ÖLÜ TANRININ ŞARKISI

By ozcelikdilaraa

2.2M 186K 163K

•Yetişkin okurlar içindir• Kandan kıyafetlerimizi kuşanıp da, İçtiğimizde suyundan kehanetin, Biliriz hepimi... More

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI
Bölüm 1, Apollon'un Gelinleri
Bölüm 2, Kanım Aktığında
Bölüm 3, İçtiğimde Senden Kehaneti
Bölüm 4, Dokun Bana Ölümlü Kadın
Bölüm 5, Söyle Gördüklerini Ölümlü Gözlerinin
Bölüm 6, Ölseydin Eğer Öldürmem Gerekirdi
Bölüm 7, Ona Aşık Değilsin
Bölüm 8, Cadının Kalbi Ateşten
Bölüm 9, Seninle Savaşacağımı Söylemiştim
Bölüm 10, Aşık Ya Da Düşman, Daima Biri
Bölüm 11, Kardeş Kanı Döküldüğünde
Bölüm 12, Sen Benim Kadınımsın
Bölüm 13, Bana Teslim Ol
Bölüm 14, Tanrıların Ozanı
Bölüm 15, Senin İbadethanende
Bölüm 16, Ölmen Ölümüm Olur
Bölüm 17, Seninim Benimsin ve Biriz
Bölüm 18, Bu Gece Sana Tapacağım
Bölüm 19, Senin İçin Yaratıldım
Bölüm 20, Tanrının Kalbindeki Kadın
Bölüm 21, Günah Çıkartırken Dizlerinin Üzerine Çök
Bölüm 22, Gerçek Troyalılar
Bölüm 23, Bana Her Zaman Dönersin
Bölüm 24, Troya'nın Talihsiz Aşıkları
Bölüm 25, En Çok Güneşin Günahları Yakarmış
Bölüm 26, Sonsuzluk Kadar Seviyorum
Bölüm 27, Tanrının Ağıdı
Bölüm 28, Gecenin ve Karanlığın Tanrısı
Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar
Bölüm 30, Seni Kendi Kanında Boğacağım
Bölüm 31, Dilerim Ki Bir Ölümlü Gibi Korkar Bir Ölümlü Gibi Ölürsün
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 1)
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 2)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 1)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 2)
Bölüm 34, Okumun Laneti Tüm Kehanetlerin Üzerine
Bölüm 35, Şehirlerini Kanlarıyla Koruyan Askerler
Bölüm 36, Troyalı Mara İçin
Bölüm 37, Senin İçin Bir Şehri Yakarım
Bölüm 38, İçimde Alevler Yakıyorsun
Bölüm 39, Anneleri Olmayan Çocuklar
Bölüm 40, Birbirine Dolanan Bedenler
Bölüm 41, Tanrıların Avı
Bölüm 42, Ellerimdeki Kan
Bölüm 43, Kimsesiz Günahların Ağırlığı
Bölüm 44, Tenime İsmin Kazılı
Bölüm 45, Unutulan ve Hatırlanan
Bölüm 46, Şimşekten Gelen Fırtınaya Dönen
Bölüm 47, Minator'un Boynuzlarındaki Düğümler
Bölüm 48, Sadece Sen ve Ben
Bölüm 49, Yıldızlara Yazılı Kaderler
Bölüm 50, Güneşin Batıdan Doğuşu
Bölüm 51, Gezgin Yabancı
Bölüm 52, Zeytin Ağacı
Bölüm 53, Katlanır Öfke Zamanın Çemberinde
Bölüm 54, Bir Şehrin Düşüşü
Bölüm 55, Makedonya'nın Aslanı
Bölüm 56, Her Tanrı Tek Tanrı Olmak İster
Bölüm 57, Kusurları Yapar Kahramanları Ölümsüz
Bölüm 58, Bir Ruhun İki Damlası
Ölü Kadının Şarkısı Bölüm 1
Bölüm 2, Çıkar Tüm Yollar Sana
Bölüm 3, Gelinlerin Dansı
Bölüm 4, Tanrının Kalbine Gömdüğü Kadın
Bölüm 5, Aldanma Gecenin Aydınlık Yüzüne
Bölüm 6, Spartalı'nın Sesi
Bölüm 7, Açılır Sonunda Pandora'nın Kutusu
Bölüm 8, Rahip Restos
Bölüm 9, İsmi Önemsiz Bir Kral
Bölüm 10, Altın Elma
Bölüm 11, Batıdan Doğuya Aşağıdan Yukarıya
Bölüm 12, Bir Pazarlık Bin Bedel
Bölüm 13, Açılmaz Yelkenler Yeraltının Mezarlığında
Bölüm 14, Cesurların Dansıdır Aşk
Bölüm 15, Ölünce Kahramanlaşanlar ve Yalnızca Ölenler
Bölüm 16, Zaman Mühürler Tahtın Asıl Sahibini
Bölüm 17, Eksilme ve Tamamlanma

Ölü Tanrının Şarkısı 1. Kitap Final

14.4K 1.1K 1.2K
By ozcelikdilaraa

Herkese merhaba... Yara bandını çabuk çekmek zorundaydım. Özür dilerim... Her zaman 60 bölüm olacak dedim, sizi biraz hazırlıksız yakalamak istedim.

Şimdi lütfen arsız ölümlüler, instagramda paylaşım yaparken finali spoiler olarak paylaşmayın. Beni ozcelikdilara adresimden takip edebilirsiniz, yazan herkese yanıt veriyorum zaten, final kritiği yaparız sıfdsf.

Oy sınırı 200 yorum ise 800. Şimdi gidişatı biraz anlatayım.

Aşklarım, üç kitaplık bir serinin ilk kitabının sonuna geldik. Binler hatta on binler tarafından okunmayı bile beklemezken giderek milyona yaklaştık. Sizleri çok çok seviyorum, sonsuzluğun her iki tarafında da kalbimdesiniz.

Seri bu kitaptan devam edecek bu yüzden tamamlandıya çevirmiyorum. 4  bölüm ara kitap olarak değerlendirilebilecek Karr'ın kitabı olan Spartalı'nın Sesi gelecek. Sonra da ara vermeden 2. kitap. 2. Kitabın adını bu hafta instagramdan yayınlayacağım dediğim gibi beni takip edebilirsiniz. Tekrar söylüyorum teklif var ama ben bastırmak istemiyorum. Bu piyasada hayır. Seneye, ikinci kitabın finalinde artık basılıyoruz deriz gibi ama eslhıdfps.

Bölümün sonundaki görseller ise Troya Antik Şehri'ne ait, ben çektim. Şehri ziyaret ettiğimde aklımda böyle bir kurgu yoktu. Şehirden bir taş aldım, kitaplığıma koydum. Sonra bir gün o taşı annem yere düşürdü ve bam. Ölü Tanrının Şarkısı Zihnime doldu.  Hepinize tek tek teşekkür ediyorum. İlk tiktoka atıp beni tanıtan Tubi'ye, Dilara'ya, Duru'ya, Berrak'a, Ela'ya, Fatma'ya (Bu final için beni o zorlamadı), hikaye okunmuyor diye silmeme engel olan Işıl'a, Buşra'ma, Önem'e, Sinem'e, Aylin'e, Melisa'ya, Merissa'ya, Nur'a, Hilal'e, Sena'ya, Hafsa'ya, ilk okuyucularım Yağmur, Zeynep, Ecem ve Adaya (Gerçekten dört okuyucum var derken ciddiydim.) şu an heyecandan adını unuttuğum herkese teşekkür ederim.  İsim hafızam hem zayıf hem de çok fazlasınız sdkfhjsdpf. Ama bil ki bunu okuyorsan eğer sen de kalbimin derinliklerindesin. Avukatlık onun için fazla sınırlayıcı olan, o kapıdan geçerken benim ait olduğum dünya bu değil, kendime bir dünya yaratmam lazım diyen o kızın kalbindesin. Bir yazar mıyım bilemem ama kendi çapımda bir şeyler yapıyorum. En çok da anneme ve babama teşekkür ederim. Bana her hafta poşet poşet kitap alan anneme, beni antik kentlere götürüp tarihle ve mitolojiyle tanıştıran babama teşekkür ederim. Her zaman benim hakim ya da savcı olmamı beklerken size avukatlığı seçip yanında da yazarlığı kitleyerek ufak bir şok yarattığım için kusuruma bakmayın skdosdf. Biliyorsunuz ki smut yazdığım için hakim olamam skdfıhpsodf.

Oha çok konuştum. Susuyorum. Lütfen sakin olun, çok fazla ağlayıp üzülmeyin. Sadece okuyun çünkü unutmayın ki bazı sonların başlangıçları vardır. Şimdiye kadar yanımda olduğunuz için size teşekkür ederim. Bana kocaman eşsiz bir aile oldunuz. Tamam ağlamadan gidiyorum. Yorumlarda görüşürüz.

-Kaos.

Bölüm 59, Ölü Tanrının Şarkısı

Şölen salonuna geri döndüğümde Rae'nin bakışları anında beni buldu, göz kenarlarını kırıştıracak kadar geniş bir şekilde bana gülümsedikten sonra kadehini bana doğru kaldırdı. Bana, "Tatlı Mara," diye seslendikten sonra kadehi dudaklarına götürdüğünde elini öne doğru uzatarak beni yanına çağırdı.

Sırtımı dikleştirdim, suratıma geniş bir gülümseme yerleştirerek Rae'ye doğru ilerledim. Yanına ulaşır ulaşmaz kollarını belime sarıp beni kucağına çekti, suratını boynuma gömdüğünde dudakları nazikçe tenime değdi. "Çabuk döndün." Nefesindeki alkol kokusunu aldığımda ondan uzak olduğum kısa süreyi tamamen içerek değerlendirdiğini fark ettim. Hakkı vardı, Nestor'un şarapları bu dünyanın en iyisiydi ve içilmek için yaratılmışlardı.

Şakağını öpüp suratımı ondan uzaklaştırdım. "Kirke sadece tebrik etmek için uğramış," dedikten sonra tanrıların oturduğu kalabalık masaya döndüm. "Aralarına katılmak istemedi ama yine beni görmek istemiş."

Rae parmaklarını benimkilere dolayıp elimi kucağına çekerken, "Onu anlayabiliyorum," dediğinde sözlerinde samimi olduğunu biliyordum. "O bir Titan ve her ne olursa olsun onun kazanmak gibi bir şansı olmadı." Parmaklarının uçlarındaki nasırlar tenimi hafifçe çizdi, burnu yumuşakça tenime sürttü. "Bir gün onun da bizim gibi kazanan olması için elimden geleni yapacağıma emin olabilirsin."

Olymposlular Titanları yendikten sonra onlardan önce bu dünyada yürüyen tanrılar ikinci sınıf tanrılar durumuna düşmüşlerdi. Kirke belki de içlerinden en öfkeli olanlarıydı çünkü hakkı Helios'un kızı olarak dünyayı yönetmekken bir adada sonsuz yaşamın dalgalarına karşı kürek çekmeye mahkum edilmişti. Onun zamanı da elbette gelecekti. Bana kalırsa Aiaie Cadısı da bunun farkında olduğu için sabırla o günün gelmesini bekliyordu.

Karr masanın üzerinden eğilerek bana uzandı, saçlarımı karıştırarak, "Mara gelin oluyor," diye şakıdı sonra da gülmeye başladı. "Bu sefer gerçekten gelin oluyor." Tara omzuna tüm gücüyle vurunca sarhoş bakışları ondan yana döndü. "Ne var? Yanlış bir şey mi söyledim?"

Tara başını iki yana sallayarak, "İçtiğinde patavatsız birine dönüşüyorsun," dedikten sonra ayağa kalkarak Karr'ı da beraberinde kaldırdı. "Sarhoş tanrıyı yatırmanın vakti geldi."

Karr'ın kızıl gözleri neşeyle kavrulurken, "Benimle yatacak mısın?" diye sordu.

Rae gülerek, "Sanırım sarhoş tanrıyı odasına ben götürebilirim," dedi. Kucağından indiğimde zarifçe oturduğu yerden kalktı, Karr'ın koluna girdiğinde savaş alanında yan yana çarpıştığı tanrıya kaşlarını çatarak baktı. "Ellerine sahip çıkacak ve benim erkek olduğumu hatırlayacaksın. Yoksa seni Sparta'ya kadar kovalarım."

Karr homurdanmaya benzer bir ses çıkarttıktan sonra Rae'nin kendisini taşımasına izin verdi. Arkalarından, "Odaya geçiyorum," diye seslendiğimde Rae bana çapkın bir gülüşle karşılık verdi ve iki tanrı birlikte şölen salonunu terk ettiler.

Onların gidişinin ardından ben de bakışlarımı salonda gezdirdim. Apollon yerinden kalkmış, Hermes'in yanına giderek habercilerin ve hırsızların tanrısıyla derin bir sohbete dalmıştı. Fakat her ne kadar tüm dikkati Hermes'in üzerindeymiş gibi görünse de bir gözünün daima benim üzerimde olduğunun farkındaydım. Bunu tüm yemek boyunca yapmıştı; hareketlerimi kafasında ölçüp biçmiş, kendince bir değerlendirmeye almıştı.

Rae'nin kadehinde kalan yarım şarabı başıma diktikten sonra ben de şölen salonundan ayrıldım ama Apollon'un arkamdan geldiğini duyunca taş koridorda daha fazla ilerlemeden durdum. Derin bir nefes aldım ve, "Sendin," diye fısıldadım. Bana bir cevap vermeyince arkamı dönerek ona baktım. "Ruhumu saklayan ve beni Zeus'tan kurtaran sendin."

Apollon başını sallayarak beni onaylasa da hiçbir şey söylemiyordu. Serin bir rüzgar koridorda dolandı, tavandan sarkan renkli kumaşları havalandırdı. Güz artık varlığını iyiden iyiye belli ederken ruhum çaresizce yazı arıyordu.

Apollon'un duruşu sakindi ama yüzüne ne düşündüğünü ele vermeyecek kadar da politik bir ifade yerleştirmişti. Gözlerinden her şeyi bildiğini anlayabiliyordum. Her şeyi biliyor ve görüyordu ama her zaman yaptığı gibi vaktinin geldiğini düşünene kadar susacaktı.

Ona doğru bir adım attığımda o da bana doğru bir adım attı. "Neden?" Sorum dudaklarımdan o kadar çaresizce dökülmüştü ki gerçekten de fark ettiğimden de çaresiz olduğumu anladım. "Bunu neden yaptın?" Yıllarımı ondan nefret ederek geçirmişken beş asır boyunca diğer yarısının yardımına koşabilmek için sustuğunu anladım, nefretim gözüme artık o kadar da önemli gelmemeye başladı. Artık hiçbir şey gözüme o kadar önemli gelmiyordu.

Apollon sonunda sakin bir tonla, "Yapılması gereken buydu," diyerek beni yanıtladı. "Rae'nin ruhunun yarısının Zeus'un eline geçmesine izin veremezdim."

"Onu sana bu yüzden öldürttü," dedim gerçeklerin artık önümde serili olduğunun bilincine vararak. "Onu güçsüz ve öldürülebilir kılmak için yaptı bunu."

Güneşin bakışları öfkeyle karardı. "Zeus türlü günahlar işledi Mara." Sesi keskin, duruşu ise artık daha da sertti. "Öz oğlunun ruhunun yarısını öldürüp tahtından uzaklaştırması yapacağı şeyler arasında en masumu olabilir."

Yutkunmak istedim ama boğazım bunu yapabilmem için fazlasıyla kuruydu. "Ve yeniden bütün olmasının tek bir yolu var."

Apollon ileri atılıp omuzlarımı tuttuğunda ilk defa dokunuşundan rahatsız olmadım. Aksine sıcak parmakları bana garip bir şekilde güven verdi. "Tarih her zaman cesurları sevmiştir Mara," derken sesi ondan beklenmeyecek kadar yumuşak ve kederliydi. "Tarih her zaman acı çekenlerin yanında olmuştur."

Başımı geriye atıp kendimi bildim bileli nefret ettiğim o tanrının suratına baktım. Alnına dökülen sarı saçlarına ve çatılmış kaşlarına baktığımda heykellerine ne kadar benzediğini fark ettim. "Bir daha ona ihanet etmeyeceğini bilmem lazım."

Apollon dudaklarını birbirine bastırdı. "Bir daha asla Mara."

Geriye doğru bir adım attığımda elleri düştü, onları hemen önünde birleştirirken koridordaki sesleri duydum. Şölen bitmek üzereydi ve tanrıların neşeli sesleri şimdi sarayın taş koridorlarında yankılanıyordu. "İyi geceler," dedikten sonra koridoru kaplayan kumaşları çekiştirerek kendime yol açmaya çalıştım.

Apollon beklemediğim bir şekilde bana yetişip kolumu tuttu. Durdum ama bu sefer arkamı dönüp ona bakmadım. "Her şey için özür dilerim," dediğinde gerçekten de üzgün olduğuna emindim. Bu sefer yalan söylemediğini biliyordum çünkü artık yalan söylemesi hiçbir şeyi değiştirmezdi. "Her şey için Mara."

Kolumu yavaşça çektim, kayan bileziğimi düzeltirken yalnızca, "Biliyorum," demekle yetindim ve yürümeye devam ettim.

Bu sefer arkamdan gelmedi.

Tanrıların neşeli seslerinin kapladığı uzun koridorlarda yürürken sol tarafımdaki açıklıktan Troya'nın yumuşak ışıklarını görebiliyordum.

Kendime engel olamayarak açıklığa doğru ilerledim, sütuna dayanarak aşağıya baktım. Sahillerimiz boş, sokaklarımız huzurluydu. Şehri yeniden ayağa kaldırdıktan sonra Nestor'un özel olarak inşa ettiği küçük tiyatroda sergilenen oyunu görebilsem de uzakta olduğu için oyunun ne hakkında olduğunu anlayamadım.

Rae arkamda belirmeden önce gücünün varlığını hissettim. Kollarımı etrafımdan geçirerek sütuna dayadı. "İstersen bir sonraki oyunlarını izlemeye gidebiliriz," dediğinde sesi neşeli ve rahattı. "Önümüzdeki hafta duyduğuma göre savaşla ilgili bir oyun sergileyeceklermiş."

Savaşın düşüncesi bile suratımı buruşturmaya yetse de, "Çok isterim," diyerek yanıtladım onu. "Umarım beni oynayacak bir kadın oyuncu bulurlar yoksa tüm kadınlar gibi beni de bir erkek oynarsa onların gözlerini oyarım."

Rae gülerek beni kendine çevirdi, yanağıma dökülen buklemi kulağımın arkasına itti. "Bunu ileteceğime emin olabilirsin arsız ölümlü." Gülerek suratımı incelediğinde huzursuz hissederek olduğum yerde kıpırdandım. "Bir şey mi oldu?"

Kendime engel olamayarak elimi gözlerinin üzerine koydum, parmaklarımın nasıl titrediğini anlamayacak kadar çakır keyif olmasını umdum. "Bazen bana çok dikkatli bakıyorsun."

Elimi gözünden çekti, indirmeden önce yavaşça öptü. "Beni mutlu ediyorsun." Eğilip çok sevdiğimi bildiği şekilde burnumun ucunu öptü. "Nihayet tamamlanmış hissediyorum."

Başımı kaldırıp dudaklarımı dudaklarına sürttüm. "Sevişelim," dediğimde bana gülerek karşılık verse de karanlığı ikimizi de sardı ve geri çekildiğinde kendimi odamızda buldum.

Gülerek geri çekildim ve kollarından çıktım. "Bunu bu kadar çabuk beklemiyordum," derken çoktan belimdeki kemeri çıkartmaya başlamıştım.

Rae tuniğini tutan tokaları çözerken, "Sadece istemen yeterli arsız ölümlü," dedi.

İkimiz de tamamen soyunduğumuzda karşılıklı durduk. Elimde olmadan onu incelemeye başladım. Koyu renkli gözleri hiç görmediğim kadar huzurluydu. Parmak uçlarımla önce kirpiklerine dokundum ardından da yanaklarına. Çene çizgisi boyunca ilerledikten sonra boynunu sevdim, parmaklarımı kusursuz teninde gezdirdim. Sıcacıktı ve bana kendimi güvende hissettiriyordu.

Göğsü başımı yaslamayı sevdiğim yerdi. Hiçbir zaman Karr kadar şişkin bir vücudu olmamıştı ama göğsünü saran kasların yalnızca ilahiliğinden kaynaklanmadığını, yıllarca savaşlarda dökülen terden kaynaklandığını anlayabileceğim kadar belirgindi.

Bu sefer işin içine diğer elim de girdi, omuzlarını kavradım, parmaklarımı çıplak tenine gömdüm.

Ellerini belime koydu. Kısık sesle, "Ne yapıyorsun?" diye sordu. Sesindeki heyecanı ve sabırsızlığı sezsem de beni durdurmasına izin vermedim.

Ellerimi aşağı indirdim, karnındaki her bir kasın üzerinde özellikle oyalandım. "Seni zihnime kazıyorum."

Konuşacak gibi oldu ama onu öptüğümde susmak zorunda kaldı. Dilimi dudağına dayadığımda benim için çabucak aralandı ve kendimi onu hiç öpmemiş gibi öpmeye adadım.

Beni kalçalarımdan tutarak havaya kaldırdığında ellerimle suratını kavradım ve onu kendime yapıştırdım.

Rae güldüğünde, "Kes sesini," diyerek onu susturdum. Onu öpmek istiyordum. Onu öpmeye ihtiyacım vardı.

Rae bizi yatağa götürdüğünde kucağından inmedim, bunu yerine ellerimden birini aramıza kaydırarak onu kavradım. Ağzımın içine doğru inlerken yavaşça üzerinde yükseldim.

Onu içime aldığım anda dudaklarımız birbirinden ayrıldı, nefeslerimiz sekteye uğradı.

Rae kalçalarımı sıkıca kavrarken beni bir süre hareketsiz bir şekilde orada tuttu. Gözlerinin içine baktım ve bakışlarımız buluştuğu anda kalçalarını havaya kaldırdı, beni üzerinde hareketlendirdi.

Kısa sürede yakaladığımız ritim beni nefessiz bıraksa da gözlerimi ondan ayırmadım. Her darbe, her hareket sadece bedenimi değil aynı zamanda ruhumu da çaresizce inletiyordu. Onun için parçalanıyor ve onun için yeniden bir araya geliyordum.

Ellerini saçlarıma doladı, başımı arkaya yatırırken öne uzandı. Dudakları memelerimden birine kapatırken boynumda elim kaydı, koluna sıkıca tutundum.

Dili memenin ucunda önce döndü, ardından da diline dişleri dahil oldu. Hafifçe çekiştirdi, acı ve zevkle inlediğim noktadaysa dilini bir kez daha etrafında gezdirdi. Aynı hareketi öbür memem için de tekrarladığında varmak istediğim noktaya çok yakın olduğumun farkındaydım.

Rae'nin eli aramıza inip birleştiğimiz noktaya dokunduğunda vücudum çoktan titremeye başlamıştı.

Hareketleri hızlandı, beni hızla üzerinde kaydırırken bir yandan da tek elini boynuma sardı.

Zevkin tüm bileşenleri ile istila edildiğim andaysa Rae'nin dudaklarından şimdiye kadar duyduğum en yüksek inleme döküldü.

Bacaklarımın arasındaki ıslaklıkla onun ıslaklığı karışırken alnını alnıma dayadı.

İşte tam da o anda kendimi tutamayarak ağlamaya başladım. Rae şaşkın bir şekilde yanaklarımdaki yaşları silip büyük elleriyle beni kavrarken, "Mara," diye seslendi. "Canını mı yaktım?"

Başımı telaşla iki yana sallarken gülümsemek için kendimi zorladım. "Canımı yakmadın." Teminat verircesine onu hafifçe öptüm. "Sadece çok mutluyum," diye fısıldadım. "Gerçekten çok mutluyum."

Rae içimden çıkmadan beni bir kez daha kucakladı, beni yatağa yatırdığında ise onun yeniden sertleştiğini hissedebiliyordum. Kendimi bir anda göz yaşlarımın arasında gülerken buldum. "Sanırım ilahi bir varlık olmanın en sevdiğim yanı her an sevişmeye hazır olman."

Rae uzun bir itişle içime gömülürken omzumu ısırdı. "Başka sevdiğin şeyler de olduğunu sana göstermeme izin ver."

☽✩☽

Naia'nın saçımı taradığı kemik tarak yumuşak ellerinin aksine canımı yakıyordu. Tarağın saç tiplerime her değişi bir öncekinden daha acı verici olsa da dişlerimi sıkarak bu acıya dayanmaya çalıştım.

Naia sinirle başını iki yana sallayarak, "Tanrılar aşkına," diye mırıldandı. "Saçların kuş yuvası gibi, gece nasıl bu hale getirmeyi başardın?"

Dudaklarımı birbirine bastırarak gülüşümü gizlemeye çalıştım. "Gerçekten bilmek ister misin?"

Naia'nın suratı anında kızarırken Helene güldü. Hamamdaki havuzun kenarında oturuyor, bacaklarını suyun içinde sallandırıyordu. "Mara," diyerek beni uyarsa da gülerek tasını suyuna daldırdı, ardından da başından aşağı dökerek kendini yıkadı. "Üzerine gitme."

Naia en sonunda saçlarımı taramayı bitirdiğinde rahatlayarak tarağı kenara bıraktıi kemik yüzeyi mermer zemine çarptı. "Bir daha saçlarını tarayan ben olmayacağım," derken yüzünde beliren sahte öfke beni güldürdü. "Bundan hep nefret ettim."

Uzanıp suratına dokundum. "Bir daha saçlarımı sana taratmayacağım, söz veriyorum." Yavaşça iki yanağını da öptüm. "Her şey için teşekkür ederim."

Helene kafama bir üzüm tanesi attı. "Evlilik sanrım seni sevgi dolu birine dönüştürecek." Buz mavisi gözleri havuzun doğal ışıklarının altında ışıl ışıldı. "Size söylemem gereken bir şey var." Naia'nın suya düşen üzümü de alıp tarağın yanına bırakmasını izlerken, "Ben gidiyorum," dedi.

Kaşlarım havaya kalktı. "Nereye?"

Helene de sonunda suyun içine girip bize doğru yüzdü. Naia'nın ne kadar üzüldüğünü fark etmiş olmalı ki ona sarıldı. "Selene ve diğerlerine katılacağım," dediğinde Naia'nın dudaklarından bir hıçkırık döküldü. "Artık benim için Troya'yı geride bırakma vakti geldi."

Tereddüt ederek, "Gitmeni Hector mu istedi?" diye sordum.

Helene anında başını iki yana salladı. "Aksine sizden önce bu düşüncemi onunla paylaştığımda benden kalmamı istedi." Dalgın bir şekilde omuzlarından aşağı dökülen sarı saçlarını geriye attı. "Paris olmadan bu şehrin benim için bir anlamı yok."

Belki de Paris'in adını ondan ilk defa açık açık duymuştum. Bazen onun Troyalı Helene olduğuna inanmakta güçlük çekiyordum. Kendimi bildim bileli kullandığı o büyü sayesinde yanımda olmuştu ve şimdi gidecek olduğu düşüncesi bile bana inanılmaz geliyordu.

Naia çok yalnız kalacaktı.

"Arada Naia'yı ziyarete gelsen olmaz mı?" diye sorduğumda Helene'nin kaşları çatıldı. "Rae ile belki diğer şehirleri gezeriz diye düşünüyoruz," diye ekledim. "Yeniden Ephesus'a gitmek istiyoruz."

Helene bir kez daha üzgün olduğu her halinden belli olan Naia'ya sarıldı. "Elbette." Güldü. "On yılda bir senin için yeter mi?"

Naia gözlerini devirdi, bana dönerek, "Rae'yle ne zamandır bunu planlıyorsunuz?" diye sordu. Suratında beliren hayal kırıklığı beni üzse de ona gülümsemeyi başardım. "Kendimi bildim bile yanımdasınız ve gideceğinizi söylüyorsunuz."

Yüzerek onlardan uzaklaştım. "Bir süredir." Ellerimi sudan çıkartıp ışığa tuttum. Hamamın çatısında koca bir boşluk vardı ve inanılmaz güzel bir ışık içeri doluyordu. "Sadece biraz dinlemeye ve Troya'dan uzak kalmaya ihtiyacımız var." Işık ıslak elimin üzerinden kayarak ilerledi. "Şimdi gelini yalnız bırakın da biraz kafamı dinleyeyim."

Helene havuzdan çıktı, elini uzatıp Naia'nın da dışarı çıkmasına yardım etti. Naia'nın çıplak ayakları mermer zeminde sekerken Helene eğilerek bana baktı. "Mara," diye söze başladığında gözlerindeki ifadeden onun bir şeyleri çözmeye başladığını anladım.

Güçlükle de olsa gülümseyerek, "Sus," dedim ve sonra suya tamamen battım.

Gittiklerine emin olduğumda ise sudan çıktım ve aradığım şeye doğru yüzdüm. Onu gizlediğim yerden çıkartırken ellerim titrese de yüreğim hafifti.

Doğru olan buydu.

☽✩☽

İnciler. Tuniğime işlenmiş incilere bakarken elimde olmadan gülümsedim. Çok güzellerdi. Her bir hareketimle onlar da hareketleniyor, gün ışığı etraflarını kuşatıyordu. Ağırdı ama yine de bu ağırlığı bir şekilde huzur vericiydi.

Ephi tacımı başıma yerleştirirken Naia eğilip elimi tuttu ve altın bileklikleri tek tek bileğimden geçirdi. "Rae sanırım abartıyı biraz seviyor," dedikten sonra kafasını kaldırıp ışıl ışıl bir gülümsemeyle suratıma baktı. "Seni daha önce bu kadar süslü gördüğümü hatırlamıyorum."

Haklıydı. Beyaz tuniğimin üzerindeki altın şeritler ve inciler benim de şimdiye kadar gördüklerimin en ihtişamlılarıydı. Suratımın büyük bir kısmı kafama taktıkları ve yere kadar uzanan beyaz kumaşın altında gizli olsa da bu bir yandan da rahatlatıcıydı. Kimsenin suratımı görmesini istemiyordum. Kimsenin yüz ifademden neler hissettiğimi anlamasını istemiyordum.

Ephi dizlerinin üzerine çöküp tuniğimin eteklerini düzelttiğinde kolunu tutup onu ayağa kaldırdım. "Her şey için teşekkür ederim Ephi," derken sesimin çatlamasına engel olamamıştım.

Suratımı kaptan tül kumaşın ardından da olsa onun gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdığını gördüm. Kendini toparlayarak, "Her zaman Mara," dedikten sonra geri çekildi.

Naia elimi bıraktı, beni tamamen hazırladığına emin olarak geri çekildi.

Kapı şiddetle vurulduğunda elimde olmadan irkildim. Karr dışarıdan, "Hadi ama artık!" diye bağırdı. "Tören başlamak üzere, rahiplere nikahı kıymam için kese kese sikke ödemem gerekti."

En sonunda kapı açılıp Karr içeri girdiğinde diğerleri çıktı. Naia dışarı çıkmadan önce Karr'a kaçamak bir bakış atsa da savaş tanrısı dönüp ondan tarafa bakmadı.

Ephi ve Naia dışarı çıktıklarında suratımdaki tülü kaldırdım. "Gerçekten nikahı kıymak için rüşvet mi verdin?"

Karr gülerek Naia'nın benim için doldurduğu kadehe uzandı. "Bunu yapmamak için hiçbir sebebim yok." Şaraptan büyük bir yudum alırken sırıyordu. "Evliliğinizi kutsayacağım için şanslısın."

Kaşlarım kendiliğinden havaya kalktı. "Sen savaş tanrısısın," dedim. "Birbirimizin gırtlağına yapışmamızı mı istiyorsun?"

Karr gülerek kadehi bana uzattı. "Bunu zaten yapmadınız mı?" Gülüşü genişledi, düzgün dişleri açığa çıktı. "Buraya ilk geldiğimde yaptığınız tam olarak da buydu."

Şarabın kalanını içtikten sonra kadehi ona geri uzattım, uzanıp benden aldığında içi yeniden şarapla dolmuştu.

Boğazımı temizleyerek ona baktım. "Rae nerede?"

"Aşağıda seni bekliyor."

Dudaklarımı birbirine bastırarak kendimi gülümsemek için zorladım. "Ona benimle tapınakla buluşmasını söyler misin?"

Karr'ın kaşları çatıldı, kızıl gözleri şüpheyle suratımda gezindi. "Zaten oraya gideceksiniz," dedikten sonra kadehi bir kenara bıraktı. "Bir sorun mu var?"

Tülü tekrar suratıma örttüm. "Hayır, sadece nikahtan önce onunla yalnız kalmak istiyorum."

Karr'ın şüpheli ifadesi yerini geniş bir sırıtışa bıraktı. "Bunu zaten dün gece yapmadınız mı?"

Onu, "Karr," diyerek uyardığımda teslim olur gibi elini havaya kaldırdı. Tam odadan çıkacaktı ki, "Bir şey daha var," diyerek onu durdurdum. Beklentiyle bana baktığını görünce bir an için tüm cesaretim kırılır gibi oldu. "Düğünden hemen sonra gitmen gerekiyor mu?"

Bıkkınlıkla iç çekti. "Mara, bunu daha fazla geciktirmek istemiyorum."

İleri atılıp ellerini tuttum. "Sadece birkaç gün daha, lütfen."

Karr kararsız bir şekilde ellerini tutan ellerime baktıktan sonra yavaşça başını salladı. "Pekala, sanırım birkaç gün daha oyalanabilirim."

Ona sıkıca sarıldığımda bunu beklemediği için önce hareketsiz kaldı ama sonra kolları güçlü bir kucaklama için etrafıma sarıldı. Ondan uzaklaştığımda yeniden gülümsedim ama bunu tülün ardından görüp göremediğine emin olamadım. "Rae'ye haber ver."

Karr odadan çıktığında hızla yatağa yaklaştım ve altına sakladığım şeyi alıp belime bağlı kemerin içine gizledim.

Boynumdaki kolye ısınırken Rae'nin gücünü taklit ederek göz açıp kapayıncaya kadar tapınağa ulaşmıştım.

Rae de arkamda belirdiğinde suratımı açıp ona yaklaştım. Dudakları o çok sevdiğim gülümsemesiyle kıvrılmıştı. "Çok güzelsin," dedi ben ellerini tutarken. "Hayal edebildiğim her şeyden daha güzelsin."

Onun hafifçe öptüm ama bu yeterli gelmemişti. Dudaklarım daha fazlası için sızlasa da yine de irademi kullanarak geri çekildim.

Rae'nin parmakları suratımda ve boynumdaki kolyede dolaştı. "Karr beni görmek istediğini söyledi," derken nikahımız için hazırlanan tapınağa baktı. Etraf meyvelerle ve yemişlerle doluydu. Rae'nin sunağı düzgünce hazırlanmış, tanrılarının ebedi birleşimini bekliyordu.

Kirke dün gece geldiğinde yalnız değildi. Yanında Helios da vardı. "Zeus tüm Titanlara haber saldı," demişti. "Rae'yi öldürmeyi kabul edenlerin affedileceğini ve yeniden tanrılar katına ulaşmalarına izin vereceğini söyledi."

Kirke babasını onaylayarak hüzünle başını salladı. "Tüm Titanlar bunu kabul etti," demişti. "Rae'ye çok geçmeden saldıracaklar ve onun başını Zeus'a teslim etmeden durmayacaklar."

İnanamayarak gülmeye başlamıştım. "Hayır," demiştim. "Bize karşı duramazlar."

Kirke uzanıp elimi tutmuş ve, "Durabilirler," demişti. "Titanların güçleri şimdiye kadar Zeus'un dizginleri sayesinde bastırılmıştı. Her bir gönüllünün gücünü teker teker çözecek ve Rae ölene kadar durmayacak."

Helios kızının ardından, "O kırık," derken sesi hüzünle ve öfkeyle yüklüydü. "Tek parça değil bu yüzden bunu atlatması imkansız. Eğer tek parça olsaydı mümkün olabilirdi ama bu haliyle imkansız."

Ve o anda kararımı vermiştim.

Olması gereken buydu çünkü.

Bir plan, bir düzen için yaratılmıştım ama kaderin ipliği etrafımda hep farklı örülmüştü. Şimdi ise o ipler benim elimdeydi ve onları kesecek hançeri de kendim tutuyordum.

Rae belime sarılırken ben de ona sarıldım. "Bir büyü öğrendim," dediğimde dikkatli gözleri benimkilerle birleşti. "İsmi inanç büyüsü. Yapan kişinin istediğine inanılmasını sağlarmış."

Suratını boynuma gömdü. "Oldukça ilginç bir büyüymüş," derken sesi boğuk çıkmıştı. "Hiç denedin mi?"

Başımı iki yana salladım sonra da ellerimle suratını kavrayıp onu öptüm.

Ondan uzaklaştığımda, "Şimdi deniyorum," dedim. Kolyem ısındı, gücüm serbest kaldı. "Ben senin düşmanınım. Başından beri seni öldürmek için Zeus tarafından gönderildim. Planım bu gece seni ve tüm Troya'yı yok etmek, şehirden geriye hiçbir şey kalmayana kadar sizi yakıp tüketmek. Şu anda nefesimin değdiği hava şehri dolanacak ve şehirde bulunan herkes benim senin düşmanım olduğunu bilecek. Troyalı Mara bir yalan, hiçbir zaman Troyalı olmadım ben." Rae'nin gözleri irileşti, gücüm burun deliklerinden içeri sızarken kemerime gizlediğim Tanrı Öldüreni çıkartıp eline tutuşturdum. "Şimdi beni öldüreceksin, hançeri tam kalbime saplayacaksın. Ben senin düşmanınım, seni kandırdım. Beni öldürmek zorundasın." Büyü bağlandı ve mühürlendi.

Gücüm gözlerini kaplarken ondan bir adım uzaklaştım sonra da hızla tapınağın içinde ilerledim.

Sunağın taştan duvarlarının önüne geldiğimde daha fazla devam edecek yerim olmadığını biliyordum. Ayaklarımın altında ezilen yemişleri ve meyveleri hissediyor, ayak parmaklarımın arasından süzülen sularının bıraktığı izleri takip edebiliyordum.

Elbette bana yetişti. Ellerini boynuma doladı, beni kendine doğru çekti. Dudakları tenimin üzerinde gezinirken ince tuniğimin üzerinden teninin sıcaklığını hissedebiliyordum. Yaşlar gözlerimden akarken hiçbir şey yapmadan bekledim.

Dudaklar önce boynumda ilerledi sonra da dudaklarımda sonlandı. Öpüşü bundan önceki öpüşlerinden daha farklı, daha öfkeliydi. Dudaklarımı aralayan dudaklarının soğukluğu teninle tezatlık içindeydi. Büyünün işe yaramadığını düşündüm ama tenimdeki tenin hissi kesinlikle bunu söylemiyordu.

Elimde olmadan ürperip geri çekildiğimde asıl soğukluğun dudaklarından değil elinde tuttuğu şeyden geldiğini fark ettim.

Ona dönüp baktım, parmaklarının arasındaki hançeri sıkıca kavradığını gördüm. Bir tanrıya ait olan elleri şimdi gözü pek bir katilin ellerine dönüşmüştü. Parmak boğumları tutuşunun sertliğiyle kasılırken ellerinden tüm gövdesine yükselen öfkeyi görebiliyordum.

Hançeri bana doğru kaldırdı, tam kalbimin üzerine bastırdı. İnce ve itinayla bilenmiş ucu tenimi delip geçerken kanımı akıttı. "Mara, buraya kadar." Hançerin ucunu son bir kez daha sıkıca kavradı ve kalbime sapladı.

Zihnim ölümün sisli dumanları ile kaplanırken dizlerimin üzerine çöktüm ve ardından yere düşerken ona son bir kez baktım, hançeri kendi kalbinin üzerine yerleştirdiğini gördüm.

Hayır!

Hades'in Kharonu'nun çan sesini duyduğumda ise artık hiçbir şey görmüyordum çünkü ölmüştüm.

Bazı hikayelerin yazıya dökülmesi gerekir. Onların kulaktan kulağa dolanmaları, dillere pelesenk olmaları ardından da gömüldükleri lahitlerde açığa çıkmaları gerek.

Ben Troyalı Mara. Hem geçmişte hem de gelecekte var olanım. Size anlattığım hikaye de hem geçmişte yaşandı hem de gelecekte. Bu hikaye ikisinin şafağında, efsanelerin arafında yaşandı.

Bazı hikayelerin anlatılması gerekir. Onların mühürlü dudaklarda çırpınması, hiç gelmeyecek geleceğin şarkılarına dönüşmesi gerekir. Bazı başlangıçlar ise sonlanması için yazılır. Bazı sonların ise başlangıçları vardır.

Ve öldürdü onu gece bir kez daha düşünmeden,

Sapladı hançerini tam göğsüne.

Continue Reading

You'll Also Like

10.9K 830 29
Hiçbir yere ait olamamak mümkün mü? İnsan bir yere ait olabilir mi? Aidiyeti hissetmek için ne yapabilirsiniz? Nelerden vazgeçebilirsiniz? Doğaüstü...
181K 15.2K 40
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...
12.6K 1.8K 66
Düşünün ki; anneniz gözlerinizin önünde ölmüş, Dünya'da yapayalnız kaldım derken, bir anda babanızın yaşadığı söyleniyor size. Ama babanız, Kaf Dağı'...
85.9K 3.8K 31
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...