Elemkârâne

By derya_dicle_

1.7M 71.2K 41.9K

Yalanların içinde büyüyen bir beyin ile hayatını ailesine adayan bir ruh, evlilik yaparsa ne olur? Farklı kü... More

♣️ Giriş - BEVAN AKSOY ♣️
♣️1. Bölüm - SEÇİLMİŞ AĞA♣️
♣️2. Bölüm - AKSOY AŞİRETİ♣️
♣️ 3. Bölüm - MAYIS AKIN ♣️
♣️ 4. Bölüm - KİMSİN SEN ♣️
♣️ 5. Bölüm - MUTLULUK ♣️
♣️ 7. Bölüm - BEN Mİ? ♣️
♣️ 8. Bölüm - HAYATI TEHLİKEDE ♣️
♣️9. Bölüm - EVLENELİM ♣️
♣️ 10. Bölüm - KARANLIĞINA HOŞGELDİN ♣️
♣️ 11. Bölüm - TANIŞMA ♣️
♣️ 12. Bölüm - YENGE ♣️
♣️ 13. Bölüm - ONUN GÖZLERİ ♣️
♣️ 14. Bölüm - TATMİN ETMEK ♣️
♣️15. Bölüm - KINA GECESİ ♣️
♣️16. Bölüm - DÜĞÜN ♣️
♣️ 17. Bölüm - İLK ADIM ♣️
♣️ 18. Bölüm - HAYAL KIRIKLIĞI ♣️
♣️ 19. Bölüm - ZAAFIMIZ ♣️
♣️ 20. Bölüm - PARÇALANIRSIN ♣️
♣️ 21. Bölüm - AŞIK OLDUM ♣️
♣️ 22. Bölüm - AVUKATIMIZ ♣️
♣️ 23. Bölüm - AĞAM ♣️
♣️ 24. Bölüm - YENİDEN BAŞLAR ♣️
♣️ 25. Bölüm - İSTİYOR MUSUN? ♣️
♣️ 26. Bölüm - SARMAK ♣️
♣️ 27. Bölüm - TEK BEDEN ♣️
♣️ 28. Bölüm - OLABİLİR MİYİZ? ♣️
AİLEMİZE DAVETLİSİNİZ 🖤
♣️ 29. Bölüm - ONU SEVİYORDUM ♣️
♣️ 30. Bölüm - KARANLIK ♣️
♣️ 31. Bölüm - BOŞLUK ♣️
♣️ 32. Bölüm - SUÇU NEYDİ? ♣️
♣️ 33. Bölüm - KAYBETMEK ♣️
♣️ 34. Bölüm - KIYAMIYORUM ♣️
♣️ 35. Bölüm - CANIM YANIYOR ♣️
♣️ 36. Bölüm - ÖZÜR DİLERİM ♣️
♣️ 37. Bölüm - HALSİZ DUYGULAR ♣️
♣️ 38. Bölüm - BİZİM ♣️
♣️ 39. Bölüm - KIZIMIZ ♣️
♣️ 40. Bölüm - SENİN GİBİ ♣️
♣️ 41.Bölüm - DEJA VU ♣️
♣️ 42. Bölüm - TESLİMİYET ♣️
‼️ YENİ KAPAK ‼️
♣️ 43. Bölüm - MELEĞİMİZ ♣️
♣️ 44. Bölüm - RUHUMUN PARÇASI ♣️
♣️ 45. Bölüm - KARA OĞLAN ♣️
♣️ 46. Bölüm - RUHUMU ATEŞE VERDİN ♣️
♣️ 47. Bölüm - KARŞILAŞMA ♣️
!! DUYURU !!

♣️ 6. Bölüm - SANA YAKIŞMIYOR MAYIS AKIN ♣️

40.2K 1.6K 1.7K
By derya_dicle_

Multimedya: Bevan Aksoy & Mayıs Akın

Sizce yakışıyorlar mı?

Selam yavrularım, nasılsınız? Neler yapıyorsunuz? Rutin giden hayatınızda ne gibi aksiyonlar oluyor!?

Neyse çok uzatmadan sizleri bir kaç kişi ile tanıştıracağım, inşallah kafanızdaki kişilere biraz uyuyordur.
(Dede hariç!!)

Evet yavrular, Ali aşkomuz bu jojuktur. Tabiki siz farklı bir şekilde canlandırmış olabilirsiniz, benim ki böyle
Yaş: 24

Urfa'da doğdu, Bevan'ın halası çocuğudur. 2. Senesinde İzmir'de avukatlık kazanıp oraya gitti. Şuan avukatlık okuyan Aksoy, Beril ile birlikteliğini sürdürmektedir.

Evet yavrucuklar bu da bizim havalii kızımız.

Yaş:22

İzmir'de doğup, büyüyen Beril, 9 Eylül Üniversitesi'nde Hukuk okumaktadır. Başrol karakterimizin kuzeni olan Akay, başrol kızımızı hep ablası gibi görmüş hiç bir zaman onu kıskanacak ya da küçük düşürücü harekette bulunmamıştır. Mayıs ile araları iyi olan kızımız, Ali'nin sevdiği kızdır.

Evet bebekler bu da başrolümüzün kız kardeşidir. Aralarında çok yaş olmadığı için yakın olan Aksoy kardeşler, birbirine bağlılıklarına devam etmektedir. Başrol kızımız ile yaşıt olan Zilanımız, kurgunun nasıl bir karakteri olacaktır.?

!Not: Kürt kızları kara kaşlı, kara gözlü biliniyor ve olduğu için bu kızı uygun gördüm. Sizce nasıl? Bana göre Beril de Zilan da tam istediğim yüz hatlarına sahipler.!

Yaş:23

Ve geliyor gelmekte olan!!

Hepinizin çok merak ettiğini hissedebiliyorum ve sizi çok bekletmeden o kişiye geçiyorum..

Evet yavrucuklar dede aşkomuz da bu adam..

Şahsen adamın karakterini, duruşunu, davranışlarını sevdiğim için bu adamı yapmak istedim. Tabi ki siz daha yaşlı, kel, bir nevi Hercai izleyenler olmuşsa orada dede olan adamı kafanızda canlandırmışsınızdır. Haklısınız çünkü öyle bir vibe veriyor anlatım

Fakat ben bu adamı gerçekten çok seviyorum ve anca Kendal Ağaya bu adam yakışır...

Aksoy ailesinin ağası ve dedesi olan Kendal Ağa, yıllardır aşiretinin yöneticiliğini yapmaktadır. Artık kendisine zaman ayırmak isteyen adam, görevini Bevan'ın üstüne vermekle yanlış yaptığını anlayacak mıdır?

Yaş: 62

İnşallah karakterleri beğenmiş, kafanızda canlandırmanızı kolaylaştırmıştır.

O zaman çok uzatmadan keyifli okumalar dilerim 🤍

Bazı duygular insanı en içten mutlu edebilirken bazıları ise çaresizliğin pişmanlıklarını bedenin döngüsüne yayabiliyor. Duyguların bir çoğu bedene virüs etkisi bırakabilir, nefretin duygusuzluğu yarattığı gibi..

Bu duygulardan birisi ise küçümsemekti. Bir insanı aşağılamak kadar ağır bir duygu genellikle mimikler ile hissettirilirdi, mutluluğun mimikleri sahiplenmesinden önce..

Sözlerin ağırlığı bazen yük hissi oluşturur fakat ya mimiklerin sizi küçümsemesi? Siz hiç ailenizi kaybettiniz mi? Hayatınızda sadece önemli hissettiren ailenizi..

Eğer olmamış ise ailenizin kıymetini bilin, çünkü onlar sizi karşılıksız seven tek varlıktır. Bu dünyayı menfaat fethetmiş, saygıyı yok etmişti. Siz kendinize olan saygınızı yok etmeyin, bırakın sizi sevmesinler. Ama siz kendinizi sevmeyi asla unutmayın...

Kaç kere görüştüğümüz halde beni yok sayan her daim boş gözlerle bakan adam şimdi karşımda arkadaşıma sırıtıyordu. Tamam çok sırıtmıyordu, sadece küçük bir tebessüm olabilir fakat yine de beni yok sayarken başkasına bunu yapması onu gözümden düşürmüştü. Kimse beni küçük göremez.!

Yüz hatlarım gitgide sıkılaşırken Sıla Beril'e sarılmış sonra Ali'ye tokalaşarak selam vermişti. Sıra Bevan'a gelince kaşlarım havalandı. Beril ve Ali bize doğru el ele gelirken Sıla Bevan'a bakıyordu. Daha sarılmamış ya da tokalaşmamışlardı. Sıla'da ki gözlerim arkasında ona düz bakışlar ile bakan adama kaydığında beyefendi sabahtandır kızın gözünün içine bakıyordu, benimkine beş saniye bakmamışken..

Sinirlerim aşırı bozulmuştu, o çocuk için değildi. Sadece kendime olan sinirim beni rahatsız etmişti. Önüme dönüp yanımda oturmuş Beril'e yöneldim. Karşımda oturan Yusuf'a baktıktan sonra kulağıma eğilip "nasıl geçti?" diye sormuştu. Gözlerim Yusuf'u bulurken tebessüm ederek "her zaman ki gibi muhteşem" cevap verdim. Beril cevabımdan hoşnut olacaktı ki doğrulup "iyi iyi" demişti. Yusuf da ki bakışlarım hala üzerinde gezinirken bana yöneldi. Yüzünde gülümseme berilince karşılık vererek göz kırptım. İki kaşı havalanmış ardından gözleri hafifçe kapanmak için harekete geçmişti. Kirpiklerinin uzunluğu insanı kendine çekiyor, bakmak için zorluyordu. Ben bu çocuğa hayrandım..

Sıla ve Bevan da masaya oturunca bakışlarım bir kaç saniye eski yerine oturmuş Sıla'da tur attı. Halinden gayet memnun olduğu gerçeği merakımı artırırken masanın baş taraflarına oturan Bevan'a bakmamıştım. Beril'e hafif yaklaşıp

"Bu adamı her yere getirecek mi sevgilin!?" Dedim, ses tonumu kullanmayı unutarak.

Beril öfkeli çıkan ses tonum ile bakışlarını üzerime dikmiş "ne var kızım? Kuzeni gelmiş, herhalde gezdirir." demişti. Gözlerimi düşürüp "ne kadar önemli bir gezi yerindeyiz şuan" geveledim. Beril "ayıp" der gibi mimiklerini oynatınca kafamı boş bakışlar ile hızla salladım. Hiç bir şey demeden önüne dönünce gözlerim yanlışlıkla ona kaymıştı. İğrenç bakışları hala üzerimde gezinirken oldukça rahatsız olmuştum. Bu çocuk oldukça gerilmeme sebep oluyordu.

Yemeğimizi yemiş içecekler içiyorduk ki bakışlarımın hep önümde ki telefonda olduğunu anlayan Selim:

"Ee Mayıs ne zaman mezun oluyorsun?"

Değince sorgulayıcı bakışlarım kalkarken Bevan ile göz göze geldik. Yine ve yine aynı bakışları vardı, artık umursayacak kadar bir değeri yoktu. Hızla onda ki bakışlarımı iki yanında oturan Selim'e kaydırıp yapmacık gülümseyerek "bu yıl" demekle yetindim. Bakışlarım eski boşluğuna geri dönerken gözlerim tekrar araştırdığım konuya kaydı. Selim bu sefer "ne güzel artık avukat hanım olacaksın" deyince bakışlarım tekrar üzerine kalktığında göz kırpmıştı. Ne amaçla söylediğini biliyordum ki hiç bir şey demeden Yusuf'a baktım. Elinde ki bardağı sıkarken ince uzun parmakları kırmızıya bürünmüştü. Çok sinirlendiğini anlayıp bir şeyler yapmam gerektiğini anladım. Bir süre düşündükten sonra "Yusuf biraz yürüyelim mi? Girdiğimiz finaller ile ilgili sorularım var sana?" Dedim. Yusuf sesim ile bana yönelince göz kırpıp gözlerim ve kaşlarımı kapıya doğru ilerlettim. Yusuf son kez bakışlarını Selim'e uzatıp ayağa kalkınca bende kalktım.

Çıkışa doğru ilerliyorduk ki "Bevan sen niye böyle uzak davranıyorsun?" dedi Melis. Kaşlarım havalanırken sinsice sırıtarak geri masaya döndüm.

"Onun hareketlerinde bozukluk var idare et bebeğim."

Deyip sırıtan bakışlarımı Bevan'a uzattım. Sinirli bakışları bir kaç saniye bulmuş geri önüne dönmüştü. Sen bana bakmıyordun değil mi? Yokmuşum gibi davranıyordun de mi? Sen kimsin ki beni yok sayıyorsun Allah'ın öküzü!?

Melis "ne" diyen bakışlarını üzerime dikmiş bakıyordu ki

"Bakışlarında problem olduğunu söyledi doktorlar o yüzden böyle hareketler sergiliyor yavrum."

Bakışlarını yanıtladım. Melis bu sefer Bevan'a dönmüş sonra hafifçe sırıtmıştı. Sen beni küçük görüyordun değil mi? Asıl kendinin düşmeye devam eden egona bak.

Bakışlarım Ali'yi bulunca 'ne yapıyorsun' der gibi bakıyordu. Bu sefer ikisini de takmayacaktım. Bana bir kaç saniye bile bakmazken Sıla'dan gözlerini ayırmamasını ona ödetecektim. Bakışlarına karşılık omuz silkmekle yetindim. Yusuf'a geri dönüp baktığımda 'ne oldu' der gibi bakışlar sergiliyordu. 'bir şey yok' diye bakıp, ilerleyerek "hadi gidelim" dedim.

Restauranttan çıkıp sahile doğru ilerlerken soğuk rüzgar bedenimi titretmişti. Sabah havalar ne kadar sıcak dursa da akşamları hala insanın ruhunu okşuyordu. Gözlerimi hafifçe kapatıp sessizliği içime çektiğimde yanımda ki adamın giymiş olduğu ceketi üstüme attığını hissettim. Hafifçe gülümseyip elini okşadım. Sevgimi hak ediyordu, hem de en güzel tarafından..

Gözlerimi aralayıp önüme geçmiş adama bakmak için kafamı hafiften kaldırdım. Kahverengi gözleri karanlıktan koyulaşmış ayırt etmemi zorlaştırmıştı. Yeşil gözlerim kendisini belli ederken onun bakışları ışığına ayak uyduruyordu. Derin bakışlarını çekip durgunca bakarak "o seni rahatsız ediyor mu?" sormuştu. Selim'den bahsettiğini biliyordum ki bakışlarımı üzerinden çekip yere doğrulttum. İnsanlara açıklama yapmaktan nefret ediyordum, insanı kendisinden bile şüphelendiren hareketi sevmiyordum. Yusuf bunu bildiği için iki elini kolumun üzerine koydu. Yavaşça bakışlarımı üzerine doğrulturken hareketim ile yere uzanmış saçlarımda havalandı. Alnıma değen perçem açılmıştı ki ben düzeltmeden Yusuf parmak uçları ile eski haline döndürmüştü. Gözlerimi üzerinden alamıyor bakışlarımı kontrol edemiyordum, her bir tarafını ezberlemek istermişçesine..

"Korkuyorum."

Demesi ruhuma dokunmuş Beril'in neden korktuğunu açıklamıştı. Fakat yine de neden bir insan için korkulduğuna anlam veremiyordum.

"Bir aralar rahatsız ediyordu fakat şimdi uzaklığımı koruduğum için ileri gidemiyor, merak etme. Gelse bile ben kendimi korurum."

Diyerek yanaklarımda gezinen parmaklarından sıyrıldım. Üstümde ki hırkaya sarılıp denize doğru ilerlerken vücudumu bir korku kapladı. Onun yanında her ne kadar güvende hissetsem bile duygularımı zapt edemem diye aynı zamanda korkuyordum. Yusuf bana yetişmiş "rahatsız olduğunu biliyordum, özür dilerim." demişti. Bir şey diyemiyorum sadece manzarayı izliyordum. Canım eve gitmek istiyordu, burada durmak yerine rahatçık yatağımda haftalardır hasret çektiğim uykuyu yaşardım.

"Eve bırakır mısın?"

Demem ile birlikte bana dönünce ben de ona yöneldim. Başını 'peki' anlamında sallayıp arabaya doğru adım attı. Onu kırmak istememiştim fakat yakın temastan oldukça rahatsız oluyordum, elimde değildi.

"Yusuf ben kendim giderim."

Deyip hırkasını ona uzatınca bana "ciddi misin?" demişti. Kafamı olumlu anlamda sallayarak yüzüme gülümse yerleştirdim.

"Yanlız kalmak ve yürümek istiyorum, yanlış anlama lütfen."

"Emin misin?"

"Evet, görüşürüz."

Diyerek sahilin diğer tarafına yöneldim. Yavaş adımlar ile ilerlerken içimde ki korku daha çok yayılmıştı. Neden korkuyordum? Ne olacaktı? İçimde neler dönüyordu? Duygularım ne istiyordu!?

1 saat sonra

Eve az mesafe kalmıştı ki yanımda duran araba ile bakışlarımı yana kaydırdım. Bizimkiler arada bana bakıyorlardı ki öküz yine durmuş sadece önüne bakıyordu. O kadar derdimin içinde sinek gibi bir şeyken kendisini bir halt sanması beni bitiriyordu. Gözlerimi düşürüp adımlarımı hızlandırdım. Araba hızla yanıma gelirken bakışlarımı kontrol ettim. Beril camını açmış kafasını doğrultarak "gelsene kızım" dedi. Duymamazlıktan gelip ilerlerken bu sefer birisi arabadan inmişti. Hızla ileri doğru gidiyordum ki ani kolumun çekilmesi ile silkelendim. Ali'nin hiç görmediğim sinirli bakışlarına yakalanmış nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

"Mayıs adamı hasta etme bin şu arabaya hemen!"

Deyip kolunda ki elimi sıkınca bir ona bir de sıktığı ele baktım. Ne cüret ile kolumu sıkabiliyordu!? Kolumu elinin arasından kurtarıp ilerlediğimde bu sefer önüme geçip "ne yapıyorsun sen ha? Seni tanıyamıyorum Mayıs! Benim tanıdığım Mayıs bu değil, sen kimseyi kırmaz, küçümsemezsin. Ne alıp veremediğin var kuzenimle be baldız!?" Değince adımlarımı yavaşlatıp sonunda durdurdum.

"Senin kuzenin dediğin adam beni insan niyetine koymuyor. Bu konu da ne kadar hassas olduğumu en çok sen biliyorsun. Ben onun olduğu hiç bir yerde bulunmak istemiyorum. Yapacağım bir şey yok kusura bakma, her insan herkesle anlaşacak diye de bir şey yok Ali."

Deyip ilerlerken arkadan onun sesi geldi.

"Ali ben yürüyerek geçerim, sen kızları bırak. Yanımda rahatsız olmasın."

Gözlerim şaşırarak açılırken Ali bana son kez bakıp arabaya doğru yürüdü.

"Ah be Mayıs."

Dedi Ali. Arkamı döndüğümde arabadan biraz uzaklaşmış eli cebinde bir şekilde ilerliyordu. Yürüyüşü bile değişikti bu adamın, hiç mi doğru bir yanı yoktu?

Beril de arabadan inmiş bana öylece bakıyordu ki sinirle geri arkasına dönüp ön koltuğa bindi. Derin bir nefes alıp iki elimle saçımı arkaya doğru ittirip kaşımış misali yaptım. Bu gece herkesi kırıyordum, hem de herkesi..

Kendime hakimiyet kuramıyor, ne dediğimi bilmiyordum. Bu günlerde bana bir şeyler oluyordu fakat ben neler olduğunu çözemiyordum. Bazen üzerime haftalarca bir his yüklenirdi o his iyi de olsa kötü de olsa eninde sonunda yaşar, hissimin doğruluğunu kanıtlardım.

Hızla tekrar eski yoluma dönmüş hızla devam etmiştim. Eve doğru o kadar hızlı adımlar atmışım ki yarım saatte geleceğim yolu on dakikada gelmiştim. Bedenim ve ruhum birbirine karışarak o kadar yorgunluk oluşturmuştu ki gözlerim yürürken kapanıyordu. Dün düşünmekten çok uyuyamamıştım zaten, büyük ihtimalle de bu asi tavırlarım dün ki özlemimden dolayıydı.

Anahtarlarımı çıkarıp eve girdiğimde teyzem ve eniştem yoktu. Olmamaları bir nebze de olsun içimi rahatlatmıştı. Odama girmiş kıyafetlerimi değiştirmiştim, su içmek için mutfağa gittiğim sıra Beril eve girmiş benimle göz göze gelmişti. Konuşmak için yeltendiğim sıra beni eliyle durdurup
"Konuşma Mayıs." dedi. Ağzım açık kalırken ayakkabılarını çıkarıp odasına ilerlediğinde onu durdurmak için kolunu tutmuştum ki hızla yan tarafa dönüp elini kaldırdı.

"Sakın bana dokunma Mayıs, gerekirse konuşma da"

"Be-eril."

Sesim titrediği halde yüzünde ki küçümseyen ifadeyi bırakmadan beni süzerek "seni tanıyamıyorum, gerçekten tanıyamıyorum." Deyip odasına hızla ilerledi. Kapısını açmış odaya tam girecekti ki "bu aralar Selin Hocaya ~Psikiyatrist~ görünsen iyi olur." dedi ve odasına girip kapısını kitledi.

Bakışlarım öylece koridorda kalmıştı ki Beril'in son söylediği cümle beynimin içinde binlerce kez tekrarlandı.

2 Şubat 2013

"Hayır istemiyorum, bırakın beni! Ben deli değilim! Bırakın."

Sesim yettiğince bağırıyordum. Beni zorla deli hastanesine tedaviye getirmişlerdi. Teyzem ellerimi sıkıca tutarken eniştem arkadan destek uyguluyordu. Ellerinde kurtulmak için ne yapsam da boştu, ikisi de çok sıkı tutuyorlardı.

"Teyze yalvarırım beni oraya götürme, ben deli değilim!"

Sesim ağlamaktan titriyor gözlerim ağlamaktan acıyordu.

"Teyzecim sadece bir kontrol hiç bir şey olmayacak. Biz senin yanındayız, korkma."

Diyen teyzeme dolu gözler ile bakıyor kafamı 'hayır' anlamında sallıyordum.

"Hayır! Bana ilaç verecek, uyutucak. İstemiyorum ben! Bırakın beni, ben deli değilim."

Tekrardan eski gür sesim ile bağırdım. Teyzem bir saniye elini gevşetmiyor, beni zorla hastaneye sürüklüyordu. Göz yaşlarım çaresizlikten düşmeye devam ederken annemi istedim. Annem olsaydı beni ağlatmazdı, istemediğim şey için zorlamazdı. Annemden sonra kimse beni önemsemiyor, başından salmaya çalışıyordu. Annemi çok özlemiştim..

Doktorun odasında otururken herkesin beni izlediğini hissettim. Ağlayan bakışlarım çaresizlikten yerden kalkamıyor, bacaklarımı sıkmamı sağlıyordu. Doktor diye bildiğimiz kadın:

"Özel olarak konuşacağım, dışarı çıkın lütfen."

Konuşunca hafifçe başımı kaldırdım. Gözlerim teyzemi bulduğunda bana bakıyordu, korkuyordum. Ya teyzem çıkarsa o kadın bana zarar verirse diye korkuyordum. Teyzeme 'gitme' diyen bakışlarımı uzattığımda her zaman ki gibi önem vermemişti. Hiç bir zaman duygularıma önem vermemişti..

Ayağa kalktığını görünce yalvaran bakışlarımı indirdim. Annem ve babama verdiğim sözü tutamıyordum, bana acımalarına engel olamıyordum...

Teyzem yanıma gelip saçımı okşadıktan sonra kulağıma "herşey yolunda tatlım" diye fısıldadı. Gözlerim kapanırken teyzem saçıma buse bırakıp hızla odayı terk etti.

Sarı saçlarım annemden bana kalan tek mirastı, onun kızı olduğumu gösteren tek simgeydi...

Benim kimliğim tamamen değişmişti, sadece saçım onlara özel kalmıştı..

Doktor abla yanıma diz çöküp oturdu. Ellerimi avucunun içine alıp "çok güzelsiniz küçük hanım" dedi. Ondan korkuyordum, bana bir şey yapacak diye korkuyordum. Ellerimi avuçlarının içinde hızla çektiğimde "şşş tamam, her şey yolunda. Ben sana zarar vermem, korkma." deyip ayağa kalktı. Önümde duran uzun bir koltuğu daha çok arkaya ittirip uzanmak için güzel bir yer hazırladı. Beni oraya uzatıp ne yapacaktı, yoksa boğacak filan mıydı? Ya beni öldürürse? Ya beni küçük görürse!? Korkum gitgide bedenimi sarınca hızla ayağa kalkıp kapıya koştum.

"İmdat, yardım edin! Beni öldürecek! Yardım edin!"

Diye bağırıp kilitli olan kapıya vurduğumda hemen kapı açılmış iki tane mavi önlük giymiş abi kolumdan tutup beni havaya kaldırmıştı. İçeri doğru geri sokunca "yardım edin, ben deli değilim. İmdat!" bağırmaya devam ettim. Az önce beni öldürecek sandığım doktor bana gülümsüyordu. Tekrar bağırmaya kalktığımda sağımda kalan abi hemen ağzımı eli yardımı ile kapattı. Doktorun benim için hazırladığı koltuğa uzatıp iki yandan da beni durdurmak için omuzlarımdan tutuyorlardı. Ayaklarımı vurarak kalkmaya çalıştığım sıra doktor elinde bir iğne ile bana doğru geldi. Gözlerim iğneyi görüp büyürken ağzımda olan ele rağmen bağırmaya çalıştım. Bedenimi koltuğa vuruyor kalkmak için savaş veriyordum. Gücüm kalmamış ağlamaktan kızaran gözlerim kapanmaya yelteniyordu ki doktor iyice yanıma yaklaşmış "seni anlıyorum bebeğim." demişti. Hareket etmeyi bırakıp gözlerinin en derinine bakarak "bana acıma, beni küçük görme." dedim. Üzerime eğilip gülümseyerek "iyi uykular tatlım" dedi ve boğazıma iğneyi sapladı. Ani gelen tiz acı ile kollarım ve bacaklarım etkisini kaybetmişti. Gözlerim kendini uykuya teslim etmeye gitmek üzereyken son duyduğum cümle

"Uzun bir süre yanımızda kalsa iyi olacaktır."

doktorun konuşmasıydı. Sonrası koca bir sessizlik ve karanlık..

Günümüz

O anlar teker teker hafızama kazınmış bir şekilde gözümün önünden geçerken dengemi kaybedip duvara tutunmuştum. Gözyaşlarım kendisini tutmaya çalışıyordu fakat kalbim gözyaşlarından daha çok yaş akıtıyordu. Hiç bir insanın kalbi ağlayabilir miydi? Benim kalbim delindiği için ağlıyordu..

Duvardan yavaşça aşağıya inerken gözlerim bulanıklaşıyor başımı döndürüyordu. Yere ulaşmış duvara dayanarak ayaklarımı üzerime çekmiştim. Elimi saçlarımın arasından geçirip "ben deli değilim." dedim fısıltıyla.

"Benim doktora ihtiyacım yok, sadece ailemi özledim. Sadece özledim. Ben deli değilim."

Sesim çok titriyor kelimeleri yutmak zorunda kalıyordum. Gözüm bedenimin yumuşaklığına dayanamamış kendisini serbest bırakmıştı. Yaşlar hızla akarken sadece "ben deli değilim." diyebiliyordum.

Saatlerce öyle oturmuş ağlayarak "ben deli değilim." Demiştim. Tekrar ve tekrar söylerken teyzem ve eniştem gelmiş hemen yanıma çökmüşlerdi. Teyzem başımı göğsüne yaslayıp"bir şey yok kuzum, sen deli değilsin. Geçti, geçti bebeğim" dedi. Dudağım titriyor çaresizce susuyordum. Hayır teyze bana acımayın lütfen, eğer acırsanız annem ve babam bana çok kızar...

Son kez teyzemin 'Beril' değişini duyup kendimi uykuya teslim ettim.

3 gün sonra

İğnenin etkisi ile bedenim halsizdi. Gözlerimi aralayıp yere oturmuş kafasını yanıma gömmüş olan Beril'in saçını okşadım. Sözlerinden pişman olduğunu defalarca dile getirmiş ona kırılmamamı söylemişti. Sözleri her ne kadar dese bile kalbimin en ücra köşelerine ulaşmış ona olan sevgimi sarsmıştı. Kendi hayatımı, kendi evimi kurmam gerektiğini göstermişti..

Parmak uçlarım ile saçlarını okşarken uyanmış olacaktı ki kıpırdandı. Uykulu gözleri hızla genişledi. Ellerimi avuçlarının içine alarak "iyi misin abla?" Diye sordu. 'abla' demesi oldukça hoşuma gidiyordu. Hafifçe tebessüm edip başımı salladım.

"İyiyim güzelim." Dediğimde bu sefer ayağa kalkmış ne yapacağını bilmeyerek dolandı.

"Öyle demek istemedim, çok sinirliydim. Ne dediğimi bilmiyordum. Seni üzmek istemedim, sen benim en kıymetlimsin. İste-"

"Beril."

Sözünü kesmiş onu çağırmıştım ki bana dönüp 'bir şey mi oldu' der gibi baktı.

"Uyumak istiyorum, izin ver."

değince bakışları bir kaç saniye geri eski haline dönüp, önüne yöneldi. Aslında uyumak istemiyordum fakat bi daha aynı şeyleri hissetmek bana oldukça ağır gelecekti. Beril yanıma tekrardan çöküp dolu gözlerle
"Özür dilerim Mayıs, lütfen bana soğuk olma. Bir daha asla olmayacak." Dedi. Yorgun bedenime üstelik sıcak bir gülümseme ile karşılık verdim.

"Kırılmadım aşkım, sadece çok yorgunum dinlenmek istiyorum."

Dediğimde hemen ayağa kalkmış eliyle dolan gözyaşlarını silerek "tamam tamam. Sen uyu, yorma kendini." dedi. Gülümseyip kafamı duvar tarafına çevirdiğimde Beril odadan çıkmıştı. Kapımın kapanması ile yüzümü tekrar düz bir hale koyup gözlerimi kapattım.

Bayılmam üzerinden üç gün geçmişti ve ben hala yataktaydım. Bu sıralar düzgün beslenmediğim için vücudum daha bir yorgun düşmüştü. Ruhum da aynı zamanda kaç gündür çöküşte olduğu için iyice yatağa serilmiştim.

Başımın altında ki yastığı düzeltip uykunun kollarına tekrardan yerleştim.

7 saat sonra

"Ben çıkıyorum."

Deyip vestiyerden ayakkabımı çıkardım. Ayağıma geçirirken teyzem ve Beril mutfaktan çıkmış bana bakıyorlardı.

"Beril de çıkacak, onunla çık kuzum."

Diyen teyzeme kafamı olumsuz anlamda sallayarak cevap verdim.

"Tek kalmak istiyorum."

Dediğimde sesim o kadar net ve buruktu ki Beril bunu anlamış yine üzülmüştü. Sevgilisinin olduğu konularda beni hiçe saydığını artık farketmiştim, bu saatten sonra elimden geldiği kadar uzak duracaktım.

Yürüyeceğim ve bedenimin yorgunluğundan dolayı altıma geniş gri, sol bacağı yırtık olan eşofman. Üstüne de göğüs dekolteli, ince askılı crop giymiştim. Ayakkabılarımı ayağıma geçirmiştim ki soğuk olur düşüncesi tekrardan çıkarmamı sağlayacaktı. Ayakkabımı tekrardan çıkarırken sanki yük kaldırıyor gibi hissediyordum. Teyzem elinde siyah hırkam ile gelince gülümsedim, beni büyük bir yükten kaldırmıştı. Bazen üşengeçliğim o kadar yoğun olurdu ki nefes alınca yoruluyordum.

Siyah hırkamı da üzerime geçirip dışarı çıktım. Binadan çıktığım an soğuk vücuduma işleyince hafif bir titredim. Hırkamın fermuarını göğsümün altına kadar çekip ellerimi cebime atarak yürümeye başladım. Evimiz Buca sahiline oldukça yakındı, her ne kadar sevmesemde güzel, şirin bir koydu.

Ellerim cebimde sahile doğru ilerleyip bedenime yüklenen ani yorgunluk hissi ile banklardan birine oturdum. Sırtımı yaslayıp denizi izlerken kalbimin burukluğu benliğim en dibinde tahtını kurmuştu. Canım o kadar yanıyordu ki aileniz ile yaşamak varken akraba ile yaşamak gerçekten çok zordu. Rüya gördüğünüz zaman koşup gidip annenize sarılabilirdiniz fakat teyzenize yapamazdınız. Canınız yandığında annenize sığınabilirken teyzeniz size aynı güveni vermezdi. Annem gibiydi fakat yine de annem değildi...

Uzun bir süre denizden bakışlarımı çekmemiş öylece izlemiştim. Kendime gelip bakışlarımı etrafımda bir tur artırırken Sıla ve Bevan'ın bana doğru geldiğini gördüm. Gözümü düşürüp içimden 'geldi yine öküz' dedim. Sıla güler yüzle yanıma yaklaşmış ayağa kalkmış olan bana sarılmıştı. Ayıp olmasın diye bende ellerimi hafifçe beline yerleştirmiştim.

"Geçmiş olsun bebeğim."

Değince tebessüm ederek "teşekkür ederim" yanıtladım. Sıla, Bevan'a bir kaç saniye baktıktan sonra "biz de sahilde oturacaktık sende bizimle otur. Hem özledik seni, ders ders diye diye yüzüne hasret bıraktın." deyince saniyelik bakışlarım denize bakan adama kaydı. Yine ve yine o bakışlarda hiç bir duygu yoktu, duygusuzluğun simgesi o olabilirdi..

"Yok ya, siz oturun. Ben zaten eve gidiyordum. Yorgunum."

"Ya Mayıs! Kaçma be kızım, özledim seni biraz sohbet edelim."

Değince içimden göz devirdim. Zaten ikisinin yan yana dışarda olması gözüme batmıştı. Yapmacık bir şekilde gülümseyip "başka zaman artık." sakinliğimi tutarak cevap verdim.

Sıla ısrar etmeye çok devam edince mecbur kabul etmek zorunda kalmıştım. Onlar ile birlikte yürüyor kafeye ilerliyorduk. Bevan benim oldukça solumda kalırken Sıla'nın da uzağında yürüyordu. Kızlara karşı mesafeli oluşu dikkat çekiciydi fakat yine de insanları duymamazlıktan ya da görmemezlikten gelmesi oldukça kaba bir davranıştı.

"Yusuf ile nasıl gidiyor Mayıs?"

Diyen Sıla düşüncelerimden sıyrıltmıştı. Bakışlarım istemsizce ona kayınca ölmüş gibi yürüyordu. Sılaya cevap vermem gerektiği için "düzenli" demekle yetindim. Sıla küçük bakışlarını üzerinde dolaştırdıktan sonra gülümseyip "'düzenli' iyiymiş." dedi. Cevap vermeden ilerlediğimde bu sefer Sıla, Bevan'a

"Yusuf ile Mayıs yıllardır birbirlerine yakınlar fakat bir türlü açılmadılar. O yüzden düzenli diyor."

Değince Bevan hiç umursamamış ilerlemeye devam etmişti. Bir insanın her hareketimi itici olurdu? İşte yanında yürüdüğüm adamın nefes alışı bile itici geliyordu. Sıla'nın bu gereksiz açıklamayı neden yaptığına anlam veremedim. Bana bakıp gülümsediğinde yapay olduğunu hissettim.

"Ya Emre vardı senin sonra dayanamayıp yurtdışına gitmişti. Ne oldu da kaçtı çocukcağız?"

Dudağımı bükerek konuşmuştum ki Sıla'nın mimikleri sertleşmişti. Gözlerim tekrardan onu bulduğunda hafifçe sırıtıyordu, onun da Sıla'dan rahatsız olduğunu anlamıştım zaten.

Bakışlarım Bevan'a heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatan Sıla'dan kalkıp Bevan'da durunca çaktırmadan onu inceledim.

Üstüne siyah birazcık beden hatlarını belli eden yakalı tişört, altına da siyah düz kot pantolon giymişti. Saçları kendi halinde dururken mimiklerin zorla tutulduğu aşikardı. Hep siyah giyinmesine şaşırmıyordum çünkü Ali de ilk hep siyah giyiniyordu sonra çevresel faktörlerden o da renkli giyinmeye başlamıştı. Elinde ki saat o gün taktığı saatin aynısıydı ve oldukça havalı bir duruşu vardı. Yüzünde olan kalın desene sahiplik yapan yüzük dikkatimi çekmişti. Böyle bir odundan böyle giyim tarzları görünce aydınlanıyor gibi hissediyordum.

"Öyle işte Bevan, bize biraz Doğu'dan bahsetsene. Neler var, kültürü nasıl?"

Diyen Sıla ona bakmamı engellemiş önüme dönmemi sağlamıştı. Kültürü nasıl mı olacak? Tabi ki saçma sapan aşiret toplulukları, her canı istediğinde adam öldüren insanlarda ne olabilirdi ki?

"Hiçbir şey!"

Düşünceme sesli cevap vermiştim ki Sıla ve Bevan'ın gözü bana çevrilmişti. Bakışlarım ikisinde gidip gelirken Bevan hızla gözünü tekrardan ayırmıştı.

"Nasıl yani?"

Soran Sıla'nın sesinde sorgulayıcı bir tavır vardı. Sert bakışlarım Bevan'a kayınca yüzünde küçümseyici bir gülümseme vardı. Sinirlerimi tekrardan bozunca ona inat kendimi tekrardan tutmayacaktım.

"Şöyle güzelim; bütün saçmalık içeren kültür orada var. Küçük yaşta gelin mi dersin yoksa erkek çocuklara değer mi dersin bilemem. Fakat saçma sapan toplulukların yaşadığı bölge orası, ne bekliyorsun ki?"

Demem ile birlikte Bevan bana dönüp "yanlış düşünüyorsun." demişti. Kaşlarımı havalandırıp yandan ona baktığımda yüzünde ki hırsı görmüştüm. Yüz hatlarımı düzelterek

"neyi yanlış acaba? Siz değil misiniz her dakika adam öldüren siz değil misiniz kızları küçük yaşta evlendiren, hor gören, erkekleri dokunmazlık yapan ha! Bunların hepsi sizde varken diyemezsin yanlış düşünüyorsun!" Konuştum. Bevan bende ki bakışlarını hiç ayırmamış derin bir nefes almakla yetinip geri önüne dönmüştü. Ağzından bir şeyler gevelediğini görünce "geveleme, söyle!" dedim. Bakışları tekrardan beni bulunca sinirimin dinmediğini anladım.

"Doğuları hor göremezsin!"

Sesini her ne kadar kontrol etmeye çalışsa da sinirli çıkmıştı

"Sebep?"

"Sebep yok! Onlar da bu ülkenin vatandaşları bunu elbet kafanızın içine sokacaksınız."

"Pardon 'sokacaksınız' derken? Ay komiksin gerçekten"

Dedim küçümser bakışlar ile. Bevan yüz hatlarını gerip kaşını kaldırarak "haddinizi aşmayın." Dedi. Sırıtan yüzüm sıkılaşırken "niye sen çok mu önemli bir kişisin? Hatta dur sen kesin ağa filansındır da" cevap verip küçük çaplı bir kahkaha attım. Bevan'ın eli sıkılmaya başlayınca hedefime ulaşmış düşüncesi beni daha da hırslandırdı.

"Bana istediğini söyle saygımı korurum fakat şehrim ve bölgem hakkında hiç bir şey söyleme saygımı yitirmek istemem."

İlk defa bu kadar uzun bir cümle kurmuş içime oturmuştu fakat umrumda değildi bu adam yüzünden belki de teyzem gil beni yine o hastaneye diye düşünürken gözlerim kapandı sonra hızla kendime gelip yüzümde ki sinsi sırıtışı silmeden "konuşulacak hiç bir yeri yok zaten. Urfa'nın, zihniyet desen en altlarda saygı desen 's' sini bilmiyen bir halkı var. İşleri güçleri sadece sıra gecelerinde oynamak, başka hiç bir şey yaptıkları yok." dedim. Bevan'ın yüzü o kadar sıkılmıştı ki kırmızıya resmen dönmüştü. Kendimden emin bir şekilde yüzüne baktığımda

"Sabrımı lütfen sınamayın!"

"Ayy doğruları söylemekte kabahat olmuş."

Deyip göz kırptım. Bakışlarım bir kez Sılayı bulduğunda oturmuş sadece bizi izliyordu. Tekrardan ona döndüğümde o kadar sert bakıyordu ki gözünün içinde ki yeşillik simsiyah olmuş hissi veriyordu. Bakışına karşılık küçük bir sırıtış sergileyip sonra masada ki telefonumu alıp ayağa kalktım.

"Ben gidiyorum Sılacım, size iyi kültür konuşmalar."

Deyip Bevan'a göz kırparak Sılaya döndüm. Sıla omzunu silkmekle yetinince gülümseyip kapıya doğru ilerledim.

Onu sinir etmeyi, düşürmeyi başarmıştım ve oldukça kendimi rahat hissediyordum. Hiç kimse beni küçük göremez, bu Beril olsa bile. Bevan yüzünden Beril'in algıları da bu yöne geçmişti..

Eve oldukça yaklaşmıştım arkamdan onun "bir dakika" değişini duydum. Sitem ederek nefesimi dışarı attıktan sonra ona döndüm. Benden biraz uzakta hala bana doğru yürüyordu.

"Ne var!?"

Diye bağırınca olduğu yerde durmuş aramızda ki mesafeyi korumuştu. Sert bakışları ilk defa üzerimde gezinirken şaşırdım. Bunun algıları sorunlu değil miydi?

"Bana istediğini söyle sana sesimi çıkarmam, kadınsın derim susarım. Fakat benim ilime laf söylersen saygımı bozar, kalbini kırarım."

"Kırsana bi"

Dediğimde yüzümde ki ifade onu deliye döndürüyordu ve sınırlarını zorluyordu.

"Ne hakla sen insanları yargılar, küçük düşürürsün? Senin buna ne hakkın var!?"

Diye bağırınca biraz ürküp geriye adım attım. Karşısında güçsüz durmayacaktım. Kendimi toparlayıp ona doğru bir kaç adım attınca o da geri ilerledi. 'salak' diye geçirdim içimden.

"Ben hiç kimseyi küçümsemiyorum, sadece gerçekleri söylüyorum. Ne var bunda, çok mu battı?"

Deyip göz kırptığımda sıkmış olduğu elini hızla saçından geçirip etrafa bir kaç bakış attı. Gözlerimi üzerinden çekmiyor en nefret duygularını barındıran bakışları sergiliyordum. Ona bir adım daha atıp

"Aşiretler kadar saçma bir topluluk yok."

Diyerek bir adım daha attım.

"Sizin kadar ayrım yapan bir toplulukta yok."

deyip bir tane daha adım attım.

"Siz değil misiniz kızları her daim ezen erkekleri baş üstünde tutan!?"

Bir adım daha..

"Siz insanları öldüren, canına kıyan aşiretlerin üyeleri değil misiniz? Siyah takım elbise giyince adamlık olmuyor Bevan Aksoy."

Deyip son adımımı da attığımda boy farkından dolayı kafamı kaldırdım. Bu sefer o bakışlarda duygu vardı fakat o duygu ne kötü ne de iyiydi sadece çaresizliğin kötüye karışmış hâli gibiydi.

"Hor gördüğün şehrin gelini, benim de karım olacakken bunları demen de sana yakışmıyor Mayıs Akın."







Evet öncelikle bölümün uzunluğu için kb kuzucuklar. Uzun yaptım çünkü hem Mayıs'ı biraz daha anlayın ve artık konuya girişin kısmı aynı bölümde olsun istedim.

Öneri 🔖
Mayıs'ın Doğulara söylediği laflar insanın kendi zihniyetinden oluşturulmuş laflardır. O konuya da biraz değinmek istedim çünkü insanlar gerçekten Doğu illerini çok kötülüyor, aşağılıyor. (HERKES DEĞİL!!) bu yüzden Mayıs üzerinden yanlış düşünen kişileri değinmek istedim.
Eminim anlayacaksınızdır, ileri de neden Mayıs'ın böyle bir önyargısı olduğunu..

Bölüm nasıldı?

Bence artık kurguya giriş yapmış bulunmaktayız.

Elimden geldiğince hızlı bölüm atmaya devam edeceğim, okuma da kalınız.

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın, sağlıcakla kalın 🤍

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 98.1K 27
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
643K 37.5K 62
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
ÖLÜM RABITASI By min

General Fiction

23.1K 1.9K 18
"Adın Gurur mu?" dedim birdenbire. İlaç kutusu üzerinde yazan kullanım talimatlarını okumayı bitirip yüzüne döndüm. İfadesiz gözleri üzerimdeydi. "A...
11.5M 183K 17
17 NUMARA'YI KİTAP SATAN HER YERDE BULABİLİR, SATIN ALABİLİRSİNİZ. BURADA YALNIZCA TANITIM AMAÇLI İLK ON BÖLÜM VE ÖZEL BÖLÜMLER YAYIMDADIR. Gecenin k...