Zemheri | Tamamlandı

By yericeryazar

3.8M 231K 73.8K

Yaşadığı travmalar yüzünden ailesi tarafından şımartılarak büyütülen Ahsen'in, yolu diktatör bir yüzbaşı ile... More

Giriş.
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
64.Bölüm
65.Bölüm | FİNAL
Yeni Hikaye.

8.Bölüm

79.1K 4K 1.2K
By yericeryazar

Asım amca ve Tülin'e baktım.
Tülin dizlerinin üzerine çökmüş Asım amcaya bir şeyler söylüyordu. Onları bırakıp merdivenlere yöneldim.

Alt kata inince Cahit'in evinin kapısına baktım. Kapıyı çalıp çalmamak arasında gelip giderken apartmanın bahçesinden ses geldi.

Bir iki adım geriye doğru gidip bahçeye doğru baktım. Cahit bahçedeydi.

Derin bir nefes aldım ve oraya gittim. Kapıdan çıktığım sırada beni fark etti.

Yavaş adımlarla yanına geldim. Arkası dönüktü. Kendini sakinleştirmeye çalışıyordu ama hiç becerebiliyor gibi durmuyordu.

"Cahit." Dedim usulca.

"Ahsen şimdi hiç sırası değil." Dedi sertçe.

Daha hiç bir şey söylemeden, ne zaman sırası olup olmadığını nereden biliyordu? Bilemezdi.

"İyi misin?" Diye sordum dediğini umursamadan.

Cevap vermedi.

Elini, saçlarını sıvazlamak için havaya doğru kaldırınca fark ettim elinin kanadığını. O fark etmiş gibi durmuyordu. Hoş fark etsede ne kadar umrunda olurdu orası tartışılır.

"Elin kanıyor." Dedim.

Elini aşağıya doğru indirip eline baktı.

"Bakmamı ister misin?"

"Hayır." Dedi.

"Ciddi bir şey olabilir." Deyince hızla bana doğru döndü.

Gözlerinde büyük bir öfke vardı. Bu beni birazcık (!) korkutmuştu.

"Umrumda değil!"

"Ne demek umrunda değil?" Dedim hızla. "Canın yanmıyor mu senin?"

"Yanmıyor."

"Neden? Robot musun sen?"

Birden "Sanane?" Diye sorunca duraksadım.

Gerçekten banane?
Kanarsa kanasın eli, banane?
Ama yardım etmek istiyordum Cahit'e. O bana yardım etmişti. Hem de çok kez. Şimdi bende ona yardım etmek istiyordum. Fakat o bunu pek istemiyordu.

"Normal insanlar böyle yapar." Diyerek savundum kendimi.

"Öyle mi?"

"Evet."

"İyi. Ben anormal bir insanım o zaman." Deyince gözlerimi kısarak güldüm.

"Bunu söylemene hiç gerek yok." Dedim alayla. "Çünkü inan ki fark ediliyor."

"Fark edebildiysen ne mutlu! Yalnız bırak şimdi beni." Dedi sertçe.

Arkamı dönüp gitmek istedim ama gitmedim. Aynı zamanda ona yardım etmek istiyordum çünkü.

"Gitmiyorum."

"Ahsen gerçekten sırası değil." Dedi tekrardan. Kedini zor tutuyordu. Farkındaydım ama sakinleşebilirdi. Yani bence sakinleşebilirdi.

"Neyin sırası değil pardon? Bir şey yapmıyorum."

"Yardım etmeye çalışma!"

"Neden? Sen bana etmedin mi?" Diye sordum hızla.

Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Hah şöyle ya bir sakinleş...

"Bak ben bir karşılık falan beklemiyorum tamam mı? Kendini bana yardım etmek için mecbur hissetme." Dedi sinirle.

"Mecbur falan hissetmiyorum. Yardım etmek istiyorum sadece."

"Etme!" Diye bağırdı birden.

Sanki sesi sert bir rüzgar gibi gelip beni geriye itmiş gibi hissettim.

Böyle bir adama ben ne kadar yardım etmek istersem isteyeyim, ister mecbur hissettiğim için ister içimden geldiği için sebebi hiç fark etmez yardım falan edilmezdi.

Sanki bütün sinirini söylediği tek kelime ile çıkarmış gibi sessizleşti.

"Peki." Dedim ve bir şey söylemesini beklemeden arkamı dönüp hızlı hızlı apartmana girdim.

Sinirlenmiştim çünkü düzgün davranmıyordu. Daha sabah nasıl olduğumu sorarken şimdi gelmiş ona yardım etmek istedim diye bana sinirleniyordu.

Hayır her zaman olduğu gibi atışsak, tartışsak ya da onu sinir edecek bir şey söylesem tamam. Ama hiç bir şey söylememiştim. Apartmanı inletecek kadar bağırmıştı ama ben deli gibi merak etmeme rağmen bir şey söylememiştim. Sadece eline bakması gerektiğini söylemiştim.

Cebimde ki anahtarla kapıyı açıp içeriye girdim.

"Haspam!" Diyerek ayağımda ki spor ayakkabıları fırlattım. Evet tam olarak fırlattım.

Gece gece uykumun bölündüğü yetmezmiş gibi bir de sinirlenmiştim.

Yatağa yattıktan sonra uyumak için gözlerimi kapattım ama uykum kaçmıştı.

Neredeyse bir saat bir oraya bir buraya döndükten sonra uykuya dalabilmiştim.

Sabah uyanınca canım bir şeyler yemek istememişti . Duş alacakken son anda vazgeçmiştim çünkü evden çıkmam gerekiyordu ve saçlarım kurumazdı. Bu soğukta da saçlarım ıslak dışarıya çıkamazdım. O yüzden duşu akşam almaya karar vermiştim.

Yüzümü yıkadıktan sonra yatak odasına geldim.

Açık mavi kot pantolonumu giyip beline kahverengi kemerimi taktım. Üzerine de kalın, düşük omuzlu koyu lacivert bir kazak giydim. Kolyelerimi de taktıktan sonra siyah montumu giyip, çantamı ve telefonumu alıp evden çıktım. 

Ne tesadüf ki karşı dairenin kapısı da aynı anda açıldı. Cahit'e bakmadan tekrar kapıya döndüm ve kapatıp kilitledim. 

"Günaydın." 

Kısa bir bakış atıp önüme döndüm. "Günaydın."

Kapıya yöneldiğim sırada konuştu. "Benimle gel sende."

"Pardon?" Diyerek ona döndüm. İnsan bir istersen gel falan derdi. Ama yok diktatör yüzbaşımız henüz öyle kibarlıklardan haberdar değildi. 

"Yani istersen." Diye ekledi. 

"İstemem."

"Ahsen aynı yere gidiyoruz zaten, gel işte."

"Teşekkür ederim ama istemiyorum."

"Ne yapacaksın?" Dedi. "Yürüyecek misin bu soğukta?"

"Sanane?"

"Gel işte." Dedi tekrardan. 

Apartmanın kapısını açıp dışarıya çıkınca yüzüme çarpan soğuk rüzgar bütün vücudumun titremesine sebep oldu. 

Derin bir nefes aldım ve Cahit'e döndüm. "İyi geleyim. Madem çok ısrar ettin."

Hafifçe tebessüm etti. Yani tam olarak belli bile olmadı ama ben fark ettim. Çünkü kaşları hep çatık ve yüzünde hep sinirli bir ifade olduğu için ufacık bile gülse hemen belli oluyordu. 

"Israr ettiğin için." Dedim tekrardan. "Üzülme diye yani. Israr ettin çok o yüzden."

"Tamam."

Karşıdan karşıya geçip arabaya bindik. 

"Radyoyu açabilir misin?" Dedim arabayı çalıştırınca. "Sessiz olunca uykum geliyor."

"Senin bulunduğun bir ortam sessiz olabiliyor mu?" Diye sorunca "Ay." Diyerek göz devirdim. "İstemiyorum tamam."

Önüme döndüm ve yolu izlemeye başladım. Cahit radyoyu açınca arabanın içinde ki sıkıcı sessizlik biraz olsun dağılmıştı. 

Karakola gelene kadar hiç konuşmadım çünkü o lafın üzerine konuşamazdım. 

Araba geçen dün ki yerinde durunca kemerime uzandım. Ama yine çıkmadı. 

"Of!" Dedim sinirle. "Çıkmıyor yine bu."

"Çıkmıyor değil, sen çıkaramıyorsun."

"Ne alakası var araban bozuk!" Dedim hızla. 

"Arabam bozuk falan değil, beceriksizsin."

"Kim? Ben? Ben beceriksizim?" 

"Ben olmayacağıma göre?"

"Ay tamam sus daha fazla konuşma lütfen." Dedim. Çünkü konuştukça beni daha çok sinir edecekti. 

Susunca tekrardan ona döndüm. "Çıkartsana şunu."

Derin bir nefes alıp bana doğru geldi ve kemerin olduğu tarafa eğilip kemeri çıkarttı. Geri çekilirken gözleri, gözlerim ile aynı hizadayken durdu. Bir kaç saniye göz göze kaldıktan sonra geri çekilince bende silkelenerek kendime geldim. 

Arabanın kapısını açtım ve arabadan indim. 

"İyi günler yüzbaşı." Diktatör yüzbaşı...

"İyi günler çakma muhabir."

Göz devirerek önüme döndüm ve hızlı hızlı yürüyerek içeriye girdim. 

Bu gün yine oldukça yorucu geçmişti. Fakat tuhaf bir şekilde vücudum bu yorgunluğa alışıyordu. İçimden bir ses bu alışmanın kötü bir şey olduğunu söylemiyor değildi ama umursamamaya çalışıyordum. Çünkü ben iyiydim. Yani memnundum halimden.

Karakoldan çıktıktan sonra hava henüz kararmamıştı. Diğerleri ile vedalaştıktan sonra eve doğru yürümeye başladım. Yürürken de bir fotoğraf çekilip ınstagrama atmıştım. Yorgun ama güzel çıkmıştım fotoğrafta. ,

Eve gelince uzun zamandır bir şey paylaşmadığım için hikayeme yanıt verenler arkadaşlarıma cevap verdim. 

Daha sonra üzerimi değiştirip yiyecek bir şeyler söyledim kendime. Yemek hazırlamak istememiştim. Zaten hazırlayabileceğimi de sanmıyordum. 

Yarım saat sonra yemeğim gelince bir şeyler izleyerek yemeğimi yemiştim. 

Koltukta uzanırken telefonum çalmaya başladı. Abim arıyordu. Derin bir nefes alıp açtım telefonu. 

"Efendim?"

"Güzelim, nasılsın?"

"İyiyim abi. Sen nasılsın?" Diye sordum. 

"İyi bende." Dedi. "Ne yapıyorsun?"

"Hiç öyle yemek dedim, şimdi de uzandım yatıyordum. Sen?"

"Bende bu haftanın son toplantısından çıkıp eve geldim."

"Haftanın son toplantısı mı? Daha Salı günündeyiz."

"Evet çünkü yarın şehir dışına çıkıyorum."

"Öyle mi?" Dedim. "Nereye gidiyorsun?"

"Yanına geliyorum Ahsen."

"Aa!" Diyerek yerimden doğruldum. "Yarın mı?"

"Evet. Müsait değil misin yoksa?"

"Yani işe gidiyorum ama izin almaya çalışırım."

"İşe mi?"

"Evet abi söyledim ya çalıştığımı." Dedim.

"Devam ediyor musun?"

"Evet abi." Dedim bıkkın bir şekilde. 

"Tamam. Benim için izin alamaz mısın?"

"Denerim." 

"O zaman yarın görüşürüz?"

"Abi." Dedim. "Ne kadar kalacaksın?"

"Yani yılbaşı geldi malum, çok kalamam. Hem belki beraber döner, yılbaşını burada hep beraber kutlarız."

"Sanmıyorum abi." Dedim. Çünkü abimle Bursaya gitmek gibi bir düşüncem yoktu. Ama onun bu konuda ısrar edeceğine adım kadar emindim. 

"Gelince konuşuruz bunları."

"Konuşuruz abi." Dedim. 

"Görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz."

Telefonu kapatınca ofladım. Abimin buraya gelmesini istemiyordum. Belki gelip görse ikna olacaktı ama istemiyordum işte. Sanki abim burada kurmaya çalıştığım yeni hayatıma zarar verecek gibi hissediyordum. Hoş öyle hissediyordum ama burada yeni bir hayat kurmuş muydum henüz emin değildim. 

Ertesi sabah uyanınca elimi yüzümü yıkayıp Huriye ablayı arayıp abimin geleceğini ve izin istediğimi söyledim. O da sorun olmayacağını söyleyip kabul etmişti. 

Tekrardan yatağıma yatıp kalın yorganın altında Instagramda dolaşmaya başladım. Ta ki abimden mesaj gelene kadar. 

Oflayarak yataktan kalkıp yatağı hızlıca topladım. Az önce kalkınca hazırladığım kıyafetleri alıp üzerimi değiştirdim. Siyah ve beni sıcak tutacağına inandığım pantalonumu giymiştim. Üzerine de salaş, kalın, bej rengi bir kazak giydim. Kalın çoraplarımı da ayağıma geçirdikten sonra yatak odasından çıktım. 

Kapının yanında ki dolaptan, uzun kahverengi kabanımı alıp giydim. Daha sonra atkımı, beremi ve çantamı aldım. Ayakkabılarımı da giyip evden çıktım. 

Apartmanın kapısına yöneldiğim sırada "Ahsen." Diye ses geldi merdivenlerden. Durup arkamı döndüm.

Cahit bana bakarak merdivenlerden iniyordu. 

"Cahit?" Dedim bende ona bakarak. 

"Sen çıkmışsındır diye düşünmüştüm ben."

"Yok evdeydim." Dedim. 

"Bekle ceketimi alayım evden beraber gidelim."

Bu da iyi alışmıştı he benimle işe gitmeye. 

"Yok." Dedim hemen. Eve girecekken durup bana baktı tekrar. 

"Yine ben kendim giderim falan diyeceksen hiç deme bence. İşin sonunda kazanan ben oluyorum."

Kazanan mı?

"Birincisi, ben hiç bir zaman kaybeden olmam. İkincisi, aynı yere gitmiyoruz."

"Nasıl aynı yere gitmiyoruz?"

"İşe gitmiyorum ben."

"Nereye gidiyorsun?" Diye sorunca kaşlarımı çattım. 

"Sanane?"

"Gideceğin yere kadar götürebilirim diye sordum."

"Götüremezsin, çok ters yoluna."

"Öyle mi?"

"Öyle." Dedim. "Ayrıca sende ki bu beni bir yerlere götürme hevesi ne? Taksici gibi falan mı hissediyorsun sen kendini?"

Alaylı bir ifade yerleşti yüzüne. "Biz buna burada iyilik diyoruz. Ama senin geldiğin yerde böyle şeyler yoksa anlamaman normal."

Güldüm. 

"Beni geldiğim yere göre yargılayan biri iyilikten bahsetmemeli bence." Dedim. 

"Seni geldiğin yere göre yargılamıyorum." Dedi. Bakışlarını vücudumda gezdirerek, baştan aşağıya hızlıca süzdü beni. "Gördüğüme göre yorum yapıyorum."

Yüzümde ki gülümseme yavaşça silindi. 

"İyi günler Cahit." Dedim düz bir ses tonuyla. 

"İyi günler çakma muhabir."

Göz devirerek kapıya döndüm ve apartmandan çıktım. 

Cahit ile doğru düzgün beş cümle falan kurabiliyorduk sadece. Sonra bir şey oluyordu ve konuşma güzel gitse bile tartışmaya başlıyorduk. Yani buna tam olarak tartışma denemezdi ama olsun. Sinirlendiriyor muydu? Sinirlendiriyordu.

Bir kaç dakika sonra, üzerimi giyinmeden önce çağırdığım taksi gelmişti. Hemen binip havaalanına gideceğimizi söyledim. Abim umarım benden özel bir karşılama beklemiyordur. Çünkü öyle bir şey bulamayacaktı. Yüksek ihtimal abim burada beklediği hiç bir şey bulamayacaktı ama olsun...

En azından fotoğraf makinamı getirecekti. Uzun zaman sonra fotoğraf çekebilecektim.

Havaalanına gelince taksiciye parayı verip arabadan indim. İçeriye girmeden önce etrafıma kısaca göz attım ama abime benzer biri yoktu. 

İçeriye girdim. Pek kalabalık değildi ama yine de bir havaalanı karışıklığı vardı. Müsait bir yere geçip abimi arayacakken sesini duydum. "Ahsen."

Hızla sesin geldiği tarafa döndüm. Abim elinde ki küçük bavuluyla bana bakıyordu. Tabii siyah pantolonu ve siyah kabanıyla zirvede olan karizmasını da es geçmemeliydim. 

"Abi?" Dedim gülümseyerek ve aramızda ki mesafeyi kapatıp sıkıca boynuna sarıldım. 

Onunda elleri belime dolandı. 

"Sanırım birileri beni tahmin ettiğimden daha çok özlemiş." Dedi gülerek. 

Bende güldüm.

Onu görene kadar ben bile farkında değildim bu kadar özlediğimin. 

"Sen özlemedin mi?" Diye sordum ayrıldıktan sonra.

"Ben özlemesem buraya gelir miydim sence?"

"Bilmem." Dedim. "Gelir miydin?"

"Gelmezdim." Dedi ve kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çekti.

"Ee Ahsen hanım." Diye konuştu çıkışa doğru yürümeye başlayınca. "Nereye götürüyorsunuz beni?"

"Önce kahvaltı ederiz diye düşündüm." Dedim.

"Mantıklı."

"Taksi çağırmamız gerek önce." Dedim havaalanından çıkınca.

"Taksi?" Dedi abim.

"Evet."

"Söyleseydin Şaziyeyi de getirirdim."

Ah Şaziye'm...
Nasıl özlemiştim onu.

"Şaziye cebine sığacak kadar küçük olsaydı söylerdim." Dedim. 

Abim ile konuşurken çağırdığımız taksi gelmişti. Birlikte binip, kahvaltı edebileceğimiz bir mekana geldik. Aslında ben önce eve uğrayıp abimin çantasını bırakmayı teklif etmiştim ama abim yanında taşıyabileceğini söylemişti. 

Mekana geldikten sonra cam kenarında bir masaya oturduk ve sipariş verdik. Burası ilk geldiğimde, geldiğim bir mekandı ve oldukça güzeldi. Tabii buraya tekrar geleceğimi düşünmezdim çünkü o zaman Kars'ta bu kadar uzun kalmak gibi bir düşüncem yoktu... 

Abim ben yokken evde ve şirkette olanları anlatırken kahvaltı yapmıştık. Hiç benden, buradan bahsetmemiştik. Bu benim canıma minnetti ama abimin bu konuyu açmak için doğru bir zaman kolladığına da emindim. 

Kahvaltımızı ettikten sonra abim bir iş görüşmesi yapacağını söylemişti. Kısa demişti ama onun için kısanın en az yarım saat olduğunu biliyordum. Bu yüzden abimin getirdiği fotoğraf makinemi alıp mekanın terasına çıktım. Oldukça güzel bir manzarası vardı. Çok soğukta olsa, yeşilliklerin üzerini örten kar çok güzel duruyordu. 

Etrafıma bakınarak fotoğraf çekmeye başladım. On dakikanın sonunda daha fazla üşümemek için içeriye girdim. Abim de telefonu kapatmıştı.

"Çok güzel fotoğraflar çektim." Dedim heyecanla. Fotoğraf çekmeyi de bir hayli özlemiştim. Bunu da fotoğraf çekerken fark etmiştim. Burada son günlerde hayatım o kadar yoğundu ki bunları düşünmeye vaktim bile olmamıştı. 

"Ne güzel." Dedi abim. "Bakayım."

Abime çektiğim fotoğrafları gösterdikten sonra hesabı ödeyip mekandan çıktık. 

Başka bir yere gidip gitmemek arasında kalsak da sonunda eve gitmeye karar vermiştik. 

Taksi apartmanın önünde durunca derin bir nefes aldım ve taksicinin parasını verip arabadan indim. Abimde arkamdan indi. 

Kısaca etrafına baktı. "Burası mı?"

"Burası." Dedim. Neden gerilmiştim ki? Abime bir şeyler beğendirmek zorunda değildim. Hoş öyle bir zorunluluğum olsa bile yapamazdım. Çünkü abimden bahsediyorduk. Ona bir şeyleri beğendirmek öyle kolay değildi. 

Mesela bana buraya geldim diye kızmıştı. Sonra burada kalmamı istemişti. Ama ben kalınca da kızmıştı. Kolay memnun olan biri değildi. Hatta çoğu zaman hiç memnun olan biri değildi. 

Abim bir şey söylemedi. Apartmanın kapsını açıp içeriye girdim. 

"Burası benim dairem." Dedim kapıyı göstererek. 

"Başka yaşayanlarda var mı burada?" Diye sordu etrafına bakarak. 

"Evet. Üç daire daha var."

"Anladım."

Çantamdan anahtarı çıkartıp kapıyı açtım. İçeriye girip kapının yanında ayakkabılarımı çıkartırken abim durup bana baktı. 

"Ayakkabıları çıkarıyoruz?" Dedi sorgularcasına. 

"Evin temizlik dahil her şeyi ile ben ilgilendiğim için evet, çıkartıyoruz."

"Neden sen ilgileniyorsun?" Diye sorunca kaşlarımı çattım. 

"Benim evim?"

"Temizlikçi tutabilirsin?"

Derin bir nefes aldım. "Gerek duymuyorum abi."

"Sen?" Dedi. "Ahsen sen hayatında kaç kere temizlik yaptın abiciğim?"

"Bana kendi ayaklarının üzerinde dur diyen sen değil miydin?" Dedim daha fazla dayanamayıp. 

"Bahsettiğim şey bu değildi."

Sinirle güldüm. "Bahsettiğin şey tam olarak buydu abi." Dedim.  

"Ahsen bak inat ediyorsun."

"Evet ediyorum çünkü bunu isteyen sendin."

"Ben senden böyle bir şey istemedim." Dedi sertçe. 

"Abi bana çalış dedin, bize muhtaç olma dedin, benden bir şeyler isteme dedin. Şimdi bunları yaparken neden bana kızıyorsun?" 

"Ahsen." Dedi abim sakince. "Bak tamam öyle şeyler dedim ama bu değil."

"Ne peki? Diğer kardeşin gibi sizin bulduğunuz bir işte çalışsaydım ya da şirkette çalışsaydım kendi ayaklarımın üzerinde durmuş mu olacaktım?"

Abim bunları derken artık şımarıklık yapmamam gerektiğinden bahsetmişti. İstediği şey burada kurduğum yeni hayat değildi. Ama söyledikleri tam olarak bu anlama geliyordu. 

"Daha ne kadar özür dilemem gerekiyor?" Diye sordu. "Haklısın hata yaptım. Bana yalan söylediğin için sana kızgındım ve saçma sapan şeyler söyledim. Özür dilerim."

"Abi ben  senden özür beklemiyorum ki? Verdiğim kararlara saygı duymanı istiyorum."

"Bu mu Ahsen verdiğin karar?"

"Evet bu!" Diye bağırdım. 

"Burada yaşamaya devam edeceksin yani, bu evde, bu şehirde?"

"Evet."

"Neden?" Diye sorunca duraksadım. "Ben dedim diye böyle bir şey yapmazsın sen. Hatta aksine dediğimin tam tersini yaparsın."

Doğru söylüyordu. Yani bu zamana kadar hep böyle olmuştu. Abim yine bana kızıp yapmamı gerekenleri bir çok kez söylemişti bana. Ama ben yapmayı bırak dediğin yapmadığım gibi hep zıttını yapmıştım. 

Ama bu sefer farklıydı...

Burası beni çekiyordu sanki. İçimde burada olduğum için büyük bir huzur vardı. Daha önce Bursa da, ailemin yanında hissetmediğim bir huzur. 

Belki de abim haklıydı. Kendi ayaklarımın üzerinde durmam gerekiyordu. Ve ben bunu ilk defa burada yaptığım için burası bana farklı geliyordu bilmiyorum. Ama burada olduğum için o kadar mutluydum ki. Bana güzel hissettirmişti bu şehir. 

Ayrıca bu kısa sürede öyle güzel insanlar ile tanışmıştım ki bu zamana kadar hiç görmediğim bir samimiyetle kucaklayıp, kabul etmişlerdi beni. 

"Mutluyum abi burada." Dedim. "Bu şehirde, bu evde mutluyum."

"Peki." Diyerek bana doğru bir adım attı ve bana sarıldı. "Sen mutluysan bende mutluyum ama bana kızma olur mu? Ben senin iyiliğin için yapıyorum ne yapıyorsam." 

Kim ne zaman benim iyiliğim için bir şey yapsa o işin sonunda en çok üzülen hep ben olmuştum...

"Lütfen benim iyiliğimi düşünürken beni de düşün abi." Dedim. "Neler hissettiğimi, neler hissedeceğimi düşün."

Bir şey söylemek yerine saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı. 

Ayrıldıktan sonra derin bir nefes aldım. "Geç hadi içeriye." Dedim. "Barış Kara'ya layık bir yer değil ama kardeşin için idare edeceksin artık."

"Ben kardeşim için idare ederim de kardeşim ne için idare ediyor hala anlayamadım."

"Abi!" 

"Tamam sustum." Dedi ama susmayacağına adım kadar emindim. 

Abim içeriye geçip oturduktan sonra bende yatak odasına gelip üzerimi değiştirdim. Daha rahat ve ince bir şeyler giymiştim. Neyse ki ev gayet sıcaktı. 

Oturma odasına geri dönüp koltuğa oturdum. 

"Ee ne yapıyorsun burada?" Diye sordu abim. 

"Çalışıyorum." Dedim. 

"Başka?"

"Yani arkadaşlarım var." Dedikten sonra biraz düşündüm. Tek arkadaşım Sibel'di sanırım. Ama komşumu da arkadaştan sayabilirdim değil mi? Sonuçta bana o kadar yardımı dokunmuştu. 

"Bu kadar mı?"

"Ne bekliyorsun abi tam olarak?" Diye sordum. 

"Hiç bir şey beklemiyorum." Dedi. "Her lafımı yanlış yere çekiyorsun merakımdan sordum sadece."

"Bu kadar. Yani Bursa'daki hayatımdan çok daha sakin bir hayat yaşıyorum."

"Onu fark ettim."  Dedi abim. Mutfağa kısa bir bakış attı. "Madem burada çok daha sakin ve farklı bir hayat yaşıyorsun o zaman bu akşam yemekler senden."

"Abartma sende." Dedim. "O kadar da değil.",

"Oh." Dedi elini göğsünün üzerine koyarak. "Bir an tamam diyeceksin diye çok korktum."

Acaba abim bir karakolun mutfağında bir sürü soğan doğradığımı duysa ne yapardı? 

"Neyse abi boşver beni." Dedim konuyu değiştirmek için. "Dedemler ne yapıyor? Amcamlar falan."

"Herkes iyi." Dedi abim. "Anlattım ya şimdi şirketin almak için uğraştığı büyük bir iş var, hepimiz onunla ilgileniyoruz."

"Anladım."

Kısa bir sessizlikten sonra abim tekrardan konuştu. "Babamda iyi."

Bakışlarımı duvara çevirdim.

"Aslında o da gelmek istedi ama ben müsaade etmedim."

"Pardon?" Diyerek tekrardan abime döndüm. "Ne yapmaya gelecekmiş buraya?"

"Seni görmeye Ahsen. Çok merak ediyor seni."

Alayla güldüm. Merak etmesi gereken zaman etmez, etmemesi gereken zaman eder... Ters bir adamdı ve ben bu adamla hayatım boyunca hep ters düşmüştüm. 

"Abi ben Bursa da olsam da o beni görmeyecek zaten. Ne bu ilgili baba tavırları?"

"Abiciğim öyle deme. Gerçekten merak ediyor."

"Söyle beni merak falan etmesin. İlla da birini merak etmek istiyorsa gitsin diğer kızını merak etsin."

Tekrar konuşacakken "Abi lütfen konuyu kapatalım mı?"

"Kapatalım güzelim." Dedikten sonra kollarını hafifçe açtı. Gülümseyerek ona doğru yaklaştım ve başımı göğsüne yerleştirdim. 

Çoğu zaman kavga edip anlaşamasakta güvende hissettiğim tek yer abimin yanıydı. Çünkü ne olursa olsun benim ondan başka kimsem yoktu. Mutlu ve büyük bir aileye doğmuştum ama o ailede büyüyememiştim. Ne kadar dışarıdan bakınca öyle gözükse de her şey her zaman göründüğü gibi olmuyordu. 

O yüzden abim beni üzse de sinirlendirse de kırsa da ben ona sırtımı dönemezdim. Çünkü benim gerçekten güvenebileceğim tek insan oydu. Ailem büyük gibi dursa da benim tek ailem abimdi. 

Biz birbirimiz annemin emanetiydik...

O yüzden aramızda her ne yaşanırsa yaşansın günün sonunda yine aynı yolda buluşuyorduk. Gittiğimiz yerler, yol arkadaşlarımız, döndüğümüz yol ayrımlar farklı da olsa yollarımız aynıydı.

Günün geri kalanı daha sakin geçmişti. Akşam saatlerine kadar evde durmuş daha sonra yemek yemek için evden çıkmıştık.

Yemek yediğimiz mekan şehrin daha aktif yerlerinde olduğu için yemekten sonra soğuk hava aldırış etmeden biraz yürümüştük. Saat 12'ye geliyorken de bir taksi çağırıp eve gelmiştik. 

Abim benim aksime gayet düzenli bir adam olduğu için normalde bu saatlerde çoktan uyumuş oluyordu. Bu yüzden eve gelir gelmez onu benim odama göndermiştim. Baştan beni yerimden etmek istemediğini söylemişti ama zar zor ikna etmiştim. Bir de yarın onun 'senin yüzünden her yerim tutuldu' laflarını çekemezdim. 

Oturma odasında ki koltuğa uzandıktan sonra derin bir nefes aldım. 

Bu gün benim beklediğimden daha olaysız bir şekilde bitmişti. O yüzden rahatlamıştım. 

Umarım yarın da böyle geçerdi...

Ertesi sabah uyandıktan sonra hızlıca duş almıştım. Üzerimi hızlıca giyindikten sonra oturma odasına geri döndüm ve Sibel'i aradım. 

"Efendim?" Diyerek açtı Sibel telefonu. 

"Günaydın Sibel."

"Günaydın."

"Nasılsın?"

"İyiyim, sen nasılsın?"

"İyiyim bende." Dedim. "Ya ben bu günde izin istemek için aramıştım. Sizin için sorun olmayacaksa."

"Ay yok ne sorunu. Annem de az önce dedi, eğer misafiri hala duruyorsa sakın gelmesin dedi." 

Gülümsedim.

"Teşekkür ederim."

"Rica ederim."

"Ben seni daha fazla meşgul etmeyeyim, görüşürüz."

"Görüşürüz." 

Telefonu kapattığım sırada abim girdi içeriye. 

"Günaydın." Dedim ona dönüp. 

"Günaydın."

"Hadi hazırlan, kahvaltıya gidelim." 

"Tamam." 

Abim hazırlanmak için odaya geri dönünce onu beklemeye başladım. Telefonumu elime alıp Instagrama girdim. Abimle dün akşam yemekte çekindiğimiz fotoğrafı düzenleyip hikaye olarak paylaştım.

Abim de hazır olunca birlikte evden çıktık. Kahvaltı yapmak için güzel bir mekana geldikten sonra, içeriye girip boş bir masaya oturduk ve sipariş verdik.

Kahvaltımızı ettikten sonra kahve sipariş etmiştik. Kahvelerimizin gelmesini beklerken telefonum çalmaya başladı.

"Dedem arıyor." Dedim ekrana bakarak.

"Onunda aklı burada." Dedi abim.

Gülümseyerek telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.

"Dedeciğim?"

"Güzel kızım benim." Dedi dedem içten bir şekilde. "Nasılsınız?"

"İyiyiz dede. Kahvaltı ettik az önce, şimdi de oturuyoruz. Siz nasılsınız?"

"İyiyiz kızım iyiyiz. Babaannen ile birlikte kahve içiyoruz. O da selam söylüyor."

"Aleyküm selam. Sende selam söyle."

Dedemle konuştuktan sonra kahvelerimiz gelmişti.

Abim telefonuyla uğraşırken kahvesinden bir yudum aldı ve bana kısa bir bakış attı.

"Bu akşam için bileti alıyorum." Dedi.

Kaşlarımı çattım.

"Ne bileti?"

"Uçak bileti."

"Alıyorum derken?"

"İkimize işte." Diyerek bakışlarını telefondan çekip tekrardan bana çevirdi. "Hazırlanamaz mısın akşama kadar?"

"İkimize mi?"

"Evet."

Derin bir nefes aldım. "Abi ben gelmiyorum."

"Ahsen, temelli geliyorsun demiyorum zaten. Beraber gideceğiz bir kaç gün kalırsın. Sonra dönersin, hem yılbaşını da beraber kutlarız."

"İstemiyorum." Dedim çünkü istemiyordum.

Ben daha ilk gün demiştim. Abim bana kal demişti ama pişman olacak, kendi ayaklarıyla buraya beni almaya gelecek demiştim.

Fakat ben gitmeyecektim.
Bunu da en başında söylemiştim kendime. O gelecekti ama ben onunla dönmeyecektim.

Aslında o zaman bunu abime sinirli olduğum için söylemiştim. Şimdi ona ne sinirliydim ne kırgın. Ama yine gitmek istemiyordum. Burada kalmak istiyordum.

"Abiciğim." Diyerek masanın üzerinde duran elimi tuttu. "Bak ailecek olacağız, hep birlikte çok güzel bir gece geçireceğiz. Lütfen inat etme tamam mı?"

Zaten bu yüzden istemiyordum.
Ailecek olacağımız için. Herkes tamam bir ben yarım olacağım için.

"Zaten sen yılbaşını hiç bizimle geçirmezsin ki. Bir yemek yer sonra yine arkadaşlarının yanına gidersin. Bak ben babaannemle konuşurum sen gidiyorsun diye bir şey demez." Dedi abim. Beni ikna etmek için aklına gelen her şeyi söylüyordu ama kabul etmeyecektim.

İlk defa o yemekte olmamak için gerçek bir sebebim vardı. Şehir dışındaydım...

Kimse ısrar edemezdi, mecbur kılamazdı. Abimin de bunu yapmasına izin vermeyecektim.

"Abi." Dedim usulca. "İstemiyorum."

"Ahsen neden?" Dedi şiddetle, bir anda yükselerek. Derin bir nefes aldı. Sakin kalmaya çalıştığını görüyordum. Ama pek becerebildiği söylenemezdi. "Ailecek yemek yiyeceğiz abiciğim." Dedi daha sakin devam etmeye çalışarak.

Abim üzerine bastıra bastıra 'ailecek' dedikçe boğazıma bir yumru oturdu.

Ailecek...
Söylemesi ne kadar basit bir kelimeydi.

Ailecek bir masada olacaktık.
Bu cümleyi biraz açmam gerekiyordu.

Dedem ve babaannem, oğulları, torunları ve gelinleri yanlarında olduğu için çok mutlu bir şekilde masanın başında oturacaktı.

Sağ taraflarında amcam olacaktı. Onun yanında yengem ve Zehra.

Yengem kocası ve kızıyla yeni bir yıla, yine bir arada girmenin mutluluğunu yaşıyor olacaktı. Amcam da aynı şekilde...

Dedem ve babaannemin sol tarafında, amcamın karşısında babam olacaktı. Yanında çok sevdiği, aşkından deli olduğu biricik karısı. Ve bu büyük aşkın meyvesi olan, kızları Yaprak.

Karısı, mutlaka samimiyetsiz ve büyük kahkahalar atacaktı. Eminim siyah elbise giyip, kırmızı ruj sürecekti.

Babam karısının yanında oldukça mutlu bir şekilde otururken arada bir kızıyla uğraşır gülüşecekti.

Yaprak bana ara sıra bakacak, eminim gözüme soka soka babama sırnaşacaktı.

Onun yanında da abim oturacaktı.

Babam, amcam ve dedem ile şirket hakkında bir şeyler konuşacaklardı. Ailecek oturdukları sofrada bile eminim iş konuşurlardı.

Bende abimin tam karşısında oturacaktım.

Herkes ailesiyle birlikte, yeni bir yıla girdiği için mutlu bir şekilde yemek yerken biz abimle göz göze gelecektik.

Abimin görmezden geldiği her şey benim yüzümden okunacaktı.

O masada oturduğum süre boyunca aslında o aileye ait olmadığımı iliklerime kadar hissedecektim.

Gözlerim o mutlu aile sofrasında sadece birini arayacaktı. O sofraya asla oturamayacak birini...

Belli etmesemde gözlerim dolacak, boğazımda büyük bir ağrı olacaktı.

Daha sonra arkadaşlarımın yanına gitmek için o masadan kalkacaktım.

Masada kimsenin umrunda olmama rağmen, masadan kalktığım için herkesten ayrı ayrı azar işitecektim.

En sonunda abim dayanamayıp araya girecekti. Git diyecekti.

Evden çıkar çıkmaz ağlamaya başlayıp gittiğim gece kulübünde makyajımı tazeleyecek ve sabaha kadar hiç bir şey olmamış gibi arkadaşlarım ile eğlenecektim.

Benim için mutlu aile yemekleri bundan ibaretti.

Ertesi sabah hissettiğim büyük baş ağrısı, mide bulantısı ve yüksek ihtimal magazine düşen bir kaç haberde bunların cabasıydı...

"İşten izin alamam." Dedim.

"Ahsen." Dedi abim gülerek. "Sen mi söylüyorsun bunu?"

Sertçe yutkundum. "Ben söylüyorum abi. Gelmeyeceğim tamam mı? Dünden beri aynı şeyi yapıyorsun yeter! Ben burada, bu hayatı yaşadığım için gayet mutluyum tamam mı? Bunu kafana sok. Çok sevdiğin babanada söyle beni merak etmesin. Ailecek yiyeceğiniz yemekte size afiyet olsun!"

Masadan kalkıp mekanın lavabosuna girdim. Masadan kalktığım an göz yaşlarım akmaya başlamıştı.

Düşünmek dahi beni bu kadar üzüp, canımı yakarken bunları yaşamayacaktım.

Abim ne derse desin, ister kızsın, ister küssün gitmeyecektim.

Aynadan kendime baktım. Neyse ki makyaj yapmamıştım. Yoksa şimdiye çoktan pandaya dönerdim.

Sakinleştikten sonra elimi yüzümü yıkadım ve masaya geri döndüm.

Abim hesabı ödemiş beni bekliyordu. Hiç konuşmadan mekandan çıkıp tekrardan eve geldik. Abim çantasını aldı. Kapıya yöneldiğimiz sırada zil çaldı.

Abimin yanından geçip kapıyı açtım. Sibel gelmişti.

"Sibel?"

"Ahsen, rahatsız etmedim değil mi?"

"Yok etmedin. Bir şey mi oldu?" Diye sordum.

"Ben Asım amcaya gelmiştim de annem bunuda sana gönderdi." Diyerek elinde ki çantayı bana uzattı.

Sanırım yemek vardı içinde.

"Niye zahmet ettin. Teşekkür ederim."

"Rica ederim." Derken bakışları sağ tarafıma doğru kaydı. Bende baktığı yere baktım. Abim gelmişti. Sibel'i umursamadan bana döndü.

"Ahsen hadi, geç kalacağız."

"Tamam abi."

"Hoşgeldiniz." Diyerek araya girdi Sibel.

Abim, Sibel'e kısa bir bakış attı ve başını hafifçe salladı.

"Sibel ben, Ahsen'in işten arkadaşı." Dedi Sibel ve elini abime doğru uzattı.

Abim, Sibel'in uzattığı ele kısa bir bakış atıp umursamadığını açık bir şekilde belli eden ses tonuyla "Barış." Dedi.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Sibel bozulduğunu belli etmemeye çalışarak havada kalan elini yumruk yaptı ve indirdi.

"Ben sizi tutmayayım. İyi günler." 

"Görüşürüz." Dedim Sibel'e gülümseyerek. 

"Görüşürüz."

Sibel gittikten sonra bizde evden çıkıp havaalanına gelmiştik. 

Abim uçuğa binmeden önce son kez oldukça sessiz bir şekilde vedalaştık. 

"Abi." Dedim dayanamayıp. 

Arkasını dönüp bir iki adım atmış olan abim durup bana döndü. 

"Ben sana kızmadım." Dedim. "Yani söylediklerinle ilgili yaşananlar gelince aklıma o yüzden sinirlendim. Kızgınlığım ya da kırgınlığım sana değil. Eğer sen bana kızdıysan ben özür dilerim."

"Gel buraya cadı, gel." Diyerek kollarını açınca hızla sarıldım. 

Ayrıldıktan sonra konuşmaya başladı abim. 

"Sen haklısın abiciğim. Ne desen, ne yapsan haklısın ben biliyorum, farkındayım bunun. Ama yalnız kalma diye uğraşıyorum. Ne yaşarsak yaşayalım onlar bizim ailemiz Ahsen. Bende üzülüyorum. Sen üzülmüyor muyum sanıyorsun? Ama ben sen yalnız kalma diye uğraşıyorum Ahsen. Kendini iyice çekme diye uğraşıyorum. Başına bir şey gelse yine gideceğin kapı onlar. Ben, sen tamamen sırtını dönme diye uğraşıyorum. Bu uğraşlarda da en çok yıpranan sensin. Özür dilerim. Ama benden seni böylece bırakmamı bekleme. Hem annem olsa o de böyle olsun isterdi. Bir aileyle büyümeni, büyük bir ailede yaşamanı."

Annem kelimesini duyar duymaz gözlerim dolmuştu. 

Bir şey söylemeden başımı salladım. 

"Dikkat et kendine tamam mı?"

"Sende dikkat et." Dedim. 

"Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Abim gittikten sonra bende havaalanından çıktım ve soğuk havaya aldırış etmeden yürümeye başladım. 

Evet abim haklıydı. Bir ailem olsun diye çabalıyordu yıllardır. Ne zaman evdekiler ile kavga etsem arayı bulmak için uğraşıyordu. Ne zaman babamla kavga etsek beni ikna etmeye çalışıyordu. İki tarafı da idare etmeye çalışıyordu. 

İstiyordu ki annesiz büyüdüm ama ailesiz büyümeyeyim. Annesiz kaldım ama ailesiz kalmayayım...

Dedemi seviyordum, babaannemi, amcamları... Hatta ne kadar istemesem içimde babama karşı bile duygular vardı. Sevgi miydi orası tartışılır ama bir duygu vardı ve bu da hala hayatımda olduğunun kanıtıydı. 

Yaşananlar herkesi üzmüştü. Dedemi, babaannemi, abimi, amcamı, yengemi.

Ama sonra hepsi yaşananları unutmuştu. Değişiklikleri kabul etmişlerdi.

Yaşananlardan zararlı çıkan bir tek ben olmuştum. Sanki kocaman bir bina benim üzerime yıkılmıştı. Ben canım ne kadar acısada çıkmak için çabalamıştım.

Çıkmıştım da. Ama enkazın altından çıkan biri eskisi gibi olabilir miydi? Olamazdı.

Bende olamamıştım.
Diğerleri gibi her şeyi unutup, kabullenip hayatıma devam edememiştim.

Ama bu yüzden suçlu olan yine ben olmuştum.

Ailede ki herkes benim de onlar gibi yaşanan her şeyi unutmamı bekliyordu. Ben unutamazdım. Hayatımda devam ediyordum ama yaşananları unutamazdım. Babama hiç bir şey olmamış gibi davranamazdım. Bize yaşattıklarını unutamazdım.

Ben ne kadar unutmaya da çalışsam yaşananlar unutmak istediğim her günün gecesine kabus olup rüyalarıma giriyordu. 

Derin bir nefes aldım. 

Ben bunları düşünmekten hep kaçıyordum. Başka şeyler düşünüp başka şeylerle uğraşıyordum. Çünkü hep düşünürsem akıl sağlımı koruyamazdım. Aynı şeyler kafamda dönüp dururdu. 

Ama bazen böyle düşünmekten kaçamadığım zamanlar oluyordu. Çoğu zaman kaçıyordum ama bazen böyle tam ortasında kaldığımda oluyordu. 

Aile yemeklerinden nefret ediyordum. Çünkü unutmak istediğim her şeyi yüzüme çarpıyordu. O masa da herkes keyifli bir akşam geçirirken ben kendimi o kadar kötü hissediyordum ki her seferinde. Düşünmek bile yetiyordu kötü hissetmeme.

Bunu da önceden bir çok kez yaşamıştım. Ama hala bilmiyordum bu duyguyla nasıl baş edeceğimi... 

Her seferinde kendimi dipsiz bucaksız, karanlık bir kuyuya düşüyor gibi hissediyordum. Sonu ne zaman gelecekti, içimde ki bu kötü his ne zaman gidecekti, yere ne zaman çakılacaktım bilmiyordum. Ve daha önceden bir çok kez çakılmış olmama rağmen her seferinde canım bir öncekinden çok daha fazla yanıyordu.

Gözümden bir damla yaş aktı. 

Akmasın istedim. Yine engellemek istedim ama yapamadım. 

O kendi ellerim ile duvarlarını ördüğüm, mutlu Ahsen Kara'nın gardı düşmüştü bir kere. Şimdi toparlayana kadar böyle devam edecektim. 

Neyse ki herkesten uzaktaydım. Etrafımda beni tanıyan, ne oldu diye soracak birileri yoktu. Bu sefer kendimi toplamam için acele etmeme gerek yoktu. En azından kendime bile yalanlar söylemeyi bırakıp bu günü böyle bitirebilirdim. 

Biraz daha yürüdükten sonra bir taksi bulup eve gelmiştim. 

Eve gelip içeriye girdim ve kendimi koltuğa attım. Koltukta uzanmış boş boş tavanı izlerken sol tarafa doğru baktım. Boş duvar bana bakıyordu. 

Doğrulup koltukta oturur pozisyona geldim ve telefonumu elime aldım. 

İnternetten de olsa alış veriş yapmak bana iyi gelecek yaralarımı saracaktı. 

İki saat telefonda gezinmemin sonucunda bir televizyon, iki elbise, dört ayakkabı ve ikide kaban almıştım. 

Televizyonu evimde olmadığı için almıştım. Ayakkabıları buraya uygun doğru düzgün kışlık ayakkabım olmadığı için almıştım. Aynı şekilde kabanları da öyle. Montlar pek işime yaramıyordu. O yüzden bu kalın kabanlara ihtiyacım vardı ama elbiseleri neden almıştım bende bilmiyordum. Gezinirken karşıma çıkmıştı, beğenince de almıştım. Yüksek ihtimal giyemeyecektim çünkü burada giyebileceğim türsen elbiseler değildi. Oldukça şık modellerdi. Şık, gece elbiselerine de burada ihtiyacım olacağını pek sanmıyordum. 

Hava kararmaya başlamıştı. Koltuktan kalkıp tezgahın yanına geldim. Kısaca etrafıma bakındıktan sonra bir şeyler yemeğe üşenip dolaptan soda çıkarttım. 

Açıp bir bardağa döktükten sonra içine limon attım. 

Elimde sodam ile birlikte koltuğuma geri döndüm. Alış veriş bana iyi gelecek demiştim. Şimdi kendimi çok daha iyi hissediyordum. Bacaklarımı ortada ki sehpahanın üzerine uzattım ve sodamı yudumlamaya başladım. 

Evin içinde ki sessizliği çalan telefonum bozdu. 

Elime alıp kimin aradığına baktım. Zehra arıyordu. Açana kadar aramayacağını bilsem açmazdım ama işte ben açmadıkça o aramaya devam edecekti. Bu sanırım bizim ailede genetik bir şeydi. 

Derin bir nefes aldım ve aramayı kabul edip telefonu kulağıma götürdüm. 

"Efendim Zehra?"

"Kuzen, nasılsın?"

"İyiyim. Sen nasılsın?"

"İyiyim bende. Haber vermek için aradım seni." 

Kaşlarımı çattım. 

"Ne haberi?"

"Biz dedemlerdeyiz." Dedi. "Barış abim geldi az önce, tabii biz yanında seni de görmeyi bekliyorduk. O yüzden hepimiz toplanmıştık. Ama sen gelmemişsin."

"Benim gelmediğimi bana haber vermek için mi aradın Zehra?" Diye sordum. Söylediklerinden sadece bu anlaşılıyordu çünkü. 

"Hayır tabii ki." Dedi hemen. "Evdekiler senin gelmemene şaşırdı. Biraz da sinirlendi."   

Sonlara doğru sesi biraz alçalmıştı. 

"Biraz mı?" Diye sordum. 

"Pek biraz değil. Barış abime kızdı dedem, amcam falan. Neden getirmedin falan diye. Barış abim de senin gelmek istemediğini söyledi. Çocuk değil zorla bir şeyler yaptıramam kardeşime dedi."

Tebessüm ettim. En azından abim Bursa'ya buradan veda ettiğim şekilde gitmişti. 

"İşte bende bunu haber vermek için aradım. Amcam, dedem ya da babaannem seni arayabilir. Haberin olsun."

"Sağol Zehra." Dedim. 

"Rica ederim. Ama keşke gelseydin yani yılbaşı için, biraz durur dönerdin."

"Gelmek isteseydim gelirdim."

"Peki." Dedi hiç uzatmadan. "Görüşürüz."

"Görüşürüz. Sağol tekrardan."

"Her zaman." Dedi gülerek. 

Telefonu kapattıktan sonra sodamı içmeye devam ettim. Tam dört dakika sonra telefonum tekrardan çalmaya başladı. Zehra da onları en az benim kadar tanıyordu. Arayan babaannemdi. 

"Efendim babaanne?"

"Kızım, nasılsın?"

"İyiyim babaanne. Sen nasılsın?"

"Bende iyiyim. Abin geldi şimdi."

"Ne güzel." Dedim usulca.

"Sen neden gelmedin Ahsen?" Diye sordu babaannem daha fazla uzatmadan. Zaten bunun için aramıştı. "Tekrar geri dönerdin, yılbaşını beraber geçirirdik."

Babaannem için aile yemekleri çok önemliydi. Bu yüzden hep kavga ederdik onunla.

Ben şimdi Bursa'da olsam yemekte olmak istemediğimi söyleyince bu konuşmalar yine gerçekleşecekti.

Fakat şimdi beni zorlayamıyorlardı. Çünkü başka şehirdeydim.

"Babaanne işlerim var." Dedim.

"Kızım ailenden önemli mi?" Diye sordu içten bir şekilde. "Biz hepimiz seni bekliyorduk. Babanda çok üzüldü."

Birde babaannem hep oğlunu savunurdu. Hep...

"Son geldiğinde de çok üzdün babanı. En azından onu görmek için gelseydin."

"Ben mi onu çok üzdüm babaanne?" Diye sordum hemen.

"Evet kızım. Neler dedin, çok üzüldü."

"Biliyor musun bende çok üzülüyorum babanne." Dedim titreyen sesimle. "Siz her seferinde hiç bir şey olmamış gibi onu savunuyorsunuz ya ben çok üzülüyorum!"

"Ahsen." Dedi tekrardan. "Bak kızım yaşananlar geçmişte kaldı."

Söylemesi kolaydı. O geçmiş benim için hiç bir zaman geçmeyecekti.

"Babaanne ben gelmeyeceğim tamam mı? Şimdi ve bundan sonra ki yemeklere gelmeyeceğim."

"Ahsen o ne demek?"

Yemekler babaannemin kırmızı çizgisi demiştim.

"Buraya taşındım babanne ben. Kars'a taşındım. Başka şehirde yaşıyorum artık. İşim de var, çalışıyorum. O yüzden kafama göre oraya gelemem."

Gözümden bir damla yaş aktı.

"Sen bizi hiç dinlemiyorsun ki." Dedi iç çekerek.

"Görüşürüz babaanne." Dedim ve telefonu kapattım.

Konu her seferinde nasıl babama bağlanıyordu ben hiç anlamıyordum.

Mesela benim yılbaşını Kars'ta geçirmem ile ne alakası vardı babamın?

Ama babaannem böyleydi. Hep oğlunu savunurdu. Yok yere konuyu açamayacağına göre, beni suçlu gördüğü her şeyde bu konuyu açardı.

Alışmıştım aslında.

Hepsinin yaptıklarına alışmıtşım. Biliyordum da artık neyi neden yaptıklarını.

Ama bazen üzülmeme ya da sinirlenmeme engel olamıyordum.

Çoğu zaman engel olmayı başarsamda bazen o kadar sinirimi bozuyordu ki bu durum.

Derin bir nefes aldım ama boğazıma oturan yumru yüzünden yarım kaldı.

Ayağa kalkıp kapıya doğru gittim. Dolaptan montumu alıp üzerime geçirdim. Anahtarı cebime attıktan sonra önce evden çıktım. Sonra da bahçeye çıktım.

Bir yerlere gitmek değil sadece biraz hava almak istiyordum.

Kar yağıyordu.

Apartmanın bahçeye açılan kapısını açık bıraktım. Kapının önünde ki mermere oturdum hiç düşünmeden.

Derin bir nefes aldım usul usul yere düşen karlara bakarak.

Bir kar tanesi olmak isterdim mesela. Bence onların aile sorunları yoktur. Senenin belli zamanları ortaya çıkıp, yağıp sonra da eriyorlardı. Bence şuan hissettiklerimi hissetmektense böyle bir döngü de olmak çok daha iyi olurdu.

Göz yaşlarım akmaya devam ederken güldüm bu düşünceme.

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım.

"Çakma muhabir?" Diye bir ses duydum gözlerimi açmadan. Daha sonra bana doğru yaklaşan adım sesleri.

"Ne yapıyorsun burada?" Dedi. Dönüp bakmadım ama yüksek ihtimal kapının önünde durmuş, bana bakıyordu. Eminim yüzünde sinirli bir ifade vardı...

"Sana söylüyorum." Dedi benden cevap alamayınca. "Sen yeni iyileşmedin mi? Niye soğukta burada oturuyorsun, tekrar hastalanmak için mi?"

Cahit'in sorduğu soru gözyaşlarımın daha da hızlı akmasına sebep oldu. Ailem bile söylememişti bana bunu. Onlar sadece Bursa'ya gidip gitmememle ilgilenirken daha iki haftadır tanıdığım adam gelmiş bana hasta olacağımı söylüyordu.

"Duymuyor musun beni?" Diyerek yanımdan geçip karşımda dikildi. Tabii ben yerde olduğum için sadece bacaklarını görüyordum.

"Duyuyorum." Dedim başımı duvara doğru çevirirken.

"Ahsen?" Dedi az önceye göre daha sakin bir şekilde. "Ağlıyor musun?"

Derin bir nefes aldım.
Cahit başımda dikilmiş beni sorguya çeker gibi sorular sorunca daha çok sinirlenmiştim.

Her şeye, herkese, bütün yaşananlara ve yaşanamayanlara sinirliydim.

"Hayır." Dedim yüzüne bakmamaya devam ederken.

"Emin misin?"

"Hayır dedim ya!"

"Ben yardım edebileceğim bir şey vardır diye sor-"

"Yok!" Diye bağırdım sinirle. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Yok yardım edebileceğin bir şey!"

"Ahsen kötü bir şey mi oldu?" Diye sordu tekrardan, söylediklerimi hiç umursamadan.

"Ya sanane, sanane!" Dedim.

"Yardım etmeye çalışıyorum."

Şuan aile sorunlarımı anlatmak isteyeceğim son kişi bile değildi Cahit.

"Etme!" Dedim. "Etme! Sen süper kahraman mısın? Herkese yardım etmek zorunda mısın, etme!"

"Tamam, sakin ol. Bağırma."

Gözlerimi kocaman açtım. "Ben mi bağırıyorum?" Diyerek ayağa kalktım.

Tabii nerede olduğumu kısa bir an unuttuğum için neredeyse kayıp düşecektim ama neyse ki düşmemiştim.

Kaybettiğim dengemi düşmeden tekrar sağladıktan sonra Cahit'in yüzüne baktım. Bu da oldukça zor bir işti. Adam deve sanki, öyle bir boy.

"Bağırmıyor musun?"

"Bağırmıyorum!" Diye bağırdım sinirle.

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım sakinleşmek için.

Ben sakinleşmeye çalışırken Cahit hiç bir şey olmamış gibi güldü.

Güldü!

Karşıma geçti ve güldü.

Bir an bir şey söyleyecek olsamda hemen sonra vazgeçtim. Bir şey söylemeden kapıya yöneldim ve hızla içeriye girdim.

Merhabalarrr. Yine geç kaldım😔 özür dilerim özür dilerimmm. Ayrıca dün ki bölümde bir çok kişinin yorumuna cevap veremedim onun içinde ayrıca özür dilerim, bu bölümün yorumlarında bol bol konuşalım inşallah😍❤️

Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorumlara yazmayı unutmayınnnn😍❤️

Ahsen'in bu bölümde giydiklerini görmek için Instagram hesabına gelebilirsiniz❤️

Instagram / @yericeryazar

Eğer orayada gelirseniz çok mutlu olurum❤️

Yarın yeni bölümde görüşürüz 💓

Continue Reading

You'll Also Like

404K 34.2K 53
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
483K 14.7K 10
Doğum gününde ailesini kaybeden Almira Dolunay Soylu aylar sonra abisine gelen bir telefon çağrısıyla hastanede bebeklerin, nedeni belli olmayan bir...
984K 13.2K 34
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
95.9K 9.1K 35
Bebekliğinden beri kendi elleriyle büyüttüğü çocuğun yaramazlıkları ile uğraşan bir adam.