçası 🔖

Yusuf'un içindekileri hissederek dinleyiniz..

Türkçe anlamına da bakmanızı tavsiye ederim.

Keyifli okumalar diliyorum..

Ali'nin söylediği sözün etkisinde kalmıştım ki kalbimin acıdığını hissettim. Yusuf ile beraberken bana hep yenge derdi bu da Yusuf'un çok hoşuna giderdi. Gönlü olsun diye sesimi ara sıra çıkarmaz, tebessüm etmekle yetinirdim fakat bu sefer ki çok farklıydı.

Onun olan hiç bir şeyde olmak istemiyordum, onu istemiyordum..

Yavaşça yutkunurken gözlerim kapandı. Ali zorla değil benimde onu sevdiğimi sanıyordu, Bevan Bey böyle bilmesini istemişti. Şüphelenmemesi için gülümserken Beril farketmiş olacaktı ki "biraz dolaşalım mı, abla kardeş?" değince olumlu anlamda hızla kafamı salladım. Beni kurtarmış olmasının verdiği mutlulukla ayağa kalktım. Küçük dükkandan çıkıp dışarı ilerlerken Beril de peşimden geliyordu. Az ileride yürümemle birlikte derin nefesler alıyor kaderime göz yumuyor olmamın getirdiği korkuyu bütün benliğime işliyordum.

Koyda ilerlerken gördüğüm banka vücuduma yüklenen yorgunluk ile dayandığımda düşecek gibi olduğum zaman Beril kolumdan tuttu. Yavaş hareketler ile banka oturtmuş, yanıma yerleşerek elimi tutmuştu. Göz pınarlarımı o kadar zorluyordum ki yaş gelmemesi için, bütün gücümü kullanıyordum.

Derin bir nefes alarak özleyeceğim kum kokusunu içime çektiğimde Beril:

"Zorunda değilsin."

dediğinde hiç bir şey söylemedim. 'Annen gitmem için elinden geleni yapıyor, hayatımı onlara teslim ediyor.' diyemezdim, teyzeme bunu yapamazdım.

Ne de olsa ailesi ölen çocuklar yetimhaneye götürülürken teyzem beni kabul etmişti..

Son damlama gelmemle gözlerimden yaşlar akarken Beril beklemediğim bir anda elini başımdan geçirip kendisine çekince sıkıca beline ellerimi sardım.

Kalbinin attığı her saniye ona daha çok bağlanıyor, içine gömülmek istiyordum.

Beril hiç sıkılmadan kendisine daha çok çekiyor, başımı okşuyordu. O kadar güvenli ve huzurlu hissediyordum ki bir an bitmemesini ummuştum.

Yusuf bir saniye aklımdan çıkmıyor, onu kaybetme korkusu her tarafımı esir alıyordu. Onu istiyordum, şuan onun kalbinde dinlenmek istiyordum..

"Ara istersen."

kulağımı dolduran narin sese karşılık ne diyeceğimi bilmiyordum.

"İhtiyacın var ise ara."

Yusuf için konuştuğunu biliyordum. Hiç bir şey diyememek o kadar can yakıyordu ki, çaresizliği son seviyesine kadar hissettiriyordu.

Çaresizlikten nefret ediyordum...

Beril'den ayrılıp parmaklarımın tersiyle gözyaşlarımı sildim. Derin bir nefes alıp cebimde olan telefonumu çıkardım. Beril bana tebessüm ederek bakıyordu. Rehberden ismini bulduğum halde son dakika elim arama düğmesine değememişti. Parmağımın titrediğini hissederken Beril elimi tutup, ona bakmamı sağladı. Kırmızılaşmış gözlerimi üzerine uzattığımda hala tebessüm etmesi içime hoşnutluk hissi vermişti.

"Biliyorum zor ama yapmak zorundasın. Çekip gitmek daha mı güzel olacak, ha güzelim? Onu arkanda hiç bir şeymiş gibi hissettirip gidiyor olman ne kadar canını yakacak. Ama şimdi onunla konuşursan emin ol ki anlayış ile karşılayacaktır. Yusuf çok güzel bir adam"

Beril konuştukça içimde ki acı iki katına çıkıyordu. Onun gibi naif bir insanı arkamda bırakıp gitmeyi kendime yediremiyordum. Onu üzmek kendime verdiğim saygıyı yitirmek demekti.

Hiçmiş gibi hissetmekten korkarken birini öyle hisettiremezdim.

"Onu kaybedeceğim."

"Etmeyeceksin."

dediğinde anlamsız bakışlarımı üzerine saldım. Tebessüm ederek arkasına yaslandı. Bir cevap bekliyor olduğumu biliyor, konuşmaya hazırlanıyordu.

"Yusuf sana çok değer veriyor. İnsanlar değer verdiği insanı unutamazlar."

"Ben ona hiç değer veremedim."

deyip denize bakarken Beril'in bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum.

"Değer vermeseydin şuan ilk defa bir erkek için ağlamazdın."

dediğinde bakışlarım durgunlaştı. Haklıydı, ilk defa bir erkek için ağlıyordum. Ne ara bu seviyeye gelmiştim?

Elimdeki telefonu açıp tekrardan Yusuf'un ismini çıkardım. Arama tuşuna basıp beklerken kalp atışlarım hızlandı. Korkum bedenime yavaş yavaş hükmederken telefonu açan yoktu. Derin bir nefes alıp tekrardan aradığımda anında açılıp "Yıldızım mutfaktaydım, geç duydum. Özür dilerim" Yusuf'un heyecan dolu sesini duyunca gözlerim kapandı.

Telefonu ilk seferde açmadığı için özür dileyen bir çocuğu en derinden nasıl yaralayacaktım..

Kendime gelerek konuşmaya başlayacaktım ama yetersiz kalacağımı bildiğim için "bizim pilavcıdayız gelsene." demekle yetindim. Sesimin titremiş olması onu kıllandırmış "iyi misin güzelim?" diye sordurtmuştu.

"Gelirsen daha iyi olacağım."

diye sorusunu yanıtladığımda heyecanlı bir ses tonuyla "geliyorum yarım saate" diyerek telefonu kapattı. Bir süre kapanmış olan ekranı seyrederken Beril konuşmuyordu. Başımı ekrandan kaldırıp boşta kalan elim ile açık olan sarı saçlarıma parmaklarımı yerleştirerek geriye götürdüm. Kafamı banka yerleştirip derin bir nefes alarak gözlerimi kapadım.

Beynimin içinde ki küçücük umut bile yok olmaya hazırlanıyorken gülümsemeyi unutuyordum.

Ruhum, bedenime fark atacak bir şekilde acıya bürünürken elimden gelen tek şey göz yummaktı.

Oysaki o hareketten nefret ederken..

♣️♣️♣️

Dakikalarca gözlerim kapalı oturup son bulacak özgürlüğümü hissetmeye koyulmuştum. Canım her yaşımda daha çok acınacak duruma gelirken bu sefer bütün benliğim yok olacaktı.

Okulu birincilikle bitirip Adalet Sarayına gidecekken, koca aşirete gelin gidiyorum..

"'Gelirsen daha iyi olacağım' diyen hanım efendiyi gördünüz mü?"

Arkamdan gelen ruhumun okşanmasına sebep olan ses ile hızla arkamı döndüm. Kolunu açmış, tebessüm eden bir adet Yusuf ile karşılaşınca hemen ayağa kalktım. Yanına doğru koşup boynuna atladığımda belimi sıkıca tuttu.

Kokusu o kadar farklıydı ki, güveni barındırıyordu.

Saçlarımı okşarken 'burdayım' diyordu. Bana bu kadar iyi geldiğini hiç bir zaman farkedememiş olmak canımı yakmıştı. Abim gibi bile görsem o beni seviyordu, bu bir gerçekti.

Sonuna kadar da sevecekti..

Ona bu kadar ağır duyguyu tattırmaya ne hakkım ne de gücüm vardı. Söylemeyecektim, anın tadını çıkaracaktım.

Son kez kollarında yıldızları seyredecektik.

"Kızım bu kadar sarılmana alışık değilim. Bir şey olur Allah muhafaza"

deyip hayranı olduğum gamzeleri ortaya çıkarınca aynı anda gözlerinde ki hafif kısılma da eşlik etmişti. Yüzünde ki uyumun düzenine hayran kalmamak elde değildi. Çok uzun olmayan saçları kalp şeklini almış alnına dokunuyor korkularını saklıyordu.

Belki de acılarını..

Ona merhem olacakken en büyük acısı olmaktan korkuyordum.

"Mayıs, iyi misin güzelim!?" sesindeki telaş yüzüne de yansımaya başlarken tebessüm etmekle yetindim. Moralimin bozuk olduğunu anlamış hafifçe bileğimden tutarak kalktığım banka götürmüştü. Banka oturduğumda o da bana dönük bir şekilde yerleşmişti. Elini yumruk yapıp başının altına koyarak tahtaya dayandı. Yorgun olduğu gözlerinden belliydi. Bir süre uzak kalacağım gözleri izledim, bir daha görmeyecekmiş gibi..

Kahve tonlarının en kapalı kısmından olan gözleri de bana eşlik ederek hayran bakışlarını sergiliyordu. Bir süre orada tutsak olmak istedim, açıktansa kapalıya teslim olmak istedim.

İlk defa onu bu kadar izledim...

"Korkuyorum." diyen ağzına gözlerim kayınca kalp şeklinde olan dudak yapısı bir kez daha görüntüsüne hapsettiriyordu.

"Be-ende." sesimin titremesi ile üstündeki ceketi çıkarıp bana giydirdi. Nefesi kulaklarımı ısıtırken ayağa kalktı.

"Anlaşıldı, biraz uzanmaya ihtiyacımız var."

deyip göz kırpınca hafifçe kıkırdadım. Ayağa kalkıp önüne geçerek ilerledim. Onunla mutlu olduğum halde hiç bir duygu hissedememek o kadar anlamsız geliyordu ki sanki ona karşı sadece güveni hissedebiliyordum diğer bütün hislerim karanlıktı.

Ona karanlık ise o hödüğe katiyen kapalı olmak zorundaydı...

♣️♣️♣️

Yusuf arabayı durdurduğunda emniyet kemerimi çözdüm. Aynadan evin ışıklarını kontrol ettiğimde kapalı olmaları rahatlama hissi oluşturmuştu. Yanıma döndüğümde gülümsüyordu, hiç bir şeyden habersiz.

"Aksiyon yaşamaya hazır değilim."

derken çıkan anlamlı ses tonum onu da eğlendirmiş, inmeye teşvik etmişti. Yusuf arabadan inince ben de indim. Yavaşça kapıyı kapattığımızda kıkırdadım. Kaç yaşına gelmişiz hala Ahmet Dede'den korkuyorduk. Yusuf yanıma geldiğinde elini uzatıp başıyla 'hadi' anlamında evi işaret etmişti. İlk huzursuz olsam da ânın keyfini yaşamak için rahatladım. Yavaş adımlarla kapıya ilerlerken ses çıkarmamaya özen gösteriyorduk. Tahta kapıyı Yusuf dikkatli bir şekilde açıp içeriye geçti. Operasyondaymışız gibi davranmamız gerçekten gülümsememi sağlamıştı.

İki parmağı ile 'gel' işareti yapınca sağ ayağımı içeri atarak 'Allah'ım sana geliyorum, sen koru.' deyip elimi yüzüme 'amin' dermişçesine sürdüm.
Yusuf evi kolaçan ediyordu ki hep uzandığımız köpek kulübesinin yanına ilerledim. Sanırsam Ahmet Dede ve Ayşe Nene oğlu Mustafa Abi'nin yanına gitmişlerdi. Yoksa bu saatte dışarıda olmaları imkansızdı.

Yere oturarak gökyüzüne kafamı kaldırdığımda ciğerlerime oksijen çektim. Sirius ve Kutup Yıldızı o kadar güzel parlıyordu ki sanki birbirleri ile kapışıyorlardı. Yıldızlar buradan o kadar net bir şekilde gözüküyordu ki insanın bütün gece boyunca izleyesi geliyordu. Yusuf kontrol arama sonucunda sorun olmadığını anlayarak yanıma yerleşti. O da benim gibi bakışlarını yıldızlara kaldırdığında ben de eski halime geri döndüm. Bir süre konuşmamış öylece yıldızları seyretmiştik. Yusuf günün yorgunluğuna dayanamayarak geniş omuzlarını çimlere yatırınca önce sadece karşıma bakmıştım. Düşüncelerin beynimi ele geçirmesine izin vermeden bende uzanırken bir an da sırtım çime değilde Yusuf'un karın izasında durmuştu. İlk rahatsız olsam da bunları ona verememek pişmanlığı ile bir şey yapmadım.

Gülümserken "bugün farklı davranman hoşuma gidiyor Mayıs Akın." dediğinde yüzüm düştü. O şahısta bana hep soy ismim ile hitap ediyor aynı zaman da bir keresinde kendi soy ismini bile ismimin yanına yerleştirmişti. Aklıma gelmesi ile hemen kendime gelip bakışımı bana bakan Yusuf ile buluşturdum.

"Farklılıklar hayatı güzelleştirir." deyip göz kırptığımda kafasını tekrar çime yaslayarak hafif bir uğultu çıkarmıştı. Gülüp tekrar başımı dikleştirdim. Yıldızları seyrederken huzurlu hissetmem o kadar hoşuma gitmişti ki, uzun bir zamandan sonra iyi hissettirmişti.

"Anlat bakalım."

diyen Yusuf'a yönelerek "neyi?" sorumu yönelttim. İlk susmaktan yana davranırken "bana yakınlaştıran derdini." derken sesi çok garipti. O kadar çaresiz bir ses tonu kullanması dikleşip rahatsız olmamı sağlamıştı.

"Aşk olsun."

ortamı yumuşatmak amacıyla konuşmuştum ki gülümseyerek üstten gözlerini bana uzattı.

"Olsun yıldızım."

dediğinde istemsizce dudağım kıvrılmıştı. O an bütün sorunlarım bedenimi terk etmiş sadece heyecanı bırakmışlardı.

Yanında ilk defa heyecanlanmıştım..

Beynime yerleşen hareket ile sağ elimi saçlarına dokunmak amacıyla kaldırdığım sıra korktuğum "siz kimsiniz!?" sesini duyunca hızla ayağa kalktım. Yusuf'ta bana eşlik ederek kalktığında Ahmet Dede'nin elinde beyzbol sopası ile bize doğru geldiğini görünce gözlerim açıldı. Yusuf elini havaya kaldırıp "emrinize hazırız binbaşım." deyince 'ne yapıyorsun' bakışlarımı üzerine diktim. Yandan bana bakarak "elini kaldırsana, vurulmak mı istiyorsun!?" Kafamı hızla hayır anlamında sallayıp teslim oluyor gibi iki elimi havaya kaldırdım. Bakışlarım Ahmet Dede'den dolayı titrerken bacaklarım yalnız bırakmıyordu. Ahmet Dede birden durup elini selam veriyor gibi yatay dik bir şekilde alnına yerleştirdi. Gülmemek için kendimi zor tutarken Yusuf sol kolu ile bana dokununca toparlandım.

Hayat memat meselesiydi sonuçta.

"Nasılsın asker!" diye bağıran Ahmet Dede'ye yanıt olarak aynı şekilde "sağol!" dedik. Ahmet Dede Alzheimer hastasıydı, aklı gelip gidiyordu. Bizi bazen hatırlıyor, bazen torunları sanıyordu. Saatlerce içeride oturtuyor, bana Ayşe Nene'nin pijamalarını Yusuf'a da kendi eşofmanlarını veriyordu. Ayşe Nene zayıf olduğu için bana oturduğu halde Yusuf'a olmuyor bir kaç beden büyük hatta Hâc elbisesi gibi duruyordu. Bizi uyutmak için süt içirip, yanımızda uyuduğu bile olmuştu.

Yusuf ile liseden beri arkadaştık, daha doğrusu ben arkadaşız sanıyordum. Her neyse bir gün canım çok sıkkındı ve Yusuf bizi buraya getirmişti. Evin eski olması ve ışıkların yanmaması ile terk edilmiş sanıyorduk ki işte ilk o zaman karşılaşmıştık Ahmet Dede ile, bizi bütün mahalle boyunca kovalamış, olmayan tavuklarını çalıyoruz diye suçlamıştı. O günden sonra eğlenmek için gitsek de o kapının önünde en az 7 defa girip girmemek adına düşünürdük. Sonunda şeytan bizi dürter, tekrar ve tekrar yakalanır, kovalanırdık. Ders alır mıydık? Tabiki hayır!!

Her defasında bizi başka biri sanıyor olması komiklik verirken aynı zamanda eğlence yaşatıyordu. Bu da hoşumuza gidiyor, tekrar denetiyordu.

Düşüncelerime dalmış gülerken Ahmet Dede beyzbol sopası ile burnumun ucunda duruyordu. Bir an da kendime gelip çığlık attığımda Yusuf yerinden fırlayarak kapıya koşarken "koş Mayıs!" değince kahkaha atarak bende koşmaya başladım. Arabamız olduğu halde o anları yaşamak amacıyla yokuştan aşağıya koşarken Yusuf elini uzatmıştı. Bugünlük onun gibi davranacağıma kendime söz vermiştim. Elini tutup başımı arkaya çevirdiğimde Ahmet Dede peşimizden koşuyordu. 'Yaşı kaç olursa olsun bizden hızlı koşuyor adam aw' diye içimden geçirirken Yusuf:

"Koş Mayıs! Yer bizi bu adam"

değince kahkaha atıp "eşofman giydirir sana" derken nefes alışverişimden düzgün konuşamamıştım.

"Ölsem de bir daha onları giymem." Derken hızını öyle bir arttırmıştı ki öne sürüklenmiştim. Elimden daha iyi kavrayıp koşarken Ahmet Dede arkamızdan "kaçmayın alçak hırsızlar, siz kim olursunuz da benim gaziliğimi çalarsınız!" Diye bağırırken "yok artık!" demeden edemedim.

Ahmet Dede Güney Kore ve Kuzey Kore Savaşı'nda gazi düşmüş ve ünvan almıştı. Bu onun kırmızı çizgisiydi.

İyice uzaklaşmıştık ki artık dayanamayıp Yusuf'un elinden sıyrıldım. Hemen bedenimi durdurup öne sererken Yusuf hala koşuyordu.

"Dursana çocuğum!"

diye arkasından bağırırken bir an 'ne oluyor' der gibi sallanmış sonrasında arkasına dönerek koşmaya başlamıştı. O halini görürken hafifçe sırıttım. Derin nefesler alırken Yusuf'u izliyordum. Eski anılarım gözlerimin önünden geçerken tebessüm ettim. Yusuf bir süre sonra bir taşa takılıp sırt üstü yere düşünce "ayy" deyip gözümü kapattım. Bir süre sonra parmak uçlarımı açıp yaşıyor mu diye baktığımda yerde sürüklenerek elini belinde gezdiriyordu. Hızla yanına koşarken gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Yetiştiğimde bana ölümcül bakışlarını atıyor, yardım istiyordu. Artık dayanamayıp kafamı kaldırarak kahkahamı havaya salarken "o eşofmanları giymemek için sakat kalacaksın jojuk" dedim. Yusuf bana yapmacık bir şekilde gülerek "hahaha çok komik" dediğinde dudağımı büzüp dişlerimi üst dudağıma yerleştirerek "öyleyimdir" diye yanıtladım.

Elimi kalkması için uzattığımda tutmayarak ayağa kalktığında "trip mi yiyorum?" diye sordum dudağımı büzerek. Yusuf yüzüme bakmadan üstünü sirkeledi. İleri doğru hareket edince elimi açıp arkaya bir bakış attım. Peşinden ilerlerken resmen koşuyordum, bu kadar sinirlenecek ne vardı!? Hepsi aynılardı işte..

"Ben sana gülme dedim!"

derken durmuş benimde sirkelenmeme sebep olmuştu. Kendime engel olmaya çalışarak "gülmedim." dedim. Yusuf iki elini saçlarının arasından geçirip derin bir nefes aldı. Ortada bu kadar abartılacak bir sorun yoktu.

"Döverim seni"

değince ciddi olmaya çalışıyordum fakat Yusuf'u her öyle gördüğümde ki an, bir an olsun beynimden çıkmayınca bu çok mümkün olmuyordu ne yazık ki!

"Dövsene Yusuf Onbaşı"

dediğimde Yusuf'un gözleri açılınca hızla koşmaya başladım. Koşarken hem gülüyor hem arkama bakmaya çalışıyordum. Yusuf bazen bana çok yaklaşınca küçük çığlıklar atıyor hızlanıyordum. Sonunda beni geçmiş kolumdan tutarak kendisine çekince hızlı bir vaziyette göğsüne çarpmıştım. Başımı kaldırıp göz teması kuracaktım ki Yusuf kalbine çekerek sarılınca elimi beline doladım.

"Bakmaya kıyamıyorum, nasıl dokunurum?"

değince gözümden yaş gelmişti. Elimi daha çok sıkarak yaslanırken kendimi çok zor tutuyordum. Onu yüzüstü bıraktığım için kendimi asla affetmeyecektim.

Ayrıldığımızda elimi tutarak ilerlerken diğer elim ile dolmuş olan gözlerimi sildim.

"Ne günlerdi be!"

değince gülümseyerek "öyleydi" yanıtladım.

Yusuf yandan bana bakıyorken ona dönmeyip yolu izledim.

"Her defasında bizi farklı biri sanması peki"

değince düşüncelerimden sıyrılıp ona yöneldim.

"Ayy, o felaket zaten."

derken sesimin tonu değişmişti. Yusuf küçük bir kahkaha atınca durup ona döndüm. Kahkahası bitene dek seyredip bitince de "hep gül." demiştim.

Yusuf yanıma yaklaşırken hiç bir şey yapamıyordum, normalde geriye gitmem gerekirken ona kendimi veriyordum. Dibime gelerek büyük parmaklarını açık olan saçlarımın ucundan geçirerek okşayınca istemsizce gözüm kapandı, buna ihtiyacım varmış gibi..

Parmak uçları bu sefer yanağımda turlarken hafifçe titredim. Ona aşık değilken bu kadar etkiyi nasıl bırakıyordu hiç anlamıyordum. Gözlerimi açıp kahverengi irisleri ile buluşturarak gülümsedim.

"Seninle birlikte gülelim."

Değince cevap verecek bir sözüm yoktu, sonu boşluktu. Sonumuz yoktu, olmayacaktı da..

Yanıma daha çok yaklaşıp bu sefer iki eli ile narince yanaklarımı kavrayıp "her şeyi seninle yapalım." dedi. Ne yapacağımı bilmiyor adımlarına eşlik ediyordum. Yavaşça bana doğru eğilirken kilitlenmiş gibi hissediyordum. Gözlerim kapanırken dudaklarım istemsizce aralanıyor, birleşeceği eşini bekliyordu. Yusuf'un nefesi yüzüme yaklaştıkça derin nefesler alıyor, ne yapacağımı bilmiyordum. Nefesi artık dibimde durduğunda gözlerimi araladım.

O da gözleri kapalı bir vaziyette ilerliyordu ki aklıma onun gözleri geldi. Gözlerime eş yaratılmış yeşiller...

Bölüm Sonu..

Bu bölüm biraz daha sakin ve güzel geçirmek istedim.

Sizce nasıldıı!??

Son sahnenin güzelliği pekii

Onun gözleri, gözlerime eş yaratılmış yeşiller...

Kendinize dikkat edin 💗

Continue Reading

You'll Also Like

4.3K 368 25
Tüm ciddiyetimle yemin ederim ki iyi bir niyetim yok /* {Mükemmel shifting anılarım} Mösyölerden; Aylak,Çatalak,Beyazpati ve Patiayak Snape'e saygıla...
684K 40.1K 63
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
647K 22.4K 63
"Anlıyorum çok iyi anlıyorum ben sizi, orda ne duygular içinde olduğunuzu anlıyorum." "Anlayamazsın öğretmen yaşamadan anlayamazsın en yakınını kaybe...
37.1K 2.3K 36
Ünlü aktör Jeon Jungkook, eline geçen bir bl dizisi kontratını gözden geçirir. Ve çiftinin, düşmanı Kim Taehyung olduğunu bile bile kontratı imzalar...