Elemkârâne

By derya_dicle_

1.8M 71.5K 42K

Yalanların içinde büyüyen bir beyin ile hayatını ailesine adayan bir ruh, evlilik yaparsa ne olur? Farklı kü... More

♣️ Giriş - BEVAN AKSOY ♣️
♣️1. Bölüm - SEÇİLMİŞ AĞA♣️
♣️2. Bölüm - AKSOY AŞİRETİ♣️
♣️ 3. Bölüm - MAYIS AKIN ♣️
♣️ 5. Bölüm - MUTLULUK ♣️
♣️ 6. Bölüm - SANA YAKIŞMIYOR MAYIS AKIN ♣️
♣️ 7. Bölüm - BEN Mİ? ♣️
♣️ 8. Bölüm - HAYATI TEHLİKEDE ♣️
♣️9. Bölüm - EVLENELİM ♣️
♣️ 10. Bölüm - KARANLIĞINA HOŞGELDİN ♣️
♣️ 11. Bölüm - TANIŞMA ♣️
♣️ 12. Bölüm - YENGE ♣️
♣️ 13. Bölüm - ONUN GÖZLERİ ♣️
♣️ 14. Bölüm - TATMİN ETMEK ♣️
♣️15. Bölüm - KINA GECESİ ♣️
♣️16. Bölüm - DÜĞÜN ♣️
♣️ 17. Bölüm - İLK ADIM ♣️
♣️ 18. Bölüm - HAYAL KIRIKLIĞI ♣️
♣️ 19. Bölüm - ZAAFIMIZ ♣️
♣️ 20. Bölüm - PARÇALANIRSIN ♣️
♣️ 21. Bölüm - AŞIK OLDUM ♣️
♣️ 22. Bölüm - AVUKATIMIZ ♣️
♣️ 23. Bölüm - AĞAM ♣️
♣️ 24. Bölüm - YENİDEN BAŞLAR ♣️
♣️ 25. Bölüm - İSTİYOR MUSUN? ♣️
♣️ 26. Bölüm - SARMAK ♣️
♣️ 27. Bölüm - TEK BEDEN ♣️
♣️ 28. Bölüm - OLABİLİR MİYİZ? ♣️
AİLEMİZE DAVETLİSİNİZ 🖤
♣️ 29. Bölüm - ONU SEVİYORDUM ♣️
♣️ 30. Bölüm - KARANLIK ♣️
♣️ 31. Bölüm - BOŞLUK ♣️
♣️ 32. Bölüm - SUÇU NEYDİ? ♣️
♣️ 33. Bölüm - KAYBETMEK ♣️
♣️ 34. Bölüm - KIYAMIYORUM ♣️
♣️ 35. Bölüm - CANIM YANIYOR ♣️
♣️ 36. Bölüm - ÖZÜR DİLERİM ♣️
♣️ 37. Bölüm - HALSİZ DUYGULAR ♣️
♣️ 38. Bölüm - BİZİM ♣️
♣️ 39. Bölüm - KIZIMIZ ♣️
♣️ 40. Bölüm - SENİN GİBİ ♣️
♣️ 41.Bölüm - DEJA VU ♣️
♣️ 42. Bölüm - TESLİMİYET ♣️
‼️ YENİ KAPAK ‼️
♣️ 43. Bölüm - MELEĞİMİZ ♣️
♣️ 44. Bölüm - RUHUMUN PARÇASI ♣️
♣️ 45. Bölüm - KARA OĞLAN ♣️
♣️ 46. Bölüm - RUHUMU ATEŞE VERDİN ♣️
♣️ 47. Bölüm - KARŞILAŞMA ♣️
!! DUYURU !!

♣️ 4. Bölüm - KİMSİN SEN ♣️

52.5K 2K 1.6K
By derya_dicle_

Sellam yavrularım, nasılsınızz?

Kurguya başlamadan önce size bir şey söyleyeceğim

Neden okurken oy ve yorum yapmıyorsunuz aw!?

Hayalet olmayı tercih etmeyelim..

Sizi tanımak istiyorum, kendinizi belli edin 🤍

Keyifli okumalar dilerim 🤍

Evren herkese aynı karakterde ruhlar emanet etmiyordu. Bazılarına zekiliği vaad ederken bazılarına acımasızlığı hamletmişti. Herkese farklı şeyler veren kader hiç kimseyi aynı yapmıyor bu sebeple yaşamı oluşturuyordu. Hayatlarını yaşama göre şekillendiren insanlar yalnız hissettikleri anda kaderin onları bulmaları için yolladığı duygulara tutunuyorlardı. Her bir duygu her bir ruhu temsil ederken her bir yaşam her bir boyutu kastediyordu. Farklı boyutlarda isteklerimizin gerçekleşmesini dilerken yaşamış olduğumuz evrende ait olduğumuz eşi arıyorduk. Evren hazır olduğumuz anda mesajımızı alıyor ait olduğumuz ruhla birleştiriyordu. Ruhlar birbirine kenetlenirken vücutlar birbirine teslim oluyordu.

Yazıp nokta koydum. Başlığa 7 Temmuz 2022 - Evren'in Duyguları yazıp çıktım. Ne zaman kendimi huzurlu hissettiğimde notlara kafamdan geçenleri yazar paragraf oluştururdum.

Olaylı yemekten sonra 3 gün geçmişti. Ali'nin kuzeni olacak kendini beğenmiş kro, yemek boyu yokmuşuz gibi davranmıştı. Kendimi tutmak için zor dayanmıştım fakat sözlerimizi de hesaba almamayışı sabrımı sınamış ağzımı bozmuştu. Ne desem sadece küçük saniyelik bakışlar atıyor umursamadan ya manzarayı izliyor ya da derin bir nefes alıp veriyordu. Ali davranışlarına alışmış gibi bir hava verip sadece Beril ile ilgileniyordu. Beril de Bevan olan adamın davranışlarından rahatsız olmuş yüzünde ki mutluluk kaybolmuştu. 'ne bekliyordu ki? Urfa krosu işte' diye içimden defalarca geçirmiş dayanamayıp masadan kalkıp eve gidiyordum ki Ali ve Beril de arkamdan gelmişlerdi. Beyefendi hiç isitifini bozmadan gidip arabasına binmişti. Ali onun öyle olduğunu anlatmaya çalışsa da umursamamış yaptığının çok kötü bir davranış olduğunu dile getirmiştim. Sonuçta karşısında duran iki tane bayandı, yaptığı davranışlar çok ahmakçaydı.

O gece tekrardan aklıma yerleşmişti ki sinir devrelerim tekrardan atmıştı. Oturduğum yatağımdan kalkarak mutfağa ilerlediğim zaman daha yeni uyanmış, kahvaltı yapan bir adet Beril ile karşılaşmıştım. O günden sonra benimle bir kelime bile etmemiş çekip gitmeme kızmıştı. Umrumda bile değildi, o çocuğun saçma sapan davranışları normalmiş de benim gitmem mi anormal oluyordu. Bende bana davrandığı gibi yaparak görmemezlikten geldim. Kahve malzemelerini çıkarıp makinenin önüne geçtiğimde Beril oturduğu yerden kalkıp bulaşıklarını makineye yerleştirdikten sonra hiç bir kelime etmeden odasına doğru harekete geçti. Yapmış olduğu hareketler devam ettikçe sinirlerimi bozacaktı, buna acilen bir son vermeliydi.

Kahvem olmuş koyduğum fincanı alıp Beril'in odasına ilerledim. Kapıyı tıklatarak içeri girdiğimde benim geldiğimi bildiği halde gözünü devirmişti. Masasına oturmuş ödev olan dosyasını inceliyordu, yatağa ilerleyip oturdum. Bir süre sessizce sadece onu izlemiştim, oldukça odaklanarak çalışıyordu. Kahvem bitmiş yatağın yanında ki komodinin üstüne indirdiğimde çıkan ses ile önce kafasını kaldırıp karşısında duran duvarına yapıştırdığı kağıtlara bakarak bana yöneldi. Onun bakışları oldukça sert olduğu halde tebessüm ederek karşılık vermiştim.

"Ne oldu!?"

Sorgulayıcı bir ses tonu ile sormuştu. Yüzümde ki tebessümü indirmeyip "bir şey yok" dedim. Bakışları odayı turlamış tekrardan benimle buluşmuştu. Yüzümde ki gülümseme onu rahatsız etmişti ki sinirli bir ses tonuyla

"Gülmeni sağlayacak sebep nedir!?" Diye sordu. İçimden 'şimdi gösterirdim de, neyse' cevap verdim.

"Beril abartmıyor musun?"

Sordum ses tonumun yüksekliğini koruyarak. Dalga geçer gibi gülümsemiş "hı hı aynen" demişti. İlk okul çocuğu gibi cevabına gözümü düşürmüş derin bir iç çekmiştim.

"Mayıs seni sevdiğim adamın yanına götürüyorum orada beni yerin dibine sokuyorsun!"

Deyince kıvrılan dudağımı serbest bırakmış kaşlarımı havalandırmıştım

"Derken!?"

"'Derken' değil Mayıs, o çocuk ile illahi konuşmak zorunda mıydın? Konuşmuyorsa, takmıyorsa salla gitsin. Ne diye uğraşıyorsun!?"

Ses tonu ve verdiği cevap kalbimin derinine oturup, o gece geldiğim için pişman ettirmişti. Gitmemeliydim. Tanımadığım, etmediğim insanların yanına gitmek ile hata yapmıştım. Umrumda olan Beril'in o günden sonra üzgün olmasıydı. Benim yüzümden kendini odasına kitlemişti, ne kadar saçma bile olsa.

"Haklısın." Diyebilmiş bakışlarımı üzerinden çekip uzatmış olduğum bacaklarıma çekmiştim. Benimde kuzenim gelse sevdiğim adamın önünde kuzenin davranışları yüzünden durduk yere çekip gitse ben de üzülür, kızardım. Ne dese haklıydı.

Bir süre yüzümü incelemiş sonra yüzüne buruk bir gülümse yerleştirip yanımda kalan boşluğa oturmuştu. Parmak uçlarım ile oynuyor göz teması kuramıyordum.

"Güzelim, biliyorum tavırları çok iticiydi. Senin böyle davranan insanları sevmeyip, uzak durduğunu da biliyorum. Ama Ali için oradaydık, o çağırdı diye. Öyle kalkıp gitmen çok kötüydü." Diyerek başımı ona bakmam için tek eli ile çenemden kaldırdı. Üzgün bakışlarımı farketmiş ona sarılmam için kendine çekmişti. Elimi beline dolayıp kafamı, saçını topuz yapmasından dolayı açık olan omzuna yatırıp boynuna öpücük kondurdum. Hiç bir zaman onun üzülmesine dayanamıyordum, haklı da olsam haksız da kabul ediyordum.

"Ali ile konuşmamı ister misin?"

Dediğimde benden ayrılmadan kafasını olumsuz anlamda sallamıştı.
"Neden? Tartıştınız mı?" diye soruma ekleme yaptığımda bu sefer konuşarak "hayır aradım açmadı, mesaj attım geri dönüş yapmadı. Aramana gerek yok." cevap verdi. Kafamı yasladığım omzundan kaldırıp yüzünü incelediğimde mimikleri üzgün olduğunu kanıtlıyordu. Ali ile konuşmalıydım, o da haklıydı. Dışardan misafiri gelmişti ve o ne yaparsa yapsın alttan almalıydım. Belki de çocuğun doğasında umursamamazlık vardı.
'ona sen ukalalık desene' içimde ki konuşan iç sesimi susturmak istermişçesine 'haklısın ama sus' demiştim.

Beril'den ayrılıp yanağından makas alarak odama gidiyordum ki Beril şöyle dedi:

"Boynumu öptüğünü unutmayacağım he!"

Beril'in lafına utanmış olan gülümsem ile yanıtlamış kendi odama geçmiştim. Masamda duran telefonu elime alarak son aramalardan Ali Aksoy (Beril'in ki) bulup aradım. Çok geçmeden açıp "Ne var Mayıs?" demişti. İstemsizce yüzüm kasılırken kendime sahip çıkarak "nasılsın enişte?" diye sormuştum.

"İyiyim, sen?"

Ses tonu bu sefer daha alçak çıkmıştı. Birazdan yumuşayacağı düşüncesi ile "bende iyiyim." yanıtladım. Cevabımdan sonra ses vermeyip beni bekleyince gerçekten kızdığını anlamıştım.

"O gün için kusura bakma Ali, yaptığım yanlıştı. O senin misafirindi benim alttan almam gerekirken yanlış yaptım. Beril de üzgün, yani benim yüzümden aranız bozulmasın diye aradım yoksa bir daha olsa bir daha yapardım o oduna!"

Sonlara doğru ses tonumu ve sinirimi koruyamadan konuşmuştum ki Ali sesli bir şekilde gülmüştü. Bu çocuğun ruhsal değişimine hayrandım.

"Baldız daha ne yapacan? Özürlü müsün dedin, çocuğu öldürürcesine süzdün yavf!"

Deyince ses tonunun düzelmesine sadece aldırmıştım.

"Dağdan gelmiş ayılar gibi davranıyordu. Ne yapayım yani!"

"Ayı mı!? Yuh yani Mayıs!"

Demesi ile birlikte gözlerimi kapatmış dudağımı ısırmıştım. Kendimi tutmam gerektiğini beynime hatırlatıp "uff tamam ya!" sitem ettim.
Ali gülmek ile yetinirken asıl arama sebebim aklıma yerleşince ciddi bir ses tonuyla "Bu konu yüzünden Beril ile aranı bozarsan seni keserim çocuk!" Tehdit edermişçesine konuştum.

"Düşünmem lazım fakat şuan bir tırstım senden haşin baldızım benim."

Diyen Ali'ye göz devirip bir an önce kapatmak istedim.

"Söz ver bana Ali, Beril üzülmeyecek."

"Bir şart ile" cevabına kaşlarım kalkmıştı. Yani sevgilisi için bana ne şart koşacaktı ki diye düşünmeme izin vermeyip

"Bugün bizimle gelirsiniz, çarşıda dolaşırız. Beril'i de affettiririm." Dedi. Ellerim sıkılmaya yavaş yavaş başlarken dişlerim de aynı hızla onu takip ediyordu. Ben o çocukla öbür ki hayatta bile karşılaşmak istemem. İllahi ben olmadan ya da o hayvan olmadan barışamıyorlar mıydı?

"Ölsem gelmem." Demem ile Ali:

"İyi tamam, barışmam o halde"

Diye yanıtladı. Derin bir nefes alıp "abartıyorsun, yani ne alaka benim gelmem ile sizin barışmanız!?" sordum.

"Mayıs o çocuğa da ayıp ettin. Beril'e kızgın değilim fakat yaptığın yanlıştı ve bunun farkındasın, o halde gelip telafi edeceksin ve onu ben değil sen gezdireceksin. Bende gülüme vakit ayıracağım."

"Allah'ım sen bana sabır ver. Para mı ile yolluyor be sizi!?" Sitemim ile Ali kahkaha atmış "kabul edi misen? Etmi misen!?" Diye sormuştu.

Kabul etmezsem Beril kırılacaktı ve ben dayanamayacaktım. Mecbur kabul etmek zorundaydım.

"Tamam ediyorum, fakat sadece 1 saat onunla yanlız kalırım ondan sonra sizde olacaksınız. Tamam mı!?"

Bende kendi şartımı koşmuş "tamamdır" o da kabul etmişti. Telefonu kapatmadan önce "ne zaman?" Diye sorunca anında "yarım saate oradayım." yanıtladı.

"Oha, bu kadar erken mi!?"

"Evet hazırlanmanız çok uzun sürüyor ama yapacak bir şey yok ayol."

Yanıtına gözümü devirip "ayol ne be!" Söylenmiştim.

"Hadi hazırlanın aşkokuşkolar geliyorum." Deyip telefonu kapatmıştı. Aliye küfürlerimi saydırıp Beril'in odasına ilerleyerek içeri kafamı soktum.

"Hadi hazırlan dışarı çıkıyoruz."

Dediğimde beni farkedip kafasını kaldırarak 'nereye' der gibi kafasını sallamıştı.

"Biraz dolanalım, sıkıldım."

"Ben gelmiyorum, sen dolaş bebek." Demesi ile kafamın girdiği odaya bedenimi de sokarak Beril'i oturduğu sandalyeden kaldırmaya çalıştım.

"Ne yapıyorsun kızım!?" Tiz sesi ile bağırmış yüzümü ekşitmemi sağlamıştı. "Beril üç dediğimde kalk yoksa biliyorsun yapacağımı!?" Sinsi bir ses tonu ile söylemiş ayağa kalkmasını sağlamıştım.

Beril söylene söylene hazırlanıp spor bir takım yapmıştı.

Beyazı anımsatan crop atleti ve Feelings yazılı eşofmanı tam bir yürüyüşe çıkacak havası veriyordu. Ne kadar spor dursa bile Beril'de bir farklı durmuş, ağır göstermişti. Boyu ve vücut yapısı birbirine uyumlu olması onu kıyafet konusunda avantajlı ediyordu. Uzun bacakları sayesinde giydiği çeşitler hepsi farklı bir hava katıyor bel yapısına ayak uyduruyordu. Taktığı gold renkli güneş kolyesi onu daha da zarif gösteriyordu.

Onu incelemeyi bırakıp giyinmek için kendi odama geçtiğimde ne giyebilirim diye düşünmeden ilk elime gelen beyaz gömleğimi ve yırtık desenli olan mavi şortumu aldım. Üstüme geçirdiğimde çok düz olduğunu anlayıp gömleğin bir ucunu kotun içine soktum. Daha güzel ve havalı durunca uğraşmadan aynanın karşısına geçtim.

Ön üç düğmeyi açıp iki tane desene sahiplik yapan kolyeyi boynumdan geçirdim. Çekmecemden siyah güneş gözlüğümü çıkarıp yeni aldığım düz kahverengi tonlu başında siyah püskülleri olan çantama attım. Bir kaç dışarı için malzeme daha koyup saçlarımın çok uzun olmamasından dolayı açık bıraktım, umarım beni terletmeyi yine başarmazlardı. Ne kadar da kestirsem bile hep terletiyordu.

Odamdan çıkıp ayakkabısını giyen Beril'in yanına ilerleyip son bir defa inceledikten sonra çok spor olduğu ve birazdan bu yüzden bana kızacağını biliyordum fakat sürpriz olmasını istiyordum. Yine de ne olur ne olmaz uyarmak amacıyla "istersen daha şık bir şeyler giy" dedim. Beril sağ eli ile saçını kulağının arkasına yerleştirip bakışlarını üzerime uzatarak "dolaşacağız niye şık giyineyim?" sordu. Ağzımı arayacağını bildiğim için uzatmayarak omzumu 'sen bilirsin' anlamında silktim. Dümdüz sadece beyaz olan spor ayakkabımı ben de giyip evden çıktık.

Beril sevgilisini görmesi ile bana ölümcül bakışlarını fırlatıp 'çok fenasınız' demişti. Yol boyu bana sitem etmiş, Ali'ye de kızıp durmuştu, telefonlarını açmadığı için. Ali sadece gülüyor sinirlerini dizginlemeye çalışıyordu. Aralarına girmeyerek kulağıma airpordsumu takıp müziğimi dinlemiştim. Ali'nin evine gittiğimizi anlayıp "nereye?" diye sormuştum. Ali dikiz aynasından bana bakınca ne demek istediğini anlamıştım. Gözümü düşürüp önüme döndüğümde o çocuk ile olma fikri beni deli edecekti. Saçma sapan tavırlar sergileyen bir çocuk ile bir saat boyunca ne yapacaktım hiç bir fikrim yoktu. 'bir iki yere götürürüm yeter' diye içimden geçirip dudağımı kıvrılttım.

Ali gile geldiğimizde Bevan olacak çocuk aşağıda biri ile konuşuyordu. Hepimiz arabadan inince bizi farkedip telefonu kapattı. Ali:

"Şimdi git ve gezdir, hadi koçum."

Deyince gözlerimi kapatıp Allah'tan sabır diledim. Kimlerin içine düşmüştüm ben ya! Bevan olacak kişiye ilerliyordum ki Beril: "Nereye?" Diye sormuştu. Geri onlara dönüp bakışlarımı Ali'ye çevirdiğimde bilmediğini, sürpriz yapacağını anlatmaya çalışıyordu.

"Siz ikiniz takılın bende onu gezdireyim."

İstemsiz güzel bir ses tonu kullanmıştım. Beril yüzüne sinsi bakışlarını yerleştirip arkamda duran çocuğa bakarak geri bana yöneldikten sonra kulağıma eğilip "yakışıklı çocukmuş" dedi. Gözümü düşürüp içimden 'ayy götüme benziyor, neresi yakışıklı bunun!?' dedim.

"Hıhı gören der Jamie Dornan"

"Bence ondan da yakışıklı"

Diyen Beril'e iç çekerek cevap vermiştim. Geri arkama dönüp hayatımın en berbat saatlerini yaşayacağım adama baktığımda eli cebinde yere bakıyor taşlar ile oynuyordu. Bu çocuğun göz teması kurma gibi bir sorunu filan mı vardı yahu!?

Giymiş olduğu siyah takım dikkatimi çekmişti fakat böyle bir öküzün böyle bir kombin nasıl yaptığına doğrusu şaşırmıştım. Giymiş olduğu gömlek modelli yakalı siyah tişört üstüne oturmuş azıcık yani birazcık off tamam ultra kaslarını ortaya sermişti. Kumaş pantolonu giymiş tişörtü içine sokmuş olup kemerinin gözükmesi hoşuma gitmişti. Bu tarz olan kombinleri severdim fakat bu adamda nedense sevmemiştim. Lacivert kundurası ve dağınık olan saçları kombini daha da havalı kılmıştı. Sanki Urfalı değilde bir İzmir erkeği gibi giyinmişti, bu da oldukça şaşırtmıştı. Şalvar filan giymesini bekliyordum oysaki

Yanında durduğumda hala göz temasında bulunmuyordu bu da oldukça sinirlerimi bozuyordu. Hiç bir şey demeden arkasında duran Audi Q5 model arabasına binince derin bir nefes aldım. Sakin kalmalıydım, ne yaparsa yapsın sakin durmak zorundaydım. Sadece bir saatçik sakin olmalıyım

Zenginliğini belli eden arabasına binmiş sanki yokmuşum gibi arabayı çalıştırmıştı. Bu hep böyle özürlü hareketler mi yapıyordu? Onunla ilgili düşüncelerime daldığımda dibime gelmiş kornayı çalmıştı ki ani gelen yüksek ses ile yerimden zıplamıştım. Öfkeli bir şekilde arkamı döndüğümde o da bana ona baktığım gibi bakıyor 'binsene' der gibi yan koltuğunu işaret ediyordu. Kendimce içimden oflayıp arabaya doğru yürüdüm. İnsan bari kapıyı filan açardı bu ne böyle ya! Allah'ın dağından kaçmış gelmiş domuz gibi tavırlar sergiliyordu.

Arabaya binmiş emniyet kemerimi takarken arabayı çalıştırıp sürmeye başlayınca 'ne yapıyorsun' bakışlarımı üzerine diktim. Sanki hiç yokmuşum gibi farketmiyor sert ve korkutucu bakışlarını yoldan ayırmıyordu.

"Nereye gidiyorsun!?"

Diye sorduğumda duymamazlıktan gelip sürmeye devam etti. Bu çocukta cevap verme ve bakma özellikleri bozuktu galiba, ya geç algılıyordu ya da kendini bad boy filan sanıyordu.

"Biliyorum burayı." Demesine aldırış etmeden "biliyorsan ben niye geliyorum o zaman" öfkemi savurmuştum. Yine cevap olarak sessiz kalınca elimi saçlarımın ortasından geçirirken sinirden çektiğimi elimde kalan tutamlardan anlamıştım. Bu çocuk ukalanın tekiydi, hemde kendisini bir halt sanan ukala.

Hiç konuşmadan geçen yolculuğumuzdan sonra hiç görmediğim bir göle gelince ağaçların renkleri gülümsememi sağlamıştı. Arabayı durdurunca kemerimi çözüp kendimi doğaya teslim etmek için arabadan indim. Yavaş adımlar ile ilerliyor bir de muhteşem ötesi olan etrafımı inceliyordum. Sanki yeşilin tonlarına değil de gökkuşağının tonlarına sahiplik yapan bir ormandı. Yeşil benim için hayatı temsil ediyordu, her bir tonu bir yaşantının eseri gibiydi. Hiç bir renk bu kadar tona ayrılamamıştı hiç bir ruhun aynı bedene giremediği gibi...

Etrafımı incelemeyi bırakıp önümden ilerleyen çocuğa baktığımda o da benim gibi doğanın sesini dinliyordu. Ben kaç yıldır İzmir'de yaşadığım halde buraları bilmiyorken onun Urfa'da yaşayıp bu yeşilliğin sahipliğini yapan gölü nereden biliyordu? Yavaş adımlar ile yanına ilerlediğimde sanki beni hissetmiş ve uzaklaşması gerektiğini anlamıştı. O da adımlarım ile ilerliyor az olan kalabalıktan sıyrılıyordu. Kalabalığı sevmediğini anlayabilmiştim, restorantta da ses onu rahatsız etmişti.

Kimsenin olmadığı bir tarafa geçip ağacın altında oturup belini ağacın kavuğuna usulca serdi. Tek ayağını önüne sererken öbür ki ayağını hafif bükerek kendine çekmişti. Gözlerini kapatıp doğanın sesine ayak uydururken onu incelemekten vazgeçip usulca yanına doğru ilerledim. Az uzağında oturup karşımda duran ayna görüntüsünü hissettiren berrak suya baktığımda o da doğaya adepte olup yeşil olmuştu. Doğa için bir su yeşil oluyorken evren için hayat kendini şekillendiriyordu. Her bir olay kendini sahibine ikram ediyor kaderin kurgusuna davet ediyordu. İnsanlar tek başına olayları çözemediğinde ise yanlarına onlara eşlik edecek ortak bir ruh yolluyordu. Bu iki beden farklı ruhlara değil tek bir ruha bürünüyordu. Acaba benim teslim olacağım ruh kimdeydi? Düşüncelerim dağılmış yanımda oturan adama bakışlarım uzanmıştı. Gözleri kapalı olduğu halde mimikleri bir şeyden rahatsız olduğunu açıklıyordu. Onu incelediğimi hissetmişti.

"Karagöl Tabiat Parkı" diye mırıldanınca hafifçe tebessüm ettim. Gözlerimi tekrardan doğanın saklı sunduğu göle çevirerek ismini tekrarladım.

Bakışlarım gözleri ile tekrardan buluştuğunda onlarda gözlerime eşlik ediyordu. İlk defa gözlerini ayırmamış uzun bir dilimde incelemişti. "Nereden biliyorsun burayı?" Diye sorduğumda hızla gözlerini ayırmış yerinden hareketlenmişti. Ayağa kalkıp önümden geçerken

"Gidiyoruz." Demişti. 'İki dakika adam gibi konuşamıyorsun değil mi öküz adam' içimden konuşarak söylene söylene ayağa kalktım. Üstümü sirkeleyip roket takmış olan adamı takip ettim. Büyük ihtimalle arabaya ilerliyordu, bu kadar kısa mı kalacaktık? Adımlarımı hızlandırıp yanına ilerleyerek

"Hemen mi gidiyoruz?"

Sorduğumda yine ve yine cevap vermemişti. İçimden küfürler saydırarak peşine takılmıştım ki arabaya yetiştiğimizi görünce durup arkamı döndüm. Biraz uzağımızda ve aşağıda kalan göle beni özlemesini dileyerek tekrardan geleceğimi söyledim.

"Hava kararıyor."

Diyen Bevan'a döndüğümde gözleri üzerimdeydi. Hiç bir şey demeden binmiş olduğu arabaya ilerledim. Onunla susarak anlaşmak en iyisi olacaktı. Kemerimi takıp kafamı cama yaslayarak yeşilliği seyretmeye koyuldum. İçine çektikçe çeken bir tona bürünmüştü, girdiğinde bir daha çıkabilmenin imkansız olduğu tona...

İzmir merkeze hızlı sürdüğü için kısa bir sürede yetişmiş bu sefer güneşin batışını izlemek için olmalıydı ki Alsancak'ın ev sahipliği yaptığı Kordon'a gelmiştik. İzmir Cumhuriyet Meydanı ile İzmir Limanı arasındaki kıyı şeridini kapsayan Kordon oldukça güzel bir gezim yeri ve turistlik bölgeydi. Arabayı uygun bir yere parkedip hızla arabadan inmişti yanımda gezen adam. Bugün her saniye yaptığım gibi iç çekerek arabadan indiğimde ses ile arabayı kitlemiş hızlı adımlar ile ilerlemişti. Sanki canavar filandım, her dakika benden kaçma sebebi ne olabilirdi? Göz teması kurmuyor yokmuşum gibi davranıyordu. Bu davranışları oldukça canımı sıkmaya başlamıştı.

İleri doğru ilerlemeye başladığımda çantamda olan telefonumu alarak Beril'i aradım. Uzun bir süre çaldığı halde açmamış bozulan sinirimi arttırmıştı. Rehberden Ali'yi bulup onu aradığımda o da meşgule atmıştı. Öfkem gitgide artıyor, sakinliğimi korumakta güç çekiyordum.

Bir kaç defa daha aradığımda açmayınca ikisine de içimden saydırdım. Bir daha Ali ile İşbirliği yaparsam Allah beni alsın. Sözde bir saat takılacaklardı yaklaşık 3 saat olmak üzereydi. Telefondan gözümü çekip yanımda gezdirdiğim öküzü aradığımda karşımda duran bankta oturuyordu. Gözlerim önünde ona bakıp konuşan kızlara kayınca dibine düşeceklerdi. Allah'ım bu sevilecek tip miydi ya!? Kızlar bu öküzün teki neyini beğendiniz? Tip desen yok, karizma desen yok, naziklik desen daha N sini bilmiyor. Beğenilecek hiç bir yanı yoktu. Gözlerimi devirip yanında ki boşluğa oturduğumda baktığım kızların bana ölümcül bakışlarını yolladıklarını hissedince içimden 'alın alın sizin olsun, üstüne para bile veririm.' dedim.

Yine orada ki gibi uzun bir süre oturmamış ayağa kalkıp ilerlemişti ki bu sefer ben o yokmuş gibi davranarak karşımda duran Ege Denizini izlemiştim. Bir süre yürümüş arkasından gelmediğimi anlayınca durup bana dönmüştü. Bakışlarım karşımda ki denizin üzerinde gezinirken

"Gelsene!"

Sesine kulak asmadan manzarayı izlemeye devam ettim. Kalkmadığımı anlamış geri ilerleyince yandan ona baktım. İyi gidiyor musun? Bende giderim o zaman, hatta gidiyorum. Ayağa kalkıp onun arkasında kalan yoldan ilerlerken arkamdan gelen tanıdık "hey nereye gidisen?" yöresel ağızlı ses sinirimi bozmuştu. Ne güzel Türkçe varken neden insanlar ağızlı konuşuyordu ki!? Hiç arkamı dönmeden bildiğim yolda ilerlerken birden önüme geçmiş durmamı sağlamıştı.

"Nereye gidisen bacım?"

Demesi ile 'ciddi misin?' diyen bakışlarımı üzerine uzattım.

"Bacım mı? Ayy sen ciddi misin?" Dediğimde küçümseyen bakışlarımı aldırış etmeden eli ile geri de kalan arabayı işaret ederek "emanetsen, yürü kardeşim." Demişti.

Bu sefer kendimi tutamayıp gülünce sinirli olan bakışlarını üzerime dikmişti. Gülmem bitmiş yüzüm ciddi bir tavır aldığında

"Ya bi git işine! Biliyorsun zaten burayı, gelmemi gerektiren bir şey yok!" Ses tonumu sertleştirerek konuşmuştum.

"Bak bacım, sinirimi zıplatma bin şu arabaya!"

"Ya ne bacımı? Köyden mi geldin sen!? Bu nasıl bir konuşma tarzı, karşında bir hanfendi var. Azıcık kibar ol."

Demem ile birlikte derin bir iç çekerek elini sakalından geçirmişti. Etrafa bir kaç bakış attıktan sonra
"Bakın bayan binin şu arabaya evinize bırakayım. Sonra ne yaparsınız yaparsınız." Demişti. Bende ondan naziklik bekliyordum anca bu kadar olurdu nazikliği. Hızla yanından geçerken elimin tersi ile sıkılaşmış koluna vurarak "çekil yolumdan Urfa krosu!" Dedim. Hızlı adımlar ile yoluma devam ederken hızlı bir şekilde kolumun geriye çekilmesi canımı acıtmış dudağımın arasında 'ahh' sesi çıkartmıştı. Kolumu çeken adama hırçın bakışlarımı yolladığım sıra kolumu daha çok sıkınca

"Ne yapıyorsun sen!? Ne hakla sıkmaya cüret edersin?"

Diyerek atarlandım. Gözlerimin en derine bakarak "size binin dedim, ısrarcı olduğunu bilmiyordum." Cevap vermişti. Dalga geçer bir tavır ile gülerek elinde ki kolumu kurtarmaya çalıştım.

"Ya bi git! Nazik olmaya da çalışma, dağdan gelen ayılar o özelliği henüz bilmiyor."

Demem ile birlikte kolumu daha çok sıkmıştı. Bakışları o kadar sertleşmişti ki ateşi içinde büyütüyor gibiydi. Kalp atışlarım vücuduma yüklenen korku yüzünden artarken bir ona bir de sıktığı ele baktım. Son bir defa kurtarmaya çalışmıştım ki yine başarısız olmuştum.

"Gelmiyorum bırak elimi!"

Ses tonum onu daha da sinirlendirmiş
"Zorla götürürem." Dedirtmişti.

"Ne -" dememe kalmadan kolunda ki elini elime yerleştirmiş sanki yanlış bir hareket yapıyormuş gibi üstten sıkıca tutarak çekiştirmeye başlamıştı. Etrafta ki gözlerin üzerimizde olduğunu hissettiğimden beri hiç bir şey demeden peşinden ilerliyordum. İnsanların yanlış anlamasını istemediğini anlayıp hiç bir şey demeden ilerlerken o da bunu farkettiği andan beri hızla elimi bırakarak benden bir kaç adım önde devam ediyordu. Arabaya geldiğimizde binmeyeceğimi belli ederken etrafımızda insanların olup olmadığına baktım. Çok kimsenin olmadığını görünce tekrardan karşımda duran adama yöneldim.

"Ben tek başıma giderim, sana ihtiyacım filan yok Allah'ın krosu!"

"Bin şu arabaya sinirlendirme adamı!!"

Sesi ilk defa bu kadar baskın ve yüksek çıkmıştı fakat umursamadığımı sanması için bir adım geri giderek "gelmiyorum." dedim. Kordonun devamı için ilerlerken birden havalanmam ile neye uğradığımı şaştım. Beni arkadan yakalamış arabaya doğru götürüyordu. Ayaklarımı vurmak istermişçesine çırparken "Bırak beni be!" Diyordum.

"Bir rahat dur bacım."

Değince "ne bacımı be, kaç yılından gelmesin sen!?" bağırarak sordum. Arabaya gelmiş kapıyı hızla açarak beni ön koltuğa oturtup kapıyı hızla yüzüme kapattı. Hızlı adımlar ile şoför koltuğuna ilerlerken ona bakarak

"Hayvan!!!" Diye bağırdım.

Arabaya binince ona dönerek "sen ne yaptığını sanıyorsun ha? Kimsin sen beni zorla arabaya bindiriyorsun?" Bağırdım. Yüzünü ekşiltip arabayı çalıştırdı, sitemlerimi duymazlıktan gelerek. Her ona ne desem bir şey demiyor sadece direksiyonda olmayan elini sıkıyordu.

"Bir sus be kadın, ne çok konuşuyorsun!?"

Değince yolda olan bakışlarımı hızla ona doğrultup "ben mi çok konuşuyorum, sen cevap veriyor musun?" konuştum. Bakışları beni saniyelik bulmuş tekrardan kendini yola bırakmıştı.

"Demek ki cevap vermiyem o zaman ne diye uzatisen bacım?"

Değince çıldırmamak için kendimi zor tutuyordum.

"Ya köylü filan mısın sen? Bacım nedir? Bir de ağızlı konuşuyorsun. Bir hanfendi karışında var, tabi sen ne demek olduğunu biliyor musun orası ayrı bir konu!"

Ne kadar da konuşsam boştu, istediği zaman cevap veriyor istemediği zaman yokmuşum gibi davranıyordu. Allah'tan sabır dileyip kafamı geriye yasladım. Fazla sinir yüzünden gerilen yüz hatlarım gevşemiş küçük bir sızı ortaya çıkarmıştı. Parmak uçlarım ile masaj uygularken gözlerim kapanmıştı. İçimden Beril ve Ali'ye küfürler yağdırıyor onları boğmamak için kendimi zapt etmeye hazırlanıyordum. Bu öküz ile nasıl aynı ortamda kaldığıma inanamıyordum.

Bir tane villa olan bir yere geldiğimizde kapanan gözlerimi zor da olsa araladım. Yol boyunca yanımda oturan adama mırıldanarak öfke savrultmuş hiçbir şey dememesine daha çok sinirlenmiştim. Arabadan indiğimiz zaman Bevan:

"Xwedêyo tu mezin î, sebrê bide min."
"Allah'ım sen büyüksün, sabır ver."

Değince ne dediğini anlamayıp "Nece konuşuyorsun, Türkçe konuş!?" Demiştim. Bevan iç çekip sert adımlar ile ilerlemiş açık olan bahçenin kapısından içeri girmişti. Nereye geldiğimizin yeni farkında olan ben önümde yürüyen adama

"Saniyelik oturacaksan gelmiyorum."

Dediğimde. Kafasını yukarı kaldırıp sağ elini sıkarak bana dönmüştü. 'ne var' diyen bakışlarımı üzerine doğrultuğumda yüksek bir ses tonu ile "Ali gil burada!" Dedi. Etrafıma bakındığımda Ali'nin Mercedes'ini gördüm.

"Kimsin sen bana bağırabiliyorsun!?"

Bağırarak sormuştum. Hiç bir şey demeden eve doğru ilerlemişti. Artık cevap vermemesine alışmış olmalıydım ki umursamıyordum. Bevan şükürler olsun eve girmemiş beni beklemişti. Yanına geldiğimde "hayret sen bekleyebiliyor muydun!?" Deyip sırıtmıştım. Bevan soruma cevap vermeyip

"İçeri önce sen gir, arkadaşın belki müsait değildir. Benim ani girmem uygunsuz olur."

Farklı bir öneri için konuşmuştu. Düşüncesinin inceliği önce ki sözlerim için utandırsada yine de dediğim her şey için pişman değildim. Başımı onaylar bir şekilde sallayıp bahçe kapısından içeri girdim. Işığın kapalı olmasına ve neden bahçe kapısından girdiğimizi anlamamıştım. Işığın kapalı olmasından dolayı adımlarımı dikkatli atıyor etrafı inceliyordum. Yavaşça duvara doğru ilerleyip ışığı yakmak için anahtar düğmesine bastığımda ışık yanmayınca elektriğin gittiğini anlamıştım. Gözlerim karanlığa alışmış önümü görmemi sağlamıştı ki geldiğim kapıya doğru ilerleyip arkası dönük olan Bevan'a

"Elektrikler yok." Dedim. Bana bakmadan etrafı inceleyip bizimkileri aradı. Yanımdan geçerek eve girince burnuma dolan okyanus ve mentol kokusunun karışımına bir de sigara bulaşmış farklı bir koku ortaya çıkarmıştı. Sevdiğim bu iki kokuya sigaranın başka bir tat katması gözümü kapattırmıştı. Kendime gelip arkasından ilerlerken onunda gözünün alıştığını anladım. Yanına geçip yürürken burayı önceden biliyormuş gibi yürüyor bir odaya gidiyordu. Mutfak gibi duran odadan çıkmış büyük bir odaya girmiştik ki aniden gelen elektrik ile karşımızda olan görüntüyü görünce gözlerim büyüdü. Ali, Beril'in üstüne uzanmış bir vaziyette öpüşüyorlardı. Hızla kafamı çevirip arkamı dönünce burnum sert bir cisme çarpmıştı. Kafamı kaldırıp çarptığım şeye baktığımda tonuma arkadaşlık yapan gözler ile karşılaşınca gülümsedim. Bu sefer o bakışlarda öfke yoktu...

Bölüm Sonu..

Bu bölüm bana göre çokta güzel bitmedi fakat çokta uzatıp bunaltmak istemedim. Şimdi içinizden şey diyormuşsunuz
-Daha ne kadar uzatacaksın bacım?-
Evet uzun oldu ama istediğim gibi oldu.

Bu bölüm Mayıs'ın hırçın tarafını gördünüz. Nasıldı sizce?

Bölüm hakkında düşüncelerinizi de buraya alalım.

Bu arada oylarınız ve kıymetli yorumlarınız benim için çok değerli, lütfen sessiz kalmayalım.

Kendinize cici bakın 🤍






































Continue Reading

You'll Also Like

18.8M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
668K 23.1K 63
"Anlıyorum çok iyi anlıyorum ben sizi, orda ne duygular içinde olduğunuzu anlıyorum." "Anlayamazsın öğretmen yaşamadan anlayamazsın en yakınını kaybe...
4.4M 212K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
707K 41.5K 63
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...